TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
75’inci Birleşim
20 Mart 2023 Pazartesi
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerinin deprem bölgesindeki hizmetlerine ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Sivas Milletvekili Semiha Ekinci’nin, Sivas’a yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Balıkesir Milletvekili Yavuz Subaşı’nın, Bandırma Bor Karbür Üretim Tesisine ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, deprem bölgesindeki şehirleri ayağa kaldırırken ülkeyi hedeflerine yaklaştıracak diğer projeleri de ihmal etmediklerine ve Bandırma Bor Karbür Üretim Tesisine ilişkin açıklaması
2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 28 Mart Salı günü Bursa’da oynanacak A Millî Futbol Takımı ile Hırvatistan maçı için Passolig istenmesine ilişkin açıklaması
3.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, yaşanan deprem ve sel felaketlerinin sorumlularına ve deprem bölgesindeki çiftçiler için yapılması gerekenlere ilişkin açıklaması
4.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, vatandaşın bir taraftan depremdeki yaralarını sarmaya çalışırken bir taraftan da yüksek enflasyonla mücadele etmeye çalıştığına ilişkin açıklaması
5.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, gün geçtikçe ağırlaşan hayat şartlarının vatandaşı canından bezdirdiğine ilişkin açıklaması
6.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, depremzede vatandaşlara gelen elektrik ve doğal gaz faturalarına ilişkin açıklaması
7.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, çalışma hayatına dair yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesine ilişkin açıklaması
8.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Afyonkarahisar Başmakçı Belediye Başkanı Ayhan Gönüllü’nün vefatına, Türkiye’nin Bandırma’da açılan ilk bor karbür tesisine, yerli ve millî otomobil Togg’a ve Millî Muharip Uçak’a ilişkin açıklaması
9.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 108’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
10.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, vatandaşın artık siyasi ömrünü doldurmuş iktidarın vaatlerine inanmadığına ilişkin açıklaması
11.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, Mersin’de yaşanan dolu afetine ve AK PARTİ iktidarının Mersin’i göz ardı ettiğine ilişkin açıklaması
12.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin 108’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
13.- Karabük Milletvekili Hüseyin Avni Aksoy’un, memleket bu durumdayken iktidarın ve muhalefetin kavga ediyor olmalarına ilişkin açıklaması
14.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, Cumhurbaşkanının Yozgat’a askerî birlik vaadine ve açılışı 7 kez ertelenen Ankara-Yozgat-Sivas Hızlı Tren Hattı’na ilişkin açıklaması
15.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, et sektörünün yaşadığı sıkıntıya ilişkin açıklaması
16.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, AKP İzmir Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Ayça Çamkıran’a ilişkin açıklaması
17.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, deprem bölgesinde çiftçilerin perişan olduğuna ilişkin açıklaması
18.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, bedelli askerliğin il ekonomisine katkı sağlayabilmesi için yapılması gereken değişikliklere ilişkin açıklaması
19.- Konya Milletvekili Halil Etyemez’in, Orman Haftası’na, Geleceğe Nefes Projesi’ne ve 21 Martta 81 ilde aynı anda kuracakları 6 Şubat Deprem Şehitleri Ormanı’na ilişkin açıklaması
20.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, EYT düzenlemesinden yararlanabilmesi için vatandaşın BAĞ-KUR borçlarının yapılandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
21.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, deprem bölgesindeki orta hasarlı binaların tespitine ilişkin açıklaması
22.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Afyonkarahisar Başmakçı Belediye Başkanı Ayhan Gönüllü’nün vefatına, Adıyaman ve Şanlıurfa’daki sel felaketine ve bu sel felaketiyle ilgili AK PARTİ’li Büyükşehir Belediye Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül ile Tarım ve Orman Bakanının yaptıkları açıklamalara, Hükûmet mensuplarının istifa denilen mekanizmayı unuttuğuna, Hazine ve Maliye Bakanlığının açıkladığı hazinenin üç aylık finansman programına, Hükûmetin görevde kaldığı her sayılı gün Türk milletinin sırtına yeni külfetler yüklediğine ve İYİ Parti iktidarında yapacaklarına ilişkin açıklaması
23.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Afyonkarahisar Başmakçı Belediye Başkanı Ayhan Gönüllü’nün vefatına, 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 108’inci yıl dönümüne, Balıkesir’in Bandırma ilçesinde açılan Türkiye’nin ilk bor karbür tesisine, Cumhur İttifakı’nın “Lider Ülke Türkiye” yolunda kararlılıkla yürüme gayretinde olduğuna ve U23 Avrupa Güreş Şampiyonası’nda kadınlar 53 kiloda Avrupa Şampiyonu olan Millî Sporcu Zeynep Yetgil’i kutladığına ilişkin açıklaması
24.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Hazine ve Maliye Bakanlığının açıkladığı hazinenin üç aylık finansman programına, Hükûmetin yeni ekonomi modelinin çöktüğüne, dünyada da küresel ekonomi açısından ciddi sorunlar yaşanan bir dönemden geçildiğine, yaşanan sel felaketinden sonra Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’nin yaptığı açıklamaya ve siyasi iktidarın hem depremde hem sel felaketinde bütün ölümlerin siyasi sorumluluğunu taşıması gerektiğine ilişkin açıklaması
25.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Barış Karadeniz’in başlattığı mücadele sonucunda balıkçılık ve sorunlarıyla ilgili bir araştırma komisyonu kurulacağına, çok zor günlerden geçildiğine, dün helallik isteyenlerin bugün baba rolüne soyunduğuna, Türkiye’nin kurtuluşa ihtiyacı olduğuna ve 13’üncü Cumhurbaşkanına ilişkin açıklaması
26.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, deprem ve sel felaketlerine, Afyonkarahisar Başmakçı Belediye Başkanı Ayhan Gönüllü’nün vefatına, 18 Mart Cumartesi günü Şehitleri Anma Günü’nü idrak ettiklerine ve Çanakkale Zaferi’ni kutladıklarına, açılan bor karbür tesisinin önemine, ülkeyi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına çıkarma hedefine yönelik çalışmalara, vatandaşlara verdikleri sözlerin tamamını yerine getireceklerine ve Türkiye’nin kendi uçağını, kendi tankını, kendi tüfeğini, kendi mühimmatını yapar duruma geldiğine, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerine, Cumhurbaşkanının Nobel Barış Ödülü’ne aday olarak gösterilmesinin söz konusu olduğuna, Genel Kurulun haftalık gündemine ve bütün partilerin ortak önergeleriyle kurulacak olan araştırma komisyonuna ilişkin açıklaması
27.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, ülke tarımının bitme noktasına geldiğine ilişkin açıklaması
28.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’nun, Tekirdağ Süleymanpaşa’nın Karaevli köyüne ait meraya sosyal tesis yapılmak üzere el konulmasına ilişkin açıklaması
29.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, esnafın ve çiftçinin BAĞ-KUR’a olan borçlarının yapılandırılmamış olması, Türkiye’deki gıda fiyatlarının yükselme nedenleri ve çiftçiye ucuz mazot konularında sorular sorduğuna ilişkin açıklaması
30.- Antalya Milletvekili Cavit Arı’nın, Elmalı İlçe Seçim Kurulu tarafından 8 Mart 2023 tarihinde 43 muhtara uygulanan para cezasına ilişkin açıklaması
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine, Genel Kurulun 20 Mart 2023 Pazartesi günkü birleşiminde ekli listede esas numaraları yer alan balıkçılıkla ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına ve bu görüşmelerde siyasi parti gruplarının konuşma sürelerinin onar dakika olmasına ve bu birleşiminde başkaca denetim konusunun görüşülmeyerek aynı birleşiminde 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan maddelerinin oylamalarının tamamlanmasına ve 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
VI.- MECLİS ARAŞTIRMASI
A) Ön Görüşmeler
1.- Trabzon Milletvekili Salih Cora ve 26 Milletvekilinin balıkçılık sektöründe yaşanan sorunların incelenerek bu sorunlara çözümler üretilmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/462)
2.- İzmir Milletvekili Murat Bakan ve 22 Milletvekilinin balıkçılık sektöründe yaşanan sorunların incelenerek bu sorunlara çözümler üretilmesi ve su ürünleri kooperatifçiliğini geliştirme yollarını belirlemek amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1737)
3.- Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs ve 19 Milletvekilinin Karadeniz'de yaşanan deniz kirliliği ve bu kirliliğin sebeplerinin araştırılması, deniz kirliliğinin önlenmesi için gereken tedbirlerin tespiti amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1908)
4.- Samsun Milletvekili Bedri Yaşar ve 21 Milletvekilinin denizlerdeki çeşitli sorunların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2372)
5.- Ankara Milletvekili Levent Gök ve 21 Milletvekilinin Ankara'nın Evren ilçesindeki balıkçılık faaliyetlerinde karşılaşılan sorunların araştırılarak balıkçılığın geliştirilmesi için atılması gereken adımların belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (4832)
6.- İzmir Milletvekili Mahir Polat ve 22 Milletvekilinin Ege Bölgesindeki balıklarda oluşan hastalıkların sebeplerinin araştırılarak balık çiftliklerinde yaşanan sorunların çözüme kavuşturulması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/5448)
7.- Sinop Milletvekili Barış Karadeniz ve 22 Milletvekilinin ülkemizdeki balıkçıların, su ürünleri sektörünün ve paydaşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7097)
8.- Mersin Milletvekili Rıdvan Turan ve 19 Milletvekilinin başta küçük ölçekli balıkçılık olmak üzere balıkçılık sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7098)
9.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 28 Milletvekilinin başta Sinop ve Batı Karadeniz Bölgesi olmak üzere su ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak su ürünleri kaynaklarının korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7099)
10.- Samsun Milletvekili Fuat Köktaş ve 22 Milletvekilinin başta Samsun ile Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi olmak üzere su ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak su ürünleri kaynaklarının korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7100)
11.- Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ve 29 Milletvekilinin su ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak su ürünleri kaynaklarının korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7101)
12.- MHP Grubu adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün su ürünleri yetiştiricileri ve avcılarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7102)
13.- AK PARTİ Grubu adına Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Grup Başkanvekili Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un su ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak su ürünleri kaynaklarının korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7103)
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker ve Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ile 203 Milletvekilinin Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4972) ile Çevre Komisyonu ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporlarının (S. Sayısı: 422)
20 Mart 2023 Pazartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerinin deprem bölgesindeki hizmetleri hakkında söz isteyen Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’e aittir.
Buyurun Sayın Şeker.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerinin deprem bölgesindeki hizmetlerine ilişkin gündem dışı konuşması
İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Büyükşehir Belediyemiz başta olmak üzere Kocaeli belediyelerimizin deprem bölgesinde yaptıkları hizmetler hakkında söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla hürmetle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, “asrın felaketi” olarak adlandırılan Kahramanmaraş merkezli depremlerde 500 kilometre uzunluğunda fay kırılırken on binlerce bina yıkıldı, yüz binlerce bina ağır hasarlı konumuna geldi. Ülkemizi yasa boğan bu depremlerde 49 binin üzerinde insanımız hayatını kaybetti.
Değerli milletvekilleri, depremin ilk saatinde AFAD’da yapılan koordinasyon toplantısında diğer illerden deprem bölgesine görevlendirmeler yapıldı. Kocaeli Valimiz ve belediyelerimiz de günün ilk ışıklarıyla birlikte arama kurtarma ekipleriyle Kahramanmaraş’a gitmek üzere yola çıktılar. Depremin 2’nci gününden itibaren AK PARTİ Genel Merkezimizin talimatları doğrultusunda Kocaeli Büyükşehir Belediyemiz, Gebze, Gölcük, Derince, Çayırova, Kartepe, Başiskele, Karamürsel ve Kandıra belediyelerimiz Hatay’ın Defne ilçesinde; Körfez, Darıca ve Dilovası belediyelerimiz de Kahramanmaraş’ta arama kurtarma çalışmalarına katıldılar.
Değerli milletvekilleri, Büyükşehir Belediyemiz depremde hasar gören su şebekelerinin depolarını ve trafolarını onarırken Defne’de lojistik merkezini kurarak gelen yardımların tasnifi ve dağıtılacak yardımların koordinasyonunu yapmaya devam ediyor. Yapılan bu hizmetlerin yanında belediyelerimiz, mahalle ve köylere insani yardımların ulaştırılması, hasar tespiti, enkaz kaldırımı, ambulans hizmetleri, cenaze hizmetleri, lojistik destek, üstyapı, yol temizleme, zabıta hizmetleri ve psikososyal hizmetleri vermeye devam ediyor. Kurulan mobil aşevleri ve ekmek fırınlarıyla ramazan boyunca da iftar ve sahur ikramları yapılacak.
Değerli milletvekilleri, Büyükşehir Belediyemiz kurduğu 31 adet afet çadırından oluşan çadır kentinde yemekhane, sağlık hizmetleri, sosyal market, psikososyal destek birimi; tuvalet, duş, çamaşırhane, kuaför hizmetleri ve internet hizmetleri veriyor. Gönüllü STK’ler tarafından da vatandaşların ilaç, gözlük ve diş bakım ihtiyaçları da ücretsiz olarak karşılanıyor. Kurulan çadır kenti burada görüyorsunuz ve aynı zamanda bu çadır kentimizi Cumhuriyet Halk Partimizin Sayın Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Bey de Sayın Belediye Başkanımızla birlikte ziyaret etmişlerdi. Ayrıca, bu çadır kentte de çocuk oyun alanı ve çocuk parklarıyla, tiyatro gösterimleriyle, çizgi film gösterimleriyle, animasyon gösterimleriyle ve sinema gösterimleriyle çocuklar da unutulmadı. Bu çadır kentin dışında, binin üzerinde vatandaşın talebi üzerine çadır temini yapıldı.
Değerli milletvekilleri, büyükşehir belediyemiz yine, Sağlık Bakanlığı, AFAD ve MÜSİAD’ın destekleriyle Defne’de 54 yataklı Kocaeli Büyükşehir Hastanesini yaparak hizmete açtılar. Bu, öncesi boş bir alandı, toprak bir alandı ve buraya Belediye çok kısa bir süre içerisinde, iki haftalık bir süre içerisinde bu tesisi kurdu. Daha sonra da Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanının katılımıyla birlikte bu hastanenin de açılışları yapıldı.
Değerli milletvekilleri, hastanenin hemen yanı başında da 450 konteynerlik kent kurulumu devam ediyor. Belediyelerimizin desteğiyle deprem bölgesinde konteynerden oluşan ayrıca Kocaeli çarşısı da yapılmaya devam ediyor ve deprem bölgesinde 807 AK PARTİ belediyemiz şu anda depremzedelere hizmet vermektedir.
Değerli milletvekilleri, ilimizden AFAD kontrolünde deprem bölgesine bugün itibarıyla 1.313 tır, 178 kamyon, 3 gemi yardımı yanında, 2 bin civarında çadır, 694 de konteyner gönderildi. Kocaeli olarak 481 iş makinesi, 1.028 adet hizmet aracı ve 6.901 personelle deprem bölgesinde hizmet etmeye devam ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi, buyurun.
İLYAS ŞEKER (Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Kocaeli'de 2.333 misafirimiz resmî kurumlarda olmak üzere, 35.823 misafirimiz de yakınlarında veya evlerde kalmak üzere bölgemizde yaşamaktadırlar.
Değerli milletvekilleri, Büyükşehir Belediyemiz sadece Hatay ve Kahramanmaraş'ta değil, ilimize gelen depremzede misafirlerimize de hizmet vermeye devam ediyor. 310 misafirimizi Büyükşehir Belediyemizin sosyal tesislerinde ağırlıyor, misafirlerimizin tamamının şehir içi ulaşımları ücretsiz misafir kartıyla karşılanırken, su aboneliği için depozito alınmıyor, su indirimli veriliyor. Ayrıca, elektrik ve doğal gaz güvence bedelleri de alınmıyor.
Başta Büyükşehir Belediyemiz olmak üzere tüm belediyelerimize bu yaptıkları güzel hizmetlerden dolayı çok çok teşekkür ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Sivas'a yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Sivas Milletvekili Semiha Ekinci'ye aittir.
Buyurun Sayın Ekinci.
2.- Sivas Milletvekili Semiha Ekinci’nin, Sivas’a yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
SEMİHA EKİNCİ (Sivas) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; öncelikle 6 Şubatta meydana gelen depremde ve daha sonraki sel baskınında hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum, ülkemize de geçmiş olsun diyorum.
Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; sultan şehir Sivas'ımıza Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde yapılan yatırımlarla ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Gazi Meclisimizi, ekranları başında bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarımızı ve aziz hemşehrilerimizi saygı, sevgi, muhabbetle selamlıyorum.
2002 yılında başlayan millete hizmet yolculuğumuz yine milletimizden aldığımız güç ve destekle, azim ve kararlılıkla devam ediyor. Anadolu'nun kadim şehri Sivas; kültürün, medeniyetin ve irfanın şehridir. Türkiye'mize, Sivas'ımıza ve Sivaslılara hizmet etmek bizim için büyük bir onurdur. Sultan şehrimize yirmi yılda yaptığımız hastaneleri, ulaşım yatırımlarını, barajları, göletleri, tarımsal sulama tesislerini, okullarımızı, kamu binalarımızı ve daha nicelerini beş dakikaya sığdıramayacağım. Son yirmi yılda Sivas'ımız için gece gündüz çalışarak kamu yatırımlarından en çok pay alan illerden biri olmasını başardık. Ülkemizin en değerli sermayesinin beşerî sermaye olduğunun bilincindeyiz. Millî Eğitime 2003-2021 yılları arasında 1 milyar 400 milyon liralık yatırımla 3.671 ek derslik kazandırdık. 1974’te kurulan Sivas Cumhuriyet Üniversitemizi son yirmi yılda 3 kat büyüttük. Sivas Bilim ve Teknoloji Üniversitemiz ise 18 Mayıs 2018 tarihinde 7141 sayılı Kanun’la kurulmuş olup eğitim hayatına başlamıştır. Ayrıca, Sivas’ımızda Polis Meslek Eğitimi Merkezimiz de bulunmaktadır.
Sağlık Bakanlığı tarafından 2003 yılından günümüze kadar 69 adet sağlık tesisi ilimize kazandırılmıştır. Bu tesisler; Sivas Numune Hastanesi, 12 adet acil sağlık istasyonu, Sivas Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi ve ilçe hastanelerimizdir.
Sivas, devlet ve il yolu açısından en uzun yol ağına sahip illerimizden biridir. 2003-2022 döneminde 807 kilometre bölünmüş yol, 500 kilometre tek yol, yaklaşık 573 kilometre sıcak asfalt kaplama yapılmıştır. Sivas Nuri Demirağ Havaalanı’mız 2010 yılından itibaren hizmet vermeye devam etmektedir. Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı’mızın çalışmalarında son aşamaya gelinmiş olup en kısa sürede hizmete açılacaktır.
TKDK hibelerinde Sivas 42 il içinde en fazla hibe ödenen 7’nci il, en fazla projenin hayata geçirildiği 3 ilden biri olmuştur. Sivas’a toplam 1.364 proje kazandırılmış ve bunların 1.287’si tamamlanmıştır. Et ve Süt Kurumu da tekrar açılarak çiftçilerimizin ve vatandaşlarımızın hizmetine sunulmuştur.
Sivas’ın su kaynaklarının iyi şekilde kullanılması, sulanabilecek arazilerin suya kavuşturulması için son yirmi yılda akarsu kaynaklarımızın üzerine DSİ Genel Müdürlüğü tarafından 19 baraj, 28 gölet, 10 regülatör, 180 taşkın koruma tesisi kurulmuştur.
Doğanın eşsiz güzelliklerini her bölgesinde farklı şekilde renklendirmiş, huzur dolu bir şehir olan Sivas’ta doğa, kaplıca ve kış turizmi alanında da önemli yatırımlar gerçekleştirilmiştir. Bu kapsamda, Sivas Yıldız Dağı Kayak ve Turizm Merkezi’miz hizmete açılmış, Gök Medrese, Gürün Gökpınar, tarihî kent meydanı ve birçok tarihî eserlerimiz yenilenen yüzüyle gelecek kuşaklara aktarılacaktır.
Gençlik ve spor alanında ise 27.500 kişi kapasiteli yeni stadyumumuz, 10 adet spor salonu, yüzme havuzlarımız, ek olarak 11 adet KYK öğrenci yurdu yapılmış ve ek 15.500 öğrenci kapasitesi gençlerimizin hizmetine sunulmuştur.
TOKİ marifetiyle yapımı tamamlanan 11.934 konut, 18 cami, 23 ticaret merkezi ve birçok sosyal donatı da şehrimize kazandırılmıştır.
Kamunun sağladığı hibe, destek ve teşviklerle sanayi ve hizmet sektörümüz ilimiz istihdamına ve gelişimine daha fazla katkı sağlamaya devam ediyor. Bu kapsamda, Demirağ Organize Sanayi Bölgemiz 28/12/2021 tarihinde Cumhurbaşkanımızın kararıyla Cazibe Merkezleri Programı kapsamına alınmıştır. 1’inci Organize Sanayi Bölgemiz de son yirmi yılda büyük bir gelişme kaydetmiş; 2002 yılında 850 çalışanı olan OSB’mizde bugün itibarıyla 11 bin çalışan bulunmaktadır ve devam eden fabrikalarımız bittiği takdirde bu sayı 16 bine ulaşacaktır.
Temiz bir yakıt olan doğal gaz, ilimize ilk kez 2004 yılında gelmiş, il merkezimizin ardından kısa sürede 13 ilçe ve 2 beldemizde kullanılan doğal gaz; Hafik, Doğanşar, Koyulhisar ve Gölova ilçelerimizin de en yakın zamanda kavuşmasıyla tüm ilimizde kullanılır hâle gelecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
SEMİHA EKİNCİ (Devamla) – Anlatmaya zamanımın yetmediği tüm hizmetler ve yatırımlarımızı hazırlanan bu kitapta bulabilirsiniz. Bu kitaba yazmadığımız, unuttuğumuz çoktur ama yapmadığımız hiçbir işi koymadık.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılını kutlamaya hazırlandığımız bugünlerde Türkiye Yüzyılı atılımıyla, milletimizden aldığımız dua ve destekle ülkemizi ve Sivas’ımızı daha nice yatırım ve hizmetlere kavuşturmak için heyecanla çalışmaya devam edeceğiz. Sivas, sadece bir şehir değil, sultan şehirdir.
Yapılan tüm yatırımlar için, başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a, bakanlarımıza, Grup Başkanımız Sayın İsmet Yılmaz’a, Milletvekilimiz Mehmet Habib Soluk’a, önceki dönem milletvekillerimize ve emeği geçenlere şükranlarımı sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Bandırma Bor Karbür Üretim Tesisi hakkında söz isteyen Balıkesir Milletvekili Yavuz Subaşı’na aittir.
Buyurun Sayın Subaşı.
3.- Balıkesir Milletvekili Yavuz Subaşı’nın, Bandırma Bor Karbür Üretim Tesisine ilişkin gündem dışı konuşması
YAVUZ SUBAŞI (Balıkesir) – Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; seçim bölgem Balıkesir Bandırma’da açılışını dün gerçekleştirdiğimiz Eti Maden Bor Karbür Tesisi üzerine gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Sözlerimin başında, 6 Şubat tarihinde 11 ilimizi kapsayan deprem felaketinden ve sonrasında yaşanan sel felaketlerinden dolayı kaybettiğimiz vatandaşlara Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum; vefat eden vatandaşlarımızın ailelerine, aziz milletimize başsağlığı ve hastanede tedavi sürecinde şifa bekleyen yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum.
Sayın milletvekilleri, Kuvayımilliye şehrimizin en büyük ilçelerinden Bandırma’mızda 25 Ekim 2019 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Fatih Dönmez’in de katılımlarıyla temelini attığımız, bu nadide cevheri mücevhere dönüştüren tesisi dün 19 Mart 2023 tarihi itibarıyla Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın şehrimizi teşrifleriyle birlikte hizmete açtık. AK PARTİ iktidarlarında yaptığımız hamlelerle, uyguladığımız ileri teknolojiyle yer altı kaynaklarımızın değerine değer katıyoruz. Enerjiyi verimli hâle getiren çalışmalarımıza hız kesmeden devam ediyoruz. Doğal kaynaklarımızı, madenlerimizi yurt dışına ihraç ederken ham madde şeklinde değil, uç ürün ve ileri teknolojik ürünler olarak ihraç etmeye başladık. Açılışını yaptığımız bu nadide tesisle bor madenciliğinden bor kimyasalları üretimine geçişi gerçekleştiriyoruz. Bor madeni, dünya piyasasında stratejik öneme sahip bir madendir. Savunma sanayisinde, cam sektöründe, seramikte, tarımda, temizlik ürünlerine kadar hemen hemen her çeşit alanda yani yenilenebilir tüm enerji kaynaklarında bor madeni olmazsa olmazdır. Türkiye olarak dünya bor rezervlerinin yüzde 73’üne, Türkiye'deki bor rezervlerinin de yüzde 40’ına Balıkesir Bigadiç ilçemizde sahibiz ve bor pazarının yüzde 59’una dünyada hâkimiz. Peki, bu önemli mi? Önemli ama asla ölçü değildir çünkü ne kadar kaynağa, ne kadar rezerve sahip olduğunuzun hiçbir önemi yoktur; bu kaynakları işleyerek artı değer hâline getirecek bir altyapınız varsa işte bu kaynaklar o zaman önemli olmaktadır, asıl önemli olan budur ve çalışmalarımızın odak noktasını da bu oluşturmaktadır. “Cevher mücevhere neden dönüşmesin? Biz niye yapmayalım?” dedik ve bunun sonucunda Bandırma’daki bu nadide tesis ortaya çıktı.
Madenciliğimizde kullanılan ileri teknolojiyle Türkiye’miz artık kendi madenini, kendi teknolojisini, kendi insan kaynağını kendi bilgi birikimiyle işlemeye başlamıştır. Çalışmalarımızın temel dayanağı “İki günü eşit olan ziyandadır.” hadisişerifidir. İnançlıyız ve tekeden bile süt çıkaracak bir azme sahibiz. Açılışını gerçekleştirdiğimiz Bandırma Bor Karbür Tesislerinde kullandığımız ileri teknolojiyle dünyada bu sektörde lider ülke olma yolunda önemli adımlar attık. Savunma sanayisinde gerçekleştirdiğimiz teknolojik dönüşümle neleri yapabileceğimizi, neleri yaptığımızı tüm dünyaya gösterdik. Bor Karbür Tesisimiz de savunma sanayisinde önemli bir rol üstlenmektedir. Bandırma tesisinde üreteceğimiz bor karbür, düşük yoğunluğu ile yüksek ısıya dayanma özelliğiyle savunma sanayimizde yüzde 70’lerde olan yerlilik oranını daha da artıracaktır. Açılışını yaptığımız bu muhteşem tesis, Türkiye'nin yüz akı, gurur duyacağı bir yatırımdır. Bu yatırımla Kuvayımilliye şehrimiz Balıkesir, bor dünya pazarında merkez olacaktır; bu eşsiz yatırım şehrimizin baş tacı yatırımlarındandır. Bor karbür tesisisin yatırım tutarı 80 milyon dolar olup kapasitesi yıllık bin ton ve 250 kişiye ek istihdam sağlayacak olan bu tesisimizde 24 milyon dolar gelir sağlanması planlanmıştır. Bor madeni için cevherden mücevhere doğru bir süreci başlattık; bor cevheri işlendikçe değer kazanan bir üründür. Bor budur, bunun tonunu 150 dolara satıyoruz, bildiğiniz 150 dolar ama buna bir kademe, bir takla attırdığımız zaman, borik asit olarak yaptığımız zaman tonu bin dolara çıkıyor. Açılışını yaptığımız bor karbür tesisinde 1 tonu 45 bin dolara çıkıyor ve bizim şu, nodul olarak kullandığımız -zırhlarda, tanklarda, uçakların altında kullandığımız- bunun tonu 300 bin dolara çıkıyor. Takım tezgâhı olarak üretildiği zaman 1 milyon 200 bin dolara çıkıyor ve bu katma değerleri sağlıyoruz ve kumlama nozulu olarak üretildiği zaman 2 milyon 700 bin dolar ve roket nozulu olarak üretildiği zaman 4 milyon 100 bin dolar; işte bu katma değeri biz sağlıyoruz açtığımız tesislerde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
YAVUZ SUBAŞI (Devamla) – Toparlıyorum.
Nasıl ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1919 yılında Millî Mücadele’yi “Bandırma” isimli bir vapurla başlattı ise Samsun’a “Bandırma” isimli vapurla çıktı ise cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, Türkiye Yüzyılı’nda da biz ticari, ekonomik, enerji gelişimimizi bu yatırımla başlatıyoruz. Ben bu yatırımda emeği geçen başta Genel Müdürümüzden işçimize kadar herkese teşekkür ediyorum.
Yine, bu yatırımı 2017, 2018 yıllarında plana alan, dönemin Enerji Bakanı Sayın Berat Albayrak Bey’e teşekkür ediyorum.
Temelini beraber attığımız, açılışını beraber yaptığımız Enerji Bakanımız Fatih Dönmez’e ve en önemlisi de herkesin önünü açan, teşvik eden Sayın Cumhurbaşkanımıza şehrim adına teşekkür ediyorum.
Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika süreyle söz vereceğim.
Sayın Özkan, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, deprem bölgesindeki şehirleri ayağa kaldırırken ülkeyi hedeflerine yaklaştıracak diğer projeleri de ihmal etmediklerine ve Bandırma Bor Karbür Üretim Tesisine ilişkin açıklaması
HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Deprem bölgesindeki şehirlerimizi ayağa kaldırırken ülkemizi hedeflerine yaklaştıracak diğer projelerimizi de ihmal etmiyoruz. İnançla, sabırla, dirayetle, “Türkiye Yüzyılı” vizyonumuzla çalışarak, milletimize ne söz verdiysek, Allah’ın izniyle, Genel Başkanımız ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde hepsini tek tek hayata geçirmeye devam ediyoruz.
Cumhurbaşkanımızın dün müjdesini verdiği, ülkemiz için stratejik ürünler arasında yer alan bor madeninin katma değerini “cevherden mücevhere” anlayışıyla 300 kat artıracak olan Bandırma Bor Karbür Üretim Tesisimizin ülkemize ve sektörümüze hayırlı olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Aydın…
2.- Bursa Milletvekili Erkan Aydın’ın, 28 Mart Salı günü Bursa’da oynanacak A Millî Futbol Takımı ile Hırvatistan maçı için Passolig istenmesine ilişkin açıklaması
ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
28 Mart Salı günü A Millî Futbol Takımı’mız Hırvatistan’la Bursa’da millî maç yapacak, Avrupa Şampiyonası eleme maçlarına çıkacak. Buradan Millî Takım’ımıza şimdiden başarılar diliyorum.
Bursa’da, biliyorsunuz, Bursaspor’un maçları için -2. Lig’de- Passolig istenmemekte; dolayısıyla, kâğıt biletle Bursaspor taraftarı maça girmekte ancak Valilik kararıyla bu maç için Passolig istenmekte. Şimdi buradan soruyorum: Passolig kullanılmayan bir şehirde, maçlarda burada özellikle Passolig istenmesi Bursaspor taraftarını maçtan uzak tutma isteği midir? Bir Passolig'in maliyetinin 100 lira civarında olduğunu da düşünürsek 40 bin kişilik bir statta bu paralar nereye, ne amaçla toplanmak istenmektedir? Buradan çağrı yapıyorum: Daha sekiz gün var, maç gelmeden bu Passolig şartını kaldırın, Bursasporlu taraftarlar da rahat rahat Millî Takımı’mızı desteklemeye gelsin diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Barut…
3.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, yaşanan deprem ve sel felaketlerinin sorumlularına ve deprem bölgesindeki çiftçiler için yapılması gerekenlere ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, acılarımız sürekli katlanıyor. Depremin ardından Şanlıurfa, Adıyaman ve Malatya'da yaşanan seller gösterdi ki bu vahim tablo bilimi, kamu yararını, toplum çıkarını dışlayan ranta ve talana dayalı anlayışın sonucudur. Dere yataklarını imara açanlar, tarım alanlarını betonlaşmaya kurban edenler sorumludur. Gevşek zeminli topraklar imara açılmayıp tarımsal üretimde kullanılsa felaketlerin etkisi bu boyuta çıkmazdı ancak yeniden inşa sürecinde yer seçimi yine tarım arazilerinin üzerinde yapılıyor; yapmayın etmeyin, bir kez daha önlenebilir acılara neden olmayın. Deprem bölgesinde ekim, dikim, bakım faaliyetleri için süreç hızla sürüyor ancak çiftçimiz sahipsiz bırakılmış durumda. Tarımsal üretimin kesintisiz devamı için tarımsal destek bütçesinin arttırılması, çiftçi borçlarının prim ve vergi borçlarının silinmesi, sulama sistemlerinin yeniden çalıştırılmasını…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yılmazkaya…
4.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, vatandaşın bir taraftan depremdeki yaralarını sarmaya çalışırken bir taraftan da yüksek enflasyonla mücadele etmeye çalıştığına ilişkin açıklaması
BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Deprem sonrasında bir darbe de ekonomiden yiyen depremzede vatandaş ne yapacağını şaşırmış durumda. Şimdi de fırsatçılar yüzünden, zaten yüksek olan ev kiraları ve gıda fiyatları almış başını gidiyor. Gaziantep'te 2 bin liralık daire için 5 bin TL, 5 bin liralık ev için şimdi 10 bin TL fiyat isteniyor.
Antep halkının geleneksel yemeği olan nohut dürümü 15 liradan 25 liraya, kavurma 15 liradan 35 liraya, ciğer dürümü 35 liradan 90 liraya fırlamış. Peynirin kilosunun 200 lira, kıymanın kilosunun 250 lira, etin kilosunun 350 ila 400 lira arasında olduğu uçuk bir ekonomiyle karşı karşıyayız. Son gelen zamlarla birlikte ekonomik anlamda büyük sıkıntılar yaşayan vatandaş, on bir ayın sultanı ramazan ayına gireceğimiz şu günlerde kara kara düşünüyor. Vatandaş bir taraftan depremdeki yaralarını sarmaya çalışırken bir taraftan da yüksek enflasyonla mücadele etmeye çalışıyor diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu...
5.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, gün geçtikçe ağırlaşan hayat şartlarının vatandaşı canından bezdirdiğine ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Geçim derdini seçim bile unutturamadı. Gün geçtikçe ağırlaşan hayat şartları vatandaşı canından bezdirmiş durumda. Vatandaş geçim derdinden uyuyamazken itibar derdinde olanları 14 Mayısta sandığa gömeceğiz, tarihin çöplüğüne atacağız. Etin sütün fiyatına yetişilemez durumda. Tarım Bakanlığının yöneticileri ülke ülke dolaşıp sığır toplamaya çalışıyor. Ülkenin Tarım Bakanı onlarca insanımızın hayatını kaybettiği bir sel felaketini över, ani sağanakların, taşkınların tarım için işe yaramaz bir yağmur olduğunu bilmezse daha çok ülke ülke dolaşıp sığır aramaya devam ederler. Neyse ki bu iş bilmez beceriksizleri 14 Mayısta gönderince ülke olarak yüzümüzü üretime dönecek, vatandaşımızı ucuz, kaliteli, sağlıklı ürünlere ulaştıracağız. Türkiye bu kadar beceriksizliği, liyakatsizliği hak etmiyor. Üreten bir Türkiye’yi, hakça bölüşen bir ülkeyi mutlaka kuracağız.
BAŞKAN – Sayın Kaplan...
6.- Gaziantep Milletvekili İrfan Kaplan’ın, depremzede vatandaşlara gelen elektrik ve doğal gaz faturalarına ilişkin açıklaması
İRFAN KAPLAN (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.
6 Şubatta yaşanan ve hâlen artçıları devam eden büyük deprem felaketi tam 11 ilimizi yerle bir etti. Vatandaşlarımız evlerine giremiyor, çadır ve konteynerlerde yaşam mücadelesi veriyor. Hâlen daha devam eden artçı sarsıntılar evleri yıkıyor. Hâl böyleyken, vatandaşlarımız bir ayı geçen bir süredir evlerini kullanmazken elektrik ve doğal gaz faturaları geliyor. Şimdi soruyorum: Bir aydan fazla süredir evlerini kullanmayan, yaşam mücadelesi veren, psikolojik anlamda da büyük bir yıkıma uğrayan bu vatandaşlarımıza bu faturalar reva mı? Bu vicdansızlıktır, derhâl deprem bölgesindeki elektrik ve doğal gaz faturaları silinmelidir.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın Girgin…
7.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, çalışma hayatına dair yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesine ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına: Çalışma hayatına dair yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle yapılan düzenlemeler mağduriyeti giderecek ölçüde değildir. Deprem bölgelerinde çalışan toplam ücretli sayısının belirlenmesi, çalışanların sektörel dağılımının ve depremin sektörlere etkilerinin tespiti, başka bir geliri olmayanlara ne kadar destek verildiğinin ortaya konulması, ölen işçilerin meslek gruplarına göre dağılımının yapılması, kapanan iş yerlerindeki işçilerin sayısı ve bunlardan etkilenen işçi sayısının belirlenmesi, iş gücü hareketlerinin seyri ve deprem nedeniyle diğer bölgelere gidenlerin iş gücüne katılımının ne olduğunun ortaya konulması ve kayıt dışı çalışanlara ilişkin verilerin tespiti hususlarında ve bu konulara dair sosyal devlete yakışan çözümlerin ve bunların yasal altyapısının hazırlanması için bir çalışma var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Arkaz…
8.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, Afyonkarahisar Başmakçı Belediye Başkanı Ayhan Gönüllü’nün vefatına, Türkiye’nin Bandırma’da açılan ilk bor karbür tesisine, yerli ve millî otomobil Togg’a ve Millî Muharip Uçak’a ilişkin açıklaması
HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Afyonkarahisar Başmakçı Belediye Başkanımız Ayhan Gönüllü geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmiştir; Allah rahmet eylesin, ailesinin, sevenlerinin ve camiamızın başı sağ olsun.
Türkiye’nin ilk bor karbür tesisi Bandırma’da Sayın Cumhurbaşkanımızın katılımıyla açıldı. Cevheri mücevhere çevireceğiz, hayırlı olsun.
Yerli ve millî otomobilimiz Togg, Türkiye’de on bir yılda satılan elektrikli otomobil sayısını yirmi dört saatte 2’ye katladı. 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin 108’inci yılında Millî Muharip Uçak’ımız hangardan çıktı. Yunan basını bu haberi “Endişelenmeliyiz.” başlığıyla paylaştı. Evet, Türkiye'ye düşmanlık eden herkes Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünden endişelenmelidir.
Türkiye'nin yükselişi, devletimizin başarısı için çalışmaya devam edeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Güneş…
9.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 108’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Teşekkür ederim Başkanım.
Aziz milletimizin bütün yokluk ve imkânsızlıklara rağmen yedi düvele meydan okuduğu, sarsılmaz azminden ve imanından aldığı güçle bütün dünyaya “Çanakkale geçilmez.” diyerek haykırdığı Çanakkale Zaferi, tarihimizin altın sayfalarında en müstesna yerini almış; kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla bir milletin yekvücut olup üstlendiği bir büyük kahramanlık mücadelesinin adı ve Türk milletinin yeniden diriliş ve varoluş destanıdır.
Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor/Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor!” dizeleriyle dile getirdiği gibi, Çanakkale Savaşı aziz milletimizin yüce değerleri ve istiklali uğruna verilen mücadelenin şehitlerimizin canlarıyla zafere ulaştığını açık bir şekilde gözler önüne sermektedir.
Bu düşüncelerle, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 108’inci yıl dönümünde başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere aziz şehitlerimizi ve ebediyete irtihal etmiş kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Bülbül…
10.- Aydın Milletvekili Süleyman Bülbül’ün, vatandaşın artık siyasi ömrünü doldurmuş iktidarın vaatlerine inanmadığına ilişkin açıklaması
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) – “Büyüyoruz.” dediler, asgari ücret 8.500 lirayken açlık sınırı 10.259 liraya, yoksulluk sınırı 28.563 liraya yükseldi. “Ekonomide tarih yazıyoruz.” dediler, Dünya Sefalet Endeksi’nde 93,3 puanla 1’inci olduk, gerçek işsizlik oranı yüzde 30 oldu. “Ekonomi uçuyor.” dediler, mutfak enflasyonunda OECD ülkelerinde 1’inci olduk, dolar 19 lirayı geçti, euro 20,35; altının gramı 1.220 TL oldu.
Yoksullaşan çiftçi, esnaf, işçi, gençler ve kadınlar artık değişim istiyor. Vatandaş artık siyasi ömrünü doldurmuş iktidarın vaatlerine inanmıyor, güvenmiyor; AKP iktidarı 14 Mayıs günü sandıktan çıkamayacak. Millet İttifakı çözümleri, projeleriyle iktidara geliyor. 13’üncü Cumhurbaşkanımız, Millet İttifakı'nın adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olacak. Birleşe birleşe kazanacağız, geliyor gelmekte olan.
BAŞKAN – Sayın Antmen…
11.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, Mersin’de yaşanan dolu afetine ve AK PARTİ iktidarının Mersin’i göz ardı ettiğine ilişkin açıklaması
ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Seçim bölgem Mersin'de, merkezde ve Silifke'de bir iki gün önce dolu afeti yaşandı. Ben buradan bütün çiftçilerimize geçmiş olsun diyorum. Çiftçilerimize gereken önem verilmiyor ama inşallah bu durum Millet İttifakı'nın iktidarında düzelecek.
Başka bir konudan bahsetmek istiyorum aslında, Mersin deprem bölgesine en yakın il olduğu için ve akrabalık ilişkileri nedeniyle yaklaşık 400 bin vatandaşımıza kucak açtı, her ne olursa olsun sonuna kadar da depremzede vatandaşlarımızı bağrımıza basmaya devam edeceğiz ama AKP iktidarı yani merkezî iktidar Mersin'i göz ardı ediyor. Ne başlaması gereken yatırımlar başlıyor ne tamamlanması gereken yatırımlar devam ediyor. Defalardır söylüyoruz: Ya Mersin'i afet bölgesi ilan edin ya Mersin Büyükşehir Belediyesinin İller Bankasından aldığı payı artırın ya da özel statü verin. Çünkü Mersin'in gıda ihtiyacı var, depremzedelerin gıda ihtiyacı var.
BAŞKAN – Sayın Taşkın…
12.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin 108’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’mizin 108’inci yıl dönümü. Çanakkale’de ve tüm yurtta bir kez daha kutlandı. Tarihi şanlı zaferlerle dolu ecdadımızın yazdığı kahramanlık destanından biri de Çanakkale Zaferi’dir. Çanakkale Zaferi yedi düvele meydan okuyan, dönemin en modern ordularını dize getiren, tarihin akışını değiştiren, ecdadın yazdığı şanlı bir destandır. Yüreği sarsılmaz bir imanla dolu olanların bütün yokluk ve imkânsızlıklara rağmen kazandığı zaferdir Çanakkale. Çanakkale, Türk milleti olarak vatanımıza, hürriyetimize, bizi biz kılan mukaddes değerlere bağlılığımızın timsalidir.
Çanakkale Zaferi’nin 108’inci yıl dönümünü kutluyor, 18 Mart Şehitler Günü ve Haftası vesilesiyle bu toprakları bizlere mukaddes bir vatan olarak emanet eden başta Mustafa Kemal olmak üzere tüm şehitlerimizi, kahramanlarımızı rahmetle, şükranla anıyor; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Aksoy, buyurun.
