TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

81’inci Birleşim

29 Mart 2023 Çarşamba

 

(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İÇİNDEKİLER

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün, işçi ve emekli yoksulluğuna ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Hatay Milletvekili Lütfi Kaşıkçı’nın, depreme ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Aydın’daki JES ile depreme ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, en düşük emekli maaşındaki artışa ilişkin açıklaması

2.- Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürk’ün, Toplum Yararına Program kapsamında çalışanların kadro sorununa ilişkin açıklaması

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, AK PARTİ’nin bugüne kadar Kocaeli’ye yaptığı yatırımlara ilişkin açıklaması

4.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Millet İttifakı’nın iktidarında emekliler için yapılacaklara ilişkin açıklaması

5.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, verilen müjdelere ilişkin açıklaması

6.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, AK PARTİ iktidarında Mersin’e yapılan yatırımlara ilişkin açıklaması

7.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, yirmi bir yıllık AK PARTİ iktidarının Cumhuriyet Halk Partili belediyelere oy verdiler diye Eskişehir’i cezalandırdığına ilişkin açıklaması

8.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası üyesi Mata Otomotiv iş yerinde çalışan işçilerin direnişine ilişkin açıklaması

9.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun verdiği sözlere ilişkin açıklaması

10.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, Varlık Fonuna devredilen PTT’ye fatura edilen bazı harcamalara ilişkin açıklaması

11.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bugünkü grup toplantısında verdiği yeni müjdelere ve Togg sahiplerinin bugün kurayla belli olacağına ilişkin açıklaması

12.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, AK PARTİ Hükûmeti tarafından Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna sunulan (2/5006) esas numaralı Kanun Teklifi’ne ilişkin açıklaması

13.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, 1 Milyon İstihdam Projesi’ne ilişkin açıklaması

14.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, Yozgat’ta “Menekşe Evleri” denen bölgede oturan 180 hak sahibi için TOKİ’nin yapacağı evlere ilişkin açıklaması

15.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, muharip gazilerin aylıklarına ve kamuda çalışan geçici işçilere ilişkin açıklaması

16.- Batman Milletvekili Ziver Özdemir’in, AK PARTİ olarak emeğin ve emeklinin yanında olmaya devam ettiklerine ilişkin açıklaması

17.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, Batman’da bir sokak röportajında konuşan ve kendisini iktidarın destekçisi bir Hizbullahçı olarak nitelendirilen kişinin söylediklerine ilişkin açıklaması

18.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de görevli Emniyet mensuplarının terör tazminatından mahrum bırakıldıklarına ilişkin açıklaması

19.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, kuru soğan fiyatına ilişkin açıklaması

20.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, AKP’nin yanlış sağlık politika ve söylemleri nedeniyle sağlık sisteminin kaos içinde olduğuna ve (2/5006) esas numaralı Kanun Teklifi’ne ilişkin açıklaması

21.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Uşak Çevre Yolu’na ilişkin açıklaması

22.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, Türkiye’nin tazminat ödemesine neden olan POWERTRANS şirketine ilişkin açıklaması

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine, Türkiye’nin önlenemez yükseliş hamlelerinin en önemli kilometre taşlarından birinin de diplomasi alanı olduğuna ve Türkiye’nin diplomasi alanındaki başarılarına ilişkin açıklaması

24.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Uluslararası Çalışma Örgütünün Kahramanmaraş merkezli depremlerde 658 bin çalışanın geçim kaynağını kaybettiğiyle ilgili yaptığı açıklamaya; Nurettin Canikli’nin Millet İttifakı’nın Ziraat Bankasını çiftçinin, Halk Bankasını esnafın bankası yapacakları söylemlerini eleştirmesine, Avrupa Birliği İstatistik Ofisinin (EUROSTAT) açıkladığı 2022 yılı iltica başvuru verilerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’in gazilerin aylıklarında yapacakları düzenlemeyle ilgili açıklamasına, iktidarın seçim için yaptıklarına, devlet üniversitelerinde farklı illerde çalışan evli memurların tayin sorununa, güvenlik korucularının emeklilik sorununa ve emekli olduktan sonra silah taşıma meselesine ve Kur’an kursu öğreticilerinin kadro talebine ilişkin açıklaması

25.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Veri Kaynağının bu sene ramazanda iftar sofrası kurmanın maliyetini 1.371 Türk lirası olarak açıkladığına, artan maliyetlerden dolayı her yıl gramajı değişen ramazan pidesinin fiyatına ve hayat pahalılığına, Diyarbakır’da Y.D. adlı 14 yaşındaki bir çocuğun kaçırılmasından ve işkençeye maruz bırakılmasından sorumlu polislerin cezasızlıkla ödüllendirilmesine ve Bolu Cezaevinde hukuksuz infaz yakmaların olduğuna ilişkin açıklaması

26.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, Cumhurbaşkanının 24 Mart tarihinde Hatay’da gerçekleştirdiği 4 hastanenin temel atma törenine, bu hastanelerin ihalelerine ve ihaleyi alan şirketlere ilişkin açıklaması

27.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, Cumhurbaşkanının bugünkü grup toplantısında millete sunduğu yeni müjdelere, Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı’na, yerli ve millî otomobil Togg’un bugün yapılacak çekilişlerle hak sahiplerini bulacağına, deprem konutlarının inşasına başlandığına ve İlk Evim, İlk İş Yerim Projesi’ne, ilişkin açıklaması

28.- İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu'nun