13.- Karabük Milletvekili Hüseyin Avni Aksoy’un, memleket bu durumdayken iktidarın ve muhalefetin kavga ediyor olmalarına ilişkin açıklaması
HÜSEYİN AVNİ AKSOY (Karabük) – Sayın Başkan, memleketimiz depremlerle, sellerle boğuşmakta, yüz binlerce binamız yıkılmış, on binlerce insanımız vefat etmiştir. Durum bu iken iktidarımız ve muhalefetimiz ne yapıyor? En iyi bildikleri işi yapıyor. “O ne?” mi dersiniz, tabii ki kavga ediyorlar. Hiç şüpheniz olmasın, bu kavga emperyalistlerin tuzağı. Peki, kavga bitecek mi, vatan akıllarına gelecek mi? Atatürk’ün dediği: “Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır.” sözü nerede kaldı? Bir taraf iktidarda kalma hırsıyla diğer taraf da iktidarı ele geçirme hırsıyla yanıp tutuşuyor. İktidarın da muhalefetin de hırsları akıllarının önüne geçmiş. Ha biri kazanmış ha öteki, bu kavga bitmez.
Türk milleti, hakem sizsiniz, sandıkta “Artık yeter!” diyerek bu Meclisi yenilemelisiniz; seçenek üçüncü yol, Memleket Partisidir.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Keven…
14.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, Cumhurbaşkanının Yozgat’a askerî birlik vaadine ve açılışı 7 kez ertelenen Ankara-Yozgat-Sivas Hızlı Tren Hattı’na ilişkin açıklaması
ALİ KEVEN (Yozgat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sözlerim Sayın Cumhurbaşkanına: Yozgat’ta 10 Temmuz 2014 tarihinde yaptığı mitingimizde “Ustalara usta birliği yakışır.” diyerek askerî birlik sözü veren Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu vaadinin üzerinden dokuz yıl geçti hâlâ ortada bir askerî birlik yok.
Ankara-Yozgat-Sivas Hızlı Treni’nin açılışı bugüne değin 7 kez ertelendi. Yozgatlı hemşehrilerimiz her seçim öncesi hızlı tren yalanından bıktı. Yozgatlıların oylarını ceplerinde, sandıkta çantada keklik görenlere sesleniyorum: Miting meydanlarında söz verip sonra unutmaktan vazgeçin, bunun bedeli ağır olur. Bu tutulmayan sözlerinizi Yozgat'ın ilçe ilçe, köy köy sorunlarını esnafımızın, çiftçimizin taleplerini yüzlerce kez buradan anlattım ama Yozgatlılarımız müsterih olsun, 14 Mayısta inşallah milletin iktidarını kuracağız ve Yozgat'ın kanayan yaralarını da Cumhurbaşkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile biz saracağız.
Saygılarımla.
BAŞKAN - Sayın İlhan...
15.- Kırşehir Milletvekili Metin İlhan’ın, et sektörünün yaşadığı sıkıntıya ilişkin açıklaması
METİN İLHAN (Kırşehir) – Teşekkür ederim Başkanım.
Seçim bölgem olan Kırşehir, hayvancılık alanında bölgesinde çok önemli bir üs konumundadır, şehir ekonomisine de önemli bir katma değer oluşturmaktadır ancak Hükûmetin karkas et ithalatı ve çiftçimizi desteklemekten öte politikaları üretimin ve dolayısıyla da et ihtiyacının karşılanmasını zora sokmuştur. Bir türlü durdurulamayan üretim maliyetindeki artış süt ineklerinin kesilmesine sebebiyet verdi ve Hükûmet sadece sessizce bu durumu izledi. Bakınız, şimdi hem ette hem de sütte büyük bir krizle karşı karşıyayız; yerli ırklar ıslah edilmedi, üretici desteklenmedi, maliyetleri azaltacak hiçbir adım atılmadı ve 1 kilogram et 250 liranın üzerine çıktı. Et üreticisi de fiyatların sürekli artışından şikâyetçi. Zira mal varlığında artış olması bir yana, önlenemeyen aşağı yönlü bir ivmeye sektörün daha fazla dayanmasının zor olduğunu ısrarla belirtmektedirler ama boş tencereleri görmeyen AKP, seçim öncesi bile hâlâ bir avuç yandaşın istikbalinin peşinde diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Kenanoğlu…
16.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, AKP İzmir Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Ayça Çamkıran’a ilişkin açıklaması
ALİ KENANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, cuma günü Elbistan'da depremde yaşamı yitiren canların kırk lokmasına katıldık. Elbistan'dan bize iletilen şöyle bir konu oldu: AKP İzmir Kadın Kolları Başkan Yardımcısı Ayça Çamkıran'ın Buca'da bir kız yurdu var. Yurdun ismi Buca Aylin 2 Yüksek Öğrenim Kız Öğrenci Yurdu. Üniversiteler on-line eğitime geçince öğrenciler evlerine döndüler, deprem mağduru Elbistanlı kız öğrenci de yurttan ayrıldı. Yurt sahibi Ayça Çamkıran “Sözleşmeniz var, ayrılsanız da paranızı ödeyeceksiniz.” diye diretiyor. Aile “Deprem mağduruyuz.” dedi. “Sizin eviniz yıkılmamış ki.” diye cevap veriyor. Sanki ev yıkılmayınca dert bitiyor. Elbistan yerle bir, kimsenin işi gücü kalmamış ama bu AKP Kadın Kolları Başkan Yardımcısı deprem mağduru öğrencilerin kullanmadığı yer için para istemeye devam ediyor. Bu insafsız, vicdansız AKP Kadın Kolları Başkan Yardımcısını kınıyor ve halkımızın vicdanına havale ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın Kayan…
17.- Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan’ın, deprem bölgesinde çiftçilerin perişan olduğuna ilişkin açıklaması
TÜRABİ KAYAN (Kırklareli) - Deprem bölgesinde çiftçilerimiz perperişan. Deprem bölgesinde tarımsal ekim dikim işleri büyük bir önemle ele alınmalıdır. Depremde hayatını kaybeden, evini barkını, yerini yurdunu kaybeden yurttaşlarımız tespit edilmelidir. Arazilerini işlemeleri için çiftçilikten anlayan, traktör ve tarım aleti kullanmasını bilen insanlar araştırılıp bulunmalıdır, devlet tarafından ücretleri ödenip istihdam edilmelidir. Aksi hâlde tarlaların bir kısmı boş kalacak, bir kısmının da mahsulü tarlada kalacak. Devlet bu çiftçilerimize tohum, gübre vermeli, zirai mücadele yapmaları için yabancı ot ilaçları tedarik etmelidir. Bu işleri yapmak için traktörleri, gübre serpme ve pülverizatör denilen yabancı ot ilacı atan makineleri, tohum ekme mibzerleri bulup çiftçilerimizin kullanımına vermelidir. Çiftçilerimizin kendi işini yapacak durumları yok ise devlet dışarıdan mutlaka adam bulup bunları yaptırmalıdır. Bu önemli konuda Hükûmetimizin bir çalışması var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Tuncer…
18.- Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer’in, bedelli askerliğin il ekonomisine katkı sağlayabilmesi için yapılması gereken değişikliklere ilişkin açıklaması
MUSTAFA TUNCER (Amasya) - Sayın Başkan, bedelli askerlik hizmetini yapmak üzere her dönem yüz binlerce gencimiz askerlik yapacağı ile gidiyorlar. Askere alınacağı gün görev yapacağı ile giden askerlerimiz otuz güne yakın kışlada kalıyor, yeminini ettikten sonra da terhis edilip gönderiliyor. Bedelli askerlerimiz, askerlik yaptıkları süre boyunca bulundukları ilde çarşı iznine çıkamıyorlar, o ilin coğrafi güzelliğini, kültürel ve tarihsel zenginliklerini hiç göremiyorlar. Yine, askerlik yaptıkları için yemeklerini ve sosyalliğini hiç öğrenemeden askerliklerini bitiriyorlar. Çarşı iznine çıkarılmayan bedelli askerler nedeniyle o ilin esnafları da satış yapmaktan mahrum kalıyorlar ve il ekonomisi büyük zarar görüyor. Bu şekilde zarar gören illerden biri de Amasya'dır. Bedelli askerlik uygulamasındaki yemin töreninin bir hafta önceye alınması ve yemin töreninden sonraki cumartesi ve pazar günlerinde çarşı izni verilmesi hem askerimizin şehri tanımasını hem de şehirdeki esnafların canlanmasını sağlayacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Etyemez...
19.- Konya Milletvekili Halil Etyemez’in, Orman Haftası’na, Geleceğe Nefes Projesi’ne ve 21 Martta 81 ilde aynı anda kuracakları 6 Şubat Deprem Şehitleri Ormanı’na ilişkin açıklaması
HALİL ETYEMEZ (Konya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Orman Haftası’nın içerisindeyiz. Ağaç ve orman vatanının süsüdür, canlıların nefesi, huzur ve sağlığın yegâne garantisidir. “Tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana...” diyerek çıktığımız yolda geleceğimizi yeşille dost nesillere emanet ediyoruz.
Ülkemiz ağaçlandırmada Avrupa'da 1’inci, dünya genelinde ise 4’üncü sıradadır. Hükûmetlerimiz döneminde hayata geçirdiğimiz “Geleceğe Nefes” projemiz dünyaya örnek olacak çok büyük bir ağaçlandırma seferberliğine dönüşmüştür.
Ayrıca, bu yıl 21 Martta depremde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımızın anısına, 81 ilimizde aynı anda “6 Şubat Deprem Şehitleri Ormanı” kuracağız. Daha yeşil bir Türkiye bırakmak için gayretimiz artarak devam edecek, yarınlarımız bu bilinçle yeşerecektir. Daha yeşil bir Türkiye temennisiyle Orman Haftamızı kutluyorum.
BAŞKAN – Sayın Yalım…
20.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, EYT düzenlemesinden yararlanabilmesi için vatandaşın BAĞ-KUR borçlarının yapılandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması
ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
“Emeklilikte yaşa takılanlar” diye adlandırılan EYT yasası çıkarıldı ancak yarım yamalak çıkarıldığı için, birçok vatandaşımız -gün eksikliğinden dolayı- eksik olan günleri için prim ödemesi gerekiyor. Emekli olabilmek için birçok vatandaş kredi için bankalara başvuruyor ancak kredi alamıyorlar. Bu sebepten dolayı, BAĞ-KUR borçlarından dolayı bir yapılandırma ihtiyacı vardır. Buradan Meclis Başkanlığını ve ilgili Bakanlığı, bu sorunu çözmek adına, birçok vatandaşımızın sorununu çözmek için göreve davet ediyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Filiz, buyurun.
21.- Gaziantep Milletvekili İmam Hüseyin Filiz’in, deprem bölgesindeki orta hasarlı binaların tespitine ilişkin açıklaması
İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan Murat Kurum 17 Mart Cuma günü Malatya’da yaptığı açıklamada 298 bin binanın yıkık, acil yıkılacak, ağır hasarlı ya da orta hasarlı olduğunu belirterek “658 binden fazla bina yapıp teslim edeceğiz.” dedi. Ancak orta hasarlı olduğu belirtilen binalarda hasar tespit çalışmalarının bilimsel teknikler kullanmadan yapıldığına dair birçok vatandaşın şikâyeti olduğu bilinmektedir. Bu yüzden, yıkım işlemi yapmadan önce bilimsel bir tespit daha yapılarak emin olmak gerekmektedir. İlgililere hatırlatmak istiyorum: Bölgede devam eden artçı depremlerin şiddeti azalmadan betonarme bina yapmanın çok sakıncası vardır; artçı depremler nedeniyle kayma meydana gelir ve beton ile demir kaynaşmaz, sakıncalı bir yapı oluşur. Ayrıca, ciddi zemin etütleri yapılıp ona göre planlama yapılmalı ve zemin analizleri paylaşılmalıdır diyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN – Evet, şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.
Sayın Dervişoğlu, buyurun.
22.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, Afyonkarahisar Başmakçı Belediye Başkanı Ayhan Gönüllü’nün vefatına, Adıyaman ve Şanlıurfa’daki sel felaketine ve bu sel felaketiyle ilgili AK PARTİ’li Büyükşehir Belediye Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül ile Tarım ve Orman Bakanının yaptıkları açıklamalara, Hükûmet mensuplarının istifa denilen mekanizmayı unuttuğuna, Hazine ve Maliye Bakanlığının açıkladığı hazinenin üç aylık finansman programına, Hükûmetin görevde kaldığı her sayılı gün Türk milletinin sırtına yeni külfetler yüklediğine ve İYİ Parti iktidarında yapacaklarına ilişkin açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Zatıalinizi ve yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Afyonkarahisar Başmakçı Belediye Başkanı Ayhan Gönüllü’nün vefatını teessürle öğrendik. Merhuma Allah’tan rahmet, Milliyetçi Hareket Partisi camiasına, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
6 Şubatta meydana gelen ve 50 binin üzerinde vatandaşımızı kaybettiğimiz depremlerin sebep olduğu acı ve yıkımın yaraları henüz sarılmamışken deprem bölgesi olan Adıyaman ve Şanlıurfa’da meydana gelen sel felaketinde maalesef 19 vatandaşımızı kaybettik. Hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
AK PARTİ’li Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül 19 vatandaşımızı yitirdiğimiz bu elim hadiseyle ilgili “Kesinlikle hiçbir sorumluluğumuz yoktur.” ifadesini kullanmıştır. Bir de Sayın Bakanın “Evet, vatandaşlarımızı kaybettik, canlarımızı kaybettik ama toprağımız suya kavuştu.” ifadesinden sonra bu ifadeleri son derece sorumsuzlukla sarf edilmiş beyanlar olarak görüyoruz. Türkiye’nin yaşadığı doğa olaylarının felakete dönüşme nedeni merhamet, ciddiyet ve sorumluluk bilinci noksanlığıdır. Siyaset ve bürokrasiyi yetkileri nispetinde sorumluluk almayan, alamayan kurumlar hâline getiren AK PARTİ yönetiminin devlete bakışı ve yönetme anlayışı da burada kendini gösteriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin, buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - İşte, bu sebeple Türkiye, her gün, iflas etmiş bir sistemin, paralize olmuş bir bürokrasinin, fonksiyonunu kaybetmiş bir Hükûmetin ve onun yönetme ehliyetini kaybetmiş yöneticilerinin tedbir alamadığı, engel olamadığı felaketlerle ve krizlerle boğuşuyor. Buradan Hükûmet mensuplarına sormak istiyorum: Bunca ihmal, bunca büyük yıkımların, kayıpların olduğu bir memlekette, Allah aşkına, neden aranızdan bir kişinin bile aklına istifa etmek gelmiyor? Yirmi bir yıldır bu devleti siz yönetiyorsunuz; yetki sizin, iktidar sizin, kurumlar da sizin, cumhuriyet tarihinde görülmemiş imkânlar da sizin; tüm bunlara rağmen hâlâ “İlk kırk sekiz saatte yaşanan aksaklıklar.” diyorsanız, hâlâ “Bizim bir sorumluluğumuz mevcut değildir.” diyorsanız ve sonra sadece helallik istiyorsanız “istifa” denilen o mekanizmayı zaten unutmuşsunuzdur demektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin, buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Ancak hiç merak etmeyin, endişe de etmeyin; millî iradenin tecellisiyle hepinizi mesuliyetini taşıyamadığınız bu hükûmet etme sorumluluğundan ilk seçimlerde kurtaracağız. Bakanların, valilerin, belediye başkanlarının görevlerini hakkıyla ifa edemediği için istifa dahi edemediği, sadece kendisinden istenirse af dileyebildiği bu ucube düzenin değişmesine elli dört gün kalmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Hazinenin mart, nisan, mayıs aylarını kapsayan finansman programını açıkladı. Hazine, sadece bu üç aylık sürede 160 milyar Türk lirası iç borç, 113 milyar Türk lirası da dış borç olmak üzere toplam 273 milyar borç geri ödemesi yapacak. Hazinenin ödeyeceği bu borcun yüzde 59’u anapara değil, faiz ödemelerinden oluşuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi lütfen.
Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Hükûmet, hükûmet değil, sanki her şeyi yutan bir kara delik. 85 milyonluk koskoca ülke borç faizini ödemek için çalışıyorsa bunun tek bir anlamı vardır; bu iş bilmez Hükûmet hazineyi maalesef ve maatteessüf tefecilere teslim etmiştir. Biz İYİ Parti olarak milletimize söz verdik; gençlerimizin umudunun, Türkiye’nin yalnızca bugününün değil, aynı zamanda istikbalinin de çalınmasına asla izin vermeyeceğiz, evlatlarımızın sırtına böyle büyük bir faiz borcu yüklemenize de artık müsaade etmeyeceğiz. Geldiğimiz noktada artık şurası açıktır: Bu tek kişilik sistemin, bu aciz içindeki Hükûmetin Türkiye’ye ve vatandaşlarımıza vereceği hiçbir şey kalmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Son kez, buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Bitiriyorum, son cümlem.
Bu Hükûmetin görevde kaldığı her sayılı gün, Türk milletinin sırtına yeni külfetler yüklemektedir.
Bu vesileyle, İYİ Partinin iktidarıyla birlikte güçlendirilmiş parlamenter sistemi inşa etme, devlet idaresinde adaleti, liyakati, hakkaniyeti ve demokrasiyi tesis etme, Türkiye’yi kalkındırma ve refaha taşıma kararlılığımızı bir kez daha ilan ediyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Zatıalinize de müsamahanız için şükranlarımı arz ediyorum.
Sağ olun Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Dervişoğlu.
Sayın Bülbül, buyurun.
23.- Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün, Afyonkarahisar Başmakçı Belediye Başkanı Ayhan Gönüllü’nün vefatına, 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 108’inci yıl dönümüne, Balıkesir’in Bandırma ilçesinde açılan Türkiye’nin ilk bor karbür tesisine, Cumhur İttifakı’nın “Lider Ülke Türkiye” yolunda kararlılıkla yürüme gayretinde olduğuna ve U23 Avrupa Güreş Şampiyonası’nda kadınlar 53 kiloda Avrupa Şampiyonu olan Millî Sporcu Zeynep Yetgil’i kutladığına ilişkin açıklaması
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afyonkarahisar Başmakçı Belediye Başkanımız Sayın Ayhan Gönüllü’nün kalp krizi sonucunda vefat etmiş olduğunu üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız. Merhum Belediye Başkanımıza Allah'tan rahmet, kederli ailesine, camiamıza ve Başmakçı sakinlerine başsağlığı diliyoruz.
Sayın Başkan, 18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi Türk milletinin şan ve şerefle dolu mazisinde yedi düvele karşı vermiş olduğu emsalsiz bir mücadele ve eşsiz bir zaferdir. İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy Çanakkale şehitlerine hitaben yazdığı şiirde “Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker/Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer./Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi/Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.” diyerek ecdadımızın bu müstesna kahramanlığını anlamlı, veciz ifadelerle anlatmaya çalışmıştır. Kelimelerle anlatılamayan, asra mühür vurmuş Çanakkale destanı “Çanakkale geçilmez.” ruhuyla her türlü imkânın üzerine imanıyla yürüyen büyük Türk milletinin kanıyla, canıyla yazılmıştır. 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin 108’inci yıl dönümünde başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Esat Paşa, Enver Paşa, Cevat Paşa, Seyit Onbaşı, Ezineli Yahya Çavuş, 57’nci Alay ve nice isimsiz kahramanlarımızı, şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.
Sayın Başkan, bor minerali birçok önemli alanda kullanılması yönüyle stratejik bir madendir. Dünya bor rezervinin yüzde 73’ünün ülkemizde bulunduğu bilinmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin, buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Bor minerallerinden elde edilen boraks ve borik asit özellikle nükleer alanda, savunma sanayisinde, jet ve roket yakıtında; sabun, deterjan, lehim, fotoğrafçılık, tekstil boyaları, cam elyafı ve kâğıt sanayisinde kullanılmaktadır. Ülkemizin bu alanda ilk stratejik tesislerinden biri olarak savunma sanayisinin gücüne güç katacak olan Türkiye'nin ilk bor karbür tesisi geçtiğimiz gün Balıkesir'in Bandırma ilçesinde açılmıştır. Bor karbür tesisinin açılmasıyla birlikte, tonu 150 dolar olan bor cevherinin yeni tesiste işlendikten sonra 40 bin dolar değere ulaşacağı ifade edilmiş, bor karbürün ülkemizde de üretime geçilmesiyle birlikte dünyada sadece 5 ülkede bu üretimin mevcut olduğu ifade edilmiştir. Tam kapasite çalıştığında bu tesislerde yılda bin ton bor karbür üretileceği ifade edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin, buyurun.
MUHAMMED LEVENT BÜLBÜL (Sakarya) – Elmas ve kübik bordan sonra en sert 3’üncü madde olan bor karbürle bor cevherindeki katma değer artırılacak ve ülkemizin, savunma sanayisi başta olmak üzere, ekonomik anlamda gücüne güç katılacaktır. Sayın Cumhurbaşkanımızın Kütahya'nın Emet ilçesinde yıllık 5 bin ton kapasiteli yeni bir bor karbür tesisi kurulmasıyla ilgili çalışmaların da devam ettiğini müjdelediği bu tesisin açılışında emeği geçen herkesi yürekten kutluyor, “Lider ülke Türkiye” yolunda kararlılıkla yürüme gayretinde olan Cumhur İttifakı olarak ülkemizin her alanda gelişmesine katkıda bulunmaya devam edeceğimizi beyan ediyoruz.
Son olarak, Romanya'nın başkenti Bükreş'te devam eden U23 Avrupa Güreş Şampiyonası'nda kadınlar 53 kiloda rakibini yenerek Avrupa Şampiyonu olan millî sporcumuz Zeynep Yetgil’i kutluyor, başarılarının devamını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Oluç, buyurun.
24.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Hazine ve Maliye Bakanlığının açıkladığı hazinenin üç aylık finansman programına, Hükûmetin yeni ekonomi modelinin çöktüğüne, dünyada da küresel ekonomi açısından ciddi sorunlar yaşanan bir dönemden geçildiğine, yaşanan sel felaketinden sonra Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci’nin yaptığı açıklamaya ve siyasi iktidarın hem depremde hem sel felaketinde bütün ölümlerin siyasi sorumluluğunu taşıması gerektiğine ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın vekiller; “Faize karşı nas neyi emrediyorsa onu yapacağız.” diyen bir iktidar var biliyorsunuz fakat durumun öyle olmadığı bir kez daha ortaya çıktı; Hazine ve Maliye Bakanı Hazinenin mart-nisan-mayıs aylarını kapsayan finansman programını açıkladı. Bu üç ay itibarıyla baktığımızda faizin borç anaparasını geçtiği bir karanlık tabloyla karşı karşıya olduğumuz görünüyor. Buna göre, Hazine bu üç ayda 159,8 milyar Türk lirası iç borç, 113,4 milyar Türk lirası da dış borç olmak üzere toplamda 273 milyar Türk lirası borç geri ödemesi yapacak. Fakat bu üç ayda borç servisinin yüzde 59’u faiz ödemelerinden kaynaklanıyor, kalan yüzde 41’i anaparadan oluşuyor. Felaket bir tabloyla karşı karşıyayız. Yani faiz lobileri verdiklerini geri almakla kalmayıp daha fazlasını faiz olarak elde ediyorlar ve bu iktidar aslında bir faiz iktidarı olarak da kendini şekillendirmiş oluyor. Faize karşı savaş açtığını iddia eden bu iktidar işçinin, gencin, kadınların, emeklinin, emekçinin alın terinden topladığı vergi gelirlerini faiz lobilerine aktarıyor; bu faiz iktidarının yaptığı esas itibarıyla bu. Bir iktidar ve faiz lobisi ortaklığıyla karşı karşıyayız. Bunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Şimdi, bu yeni ekonomi modeliyle bu iktidar aynı zamanda ülkede üretimi, istihdamı artıracak ve faiz lobilerine savaş açacaktı. Faiz lobilerine savaş açmadı, istihdam ve üretim de artmadı, servet aktarıldı bu faiz lobilerine ve aktarılmaya devam ediyor. Yeni ekonomi modeli çöktü aslında. Bakıyoruz yine ocak-şubat aylarına; dış ticaret açığı, cari açık ve bütçe açığı aldı başını gidiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin, buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – 2023 Ocak ve Şubat aylarında yani sadece iki ayda dış ticaret açığı 26,5 milyar dolar artmış vaziyette. Yine, aynı aylarda -ocak-şubat- bütçe açığı 202,8 milyar Türk lirası artmış vaziyette; yine 2023 Ocak-Şubat aylarında, sadece iki ayda cari açık 22 milyar dolar artmış vaziyette yani açık ekonomi politikası, açıklar patlatılmış vaziyette; geldiğimiz nokta bu, yeni ekonomi modelinin Türkiye'yi getirdiği nokta bu. Şu çok açık; sadece ekonomi modelini değiştirmek değil, aynı zamanda mevcut ekonomi yönetiminden de yani bu iktidardan da kurtulmak gerekiyor; bütün veriler bunu gösteriyor çok açık bir şekilde.
Üstelik, küresel ekonomi açısından baktığımızda, dünyada da ciddi sorunlar yaşanan bir dönemden geçiyoruz; hem ABD'de hem Avrupa'da banka iflasları ve kurtarma paketleri gündeme geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin, buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Adeta 2008 yılını andıran çözüm hamleleri gündeme geliyor. Dolayısıyla, küresel ekonomide biraz tozun dumana karıştığı bir dönem yaşanacak gibi görünüyor. Peki, bu iktidar Türkiye'yi ne hâlde bu küresel krize sokacak? Türk lirası değersiz, faiz ödemeleri anaparayı geçmiş, risk primi aşırı yükseklerde, demokrasi askıya alınmış, hukukun üstünlüğü ve hukuki güvence yok, siyasi istikrar yok, yanlış ekonomik ve siyasal kararlar ardı ardına geliyor. Yani enkaz sadece deprem bölgesinde değil, aynı zamanda ekonomide de büyük bir enkazla karşı karşıyayız.
Deprem bölgesi demişken, şimdi, şöyle bir durumla karşı karşıya kaldık, gerçekten acı bir şey böyle bir sözün sarf edilmiş olması; Bakan Kirişci…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Deprem bölgesinde depremin ardından bir de sel yaşandığı zaman -ki Adıyaman, Urfa ve Malatya'da sel oldu- Tarım Bakanı dedi ki: “Evet, 15 canımızı aldı sel ama toprak suya kavuştu.” Yani inanılır gibi değil bu söylenen laf. Şimdi, doğal afetleri elbette engelleyemeyiz ama can kayıplarının olmasını engellemek mümkün ve bu, iktidarın elinde. Ama görüyoruz ki bu iktidar can kayıpları yaşanmasın diye hiçbir önlem almıyor; depremde de almıyor, sel felaketinde de almıyor. Daha geçen yıl Bartın, Sinop ve Kastamonu'da sel oldu, insanlar öldü. Bu Mecliste bütün bunları konuştuk ve neden olduğunu, hangi önlemlerin alınmaması sonucunda bunların yaşandığını konuştuk, bunları tartıştık. Bütün bunlar olmamış gibi şimdi Adıyaman, Urfa ve Malatya'da sel oldu, yine aynı şey. Yani ne olmuş? Dere yatağına, bataklıklara konut yapılıyor; bu iktidar bunları yaptırıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Mikrofonu son kez açıyorum, tamamlayın lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bu iktidarın yerel belediyeleri bunları yaptırıyor; dere yataklarına, bataklıklara konut. Önlem alınmıyor, sonra “Sel yaşandı, insanlar öldü; e, toprak da suya kavuştu.” diyen bir Tarım Bakanıyla karşı karşıyayız. Yani bu anlayışın gerçekten vahim olduğu, bu ülkede yaşayan insanların canını düşünmediği çok açık olarak görünüyor. İktidara sesleniyorum, hani, sizin Genel Başkanınız geçenlerde -büyük bir keşifte bulundu- “Zemin sağlam olursa yapılar da sağlam yapılırsa bir şey olmaz.” dedi. Yani zaten yıllardan beri biz bunu söylüyoruz da siz zeminin sağlam olmadığı yerlere sağlam olmayan binaların yapılmasına izin verdiğiniz için -resmî verilere göre- 50 bin insan öldü, belki gayriresmî sayılara göre çok daha yüksek bir kayıpla karşı karşıyayız. Siyasi iktidarın hem depremde hem sel felaketinde bütün ölümlerin siyasi sorumluluğunu taşıdığı açık ve nettir, bunu bir kez daha vurgulamış olalım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Özkoç, buyurun.
25.- Sakarya Milletvekili Engin Özkoç’un, Barış Karadeniz’in başlattığı mücadele sonucunda balıkçılık ve sorunlarıyla ilgili bir araştırma komisyonu kurulacağına, çok zor günlerden geçildiğine, dün helallik isteyenlerin bugün baba rolüne soyunduğuna, Türkiye’nin kurtuluşa ihtiyacı olduğuna ve 13’üncü Cumhurbaşkanına ilişkin açıklaması
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1 Temmuz Kabotaj Bayramı; Karadeniz’in evladı Barış Karadeniz Hopa’dan Samandağ’a kadar balıkçılık ve sorunlarıyla ilgili sesini duyurabilmek, onların sorunlarını dile getirebilmek için bir mücadele başlattı. Bugün onlarla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisindeyiz ve tüm siyasi partilerimizin katılımıyla ortaklaşa bir komisyon kurulup onların sorunlarının derhâl giderilebilmesi için birlikte karar alacağız. Bu kararın çok kısa zamanda alınmasını, onların sorunlarının bir an önce çözüme kavuşturulmasını diliyor, Barış Karadeniz arkadaşımızı grubumuz adına kutluyorum.
Değerli Başkanım, çok zor günlerden geçiyoruz. Deprem ve ardından sel felaketi; korkunç ihmaller on binlerce insanımızın enkaz altında, su altında can vermesine neden oldu. Yaşamını yitiren tüm kardeşlerimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara acil şifalar diliyorum. Büyük ihmalin yarattığı acı tablo, dün helallik isteyenler bugün “baba” rolüne soyunanlarla devam ediyor. Erdoğan “Deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın ‘Baba, bizi bunlara bırakma.’ sözleri bizi ayakta tutuyor.” diye seslenmiş. Soruyorum: Hangi baba? Enkaz altındaki evladının yanına depremin 3’üncü gününde giden mi? Hangi baba? Evladı kara kışta açıktayken çadır satmaya kalkan mı? Hangi baba? Evladını suyun, çamurun içine bırakan mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) – Deprem bölgesindeki acı tablonun da selin yarattığı büyük tahribatın da ve bugün sokaktaki insanlarımızın açlığının, tüm acılarımızın sorumluluğu AK PARTİ iktidarına ve iktidarın başındaki kişiye aittir.
Türkiye’nin kurtuluşa ihtiyacı vardır. Yalanlar, süslü cümleler, tehditler, altından kalkamadığınız büyük sözleriniz sizin olsun. Ülkemiz refaha kavuşacak, halkını seven, kucaklayan dürüst bir liderle, demokrasiyle özgürlüğe ve adalete kavuşacak. O isim bugün Grubumuzda resmiyet kazanacak. Türkiye’nin “13’üncü Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu” bu ülkenin tüm insanlarının, tüm çocuklarının yüzünü güldürecek.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu…
26.- Çankırı Milletvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun, deprem ve sel felaketlerine, Afyonkarahisar Başmakçı Belediye Başkanı Ayhan Gönüllü’nün vefatına, 18 Mart Cumartesi günü Şehitleri Anma Günü’nü idrak ettiklerine ve Çanakkale Zaferi’ni kutladıklarına, açılan bor karbür tesisinin önemine, ülkeyi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına çıkarma hedefine yönelik çalışmalara, vatandaşlara verdikleri sözlerin tamamını yerine getireceklerine ve Türkiye’nin kendi uçağını, kendi tankını, kendi tüfeğini, kendi mühimmatını yapar duruma geldiğine, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerine, Cumhurbaşkanının Nobel Barış Ödülü’ne aday olarak gösterilmesinin söz konusu olduğuna, Genel Kurulun haftalık gündemine ve bütün partilerin ortak önergeleriyle kurulacak olan araştırma komisyonuna ilişkin açıklaması
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Sözlerimin başında, deprem ve sel felaketlerinde hayatını kaybeden bütün vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum; yaralılara acil şifalar diliyorum.
Afyonkarahisar Başmakçı Belediye Başkanımız Ayhan Gönüllü’nün vefatı münasebetiyle kendisine rahmet ve mağfiret, ailesine ve MHP camiasına başsağlığı diliyorum.
18 Mart Cumartesi günü Şehitler Günü’nü ve Çanakkale Zaferi’ni kutladık. Bu münasebetle din ve devlet, vatan ve millet müdafaası için bu topraklar uğruna fedayıcan eden ve bir hilal uğruna toprağa düşen bütün güneşlerimize, bütün insanlarımıza buradan minnetlerimizi, hürmetlerimizi arz ediyorum. Şairimizin ifadesiyle: “Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber/Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.” mısralarının bugün de hepimizin ortak duygusu olarak milletçe bu duygunun arkasında olduğunu ifade ediyorum.
Dün Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber hakikaten çok stratejik bir tesisin açılışına hep beraber şahit olduk ve bor karbür tesislerinin açılışı söz konusu oldu. Bu bor cevherinin mücevhere dönüşmek suretiyle 300 kattan, kimi sektörlerde kullanılmasıyla 2 bin kata ve 35 bin kat büyük bir katma değer oluşturmasına şahit olunacak çok önemli bir tesisi ülkemize kazandırdık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Devam edin, buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Hakikaten bu konuda dünya pazarlarında pay sahibi olmamıza katkı sağlayacak tüm yatırımların tamamını desteklediğimizi ve destekleyeceğimizi, bunları milletimize, ülkemize kazandıracağımızı ifade etmek isterim. Zira ülkemizi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına çıkarma hedefimize sıkı sıkıya bağlı bir şekilde bu çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Aynı şekilde, yenilenebilir enerji kaynaklarımızı geliştirme çabalarımız artarak devam ediyor. Çok yakın bir dönemde, inşallah, Akkuyu Nükleer Santrali’mizin ilk ünitesi olan 1.200 megavat birinci üniteyi akabinde de ikinci, üçüncü ve dördüncü üniteyi devreye almak suretiyle bu 4.800 megavatlık enerjiyi de ülkemize kazandırmış olacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bu manada, tabii, hem deprem bölgesinde hem de tüm Türkiye’de Sayın Cumhurbaşkanımızın samimiyetini, gayretini, çalışkanlığını, eser ve hizmet siyasetini bütün milletimiz takdir etmektedir. Bu manada, her zaman bütün felaketlerde vatandaşlarımızın anında yanında olduk, olmaya devam ettik, ediyoruz ve bütün yaraları sarma bizim birinci vazifemizdir. Bu konuda geçmişte yaptıklarımız da yapacaklarımızın teminatı olarak ortadadır. Çadır kentlerden konteyner kentlere, oradan kalıcı konutlara dönük bu çabamız artarak devam etmekte ve en geç bir yıl içerisinde 319 bin konutun hak sahiplerine teslimi söz konusu olacaktır ve toplamda 650 bin konutu inşallah depremzede vatandaşlarımızla buluşturmuş olacağız ve mutlaka sözlerimizin tamamını yerine getireceğiz.
EYT hayaldi, gerçek oldu, 1 Nisan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Kimin hayaliydi?
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – EYT hayaldi, AK PARTİ iktidarlarından önce yaş şartının getirilmesi münasebetiyle emeklilikte bu konuda hem 5000 ila 5975 prim gününü doldurmakla beraber tabi olduğu çalışma süresini, sigortalılık süresini dolduranların 9 Eylül 1999’dan önceye sigortalılık başlangıcını getirebilmeleri durumunda yaş şartı aranmaksızın emekli olabilme hakkını getirdik ve bundan yaklaşık olarak 5 milyon insanımız yararlanacak. Bu sene içerisinde 2 milyon 250 bin insanın bu yasadan yararlanma imkânı söz konusu. Evet, mart ayında emeklilik başvurusunu yapan bütün çalışanlarımız bundan 1 Nisan itibarıyla emeklilik maaşını almaya hak kazanacak, hayırlı olsun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, son kez açıyorum.
Tamamlayın sözlerinizi.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Sonuçta Togg hayaldi, gerçek oldu ve ön siparişleri alınıyor. İnşallah, nisan ayında bunlar sahiplerine teslim edilecek.
18 Martta Millî Muharip Uçak’ımızı HÜRJET’imizi piste çıkardık. Allah’a çok şükür, kendi uçağını, kendi tankını, kendi tüfeğini, kendi mühimmatını yapan bir Türkiye var.
Finlandiya Cumhurbaşkanının bu konuda ortaya koymuş olduğu yaklaşım çerçevesinde de NATO’ya dair, NATO’ya girmesine ilişkin Türkiye'nin bu konudaki önceliklerini dikkate almakla beraber sözünde nasıl durduğunun işareti de bu görüşmede söz konusu olmuştur. Aynı şekilde bununla ilgili İsveç’in de bu tutum ve davranışlarını ortaya koyması gerektiği de apaşikârdır.
Geçen hafta Türk Devletleri Teşkilatını bir araya getirdik ve burada Türk Yatırım Fonu’nu kurduk.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Akbaşoğlu, son cümlenizi alayım lütfen.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Son olarak, bitiriyorum.
Karadeniz tahıl koridorunun hakikaten insanlığa yansıması noktasındaki fonksiyonları münasebetiyle Sayın Cumhurbaşkanımızın Nobel Barış Ödülü’ne aday olarak gösterilmesi söz konusu. (CHP sıralarından gülüşmeler)
Bütün bunlarla beraber hakikaten bu hafta inşallah, Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ni görüşeceğiz. Bununla planlı üretimi, stratejik ürünlerde arz güvenliğinin korunmasını, çiftçimizin pazarlama sorunu yaşamayacağı “Yeter ki sen üret ve bunun karşılığını al.” yaklaşımlarını, üretim kaynaklarının optimize edilerek tarımsal hasılanın artırılacağını, ekilmeyen arazinin kalmayacağını ve bu konuda hakikaten sözleşmeli üretimin yaygınlaştırılacağını, üretim yapılan tüm alanların kayıt altına alınacağını düzenleyen kanun teklifini de getiriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akbaşoğlu.
Son cümleniz kayda girsin ama lütfen artık tamamlayın.
MUHAMMET EMİN AKBAŞOĞLU (Çankırı) – Bitiriyorum.
Son olarak, bütün partilerin ortak önergeleriyle, bu konuda çalışan arkadaşlarımızın ortaya koymuş olduğu önergelerle, inşallah, balıkçılıkla ilgili sorunların, balık ürünleriyle, bütün deniz ürünleriyle, balık ve çeşitleriyle, balıkçılıkla ilgili bütün bu sektörde çalışan balıkçı kardeşlerimizin yaşamış olduğu sorunların çözümüne dönük bütün partilerin ortak önergesinin görüşüleceği bir haftayı başlatmış oluyoruz.
Ben, bu hafta yasama Meclisinin verimli bir şekilde geçmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
V.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun, gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine, Genel Kurulun 20 Mart 2023 Pazartesi günkü birleşiminde ekli listede esas numaraları yer alan balıkçılıkla ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına ve bu görüşmelerde siyasi parti gruplarının konuşma sürelerinin onar dakika olmasına ve bu birleşiminde başkaca denetim konusunun görüşülmeyerek aynı birleşiminde 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümünde yer alan maddelerinin oylamalarının tamamlanmasına ve 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi
20/3/2023
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 20/3/2023 Pazartesi günü (bugün) toplanamadığından, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Muhammet Emin Akbaşoğlu
Çankırı
AK PARTİ Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bu kısmın 1’inci sırasına alınması ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
Haftalık çalışma günlerinin dışında 24 ve 27 Mart 2023 Cuma ve Pazartesi günleri saat 14:00'te toplanması ve bu birleşimlerinde denetim konularının görüşülmeyerek gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan işlerin görüşülmesi ve bu birleşimlerde saat 24:00'e kadar,
20 Mart 2023 Pazartesi günkü (bugün) birleşiminde ekli listede esas numaraları yer alan balıkçılıkla ilgili Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılması ve bu görüşmelerde siyasi parti gruplarının konuşma sürelerinin onar dakika olması ve bu birleşiminde başkaca denetim konusunun görüşülmeyerek aynı birleşiminde 422 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin birinci bölümünde yer alan maddelerinin oylamalarının tamamlanmasına kadar,
21 Mart 2023 Salı günkü birleşiminde 422 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
22 Mart 2023 Çarşamba günkü birleşiminde 399 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
22 Mart 2023 Çarşamba günkü birleşiminde 399 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 23 Mart 2023 Perşembe günkü birleşiminde 399 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi;
422 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması önerilmiştir.
Balıkçılık ve Su Ürünlerinin Sorunlarına İlişkin Meclis Araştırması Önergeleri
Sıra No: |
Esas No: |
1 | 10/462 |
2 | 10/1737 |
3 | 10/1908 |
4 | 10/2372 |
5 | 10/4832 |
6 | 10/5448 |
7 | 10/7097 |
8 | 10/7098 |
9 | 10/7099 |
10 | 10/7100 |
11 | 10/7101 |
12 | 10/7102 |
13 | 10/7103 |
422 Sıra Sayılı Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4972) | ||
Bölümler | Bölüm Maddeleri | Bölümdeki Madde Sayısı |
1. Bölüm | 1 ila 21’inci Maddeler | 21 |
2. Bölüm | 22 ila 41’inci Maddeler (Geçici 1’inci madde dâhil) | 21 |
Toplam Madde Sayısı | 42 |
BAŞKAN – Evet, öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.
Balıkçılık ve su ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan (10/462, 1737, 1908, 2372, 4832, 5448, 7097, 7098, 7099, 7100, 7101, 7102, 7103) esas numaralı Meclis Araştırması Önergelerinin birlikte yapılacak görüşmelerine başlıyoruz.
VI.- MECLİS ARAŞTIRMASI [(*)]
A) Ön Görüşmeler
1.- Trabzon Milletvekili Salih Cora ve 26 Milletvekilinin balıkçılık sektöründe yaşanan sorunların incelenerek bu sorunlara çözümler üretilmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/462)
2.- İzmir Milletvekili Murat Bakan ve 22 Milletvekilinin balıkçılık sektöründe yaşanan sorunların incelenerek bu sorunlara çözümler üretilmesi ve su ürünleri kooperatifçiliğini geliştirme yollarını belirlemek amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1737)
3.- Trabzon Milletvekili Hüseyin Örs ve 19 Milletvekilinin Karadeniz'de yaşanan deniz kirliliği ve bu kirliliğin sebeplerinin araştırılması, deniz kirliliğinin önlenmesi için gereken tedbirlerin tespiti amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1908)
4.- Samsun Milletvekili Bedri Yaşar ve 21 Milletvekilinin denizlerdeki çeşitli sorunların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/2372)
5.- Ankara Milletvekili Levent Gök ve 21 Milletvekilinin Ankara'nın Evren ilçesindeki balıkçılık faaliyetlerinde karşılaşılan sorunların araştırılarak balıkçılığın geliştirilmesi için atılması gereken adımların belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (4832)
6.- İzmir Milletvekili Mahir Polat ve 22 Milletvekilinin Ege Bölgesindeki balıklarda oluşan hastalıkların sebeplerinin araştırılarak balık çiftliklerinde yaşanan sorunların çözüme kavuşturulması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/5448)
7.- Sinop Milletvekili Barış Karadeniz ve 22 Milletvekilinin ülkemizdeki balıkçıların, su ürünleri sektörünün ve paydaşlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7097)
8.- Mersin Milletvekili Rıdvan Turan ve 19 Milletvekilinin başta küçük ölçekli balıkçılık olmak üzere balıkçılık sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7098)
9.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş ve 28 Milletvekilinin başta Sinop ve Batı Karadeniz Bölgesi olmak üzere su ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak su ürünleri kaynaklarının korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7099)
10.- Samsun Milletvekili Fuat Köktaş ve 22 Milletvekilinin başta Samsun ile Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi olmak üzere su ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak su ürünleri kaynaklarının korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7100)
11.- Kayseri Milletvekili İsmail Emrah Karayel ve 29 Milletvekilinin su ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak su ürünleri kaynaklarının korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7101)
12.- MHP Grubu adına Grup Başkanvekili Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Grup Başkanvekili Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül’ün su ürünleri yetiştiricileri ve avcılarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7102)
13.- AK PARTİ Grubu adına Grup Başkanvekili Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve Grup Başkanvekili Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un su ürünleri sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak su ürünleri kaynaklarının korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7103)
BAŞKAN – İç Tüzük’ümüze göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine veya onun göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma süreleri, alınan karar gereğince gruplar için onar dakika olacaktır. Önerge sahipleri için de konuşma süresi onar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar adına: İYİ Parti Grubu adına Sayın Hüseyin Örs, Trabzon Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Hasan Kalyoncu, İzmir Milletvekili; Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Rıdvan Turan, Mersin Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Barış Karadeniz, Sinop Milletvekili; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın İsmail Emrah Karayel, Kayseri Milletvekili.
İlk söz, İYİ Parti Grubu adına Sayın Hüseyin Örs’ün.
Sayın Örs, buyurun.
Süreniz on dakikadır.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖRS (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su ürünleri ve balıkçılık sektöründe yaşanan sorunların araştırılması, nedenlerinin ortaya konulması ve çözülebilmesi için verilen Meclis araştırması önergeleri üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen değerli vatandaşlarımızı en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkemiz üç tarafı denizlerle çevrili olmasının yanı sıra zengin iç sularıyla önemli bir balıkçılık potansiyeline sahiptir, bunu hepimiz biliyoruz. Cumhuriyetin hemen sonrasında 1928 yılında Marmara Balıkçılık Mektebi, 1931 yılında Yüksek Balıkçılık Enstitüsü, 1940 yılında Trabzon Beşikdüzü, Samsun Ladik Akpınar, Sakarya Arifiye Köy Enstitüleri ile 1951 yılında İstanbul Üniversitesinde ve 1964 yılında Ege Üniversitesinde kurulan Hidrobiyoloji Araştırma Enstitüleriyle balıkçılığın yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi adına önemli adımlar atılmıştır. Bugüne baktığımızda ne yazık ki bu alanda geri kaldığımızı ifade etmek isterim. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren balıkçılık alanında yapılmak istenenlerin ve kurulmak istenen sistemin bugün geldiği nokta istenilen düzeyin çok uzağındadır arkadaşlar. Yüz yıl önceki, balıkçılığı geliştirme ve ülkenin önemli bir gelir kaynağı olması yönündeki öngörü ve akılcı adımlar, bugün yerini; sınırlayan, yasaklayan ve balıkçıyı mağdur eden bir zihniyete dönüşmüştür maalesef.
Değerli arkadaşlar, balıkçılık sektörü günümüzde birçok sorunla karşı karşıyadır. Mesela, aşırı avcılık balıkçılığın sürdürülebilirliğini tehlikeye düşüren en önemli sorunlardan bir tanesidir. Avlanma kapasitesinin hızlı artışı deniz ekosisteminin sağlıklı işleyişini tehdit etmekte, başta somon ve ton balığı olmak üzere birçok deniz canlısı popülasyonunun hızla azalmasına neden olmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de avcılığın artışında büyük bir yükseliş olduğu doğrudur ancak belli zamanlarda avcılıkta yaşanan artışların ardından kaynaklardaki azalma bu yükselişi düşüşe dönüştürmektedir. Bu artış ve düşüşler nedeniyle ülkemizde avcılık, balıkçılık dalgalı bir seyir izlemektedir diyebiliriz. Balıkçılığı korumak ve devamlılığı sağlamak adına var olan yasal sınırlamalar ve denetlemelerin etkili ve sürekli bir şekilde uygulandığını söyleyemeyiz, buralarda eksiklerimiz vardır.
Değerli arkadaşlar, balıkçılığımızın yaşadığı sorunların giderilmesi için yapılması gerekenler bellidir. Burada, yüce Mecliste bunları sıkça dile getirdik. Ben de Trabzon Milletvekili, balıkçı bir şehrin milletvekili olarak önergeler verdim, sorunları gündeme taşımaya çalıştım; neler yapılmalı, nasıl yapılmalı bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Arkadaşlar, deniz ekosistemlerinin geleceğini güvence altına alan politikalara öncelik vermeliyiz. Yeni planlamalar yapılmalı ve balık stoklarının canlanması için çalışmalar hızlandırılmalıdır. Her türlü yasa dışı, kayıt dışı ve kural dışı faaliyetlerin engellenmesi için gerekli düzenlemeler ivedilikle yapılmalıdır ve uygulamaya konulmalıdır. Ülkeler arası farklılıklardan dolayı avlanmada uğradığımız kayıplara son verilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalı, adımlar atılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, günümüzde balıkçılık sektöründe çalışanların büyük bir bölümünü küçük ölçekli balıkçılar oluşturmaktadır. Buna rağmen, elde edilen tüm balıkçılık ürünlerinin sadece yüzde 10’u küçük ölçekli balıkçılar tarafından temin edilmekte, avlanmaktadır. Avlanma boylarının belirlenmesi başta olmak üzere balıkçılık alanında çıkarılan yasaklar mevzu olduğunda uzmanların yaptığı araştırmalar ve öneriler ne yazık ki önemsenmemektedir. Ülkemizde endüstriyel balıkçılık gemileri karşısında küçük ölçekli balıkçıların şansının asgariye indiğini gözlemlemekteyiz, bu da balıkçılık sektörünü olumsuz yönde etkilemektedir.
Değerli arkadaşlar; aşırı avcılık, yasa dışı avlanma, endüstriyel balıkçılığın aşırı büyümesi, tedbir, denetim ve mevzuat eksiklikleri gibi sorunların yanında çevre kirliliği, küresel ısınma, ekolojik dengenin bozulması ve istilacı türlerde -burası önemli- yaşanan artış da denizel kaynakların ve çeşitliliğin azalmasına sebebiyet vermektedir. Kıyı yerleşim bölgelerinde nüfusun artması, denetimsiz ve bilinçsizce yapılan atık yönetimleri sebebiyle evsel ve endüstriyel kirlilik günümüz ve gelecek nesillerin deniz kaynaklarını ciddi manada tehdit etmektedir. Dünyada kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıklar artmakta ve bunun sonucunda iklimlerin değiştiğine şahit olmaktayız. Bu iklim değişiklikleri denizleri ve dolayısıyla deniz canlılarını da olumsuz şekilde etkilemektedir. Çevre kirliliği, küresel ısınma ve yanlış avlanma gibi nedenler canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli olan doğal şartların bozulmasına neden olmaktadır. Bu durum denizlerdeki yaşamın azalmasına ve hatta bölgesel olarak bitmesine dahi sebep olabilecektir. Bunların yanında, deniz ve iç sulara çeşitli yollarla ulaşan ve buradaki türlerin besin kaynaklarını ve habitatını olumsuzca etkileyen bazı istilacı türler Türkiye'de son yıllarda gözlenen önemli problemlerdendir.
Değerli arkadaşlar, deniz kaynaklarını kapsayan ekosistemin devamlılığı için, deniz canlılarını tehdit eden aşırı avcılığın yanında, insan kaynaklı çevre kirliliğine ve ekolojik dengeyi olumsuz yönde etkileyen faktörlere karşı önlemler alınmalıdır. Bu kaynakların gelecek nesillere ulaşmasını sağlamak, bu kaynakları gelecek nesillere ulaştırmak hepimizin görevidir. O sebeple, gerçek, bilimsel ve köklü bir çözüm için konu tüm boyutlarıyla ele alınmalıdır. Çevreyi, denizleri, iç suları gözetmek; doğal döngüyü kötü etkilemeyecek biçim ve düzeyde avcılık yapmak; deniz ürünlerinin dondurma, depolama ve dağıtım süreçlerini sağlıklı ve sürdürülebilir olarak yönetmek gerekmektedir. Tüm bu unsurlar birlikte ele alınmalı ve devletin gözetim ve denetiminde planlamacı bir yaklaşımla gerçekleştirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, Su Ürünleri Kanunu günün ihtiyaçlarına göre güncellenmeli, yasa dışı avcılık önlenmeli, av gücü optimize edilmeli, Su Ürünleri Veri Toplama Sistemi’ndeki yetersizlikler giderilmeli, uluslararası sularda, başka ülke kara sularında Türk balıkçılar tarafından yapılan avcılık desteklenmeli, avcılıkta kota uygulamasına geçilmeli ve bölgesel balıkçılık uygulanmalıdır. Su ürünleri kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi için ülkesel balıklandırma faaliyetleri geliştirilerek tek elden yürütülmeli, sucul biyoçeşitlilik korunmalı ve geliştirilmeli, istilacı türlere karşı etkin mücadele yapılmalı, iklim değişikliğinin su ürünlerine olası etkilerine yönelik politikalar geliştirilmeli ve su kaynaklarındaki yapılaşmaların sucul ekosisteme olan etkileri önlenmelidir.
Değerli arkadaşlar, Karadeniz Bölgemizin en önemli geçim kaynaklarından biri tabii ki balıkçılıktır. Bu manada, balıkçı tekneleri bölgemizin yüzen fabrikalarıdır. Bir teknede 30-40 kişi, bazen daha da fazla kişi istihdam edilmektedir. Ancak, balıkçılık sektöründe yaşanan sıkıntılar ve yasaklar nedeniyle bölgemizde balıkçılık yapan vatandaşlarımız zor günler geçirmektedir. Karadeniz’e kıyısı olan ülkelere bakarsak balık boyu limiti en yüksek olan ülke bizim ülkemizdir. Balıkçılarımız bu durumdan muzdariptirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Teşekkür ederim.
Diğer ülkelerin, ülkemizde uygulanan balık limitinin altında balık avlanmasına müsaade ettiğini, bu sebeple de birçok mağduriyet yaşandığını balıkçılarımız ifade etmektedirler. Ayrıcalık yapıldığını söylüyor balıkçılarımız; eşit ve hakkaniyetli avcılığın yapılmasını talep ediyorlar. Balıkçılarımız binbir türlü sıkıntı içerisinde teknelerini ve çalışanlarını ayakta tutmaya çalışıyor, “Stokları koruyacaksak hep beraber koruyalım, başka bir devlete elimizdeki ekmeği kaptırmayalım.” diyorlar. Seçim çevremde konuştuğum balıkçılarımız, her yıl hamsinin boyunun küçüldüğünü, buna da Gürcistan ve Abhazya bölgesinde yapılan avcılığın sebep olduğunu ifade ediyorlar. Bir an önce, Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle bir araya gelinerek ortak bir uygulamaya geçilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN ÖRS (Devamla) – Zamanım çok azaldı, hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Hasan Kalyoncu.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; su ürünleri sektörünün problemleri hakkında Meclis araştırması komisyonu kurulmasıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ülkemiz, 3 tarafı denizlerle çevrili, birçok göl ve gölete sahip coğrafi özellikleriyle su ürünleri açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Aynı zamanda, su ürünlerinin üretim alanı ülkemizdeki toplam tarım alanlarına yakın bir değere sahiptir. “Mavi vatan” olarak ele aldığımız bu alanın büyüklüğüne rağmen sektörün ekonomiye katkısı henüz yeterli düzeyde olmamıştır. Ekolojik olarak sahip olduğu uygun koşullar nedeniyle birçok türe sahip olan denizlerimiz ve iç sularımız, avcılık ve yetiştiricilik açısından zengin kaynaklar durumundadır.
Mevcut durum böyleyken küresel ısınma ve iklim değişikliği sebebiyle denizlerimizdeki sıcaklık ve tuzluluk değişimlerinden dolayı balıkçılık sektörü olumsuz etkilenmektedir; aynı zamanda, diğer su ürünlerinde de bu etki görülmektedir. Mevcut aşırı avcılık baskısı, iklim değişikliği ve kirlilik gibi stoklar üzerindeki etkiler son yıllarda daha da belirgin bir hâle gelmiştir. İç sularda, özellikle durgun sularda ısınma sebebiyle yeşil alglerin aşırı çoğalmasının sıklığı artış göstermiştir; bu alanlarda özellikle ötrofikasyonlar gözlenmeye başlanmıştır. Ayrıca, kuraklıktan dolayı su miktarında azalmalar ve kirlenme iç su balıkçılığında büyük sorunlara sebep olacaktır.
Ülkemizin su ürünleri avcılık üretimi yıllar itibarıyla dalgalı bir yapı sergilerken yetiştiricilikte sürekli bir artış eğilimi görülmektedir. Ülkemizde su ürünleri üretimi, 2019 yılında 836.524 tonluk üretimle rekor bir üretim miktarına ulaşmıştır. Bu üretimin 463.168 tonluk kısmı avcılık yoluyla elde edilirken 373.356 tonluk kısmı ise yetiştiricilik yoluyla elde edilmiştir.
Avcılık potansiyelini denizlerdeki tür ve miktar çokluğuyla birlikte avcılık kapasitesini belirleyen balıkçı gemileridir. Avrupa Birliği üye ülkeleri ile ülkemizin balıkçı gemi sayılarını karşılaştırdığımızda, ülkemizin av filosunun rekabet açısından kısmen iyi olduğu söylenebilir. Fakat gemi sayısının yanında, gemilerin boy ve avcılık kapasitesi oldukça önemlidir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, ülkemizin toplam av filosundaki gemilerin çoğunluğu 12 metrenin altındaki gemilerden oluşmaktadır ki bu da yüzde 89 civarına denk gelir. Bu filo genel avcılık açısından değerlendirildiğinde geniş ve uzak sahalarda avcılık yapan gemi sayısının daha az olması, kıyı şeridine yakın alanlarda av baskısı oluşturmaktadır. Bu durum kıyı balıkçılığı açısından önemli bir durum olsa da toplam üretim açısından 12 metreden büyük gemilerin üretim katkısını sağlaması mümkün değildir.
Su ürünleri yetiştiriciliğinde üretim miktarını tesislerin fiziki kapasiteleri belirlemektedir; toplam üretimdeki payı ise yüzde 39,87 oranındadır. Yıllık toplam üretimi sürekli artış eğiliminde olan yetiştiriciliğin ana unsuru olan tesislerin kapasite artırımının sağlanması ve yeni kurulacak tesislerde ise üretim kapasitelerinin 50 ton üzeri olması toplam üretimin artırılması için oldukça önemlidir. 2019 yılında toplam üretim, 2010 yılındaki toplam üretimle karşılaştırıldığında -bu sektörde- yüzde 123 artış göstermiştir. Bu durum, genel olarak ülkemizin yetiştiricilik açısından gösterdiği gelişimin ekonomik açıdan da önemli bir hacme sahip olduğunu ifade etmektedir. Bölgelere göre üretim oranlarına bakıldığında, yüzde 66’lık oranla en fazla Ege Bölgesi’nde görülürken Akdeniz’de yüzde 10, Karadeniz’de yüzde 9, Doğu Anadolu’da yüzde 8, Güneydoğu Anadolu’da yüzde 3, İç Anadolu ve Marmara Bölgelerinde ise yüzde 2’lik bir paya sahiptir.
Su ürünleri sektöründe, avcılık açısından en önemli maliyetin akaryakıt giderleri ve işçilik olduğu ortadadır. Özellikle, deniz balıkçılığı yapan gemilerin toplam giderlerinin ortalama olarak yüzde 36’sı akaryakıt, yüzde 30’u iş gücü giderleridir. Yetiştiricilikte ise girdi maliyetlerinde en önemli gider unsuru yemdir. Balık yemi, avcılığa bağımlı durumdadır ve ülkemizde avcılık yoluyla elde edilen üretimin yüzde 70’lik kısmının insan tüketimi için kullanılması ve yetiştiricilik ihtiyacını karşılayamamasından dolayı ithalata yönelmektedir.
Bu sorunların çözümüne yönelik çalışmaların yapılması ve balıkçılık sektörünün iklim değişikliği etkileriyle birlikte değerlendirilmesi ve geleceğe yönelik projeksiyonların oluşturulması gerekmektedir. Bunların yanında, orkinos avcılığıyla ilgili kotaların yeniden düzenlenerek AYKAT kurallarına uyulması üretimi artıracaktır. Balıkçı barınaklarının ve limanlarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Dalgıçların yoğun olarak çalıştığı bölgelerde hastanelerin hiperbarik tedavi yapacak bölümlerinin işler durumda tutulması, sağlık güvencesi olmayanların dalış yapmasının engellenmesi, dalış gemilerinde dalgıçların barınma donanımının sağlanması, limanlarda sosyal imkânların artırılması, dalgıçlığı engelleyecek suç ve cezaların yönetmeliklerde açıkça belirtilmesi ve düzenlenmesi, SUBİS sisteminin derneklerin denetimine açılması gerekmektedir. Avcılık yapılan alanların belirlenmesinde tüm faktörler göz önünde bulundurularak iki yılda bir yenilenmesi birçok sorunu çözebilecek durumdadır. Dalgıçların avcılık izinlerini ilçe tarım müdürlüklerinden alabilmesi için düzenlemeler de yapılmalıdır.
Kalkınma planlarında yer verilerek üzerinde durulan önemli bir konu olan su ürünleri yetiştiriciliği, Türkiye açısından ekonomik potansiyeli gereği genel bir politika olarak benimsenmiştir. Su ürünlerinde sürdürülebilirliğin sağlanması amacıyla doğal kaynakların etkin ve verimli kullanımı, yetiştiricilik ve açık deniz balıkçılığının geliştirilmesi konularını esas almaktadır. Su ürünleri ıslah ve yetiştiriciliği, kaynakların doğru kullanımı, üretimin arttırılması, su ürünleri arz talep dengesinin sağlanması, doğal su ürünleri stoklarının korunarak desteklenmesi, yeni istihdamların oluşturulması ve yüksek miktarda döviz girdisi sağlayacak şekilde su ürünleri ihracatının geliştirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Başta Avrupa Birliği üye ülkeleri olmak üzere, komşu ülke pazarları potansiyelinden yararlanılarak ikili veya bölgesel ticari anlaşmalar vesilesiyle dış pazarların geliştirilmesi, sektörün gelişimi açısından son derece önemli bir konudur. Zira AB'ye ihraç edilmekte olan en önemli hayvansal ürün su ürünleridir. Sektörün ticari potansiyelinin gelişmesi açısından, üretim kadar yeni pazar alanlarının oluşturulması da çok önemlidir.
Sucul ekosistemlerin ve ilgili faaliyetlerin iklim değişikliğinin öngörülemeyen etkilerinden korunabilmesi amacıyla konunun stratejik yönden yaklaşılması doğrultusunda ele alınması, sektörel sürdürülebilirliğin sağlanması gerekmektedir. Bu nedenle, tehdit altında olduğu kesin olan iç su ürünleri üretim faaliyetlerinin değişimlere uygun planlanması, denizlerimizde ve iç sularımızda istilacı türlerin mevcut ve gelecekteki durumlarının belirlenmesi ve sorunlarının çözümüne yönelik çalışmaların birincil paydaşların katılımı ve katkısıyla planlanması hayati önem taşımaktadır.
Su ürünleri sektörüne katkı sağlayacağını düşündüğümüz bu Araştırma Komisyonunun kurulmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak desteklediğimizi bildirir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Rıdvan Turan.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yaşar Kemal’in “Deniz Küstü” diye bir romanı vardır, çok önemli bir romandır. Bu romanda Marmara Denizi’nden bahseder; o dönemde teknelerin böyle kilolarca, yüzlerce kilo, binlerce kilo yakaladığı palamuttan, torikten bahseder; bunların bir kısmını teknelerin ücretsiz olarak halka dağıttığından bahseder. Romanın “Selim Balıkçı” diye bir kahramanı vardır, Hayırsızada’da 15 kulaçta sinariti gördüğünden, sinaritin burnunun önüne olta salladığından bahseder; Hayırsızada açıklarında, o zaman, 15 kulaçla taşlıkta görülebileceği kalitede bir sudan bahsetmiş olur dolaylı olarak. Selim Balıkçının bir yunus ailesi vardır. O dönemde de yunus balıkları yağı için avlanmaya başlamıştır ve Selim Balıkçı kendi ailesi olarak gördüğü yunusları muhafaza etmek için uzun süre mücadele eder. Daha sonra, bu aile bir balıkçı tarafından öldürülür ve Selim Balıkçı hayata küser. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim; işin edebî yanı bir tarafa, o döneme ait, çok değil yani 79-80 dönemine ait Marmara Denizi’nin ve boğazların durumu hakkında çok önemli ipuçları da vardır. O zamandan bu zamana çok şey değişti.
Karekin Deveciyan’dan hiç bahsetmiyorum; hep bahsederim, çok önemli gördüğüm bir Osmanlı Ermenisidir ve Türkiye’de balık ve balıkçılık konusunda yazmış olduğu kült eser nereden nereye geldiğimizi çok açık gösterir. İstanbul Balıkçılar Halinin Müdürüdür Karekin Deveciyan ve balıkların nasıl tutulduğunu, hangi yöntemlerle tutulduğunu, balıkların resimlerine kadar kendi el çizimleriyle yazmıştır bu kitabı ve son derece önemlidir; palamuttan, kılıçtan, balık haline gelen on binlerce tondan bahseder; şu anda bunlar yok.
Değerli arkadaşlar, bu Komisyon önemli bir komisyon kuşkusuz fakat önce şunu tespit etmek gerekir: Türkiye’de balıkçılık sektöründeki sorunların temelinde denizlerin kirliliği gelmekte. Yani denizleri o kadar kirletmiş durumdayız ki bir canlı yaşayabileceği ortamdan uzaklaştırıldığında, bu ortam çeşitli yol ve yöntemlerle kirletildiğinde o canlının oralarda yaşayabilmesi doğal olarak mümkün olmuyor. Müsilaj Komisyonunu kurmuştuk önceki yıl ve Müsilaj Komisyonu uzun toplantılar yaptı. Neticesinde, Müsilaj Komisyonuna katılan milletvekillerinin tümünün ortak görüşü şuydu: Denizler alıcı ortam olarak kabul edilmemelidir. “Alıcı ortam” nedir değerli arkadaşlar? Alıcı ortam “Evsel atıkların, endüstriyel atıkların atılabildiği ortam” anlamındadır yani karada yaşayan insanlar kendi pisliklerini denize süpürürler.
Marmara Denizi büyük bir felaketle yüz yüze geldi ta ki 89’da güney Haliç kolektörlerinin kurulmasıyla İstanbul’un evsel atıklarının denize basılmasıyla birlikte bir süreç başladı ve bu süreç şu anda hâlâ bir biçimiyle devam ediyor. İleri biyolojik arıtmadan filan bahsediliyor ama durum öyle değil yani hem endüstriyel atıklar hem evsel atıklar hem tarımsal atıklar hem meteorolojik kirlenme, lojistik kirlenme yüzünden Marmara Denizi gerçekten çok kötü durumda, balık türlerinin önemlice bir kısmı ne yazık ki yok. İstanbul ve kentsel atıkların, evsel atıkların yanında bunların en önemlisi esasen Ergene derin deşarjının taşımış olduğu karışık atığın denizi kirletiyor olması. Bunlar klasik arıtma yöntemleriyle temizlenemeyecek olan, arıtılamayacak olan nitelikte kimyasal atıklar; cıvasından kadmiyumuna, nikelinden kurşununa her şeyi içinde barındıran atıklar ve bu, deniz ekosistemini giderek çok daha olumsuz hâle getiriyor.
Bu bahis uzun, zaman kısa fakat şundan bahsedeyim: “Balıkçıların sorunları” diye anlatıldığında hemen herkesin konuştuğu şey endüstriyel balıkçılığın sorunları yani denize daha fazla nasıl saldırabiliriz? Trol tekneleriyle, devasa teknolojilerle, ufacık bir balığın bile denizin dibinde saklanamayacağı onu görecek sonar aygıtlarıyla, balık bulucularla denize bir fetih ruhuyla saldırıldığı koşullarda bu denizlerin derdi de bitmez, balıkçılığın derdi de bitmez değerli arkadaşlar. Biz “balıkçılığın sorunları” “balıkçılık sektörünün sorunları” deyince temel olarak küçük ölçekli balıkçılığın sorunlarını anlıyoruz, zaten büyük ölçekli balıkçılığın bir sektör olarak sorunundan bahsetmek mümkün değil. Zira, aslında denizleri bu hâle getiren önemlice faktörlerden bir tanesi, dünyada ve Türkiye'de bu endüstriyel balıkçılık teknelerinin, devasa teknelerin denizi hallaç pamuğu gibi atması meselesidir. O nedenle sorun esasen artık yok olmaya yüz tutan, on binlerce yıllık bir geçmişi olan ve aslında bir sosyal ilişki biçimi, bir sosyal varoluş biçimi olan küçük ölçekli balıkçılığın desteklenmesidir, küçük ölçekli balıkçılığın korunmasıdır. Bunlar aile ölçekli işletmelerdir, yoğun olarak içlerinde kadınlar çalışırlar ve tekne itibarıyla, sayı itibarıyla Türkiye'deki filonun yüzde 90’ını oluştururken balığın ancak yüzde 10 kadarını avlayabilirler. Şimdi, bu kesim yarışmak zorunda kaldığı endüstriyel balıkçılık filolarıyla, tekneleriyle nasıl yarışacak, bu sektörde nasıl var olacak; sorulması gereken soru budur. Mesela bu alanda çok ciddi bir toplumsal cinsiyet sorunu vardır. Kadın balıkçılar çoktur ama mesela bizim 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nda bundan hiç bahsedilmez. 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu'nda küçük ölçekli balıkçılıktan yani yasak savmak adına bahsedilir ama gerçek çözüm önerileri ne olacaktır, bundan bahsedilmez. Bu yanıyla aslında yeni düzenlemelerle bundan dört beş yıllık zaman dilimi öncesinde bu kanun restore edilmiş olsa da işe yarayabilir niteliğe sahip değil. Hem deniz kirliliği hem endüstriyel balıkçılığın denizler üzerinde giderek artan baskısı hem de insanların sürekli balık stoklarına saldırı hâlinde olması balıkçılığı başlı başına bir sorun yumağı hâline getirmiş durumda.
Bugün pek çok türden bahsedemiyoruz. Mesela uskumru İstanbul'un alametifarikasıdır normalde, tarihsel olarak bu böyle bilinir; uskumru bulamazsınız İstanbul'da, yakalanmaz çünkü bitti. Hamsi mesela, hepimizin çok sevdiği hamsi; Karadeniz'e akan bütün derelerin önüne HES'ler yapılmak suretiyle bu balıkların varlık koşulları ortadan kalktı. Yalnızca Marmara için söylemiyorum, Türkiye denizlerinin hemen tümünde -kendi seçim bölgem olan Mersin için de bahsedebilirim- olağanüstü bir kirlilik problemi var. Şimdi, bu kirliliğin esas sebebi, daha çok kâr etmek isteyen işletmeler, atığını arıtmak istemeyen işletmeler, mevzuata uygun olmadan daha fazla balık yakalamak için denizi bir savaş alanı gibi gören kapitalist zihniyet. Bunlar yan yana geldiğinde gerçekten bu işin altından kalkılmıyor.
Biz tarımda hep şunu anlatıyoruz Halkların Demokratik Partisi olarak, biliyorsunuz değerli arkadaşlarım: “Tarımda sorunların çözülmesinin esası küçük ölçekli işletmelerin, küçük ölçekli çiftçilerin desteklenmesidir. Bu desteklenirse hem toprağa daha fazla fayda sağlar hem fosil yakıtlar daha az kullanılır hem kırsal kalkınma söz konusu olur.” diye anlatıyoruz böyle her defasında.
Aynı şey işte küçük ölçekli balıkçılık için de geçerlidir. Balıkçılığın sorunlarını çözmek için anahtar olan halka küçük ölçekli balıkçılığın desteklenmesidir. Evet, birtakım desteklemeler var; devlet 1.200 lira para veriyor, 1.000 lirasını geri alıyor çeşitli harçlarla, şunlarla bunlarla. Mazot desteği var; ya, ulaşabilirsen var. Bunların her biri başlı başına bir problem hâline ne yazık ki gelmiş durumda. O sebeple, kooperatifçilik temelinde… Bu alanda da çok ciddi sorunlar var. Su kooperatifleri işlevsel hâle getirilemedi bir türlü, getirilmesinin önünde 12 Eylülden bu zamana kadar kooperatifçilik mevzuatının önüne dikilmiş olan sorunlar var. Kooperatifler mevzuatını mutlaka demokratik bir muhtevaya kavuşturmak ve su ürünleri kooperatifini de bu şekilde her bir üreticinin mutlaka bu kooperatiflerde örgütlenmesini sağlayacak birtakım destekler sunmak suretiyle bu kooperatifleri güçlendirmek lazım, demokratik bir muhtevaya kavuşturmak lazım, toplumsal cinsiyet meselesini mutlaka önemsemek ve burada temel olarak ele almak lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
RIDVAN TURAN (Devamla) - Şimdi, böyle olduğunda yani küçük ölçekli balıkçılık, endüstriyel balıkçılığın karşısında bir denge unsuru hâline gelmeye başladığında yavaş yavaş denizler de ıslah olmaya başlar. Küçük ölçekli balıkçılık denizleri korur, az girdi kullanır, çok istihdam yaratır, deniz ekosistemine faydalıdır. Şimdi, düşünsenize deniz çayırlarının geldiği hâli, trollerin dibi taramak suretiyle ne türden bir dehşet tablosu oluşturduğunu. Ben balıkçıyım, biliyorum bu alanı yani o trollerin ardından atılan balıklar, “ıskarta” diye tabir edilenler, böyle, parmak kadar karagözler, melanuryalar, orfoz yavruları bilmem neler; bunlara ilişkin bir denetlemenin mutlak suretle yapılması lazım, bu endüstriyel balıkçılığın önüne engeller dikilmesi lazım. Dünün sorunu balıkçılık, balık ürününün artırılmasıydı, daha çok tutmaktı belki; şu andaki temel sorunumuzsa daha az avlanmaktır, ekosistemi daha fazla korumaktır.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Barış Karadeniz.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA BARIŞ KARADENİZ (Sinop) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizleri burada yalnız bırakmayan SÜR-KOOP’tan değerli kooperatif başkanlarımız, dalgıçlarımız, ASOF Başkanımız, değerli balıkçılarımız, kooperatif başkanlarım; sizlere de hoş geldiniz diyorum.
1 Temmuz Kabotaj Bayramı’nda Samsun’dan yola çıktık, Hopa’ya geçtik, Hopa’dan Samandağ’a kadar Türkiye’nin 28 ilini, limanlarını, bütün alanları gezdik, sektör taraması yaptık ve bir rapor oluşturduk; geçen de söylemiştim. Balıkçılarımızı, tarım il müdürlüklerini, kooperatifleri, üst birlikleri, üniversiteleri, araştırma enstitülerini, Sahil Güvenliği, balıkhaneleri, su ürünleriyle ilgili malzeme satan yerleri, işleme fabrikalarını, soğuk hava depolarını, nakliyecileri, demircileri, ağ yapanları, üreticileri, sanayicileri, olta balıkçılarını, amatör denizcileri, çevre derneklerini ve dalgıçları tek tek gezdik. Gezerken sadece dinledik, sorduk “Sorunlarımız ne?” diye. Masabaşında oturarak kanun yazmaktansa, yönetmelik çıkarmaktansa sorunları yerinde tespit etmeyi yeğledik. Dinledik ama sorunları dinlerken çözüm önerilerini de aldık. “Bu işi çözecek kişiler, sahadaki kişilerdir.” dedik. Çözüm önerilerini aldık ve bu raporu yazdık. Bu rapor, bence Türkiye’nin su ürünleri sektöründe -belki çocuklarımıza, gelecek nesillerimize yaşatacağımız- önemli roller üstlenmekte.
Ülkemizde 8.333 kilometre kıyı şeridimiz var, inanılmaz bir rakam, 177 bin kilometre akarsuyumuz var; 200 doğal gölümüz, 300 baraj gölümüz, 750 göletimiz, 33 akarsuyumuz var, potansiyel inanılmaz. Türkiye’nin yüz ölçümü 78 milyon hektar, sadece su ürünleriyle ilgilenilen kısım 26 milyon hektar, ciddi bir rakam, Türkiye'de şu anda tarımla eş değer durumda 26 milyon hektarlık alan. Biz ne yapmalıyız? Bence, Türkiye’nin dünyanın en güçlü devleti olması lazım. Maalesef, sorunlarımız o kadar büyümüş ki çığ gibi olmuş, biz araştırma komisyonu kurma gereği duymuşuz.
Şunu da söyleyeyim: Meclisin kapanmasına az kaldı, bu araştırma komisyonunun -böyle hemen oldubitti değil- kısa sürede toplanıp sorunlar tespit edilip çözüm önerilerinin önümüzdeki yasaların içine -3 madde mi olur, 5 madde mi olur- bir an önce girmesi lazım. Anca bu bir başlangıç olur, önümüzdeki süreçte de bu başlangıçla beraber yeni kurulacak Meclisle bu süreç devam eder diyorum.
“Balıkçılarımızın ve su ürünleri sektörünün sorunları” dedik. Çok sorun var, mesela ülkemizde balıkçılık faaliyetleri için belirlenen av mevsimleri ve yasakların bölgesel nitelikli hazırlanmaması, değişen iklim koşullarına göre mevzuatın güncellenmemesi balıkçıları kaçak avcılığa yönlendirmektedir. Yani ne diyoruz? Mevsimler farklılaştı, bölgeler farklı; bir yerde uygulanan bir yerde olmuyor. Mevsimlerle alakalı, özellikle iklim değişikliğiyle alakalı 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu’nun yeniden düzenlenmesi gerekmekte.
Kaynakların etkin kullanımı yönünden kararların alınması, politikaların oluşturulmasında önem arz eden stok değerlendirme çalışmalarına ulusal bir program kapsamında başlanmamış olması, balık stoklarımızı tahmin etme güçlüğü ve aşırı avcılıkla stoklar tükenmektedir. Yok, verilerimiz yok, verilerimiz maalesef yeterince açıklanmıyor. Bunun için de üniversitelerimizin, araştırma enstitülerimizin bir an önce devreye girmesi lazım; bunu tetikleyecek bir çalışma, hükûmet çalışması lazım.
Deniz kirliliği… Değerli milletvekillerimizin hepsi bahsetti, deniz kirliliği balıkçılık faaliyetini olumsuz yönde etkilemekte. Evet, denizlerimizin tabanı bitmiş, müsilaj… Eskiden biz ona “kaykay” derdik de burada “müsilaj” oldu. Eskiden derlerdi ki: “Deniz her şeyi yutar.” ama maalesef artık deniz her şeyi yutmuyor, kusmaya başladı, balık stoklarımızın azalmasında en büyük etken budur.
Endüstriyel ve evsel atıklar… Vatandaş fabrikasını kursun, işletsin diye o denizden alınan suyun tekrar denize verilmesi, kimyasal ve biyolojik arıtma sistemleri olmadan denize deşarj edilmesi İstanbul’u bitirdi, İskenderun Körfezi’ni bitirdi, Güllük Körfezi’ni sıkıntıya soktu, körfezlerimiz elimizden gitmeye başladı; sonra ne diyoruz? “Suçlu, balıkçı.” Hiç de öyle bir şey yok, suçlu bizleriz; evimizde lavaboya yağ döken, o, çevreyle alakalı kısımda arıtma sistemlerini yapmayan bizleriz. Çevre Komisyonuna bir kanun teklifi gelmişti “Marmara Denizi’ne kıyısı olan illerde hemen endüstriyel atıkları önleyecek biyolojik ve kimyasal arıtma sistemlerinin iki yılda kurulması” diye, kanunlaştırdık; e, diğer yerleri ne yaptık? Cumhurbaşkanına bıraktık. Niye bırakıyoruz Cumhurbaşkanına? Oraları da kanunlaştıralım; 28 tane ilimiz var, birçok akarsuyumuz var denize giden, en önemli konulardan biridir.
Süre yetmeyecek, biliyorum ama… Avcılıktan çıkmayı düşünen balıkçılarımıza av tekneleriyle ilgili yeterince destek verilmemesi…
Kanal İstanbul Projesi… Kanal İstanbul başlı başına kanal ihanet projesi gibi. Denizlerimizi bilmeden Kanal İstanbul Projesi’ni uygulamaya kalkarsak biz bir sefer daha sınıfta kalırız.
Ülkemizde fiyat politikası belli değil. Balıkçı balığını tutuyor; çok balık tuttuysa az para, az balık tuttuysa çok para; bu sefer tüketici o fiyattan balık alamaz oldu. Onun için, acil fiyat politikası uygulanması lazım.
1380 sayılı Yasa’nın mağdurları var. 1380 sayılı Yasa’yı oturup baştan aşağı incelememiz lazım; değiştirilmesi, çağımıza uygun bir sisteme dönüştürülmesi lazım.
Denetimsizlik aldı başını gidiyor. Reislerimizin ve tayfalarının sosyal güvenlik sorunu var. Burada çalışan arkadaşlarımız devlet memuru gibi sabah sekiz, akşam beş işe gitmiyor; cumartesi-pazar, hafta sonu yok. Acil bir politika değişimi lazım.
Biz balıkçılar olarak birçok bakanlığa bağlıyız. Nerede ne karar alacağımız, kime gideceğimiz, nasıl bir yöntemle bize geri dönüş olacağı belli değil. 6 metrelik tekne 36 tane belge almak zorunda, hepsi ayrı bakanlıktan. Tek elde toplanması gereken bir durum söz konusu.
Sevgili AK PARTİ milletvekilleri, geçen de söyledim: Et ve Balık Kurumu vardı. Bu “balık” nerede? Bu “balık”ı niye yok ettiniz? Bu balığa düşmanlık niye? Et ve Balık Kurumunu Süt Kurumu… Tamam, ona da ihtiyaç var ama ülkede acilen balık kurumunu oluşturmamız lazım; Komisyonun yapması gereken en büyük şeylerden biri de budur.
Su ürünleri mühendislerimiz var. Açıklama yapıyoruz: “Dünyada yetiştiricilikte ihracat yapan… İşte, 1,5 milyar dolar hedef belirledik.” Ya, su ürünleri mühendislerine biz imza yetkisi vermedik. Dışarıdan gelen ürünlere su ürünleri mühendisleri imza atıyor, biz Türk Hükûmeti olarak kabul etmiyoruz “Hayır efendim, su ürünleri mühendisleri imza atamaz.” diye. Bizim Türkiye’nin ayıbını biz dışarıdan örtmeye kalkıyoruz. Bu kanun teklifinin içine... Ayrıca, yakın bir tarihte su ürünleri mühendislerine yetki kanununu çıkartmamız lazım.
Limanlarımız yok, limanlarımız sıkıntılı. Çiftlikler yaptırıyoruz; lojistik desteklerini sağlamadan, limanları oluşturmadan biz bunları yaptırıyoruz; balıkçılarla vatandaşları karşı karşıya getiriyoruz. İlk başta planlı olmak lazım ve ölçekli olmak lazım. Planlı ve ölçekli olmadığımız sürece bizim başımıza daha çok işler gelecek diye düşünüyorum.
İşleme, paketleme, depolama tesislerinde hijyen sorunumuz var. Ülkemizde ithalatı yapılan su ürünlerinin denetimsizliği en büyük sıkıntı, tüketiciye gidiyor. İthalat yapıyoruz, denetimsiz salıyoruz; bu, tüketiciye gıda olarak gidiyor ve dönüşünde de kanser olarak geri dönüyor.
AR-GE ve destek birimlerimizin olması lazım. Bakın, burada -süremiz azaldı- dalgıçlarımız var, bugün 4 bin dalgıcımız var, ağlıyorlar “Ne olacak bizim hâlimiz? Eve ekmek götüremiyoruz.” diye. Niye düşünmüyoruz bunları? Oturalım, Komisyonda bunları tartışalım. Bir an önce çözüme ulaştırmamız gereken durumlar var.
Destek ve hibeler yetersiz. Var ama evi olmayan, tapusu olmayan adama hibe verilmiyor. Kıyı balıkçımız mağdur. Destek var, destek 1.200-1.500 lira, bu ülkede şu anda balıkçımızın durumunu düzeltecek bir hâlde değil, gerçekten de onu istemez hâle geldiler ya. Çok köklü önlemler almamız gerekir diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Kotaların adil dağıtılmasıyla ilgili acil bir çalışma yapmamız lazım. Niye herkes şikâyetçi? Ben bugün balıkçı arkadaşlarımıza sordum, “Mutlu musunuz?” dedim. Bir arkadaşımız dedi ki: “Evet, mutluyuz.” “Ben soruyu yanlış sordum size, özür dilerim. Ben de balıkçıyım, ben de mutluyum.” dedim. Ama bu sistemde, daha doğrusu sistemsizlikte umutsuzuz arkadaşlar, umutsuzuz. Bakın, herkes buraya umut ışığı var diye geldi. Belki ekonomisi olmayan, geleceğini göremeyen, yarınının ne olacağını bilemeyen arkadaşlarımız bugün sizlerden aldığı bir umut ışığıyla burada bizlerle beraber. Lütfen, yarın bunu kulak arkası yapmayalım. Üç yıldan beri bu sektörle uğraşıyoruz. Bunu kulak arkası yaparsak hepimiz üzülürüz, siz daha çok üzülürsünüz.
HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Balıkçı barınaklarını kooperatiflere devretsinler.
BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Birçok sorun var, bunları Komisyonda tartışacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Süre vermezsiniz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Genelde vermem biliyorsunuz ama sözlerinizi tamamlamanız için ek süre veriyorum.
BARIŞ KARADENİZ (Devamla) – Teşekkür ederiz.
Bu yapılan çalışmanın sonucunda bunu araştırma komisyonuna döndüren arkadaşlarımızın hepsine teşekkür ederiz.
Meclis seçime gidiyor, burada 600 milletvekiliyle öyle ya da böyle bir dönem geçirdik, hepsine teşekkür ediyorum. Yani bu Komisyonun işlevselliği kısa süre için olacak ama çok şeyler başaracağımıza inancım tam. Bunu yakın bir tarihte göreceğiz.
Ben balıkçı kentinden gelen bir milletvekili olarak bütün Sinoplu hemşehrilerimi ve Türkiye'deki bütün balıkçılarımızı tekrar selamlıyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın İsmail Emrah Karayel.
Buyurun Sayın Karayel.
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL EMRAH KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, burada bizleri izleyen balıkçılarımızın kıymetli temsilcileri ve ekranları başında bizleri izleyen değerli milletimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yaşadığımız deprem ve sel afetlerinden dolayı hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyoruz.
Evet, bugün, karşınızda su ürünleri kaynaklarının sürdürülebilir kullanılması, korunması, buralardan elde edilen gelirlerin artırılması, su ürünleri yetiştiricilerinin ve avcılarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin tespiti için araştırma komisyonu kurmak üzere bulunuyoruz. Bu komisyon, aslında, grupların anlaşmasıyla depremin olduğu hafta kurulacaktı ama deprem olduğu için bugüne kadar gecikti. Tabii, su ürünleri yetiştiricilerinin, balıkçılarımızın, avcıların sorunlarının araştırılması bizim için yeni bir konu değil çünkü biz Su Ürünleri Kanunu’nda yaptığımız değişiklik sürecinde de gene burada konuşma yapan konuşmacıların birçoğuyla birlikte bu süreçte de sektör temsilcilerini, yetiştiricileri, balıkçıları, akademisyenleri ve bütün paydaşları dinledik. Bir yandan, balıkçılığın ve su ürünlerinin sürdürülebilir bir şekilde devam etmesi önemliyken öbür yandan, avcılık faaliyeti yapanlar açısından gelirlerinin sağlanması ve yetiştiricilik faaliyetlerinin de düzgün şekilde ve aynı zamanda ekonomi için gerekli olan boyutlarda da devam etmesinin sağlanması gerekmekteydi.
Tabii, 1 Ocak 2020 tarihi itibarıyla Su Ürünleri Kanunu’muz yürürlüğe girdi. Bu kanunun kanunlaşması sürecinde özellikle bize ifade edilen hususlardan bir tanesi kaçak ve yasa dışı avcılıktı. Bugün ben memnuniyet duydum, konuşmacılarımızın hiçbiri kaçak ve yasa dışı avcılıktan bahsetmediler çünkü o kanun sayesinde, Kabahatler Kanunu'yla gerçekleştirilen uyum sayesinde yasa dışı avcılık yapan yani ruhsatsız avcılık yapan kaçak teknelere el konulması ve bunların belli şartlar dâhilinde imhası düzenlendi ve bu kapsamda 550 kaçak teknenin mülkiyeti kamuya geçirilmiş oldu.
Tabii, sektörden bahsederken “avcılar” ve “üreticiler” diye ayırmamız lazım. Avcılardan bahsederken endüstriyel avcılar, 12 metre altı küçük teknelerle avcılık yapan avcılar ve aslında amatör avcıları da gene bu kapsama dâhil etmek lazım. Bu sayıları incelediğimizde, amatör avcıları ve küçük ölçekli teknedeki avcıları incelediğimizde aslında insanlarımız tarafından denize çok büyük bir ilginin olduğunu da bir kez daha görüyoruz. Üretim tesisleri bakımından “denizlerdeki üretim tesisleri” ve “iç sulardaki üretim tesisleri” şeklinde bir ayrım yapmak da gene konunun anlaşılması için önemli. Bu kapsamda, milletvekili olduğum Kayseri şehrinden de özellikle bahsetmek istiyorum. Tabii, Kayseri, belki konunun içinde olmayanlar tarafından çok bilinmez ama ülkemizdeki yavru alabalık üretiminin büyük bir kısmını yapan bir şehir, dolayısıyla su ürünleri anlamında da gene kafes ve üreticilik anlamında da önemli şehirlerimizden bir tanesi.
Avcılık anlamında endüstriyel avcılıkta da özellikle Su Ürünleri Kanunu’nun yapım sürecinde kaçak trol avcılığından -biraz önce de bahsedildi- özellikle bahsedilmişti. Su Ürünleri Kanunu'nda Marmara Denizi'nde trol avcılığının yasaklanması düzenlendi ve Marmara Denizi'nde kaçak trol avcılığı yapan teknelere özellikle el konuldu. Bizleri burada izleyen ve ekran başında izleyen temsilciler arasında eminim Marmara Bölgesi'nde avcılık yapanlar vardır ve onlar da aslında bunun yapılmasıyla birlikte, bu düzenlemeyle birlikte bu bölgelerdeki balık popülasyonunun ve çeşitliliğinin artmaya başladığını bize ifade edeceklerdir. Çünkü biz de sektör temsilcileriyle görüştüğümüzde özellikle çok nadir görülen türlerin daha fazla sayıda görülmeye başladığını ve hiç görülmeyen türlerin de yavaş yavaş denizlerimizde ortaya çıkmaya başladığını biliyoruz. Sadece iki yıl içerisinde bu kadar bir gelişme olduysa inşallah, bunun uygulanmaya devam edilmesiyle birlikte daha güzel gelişmeler olacağını düşünüyorum.
Evet, kaçak avcılığın önlenmesi son derece önemliydi. Gene, ışıkla avcılığın önlenmesi de bence önemli konulardan bir tanesiydi. İstilacı türlerle mücadele Su Ürünleri Kanunu’nda düzenlenen hususlardan bir tanesiydi ve sadece balıkçılık anlamında değil, diğer türlerle de bunların üretiminin ve avcılığının da düzenlemeye bağlanmış olması son derece kıymetli.
Yetiştiricilik anlamında dünyada 18’inci sıradayız, Avrupa Birliği ülkeleri arasında 1’inci sıradayız. Yetiştiricilik, aslında, belki de avcılık anlamında sularımız üzerindeki, denizlerimiz üzerindeki baskıyı azaltacak unsurlardan bir tanesi çünkü daha kontrol edilebilir, daha öngörülebilir ve gene, aynı şekilde ihracat marifetiyle de ülkemize ciddi ekonomik gelir sağlayan bir sektör. 2002 yılında, AK Parti iktidara geldiğinde sadece 61 bin ton olan üreticilik şu an yarım milyon tonunun üzerine çıktı. Aynı şekilde, bununla doğru orantılı olarak da bu sektörde istihdam sayısı son derece ciddi şekilde arttı. Bunun ülkemize 2022 sonunda getirdiği döviz 1,7 milyar dolar dolayısıyla ihracat anlamında da yetiştiricilik, ülkemizin önemli kalemlerinden bir tanesini oluşturuyor. Tabii, bu yetiştiricilik sayesinde artık Türk somonu, Türk levreği markaları dünyada bir marka olarak ve istenme anlamında da Türk somonu ve Türk levreği olarak istenmeyi ortaya çıkardı. Bakıldığında, Japonya, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği üyesi ülkelere yetiştiricilik neticesinde ciddi şekilde bir ihracatımız söz konusu, Rusya da bu ülkelerin önemlilerinden bir tanesi. Bu anlamda bunu da ortaya koymuş olmak kıymetli. Biraz önce de bahsedildi, kılıç, orkinos ve kalkanla ilgili kotaların artırılması da önemli.
Tabii, biraz önce de bahsettiğim gibi, Su Ürünleri Kanunu oluşturulurken nasıl bütün paydaşlar dinlendiyse inşallah bu Komisyonda da gene bütün paydaşlar dinlenecek; hem işin akademik tarafı akademisyenlerden hem balıkçılık tarafı endüstriyel balıkçılardan, küçük ölçekli balıkçılardan, amatör balıkçılardan dinlenecek; yetiştiricilik tarafı sektör temsilcileri tarafından dinlenecek ve işin çevre boyutu da son derece önemli olduğu için ki şu an su ürünleriyle ilgili denizlerde yaşadığımız belki de sıkıntıların başında çevre kirliliği kaynaklı sıkıntılar gelmekte dolayısıyla gene çevreyle ilgili de sürecin tarafları, konunun tarafları dinlenecek.
Yine, bunların hepsini anlatırken -bizi burada dinleyen balıkçılarımız da var, ekran başında dinleyen sektör temsilcileri de var- bunları sadece “Her şey tamam, hiçbir eksiklik yok.” anlamında anlatmıyorum, mutlaka her şeyi tamam yapsanız bile zaman içerisinde ortaya çıkan ihtiyaçlardan dolayı, değişikliklerden dolayı mutlaka eksiklikler vardır. Nasıl ki Su Ürünleri Kanunu’nda zamanın ihtiyacına karşılık verdik ve bu eksiklikleri gidermeye çalıştık, nasıl ki yönetmeliklerde talepler dikkate alındı ve Bakanlık tarafından bununla ilgili yapılan düzenlemelerde değişiklikler yapıldı, ortaya çıkan ihtiyaçlar ve eksikliklerin giderilmesi için de bu komisyonumuzun çalışmalarının ben son derece kıymetli olacağına, yol gösterici olacağına inanıyorum
Sürecin taraflarından, belki de su ürünleriyle ilgili sıkıntıların sebeplerinden bir tanesi gene çevre kirliliği. Bu anlamda ben Müsilaj Komisyonunun bir üyesi olarak bu çalışmalara da Müsilaj Komisyonu çalışmalarına da fiilen katıldım. Müsilaj Komisyonu çalışmaları sırasında gördüğümüz en önemli şeylerden bir tanesi şehirlerin denizler ve sular üzerine evsel ve endüstriyel kaynaklı atıklar marifetiyle oluşturmuş olduğu baskıydı. Bu anlamda ciddi bir arıtma tesisi, biyolojik, ileri biyolojik arıtma tesisi yapımına ihtiyacımız var. Denizlerimizin ve sularımızın kirliliği ne kadar azalırsa -Müsilaj Komisyonunun neticesinden, raporundan ortaya çıkan, anladığım, hatırladığım kadarıyla sizlerle paylaşmak istiyorum- sadece müsilaj anlamında değil deniz ve iç sulardaki ekosistemin devam edebilmesi, sürdürülebilir olması anlamında da son derece önemli etkiler oluşturacaktır diyorum.
Burada diğer parti temsilcilerinin ifade ettiklerinin hepsini not aldım. İnşallah kurulacak olan komisyonda bunları tekrar değerlendireceğiz, detaylı şekilde değerlendireceğiz. Bu Komisyonun raporu neticesinde de inşallah…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.
İSMAİL EMRAH KARAYEL (Devamla) - Tabii, önümüzde kısa bir süre var, bu süre içerisinde bu raporu ortaya ne kadar çıkarabileceğiz, bunu bilmiyoruz ama bunun güzel bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Partilerin bir araya gelmesinin bu işin çözümüyle ilgili önemli bir irade ortaya koyduğunu düşünüyorum ve inşallah bu kısa sürede başlayacak süreç belki de önümüzdeki 28’inci Dönemde gene bir araştırma komisyonu olarak gruplar tarafından değerlendirilecek ve devam ettirilecektir ama başlamış olmasının son derece kıymetli olduğunu, sizleri dinleyecek olmanın son derece kıymetli olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Meclis, bu işlerin ifade edilmesi, ortaya konulması için son derece önemli. Bu işleri yaparken de bütün partilerin birlikte bu işe irade koymuş olmasının son derece önemli olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Buradaki ortak irade, ekranları başında ve burada bizleri izleyen sektör temsilcilerinin sıkıntılarının ortaya konulması ve çözülmesi anlamında son derece kıymetlidir diyor, tekrar Komisyonumuzun hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Meclis araştırması önergeleri üzerinde birlikte yapılan görüşme tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkanım, biz çoğunluktayız, kaç kişi AK PARTİ’de şu anda? 8. Kabul, güzel, iyi(!)
BAŞKAN – Sayın Tanal, siz gelene kadar huzur içinde çalışıyorduk, hoş geldiniz.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, huzur için geliyoruz zaten, mutluluk için geliyoruz, bereket için geliyoruz.
BAŞKAN – Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 21 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sıraya alınan Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker ve Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ile 203 Milletvekilinin Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Çevre Komisyonu ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- 1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker ve Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ile 203 Milletvekilinin Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4972) ile Çevre Komisyonu ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporlarının (S. Sayısı: 422) [(*)]
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Komisyon raporu 422 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, teklif, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde ilk söz İYİ Parti Grubu adına Sayın Fahrettin Yokuş’un.
Sayın Yokuş, buyurun.
MAHMUT TANAL (İstanbul) – Başkanım, Isparta Eğirdir Gölü kuruyor, siz onunla ilgili ne gibi bir çalışma yapıyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın Tanal, biraz hava alın isterseniz.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA FAHRETTİN YOKUŞ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
41 maddeden oluşan Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi bir torba kanundur. Bu teklif, tarım orman, at yarışları, kadastro ve madenlerle ilgili düzenlemeleri kapsamaktadır. Bu kanun teklifinin Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonundaki görüşmelerinde Tarım ve Orman Bakan Yardımcımız Ebubekir Gizligider “Tarımda bir sürdürülebilirlik tehlikesi, ürünün sağlıklı bir şekilde gelecek nesillere aktarılması riski söz konusu. Artık, üreticinin değil kâr etmesi, hangi yıl hangi zararı edeceğinin hesaplandığı bir sürece girdik.” dediler. Bakan Yardımcısının bu sözleri aslında her şeyi ortaya koymaktadır. Bu ifadeler, yirmi yıllık AK PARTİ iktidarının başarısızlığının bir göstergesidir; tarımı ihmal ettiklerinin ve üreticiyi mağdur ettiklerinin acı bir itirafıdır. Beceriksizliklerini, tarıma şaşı bakışlarını bu yasa teklifiyle de maalesef sürdürüyorlar. Diyorlar ki: “Üretim planlaması yapmalıyız, ürün tercihini çiftçiye bırakmamalıyız.” Bakanlık olarak, ürün planlamasına uymayan çiftçileri cezalandırmalıyız yani sopalamalıyız! Ülkeyi yönetenlere bakın, şaka gibiler; üreticiyi teşvik etmek yerine cezalandıracaklarını söylüyorlar, gerçekten şaka gibiler. Elbette, Türkiye tarımda üretim planlamasına geçmelidir, yirmi yıldır tarımda üretim planlaması dahi yapamayanların giderayak getirdikleri bu düzenlemenin hiçbir kıymetiharbiyesi yok çünkü az kaldı, yolun sonu görülüyor.
Değerli milletvekilleri, Tarım ve Orman Bakanlığı bu teklifle Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olup tarımda üretim yapanların yüzde 63 oranında olduğunu yani hâlâ yüzde 37 oranında kaydı olmayan çiftçilerin olduğunu ifade ederek diyor ki: “Yeni bir kayıt sistemine geçsin Bakanlık, böylece tüm çiftçilerimizi kayıt altına alalım.” Adama sorarlar: Yirmi yıldır neredeydiniz, uykudan yeni mi uyandınız? Günaydın AK PARTİ’liler, günaydın! Yirmi yıldır bunu yapamayanlar yani ÇKS’yi bile, çiftçi kayıtlarını bile tescilleyemeyenler şimdi diyorlar ki: “Bunu yapacağız.” Başka ne yapacağız diyorlar? Bu yasa teklifinin hedeflerinden biri de vatandaşların özel mülkiyetinde bulunan ve üst üste iki yıl ekilmeyen tarım arazilerinin kiraya verilerek üretimin arttırılmasıymış. Kim kiraya verecek? Tarım Bakanlığı verecekmiş. Bir kez daha ifade etmeliyim ki aslında bu teklifle siyasi iktidar yirmi yıllık tarıma şaşı bakışını tescillemiş oluyor. İktidarları sürecinde tarım arazilerinin yüzde 16’sına konut yapanların, tarım alanlarında madenlere izin verenlerin şimdi ekilmeyen tarım arazilerini üretime kazandırmak için harekete geçmeleri onlar adına gerçekten büyük bir utanç vesilesidir. Yirmi yıl boyunca tarımsal arazilerimize konut yaparak şehirlerimizi büyüttüler, birinci sınıf tarım arazilerine ekin ekmek yerine beton ektiler, beton diktiler, bina diktiler.
Kahramanmaraş merkezli yaşadığımız büyük depremde 11 vilayetimizde binlerce bina yıkıldı, on binlerce vatandaşımız enkaz altında can verdi. Depremle ilgili çalışmalar yapan bilim insanları, son yaşadığımız büyük deprem felaketinde yıkılan binaların yüzde 60’ının tarım arazilerine yapılan binalardan oluştuğunun tespitini yaptılar. Tarım arazilerine konut yapılmasına izin verenler, Hakk’a uğurladığımız binlerce vatandaşımızın vebali vallahi de sizlerin üzerindedir, billahi de sizlerin boynunuzdadır. Ülkemizi derinden sarsan bu büyük felaketin yarası henüz taptazeyken, milletimiz depremin yaralarını sarmaya devam ederken alelacele Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sert Kabuklu Meyveler Uygulama ve Araştırma Merkezimiz de talan edilmeye başlandı, dünyada en önemli 3 ceviz geninin bulunduğu bu kıymetli alana TOKİ konut yapmaya başladı. Yetkililer yapılaşmaya açılan ve ağaçların söküldüğü alanın kumlu ve çakıllı bir arazi olduğunu, yanından dere geçtiğini ve alanın bir kısmının doldurma alan olduğunu belirtiyorlar. Yani inşaata uygun olmayan çakıllı ve kumlu bir alana inşaat yapıyorlar. İktidar bizi aslında hiç şaşırtmıyor, deprem de olsa felaket de olsa yine rantiyeci, yine hak hukuk tanımayan yönetim anlayışlarını maalesef sürdürüyorlar.
Bu hususta iki örnek de memleketim Konya’dan vermek isterim. Konya’mızın merkez Karatay ilçesinde bulunan Bahri Dağdaş Uluslararası Tarım Enstitüsünün birinci sınıf arazileri parsel parsel konuta açıldı. 2014 yılında Bahri Dağdaş’tan koparılan bin dekar alana şehir hastanesi yapıldı, kalan arazi ise Konya Büyükşehir Belediyesine devredildi, Belediye buraları parsel parsel pazarlıyor. Bununla da yetinmediler, 2021 yılında yine Bahri Dağdaş’a göz diktiler. Orada biz tohum üretiyorduk, orada tohum ıslahı yapıyorduk ama uluslararası statüde olan, dünyanın önde gelen ve ülkemizin bir numaralı tarım kompleksinin 1.300 dönümünü de Tarım ve Orman Bakanlığı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına verdi, oraya da konut yapacaklar. Artık o arazilerde tohum ıslahı yapamayacağız, hâlbuki biz Türkiye tohumunun yüzde 40’ını buradan üretiyorduk, buradan elde ediyorduk.
Bir başka garabet uygulamalarında ise Ilgın ilçemizin Çavuşçugöl Mahallesi’nde yüzlerce dönüm birinci sınıf tarım arazisine Cumhurbaşkanlığı acele kamulaştırma kararnamesiyle el koydular ve buradaki birinci sınıf tarım arazileri elimizden çıktığı gibi, hemen köyün bitişiğinde olan yani Çavuşçugöl köyümüzün bitişiğinde olan bu tarım arazileri elimizden çıkmakla kalmadı, maalesef köylülerimiz de zehirlenmeye başladılar. Ancak siyasi iktidarın; köylü zehirlenmiş, vatandaş ölmüş, hiç umurlarında değil; birinci sınıf toprak arazileri yok olmuş, hiç umurlarında değil. Onlar için dert rant, dert para; toprak filan kıymetli değil. Ve biz buradan diyoruz ki: Gözünüzü toprak doyursun ağalar.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinin 10’uncu maddesinde madencilik faaliyeti sona eren orman arazilerinin inşaat, hafriyat ve yıkıntı atıklarıyla doldurulması görevi belediyelerdeyken özel sektöre açılması kabul edilebilir bir durum değildir.
İlgili teklifin 12’nci maddesinde devlet ormanlarının kesilmesiyle ilgili damgalama veya işaretleme göreviyle ilgili, Bakanlık personeli yerine özel şirketlere devrin önü açılmak istenmektedir. Bu düzenleme ormanlarımızın talan edilmesinin önünü maalesef açacaktır.
Kanunun 29’uncu maddesinde 3 hektardan küçük, özel orman statüsündeki alanların özel orman sayılmaktan çıkarılması ranta, yeni yapılaşmaya yol açacaktır. Bu düzenleme kanun metninden mutlaka çıkarılmalıdır. Ormanlarımızı yok etmeyiniz. Ama önemli değil, bu kanun çıksa da yolun sonu görülüyor; iki ay sonra nasıl olsa yoksunuz.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinin 18, 19 ve 20’nci maddeleri 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22’nci maddesine aykırıdır. Bu madde “Kadastro bir sefer yapılır, ikinci kadastro yapılsa dahi bütün hükümleriyle geçersizdir.” diyor. Burada söz konusu maddelerle bazı ormanlık alanlar orman dışına çıkarılmak isteniyor; yine rant, yine rant, yine rantiyeci iktidar.
Ormancılıkta, başta havza bazlı olmak üzere, havzayı ve bölgeyi koruyan geniş ölçekli çalışmalar yapılmalıdır. Orman havzalarıyla ilgili bir temel kanuna ihtiyaç elbette vardır; Millet İttifakı'nın iktidarında, inşallah, hem su kanunu ve hem de orman havzaları kanununu elbette çıkaracağız.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinde tarımla ilgili getirilmek istenen düzenlemeler aslında yirmi yıllık AK PARTİ iktidarına ayna tutuyor, beceriksizliklerine ayna tutuyor, iş bilmezliklerine ayna tutuyor, daha önemlisi bu kanun teklifi iş bilmezliklerini ve öngörüsüzlüklerini maalesef tescilliyor. Giderayak tarımda pansuman tedbirler getirmeye çalışıyorlar, onu da beceremiyorlar. Sık sık Tarım Bakanları değişiyor ancak tarım üretiminde çiftçi memnuniyeti her yıl azalıyor. Türkiye'de 9 kamu ve özel banka tarafından kurulan Kredi Kayıt Bürosu tarafından her yıl yapılan Türkiye Tarımsal Görünüm Saha Araştırması anketine göre, 2019 yılında çiftçi memnuniyeti tarımda yüzde 36 iken bu oran 2022 yılında yüzde 22’ye kadar düşmüştür. Yani bunun anlamı şu: Tarımla, besicilikle uğraşan vatandaşlarımızın yüzde 78’i ürettiğinden memnun değil, kazancından memnun değil.
Değerli milletvekilleri, çiftçinin, besicinin bankalara ve Tarım Krediye borçları her yıl artarak devam ediyor, katlanarak artıyor. Ocak 2023 itibarıyla çiftçi borçları 348 milyar liraya dayanmıştır. Önceki Tarım Bakanı çıkıyordu, diyordu ki: “Afrika'da, Sudan'da tarım yapacağız.” Şimdiki Tarım Bakanı da diyor ki: “Güney Amerika'da, Venezuela'da tarım yapacağız.” Ülkemizde tarım arazilerinin üçte 1’i ekilmiyor; çiftçi, üretici toprağına küsmüş ama iktidarın umurunda değil. Öyle bir zihniyetle yönetiliyoruz ki bir Tarım Bakanı çıkıyor, tarım ürünleri ithalatıyla ilgili “Paramız var ki alıyoruz.” diyor. Bir diğeri ise “Şanlıurfa sel felaketinde 15 kişi öldü ama toprak yağmura doydu” diyor. Aslında bu, ucube sistemin, tek adam yönetiminin bir tezahürü. Sistem ucube olunca Bakanları da ucube Bakanlardan oluşuyor ne yazık ki.
Türkiye İstatistik Kurumu, Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi’nin yıllık bazda yüzde 143 oranında arttığını açıkladı. Tarım ürünleri tüketici fiyatları da TÜİK'e göre şubat ayı itibarıyla yüzde 70 oranında artış göstermiştir. Cumhurbaşkanının talimatıyla halka kârsız satış yapan Tarım Kredi Kooperatifleri marketlerinde ramazan gıda paketi fiyatı bir önceki yıla göre yüzde 90 oranında artırıldı. Bir de bu kurum kâr etseydi fakir fukaranın hâli ne olacaktı? Yani şu tabloya bakar mısınız? Gıda ürünlerinde yüzde 90’larda artış var, gıdanın girdi ürünlerinde, girdi fiyatlarında yüzde 143 artış var. Acaba dünyada bu durum nasıl? FAO’nun yani Uluslararası Gıda Örgütünün verilerine göre dünyada gıda fiyatları on bir aydır düşmeye devam ediyor, şubat ayı itibarıyla yıllık düşüş yüzde 8,1 oranında gerçekleşmiş. Bu veriler gösteriyor ki ülkemizde yönetim beceriksizliğinin, yanlış tarım ve ekonomi politikalarının bedelini halkımız yoksullaşarak ödüyor. Yani şunu demeye çalışıyorum: Ülkemizde gıda fiyatları yüzde 100’e yakın artıyor ama dünyada yüzde 8,1 eksiye gidiyor. İşte “AK PARTİ yaparsa iyi yapar.” denilen AK PARTİ mucizesi böyle bir şey.
Değerli milletvekilleri, Millet İttifakı olarak, 30 Ocak 2023 günü Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ni imzaladık; 6 Genel Başkanın Türk kamuoyuyla paylaştığı bu metinde, ülkemiz için her alanda en ince ayrıntısına kadar müşterek görüşler ve politikalar yer almıştır. Bu görüşler ışığında, Tarım ve Orman Bakanlığını “Tarım ve Gıda Güvenliği Bakanlığı” olarak yeniden yapılandıracağız. Bakanlık personelini, özellikle il tarım müdürlüklerini kayıt ve veri takipçisi pozisyonundan çıkarıp sahada etkin çalışan bir yapıya kavuşturacağız. Her beş yılda 1 tarım ve hayvancılık sayımı yapacağız. Türkiye tarım ve veri bilgi sistemini kurarak hayvan kayıt, süt kayıt, çiftçi kayıt gibi tüm veri tabanı uygulamalarını entegre edeceğiz. Tarımsal destekleri, üretimi ve verimliliği esas alan, havza bazlı, bölgeler arası farklılıkları gözeten, sürdürülebilir ve etkin bir biçimde uygulayacağız. Tarım, su ürünleri ve ormancılıkta kullanılan üretim araçları ve makineler için mazotta ÖTV yükünü kaldıracağız. Çiftçilere kullandığı gübre maliyetinin yüzde 50’sini destek olarak geri vereceğiz. Çiftçilere kullandığı tohum maliyetinin yüzde 50’sini destek olarak geri vereceğiz. Tarımda indirimli elektrik tarifesi uygulayacağız. Tarımda çalışan kadın ve 30 yaş altındaki gençlere sosyal güvenlik prim desteği sağlayacağız. Çiftçimizin tarım BAĞ-KUR prim ödemelerini hasat sonrası faizsiz ödenecek şekilde planlayacak ve sağlık güvencesinden faydalanmalarını sağlayacağız. Mazot, gübre, yem ve tohum gibi girdi desteklerini çiftçi tarlasını sürmeden, süt sağılmadan, besi hayvanı kesime gitmeden önce verecek, diğer destek ödemelerini üretim sonrası doksan gün içinde ödeyeceğiz. Çiftçilerimizin bankalardan ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden kullandıkları kredinin faizini silip yeniden yapılandıracağız. Zirai kredilerin geri ödeme takviminin hasat dönemine göre belirlenmesini sağlayacağız. Çiftçilerimizin traktör, biçerdöver, tarım makineleri gibi tarımsal üretim araçlarının ve canlı hayvan varlığının hiçbir şekilde haczedilmemesini sağlayacağız; hacizleri kesinlikle durduracağız. Hayvancılıkla uğraşan ancak mali gücü yeterli olmayan ailelere hibe, ucuz kredi ve TİGEM aracılığıyla ucuz damızlık hayvan desteği sağlayacağız. Köylerimizde sosyal yaşam alanları kuracağız. Köy okulları ve sağlık ocaklarını yeniden açacağız. Ziraat mühendisi, veteriner hekim, ziraat teknikeri gibi en az bir teknik personeli üretim desenine göre bir köyden sorumlu tutacağız. Bu ve daha birçok konuda mutabakat metnindeki projelerimizi mutlaka hayata geçireceğiz.
Değerli milletvekilleri, AK PARTİ iktidarının ülkemizi getirdiği bu garabet düzenden kurtulmak için İYİ Parti olarak projelerimiz de hazır. Milletimiz hiç merak etmesin, iki ay sonra milletimiz huzura kavuşacak, zincirlerini kıracak ve rahat bir nefes alacak. Yıllardır yanlış tarım ve ekonomi politikalarıyla çiftçimiz tarım maliyetleri altında ezilmeye terk edildi; milletimiz ise bu bereketli topraklara rağmen ete, sebzeye, meyveye ve bakliyata ulaşamaz hâle geldi. Buna artık izin vermeyeceğiz; İYİ Parti olarak bizler, kuraklık ve iklim değişikliğinin de etkisiyle her geçen gün daha da büyüyen -yaklaşan- gıda krizinin başta çiftçimiz olmak üzere, bütün milletimiz için yaratacağı felaketi görerek buna ilişkin tüm tedbirleri gecikmeksizin alarak hayata geçireceğiz. Bugün gittikçe derinleşen ekonomi, gıda ve iklim kriziyle en hızlı ve en etkili baş etme yöntemi tarımsal ekonomi politikalarıdır. Bu konu ülkemiz ve milletimiz için hayati önemdedir. Tarım ve besicilikte üretim planlamasıyla birlikte alım garantisi sistemine geçeceğiz; çiftçimiz ne ekeceğini, ne kadar ekeceğini, ne kadar maliyetle ekeceğini ve ne kadara satacağını bilerek artık nefes alacak. Öncelikle, tohum tarlaya düşmeden, süt sağılmadan ürünün maliyeti, artı kâr miktarı ilan edilecek, çiftçimiz kazancını önceden bilecek, hesabını yapabilecek. Tarımda asıl amacımız, çiftçinin ürettiği ürünün piyasada gerçek değerini bulması, hak ettiği fiyatı almasıdır. Bunun için kazanç odaklı yeni bir model kuracağız; çiftçi ister süt ister fındık üretsin, ürettiği ürünün fiyatını önceden bilecek, asla belirsizliğe mahkûm olmayacak. Bunun için de önceden fiyatı bileceği eşik fiyat, fiyatın alt ve üst sınırlarını belirleyen müdahale fiyatı, sattığı ürünün eşik fiyatından daha fazla para ettiği zaman alacağı fark fiyatı…
Değerli milletvekilleri, İYİ Parti olarak bizler, koşullar her ne kadar olumsuz olursa olsun çiftçimizi döviz kuruna asla ezdirmeyeceğiz çünkü milletimizin hep birlikte refah içinde yaşayabilmesinin ön koşulu, temel gıdalara hiç maddi endişe duyulmadan erişilebilmesini sağlamaktır. Bugünkü ekonomik sıkıntılardan hem gıda hem ham madde fiyatlarının herkesin erişebileceği seviyelerde tutulabilmesi için devlet desteklerinde tarımın öncelikli olması gerektiğine inanıyoruz. Çiftçimiz destek primlerini zamanında ve yerinde hesabında bulacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
FAHRETTİN YOKUŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türkiye’nin sahip olduğu en önemli zenginliklerden biri olan biyolojik çeşitlilik hem iklim krizi hem de insan kaynaklı sebeplerden zarar görmektedir ancak bu durumu tersine çevirmek mümkündür. Uluslararası biyoçeşitlilik ve gen kaynakları merkezini kurarak yurt dışına çıkarılan gen kaynaklarımızın geri getirilmesi için harekete geçeceğiz. Böylece “Atatürk Orman Çiftliği Tarım Bilimleri Akademisi” teknolojik ve bilimsel çalışmalarla büyük bir tarımsal teknoloji üssü hâline getirilecektir. Tarım alanında Tarım 3.0 ve 4.0 hedefimize de bizi bu akademi taşıyacak. Akademi, öğrenim görmek, araştırma yapmak isteyenlere, fikir ve keşif sahiplerine, tarımsal üreticilere ve tarım alanında bilimsel çalışma yapmak isteyenlere gerekli ortamı, kaynağı ve imkânları sağlayan öncelikli bir kurum olacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime altmış dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.34
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Enez KAPLAN (Tekirdağ), Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Evet, gruplar adına şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Hasan Kalyoncu konuşacak.
Buyurun Sayın Kalyoncu.
MHP GRUBU ADINA HASAN KALYONCU (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 422 sıra sayılı Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu ve aziz Türk milletini saygıyla selamlarım.
Kanunda öngörülen kenevirin yaprak ve çiçeklerinin kullanımıyla ilgili değişimi 2019 yılında gündeme getirmiş ve kullanılması gerektiğini ifade etmiştik. Bunun yanında kenevirden yararlanma alanlarının da artırılması gerekmektedir. Kenevirin kullanım alanları göz önüne getirilirse ülke için stratejik önem taşıdığı hemen anlaşılmaktadır. Sanayide birçok alanda kullanılması ülke ekonomisi ve doğal kaynaklar açısından da büyük önem taşımaktadır. Kenevir üretiminin devreye girmesi, doğal kaynaklar üzerindeki birçok baskıyı ortadan kaldıracaktır.
Kanun teklifinde stratejik ürünler açısından Bakanlık tarafından yapılan düzenleme üreticimizi rahat ettirirken değişen iklim koşullarına göre yapılan planlamalara uygun olarak düzenlenmesi de ülke açısından önem taşımaktadır. Bu sayede herhangi bir ürünün aşırı üretimi engellenerek üreticinin kazanç sağlamasına imkân verilecektir. Bununla beraber sözleşmeli tarımın güçlendirilmesiyle ülkede üretilen ürünlerin envanteri Bakanlık tarafından bilinecek, hangi ürünün nerede yetiştirileceği ve değişimleri de kontrol edilebilecektir. Özellikle iklim değişikliği sonucu oluşan kuraklık, su ihtiyacı, ürünlerde desen değişimi ihtiyacı ve ülke ihtiyaçları göz önünde bulundurularak üretim yapılması sağlanacaktır. Bir bölgede ürün desen değişimine gidildiğinde bu uygulamayla birlikte üreticilerin kayıpları karşılanabilecektir; örnek olarak Konya Ovası’nda kuru tarıma geçilmesi durumunda çiftçilerin kazançlarının sulu tarımdan düşük olması durumunda desteklenebilecek ve bölgede tarımsal ürün çeşidi değişse de tarımsal üretimin devamı sağlanacak, tarım alanları da korunmuş olacaktır.
Tarım alanlarının sürdürülebilir şekilde kullanılması açısından iki yıl boş bırakılan ve tarımsal faaliyet yapılmayan alanların Bakanlık tarafından kiraya verilmesi ve önceliğin bölge insanına verilmesi tarımsal üretime katkı sağlaması açısından gerekli bir uygulamadır. Bu şekilde kiralanan alanların Çiftçi Kayıt Sistemi’ne alınması, tarımsal desteklerden yararlanabilecek hâle gelmesini de sağlayacaktır. Bu önlemlerle ülkemizde bilinçsiz tarım faaliyetleri engellenirken hem üreticinin hem de tüketicinin korunması sağlanmış olacaktır. “Başka bir tarım mümkün.” diyerek çiftçilerimizin yanlış yönlendirilmelerinin önüne geçilecek, ülke çapında bütüncül uygulamalar sağlanmış olacaktır. İhtiyaç fazlası üretimin önüne geçilerek ekonomik açıdan da fayda sağlanabilecektir. Bunların yanında teklifte yer alan hizmet akdiyle kısmî zamanlı uzman olarak çalışmakta olan hâlen kamuda görev yapan personelin başvurması hâlinde idari uzman olarak atanmaları da sağlanabilecektir.
Sayın milletvekilleri, çevrenin kirlenmesinin engellenmesi ve doğal alanların korunması amacıyla ormanlara yıkıntı, inşaat atıkları ve hafriyat dökmenin yasaklanması tarafımızca desteklenmektedir. Kahramanmaraş depremi sonrası enkaz ve hafriyatın Milleyha Kuş Cenneti’ne bırakıldığı tespit edilmiş, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkililerince müdahale edilerek bu döküntülerin döküm alanlarına kaldırılması sağlanmıştır. Aynı zamanda Erzincan depremi sonrası oluşan hafriyatın kara yolları çevresine gelişigüzel bırakıldığı da hâlâ hafızalardadır. İnşaat atıkları sadece kendileri için değil, barındırdıkları kimyasal maddeler açısından da çevreye zarar vermektedir. Bu tür atıkların atılacağı alanlar belirlenerek, atıkların bu alanlar dışında, sadece ormanlara değil, hiçbir yere bırakılmaması konusu da düzenlenmelidir. Geri dönüşüm alanları geliştirilmeli, atık olmayan döngüsel bir yaklaşım ortaya konulmalıdır. Hatta organize sanayiler organize edilirken bir işletmenin atığı diğerinin ham maddesini oluşturuyor ise bu tesisler beraber değerlendirilmelidir. Kanunda endemik alanlarda maden aranması ve işletilmesi konusunda sadece bakanlık adı değiştirilmiş olsa da bu alanlar iklim değişikliğinden ilk ve en fazla etkilenecek alanlar durumundadır. Bu alanların korunması gerektiği ve iklim değişiklikleriyle bu bölgelerdeki mikroklimalarda değişim olup olmadığı -daha önceden de ifade ettiğimiz gibi- yakından takip edilmelidir. Tıbbi ve aromatik bitkilerin yaklaşık yüzde 40’ı endemik bitkilerden oluşmaktadır. Hem ekonomik hem genetik kayıpların engellenmesi hem de doğal çeşitliliğimize ve zenginliğimize sahip çıkılması açısından bu endemik canlıların korunması hayati bir konudur. Bu sebeple, mikroklima açısından yaşanabilecek değişimler öngörülerek bu bitkilerin kendilerine özgü yetişebileceği seralar botanik bahçelerinde kurulmalı ve tohumları güvence altına alınmalıdır. Bu alanlarda yapılacak tüm çalışmalar en ince ayrıntısına kadar incelenmeli ve çok sıkı denetlenmelidir. Ayrıca, madencilik faaliyetlerinin sonlandırılması durumunda bu alanların ağaçlandırılması konusunda yapılan düzenleme işleri hızlandırması açısından önemlidir. Bunun yanında, orman vasfını kaybeden alanların tekrar orman hâline dönüştürülmesi de sağlanmalıdır. Peygamber Efendimiz’in döneminde eskiden ormanlık olduğu bilinen arazilerin Peygamber’imizin tekrar ağaçlandırılmasını istemesi ve ağaçlandırması da bu duruma verilecek en güzel örnekler arasında yer almaktadır.
Orman köylülerine köylerinde tamirat ve tadilat için köylüye destek verilmesi açısından gerekli olan tomruğun üçte 1 fiyatına verilmesi, köylümüze verilmesi gereken destek açısından yerindedir. Yine, köylümüzün yakacak ihtiyacı için de aynı bedelin uygulanmasını desteklemekteyiz. Ayrıca, Orman Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen dönemlerde vatandaşa kendilerinin kesip almaları şartıyla yakacağın bedelsiz olarak verilmesi de köylümüz ve orman köylerini kalkındırma kooperatifleri açısından çok faydalı olacaktır.
Bunların yanında, orman köylerini destekleme kapsamında yapılacak işlemlerde kooperatiflere istihkak tutarının yüzde 20 fazlasının verilmesi düzenlemesi de köylümüze katkı sağlaması açısından önemlidir. Bu istihkak dönemlerinde borcu olmayanlara yüzde 5 fazla ödenmesi de köylümüze verilen diğer destek olarak göze çarpmaktadır. Ayrıca, ormanlık alanlarda yapılacak kesim ve damgalama işlemlerinde yapılan değişiklik de denetimi kolaylaştırmaktadır.
Bunlara ek olarak, ormanlık alanlarda işlenecek suçlar ve yangına sebep olan suçlarla ilgili cezaların artırılması da yerinde görülmektedir.
Ormanlık alanlarda yapılan kadastro işlemlerinde çakışmada ve sınıflandırmada farklılıklar olması hâlinde önceki işlemlerin hükümsüz kılınması bu alanlarda yeniden planlamayı ortaya koyacak ve bu uygulamayla soruna dönüşmüş alanların sorunları da çözülmüş olacaktır. Kocaeli Kartepe ilçesi Nusretiye Mahallesi’nde yanlış beyandan ötürü ortaya çıkan sorunlar bu kanun teklifiyle çözüme kavuşturulmakta ve mahallenin sorunları da çözülmektedir.
Kanun teklifinde, hususi ormanlık alanlarla ilgili yapılan düzenlemeler yine, birçok sorunu ortadan kaldıracaktır. 31 Aralık 2022 tarihinden önce oluşturulan tapu kayıtları esas alınarak parsel bazında yeniden değerlendirilecektir. Bu çalışmalara yönelik yapılacak olan işlemler ise 2’nci kadastro olarak sayılmayacaktır.
Ormanlık alan vasfını yitirmiş alanlar hazineye devredilmek suretiyle, tekrar değerlendirilmesi açısından yapılan değişiklikle -yaylak ve otlak olarak- toplu yerleşimin bulunduğu alanlar, geleneksel yaylacılık yapılan alanlar değerlendirilmeye alınabilecektir. Hazineye devredilen bu alanların karşılığında 2 katından az olmamak üzere orman alanı olarak tahsis edilecek alanlar sayesinde ise ormanlık alanlar büyütülecektir. Devlet ormanı sayılan alanların tapulu olması durumunda, hak sahiplerine bedelleri de ödenecektir.
Bunların yanında, orman köylerinden ormancılık faaliyetlerinde çalışanlara kendi mülkü hudutları içerisinde istihsali yapılan oduna dayalı orman ürünlerinin satışlarından üretim girdileri düşüldükten sonra kalan tutarın yüzde 10’luk kısmının dağıtılacak olması, orman köylülerine verilen başka bir destek olması açısından da büyük önem taşımaktadır.
Orman yangınlarına müdahale eden personel ve gönüllüler için, söndürme sırasında yaralanma ve hastalanma gibi zarar görmeleri, engelli hâle gelmeleri hâlinde veya vefat etmeleri durumunda ödenecek nakdî yardım, tazminat ve bağlanacak aylıkların düzenlenmesi de oldukça önemlidir.
Tüm bunların yanında, at yarışları ve atların bakımları konusunda yapılan düzenleme de yerindedir.
Ayrıca, ülkemiz genelinde mera vasfını kaybetmiş veya atadan tarım alanı olarak işlenen fakat mera alanı olarak görünen ve şehirleşmeye maruz kalan köy yerleşim alanları içerisinde kalan mera alanlarıyla ilgili detaylı çalışmaların yapılması ve mevcut problemlerin çözülmesi gerekmektedir. Bu durumda, davalara konu olan birçok problem mevcut olup köylerimizin bu konuda birçok şikâyeti de mevcuttur; bu şikâyetlerin tamamı eğer bu uygulama yapılırsa da çözülebilecektir.
Sayın milletvekilleri, yaşanmakta olan iklim değişikliği ülkemizi çok farklı şekillerde etkilemeye başlamıştır. Yağış rejiminde meydana gelen değişimler yer altı sularımızı ve su kaynaklarımızın tamamını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu etki zaman geçtikçe artacak ve yakın gelecekte birçok soruna sebep olacaktır. Bu kanun kapsamında yapılan değişiklikler ve alınan tedbirlerle beraber ülke genelinde su durumuna göre ürün desen planlamaları yapılmalıdır. Konya Ovası gibi alanlarda obruk oluşumu herkesin malumudur, bu ovanın tamamen üretimden çıkmasını önlemek açısından, bugünden, tedbirleri almak zorundayız.
Sulu tarım ve kuru tarım alanları, meteorolojik öngörülere göre bir an önce planlamaya alınmalı ve bu alanlar için kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar ve ürün desen değişimleri öngörülmelidir. Ürün desen değişimlerini çiftçilere bırakmadan nasıl değişim sağlanacağı ve zamanlaması Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından belirlenmelidir. Bunun yanında, iklim değişimine göre tarımda ürün desen değişimi planlanmalı ve çiftçiler bu konuda hem bilgilendirilmeli hem de eğitilmelidir.
Kuraklığın artışıyla oluşacak toz ve kum fırtınalarına karşı da hem şehirlerde hem tarım alanlarında önlemler alınmalıdır. Tarım alanları içerisinden ve çevresinden geçen yollar, asfalttan daha ziyade çevre dostu uygulamalarla düzenlemeli ve toz kalkması engellenmelidir. Aynı uygulama millî parklarda da devreye sokulmalıdır. Bu konuda dünyada kullanılan yol kaplama uygulamaları incelenmeli ve doğal yapıya zarar vermeden ülkemizde uygulamaya sokulmalıdır.
Ülkemizin tarım alanları açısından en verimli alanlar nehir ağızları ve deltalar çevresindeki ovalarımızdır. Çukurova, Çarşamba Ovası, Bafra Ovası gibi alanlar tarımsal üretimin en öne çıktığı alanlar durumundadır fakat bu alanlarda yapılan aşırı su çekimi bu alanlarda önemli bir tehlikeyi gündeme getirmektedir. Deniz kıyısı olan bu tür ovalarda yer altı suyuna tuzlu suyun karışması ve ovalarda tarımsal üretimi çok olumsuz yönde etkilemesi gündemdedir. Yer altında var olan tatlı su-tuzlu su dengesi aşırı su çekilmesiyle bozulmakta, deniz seviyesindeki artışlarla beraber deniz suyunun kara içerisine girmesine ve tatlı su kaynaklarının tuzlanmasına sebep olmaktadır. Ülkemizde yapılan bilimsel çalışmalar bu geçişlerin olduğunu ortaya koymaktadır. Öncelikli olarak, bu alanlarda alınması gereken önlemler bir an önce planlanmalıdır. Ülkemizdeki su kuyuları vakit kaybetmeden kontrol altına alınmalı ve tamamının envanteri kayıt altına alınmalıdır. Ayrıca, yer altı su kaynaklarını besleme sistemleri, yağmur suyu hasadı gibi çalışmalar hem şehirlerde hem kırsal alanlarda yoğunlaştırılmalıdır. Bu çalışmalar, aynı zamanda sel olaylarına karşı alınacak önlemler arasında yer almaktadır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, atık olmayan bir dünyadan ve döngüsel üretimden ve ekonomiden yanayız. Bu kapsamda, çiftçinin ve köylünün desteklenmesi ve hayat konforlarının artırılmasından yanayız. Bunun için, özellikle deprem bölgesinde hasar gören alanların dirençli tarım kentleri olarak düzenlenmesi hem afetlere karşı dayanıklı şehirleşmeyi hem hayat standardını yükseltmeyi hem de denetlenebilir ve modern tekniklerle tarım uygulamasını sağlayacaktır.
Eğitimden ulaşıma, güvenlikten sağlığa, enerjiden su planlamasına ve arazi toplulaştırmalarına kadar tüm sorunların çözümü niteliğini taşıyan, Milliyetçi Hareket Partisinin tarım kentleri modeli ve yaklaşımı incelenmeli ve bu kapsamda, yeniden imar çalışmalarında devreye sokulmalı, değerlendirilmelidir.
Sayın Cumhurbaşkanının bölgede “Dirençli kentler oluşturacağız.” açıklaması oldukça kıymetlidir. Bu açıklama -bazılarının ifade ettiği gibi- sürekli gündemden, dilden düşmeyen “dirençli kentler” söyleminden farklı olarak hayata geçirilmesi açısından oldukça önemlidir.
Yapılacak yeniden imar çalışmalarının dirençli kent kapsamında planlanması demek, depremlere, sellere, fırtınalara, heyelan ve çığa yani her türlü afete karşı dirençli ve altyapısı da bu bakış açısına göre planlanmış yerleşim alanları oluşturulması demektir. Bilimin ışığında yapılan bu çalışmalar oldukça umut verici ve çözüm odaklıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygılarımla selamlarım.
BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Rıdvan Turan.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) – Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, böyle bir dönemde Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonuna gelecek olan kanun teklifi böyle olmamalıydı. Ne olmalıydı? Her şeyden önce, olağanüstü bir yıkım yaşadık, özellikle bölgede son derece ciddi kayıplar söz konusu. Bir tarafta, 50 bini aşmış ve belli ki daha da aşacak olan can kaybımız var; diğer tarafta, devasa iktisadi kaynaklar yok oldu; bir tarafta da bunun bir alt başlığı olarak tarım çok ciddi zarar gördü. Dolayısıyla aslında Meclisin konuşması gereken şey eğer Tarım Komisyonuna bir kanun teklifi geliyorsa, Meclisin konuşması gereken şey temelde “Oradaki yarayı nasıl sararız?” olmalıydı. Yani ne yapmalıyız, ne yapabiliriz de oradaki tarımsal üretimin devamını sağlarız, oradaki insanların derdine derman oluruz ve o problemi ortadan kaldırırız? Konuşulması gereken temel şey buydu ama böyle, bizim oranın deyimiyle paça dizde akıl gözde bir kanun teklifi yine geldi, yine bir torba kanun teklifi geldi. Bu torba kanun teklifinin içerisindekileri ayıkla ki birbirinden işe yarar bir şey bulasın. Hani, bazı maddeler için olabilir diye düşünüyoruz ama kanun teklifinin toplamına bakıldığında, HDP'nin buna “evet” demesi mümkün değil. Niye değil? Öncelikle, birinci sözünü ettiğim sebeple değil.
Şimdi, 15 milyon civarında insanın yaşadığı, aşağı yukarı, Türkiye ihracatının yüzde 13 küsuruna tekabül eden bir iktisadi büyüklükten bahsediyoruz. Yine, burada 300 bin civarında çiftçi bulunuyor. Bizim alanı gezerken gördüğümüz şeylerden bir tanesi şuydu: Üretim artık imkânsız hâle gelmiş, üretim araçlarının, traktörlerin önemlice bir kısmı enkaz altında kalmış.
Bunlar olmasa bile, üretici nüfus -yani Türkiye’de çiftçi yaşı artık ortalama 55’e tekabül etti- bu insanlar üretim yapmak istemiyorlar; demoralize olmuşlar, hayvanları telef olmuş ve üretimi sürdürebilecek durumda değiller. Ben, Tarım Komisyonunda olmam hasebiyle alandan çok sayıda telefon aldım, şöyle diyorlar: “Ya, biz fideciyiz, bu fideleri yetiştirdik ama devamını getiremeyeceğiz; bunları maliyetine satmak istiyoruz.” Biliyoruz ki hayvancılık yapan pek çok insan malını, davarını öldü fiyatına sattı; birtakım uyanıklar bunları piyasadan toplamakla iştigal ediyor şu anda. Normalde, Meclis, ‘Bu sorunu nasıl çözeriz? Kardeşim, Türkiye’de bir gıda krizi yaşanacaksa, işte, tetiğini çeken şey bu deprem olmuştur, buna ilişkin bir tedbir almamız gerekir mi?’ diye sormaz mı, buna ilişkin planlama yapmaz mı? Yapmadı. Ne yaptı? Neoliberal politikalar bu zamana kadar nasıl gelmişse, nasıl sürüyorsa, onu bir biçimiyle devam ettirmeye çalıştı. Oysa, kuraklık da dikkate alınırsa, kuraklığın bir devamı olarak ortaya çıkan seller de dikkate alınırsa, meydana gelen obruklar dikkate alınırsa, yer altı suyunun hızlıca çekilmekte olduğu dikkate alınırsa… Mesela, Malatya’dan arkadaşlar “Ya, bizim kuyular kurudu, oradan su kullanamıyoruz.” diyorlar. Birtakım su yatakları istikametini değiştirdi. Şimdi, böyle bir durum söz konusuysa yapılması gereken herhâlde bu değildi.
Bu olmadığı gibi, bir de şöyle sorunlarımız var: Tarım alanlarına konut yapmak gibi tuhaf bir şeyle iştigal ediyor iktidar yani şimdi, köylü tedirgin, diyor ki Malatya’da: “Ya, bizim üzüm bağlarına konut yapılacakmış.” Böyle bir problemimiz var. Başka yerlerde yine tarımsal alanlara inşaat molozlarının, enkazların döküldüğüne tanık oluyoruz. Bir insan kendi kafasına sıkar mı? İşte, sıktığının somut örneğini ne yazık ki şu anda hep beraber yaşıyoruz değerli arkadaşlar.
Bu teklif içerisinde bizim katılmamızın mümkün olmadığı şeyler var. Mesela, teklifin ruhuna kendisini veren esas şey şu: Sözleşmeli tarım ve -tırnak içinde- planlı tarım. Planlı tarım nedir? Artık deniliyor ki: “Bakanlık söz konusu olan, yaklaşan gıda krizini dikkate alarak kimin neyi ekeceğine, nasıl ekeceğine, nerede ekeceğine karar verebilir.” ve sözleşme serbestisi… Bunun altı çizilmek kaydıyla, eğer çok stratejik şeyler söz konusu olursa çiftçiye “’Bu konuda sözleşme yapmak zorundasın kardeşim.’ de diyebilir.” deniliyor, Bakanlık bunu söyleyebilirmiş. Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Demirel'in bir lafı vardı “Memlekete plan değil, pilav lazım.” diye. Biz solcuların planlamacı yaklaşımlarına karşı, o zaman, bütün sağcıların böyle şahikası olmuştu. Şimdi, Adalet Partisinin devamı olan AKP'nin de… Günün sonunda geldiğimiz nokta planlama fakat nasıl planlama? Deniliyor ki: “Biz merkezden planlayacağız kardeşim. Çiftçi, sen de buna uygun üretim yapacaksın.” Bizim yıllardan beri anlatageldiğimiz planlama, böyle bir şey değil yani bir avuç bürokratın Türkiye'deki tarım havzalarının dikkate alarak “Burada şunu yetiştirin, burada ötekini yetiştirin.” demesi değil; planlama denen şey, demokratik muhtevaya sahip bir şeydir. Yani eğer planlama olgusunda o alanda üretim yapanlar, o alanda üretim yapanların örgütleri, kolektifleri, kooperatifleri, komünleri, yerel yönetimler, gıda toplulukları; bunlar dikkate alınmadan yapılacak bir planlamanın tek bir karşılığı var, bunun adı merkeziyetçiliktir ve dünyada merkeziyetçiliğin iflas ettiğini defalarca gördük. Bu iktidar, 2002’den bu yana kadar merkeziyetçi tutumlarla, merkeziyetçi politikalarla bu memlekette bir şeyi düzelteceğini varsaydı ama gelelim ki son tahlilde ortalık perişan durumda. Aslında, bir planlama yaptılar, neydi o planlama? Neoliberal politikaların emrettiği tarımsal yönelim neyse şimdiye kadar, ona ilişkin bir planlama içerisinde oldular. Mesela ne yaptılar? Regülasyon mekanizmalarını tasfiye ettiler. Türk Silahlı Kuvvetlerini niye özelleştirmiyorsunuz arkadaşlar, hiç düşündünüz mü? Stratejik, değil mi? Hep diyorsunuz ya: “Tarım çok stratejiktir.” Tarımı stratejik kılan şey insanların doyması meselesidir. Yani siz bunları yaptığınızda, tarımdaki planlamayı ortadan kaldırdığınızda, tarımdaki uygulamaların tümünü neoliberal politikalar doğrultusunda şekillendirdiğinizde ortaya çıkan şey, aslına bakılırsa ülkemiz açısından çok stratejik olan bir alanı uluslararası sermayenin, zenginlerin, para babalarının, Bayer'in, Monsanto'nun ve daha sayabileceğim bir sürü tarım kimyasalını üretenin inisiyatifine terk etmektir. E, bunun sonucunda en az TSK kadar stratejik bir şeyden bahsediyorsak, bu alanda yapılan şeyler zaten tarımı bir bütün olarak tasfiye etmiş durumdadır.
Teklifte deniyor ki: “Eğer bu yapılmazsa yani eğer çiftçi bu planlamaya uymazsa bunun cezai yaptırımı var.” Çok acayip bir durum. Çünkü bütün bu başımıza gelenlerin temel sebebi şuymuş: Çiftçinin yanlış planlamasıymış. Komisyon raporunda, daha doğrusu teklif sahiplerinin genel gerekçesinde bu açıkça yazılmış. Eğer çiftçiler yanlış yönelimlere sahip olmasalarmış, yanlış tasarruflarda bulunmasaymış bu memlekette tarım bu hâle gelmezmiş. Yine diyor ki orada: “Ya, meyvelerde durumumuz iyidir ama yağlı tohumlarda, hububatta ve bakliyatta durumumuz vahimdir.” E, günaydın; e, günaydın. Ben beş yıldır Tarım Komisyonundayım, beş yıldır diyorum ki: “Bak, bu tarım alanları azalıyor, sizin yaptığınız bu politikanın sonucu bizi dışarıya muhtaç etmektir. Yirmi yıl önce Kanada bizden anaç bakliyatları, tohumları aldı; şimdi, biz oradan ithalat yapıyoruz.” Tarım Bakanı en az üç dört defa bana “Doğru söylemiyorsun.” dedi. Ey, devrik Tarım Bakanım duyuyor musun şimdi? Bak, senin arkandan nasıl bir yasa yapılıyor. Demek ki yaptığınız iş bu memleketi uluslararası sermayeye mahkûm etmekmiş ama bir şartla. Burada, söz konusu olan çiftçinin yanlış tasarrufu falan değildir; AKP’nin yanlış tasarrufudur. Bir planlama yapmak gerekiyorsa AKP’nin tarım kurmaylarına ve tarım zihniyetine yönelik bir planlama yapmak gerekir. İthalatçı olmayan, kırsalı ortadan kaldırmayı temel almayan, kamu iktisadi teşekküllerini tasfiye etmeyen bir planlamaya sizin ihtiyacınız var; çiftçinin falan ihtiyacı yok. Çiftçi aynen borsacıya dönmüş, bakıyor, hangi mamul kaç para ediyor, ona göre üretim yapmaya başlamış. Ya, bundan daha vahim bir şey olabilir mi, siz devlet olarak ne yapıyorsunuz ya? Bu devleti yönetiyorsunuz, direksiyondasınız, siz ne yapıyorsunuz devlet olarak, buna ilişkin herhangi bir planlamaya, herhangi bir yaklaşıma sahip misiniz? Bu kanun teklifinde şöyle bir zihniyet var: “Sen planlamaya uyacaksın, gerekirse sözleşmeli tarım uygulayacaksın.” diyor. Yani sözleşme serbestisinden bahsediyor ama “Gerekirse, önemli mevzular söz konusuysa, stratejik sorunlar varsa bunlara uyacaksın.” diyor. Değerli arkadaşlar, “sözleşmeli tarım” dediğiniz şey nedir? Bir firma niye sözleşme yapar? Carrefour, Migros ya da şu sizin hiç hazzetmediğiniz 3 harfliler -sonra savaş açtınız ya onlara- şimdi bunlar niye sözleşme yapar bakalım: Eğer dışarıdan alsa maliyetlidir, kendi üretse o da maliyetlidir. O yüzden, dünyanın her tarafında aşağı yukarı benzer bir durum var, sözleşmeli tarımda ezilen her zaman bu palavra sözleşme serbestisi ve müteşebbislikte eş silahlara, silahların eşitliğine sahip olma ilkesi her zaman palavra olur. Yani herhangi bir çiftçinin sözleşme yaptığı devasa bir tekelle yarışması mümkün mü? Değil. Ne olacak? Olan şey şu oluyor: En sonunda nihai olarak çiftçi o tekele tabi oluyor yani sömürülüyor yani “gıda egemenliği” dediğimiz, bugün artık dünyada çok önemli bir kavram olan -Via Campesina sayesinde- çiftçinin ne ekeceğine, nasıl ekeceğine, hangi girdiyi kullanacağına kendi karar vermesi olgusu ortadan kalkarak çiftçiler birer tarla bekçisi, sermayenin kölesi hâline dönüyor. Bunu siz yapıyorsunuz, yaptınız. Hadi bu dediklerime hiç inanmıyorsanız, 2002’den bu yana tütünde sözleşmeli üretim var, hele bir gidin sorun ya, yüreğiniz yetiyorsa, gidin tütüncüye “Ya, biz bu alanda sözleşmeli üretimi getirdik, nasıl, çok para kazandınız mı; memnun musunuz?” diye bir sorun. Millet aman ağlıyor çünkü sözleşmeli üretimde o sermaye çarkının içerisinde hiçbir söz söyleme hakkına sahip olamayan çiftçi eziliyor. Hatta bu utanmaz firmalar, ucuza aldıkları tarımsal girdileri, zehri, gübreyi ve benzeri şeyleri çiftçiye piyasa fiyatından satmak suretiyle böyle de kâr ediyorlar. Bu sebeple “sözleşmeli üretim” denilen şey Türkiye halklarının çıkarına değildir, olsa olsa bir avuç sermayedarın çıkarınadır, bir avuç sermayedarı zengin edecek niteliğe sahiptir.
Yine, tarım arazilerinin kiralanması var yani sen tarım arazini iki sene ekip dikmiyorsan kardeşim, bu kiralanır; kamu buna el koyar ve kiralar ama kirasını sana verir, ya, o kadar da moralinizi bozmayın. “Bozmayın” derken söylemeye çalıştığım şey şu: Ben bir üretici olarak diyelim ki sözleşmeli tarımı doğru bulmuyorum, zarar ediyorum. Planlı üretime de yani bana dikte edilen üretim biçimine de karşıyım ve tarlamı ekmedim.” Demiş oluyor ki bu kanun, ruhen demiş oluyor ki: “Biz senin tarlanı başka birine kiralarız, sana da kirasını veririz; böylece, üretimi artırırız.”
Bakın, üretim böyle artmaz -bu konuda benim muhtelif kanun tekliflerim var- üretim şöyle artar: Hazine elindeki araziler bedelsiz olarak ve kullanılmak amacıyla topraksız köylüye verilmelidir, denilmelidir ki: “Sen burada ürün üret, buradan para kazan, toprağa bağlı hâle gel yani kırsal tasfiye olmasın.” Devlet bunu desteklemelidir yoksa benim toprağımı başka birine kiralamakla bu işin içinden çıkmak mümkün değildir; kamunun bu konuda vazife üstlenmesi lazım.
Biz hep şunu söylüyoruz: Binlerce hektar tarım alanı ekilmiyor. 26 milyon hektardan 23 milyon hektara düşmüş tarım alanı var. Bir de kamunun elindeki alan var, kamunun elindeki alan için devlet diyecek ki: “Kardeşim, üretim yapmak isteyenler hele beri gelsin; ben size burayı satmak üzere, miras bırakmak üzere değil, ürün üretmek üzere veriyorum ve bunu destekliyorum.” Üretim artacaksa böyle artacak ama böyle bir perspektif tabii ki yok.
Şimdi, gelelim bu ormanlar meselesine. Ya, bazı hatipler şöyle şeyler söylüyorlar, diyorlar ki: “Burada çok ileri şeyler var; ormana dökülecek molozlar, bilmem neler burada yasaklanıyor.” Arkadaşlar, aynı kanunda -bu teklifte değil- şöyle bir şey var: “Maden ocaklarının boşalttığı alanlar kentlerin yıkıntılarının molozlarıyla doldurulur, üzerine de belirli oranda tarım toprağı konulmak suretiyle buralar ağaçlandırılır.” diye bir laf var. Ya, bu korkunç bir şey biliyor musun? Yani şundan korkunç bir şey: Bu enkazlarda sadece asbest falan yok. Asbest, solunum yoluyla insanı kanser eder, sindirim yoluyla insanı kanser eder ama burada dioksinler var, furanlar var; eğer, sen bunu toprağa gömersen -ki yasa, gömülebilir diyor, geçerli yasa bu şu anda- o içtiğin su çocuklarını zehirler, seni zehirler, bütün yer altı sularını perişan edersin. Şimdi, çok geri bir noktadayız ve bunların rehabilitasyonu da özel teşebbüslere verilecekmiş. Ya, bu kadar özel merakını bir kenara bırakın, tarım kamusal bir meseledir. Tarımda amaç insanların ulaşılabilir, gıda güvenliğine, gıda güvencesine sahip olduğu bir biçimde beslenebilmesidir; bunun olmazsa olmaz taraflarından bir tanesi gıda egemenliğinin tesis edilmesidir. Böyle ihracat yaparak, bilmem ne yaparak, malı, davarı dışarıdan getirerek tam da üretim zamanında ithalat silahına sarılarak bu işler olmaz. Olmayacak şeylerden bir tanesi de şu; şimdi, ÇKS’ye burada laf edilmiş, deniliyor ki: “ÇKS yerine Bakanlıkça belirlenen bir kayıt sisteminin getirilmesi…” Ya, yasa yapıyoruz, yasa; belirlenecek nedir? Ne ise belirleyelim burada. Bak, burada 600 olmasa da 20-30 kişi var. Bunu beraber belirleyelim, yasa yapıyoruz “Bakanlıkça belirlenecek” olmaz. ÇKS eğer işlev görmüyorsa buna ilişkin başka bir kayıt sisteminin belirlenmesi gerekir. ÇKS işlev görmüyorsa dedim ama şunun da altını çizmek lazım: Bu zamana kadar desteklemelerden başlayarak pek çok şey ÇKS üzerinden yapılmadı mı? Yani iktidar şunu söylemiş oluyor: “Ya, biz bir sistem kullandık ama kusura bakmayın, o kullandığımız sistem de biraz palavraymış; bunun eksikliğini de gördük, şimdi biz yeni bir şey olsun diyoruz.” Değerli arkadaşlar, o “Yeni bir şey olsun.” dediklerinin de ne olduğunun ne yazık ki adı yok ama biz geri planda biliyoruz; bu sayede ziraat odalarının içinin boşaltılması, ziraat odalarının tasfiye edilmesi gibi gizil bir planın olduğunu çok iyi biliyoruz.
Yine, ormanlık alanlara dökülmüş olan atıkların kaldırılması konusundaki hükümde, burada “izin-irtifak hakkı” diye tarif ve tabir edilen şeyin bir defa ortadan kalkması lazım. Yani bunların, bu alanların kullanımının kamuda kalması, kamu tarafından sevk ve idare edilmesi gerekli. Ormanlık alanlara ilişkin bazı kavramlar var, bizim kabul etmemiz mümkün değil. Yani, işte “ormanlık vasfını yitirmiş...” E, ne olmuş kardeşim ormanlık vasfını yitirmişse? Kamunun vazifesi ne? Anayasa’nın emri ne? Ormanlık alanı yeniden ihya etmek, öyle mi? O zaman bunlara dayanarak, bunları bir veri ya da referans alarak düzenleme yapmak mümkün değil. O sebeple, ormanlık alan bozulmuş, şöyle olmuş, böyle olmuş; bu tür kavramları kabul etmemiz de yine mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
RIDVAN TURAN (Devamla) – Mesele şudur değerli arkadaşlar, son sözüm bu olsun: “Verimlilik” diye bir şeye yapışmış kalmışsınız, sizin açınızdan “verimlilik” denen şey ne kadar para kazandırıyorsa odur. “Verimlilik” o değildir; “verimlilik” olan şey insanların, insan neslinin, ekolojinin fayda gördüğü şeydir, sürdürülebilir olmaktır. Bu sebeple, yaptığınız her şeyi daha fazla para kazanmak, daha fazla rant elde etmek üzerine kuruyorsunuz; yaptığınız tarım politikalarının hepsinin geri planında olan şey budur.
O sebeple, demokratik, planlamacı, çiftçiyi mutlaka dikkate alan, kooperatiflerin, kolektiflerin ve yerel yönetimlerin söz sahibi olacağı yeni bir tarım programına ve küçük ölçekli ailenin destekleneceği güçlü bir tarımsal akla ihtiyaç var; o da artık siz gittikten sonra.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Orhan Sarıbal.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ORHAN SARIBAL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım ve burada hizmetleri olan kıymetli emekçiler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hani, bir laf var: “Söylesem mi, söylemesem mi?” diye. Gerçekten ülkede ağır acıların yaşandığı bir tarihsel süreçte bir kanun teklifi alelacele Meclise geldi. Seçime elli gün var ama iktidarın bu ülkenin doğal kaynakları üzerindeki talan, yalan ve yok etme politikaları bitmiyor, bitmek de bilmiyor; belli ki son güne kadar bunun üzerinde çalışılacak.
Evet, sayısal değil ama çok yüksek oranda insanlarımızı kaybettik. Büyük acılar yaşanıyor ve yaşanmaya da devam ediyor. Öbür taraftan, bölgede tarımla ilgili çok ciddi sorunlar yaşanıyor ve yaşanmaya devam ediyor. 40 milyon dönüm arazinin olduğu 11 ilde 320 bin çiftçinin üretimde olduğu, gayrisafi millî hasılanın yüzde 10’una yakın katma değeri olan, üretim yapan bir bölge.
Onlarca sorun vardı ama en önemli sorun çiftçilerin barınma sorunlarının çözülebilmesiydi; alet ekipman dediğimiz traktör, mibzer, ilaç makinesi gibi sorunların çözülmesiydi. Tarım ilaçları sorunu vardı, bunlar olduğu yerde duruyordu; bu yetmemiş gibi bir de sel felaketi yaşadık. Hatay’ın narenciyesi, Erzin’in narenciyesi, Malatya’nın kayısısı, Adıyaman’ın tütünü bütün bunlar bu ülkenin zenginliğiydi. Bir karar aldı Cumhurbaşkanlığı “Tütünün vergisini yüzde 50 azaltıyoruz.” Merak ediyorum, enkaz altında kalan tütünün vergisini alsanız ne olur, almasanız ne olur? Ya da o yöresel, geleneksel tütüne zamanında eğer o vergiyi koymasaydınız… Burada günlerce o mücadeleyi yaptık. Çok uluslu şirketler istedikleri gibi para kazansınlar diye, istedikleri kadar zenginleşsinler diye bu ülkenin bütün zenginliklerini, yöresel üretim biçimlerini, yöresel önemli kaynaklarını âdeta peşkeş çektiniz. Şimdi de çözüm olarak yüzde 50, vergiyi yarıya indiriyoruz… Enkazın altında olan tütünün vergisini alsanız ne olur, almasanız ne olur?
Toprak Mahsulleri Ofisi var, Tarım Kredi Kooperatifleri var. Tarım Kredi Kooperatifleri, evet, dükkân açar gibi açtı ama “Parası olana ürün veririz.” dedi. Bu da yetmedi, buğdaya ilaç atacak ya da buğdaya gübre atacak arkadaşlar gübre bulamadılar, hâlâ bu sorun devam ediyor. İnsanlar, çiftçiler hububata kardeşlenme döneminde atacak azotu yeterli miktarda bulamıyorlar. Bütün bunlar açık bir şekilde dururken alelacele bir kanun teklifi geldi.
Şunu söyleyebilirim elbette depremle ilgili: “Depremin suçluları kim?” diye bir soru sorulsa galiba her şey meydana dökülür. Hani yirmi yıldır en çok yatırım yaptığınız, “ulaştırma” dediğiniz yapı var ya, ulaştırma çöktü. Ulaştırma çöktüğü için insanlarımızı daha çok kaybettik.
Bir başka, haberleşme… 1.500 civarında istasyon ne yazık ki çöktü, insanlar haberleşemedi. O yüzden insanımızı deprem enkazlarında daha fazla kaybettik çünkü o operatörler ucuz olsun diye evlerin üzerine kurulmuştu ve o evler yıkıldığında onların da yıkılacağı göz önüne alınmamıştı.
Yine, aynı şekilde elektrikler kesildiğinde o GSM operatörlerinin çalışamayacağını net bir şekilde görmeliydik yani uzaya çıktığınızı, uzaya uydu fırlattığınızı söylediniz ama ne yazık ki bizim 11 ilimizdeki enkazlar altındaki insanların haberleşmesi sağlanamadı.
Başka bir şey Büyükşehir Belediyesi Yasası. Büyükşehir Belediyesi Yasası’yla kapatılan beldelerin bütün birimleri kapatıldığı için oralara müdahale edilemedi ve enkazlarda insanlarımızın çok fazla kaybının sebeplerinden biri de ne yazık ki Büyükşehir Belediyesi Yasası’dır, beldelerin mahalleye dönüştürülmesidir. Sadece bu mu? Elbette değil. Ana sorumlu artık bir sektör olarak bakılan inşaat sektörüdür.
Değerli arkadaşlar, para, bilimi satın aldığı sürece bu ülkede herkesin ama herkesin can güvenliği yoktur; çok net. Bilimin ışığında söyleriz, bilimden bahsederiz ama en yüce değer para olunca orada siz ölüme mahkûmsunuzdur. Örneğin, 8.500 lira asgari ücret alan bir kişi 8.500 lirayla ancak 5,5 ton beton alıyorsa siz orada güvenli binalardan bahsedemezsiniz. Ya da tarım alanlarını bedavaya kapatıp bir taraftan sanayiye, bir taraftan ticarete, bir taraftan emlaka atarsanız ve orada da “Bir daire fazla olsun, daha fazla kazanırız.” anlayışıyla hareket ederseniz orada siz canlı mezarları yok edemezsiniz. Dolayısıyla deprem politik ve siyasi bir alandır; deprem politiktir, deprem siyasidir, siyasetçinin ve iktidarların halka ve onların yaşam hakkına nasıl baktığıyla ilgilidir. Eğer siz “insan” diyorsanız, insanın temel yaşam haklarından birini barınma hakkı olarak görmüyorsanız; “Para gelsin de inşaat sektörü dönsün de 200 alan oradan yararlansın.” anlayışıyla hareket ederseniz bugünkü kanunda olduğu gibi ormanları da bir sektöre dönüştürürsünüz, oradan gelir elde etmenin yöntem ve yolunu seçersiniz ve elbette EMASYA’yı yani askeri sadece belirli alanlarda kullanırsanız; sarayı koruyacak, bakanı koruyacak ve sadece çatışmanın bir unsuru olarak görürseniz o askeri sokaklarda bulamazsınız. O kadar kamu görevlisi var, gece bekçisi var, kamu görevlilerini göremedik ne yazık ki; çok geç geldiler, çok geç. Dolayısıyla bütün bunlara baktığımızda, depremin bu kadar acı ve ağır faturasını, 99’da yaşanmış büyük Bursa ve Yalova depreminden sonra bugün yaşanan depremin göz göre göre, bile bile, istene istene geldiğini görmek zorundayız ve elbette bunun politik sorumlusu da iktidardır. İktidar, yirmi yılda, 3 trilyon dolar harcayıp depreme dayanıklı evler yapmak yerine alanları bol bol inşaata açarak onlar üzerinden gelir ve rant sağlayan kesimlerin zenginleşmesini sağlamıştır. Çok net görüyoruz, bugün de hemen depremden sonra Cumhurbaşkanı “Ormanlık ve mera alanlarında konut yapılabilir.” dedi. Geçen sene yaptınız, Pazarcık Devlet Hastanesi, nerede? Tarım alanının üzerinde. Ne durumda? Çalışamaz durumda; bu kadar net, bu kadar somut örnekler var.
Bir örnek de yine Cumhurbaşkanından vereyim, 5 Şubat 2022 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı, o kararda Cumhurbaşkanı aynen şunu söylüyor: “Hatay İli, İskenderun İlçesi, Meydan, Cumhuriyet, Modernevler, Numune, Pınarbaşı ve Esentepe mahallelerinde bulunan bazı alanların riskli alan ilan edilmesi hakkındaki 16/9/2013 tarihli ve 2013/5382 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının yürürlükten kaldırılmasına, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2 nci maddesi gereğince karar verilmiştir.” Ne demek biliyor musunuz arkadaşlar? Buralar riskli bölge, buralarda kentsel dönüşümün yapılması lazım. Kanun böyle çıkmış, buralar da oraya aktarılmış, Cumhurbaşkanı demiş ki: “Orada deprem riski yok, kentsel dönüşüm de yok. Siz orada kafanıza göre hareket edin.” Kim suçlu arkadaşlar? Nerede arıyoruz biz suçu? Deprem mi suçlu? Kim suçlu? Evet, deprem politiktir, siyasidir ve bu depremin bu kadar ağır sonuçlar vermesinin temel sorumlusu iktidardır ve iktidarın yaptıklarıdır.
Kanun geldi alelacele, elbette o bölgenin sorunları çözülmedi, aynen duruyor. Bir çiftçim aynen şunu söyledi, hayvanları telef olmuştu: “Ben kendime bir şey istemiyorum. Benim hayvanlarım için ahır, ağıl ve onlara yem istiyorum, onlara yem istiyorum.” Bu kadar netti oradaki çiftçinin sorunları ama kimse yoktu. Buradan bütün belediye başkanlarıma ve elbette sivil toplumun yürekli insanlarına… Siyaseti de devleti de iktidarı da alaşağı eden, bu depremin yaralarını hafifleten toplumun dayanışmasıdır, toplumun gücüdür ve elbette bunlarla beraber hareket eden sivil toplumun yürekli insanlarıdır.
Değerli arkadaşlar, kanun geldi. Bu kanunun içine baktığınızda, iktidar birçok konuda özür diliyor, hatalarını görmüş, bir kısmını ucundan değdirerek değiştirmeye çalışıyor ama deştikçe de batıyor; daha ağır, daha sorunlu işler yapmaya çalışıyor. Peki, niye geldi bu hâl, neden bu durumdayız, onu mutlaka ve mutlaka iyi görmek zorundayız.
Bakın, iktidarın temel tarım politikalarına bakalım. Bir: Göç politikası. Nedir bu göç politikası? Çiftçi ürettiğinden para kazanamadığı için evini, barkını, köyünü terk etti. Bunu nereden anlıyoruz? Tarımla uğraşan insan sayısından anlıyoruz. 2002’de 7,5 milyon insan tarımla uğraşırken bugün geldiğimiz noktada 4,9 milyona inmiş, çiftçi sayısı 2 milyon 700 binden 2 milyon 100 bin civarlarına. Bir, göç politikası; iki, mülksüzleştirme. Bu ne demek? Bu da şu demek: Çiftçi eğer ürettiğinden para kazanamıyorsa orayı terk ediyor ve elindeki gayrimenkulünü, tarlasını satıyor. Sadece mülksüzleşme böyle değil, başka bir yöntem daha: Çiftçinin borçları. Çiftçi borcun içine girip çıkamadığı için, artık o borcu ödeyebilecek bir çözümü olmadığı için elindeki gayrimenkulleri ve tarlaları satıyor. Buna biz kapitalizmin mülksüzleştirme yöntemi deriz. Bunu kimle yaparlar? Tarımsal girdilerle yaparlar, iktidarlarla iş birliği üzerinden yaparlar ve o ülkeyi, o ülkenin insanını üreten değil, tüketen toplum olarak yaparlar. Başka: Gümrükleri sıfırlarsınız ama yine sorunu çözemezsiniz, kendi üretiminizin hiçbir güvencesi kalmamıştır. Başka bir yöntem: Bakın, 2002’de 2 milyon 700 bin civarında çiftçinin 2,4 milyar borcu var bankalara; 2022’nin sonu, çiftçinin borcu 350 milyar; sadece bankalara 350 milyar, başka hiçbirini söylemiyorum, diğer serbest piyasaya olan borçlarını da elbette rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki, başka bir gerekçe: “İthalat iyi, kolay, paramız var, ithal ederiz. Ne gereği var canım? Hazır, dünyada var; biz üretmeyelim, ithal edelim.” Evet, bir süre tuttu bu, ne zamana kadar? Döviz belirli bir düzeyde gidip ülke parası kıymetli olduğu zamanlarda tuttu ama daha sonra hiçbiri tutmadı ve gümrükleri sıfırlamalarına rağmen her şey ama her şey pahalı oldu.
Burada oturum açılınca Grup Başkan Vekili bir kahramanlık öyküsü yazdı; kahramanlık öyküsünün adı şuydu: Tahıl koridorunun çok önemli olduğunu, bunun da Cumhurbaşkanının efsane tutumuyla gerçekleştirildiğini söylemişti. Söyleyelim: 25 milyon ton civarında bir tahıl sevk edildi Ukrayna, Rusya üzerinden; bunun 5,5 milyon tonu Çin’e gitti, 4,4 milyon tonu İspanya’ya gitti, 2,5 milyon tonunu Türkiye aldı. Yani, aslında “tahıl koridoru” dediğiniz sistem, bizim “ithalat yolu” dediğimiz mekanizma iktidarın bu ülkeyi Ukrayna ve Rusya’nın buğdayına, mısırına, ayçiçeğine ve ayçiçeği yağına muhtaç ettiğinin somut, net göstergesidir; aha, tam da bu. Peki, bakıyorsunuz, yoksullar için açılmıştı bu koridor, değil mi, yoksul ülkeler için? Onların gıda sorunu çözülecekti. Bir bakalım: Göreceli olarak Pakistan, 61 bin ton; göreceli olarak Sudan, 65 bin ton; Malezya, 81 bin ton; Sri Lanka, 103 bin ton; Somali, 113 bin ton. Yoksul ülkelere gidene bakın, bir de Türkiye’ye bakın: 2,5 milyon ton.
Bir uyarı da buradan yapayım; gidiyorsunuz ama olsun, bilin, Türkiye’yi getirdiğiniz hâli bir kez daha paylaşalım: Çin, dünyadaki buğday üretimine dayalı olarak, kendi ihtiyacının yüzde 50 stokunu artırdı arkadaşlar, yüzde 50 stokunu artırdı. Biz ne yaptık? Maraş'ta, Pazarcık'ta, Narlı'da o dökülen, yerle bir olan o buğdayı, arpayı, mısırı bile alamadık, onu bile beceremedik, rezil rüsva ettik. Bir tarafta Amerika'nın yıllarca önce yaptığı silolar var orada, bir tarafta Nur Dağı'nda yeni lisanslı depoculuk üzerinde yapılmış var; bizimki orada yerle bir; o, kaç yıl önce yapılmış orada sapasağlam duruyor. Bu da lisanslı depoculuğun aslında içinin daha iyi bir şekilde araştırılması açısından çok kıymetli. Yani değerli dostlar, değerli arkadaşlarım, görünen o ki bu kanun teklifi aslında yirmi yılda Türkiye'yi tarım açısından yerle bir eden iktidarın son anda, kaçarak bir tarafı daha fazla batırıp, bir taraftan da “Ya biraz da özür diliyoruz.” meselesi üzerinden olan bir durum.
Çok rakam var, çok şey söyleyebilirim, Komisyonda bütün bunları anlattım ama biraz işin bir kısmından, kanundan bahsetmek isterim. Kenevir ekimi serbest bırakılıyor, daha doğrusu arttırılmaya çalışılıyor. Soru şu: Ya neden azalttınız ki? Derdiniz neydi? 1995 yılında nereden bakarsanız bakın, dünyanın kenevirini üreten bu ülke bugün geldiğimiz noktada ne yazık ki tekrar yıllar sonra kenevir ekmek için bir çaba sarf ediyor. 1990’da 25 bin dönüm ekim var, 3 milyon 600 bin kilogram üretim var ve dekar verimi 144 kilogram. 2002’de 6.600 dekar ekim var, 900 ton üretim var, 136 kilogram dekar verimi. 2022’de 365 dekar ekim var, 31 ton üretim var, 85 kilogram dekar verimi. Önce niye azalttık? Neden? Neden? Neden? Bunu sormak lazım.
Diğer bir konu planlama. Herhâlde dünyada çok az örneği olan bir planlama yöntemini getiriyor bu kanun teklifi; zoraki, dayatmacı; bir kere üretim özgürlüğüne, üretim bağımsızlığına, çiftçinin üretim biçimine müdahale bu. Elbette planlama olur; planlamada önce toprağınıza bakarsınız, suyunuza bakarsınız, üretim biçimine bakarsınız, bioçeşitliliğinize bakarsınız; bunları masaya güzel bir yatırırsınız, münavebe sisteminin getirip götürdüklerine bakarsınız, münavebeden dolayı çiftçinin zararlarını önlersiniz; o zaman bir planlama olur doğru bir desteklemeyle ama çiftçi mısırdan para kazanıyor diye suyu bitirmesine göz yumarsanız daha bir gün sonra su bulamadığınızda artık onu da ekemeyecek duruma gelirsiniz. Aradan yıllar geçtikten sonra -yer altı, yer üstü- müthiş bir kuraklık ve iklim krizinin etkilerini yaşamaya başlayınca “Planlayalım…” Nasıl? “Zorla.” Olmaz, olamaz, dünyada böyle bir model yok. Çiftçiyi ayakta tutacak onun stratejik ürün ürettiğini söyleyerek o çiftçinin zarar etmeyeceği bir düzeni kurarsınız, o kaynakları ayırırsınız. Bir taraftan “Millî savunma önemlidir, o tartışılmaz.” dersiniz, öbür taraftan da “Tarım stratejiktir, millî savunma kadar kıymetlidir.” dersiniz ama millî savunmaya 600 milyar ayırıp çiftçiye 54 milyar ayırdığınızda bu olmuyor, burada bir sorun var, gerçekten önemli bir sorun olarak karşımıza çıkar.
Bir başka temel mesele “İki yıl üst üste ekilmeyen arazileri biz alacağız, kiraya vereceğiz.” diyorsunuz. Siz önce hazineye, devlete, kamuya ait olan arazilerin şu mülkiyet sorunlarını çözün -seradan tutun da açık, kapalı bütün üretim alanlarında- ondan sonra gidin, özel mülkiyete müdahale edin. Bu ülkede yaşamıyorsunuz galiba ya! Feodal ilişkiler… Mahkemelerden geriye kalan miras meseleleri… Bu toplumun bir kültürü var, bir geçmişi var, bir geleneği var; bu kadar çok kolay nasıl değerlendirebiliyorsunuz bunu? Kesinlikle karşı olduğumuz temel alanlardan biri.
Sözleşmeli tarım… Değerli dostlar, sözleşmeli tarım, zengini zengin eden, çiftçiyi batıran, yok eden bir sistemdir; bu kadar net. Sözleşmeli tarım ancak koşulların çiftçiyi, üreticiyi koruduğu bir mekanizmayla olur; ekim yaptıran şirketin hakları korunduğu kadar çiftçinin haklarının korunduğu bir sistemle olur. Bunun için biz bir şey yapıyoruz, araya da başka bir sistem getiriyoruz, o sistem de ara buluculuk. Ya, ara buluculuk sistemi, hukukun çöktüğünü ifade eden bir mekanizmadır. Eğer hukuk buna cevap vermiyorsa; kanunlar, ilgili koşullar buna müsaade etmiyorsa siz Arabulucuk’a gidersiniz. Dolayısıyla bu, yine çiftçinin aleyhine yazılacak temel bir meseledir.
Orman meselesiyle ilgili -zamanım kalmadı- iki şey söyleyeceğim. Dikili ağaç kesim modelini bitirmediğiniz sürece -tekrar söylüyorum, dikili ağaç kesim modeli bitmediği sürece- müteahhitlere bunlar ihale edildiği sürece, kesim işini müteahhitlere bıraktığınız sürece; aynı inşaat sektörü gibi, orman sektörünü zenginlerin ham maddesi olarak kullanmaya devam ettiğiniz sürece orman sorununu çözemezsiniz, çözmeniz mümkün değildir; böyle bir durum yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
ORHAN SARIBAL (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.
Önce orman köylüsünü koruyacaksınız, orman köylüsü ormanına sahip çıkacak, sonra keçileri, koyunları ormana getirip müteahhitleri kovacaksınız, ondan sonra belki bir şey olabilir.
En önemli şey şuydu -bitiriyorum- değerli arkadaşlar, orman alanları madencilik tarafından kullanıldıktan sonra geriye kalan kısmı belediyeler tarafından kullanılacaktı; şimdi, şirketlere veriyorlar. Eğer belediyeler kendilerinde olsaydı, AKP'li olsaydı bu kanun çıkmayacaktı arkadaşlar. Belediyeler CHP'ye geçtiği için şimdi, belediye başkanlarını şirketlere muhtaç etmek istiyorlar. Bu kadar net bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü atıkları belediyeler toplayacak, bütün kent sorunlarını belediye yapacak ama onları bir yere götürdüğünde şirketle yüz yüze gelip onlardan maalesef ihaleyle iş alacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbal.
ORHAN SARIBAL (Devamla) – Bitiriyorum Başkan.
Ben bu kanunun bütününe olumsuz baktığımızı, ret verdiğimizi, bu kadar kaçış sürecinde böyle bir kanunun Meclise gelmiş olmasından bir kez daha rahatsızlığımı ifade ederek hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Şahıslar adına ilk söz Sayın Okan Gaytancıoğlu’nun.
Sayın Gaytancıoğlu, buyurun.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; giderayak yasa getiriyorsunuz, zaten yoksunuz burada, olmadığınız zaman niye tartışıyoruz? Biz sizden daha fazlayız. Oylama yapsak şimdi, reddedilir ama yani bu hızlı mücadeleyi anlayamıyorum. Torba yasa bir de, her şey var; at yarışları var, ormancılık var, planlama var, sözleşmeli üretim var, kenevir yetiştiriciliği var. Bazılarına destek veriyoruz ama bir de öğrendim ki kimseye sormamışsınız, ne üniversitelerin haberi var ne tarım satış kooperatiflerinin, kimsenin haberi yok. Yani biz son anda gördük. Ya, bu bir tartışılır. Gerçi iki gün ciddi anlamda Komisyonda muhalefetimizi ortaya koyduk, güzel de bir şerh yazdık ama yani şu gelebilirdi, iki ay bile kalmadı seçime, sayılı günler kaldı, depremle ilgili bir şeyler getirebilirdiniz. Diyebilirdiniz ki: “Deprem bölgesinde traktörler enkaz altında kalmış, çiftçilere bedava traktör verelim. Mibzerler enkaz altında kalmış, bedava mibzer verelim. Süt sağım makineleri çalışmıyor, çoğunun jeneratör ihtiyacı var, bunu sağlayalım.” Siz sütte müdahale bile yapmadınız çünkü müdahale yapacak kurumunuz yok. Bir iki hafta süt fiyatları 11-12 liralardan 7-7,5 liraya fırsatçılar tarafından düzenlendi bile. Besi hayvanları çok ucuz fiyatlarla alındı, sizin bir müdahaleniz yok. Bakan çıkıyor televizyonlara: “Bir yandan yağmur yağdı, sel oldu, ölülerimiz var; bir yandan da iyi oldu.” diyor. Ya arkadaşlar, bu, ciddiyetsizlik!
Tekrar söylüyorum: Depremle ilgili buraya bir şeyler getirseydiniz, “Çiftçinin borçlarını silelim; o çiftçinin yeniden ahıra girmesi için, o çiftçinin yeniden tarlaya girmesi için, o çiftçinin yeniden seraya girmesi için destek veriyoruz, ekstra destek veriyoruz.” deseydiniz, inanın, hemen elimizi kaldırırdık, destek verirdik.
Bir diğer konu, geçen hafta burada vergi borçları yapılandırıldı, trafik cezaları yapılandırıldı, kamuya ait borçlar, cezalar yapılandırıldı, çiftçinin borcu yapılandırılmadı. Şimdi diyeceksiniz ki: “Çiftçi borcunu ödüyor.” Ödüyor da sadece faizini ödüyor, geri kalan borcuna takla attırıyor yani kendi kendine faiz ödeyerek çiftçi, yapılandırıyor, bununla ilgili bir şey getirmediniz. BAĞ-KUR esnaflarına, BAĞ-KUR ödeyen esnaflara bir yapılandırma da getirmediğiniz gibi, geniş halk kitleleri bekledi ama zaten gidiyorsunuz, giderayak bari bazılarına iyilik yapsaydınız, özellikle çiftçilere yapsaydınız çok çok iyi olurdu. Sürekli söyledik, destekler zaten yetersiz dedik. Yine bir şey söylemek istiyorum: Deprem bölgesinde Bakan çıkıyor, diyor ki: “Zaten 5 milyar destek verdik deprem bölgesine.” Bunun zaten 4,2 milyarı çiftçinin alması gereken destekti; mazot, gübre destekleriydi, sizin ekstra verdiğiniz bir şey yok. Küçükbaş hayvan başına 50 lira, büyükbaş hayvan başına 500 lira destekle bu işler olmaz.
Şimdi, 40 maddenin üzerinde bir yasa getiriyorsunuz, biz, buna rağmen bazılarında olumluyuz. Örneğin kenevir yetiştiriciliği yani kenevirde çok geç kalınmış bir karar. Bundan yaklaşık beş yıl önce 18 ilde kenevir üretimini serbest bıraktınız. Tamam, güzel, daha fazla yapabilirdiniz. Tohumları verdiniz, nerede? Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsünde de güzel bir ekip kuruldu, burada 2 tane çeşit ön plana çıktı, bu çeşitleri çiftçi ekti. Ben de bu yaz tesadüfen Genel Başkanımızla birlikte Samsun'a gittim hatta Vezirköprü'ye gittim hatta kenevir tarlasına gittim kenevirlerle fotoğraf çektirdim ama çiftçi diyor ki: “Ya, ben beş yıldan beri ekiyorum ama kimse dönüp de bakmıyor, gelip almıyor.” Bu ne biçim ciddiyetsizlik. Siz böyle mi yapacaksınız? Yani çiftçiye ürünü vereceksiniz, tohumu vereceksiniz, sonra bırakacak mısınız? Şimdi, bunu yasayla güvence altına alıyorsunuz, diyorsunuz ki: “Burada bir sözleşmeli üretim yapacağız.” Peki, kazanan kim olacak? Güçlü olan her zaman kazanır. Küçük olanda bir güvence var mı? Yok. Zaten yasanın bazı maddeleri Anayasa’ya aykırı. Ya, böyle yasaları niye getiriyorsunuz, alelacele yangından ne mallar kaçırıyorsunuz, bunu bilemiyoruz.
Şimdi, okuduk; Meyve sebze üretimi artıyor, tahıl üretimi azalıyor. Ya, arkadaş, lafla bu işler olmaz; verirsin parayı, verirsin desteği. Tarım Bakanlığının bir sürü personeli var, merkez teşkilatı var, taşra teşkilatı var; eskiden köylerde de vardı, hatta Jawa motosiklete binerdi ziraat teknisyenleri, tarlaları dolaşırdı; bekçiler vardı, korucular vardı; siz hepsini bitirdiniz. Binlerce ziraat mühendisi atanmayı bekliyor, her gün bize yazı yazıyorlar, size de yazı yazıyorlar. Ya, bu arkadaşları niye atamıyorsunuz? Çiftçiler bilgi bekliyor, ziraat mühendisleri ilgi bekliyor, tarlalar ürün bekliyor. Lütfen, ziraat mühendisleri artık tarlaya, bahçeye, seraya gitsin; veteriner hekimler ahıra girsin. Bu kadar güzel bir kaynağımız var, yetişmiş kaynağımız var. Türk tarımı sayenizde can çekişiyor ama siz hâlâ “plan” diyorsunuz, “Tarım politikalarını değiştireceğiz.” diyorsunuz. Ne yapacaksınız arkadaş? Lafla bu iş olmaz. İşte “Küresel iklim değişikliği var.” Var. Siz ne önlem aldınız? Siz diyorsunuz ki: “Su kıt bir kaynak.” Evet. “Buna göre bir üretim desteğini yapacağız.” İyi, arkadaş, sen Seyhan Nehri’ne, Ceyhan Nehri’ne gem vurdun, barajlar yaptın, Dicle’ye, Fırat’a barajlar yaptın, Ergene’ye, Meriç Nehri’ne… Geçen hafta, hafta sonu ben Meriç Nehri’nde sulara baktım; ya, o kadar çok su akıyor, hepsi Ege Denizi’ne gidiyor. Hani Çakmak Barajı, hani Hamzadere Barajı, hani Çömlekköy Barajı? Az bir şey para koyuyorsunuz ama ortada hiçbir şey yok. Şimdi, bunları yapın, bunlarla gelin; ondan sonra deyin ki: “Biz bütün kaynaklarımızı kullandık ama olmuyor, yeniden bir plan yapalım.” O zaman olur ama siz tüm kaynaklarınızı kullanmıyorsunuz, ona göre bir üretim deseni yapmıyorsunuz; ondan sonra diyorsunuz ki: “İşte, biz zorla…” Bir yerde zorla. “Çiftçi eğer ekmezse ceza veririm, desteklemeleri vermem.” Sizin zaten gücünüz çiftçiye yetiyor. Şanlıurfa’daki çiftçilerin elektrik borçlarına karşın desteklemelerini kestiniz. Ya, insanlar su altında kaldı, yazık günah. Sonra nedense verdiniz. Yani devlette böyle ciddiyetsizlik sizde var. Çiftçinin borcu iktidara geldiğinizde 1 milyar liraydı, 350 milyar liraya ulaştı yani çiftçi yeni bir traktör mü aldı, yeni bir tarla mı satın aldı, yeni bir ahır mı yaptı? Yaptıysa da hepsini borçla yaptı.
Son olay… Hayvancılığı tamamen bitirdiniz, 3-4 milyon süt ineği kesildi bu süre içerisinde. Ne için? Sırf et fiyatlarını biraz düşürebilesiniz diye. Düşürebildiniz mi? Hayır, kıyma fiyatı üç ayda 150 liradan 300 liraya çıktı. Hâlâ hayvan getiriyorsunuz gemilerle, tırlarla. Ben bu hafta sonu Edirne Kapıkule’de gördüm, gümrükten çıktığı gibi… Hayvanlar Romanya’dan geliyor, Macaristan’dan geliyor, Hırvatistan’dan geliyor. Yapmayın arkadaşlar, kendi besicimize, kendi üreticimize destek verelim; başka ülkelerin çiftçilerine artık destek vermeyelim. Ne ayçiçeği piyasasını düzenleyebildiniz ne buğday piyasasını düzenleyebiliyorsunuz, aklınız fikriniz ithalat. Gümrük vergisi almıyorsunuz. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Devlet başka ülkelerin çiftçisine “Buyur, gel kardeşim.” eller kollar açık, gümrük vergisi yok, “Sıfır gümrükle gel.” E, kendi çiftçine destek verme, onunla kendi çiftçini rekabete sok; böyle bir şey yok. Ama gidicisiniz. Biz geldiğimizde nitelikli, tutarlı, bilimsel, bütçesi olan, ciddi anlamda denetlenen… Siz denetleyeceksiniz, siz! Siz muhalefet olacaksınız ya, siz bizi denetleyeceksiniz. Güzel bir tarım politikamız olacak ama temeli üretim olacak, temeli hakça bölüşüm olacak, temeli suyun ekonomik kullanımı olacak, temeli teknoloji ile tarımı buluşturma olacak, temeli planlı üretim olacak. Üreten ve hakça bölüşen bir Türkiye’yi akılla, bilgiyle, paylaşarak gerçekleştireceğiz diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Şahsı adına son söz Sayın Selahattin Minsolmaz’ın.
Sayın Minsolmaz…
SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, “asrın felaketi” olarak nitelediğimiz Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerde yaşamlarını yitiren vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, ülkemize ve yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum. Depremin yaralarını sarmak için tek yürek olan aziz milletimize ve Kırklarelili hemşehrilerime yürekten teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada yaşanan ekonomik, sosyal ve çevresel gelişmeler ile küresel iklim değişikliği doğal kaynakların ve üretimin korunmasını, geliştirilmesini ve planlanmasını zaruri kılmaktadır. İklim değişikliği, nüfus artışı, jeopolitik riskler ve salgın hastalıklar tarım ve gıdanın stratejik önemini bugünlerde daha da belirgin hâle getirmiştir. Ülkemizin, insanımızın güvenliği ve gıda güvencesi için, üreticilerimizin tüm üretim süreçlerinin başından sonuna kadar pazar sorunu yaşamadan ve emeklerinin karşılığını alabilecekleri şekilde desteklenmesi şarttır.
2050’de dünya nüfusunun 10 milyar, ülkemizin nüfusunun 100 milyonun üzerinde olacağı öngörülmektedir. Ülkemizin nüfus artışı, ülkemizi ziyaret eden turist sayısının her geçen yıl artması, refah ve kişi başına tüketimin artışı ile göç gibi faktörler de tarım ürünlerine olan talebi artırırken, iklim ve afetler gibi arzı daraltan sorunlar tarımsal üretimde yeni sıkıntılara sebep olmaktadır. Gelinen süreç, gıda için doğal kaynakların, doğal kaynaklar için çevrenin “ama”sız ve “fakat”sız bir şekilde korunması gerektiğini, bununla birlikte, en zorlu şartlarda bile üretimden vazgeçmemenin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın pandemi döneminde “Ekilmemiş bir karış toprak kalmayacak.” sözü bu hususun ne denli önemli olduğuna bir kez daha dikkat çekmiştir.
Toprağın, suyun ve çevrenin kıymetinin daha da anlaşıldığı günümüzde, görüşmekte olduğumuz ve şahsımın da ilk imza sahibi olduğu bu kanun teklifiyle, tarım ve orman sektörünü yeni bir vizyonla geleceğe hazırlama gayretindeyiz. Yarın, ihtiyacı karşılamak için bugüne göre yüzde 67 daha fazla üretime, bu üretimi sağlayabilmek için yüzde 65 daha fazla sulama suyuna ihtiyacımız olacaktır. 2050 yılında kullanılabilir su potansiyelimiz birçok etken sebebiyle yüzde 25 azalacak ama aksine, yıllık su ihtiyacımız ise yüzde 55 oranında artacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepimizin malumu olduğu üzere, ülkemiz su zengini bir ülke olmayıp su stresi altında yaşayan bir ülkedir. Hele bu yıl dâhil olmak üzere son yıllarda yaşadığımız kuraklıklar dikkate alındığında, suyu esas alan bir üretim planlamasının yapılması zaruri bir hâl almıştır. Hâlihazırda ülkemizde kullanılan suyun yüzde 73’ünün tarımsal faaliyetlerde kullanıldığı göz önüne alınırsa konunun önemi daha net olarak ortaya çıkmaktadır.
Özetle ve önemle, mevsimlerin ve yağış rejimlerinin değiştiği, gıda tüketiminin ve gıda israfının arttığı ülke ve dünya gerçekliğinde üretimin planlanması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bitkisel üretim yapan çiftçilerimizin en temel beklentisi geleceği görebilmek ve planlayabilmektir. Bu nedenle, tarım politikalarımızın amaçları, ilkeleri ve öncelikleri doğrultusunda ülkemizde tarımsal üretimi planlamak için, kanun teklifinin madde ve gerekçesinde ifade edildiği üzere, üretim öncesinde Bakanlıktan izin alınmasını sağlayacak düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Yaptığımız bu düzenlemeyle, arz ve talep durumuna göre üretim gerçekleştirilecek, kaynakların sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde verimli kullanılması sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin yasalaşmasıyla Bakanlığın ülkemizde ürün planlamasını yaparak, tarım arazilerinin verim kabiliyeti ve yağış ile sulama imkânlarını gözeterek tüm ürün desenini belirlemesi mümkün olabilecektir. Hepimizin çok iyi bildiği üzere, ürün desenine ve iklim koşullarına uygun olmayan üretimin yapılması üretici ve tüketiciler yani tüm milletimiz açısından sağlıklı olmayan farklı sonuçlar doğurmaktadır. Örnek vermek gerekirse bir tarımsal ürünün aşırı ekimi ve üretimi sonucunda o yıl o ürün maliyetini dahi karşılamayacak fiyatlarla satılmak zorunda kaldığı gibi, bir sonraki yıl yine aynı ürün çok az ekildiği için tüketici açısından fahiş denebilecek fiyatlarla satılmak zorunda kalmaktadır. Yine başka bir örnek vermek gerekirse -Meclisteki hatiplerimiz de dile getirdi- yoğun yer altı suyu kullanımıyla yapılan üretim neticesinde oluşan obrukların sayısı günden güne artmaktadır, Konya örneği hepimizin önündedir.
Kanun teklifinin bir diğer önemli maddesi de sözleşmeli üretimin geliştirilmesidir. Bu sayede, tarımsal üretim planlamasının yanı sıra üreticilerimizin pazarlama sorununun ortadan kaldırılması, tüketicilerimiz açısından ise yüksek fiyat artışlarının önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Sözleşmeli üretim esnasında ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkların en hızlı şekilde çözülebilmesi ve tarafların korunması amacıyla da gerekli düzenlemeler bu kanun teklifinde mevcuttur.
Kanunun içerisinde yapacağımız bir diğer düzenlemeyle tarımsal üretimde kayıtlılığı artırmak ve üreticilerimizin destekleme ödemelerinden faydalanmalarını sağlamak adına Çiftçi Kayıt Sistemi’nin yerine farklı kayıt sistemlerini de esas ve referans almak da kanun teklifinin bütünü içerisinde bulunan önemli maddelerden bir tanesidir.
Uluslararası gelişmeleri yakından takip etmek ve katma değerli bir ürün olan kenevirin ilaç etken maddesi olarak kullanılması amacıyla tıbbi kenevir yetiştiriciliği Toprak Mahsulleri Ofisimizin kontrolünde gerçekleştirilecektir. Artan nüfus ve ihtiyaçlar karşısında atıl durumda bulunan tarım arazilerinin mülkiyet hakkının özüne dokunmaksızın üretime kazandırılması da yine kanunda hedeflenmektedir. Bu sayede, herhangi bir sebeple tarımsal üretim dışında kalan toplam tarım alanımızın da yüzde 3’üne tekabül eden tarım arazisi ekilecek, dikilecek ve sahiplerine kira geliri, ülkemize de katma değer sağlanmış olacaktır.
Yine, kanunda, At Yarışları Hakkında Kanun kapsamında değişiklik oluşturulacaktır; yarışçılıkta öncü ülkelerin gelişmelerine uygun düzenlemelerin hayata geçirilmesi söz konusu kanun teklifi içerisinde yer almaktadır.
Orman Kanunu’nda yapılan değişikliklerle orman köylülerimizin kalkındırılması hedeflenmektedir; bu kapsamda, orman köylülerimizin zatî ihtiyaçlarını karşıladığı, ödediği bedelleri düşürüp orman köylülerimizin birçok sosyal haktan daha kolay yararlanması kanunla sağlanacaktır. Aynı zamanda, vahidi fiyatla çalışan orman köylülerimizin oduna dayalı orman ürünlerinden elde edeceği gelirden ilk defa pay alması sağlanacaktır.
Köylerde gerçekleşen deprem, yangın, heyelan, sel ve çığ yüzünden felakete uğrayan afetzedelere de zatî ihtiyaç verilebilmesi için muhtaçlık şartı kanunla kaldırılmakta, vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının kolayca temin edilmesinin önü açılmaktadır.
Ormanların yaygın olduğu bölgelerimizde mükerrer kadastro kaynaklı sorunları çözülecek, vatandaşlarımızın mülkiyet hakları korunacaktır. Orman yangınlarıyla mücadelede rol alanlara şükran borcumuzu ödemek adına bazı yeni sosyal haklardan yararlanmaları hedeflenmektedir. Yapılacak olan bütün bu düzenlemelerle tarımsal üretimde nitelik ve nicelik artırılarak teknolojik ve güncel gelişmeler üretimin her alanında kullanılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Tarım tartışmasız bir millî güvenlik meselesidir.” diyerek gıda ve tarım alanında ülkemiz için risk teşkil eden sorunların ortadan kaldırılması, halkımızın refah seviyesinin artırılması amacıyla dün olduğu gibi bugün ve yarın da üreticilerimizin her alanda desteklenmesi temel politikalarımızın başında gelmektedir. Bu temel politika doğrultusunda, AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde, son yirmi yıllık süreçte tarımda toplam 803 milyar lira destek üreticilerimize verilmiş ve 2021 yılı itibarıyla önceki yıla göre yüzde 141 artırılarak 970 milyar lira toplam tarımsal hasılat sağlanmıştır. 2002 yılında 3,8 milyar dolar olan tarımsal ihracatımız 2022 yılı sonu itibarıyla 30 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Tarımsal ihracatımızdaki artış dolar bazında yüzde 691’dir. Bu, üreticilerimizin ve tarımsal ürünleri işleyerek katma değerli ürünler hâline getiren sanayicimizin yani Türkiye’mizin bir başarısıdır. İktidar ve muhalefet olarak hepimizin ortak amacı, koruma ve kullanma dengesini gözeterek üretimin kesintisiz sürmesini sağlamak; toprağın, suyun, havanın, ormanların, meraların, otlakların, yaylaların, derelerin ve göllerin gelecek nesillerin emaneti olduğunu unutmamaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
SELAHATTİN MİNSOLMAZ (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlıyorum.
Gazi Meclisimizde yaptığımız bu ve hayata geçen tüm kanunlar gibi bu kanunun da temel amacı devletimizin bekasını, milletimizin huzur ve refahını korumak, sürdürmek ve geliştirmektir. Burada, kürsüde söylendiği gibi tarımda bir küçülme yoktur. Hem üretimimiz artmakta hem birim alandan elde edilen ürün artmakta hem de ihracatımız ciddi miktarda artmaktadır. Türkiye, bu anlamda un üretiminde dünya 1’incisi, makarna üretiminde dünya 2’ncisidir.
Kanunun, büyük bir tarım ülkesi olan Türkiye’miz için, tarım, orman ve hayvancılıkta en güzel uygulamaların olduğu şehrim Kırklareli için hayırlı olmasını diliyor; teklifin hazırlanmasında emeği geçen Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu üyesi milletvekili arkadaşlarımıza, Başkanımıza, Kıymetli Bakanımıza ve Bakanlık personeline, sivil toplum kuruluşlarımıza teşekkür ediyor; yüce heyetinizi, aziz milletimizi ve Kırklarelili hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teklifin tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yok.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın Barut, buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
27.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, ülke tarımının bitme noktasına geldiğine ilişkin açıklaması
AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, ülke tarımı bitme noktasına geldi. Başta deprem bölgesi olmak üzere her yerde gübreden mazota, tohumdan zirai ilaca kadar tüm girdilerin fiyatı artarken çiftçimiz girdilerini bile temin edemiyor. Hayvancılıkta da durum farklı değil; yem fiyatları almış başını gitmiş, saman fiyatı altın olmuş; besici kan ağlarken, ineklerimiz dahi kesilirken tüketiciler de 1 kilo et alamaz hâle getirildi. Tarım ve hayvancılıkta sorunlar derinleşirken çözüm üretmesi gereken Tarım Bakanı Vahit Kirişci “Havada, karada, denizde, her zaman her yerde büyük ve güçlü Türkiye” paylaşımları yapıyor. İyi, hoş, ülkemizle biz de gurur duyuyoruz ama gıda egemenliğimiz tehlikedeyken bu nasıl bir ruh hâlidir? Kuru lafla peynir gemisi yürümez. Şunu iyi bilin ki: Tarım ve üretim olmadan yaşam düşünülemez.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aygun…
28.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’nun, Tekirdağ Süleymanpaşa’nın Karaevli köyüne ait meraya sosyal tesis yapılmak üzere el konulmasına ilişkin açıklaması
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Başkanım.
Seçim bölgem Tekirdağ Süleymanpaşa’nın Karaevli kırsalındaki mahallemizde, maalesef, Tarım Bakanlığı ve devlet herhâlde hâlâ meralara el koymaktan çekinmeyecekler. Karaevli köyümüze ait olan meraya şu anda sosyal tesis yapmak için 27 dekar ve ilave 70 dekar Toprak Kurulu tarafından meradan çıkarılarak sosyal tesise çevriliyor. Ben buradan Tekirdağ Valisine ve Tarım Bakanlığı yetkililerine sesleniyorum: Elinizi meralardan artık çekin! Elinizi meralardan çekin! Elinizi meralardan çekin! İşte, doğal afeti, seli gördük; depremi gördük. Gittik tarım arazilerine inşaat yaptık ama doğa aldı başını götürdü. Onun için bir an evvel ellerinizi meralardan çekin, tarımdan çekin diyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Gaytancıoğlu…
29.- Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu’nun, esnafın ve çiftçinin BAĞ-KUR’a olan borçlarının yapılandırılmamış olması, Türkiye’deki gıda fiyatlarının yükselme nedenleri ve çiftçiye ucuz mazot konularında sorular sorduğuna ilişkin açıklaması
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Geçtiğimiz hafta Türkiye Büyük Millet Meclisinde “vergi barışı” adı altında trafik cezaları, kamuya ait borçlar yeniden yapılandırıldı. Bu arada esnaf ve çiftçinin BAĞ-KUR’a olan borçlarında bir yapılandırma olmadı. Bunun nedenini öğrenmek istiyorum. Bununla ilgili bir çalışma son zamanlarda yapılacak mı? Onun dışında, dünyada gıda fiyatları düşerken Türkiye'de çok fazla bir miktarda artıyor. Dünyada son bir yıl içerisinde dünya gıda fiyatları yüzde 20 düştü, Türkiye'de ise gıda fiyatları yüzde 120 arttı. Bunun nedenleri üzerine bir çalışma yapılacak mı? Çiftçiye ucuz mazot vermeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Arı…
30.- Antalya Milletvekili Cavit Arı’nın, Elmalı İlçe Seçim Kurulu tarafından 8 Mart 2023 tarihinde 43 muhtara uygulanan para cezasına ilişkin açıklaması
CAVİT ARI (Antalya) – Elmalı ilçemizde bulunan, zamanında köy muhtarı olarak görev yapan muhtarlarımıza 2011 ve 2014 tarihlerinde teslim edildiği ifade edilen oy verme sandığı ve oy kullanma kabinlerinin 24 Ocak 2023 tarihinde depo sayımında eksik olduğu gerekçesiyle Elmalı İlçe Seçim Kurulu tarafından 8 Mart 2023 tarihinde bütün muhtarlarımıza, 43 muhtarımıza para cezası uygulanmıştır. 2014 yerel seçimleriyle birlikte tüzel kişiliğini kaybeden köylerimizin bütün ortak malları, meraları ellerinden alınmışken ortalama on sene önce hiçbir sorumlulukları olmayan muhtarlarımıza para cezası verilmiş olması kamu vicdanını rahatsız etmiş bulunmaktadır. Bu kararın yeniden gözden geçirilmesi zorunludur.
VII.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker ve Kırklareli Milletvekili Selahattin Minsolmaz ile 203 Milletvekilinin Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4972) ile Çevre Komisyonu ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporlarının (S. Sayısı: 422) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 21’inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde ilk söz İYİ Parti Grubu adına Sayın Dursun Ataş’ın.
Sayın Ataş, buyurun.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN ATAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, görüşülen kanun teklifi 41 maddeden oluşan, orman köylülerimizle ilgili olumlu maddeler içerse de olumsuz sonuç doğuracak birçok düzenlemeyi bünyesinde barındıran bir kanun teklifidir. Teklifin gerekçelerinde, tarımda üretim yapılması, yapılacağının ifade edilmesi, çiftçilere üretim dayatması ve sonucunda ceza verilmesi düzenlenmektedir. Söz konusu teklifle, siyasi iktidarın yirmi bir yıl boyunca göz ardı ettiği çiftçilerimizi, besicilerimizi ve orman köylülerimizi desteklemek yerine onlara yeni yükler getirdiği aşikârdır. Tarımda çok zor şartlarda üretim yapan çiftçilerimize pozitif ayrımcılık yapılması gerekirken ceza verilmesi şeklinde bir düzenleme kabul edilemez. AKP iktidarında “Ananı da al da git.”le başlayan çiftçimizi cezalandırma süreci bugün hâlâ devam etmektedir. Bağımsız araştırma kuruluşlarının yaptığı çalışmaya göre, tarım ve besicilikte memnuniyet oranı 2022 yılında yüzde 22 oranına kadar düşmüştür yani her 5 çiftçiden 4’ü yaptığı işten memnun olmamasına rağmen üretime devam etmeye çalışmaktadır. Getirilen kanun teklifinde de hâlen çiftçiyi, besiciyi, orman köylüsünü memnun etme değil, cezalandırma peşine düşmüş bir iktidarla karşı karşıyayız ve bu zihniyetin bugün tarım ve hayvancılığı getirdiği nokta ortadadır.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifine göre orman alanlarının korunması, geliştirilmesi ya da rehabilite edilmesi gerekirken orman alanlarının ranta çevrilmesine kapı aralanmaktadır. Kanun teklifine göre AKP iktidarında maden, enerji, turistik tesis, konut ve yollar için pervasızca imara açılan orman alanları yine rant kapısı olarak görülmeye devam etmektedir. Ormanların ranta açılmasını düzenleyen bu kanun teklifinde de karşı karşıya olduğumuz gıda krizi yoktur, bu kanun teklifinde karşı karşıya olduğumuz su krizi yoktur, bu kanun teklifinde deprem bölgesinde yaşayan 300 bin civarında çiftçi yoktur, bu kanun teklifinde çiftçiye destek yoktur, üretime teşvik yoktur, her geçen gün artan gıda fiyatlarına çözüm yoktur.
Değerli milletvekilleri, eskiden tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten ülkemiz, bugün AKP’nin yirmi bir yıllık iktidarında bitme noktasına gelmiştir. Yirmi bir yılda istikrarlı bir tarım politikası uygulanamamış; çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan vatandaş üretime küstürülmüş; tarım alanları, meralar, ormanlar rant için feda edilmiş; sulama problemleri çözülememiş; tarımsal desteklemelerin bütçe içindeki payı sürekli düşmüş; Tarım Bakanlığı ithalat bakanlığına dönüşmüştür.
Tarımda ithalat sadece bu yılın ilk ayında önceki yılın aynı ayına göre yüzde 16,1 artarak 1,9 milyar dolara ulaşmıştır. 2023 yılının ilk ayında 347,8 milyon dolarlık buğday, 151 milyon dolarlık ham ayçiçeği yağı ithali yapılmıştır. Şimdi de artan et fiyatları yüzünden et ithalatı hazırlığı yapılmaktadır. AKP’nin hayvancılığı bitirmesinden dolayı et fiyatları sadece son iki ayda yüzde 50 artmıştır. Yılbaşında 120-130 lira bandında olan karkas et bugün 175-180 lira bandına gelmiştir. Vatandaşlar biraz daha ucuz et alabilmek için Et ve Süt Kurumu şubelerinin önünde metrelerce kuyruklar oluşturmaktadır. Tarım Bakanlığının çözümü ise yine ithalat ve yurt dışından et getirmektedir.
Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin gerekçesinde, Tarım Bakanlığınca çiftçilerin hangi ürünü ekeceğinin belirleneceği, böylelikle gıda fiyatlarındaki dalgalanmanın önüne geçileceği ifade edilmektedir ama AKP yine sorunu anlayamamış, yine uygun çözümü getirememiştir. Ülkemizde tarımsal ürün ve gıda fiyatlarının sürekli artmasının esas nedeni çiftçinin ektiği ürünün ne olduğundan ziyade tarımsal üretim maliyetlerinin sürekli artmasıdır. Yirmi bir yıllık AKP iktidarında ülkemiz ne yazık ki tarımsal üretimde ithalata bağımlı hâle getirilmiştir. Bunun sonucu olarak da Türk lirasının döviz karşısındaki büyük değer kaybı üretim maliyetini aşırı derecede artırmıştır. Özellikle son bir yılda tarımsal üretimde kullanılan gübre, mazot, tarım ilaçlarına yüzde 300 zam gelmiştir. Geçen sene gübre fiyatlarına gelen büyük zam pek çok çiftçinin üretimde zorlanmasına ve üretimin sekteye uğramasına sebep olmuştur. Yani siz istediğiniz kadar çiftçiye “Şu ürünü ekeceksin.” deyin, çiftçi tarlaya yeterli gübreyi veremezken, tarladan çıkan ürünlerde büyük bir rekolte kaybı yaşanırken, tarladan çıkan mahsuller verimsiz olurken pazarda, markette sebze ve meyveler ateş pahasına satılmaya devam edecektir. Dolayısıyla çiftçinin hangi ürünü ekeceğinin Bakanlıkça belirlenmesinin ne çiftçiye ne de vatandaşa yararı olacaktır. Ayrıca teklife göre Bakanlığın istediği ürünü ekmeyen çiftçiler tarımsal desteklemeden muaf bırakılarak bir nevi cezalandırılacaktır.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak AKP iktidarında iflas eden tarım ve hayvancılığa bu kanun teklifinin yararı yoktur, hatta tam aksine bu teklif tarım ve hayvancılığı daha da kötüye götürecektir. Artık tarım konusunda ciddi bir reform ve istikrarlı politikaya ihtiyaç vardır, artık çiftçimizin cezalandırılmadığı, destek ve teşviklerle ödüllendirildiği bir sisteme ihtiyaç vardır. İthalatla aracıları, başka ülkelerin çiftçilerini zengin etmek yerine kendi çiftçimizi zengin edeceğimiz bir tarım ekonomisine ihtiyaç vardır. Buğdayın ana vatanı olan bu topraklarda buğday ithalatı yapan başarısız zihniyetin değişmesine ihtiyaç vardır. Türkiye’yi su fakiri ülkeler arasına sokan, herhangi bir su politikası olmayan bu iktidarın değişmesine ihtiyaç vardır. Çiftçiyi üretemez hâle getiren bu yapının değişmesine ihtiyaç vardır.
Değerli milletvekilleri, Millet İttifakı olarak, tarım ve hayvancılığı içine düştüğü bu cendereden biz çıkaracağız. Tarım ve Orman Bakanlığını “Tarım ve Gıda Güvenliği Bakanlığı” olarak yeniden yapılandıracağız. Tarım Orman Şûrası’nı etkili biçimde çalıştıracağız. Sigortalama ve tarımsal desteklemede pek çok çiftçimizi dışarıda bırakan Çiftçi Kayıt Sistemi yerine tarla tapularını ve kira kontratını esas alan geniş kapsamlı tarımsal üretim kayıt sistemini kullanacağız. Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesinde öngörülen, ancak bugüne kadar hiç uygulanmayan tarımsal destekleme programlarına bütçeden ayrılacak kaynağın gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az olmayacağı hükmünü yerine getireceğiz. Tarım desteklerini tapuya değil, üreten çiftçiye vereceğiz. Tarım, su ürünleri ve ormancılıkta kullanılan üretim araçları ve makineler için mazotta ÖTV yükünü kaldıracağız. Çiftçilere kullandığı gübre maliyetinin yüzde 50’sini destek olarak vereceğiz. Çiftçilere kullandığı tohum maliyetinin yüzde 50’sini destek olarak vereceğiz. Tarımda indirimli elektrik tarifesi uygulayacağız. Tarımsal sulama ve elektrik faturalarının hasattan sonra tahsil edilmesini sağlayacağız. Temel tarım ürünlerinde taban fiyatlarını maliyet, kur, enflasyon ve çiftçilerimize insan onuruna yaraşır gelir sağlamayı dikkate alarak belirleyeceğiz. Tarımsal ürün alım fiyatlarını ekimden önce ilan edeceğiz. Ziraat Bankasını futbol kulüplerine, medya imparatorlarına kredi veren banka olmaktan çıkarıp tekrar çiftçinin bankası yapacağız. Çiftçilerimizin bankalardan ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden kullandıkları kredilerin faizini silip yeniden yapılandıracağız. Çiftçilerimizin traktörüne, hayvanına haciz koyan bu düzeni değiştirip traktör, biçerdöver, tarım makineleri gibi tarımsal üretim araçlarının ve canlı hayvan varlığının hiçbir şekilde haczedilmemesini sağlayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURSUN ATAŞ (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Tamamlayın o zaman.
Buyurun.
DURSUN ATAŞ (Devamla) – Cumhuriyetimizin 2’nci yüzyılında tarımda yeniden kendi kendine yeten, hatta ihracatçı olan bir Türkiye'yi inşa edeceğiz.
Buna çok az kaldı diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Evet, şimdi Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Baki Şimşek.
Buyurun.
MHP GRUBU ADINA BAKİ ŞİMŞEK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisi ve aziz Türk milletini saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ormanlar bir milletin en önemli zenginlik kaynaklarındandır. Ormanlarımızı korumak ve yeni orman alanları oluşturmak hepimizin vatandaşlık görevidir. Vatandaşlık görevimizi yerine getirirken ağacı ve ormanı korumanın uygarlığın en temel göstergelerinden biri olduğunu çocuklarımıza öğretmeli ve bu bilinçle ormanlarımıza sahip çıkmalıyız. Unutmamalıyız ki ağacıyla, ormanıyla, dağıyla, taşıyla bu vatan hepimizindir; ona sahip çıkmak, gelecek nesillere daha zengin bir miras bırakmak en ulvi görevimizdir. Bu bilinçle ormana, yeşile ve tabiata olan sevgimizin ve duyarlılığımızın artırılmasına vesile olması temennisiyle Dünya Ormancılık Günü’nü ve Orman Haftası’nı kutluyor; ormanlarımızın korunması için çalışırken hayatını kaybeden şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
Değerli milletvekilleri, ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan yaşanan gelişmeler ile küresel iklim değişikliği tarımsal üretimi önemli ölçüde etkilemektedir. Diğer taraftan, artan nüfus ve kentleşmeyle gıdaya olan talep artışı, doğal kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasına imkân sağlayacak planlamaları zorunlu hâle getirmektedir. Tarım politikalarının amaçları, ilkeleri ve öncelikleri doğrultusunda ülkemizde tarımsal üretimi planlamak, gıda güvencesi ve güvenliğini temin etmek üzere üretim öncesinde Bakanlıktan izin alınmasını sağlayacak düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Yapılacak bu düzenlemelerle arz ve talep durumuna göre üretim gerçekleştirilerek kaynakların sürdürülebilirlik ilkesi çerçevesinde verimli kullanılmasına imkân sağlanacaktır. Aynı doğrultuda, kanun teklifiyle tarımsal üretimin sürdürülebilirliği amacıyla üreticinin üretim sürecinin başından sonuna kadar etkin desteklenebilmesi ve üretim süreci sonunda pazar sorunu yaşamadan emeğinin karşılığını alabilmesi için sözleşmeli üretim modelinin üretici lehine avantajlarla takviye edilerek yaygınlaştırılması önem arz etmektedir.
Diğer yandan, ülkemizin gıda güvenliğinin temini ve üretim için müsait olan tüm tarım arazilerinin etkin bir şekilde üretim sürecine dâhil edilerek üretim imkânlarının arttırılması, atıl kalmış tarım arazilerinden faydalanılması bir zaruret olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılması öngörülen kanun düzenlemesiyle tarımsal üretimin sürekliliği ve artan nüfus ve ihtiyaçlar karşısında üretim artışının teminiyle atıl durumda bulunan tarım arazilerinin mülkiyet hakkının özüne dokunulmaksızın kamu yararı gözetilerek millî ekonomiye ve üretime kazandırılması için hisselilik, parçalılık, mülkiyet ihtilafları, tarımsal faaliyetin sonlandırılması, göç ve diğer nedenlerden dolayı gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde olmakla birlikte, değerlendirilemeyen atıl tarım arazileri üzerinde kiralama suretiyle tarımsal faaliyet yaptırılması ve bu arazilerin sahiplerine de kiralamadan elde edilen gelirin dağıtılması öngörülmektedir.
Bu hususların yanı sıra, 6831 sayılı Orman Kanunu’nda yapılmasına ihtiyaç duyulan değişiklikler kapsamında, 6831 sayılı Kanun’un 14’üncü ve 94’üncü maddelerinde yapılan değişiklikle devlet ormanlarına nakil vasıtalarıyla yıkıntı veya inşaat atığı atmak ya da hafriyat veya çöp dökmek suretiyle ormanlara, doğal hayata ve çevreye verilen zararın orman suçu hâline getirilerek cezalandırılması öngörülmektedir.
3213 sayılı Maden Kanunu’nda madencilik faaliyetlerine getirilecek kısıtlamaların ancak kanunla düzenlenmesi gerektiğine dair hüküm göz önünde bulundurularak orman sayılan alanlarda madencilik faaliyetlerine izin verilirken aynı zamanda verimli orman alanlarının azami olarak korunabilmesi ve geliştirilebilmesinin sağlanması; ayrıca madencilik faaliyetlerinin sona ermesi neticesinde idareye teslim edilen veya terk edilen doğal yapısı bozulmuş orman alanlarının rehabilitesi maksadıyla ağaçlandırmaya hazır hâle getirilmesi işlemlerinin belediyelerin yanı sıra özel sektör işletmeleri tarafından da yerine getirilerek bu işlemlerin daha hızlı yürütülmesine imkân verilmesi; devlet ormanlarına tecavüz, yerleşme ve sabit tesisler inşa edilmesi hâlinde idarenin kendi kolluk kuvvetleriyle olaya müdahale ederek söz konusu tesisleri kullanabilmesi veya yıkabilmesi ve bu suretle ormanların daha etkili bir şekilde korunmasının sağlanması; kesilecek ağaçların belirlenmesinde ve elde edilen ürünlerin nakledilmesinde dijitalleşme sağlanarak daha etkin, verimli ve ekonomik takip sistemi kurulması ve bu kapsamdaki işlerle ilgili yasa dışı faaliyetlerin azaltılması; yine, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 31’inci maddesi kapsamındaki köylülerin aldığı zatî ihtiyaç karşılığı ödenecek fiyatların 32’nci maddeyle eşitlenmesi; köylerde yer sarsıntısı, yangın, heyelan, sel ve çığ yüzünden felakete uğrayanlara zatî ihtiyaç verilebilmesi için aranan muhtaçlık şartının ortadan kaldırılması; orman kalkındırma kooperatiflerinin ürettikleri ürünlere karşılık gelen yüzde 25 oranındaki tomruk ve sanayi odunlarını idareden satın almak ve üçüncü şahıslara satmak zorunluluğunun ortadan kaldırılarak bu ürünlere karşılık gelen gelirin adil dağıtılmasının sağlanması ve ormancılık faaliyetlerinde çalışanların sigorta yaptırmasının teşvik edilmesi; orman yangınlarını söndürme çalışmalarında fiilen görevli olanların 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamına alınması; yine, Orman Kanunu’nun 71’inci maddesinin yürürlükten kaldırılmasıyla mükerrer düzenleme ve uygulamanın ortadan kaldırılması ve 71’inci madde kapsamında tazminat alanlara mükerrer ödeme yapılmaması; orman yangınlarıyla mücadelede alınacak tedbirlerin sadece yangın mevsimiyle sınırlandırılmaması; ormanlara kanun dışı müdahalelerin engellenmesi ve orman yangınlarıyla mücadelede etkinliğin artırılması amacıyla mezkûr eylemleri düzenleyen maddelerde yer verilen ve suç işlenmesini önlemekte caydırıcı olmaktan uzak olan hapis cezalarının süreleri ile adli para cezalarının ve idari para cezalarının miktarlarının artırılması ve para cezalarının günümüz şartlarına uygun hâle getirilmesi…
Ayrıca, Orman Kanunu’na; aynı veya komşu köy, mahalle ve beldede orman tahdidi veya orman kadastrosu çalışma alanlarında ilan edilerek kesinleşmiş orman kadastrosuna göre aynı taşınmazların farklı vasıflarda sınırlandırılması nedeniyle yaşanan mülkiyet sorunlarının giderilmesi ve ormanların korunması için ek 18’inci madde; Kocaeli ili Kartepe ilçesi Nusretiye Mahallesi’nde 2/B uygulamaları yapılarak yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi için ek 19’uncu madde; orman kadastrosu çalışmaları sonucunda hususi orman olarak sınırlandırılan veya hükmen hususi orman statüsüne kavuşan taşınmazların orman kadastro komisyonları marifetiyle yeniden incelenmesi sağlanarak ormancılık açısından yaşanan sorunların giderilerek ülke ekonomisine değer kazandırılması amacıyla ek 20’nci madde eklenmiştir.
Orman Kanunu’nun yanı sıra, 3402, 2330 ve 6292 sayılı Kanunların bazı maddelerinde de değişiklik yapılması öngörülmüştür.
Önümüzdeki dönemde de mutlaka vatandaşın ormanla ilgili mülkiyet ve sınır problemlerini kökünden çözecek… Özellikle, seçim bölgem olan Mersin Erdemli Arpaçbahşiş başta olmak üzere, üzerinde mahalle kurulan, belde kurulan alanlardaki mülkiyet problemlerinin vatandaşlarımızın lehine çözülmesi, kiralamalarda özellikle sondaj vurma, su deposu yapma gibi konulardaki prosedürlerin azaltılması ve vatandaşlara kolaylık sağlanarak bu izinlerin tamamının ilgili orman işletme müdürlükleri ya da bölge müdürlükleri tarafından verilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Ayrıca, Devlet Su İşlerinin su ücretlerinde mutlaka yeni bir düzenleme yapması; özellikle son yüzyılın en büyük kuraklığının yaşandığı bölgemizde vatandaşlarımızın su ücretleriyle ilgili mağduriyetine son verilmesi; bu yıl deprem bölgesinde de tarımsal üretimin azalacağı göz önünde bulundurularak özellikle Adana, Mersin, Antalya başta olmak üzere DSİ’nin sulama suyundan almış olduğu ücretlerin mutlaka düşürülmesi gerekmektedir.
Hayvancılıkla ilgili olarak da Türkiye'de en büyük küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine sahip olan Mersin’de Yörüklerimiz için orman bölge müdürlüğümüzün ve işletme müdürlüklerimizin Yörüklerimiz lehine, Yörüklerimizin ormanlarda hayvanlarını otlatabilmeleri adına yeni alanlar ihdas etmesi ve küçükbaş hayvan üreticiliğinin teşvik edilerek bölgemizdeki üretimin daha da artırılması beklentilerimiz arasındadır.
Ben kanunun hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
HACI ÖZKAN (Mersin) – Bravo! Diline sağlık.
BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına Sayın Ayşe Sürücü.
Buyurun.
HDP GRUBU ADINA AYŞE SÜRÜCÜ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun teklifinin birinci bölümüne dair söz almış bulunmaktayım.
Maalesef ki yaşanan 2 büyük depremde on binlerce yurttaşımızı kaybettik. Can kayıplarının yanı sıra iktidarın devam ettiği yanlış politikalarının sonucu olarak başka yıkımlarla da karşı karşıya kaldık.
Bizler uzun süredir Tarım Komisyonunda çiftçinin, tarım emekçilerinin, hayvancılıkla uğraşan yurttaşlarımızın sorunlarını dile getirdik, tarım politikasının, çiftçinin ihtiyaçlarının doğrudan çiftçilerle konuşularak masaya yatırılmasının önemini anlattık. Fakat Türkiye’nin tarım politikası sermayenin insafına bırakıldı; ekolojik denge gözetilmeden tarım alanları yerleşime açıldı; çiftçinin geçimi değil, sermayenin geliri önemsendi. Yine, üreten kesimi dikkate almayan, aksine, sözleşmeli tarım yapan firmaları, çok uluslu firmaları gözeten öneriler yapılmış durumda. “Sözleşmeli tarım” olarak tariflenen bu durumda çiftçinin kullanacağı tohum, gübre, tarım zehirleri gibi girdiler şirketler tarafından belirlenecekti; çiftçiler tarla bekçisine dönüştürülmektedir. Sözleşmeli tarımla gerçekleştirilen üretim biçimi çiftçilerin örgütlenmesini engellemekte ve çiftçileri yine şirketlerin insafına bırakmaktadır. Kanun teklifinde bir de çiftçilerin ürünlerini ekmeden önce izin alması öngörülüyor.
Bir diğer temel sorun da mevsimlik işçilerin durumudur. AKP’nin neoliberal tarım politikaları sonucunda binlerce çiftçi topraksız kalmış, kentlere göç ederek ucuz iş gücü hâline dönüştürülmüştür. Tarımsal üretimin artırılmasında, mevsimlik tarım işçisi önemli bir üretim gücü potansiyelidir. Kamunun elindeki atıl arazilerin bu üretim gücüyle buluşması gerekmektedir. Mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşulları, ücretleri devlet tarafından güvence altına alınmalıdır değerli halkımız fakat atılması gereken bu adımlar maalesef ki atılmıyor.
Tarım alanlarının bir rant kapısı olarak görülmesinin en büyük yıkımlarını bizler yaşanan deprem ve sel felaketinde bir kez daha gördük. Maalesef ki birinci derece verimli tarım arazilerinin imara açılarak müteahhitlere, patronlara, şirketlere peşkeş çekilmesi bugün bu büyük felaketleri yaşamamıza da sebep olmaktadır. Hâlen çiftçinin değil, şirketlerin geleceğini düşünen bu neoliberal yaklaşım yaşamlarımızdan çalmaya devam ediyor.
Biliyorsunuz, Urfa’da büyük bir sel felaketi yaşadık. Aslında doğal afet olan sel yanlış kent politikaları yüzünden bir afete dönüştü; dönüşmesinin sebeplerinden biri de bu iktidarın yanlış tarım politikalarıydı.
Urfa’da selden en fazla etkilenen yerlerden biri, güya en verimli alanlardan olması gereken Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi oldu. Hastaneyi su bastı ve hastalar acilen tahliye edildi. Neden, biliyor musunuz? Hastane birinci derece tarım arazisinin üzerine inşa edilmiş. Aşırı yağmur birikmesi sonucu su, tuvalet rögarlarından taştı. Urfa İnşaat Mühendisleri Odası “Uyardık. Tarım arazileri imara açılırsa sonu böyle olur.” dedi.
Urfa’da sadece hastane değil, sular altında kalan, imara açılmış birçok verimli tarım arazisi, alanı bulunuyor. Bunlardan ders çıkarmayan iktidar, depremden sonra konteyner kenti dahi Harran Üniversitesinin üzerindeki verimli tarım arazilerine kuracağını açıkladı. Üstelik Suruç’ta 35 bin kişilik, Ceylanpınar'da 10 bin kişilik çadır ve konteyner alanı bulunmasına rağmen Ziraat Odası açıklama yaptı “Burası verimli tarım arazileri, buraya konteyner kent kurulamaz.” dedi fakat tarım arazilerine bakınca yeni inşaat alanından başka hiçbir şey göremeyen iktidar “Tarım arazisi değil, 2014’te imara açılmış.” diye savundu. İmara açılma kararı verilince bir arazi, verimli tarım arazisi olma statüsünden çıkıyor mu? Soruyoruz.
Değerli halkımız, maalesef ki Türkiye'nin tarım politikası para politikasından ibaret. Yıkıcı bir depremden sonra ahırı, evi yıkılmış çiftçiye büyükbaş için 500 lira, küçükbaş için 50 lira desteği layık gören bir anlayış var. Bu sadaka gibi parayı alabilmek için de Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı olması gerekiyordu. Bu sistemin aslında küçük ölçekli çiftçileri baz almadığı görülmüş olacak ki kanun teklifinde yeni kayıt sistemi yapılması öngörülmüş.
Depremin üzerinden bir buçuk ay geçti, deprem bölgesinde küçük ölçekli çiftçiler ne yaptılar? İnsanlar depremden sonra hayvanlarını ucuza satmak zorunda kaldılar. Hakkını yemeyelim; Elbistan'da depremde evi yıkılmış, ahırda 2 ineğiyle kalan bir annemiz vardı, aşevlerinden kalan yemekleri hayvanlarına götürüyordu, her gün 10 kilometre yol yürüyüp gidip geliyordu; sabah ineklerini sağıyor, sütünü gönüllü çalışanlara getiriyordu “Niye bu zahmete katlanıyorsun?” denilmiş. “Sütümü ucuza onlara satacağıma size içiririm, bari bir işe yarar.” demiş. Verdiğiniz sözde yardım da deprem bölgesindeki üreticiye sözde desteğiniz de işte bu kadar.
Değerli halkımız, çiftçiye, üreticiye verilen değeri, tarım arazisine biçilen değeri biz depremden sonra Malatya Mamurek bölgesinde bir kez daha gördük. Valilik molozları yerleşim merkezi olan, insanların yaşadığı Mamurek bölgesine ve tarım alanlarına döküyor. Birincisi, insan yaşamı hiçe sayılıyor. Bir diğeri, tarım arazileri molozlardaki asbestlerle zehirli ölüme terk ediliyor. Depremden etkilenen çiftçi, yurttaş daha kendi yaşamını doğru düzgün kuramamışken bir de bu dertle uğraşıyor. Belediyeye başvurulmuş, Valiye başvurulmuş; çözüm yok. Yöre dernekleri bu kıyametin içinde gidip suç duyurusunda bulunmak zorunda kalmış. Bunun adı aynı zamanda ekolojik yıkımdır. Tarım alanlarını zehirliyorsunuz. Aynı durum, maalesef, Adıyaman için de geçerli. Adıyaman'da organize sanayi bölgesinden tutalım da dere yataklarına, tarım arazilerine, neredeyse bulunan her boş noktaya moloz dökülüyor. Geçen hafta Adıyaman'daydım ve her yeri de gözlerimle gördüm. Sadece Malatya ve Adıyaman'da değil, birçok deprem bölgesinde molozlar götürülüp tarım arazilerine, şehre yakın yerlere dökülüyor, hem halk sağlığı hem toprak sağlığı tehlikeye atılıyor.
Değerli halkımız, deprem bölgesindeki küçük ölçekli çiftçiler depremden en fazla etkilenen kesimin başında gelmektedir. Küçük ölçekli çiftçilerin traktör gibi üretim araçları enkaz altında kalarak kullanılamaz bir hâle geldi ve yüzlerce hayvanı da telef oldu. Ayrıca, depremin değiştirdiği su yataklarından dolayı bölgedeki çiftçiler su kıtlığıyla karşı karşıya kalmıştır. Deprem bölgesindeki tarımsal üretim büyük bir tehdit altındadır. Küçük ölçekli çiftçiyi desteklemektense çiftçiyi sermayenin kollarına bırakan ithalat bakanlığı ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu depremden olumsuz etkilenen şehirlerdeki tarımsal üretimi desteklemek ve yeniden canlandırmak için çaba sarf etmeliydi. Maalesef ki bir yandan Komisyonda çiftçinin hakkı sözde savunulurken bir yandan gerçeklik başka. Türkiye’nin tarım politikasını baştan yapılandırması, sermayeyi bu alandan çekmesi gerekmektedir. Özellikle deprem bölgesindeki yurttaşlarımızın zararlarının bir an önce karşılanması ve tarımsal üretimin yeniden güçlü desteklenmesi gerekmektedir.
Ve bitirirken tekrardan tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum. Arkadaşlar, yarın 21 Mart “Nevroz” Bayramı. Bugünden tüm Türkiye halklarının, Orta Doğu halklarının ve tüm dünya halklarının “Nevroz” Bayramı’nı kutluyorum. “…”[(*)]
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Gruplar adına söz taleplerini karşılıyorduk.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Ayhan Barut.
Buyurun Sayın Barut.
CHP GRUBU ADINA AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen değerli yurttaşlarımız; hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Görüşülmekte olan yasa teklifi üzerine partimiz, CHP Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Deprem ve sel felaketlerinde yaşamını yitiren yurttaşlarımıza bir kez daha Allah'tan rahmet diliyor, ulusumuza da başsağlığı diliyorum. Önlenebilir acıların tekrar yaşanmaması için herkesi seferber olmaya çağırırken sorumluluklarını yerine getirmeyip asrın ihmaline neden olanları ve “Ölüm hep bize mi düşer usta!” diye haykıran ozanın sözlerini anımsatarak “Selde insanlarımız öldü ama toprak da suya kavuştu.” diyen, vicdanları yaralayan sözleri kınıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkesin kabul ettiği bir gerçek var, o da şu: Tarımın tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de oldukça stratejik bir önemi vardır. Yaşamın her alanını bütünüyle ilgilendiren tarım, ortak akla ihtiyaç duymadan tek kişinin yönetebileceği bir sektör hiç değildir. Üniversitelerden mesleki örgütlere, uzmanlardan sektör paydaşlarına, odalardan borsalara kadar herkesin ve kurumun ortak vurgusu ulusal ve sürdürülebilir tarım politikaları olmalıdır ve bu da şarttır. Bu zorunluluk ışığında bütüncül, kapsayıcı, nitelikli, kamucu önlemler almak, düzenlemeler yapmak ve adım atmak mecburidir. Eğer böyle bir yöntem belirlenmezse günübirlik tedbirlerle, pansuman tedavilerle, eksik çözümlerle, yanlış düzenlemelerle gıda, tarım ve orman alanındaki sorun yumağı her geçen gün artacak ve işin içinden çıkılmaz bir hâle gelecektir. Bu nedenle tarımla ilgili yapılacak her türlü düzenlemenin, her türlü yasal değişikliğin sektör paydaşlarının, ilgili meslek kuruluşlarının, birliklerin, odaların, çiftçi kuruluşlarının, sendikaların, üniversitelerin dâhil edildiği geniş bir platform etrafında belirlenmesi gerekiyordu. Ne yazık ki ülkemizdeki tek adam yönetimine özgü yine “ben bilirim, yaptım oldu” tavrı bu yasa teklifi sırasında da kendini göstermiştir.
Değerli arkadaşlar, değerli AK PARTİ’li milletvekili arkadaşlarım; gidiyorsunuz ve bunu da biliyorsunuz ama hâlen iktidarınız seçim arifesinde giderayak yangından mal kaçırır gibi kanun tekliflerini getiriyor. Bu teklif çoğu yönüyle eksiktir, Anayasa’ya aykırıdır, temel insan haklarını çiğnemektedir, ortak akıldan uzaktır ve muğlak ifadelerle ve yanlışlarla doludur. Konuşmamın başında da söyledim: Bu yasanın derhâl geri çekilmesi gerekiyor ve bu yasanın geri çekilmesini bir kez daha talep ediyorum. Bu yasa teklifinde, Komisyon görüşmelerinde de ifade ettiğimiz üzere, bir dolu sakınca ve bir dolu sakınca içeren düzenleme var, buna izin veremeyiz değerli arkadaşlar.
Tarımda çok daha acil çözülmesi gereken sorunlar var. Bir deprem felaketi yaşadık, arkasından bir sel felaketi yaşadık. Özellikle deprem felaketi yaşadığımız bölgede tarımdaki acil çözülmesi gereken konularla ilgili çiftçimize ve tüm üreticilerimize bu bölgedeki olumsuzluklarla ilgili, bir adım atılsın isterdik ama maalesef iktidarınız oralı dahi olmadı.
Biliyorsunuz, deprem bölgesi 11 ilden oluşuyor, bu illerde toplam 15 milyon civarındaki nüfusun 2,7 milyonu köylerde yaşıyor ve yine ülke ticari faaliyetlerinin yüzde 12’si bu bölgede, tarımsal faaliyetlerin yüzde 16’sı bu bölgeden elde ediliyor, yine bitkisel üretimin yüzde 20’si bu bölgeden sağlanıyor, hayvansal varlığımızın da yüzde 15’i bu bölgede değerli arkadaşlar. Yine, ülkemizdeki toplam 402 milyarlık tarımsal hasılanın 57 milyar lirası bu bölgeden elde ediliyor. Peki, bu bölgeyle ilgili nedir burada konuşulan? Hiçbir şey. Yani biz o bölgeye gittik, gezdik değerli arkadaşlar, o bölgede çiftçilerimizin traktörleri, tohumları, hayvanları enkaz altında kalmış. Çiftçilik öyle bir meslek ki değerli arkadaşlar, çiftçilerimiz bir taraftan cenazelerini defnederken diğer taraftan acılarını dahi yaşayamadan tohum ekmek, tarlasına gitmek durumunda kalıyor ancak çiftçilerimizin ekebileceği bir tohum yok, kullanabileceği bir ilaç, gübre yok ya da satın alabileceği bir işletme yok. Aynısı besicilerimiz için de geçerli. Eğer böyle devam ederse, bu bölgeye özgü çözümler üretilmezse ya da tarımdaki acil sorunları çözmezsek şunu buradan açık ve net söylememde fayda var: Önümüzdeki dönem yeni bir gıda kriziyle karşı karşıya kalırız ve tüketiciler bu gıdaları yüksek fiyatla tüketmek zorunda kalır.
Biz ülkemizi canımızdan çok seviyoruz değerli arkadaşlar. Tarımsal üretimin sürmesi, çiftçinin yüzünün gülmesi için mücadeleyi sürdürüyoruz lakin bu yasa teklifindeki sakıncalı konular geri çekilmeden adım atmak neredeyse imkânsız, herkes gibi sorunlara çözüm istiyoruz.
Teklifte, alan planlama, planlı üretim, izin alma, sözleşmeli üretim, cezalar ve yasaklar gibi maddeler var. Şimdi, ben buradan soruyorum: Hangi teknik kadroyla, hangi altyapıyla planlı üretim yapacaksınız?
Yine, çiftçi ekeceği ürün için masa başında oturan bürokratlardan mı izin alacak? Madem planlı ekmeyi düşünüyorsunuz bir yasa teklifi getirdiniz, içerisinde de sözleşmeli üretim var, izin alma var, planlı üretim var; o zaman Tarım Bakanlığına 1.200 kişilik komik atama neyin nesi? Öyleyse bu alanda atama bekleyen ziraat, gıda mühendislerinin, veteriner hekimlerin, su ürünleri tekniker ve teknisyenlerin atamalarını da gerçekleştirmek gerekmiyor muydu değerli arkadaşlar? Plan önemlidir ama siz çiftçimizi akılalmaz gerekçelerle cezalandıramazsınız; tarlasını, bahçesini elinden alamazsınız. Özellikle tarımsal üretimde planlama bütünlüklü, sürdürülebilir politikalarla yapılır. Tarlasını, bağını, bahçesini, mevsim şartlarını, özellikle buralara nelerin ekileceğini, nelerin dikileceğini de çiftçiden daha iyi kimse bilemez. Örneğin, bir ürün ekmeye karar veren, buğdaydan başka zorunluluğu olmayan bir çiftçiye “Buğday ekemeyeceksiniz.” diyebilir misiniz? Dediğinizde o çiftçi ne yapacak? Çiftçinin bahçesinde dikili ağaçlarını ne yapacaksınız, söküp bir tarafa mı atacaksınız ya da çiftçiye hapis cezası mı vereceksiniz? Dolayısıyla yalapşap düzenlemelerle tarımda derinleşen bu sorunları çözme şansınız yok.
Tarımı çok uluslu şirketlerin tekellerine bıraktınız. Sözleşmeli üretimden bahsediyorsunuz, bölgemizde, Çukurova’da sözleşmeli üretim çok sayıda yapılıyor; özellikle soya ve buğday ürünlerinde yapılıyor ama şundan da emin olun ki: Bu sözleşmeli üretimde çıkan sorunlar hiçbir zaman çiftçinin lehine çözülmemiştir, hep çok uluslu şirketlerin lehine çözülmüştür; çiftçi bu anlamda hiçbir zaman, hiçbir davayı kazanamamıştır.
Sürdürülebilir tarım politikaları hedeflerine ulaşmak için daha önce de buna benzer havza bazlı destekleme modeli tarımda tam uygulanmadığı için -getirmiştiniz bunu- başarısızlıkla sonuçlandı. Bugün de uygulamak istediğiniz bu kanun teklifi böyle giderse, bu anlayışla başarısızlıkla sonuçlanacaktır diyorum. Çünkü bitkisel ve hayvansal varlığımızın envanteri sahada ve uydu yöntemiyle henüz çıkarılmamıştır. Planlı üretimde bölgelerin su varlığı göz önünde tutularak bir üretim deseni belirlemesi net bir şekilde ifade edilmemiştir. Çiftçi Kayıt Sistemi yani ÇKS’ye girilen çok yıllık ürünler için cins tashihi şart. ÇKS kayıtlarında ve belgelerinde bitkisel üretimlerin yanında hayvan varlıkları da yer almalıdır ama bunu da göremiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYHAN BARUT (Devamla) – Bitiriyorum.
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
AYHAN BARUT (Devamla) – Yine, hayvan varlığı küpeye göre değil, sahada bizzat yıllık sayım yapılarak tespit edilmelidir. Bununla ilgili, yine net bir ifade olmadığını görüyoruz, muğlak ifadelerin bulunduğunu gözlemliyoruz.
Ayrıca, bu kanun teklifinde ürünlerin ithalat getirisi ve yarattığı istihdam da düşünülmemiştir. Değerli arkadaşlar, özellikle çok yıllık ürünlerde yasanın onayından önce yapılan üretim ve çiftçinin yapmış olduğu yatırımlar, yıllık masraflar göz önüne alınarak muaf tutulmalıdır. Ne yazık ki bu hususta da herhangi bir madde yok, açıklayıcı bilgi yok.
Tekrar söylüyorum: Aklınızı başınıza devşirin, bu tehlikeli adımlardan vazgeçin, bu yasa teklifini derhâl geri çekin diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Gruplar adına söz talepleri karşılandı.
Şimdi, şahıslar adına ilk söz Sayın Bedri Yaşar’ın.
Sayın Yaşar, buyurun.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, yine, gündem tarım, tarımın sorunları; Meclise geldiğimiz günden beri bunları konuşuyoruz. Özellikle üretim planlamasından bahsediyorsunuz; işte, tarımın da savunma sanayisi kadar stratejik olduğundan bahsediyorsunuz; daha çiftçinin hak ettiği, millî gelirden elde ettiği payı bile maalesef ödemediniz. Şimdi, üretim planlaması yaparken -programımızda var, biz de bunu inşallah gerçekleştireceğiz ama- netice itibarıyla satın alma garantisi vermediğiniz sürece… Yani bir ürünü ektiriyorsunuz, köylü… Zaten küçük üreticinin sorunlarını çözdüğünüz takdirde problem yok, büyükler zaten başının çaresine bakabiliyor.
Dolayısıyla yani Samsun örneğinden verirsek bir fındık üreticisi 300 kilo, 500 kilo üretiyor. Yani bunun başta girdi maliyetlerini sabitleyip alım garantisi verip… Çiftçi ne kazanacağını bilsin, yeter. Özellikle ben küçük üreticiler için bunu söylüyorum. Bizim istediğimiz bu. Eğer bu planlamayı yapar, bu alım garantisini verirseniz istediğiniz şekilde planlama yapabilirsiniz. Benim köylüm, benim çiftçim sonuç itibarıyla ne kazanacağını bilir, ona göre borçlanır, ona göre gider. Zaten çiftçinin her zaman ödeme planı hasat dönemine göredir.
Burada zaman zaman söylüyoruz, elektrik faturaları dâhil… Yani yılda 10 sefer hasat olmuyor ki Çarşamba Ovası'nda, Terme Ovası'nda çeltik hasadı 1 kez olur, fındık hasadı 1 kez olur. Diyoruz ki: “Hiç olmazsa elektrik faturalarını, genel girdilerini bu takvimlerde ödesinler, bu dönem içerisinde ödesinler.” Düğününü o zaman yapıyor, okul alışverişini o zaman yapıyor. Ama sağ olsun, bizim elektrik şirketleri her seferinde esnafın tepesinde.
Son günlerde Çarşamba Ovası’nda bambaşka bir şey yaşıyoruz özellikle sulama kuyularıyla ilgili. Tutturdular, işte, ne olacak: Her kuyunun başına bir sayaç. Yani adamın 4 tane tarlası var, eskiden sayacı gezdiriyordu, okuyordu ama her birine abonelik, her birine güvence; anasının nikâhı! Bunun altından kalkmanın imkânı yok. Son dönemde de hacizlerle çiftçinin başındasınız.
Şimdi seçim geliyor, “Durduk, 6’ncı aya kadar bekleyeceğiz, haciz işlemlerini durdurduk.” Neden biliyor musunuz? Bizim orada YEDAŞ var. YEDAŞ'ın avukatlarının tamamı sizin partili arkadaşlarınız. “Ya, siyaseten biz bu işten kaybederiz, durun, haciz işlemlerini bırakın, hazirandan sonra görüşürüz.” Bakın arkadaşlar, tekrar söylüyorum: Muhakkak, hiç olmazsa tek abonelikle bu işleri çözmeye çalışın. Adamın 5 tane tarlası varsa 5 aboneliğin güvencesi müvencesi, bunun altından kalkması mümkün değil.
Özellikle, tarım arazilerinin imara açılması... Şimdi, Tarım Bakanlığının müsaadesi olmadan Türkiye'de bir karış toprak bile imara açılamaz çünkü imara açılabilmesi için 18 tane kurum ve kuruluştan görüş alınıyor, sizlerden de görüş alınıyor, En zor görüş veren yerlerden bir tanesi de Tarım Bakanlığı ama maalesef deprem bölgesinde gördük ki tarım arazilerine yapılan binaların tamamı yerle bir. Niye bu tarafa söylemiyorum? Yetkililer burada olduğu için belki şu işin son günlerinde sesimizi duyarsınız diye söylüyorum. Sizler bizlerden daha iyi bilirsiniz, 1 santim toprağın oluşma süresi için üç yüz-dört yüz yıldan bahsediliyor. Dolayısıyla, ecdat ne yapmış? Buradan Türkiye'nin neresine giderseniz gidin görürsünüz, dağ yamaçlarının güney taraflarını yapılaşma için, konut için kullanmış; düz araziyi de ekin, biçin, geçinin diye kullanmış. Ama bugün görüyoruz ki sadece rant uğruna… Özellikle deprem bölgesinde -buna Maraş da dâhil, Antep de dâhil, ben 3 bölgede görev yaptım, 3’ünde de- nasıl o görüşleri verdiniz bilmiyorum. Bütün sorumluluğu sizde. Ne zamandan beri verilmişse, hangi dönemde verilmiş olursa olsun buralarda imara açılan yerlerde hepinizin sorumluluğunun olduğunu unutmayın.
Yine, aynı şekilde son günlerde özellikle biyoenerjide tarımsal atıklar kullanılıyor. Söyledik, Samsun'da da söyledik, Çarşamba Ovası Türkiye'nin en büyük ovalarından bir tanesi. Ya, gelip ovanın ortasına biyokütle santrali kuruyorsunuz, bu olacak iş değil. Bu taşımayla oluyor; gidin, dağın tepesine kurun; neticede bunları toplayıp taşıyıp yakıp buhara çevirip enerji üreteceksiniz. Nedir derdiniz ki 10 sefer mahkeme, 10 sefer dava…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
BEDRİ YAŞAR (Devamla) – Yine, aynı şekilde, biliyorsunuz Türkiye'de mühürleniyor ama devam ediyor; mühürleniyor, devam ediyor. Mahkeme kararlarına rağmen maalesef Çarşamba Ovası’nda da üretime başlandı gibi.
Aynı şekilde, üretim planlaması… Samsun için söyleyeyim, kenevir. Sayın Cumhurbaşkanı geldi Samsun'a, dedi ki: “Özel bölgelerden bir tanesi Samsun. Kenevir, tıbbi alan dâhil, her sektörde bununla ilgili kullanım alanları var. Ekin, inşallah Samsun'dan bereket fışkıracak.” Bunu söylediği günün üzerinden üç yıl geçti. İlk gün eken arkadaşlarımız vardı, ondan sonra 4’e düştü; şimdi yeni ekilmeye başladı. Sonuç, bununla ilgili sanayiyi kurmadığınız sürece, altyapıyı kurmadığınız sürece, keneviri işleyecek alanları oluşturmadığınız sürece ekmenin hiçbir anlamı yok.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yaşar.
Evet, ikinci söz şahsı adına Sayın Ahmet Sami Ceylan’ın.
Sayın Ceylan, buyurun.
AHMET SAMİ CEYLAN (Çorum) – Sayın Başkan, Gazi Meclisimizin kıymetli milletvekilleri; 422 sayılı Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ekonomik, sosyal ve çevresel açıdan yaşanan gelişmeler ile küresel iklim değişikliği tarımsal üretimi önemli ölçüde etkilemektedir. Diğer taraftan iklim değişikliği, nüfus artışı ve kentleşme ile gıdaya olan talep artışı doğal kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasına imkân sağlayacak planlamaları zorunlu hâle getirmektedir. Bu gelişmeler karşısında tarım arazilerinin amaç dışı kullanımını önleme, üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak amacıyla yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Tarım Kanunu’nda yapılacak değişiklikle üretimin geliştirilmesi, başta toprak ve su olmak üzere doğal kaynaklarımızın korunması, gıda güvencesi ve güvenliğinin güçlendirilmesi, verimliliğin artırılması, arz ve talep durumu ile iklim değişikliğinin etkileri dikkate alınarak tarım sektöründe sürdürülebilirliğin tesis edilmesi hedeflenmektedir. Değerli arkadaşlar, Tarım Kanunu’nda bitkisel, hayvansal ve su ürünleri gibi farklı alanlarda icra edilen tarımsal faaliyetler için belirlenecek stratejik ürün veya ürün gruplarında tarım havzası veya işletme bazında ülkemizin arz güvenliğini koruyacak şekilde asgari-azami üretim miktarı tespit edilecek ve çiftçilerimizin üretim yapmaları sağlanacaktır.
Değerli milletvekilleri, bu düzenleme “Sen Üret Yeter” dediğimiz bir anlayışı ülke tarımına kazandırmaktadır. Tarımsal faaliyetlerin bu şekilde kayıt altına alınarak izinli ve planlı bir şekilde yürütülmesi başta su olmak üzere kaynakların optimum kullanılmasına imkân sağlayacaktır. Böylece, hem verimlilik hem de tarımsal hasıla artarak çiftçimizin refah düzeyi yükselecektir. Yapılan yeni düzenlemeyle ekilmeyen arazilerin üretime kazandırılması için geliri arazi maliklerine ait olmak üzere kiraya verilecektir. Kiralamada öncelikli olarak arazinin bulunduğu yerleşim yerinde ikamet edenler, STK’ler ve meslek odaları yer alacaktır. Tarım Kanunu’nda yapılmasına ihtiyaç duyulan bir diğer düzenleme de sözleşmeli üretimdir. Bu düzenlemeyle tarımsal üretimin sürdürebilirliğine ve planlanmasına imkân sağlanacak, sözleşmeli üretim modeli yaygınlaştırılacaktır.
Değerli arkadaşlar, sözleşmede yer alan bir diğer husus da tarafların haklarının korunması ve sorumlulukların genel itibarıyla belirlenmesidir. Sözleşmeyle taraflar arasındaki güç dengesizliği giderilerek tarım arazisinin korunması, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi sağlanacaktır. Ayrıca değişiklik taraflar arasında oluşabilecek uyuşmazlıkların yerinde sonuçlandırılmasını sağlayacak, uzman arabulucu ve basit yargılama usulüyle ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkların kısa sürede çözüme kavuşmasını sağlayacaktır, böylece sözleşmeli üretim modeli yaygınlaşacaktır.
Değerli milletvekilleri, bununla birlikte, yapılan düzenlemede çiftçi ile alıcı arasındaki güç dengesizlikleri giderilecek ve özellikle küçük üreticilerimizi koruyacak tedbirler alınmış olacaktır. Sözleşmeden doğan davalar ile icra takiplerinde üreticiler yapılacak tüm yargılama ve icra takip giderlerinden geçici olarak muaf tutulacak, bu giderler devletimiz tarafından avans olarak karşılanacaktır.
Sayın milletvekilleri, ülkemizde kenevir yetiştiriciliğinde lif ve tohum amacı yanında tıbbi amaçlı üretimine yönelik çalışmalar da başlatılmıştır. Dünyada yaşanan gelişmeler ve sektör talepleri yanında ülkemizin üretim potansiyeli dikkate alındığında her türlü kontrol tedbirleri oluşturulacak şekilde ilaç etkin maddesi üretmek amacıyla kenevir üretimini gerçekleştirmek üzere kanunda değişikliğe ihtiyaç duyulmaktadır. Kanun değişikliğinde uluslararası anlaşmalara uygun olarak haşhaş üretim ve işleme süreçlerini uzun yıllardır başarıyla yürüten TMO kontrolünde ilaç etkin maddesi için kenevir üretilmesi ve işlenmesi sağlanacak, gerektiğinde arz ve talep durumuna göre gerçek veya tüzel kişilere yaptırılabilecektir.
Değerli milletvekilleri, Orman Kanunu’yla ilgili yapılan düzenlemeler vatandaşımızın hayatında birçok kolaylık sağlayacaktır. Kısaca bunlardan bahsedecek olursak; orman köylülerinin gelir seviyeleri yükselecektir. Orman köylülerimize sigortalı olma imkânı sağlanacaktır. Orman köylülerimizin kullandıkları yakacak odunlar ve ev yaparken ihtiyaç duydukları keresteye indirim yapılacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
AHMET SAMİ CEYLAN (Devamla) – Vatandaşlarımızın ormanla ilgili mülkiyet sorunları da çözüme kavuşacaktır. Gelişen teknolojiyle birlikte ormancılıkta dijitalleşmeye önem verilecek, yenilikler sağlanacaktır. Orman yangınına sebep olanların cezaları artırılacaktır. Ormanlarımızın daha etkin korunması sağlanacaktır, ormanlık alandaki rehabilitasyon işlemleri daha hızlı yürütülecektir. Orman yangınlarında hayatını kaybeden orman personeli ile diğer kamu görevlileri ve gönüllü kardeşlerimiz -tabii bunu, inşallah Allah bir daha göstermez ama bunlar da bu kardeşlerimiz de- şehit statüsüne alınacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyor, kanun teklifimizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Tekrar saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap işlemi yok.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci madde üzerinde 3 adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/4972) esas numaralı Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
Madde 1:
12/6/1933 tarihli ve 2313 sayılı Uyuşturucu Maddelerin Murakabesi Hakkında Kanunun 23’üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Lif, tohum ve sap üretimi ile ilaç etken maddesi elde etmeye yönelik çiçek ve yaprak üretimi amaçlı kenevir yetiştiriciliği, Tarım ve Orman Bakanlığının iznine tabidir. Lif, tohum ve sap üretimi amacıyla izinli kenevir yetiştiriciliği Tarım ve Orman Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. İlaç etken maddesi üretimi amaçlı kenevir yetiştiriciliği ve/veya işlenmesi Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü tarafından yapılır veya yaptırılır. Gerektiğinde ülke arz ve talep durumuna göre Tarım ve Orman Bakanlığınca belirlenen kota doğrultusunda, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü kontrolünde gerçek veya tüzel kişilere yaptırılabilir. İlaç etken maddesi üretimi amaçlı kenevir yetiştiriciliğinde, münhasıran esrar elde edilmesini engelleyecek her türlü tedbirin alınması, kenevirin hasadı, işlenmesi, ihzarı, ihracı veya satışına ilişkin usul ve esaslar, İçişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle Tarım ve Orman Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”
Okan Gaytancıoğlu Orhan Sarıbal Ayhan Barut
Edirne Bursa Adana
İlhami Özcan Aygun Cengiz Gökçel Ahmet Kaya
Tekirdağ Mersin Trabzon
Ömer Fethi Gürer
Niğde
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın İlhami Özcan Aygun’un.
Buyurun Sayın Aygun.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Kanunu’nun 1’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi ve ekranları başında bizi izleyen tüm vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, kenevir stratejik bir ürün olmasına karşın ülkemizde hak ettiği değeri bir türlü alamadı ve uzun süreden beri de bunu kürsüden dile getiriyoruz; kanun çıkardık, toplam 20 ile üretim hakkı verildi ama maalesef daha bir arpa boyu yol alamadık, ilerleyemedik. 2016’da çıkan Kenevir Yetiştiriciliği ve Kontrolü Hakkında Yönetmelik’te 19 il vardı, sonra 1 ilimize daha verdik, 20 il oldu ama dediğim gibi hiçbir ilerleme yok. Kenevir yetiştiriciliği Tarım ve Orman Bakanlığı uhdesinde, izni gerekmektedir. Kenevirin tıpta ham madde olarak kullanılan bir ürün olması da bizim için önemli ama maalesef ülkemizde biz daha lif üretimini yapamadık ki nasıl bunu tıpta kullanacağız, merak ediyorum.
Yine bakınız, Toprak Mahsulleri Ofisinin üretimde söz sahibi olması doğru bir karar çünkü haşhaş üretimini Toprak Mahsulleri Ofisi şu ana kadar en iyi şekilde yürütüyor ve burada da kenevirin üretiminin Toprak Mahsulleri Ofisine verilmesi doğru bir karar, bunu destekliyoruz. Ancak ülke arz ve talep durumuna göre kota belirleme yetkisini yine bir kişiye, yine saraya bırakıyoruz, Cumhurbaşkanına bırakıyoruz, bu olduğu gibi yanlış. Bunun üretim iznini veren Tarım ve Orman Bakanlığına bırakılması aslında doğru olandı ama biz yine tek bir kişiye, Cumhurbaşkanına bu yetkiyi veriyoruz.
Kenevir yetiştiriciliğinde esrar elde edilmesini engelleyecek tedbirlerin alınması önemlidir. Bu maddeyle kenevir hasadının yapılması, işlenmesi, ihracı ve satışına ilişkin esaslarını İçişleri Bakanlığıyla beraber Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak Tarım ve Orman Bakanlığınca yapılması doğru olacaktır diye buradan söylüyoruz.
Sayın Başkan, değerli vekiller; eleştirim şudur ki: Kenevir lifi üretmeyi başaramayan ülkemiz acaba tıpta kullanılacak, sağlıkta kullanılacak keneviri nasıl başaracak ben buradan merak ediyorum, ekranları başında bizi izleyeni seyircilerin de takdirine sunuyorum. 2016’dan beri tam yedi yıl geçmiş, daha bir arpa boyu yol almamışız, doğru dürüst lif üretimi yapamamışız, şimdi kalkıyoruz, diyoruz ki: “Biz bunu tıpta kullanacağız.”
Kenevire baktığınız zaman değerli arkadaşlar, sert ahşapta bunu kullanabiliyoruz. Yine, hatırlarsınız Anadol araçları vardı, taksileri vardı, onun kaportasında, sert ve yanmayan kaportada kullanabiliyorduk. Yine, kenevirden yapılan torbalarda, kıyafetlerde bunu kullanıyoruz ama en önemlisi, daha önce de yine bu kürsüden dile getirmiştim, 13 Şubat 2020 yılında da burada dile getirmiştim, inşaat sektöründe de bunu kullanabiliyoruz. Depreme dayanıklı olan binaların kolonlarının güçlendirilmesi için işte şu ham maddeyi epoksiyle beraber kolonlara montaj yaptığımız zaman bize beş altı dakikalık bir evden çıkış süresi veriyor. İşte, kenevirin daha birçok dalda olduğu gibi depremlerin önlenmesinde de faydası var değerli arkadaşlar.
Yine, Tekirdağ Valiliğimizin Tarım Bakanlığından bir talebi vardı, komisyonda dile getirmiştim. Tam 15/2/2021’de Tekirdağ ilimizin de kenevir üretimine girmesi için talep açılmış ama daha o gün bugün cevap yok cevap; ayıptır, yazıktır, günahtır diyorum. Ama şuna bakın: Bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ne yapmış? Ta 1936-1937’de başta Mersin olmak üzere birçok ilde kenevir üretimini önemsemiş ve TİGEM'lerde, araştırma enstitülerinde kenevir üretiminin artması için mücadele sürdürmüş.
Yine, Fatih Sultan Mehmet döneminden beri kenevir aslında biliniyor. Edirne'den İstanbul'a… Fatih Sultan Mehmet gemileri çeken o halatları neden yapmış arkadaşlar bilir misiniz? İşte, kenevirden, kenevirden ama maalesef biz yıllardan beri kenevirin üretim hakkını kanunla sadece 20 ile çıkardık, daha hiçbir şey yapamadık; tohum da yok üretim de yok ama sadece laf salatalığı yapıyoruz burada. Şimdi, geldiğimiz noktada diyoruz ki: “Keneviri bir de tıpta kullanalım.” Ya, siz daha lif üretiminde kullanamamışsınız, tıpta nasıl kullanacaksınız ben merak ediyorum.
Bakınız, aynı zamanda ilaç endüstrisi için çok büyük fırsatlar sunan kenevir bitkisi kimin kontrolünde derseniz, Fransa. Şu anda üretimin yüzde 80’ini Fransa karşılıyor değerli arkadaşlar. Biz ne yapıyoruz? Sadece kanun çıkartıyoruz, kanunlar da yine raflarda bekliyor, hiçbir işe yaramıyor. Bu açıdan üretim teknikleri, üretim hatları, üretim işletme, ürün paketleme, güvenli depolama, eczanelere ve hastanelere güvenli dağıtımı kesinlikle anlaşılır ve şeffaf bir şekilde tanımlanmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Devamla) – Bu açıdan çıkarılacak yönetmeliklerde bu esaslara dikkat edilmesi gerekmekte, kenevir üretimi 7/24 takip edilmelidir arkadaşlar. Kenevirin sürdürülebilir sera bitkisi üretimi olarak da teşvik edilmesi gerekmektedir.
Şimdi ben buradan yine sizleri uyarıyorum ama maalesef daha bir arpa boyu yol alamadık. O zaman da, 13 Şubat 2020’de bu kürsüden kenevirin önemini anlatmıştım ama hâlâ daha ortada bir şey yok. İnşallah, bunun önemini anlarız, bir an evvel ülkemiz kenevir üretiminde hak ettiği yere gelir ve sağlıktan inşaat sektörüne kadar, sanayinin bütün kurumlarında kullanılan bir ürün olan kenevirin önemi ortaya çıkar diyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 422 sıra sayılı Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin işlenecek hükmünde yer alan dördüncü “ve” kelimesinin “ile” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Rıdvan Turan Mahmut Toğrul Sait Dede
Mersin Gaziantep Hakkâri
Ali Kenanoğlu Kemal Peköz Dilşat Canbaz Kaya
İstanbul Adana İstanbul
BAŞKAN – Sayın milletvekillerimizin oylamalara katılmalarını rica ediyorum, lütfen.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılamıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Evet, önerge üzerinde söz talebi Sayın Sait Dede’nin.
Sayın Dede, buyurun.
SAİT DEDE (Hakkâri) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan Orman Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım.
Bugün birçok kentte halklarımız demokrasiye, barışa ve eşitliğe olan özlemini “Nevroz” meydanlarına inerek haykırmaktadırlar. Bu vesileyle tüm halklarımızın “Nevroz” Bayramı’nı kutluyorum, “…”[(*)] diyorum.
Sayın Başkan, 6 Şubat 2023’te meydana gelen depremde tarihin en büyük felaketiyle karşı karşıya bırakıldık. Yaşatılan trajedi ve acı hep hafızalarımızda tazeliğini koruyarak duracaktır. AKP iktidarının bilimi dikkate almadan iktidarı boyunca uyguladığı politikalar bize acı kayıplar olarak geri dönmektedir. Depremde yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum, hepsini saygıyla anıyorum.
Sayın milletvekilleri, depremler ayrıca bölgedeki üretimi de olumsuz etkileyerek ekonomik kayıplara neden olmuştur. Bunlardan en çok etkilenenlerin başında da tarımsal üretim gelmektedir. Fakat depremin tarımsal üretimi ne düzeyde olumsuz etkilediğinin ve ne kadar üretim kaybı olduğunun tespiti dâhi yapılmamıştır. Kanun teklifinde ormanlık alanlar için getirilen düzenlemeler çözüm olmaktan çok uzaktır.
Yine, görüşülmekte olan 1’inci maddede kenevir üretimine ilişkin yapılmak istenen düzenleme halkların öncelikli sorunları arasında değildir. İnsanlarımız hâlen evlerine girememekte, hâlen sokaklarda kalmaktadır. Tüm bu olumsuzluklar yetmezmiş gibi yakın zamanda sel felaketiyle de mücadele etmek zorunda kaldılar. AKP iktidarı, halklara felaketi yaşatmıştır ve yaşatmaya da devam etmektedir. Neyse ki yakın zamanda gerçekleştirilecek olan genel seçimlerde AKP iktidarı seçmenler tarafından sandıkta siyaseten mahkûm edilecektir çünkü bu yaşanılanın tek sorumlusu bu rejimdir.
Sayın Başkan, Türkiye’de ormanlık alanlarımızın giderek azaldığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Seçim bölgem olan Hakkâri eskiden ormanlık alanlara sahipti özellikle Şemdinli bölgesi gür orman örtüsüyle Hakkâri’nin akciğeriydi. Ancak ne yazık ki uygulanan savaş politikaları sonucu ormanlık alanlar yok edildi ve yemyeşil coğrafya kuraklaştırıldı. Şimdi, bu bölgede çıkan yangınlara baktığımızda yangınların yoğunluklu olarak karakol veya üs bölgelerinin çevrelerinde veya civarında olduğunu görüyoruz. Bu da halk arasında çıkan yangınların karakolların görüş mesafesini artırmak için yapıldığı duygusunu oluşturmuştur. Çıkan veya çıkarılan yangınlara müdahale edilmesine bile izin verilmemekte, yangının kendiliğinden sönmesi beklenilmektedir. Sonuç olarak, bugün başta Derecik, Çukurca ilçelerimiz olmak üzere Şemdinli ve Hakkâri’deki ormanlar yok olmuştur. Burada, isterdik ki iktidar bu yangınlara ilişkin bir çalışma yürütsün ya da yok olan ormanlık arazilerin tekrar iyileştirilmesi için bir politika geliştirsin ama maalesef yirmi yıldır bu ülke gerçeğinden ziyade bir avuç insanın önceliği ve rahatı halkların önceliğinden, insanca yaşama hakkından üstün tutuldu.
Bakın, 6 Şubat felaketinden sonra bilim insanları başta Hakkâri ve Bingöl illeri olmak üzere birçok yerde yakın zamanda bir deprem riski olduğu bilgisini kamuoyuyla paylaştılar. Seçim bölgem olan Hakkâri’de yurttaşlarımız endişeli çünkü tüm bilimsel veriler bir deprem yaşanacağını işaret ediyor. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Türkiye diri fay haritasına göre Türkiye’de 5,5 ve üzeri büyüklükte deprem üretebilecek 485 diri fay hattı bulunmaktadır. Bu diri fay hatları üzerinde 42 il ve 110 ilçe bulunmaktadır. Bilim insanları diri fay hatları üzerinde yer alan Hakkâri’de büyük bir deprem beklediklerini, bu kapsamda önlemlerin bir an önce alınmasını gerektiğini belirtmektedirler. Bilim insanları tarafından gelecekte olacağı söylenen depreme ilişkin bölgede ne gibi tedbirlerin alındığı üzerinde durulması ve araştırılması gereken en önemli konudur. Daha, henüz bir felaket yaşadık ve üstelik yıllarca hafımızdan silinmeyecek bir felaket. Bu gerçeklik karşısında AKP iktidarının ne yaptığı, hangi önlemleri aldığı konusunda bir bilgimiz bulunmamaktadır. İşte, “TOKİ yapacağız.” diyorlar. Peki, ya Hakkâri, burayla ilgili ne yapıyorsunuz? Bakanlıklar düzeyinde hangi çalışmaları yapıyorsunuz, nasıl bir programınız var? Bakın, tüm kurumlar bir kara kutu. Denetim yok, kimin ne yaptığı ya da yapmadığı bilinmiyor ama seçimden sonra Pandora’nın kutusu açılacak ve tüm gerçeklikler ortalığa saçılacak ve bundan da asla kaçış olmayacak.
Bilindiği gibi, deprem riski olan yerlerde belediyelere de önemli görevler düşmektedir. Hakkâri ve Yüksekova ilçesine ait belediyelere kayyum atanarak halkın iradesi gasbedilmiştir zaten. Şimdi bu belediyeler depremle ilgili bir hazırlık yapıyor mu ya da yapıyorsa nasıl bir hazırlık yapıyor onu da bilmiyoruz. Araştırma önergeleri reddediliyor, soru önergeleri cevapsız bırakılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
SAİT DEDE (Devamla) – Tamamlıyorum.
Burada, bu kürsüden soruyorum, halkımız Hakkâri’de depremle ilgili bir cevap bekliyor. Yapı denetimleri yapılıyor mu? Herhangi bir önlem alınmış mı? Şehirde bir değişiklik meydana gelecek mi? Hakkâri’ye giden tek bir yol mevcut, olası bir depremde bu yol kapanırsa ulaşım nasıl sağlanacak? Tüm bu soruların cevabını halkımız bekliyor ve iktidardan da cevap bekliyoruz. Hakkâri’yle ilgili, depremle ilgili nasıl bir çalışma yapıyorsunuz?
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/4972) esas numaralı Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesinin çerçeve hükmünde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” şeklinde değiştirilmesine arz ve teklif ederiz.
Fahrettin Yokuş İbrahim Halil Oral Ayhan Erel
Konya Ankara Aksaray
Hayrettin Nuhoğlu Hüseyin Örs Arslan Kabukcuoğlu
İstanbul Trabzon Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Hayrettin Nuhoğlu’nun.
Sayın Nuhoğlu, buyurun.
HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine İYİ Parti adına söz aldım. Selamlarımı sunarım.
Bu maddeyle, zaten var olan kenevir üretiminin, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün kontrolünde ve Cumhurbaşkanlığı tarafından belirlenecek kota doğrultusunda olacağı hüküm altına alınmaktadır. Burada normal olmayan şey Cumhurbaşkanlığı tarafından kotanın belirlenmesidir. Toprak Mahsulleri Ofisine veya Tarım ve Orman Bakanlığına niçin yetki verilmemektedir? Burada da görüldüğü gibi, en küçük işler dâhil her şeyi Cumhurbaşkanlığına bırakma anlayışı yanlıştır, zaten tıkanan sistemi tamamen işlemez hâle getirmek akla mantığa uygun değildir. Gerçi şurada iki aydan az zaman kaldı, hayırlısıyla bunun gibi her yanlışı ve bozukluğu düzelteceğiz inşallah.
Değerli milletvekilleri, Orman Kanunu’nda değişiklik söz konusu olduğu için orman hakkında birkaç söz söylemek istiyorum. “Orman” deyince akla hep güzel şeyler gelmektedir çünkü orman güzelliktir, orman canlılıktır. Ormanın kendisi canlıdır; ağacıyla, bitkisiyle, çiçeği ve böceğiyle, yaban hayvanıyla bütün canlıların barınağıdır. Orman sudur, nefestir. Orman hayattır. Orman nimettir, zenginliktir. Orman güvenliktir. Orman atalardan devralınan miras, gelecek nesillere devredilecek en değerli emanettir. Kısacası, orman candır, canandır. Ne var ki ormanın kıymetini bilmiyoruz, orman dostu değiliz, ormanı gerektiği kadar sevmiyoruz. Hele hele ormana düşman olanlar var, ormanı hor kullananlar var, ormanı yağmalanacak alanlar olarak görenler var. Para kazanmak için, yer açmak için orman yakanlar ve yanmasına göz yumanlar var. Bir de yangınlara vaktinde müdahale etmeyenler, acil müdahale için hazırlık yapmayan yetkililer var. Burada söz ister istemez gelip iktidara dayandı. Orman alanlarını yağmalamak isteyenlerin toplandığı bugünkü iktidarın vebali çok fazladır, şaibesi de çoktur. Daha iki ay önce Bursa Uludağ Alan Başkanlığının kurulmasıyla ilgili yasa maddelerinin arasına sokuşturulan, yağmalamaya yol açabilecek şaibeli cümleleri henüz unutmadık.
Değerli milletvekilleri, şimdi, Orman Bakanının son gafını da hatırlatmak isterim. Sel felaketinde hayatını kaybedenler hakkında bir televizyon kanalındaki söyleşide bakın ne dedi: “Sel bir taraftan 15 canımızı aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu.” Bu Bakanın insan canına bakışı buysa ormana bakışı sizce nasıl olur? Ne diyelim, yazıklar olsun! İyi ki az kaldı.
Diğer taraftan, sel vesilesiyle deprem konusuna da kısaca değinmek istiyorum çünkü 19 kişiye çıkan can kaybı deprem bölgesinde meydana geldi. Bu iktidarın afet yönetimi konusunda çok bilgisiz, beceriksiz ve liyakatsiz olduğu, bu sebeple de afet konusunda öngörülerde bulunamadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Dere yataklarına kurulan çadır veya konteynerlerde can kayıplarının olması orada yaşam mücadelesi verenlerin sahipsiz kaldığını göstermektedir.
Defalarca tekrarladığımız gibi, afet yönetimi, her an afet olacakmış gibi hazır olmak, afetlere acil müdahale ve yaraları sarmak gibi bütüncül bir anlayışı gerektirmektedir. Bu anlayış iktidarda yoktur, onlara göre bahane hazırdır; depremlerde sorumlu fay hatlarıdır, sellerde sorumlu iklim değişikliğinden kaynaklanan aşırı yağışlardır. Buradan açıkça ifade ediyorum: İktidar tümüyle deprem enkazının altında kaldığı gibi, şimdi de sel sularıyla meçhule doğru sürüklenmektedir.
Şanlıurfa’da sel sularının en çok zarar verdiği yerlerin başında Abide Köprülü Kavşağı ve alt geçidi gelmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.
Usulsüz ihale ve aşırı yüksek bedelle yandaş firmaya yaptırılan inşaat üç ay önce Cumhurbaşkanı tarafından açılmıştı. Üstelik İl Afet Risk Azaltma Planı'na göre burada bu inşaatların yapılmaması önerildiği hâlde ikazlar maalesef ciddiye alınmadı. O hâlde buradaki can kayıplarının suçlusu yok mudur? Bana göre ikazlara aldırmadan karar verenlerin hepsi de sorumludur ve suçludur. Elbette günü gelince hesap da sorulacaktır.
Değerli milletvekilleri, elli beş gün sonra kurulacak seçim sandıklarından cumhuriyetin 100’üncü yılında Türk milletinin umutlarını yeniden canlandıracak, huzur ve güven ortamını sağlayacak sonuçların çıkacağına olan inancımı paylaşır, saygılar sunarım.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde 3 adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşmekte olan 422 sıra sayılı Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Dilşat Canbaz Kaya Rıdvan Turan Mahmut Toğrul
İstanbul Mersin Gaziantep
Habip Eksik Kemal Peköz Ali Kenanoğlu
Iğdır Adana İstanbul
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Dilşat Canbaz Kaya’nın.
Buyurun.
DİLŞAT CANBAZ KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Orman Kanunu teklifi üzerine konuşuyorum ben de. Bugün üzerinde konuştuğumuz kanun teklifi yine ne gıda krizine ne iklim krizine ne de üretimden çekilmek zorunda bırakılan çiftçilerin yararınadır. Bu teklif, açıkça orman alanlarını kapitalizmin yıkıcı kâr arzusuna teslim etmek, iktidar eliyle yeni rant alanlarını açmak içindir.
Gelinen nokta ortada; başta kuraklık olmak üzere AKP’nin üretimi değil, ithalatı önceleyen tarım politikaları ülkeyi büyük bir gıda krizinin eşiğine getirdi. Üst üste gerçekleşen deprem ve sel felaketleriyle birlikte bölgede de üretim olumsuz etkilendi. Deprem bölgelerinde üretimin devamlılığını sağlayacak, çiftçinin, hayvan sahiplerinin kayıplarını iyileştirecek bir politika yok. Bakın, tarımsal üretimin yüzde 15’ini karşılıyor bu bölgeler. Ama deprem sonrasında çiftçinin evi de üretim araçları da enkaz altında kaldı, hayvanlar enkaz altında can verdiler. Ne yapıldı bu bölgelerde çiftçiler için, soruyorum sizlere. Önceliğimiz sözleşmeli tarım mıydı, yoksa yüzde 15 kadar önemli bir üretimi sağlayan depremzede çiftçilerimiz mi? “Mazot, gübre desteği veriyoruz.” diyorlar, hepsi Çiftçi Kayıt Sistem’ine bağlı. Küçük ölçekli üretim yapan çiftçilerinin kaçının ÇKS kaydı vardı? Önce, tarımsal yıkımın sonuçlarının tespit edilmesi gerekirdi ama görüyoruz ki AKP iktidarı boyunca olduğu gibi, yine, sermaye karşısında çiftçi yalnız bırakıldı. Bu teklifte de odak noktası çiftçiler değil, kâr odaklı şirketler, zengin toprak sahipleri ve çok uluslu şirketler. Eğer çiftçiyi düşünen, gıda krizini engellemeyi hedef alan bir yaklaşım olsaydı, teklifi başta bizler desteklerdik. Bizler teklif ettik Komisyonda “Hazine arazileri kullanım hakkı kaydıyla topraksız köylülere verilsin.” dedik fakat reddedildi. Bu tutum, topraksız köylüleri kentlere göç edip ucuz iş gücü olarak çalışmaya zorlamak değil de nedir? AKP iktidarı boyunca binlerce çiftçi kentlere göçtü, 3,5 milyon hektar tarım arazisi üretimden düştü, sizler hâlâ çiftçiyi cezalandırma derdindesiniz. Bu kanun teklifinde de tam da çiftçiyi cezalandıran maddeler var, çiftçilerin sözleşmeli tarımdan vazgeçmesinin önüne geçmek için cezai yaptırımlar öngörülüyor. Oysa sözleşmeli tarım çiftçinin örgütlenmesini engelliyor ve şirket politikalarını kabul etmeye zorluyor. Zaten şirketlerin belirlediği koşullar, belirlediği tohumlar, kimyasal ilaçlar tarımı bu noktaya getirdi. Hibrit tohumlara zorlayıp atalık tohumları ellerinden aldınız, çiftçi ekeceği ürünü bile kendi seçemiyor. Pestisit kullanımı aldı başını gidiyor, ekosistemi tahrip edip toprağı fakirleştiren kâr odaklı üretim anlayışındasınız.
Bakanlığa kooperatiflerden kredi alan çiftçi sayısını yazılı soru önergeleriyle sordum, “ticari sır” bahanesiyle cevap vermediler. Çiftçinin borçlandığı, dağ gibi olduğu sır değil, aşikâr, herkes tarafından biliniyor ama siz görünsün istemiyorsunuz, çözüm üretmek de istemiyorsunuz.
Deprem bölgesinde 270 bine ulaşan kayıtlı işletme ve çiftçi acil yardım bekliyor. Üretici hayvanlarını yok pahasına satıyor. Var mı çözüm? Bu kanun teklifinde maalesef bu da yok. Yağışlar her geçen yıla göre yüzde 62 azaldı, kuraklık kapıda, üretici üretemiyor, emekçi artan fiyatlardan mutfak masraflarını karşılayamıyor. Yani gıda krizinin önüne geçmek istiyorsak sermaye değil çiftçi korunmalıdır. Deprem bölgeleri başta olmak üzere çiftçilere geri ödemesiz destekler sağlanmalı, çiftçilerin faiz borçları silinmeli, borçları yapılandırılmalıdır.
Sözlerimi bitirmeden, bu teklifte de kadın emeğinin görünmez olduğunun altını çizmek istiyorum. Sigortasız kadın çiftçilere, güvencesiz çalışan tarım emekçisi kadınlara, mevsimlik tarım işçisi kadınlara dair tek bir düzenleme yok. Buradan tarım emekçisi kadınlara seslenmek istiyorum: Erkek devletinin yasalarıyla görünmez kılınan emeğimizin karşılığını alacağız, bu düzeni de hep birlikte değiştireceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/4972) esas numaralı Kanun Teklifi’nin 2'nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 2- 18/4/2006 tarihli ve 5488 sayılı Tarım Kanununun 7’nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 7- Tarım sektörü ile ilgili politikaların tespit edilmesi, plânlanması ve koordinasyonu ile ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılarak uygulanmasında Bakanlık, yetkilidir.
Tarımsal üretimin planlanması, gıda egemenliği, gıda güvencesi ve güvenliğinin temin edilmesi, verimliliğin artırılması, çevrenin korunması ve sürdürülebilirliğin tesis edilmesi için Bakanlıkça belirlenen ürün veya ürün gruplarının üretimine başlanmadan önce Bakanlıktan izin alınır. Bakanlık, arz ve talep miktarı ile pazar, yeterlilik derecesini dikkate alarak hangi ürün veya ürün gruplarının üretileceği ile tarım havzası veya işletme bazında asgari ve azami üretim miktarlarını belirler.
Bu maddenin ikinci fıkrasına aykırı faaliyette bulunanlardan;
a) Bu maddenin ikinci fıkrasına aykırı faaliyette bulunduğu ilk kez tespit edilenler, bu madde hükümlerine uygun şekilde faaliyet göstermeleri için Bakanlık tarafından yazılı olarak uyarılır.
b) Bakanlık tarafından yazılı olarak uyarılan ancak uyarı tarihinden itibaren 12 ay içerisinde bu maddeye uygun faaliyette bulunmayanlar, uyarı tarihinden itibaren beş yıl süreyle hiçbir destekleme programından yararlandırılmazlar.
c) Bu fıkranın (a) ve (b) bentlerine göre işlem tesis edilen ancak bu maddenin ikinci fıkrasına aykırı olarak bir sonraki takvim yılında da faaliyette bulunduğu tespit edilenlere, ürün grubuna göre bu faaliyetten elde edilecek yıllık brüt hasılasının yüzde birinden beşine kadar idari para cezası verilir.
ç) Çok yıllık üretim faaliyetlerinde yazılı uyarı ve destekten yararlandırmama işlemlerinin tesis edilmesine rağmen bu maddenin ikinci fıkrasına aykırı olarak üretime devam edenlere, aykırı faaliyette bulunduğu tespit edilen her yıl için bu faaliyetten elde edilecek yıllık brüt hasılasının yüzde birinden beşine kadar idari para cezası verilir.
İdari para cezasının hesaplanmasına esas brüt hasıla, bir önceki takvim yılında Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yayımlanan üretimin yapıldığı ilçe genelinin ortalama verim değeri ile rayiç fiyat dikkate alınarak hesaplanır. Türkiye İstatistik Kurumu tarafından verim değeri yayımlanmayan ürünlerin ortalama verim değeri Bakanlık İl Müdürlüğünce belirlenir.
Bu maddede yer alan idari yaptırımlar mahalli mülki amir tarafından uygulanır.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”
Ayhan Barut İlhami Özcan Aygun Hüseyin Yıldız
Adana Tekirdağ Aydın
Okan Gaytancıoğlu Cengiz Gökçel Ahmet Kaya
Edirne Mersin Trabzon
Orhan Sarıbal Ömer Fethi Gürer
Bursa Niğde
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Okan Gaytancıoğlu’nun.
Buyurun Sayın Gaytancıoğlu.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; okuduğumuz zaman güzel yani toprak ve su kaynaklarını sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda düzenlemek tarım politikasının amaçlarındandır, doğru. Siz tarım politikasının amaçlarının ne olduğunu biliyor musunuz? Ben bunun hocasıyım, yıllarca bu dersi verdim. 6 tane tarım politikası amacı vardır, siz bunlardan hiçbir tanesine uymuyorsunuz.
Bir, tarımsal gelir amacı yani çiftçinin geliri diğer sektörlerdeki çalışanların geliriyle eşit olur; bir sanayi işçisi ile bir çiftçinin geliri eşit olur. Bakıyorsunuz istatistiklere hiç böyle bir şey yok, asgari ücret bile alamaz çiftçi. Ondan dolayı sizin iktidarınızda köyden kente göç etmiştir çiftçi.
İkinci olarak, üretim ve kendine yeterlilik amacı vardır tarım politikasının amaçlarında. Türkiye dünyada kendi kendine yeterlilik açısından 7 ülkeden biriyken bugün tütün ithal eder, soya ithal eder, mısır ithal eder, pamuk ithal eder, ayçiçeği ithal eder, buğday ithal eder, arpa ithal eder, mısır ithal eder, yaş meyve sebze -bazılarını- ithal eder, kırmızı et ithal eder; ya, her şeyi ithal eder duruma getirdiniz. Pirinci unuttum.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Samanı unuttun, samanı.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Saman da ithal eder. Daha bunları çeşitlendirebiliriz. Nerede üretim ve kendine yeterlilik amacı? Yok.
Üçüncü olarak verimlilik amacı vardır. Tamam, son yıllarda tohumluk çeşitleri gelişti ama siz hâlâ tarlalara su götüremediniz, hâlâ tarlaları işleyemiyoruz. Bakın, işlenmeyen yaklaşık 35-40 milyon dekar alan var. Nerede bu amaca uyma? Siz daha bunları düzeltememişken yeni amaçlar eklemeye çalışıyorsunuz.
Onun dışında -verimlilik amacını söyledik- istihdam amacı vardır yani köylüyü köyünde, kırsalda zengin etme, köyünde tutma projesi, politikası vardır; böyle bir politikanız yok. Kırsal boşaldı, okullar boşaldı, nüfus yaşlanıyor, böyle bir amacınız yok.
Sürdürülebilirlik amacı vardır yani meralara dokunmazsın, dersin ki: Bu, hayvanlarındır. İşte, zeytinliklere dokunmazsın, bu herkesindir, 85 milyon bundan faydalanır. Ya, ben sekiz yıldan beri vekilim, 7 kere zeytinliklere saldırdınız. Bereket ki çevreci, duyarlı üreticilerimiz, vatandaşlarımız sizleri durdurdular da bu amaçlara uymadınız.
Onun dışında, birinci sınıf tarım arazileri; o sizin konunuz. Her yeri “kamu yararı” kararıyla çevirerek bakın, inşaatlar yaptınız birinci sınıf tarım arazilerine. “Fabrika daha çok lazım.” dediniz, halbuki tarım toprakları daha çok lazım bize; bunları yapmadınız. Şimdi “Amaç dışı kullanım artıyor.” diyorsunuz; ya, bunu yapan sizsiniz. Yani buraya bu yasayı getiriyorsunuz doğru dürüst tartışmadan. Doğrudur, su kaynaklarımız azalıyor; bunu yıllarca söyledik, dedik ki: “Toprak milyonlarca yılda oluşur.” Ama siz bir dakikada meraya saldırı yapıyorsunuz, bir dakikada birinci sınıf tarım arazilerine saldırı yapıyorsunuz. Yani milyonlarca yılda oluşan meralara, birinci sınıf tarım arazilerine bir dakika içerisinde dozeri soktuğunuz zaman olay bitti. Bunları düzeltmiyorsunuz, bir de “Planlı üretime geçeceğiz.” diyorsunuz. Ya, biz size nasıl inanalım?
“Bizim verdiğimiz planlara uymazsanız size ceza veririz.” diyorsunuz. Ya, arkadaş, sen çiftçiye destek verdin mi, teşvik verdin mi? Ondan sonra “Benim istediğimi üreteceksin.” diyorsun. Acaba sizin istediğinizi mi üretecek yoksa topraklar el değiştirdiği için, yabancı şirketlere geçtiği için, arkasında yabancı sermaye olduğu için onların istediği gibi mi olacak bu? Türkiye'nin gerçeklerine göre mi olacak, başkalarının istediğine göre mi olacak? Türkiye'nin gerçeklerine göre olsaydı Türkiye şu pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşından aşırı derecede kârlı çıkardı çünkü bizim topraklarımızda her şey oluyor. Buğday yetiştiriyoruz ama ithalat yapıyoruz. Bakın, daha geçen sene, iki sene önce buğday 130 dolardı, şimdi 340 dolar yani neredeyse 2,5 katına çıkmış. Biz bunu ithal etmeseydik, en azından kendi kendimize yeterli olsaydık üç senede 10 milyar dolar kalırdı. Siz de 10 milyar dolar için Katar'a, Suudi Arabistan'a yalvarmazdınız; kendi çiftçinizle anlaşırdınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Bir şey daha ekleyebilir miyim?
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
OKAN GAYTANCIOĞLU (Devamla) – Yani siz bunları düzeltmeden, tarım politikasının amaçlarını yani bilimsel amaçlarını gerçekleştirmeden yeni amaçlar eklemeye çalışıyorsunuz. Belki mantıklı bir şeyler yazıyorsunuz ama okuduğumuzda, anladığımızda bu maddenin kesinlikle yasada olmaması gerek.
Bakın, izinler vardır. Haşhaş ekiminin izinle olması doğru, kenevir ekiminin izinle olması doğru; fabrikaların kapasitesine göre belirlersiniz. 3’üncü madde de bunu ekliyor. “Planlı” diyorsunuz, sonra “sözleşmeli”ye geçiyorsunuz ama biz sizin nasıl sözleşmeler yaptığınızı, kimlerle pazarlıklar yaptığınızı, hayvan ithalatında hangi grupların olduğunu, tahıl ithalatında hangi grupların olduğunu; hepsini çok iyi biliyoruz. O nedenle size hiçbir zaman da güvenmedik. Zaten gidiyorsunuz, iki ay sonra bu yasayı biz Anayasa Mahkemesine götürdüğümüzde Anayasaya da aykırı olduğu için iptal olacak.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/4972) esas numaralı Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesinin çerçeve hükmünde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Fahrettin Yokuş Ayhan Erel Hüseyin Örs
Konya Aksaray Trabzon
Arslan Kabukcuoğlu Halil İbrahim Oral
Eskişehir Ankara
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın İbrahim Halil Oral’ın.
Sayın Oral, buyurun.
İBRAHİM HALİL ORAL (Ankara) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; 422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, depremde büyük zarar gören illerimizde bu kez de sel felaketi yaşandı. Meteoroloji verileriyle bu yağışın geleceği günler öncesinden belli olmasına rağmen, maalesef, ilgili şehirlerimizde herhangi bir önlemin alınmadığını görüyoruz. Ümit ediyorum ki bu sel felaketi için herhangi bir iktidar yetkilisi çıkıp da “kader planı” ifadesini kullanmaz. Önce deprem, sonra sel felaketini yaşayan vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum. Allah bölgedeki tüm vatandaşlarımızın yardımcısı olsun.
Sayın milletvekilleri, görünen o ki AK PARTİ iktidarı miadını doldurdu. Binlerce yıllık tecrübesi ve hafızası olan devletimize ait tüm kurumların ilkeleri belli olmayan bir yönetim anlayışıyla yönetilemediği açıkça ortadadır. Artık, iktidarınız için alarm zilleri çalmaktadır yani sonun başlangıcı görülmektedir. Milletimiz müsterih olsun, tıpkı yüz yıl önce olduğu gibi cumhuriyetimizin 2’nci asrında da milletimizi hakir gören saray zihniyetinden ülkemizi kurtaracağız.
Arkadaşlar, maalesef beceriksizsiniz, maalesef hukuktan yoksunsunuz, bu yüce milletin sesini maalesef artık duymuyorsunuz. Bu sebeple İYİ Parti olarak diyoruz ki: Devlete liyakat yakışır, devlete adalet yakışır ve devlete samimiyet yakışır. İYİ Parti olarak biz adalet ve liyakatle tarih yazmaya geliyoruz, sizin gibi yirmi bir yıl iktidarda kalıp da kök salmadan tarih sahnesinden silinmeye değil. Vurgun, talan ve adaletsizlik örneği olan AK PARTİ iktidarını tarih nihayetinde unutacaktır. İşte, bu, size ve iktidarınıza tarihin en büyük azabı olacaktır ancak anlaşılan o ki iktidar partisinin fertleri olarak sizler tarihin azabından da korkmuyorsunuz, ilahi adaleti unutuyorsunuz. Genel Başkanımız Meral Akşener’in dediği gibi, tarihin azabından kurtulsanız da Allah’ın gazabından kurtulamayacaksınız.
Sayın milletvekilleri, yeri geldiğinde “yerli ve millî” olduğunu ifade eden sizler değil misiniz? Gazi Meclisin kürsüsünden sizlere soruyorum: Kendi çiftçisi zor durumdayken elin çiftçisini zengin edenlere “yerli” denir mi? Kendi yetiştiricisi perişan hâldeyken başka ülkelerin yetiştiricisini zengin edene “millî” denir mi? Stratejik ürünümüzü işleyen şeker fabrikalarını yok pahasına satıp Türk çiftçisinin şeker pancarı yerine “Amerika’nın mısır şurubunu kullanalım.” diyene “yerli ve millî” denir mi? Elinizi vicdanınıza koyup cevap verin arkadaşlar. Tabii ki denmez.
Sayın milletvekilleri, yerlilik ve millîlik sadece İHA ve SİHA üretmekle olmaz. Daha kısa zaman önce Biyogüvenlik Kurulunuz aracılığıyla GDO ithalatına izin veren sizler değil misiniz? AK PARTİ iktidarı olarak sizler, ekinimizi ve neslimizi bozarak Millî Teknoloji Hamlesi’nin en önemli sacayağı olan insan faktörünün biyolojik temeline dinamit koymadınız mı? Ve koyuyorsunuz. Ekini ve nesli bozan bu çarpık zihniyetinize ne “yerli” ne de “millî” demeye benim vicdanım el vermiyor. Bilmenizi isterim ki milletimiz artık yerlilik ve millîlik nutuklarına kanmıyor ve inanmıyor.
Arkadaşlar, Yüce Allah tüm kâinatı bize yani insana emanet olarak yaratmıştır ancak sizlerin Allah’ın emanetine saygısı maalesef yoktur. Maalesef iktidar yetkilileri ormanları cansız varlıklar olarak gördüğü için “Keseriz, yenisini dikeriz.” mantığıyla hareket etmektedir. Oysa Yüce Allah ayetikerimede yaratılan her varlığın yaratanına secde edeceğini söylemektedir. Kısacası, cansız sanarak rant uğruna yok ettiğiniz her ağaç, emanet olarak yaratılan canlı varlıklardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.
İBRAHİM HALİL ORAL (Devamla) – Sayın milletvekilleri, emanete ihanet zulümdür. Anadolu’da bir söz vardır “Zulmün artsın ki gidişin tez olsun.” derler. Görüyoruz ki Genel Kurula getirdiğiniz her kanunla birlikte zulmünüz daha da artmaktadır. Biliniz ki milletin aleyhine getirdiğiniz her kanunla gidişinizi hızlandırıyorsunuz. İYİ Parti iktidarında, yaptığınız tüm zulümler son bulacak diyerek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde 2 adet önerge vardır, önergeleri aykırılık sırasına göre okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/4972) esas numaralı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin tümüyle tekliften çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Gereğini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ayhan Barut İlhami Özcan Aygun Cengiz Gökçel
Adana Tekirdağ Mersin
Okan Gaytancıoğlu Ahmet Kaya Ömer Fethi Gürer
Edirne Trabzon Niğde
Orhan Sarıbal
Bursa
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Ömer Fethi Gürer’in.
Sayın Gürer, buyurun.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Bakanlığının önermesiyle, milletvekili arkadaşlarımız tarafından yeni bir kanun teklifi Meclisimize getirildi. Burada planlamadan söz ediliyor, ormanlarla ilgili düzenlemeler içeriyor ancak 2006 yılında bir Tarım Kanunu çıkarılmıştı, bu Tarım Kanunu Türkiye’nin özünde ihtiyaçlarını da içeren önemli bir Tarım Kanunu’ydu; ne var ki o uygulanmadı. O süreçten bu yana örneğin tarımsal desteklerle ilgili, millî gelirin yüzde 1’inin çiftçilere verilmesi yönündeki madde hiçbir zaman uygulamaya alınmadığı gibi 2023 yılı bütçesinde de destek olarak 54 milyar lira ayrıldı. Normalde çiftçimize 186 milyar lira verilmesi gerekirken bu destek de ne yazık ki bütçeye konulmadı.
Şimdi, bu getirilen düzenlemelerle yapılmak istenen şu: Çiftçileri planlı üretime yönlendirmeyi amaçlıyor ama burada, cezayla, tehditle işlem yapmak istiyorlar; çiftçilerimizi tarımdan tümden uzaklaştırmayı amaçlayan uygulamaları bu kez de burada gündeme getiriyorlar; bu, yanlış. Çiftçiyi destekleyecekseniz, hangi bölgede hangi ürünün yetişeceği bir yıl önceden planlanacaksa bununla ilgili taban fiyatı açıklarsınız, çiftçileri oraya kanalize edersiniz, vereceğiniz desteklerle çiftçiyi ekim anlamında yönlendirirsiniz. “Tarım ilçe müdürlüğünden izin alacaksın, bizim dediğimizi ekeceksin, ekmezsen sana ceza vereceğiz.” anlayışı yanlış bir anlayış.
Sözleşmeli tarımla ilgili yine 2006 yılında çıkarılan kanuna göre düzenleme getirilmiş ama bu düzenleme de yaşama geçirilmede sorunlar üretmiş. Bu kere burada şirketlerin lehine çiftçilerin aleyhine yeni uygulamalara gidiliyor. Arkadaşlar, tarımda yaratılan sorunlar Adalet ve Kalkınma Partisinin yirmi iki yıllık iktidarında ne yapacağını bilmemesinden kaynaklanıyor. Her bakan geldiğinde politika değişti, uygulamalarında çiftçinin yanında olmadılar, besicinin yanında olmadılar, üreticinin yanında olmadılar. Millî ve yerli üretimi geliştirmek yerine ithalatçı bir anlayışla dışa bağımlı tarımı geliştirdiler, daha doğrusu oradaki ürün gelişinin yolunu açtılar, gıdada dahi sorun yarattılar.
Şimdi, sözleşmeli tarımdan ne amaçlanıyordu? 2006 yılında çıkan kanunun gerekçesinde de var, orada belirtilen şuydu: Arz açığını ortadan kaldırmak. E, bugün Türkiye'de Bakanlığın verdiği yanıta göre 21 üründe arz açığı devam ediyor. Verimlilik ve üretim konusunda ne yazık ki yapılan çalışmalarda istenen sonuca erilmedi. Niye erilmedi? Önce çiftçimizi, besicimizi, üreticimizi anlayan, dinleyen, onlarla birlikte üreten, onlarla birlikte politika geliştiren bir anlayış yok. Yalnızca getirdiklerini uygulamaya koymak için büyük tekellerin, yurt dışı kaynaklı bu anlamda tarımı dizayn etmek isteyenlerin verdikleri talimatlar bu ülkede uygulandığı için tarım gelişemiyor. Bize ait olanı, yerliyi, halkımızın gıda ihtiyacını karşılayacak olan ürünleri üretecek çiftçimizi, besicimizi eğer sahiplenselerdi bugün yaşananlar yaşanmazdı. Kamucu bir anlayıştan uzaklaşıp yalnızca Türkiye'yi yabancı tekellerin ürettiği ürünlerin pazarı hâline getirme anlayışından sıyrılmadıkları için de sürekli olarak değişkenliğe gidiyorlar. Bugün seçime elli gün kalmış, tarımsal dönüşümle ilgili yeni düzenlemelere ihtiyaç duyuyorlar çünkü yaptıkları işte yetersizliklerinin farkına varıyorlar ama yanlışı yanlışla sürdürüyorlar. Planlamadan anladıkları da bu kanun maddesinde görüldüğü üzere tehditle, cezayla yıldırarak “Bizim dediğimizi yapacaksın.” anlayışına dayanıyor; bu, yanlış bir anlayış, bundan vazgeçin. Aslında vazgeçmenize gerek kalmadı, 14 Mayısta sandık geldiğinde bu ülkenin çiftçisi, esnafı, emeklisi, engellisi, köylüsü, kadını sandığa giderek size yirmi iki yılda Türkiye'yi getirdiğiniz noktanın boyutlarının dersini verecek. Ondan sonra da yeni süreçte Türkiye'de tarım yeniden düzenlenip, planlanıp -üretimin, verimin, kalitenin- üretilen katma değerli ürünle marka yaratılıp yurt dışına ürün satacak boyutta geliştirilecek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın sözlerinizi.
ÖMER FETHİ GÜRER (Devamla) – Bunun yolunu açacağız. Planlı tarım nasıl yapılır? Türkiye katma değerli marka ürünleri üretip yurt dışına nasıl satar görülecek. Meksika'dan nohut getir, Kanada'dan mercimek getir, Yunanistan'dan pirinç getir, Rusya'dan buğday getir, Ukrayna'dan ham yağ getir; e, “Türkiye'de tarım politikamız var...” Başkalarının ürettikleriyle değil, kendi ürettiklerimizle büyüyeceğiz.
“Lisanslı depoculuk” dediler, olmadı; sözleşmeli tarımda, iyi tarımda, organik tarımda sorunlar oluştu. Organik tarım yapan çiftçi sayısı 78 binden 58 bine düştü. Getirirken söyledikleri ile sonuçta uygulamada olanların yarattığı sorunlar tarımın canına okudu. Biz tarımı yeniden toparlamaya, düzeltmeye, sorunları çözmeye hazırız ve 14 Mayıstan sonra da halkın oylarıyla bunu gerçekleştireceğiz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan (2/4972) esas numaralı Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin çerçeve hükmünde yer alan “değiştirilmiştir” ibaresinin “yeniden düzenlenmiştir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Fahrettin Yokuş İbrahim Halil Oral Ayhan Erel
Konya Ankara Aksaray
Hüseyin Örs Zeki Hakan Sıdalı Arslan Kabukcuoğlu
Trabzon Mersin Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI YUNUS KILIÇ (Kars) – Katılamıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi Sayın Zeki Hakan Sıdalı’nın.
Sayın Sıdalı, buyurun.
ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanlar, insan için en büyük tehditlerin başında gelen doğal afetlerden bizi koruyan, su varlıklarımızın devamlılığını sağlayan ve karbon tutma kapasitesiyle de iklim kriziyle mücadele eden büyük zenginliğimiz. Bu vesileyle 21 Mart Ormancılık Günü ve Orman Haftası’nı kutluyorum.
Ormanlarımıza hafriyat, inşaat atığı ve çöp dökülmesi suçlarına karşı yeni cezalar getirmeyi, bunları orman suçu kapsamına almayı bugün burada görüşüyoruz. Daha önce bu suçlar için cezalar var mıydı? Kesinlikle evet. Peki, ceza olmasına rağmen bu eylemden vazgeçilmiş miydi? Kesinlikle hayır. Bu suçun ne kadar acımasızca işlendiğini çok net bir şekilde deprem sonrası süreçte de gördük. Mesela, Hatay Samandağ’da bulunan, ekoçeşitliliğe katkı sağlayan Milleyha Kuş Cenneti’ne göz göre göre 200 kamyon çöp ve moloz döküldü. Kamuoyunda ortaya çıkan infialden sonra bu atıklar Çevre Bakanlığı kontrolünde, bir zahmet, toplandı yani ülke çapında bu denli gündem olmasaydı o atıklar orada kalacak, hatta üzerlerine yenileri de eklenecek, doğa ve insan sağlığını tehdit etmeye de devam edecekti. Peki, ya kamuoyunun gözünün önünden kaçırdıklarınız… Çok uzağa gitmeyelim; mesela, yine Samandağ'da moloz döküm alanı ile çadır kentini yan yana kurdunuz. Döküm sahasından yükselen tozlar sadece 20 metre ilerideki çadır kentte yaşayan depremzedelerin üzerine bugün bile zehir olarak yağıyor. Depremzedelerimizin sağlığını bu sefer de hafriyat tozlarıyla tehlikeye atıyorsunuz. Arama kurtarma sürecindeki koordinasyonsuzluk enkaz kaldırma ve döküm sürecinde de aynen devam ediyor. Gerekli profesyonellikten yoksun bir şekilde yürütülen sürecin yeni problemlere davetiye çıkardığı da apaçık. Akciğer kanserini artıran asbest yoğun toz bulutu âdeta çadır kentlerin üzerinde dolaşıyor; umurunuzda bile değil. Uzmanlar “Atıklar enkaz kaldırılırken ayrıştırılmalı.” diyor, siz yükleyip apar topar götürüyorsunuz “Eski binalarda asbest olma olasılığı hesaba katılmalı.” diyor, siz “Bir şey olmaz.” diyorsunuz “Atıklar sulak alanlara ve ormanlara atılmamalı.” diyor, siz kuş cennetini moloz tarlasına çeviriyorsunuz “Atıklar yer altı sularına sızmamalı.” diyor, siz ilk boş gördüğünüz yere döküyorsunuz. Bizzat sizin yürüttüğünüz bir süreçte bile bunların hiçbirine dikkat edilmezken ve açıkça suç işlenirken “Orman suçlarında para cezalarını arttıralım, çözüm budur.” diyorsunuz. Sadece kanun, yönetmelik çıkarmak, genelge yayınlamakla hiçbir sorunun çözülmediğini bu beş senede gördük. Bunları harfiyen yerine getirecek uygulayıcılara ihtiyacımız var ama gördüğümüz gibi o da sizinle olmuyor.
Kıymetli milletvekilleri, kanun teklifinde yer alan bir diğer konu, maden faaliyetlerinin tamamlanmasının ardından ormanların rehabilite edilmesi. Bu uygulamanın yapılması zaten şimdiye kadar zorunluydu; ne yaptınız? Toprağın altından çıkarılacak olan çıkarıldı, toprağın üstü talan edildi; yetmedi, canlı yaşam, ekosistem tahrip edildi. Madenciler en vahşi uygulamalarla çok büyük çöküntü alanları ve çukurları bırakarak ellerini yıkayıp, çekip gittiler. Geriye büyük bir doğa tahribatı kaldı. Madenlerin doğaya rağmen değil, doğa dostu bir şekilde çıkarılıp sonraki sürecin de aynı ciddiyetle yönetilmesi gerekiyor. Mevcut düzeninizde ne oluyor? Maden çıkarma işlemi bitince şirketlerden belli bir miktar para alınıyor, “Buraları rehabilite edin.” talimatıyla da belediyelere veriliyor. Hâliyle birçok belediye bu büyük yükün altından kalkamadığı için rehabilitasyon süreci de akamete uğruyor. Yani “Siz kirletin, verin üç beş kuruşu, belediye temizlesin.” diyordunuz; olmadı. Şimdi, özel sektöre ihale ediyorsunuz. Şirketler bunu neye göre yapacak, nasıl yapacak, çukur ve çöküntüleri dolduracak malzemeleri nereden bulacak? Bilmiyoruz. Süreç nasıl ihale edilecek? Öğrenemiyoruz. Yoksa deprem bölgesinden çıkan ve yoğun asbest barındıran ayrıştırılmamış molozları maden sahalarında mı kullanacaksınız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın.
ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım.
Bu alanlara hangi atıklar dökülecek, içerisinde zehirli veya çevreye zararlı materyallerin olup olmadığı nasıl denetlenecek; tüm Türkiye gibi biz de merak ediyoruz. “Hem bir çevre meselesini daha da ticarileştirip rant yapalım giderayak birileri kazansın hem de deprem enkazından çıkan milyonlarca ton atığın bir yeri olsun.” diye düşünüyorsanız yanlış yapıyorsunuz. Sağlığı hiçe sayılan milletimiz müsterih olsun, biz gelecek ve tüm bu yanlışları düzelteceğiz; çok az kaldı.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime bir dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 21.22
BAŞKAN: Başkan Vekili Süreyya Sadi BİLGİÇ
KÂTİP ÜYELER: Mustafa AÇIKGÖZ (Nevşehir), Abdurrahman TUTDERE (Adıyaman)
-----0-----
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 75’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
422 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yok.
Ertelenmiştir.
Gündemimizde başka bir konu bulunmadığından alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 21 Mart 2023 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.23
[(*)] Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen (10/462, 1737, 1908, 2372, 4832, 5448, 7097, 7098, 7099, 7100, 7101, 7102, 7103) esas numaralı Meclis Araştırması Önergeleri tutanağa eklidir.
[(*)] 422 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.
[(*)] Bu bölümde hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.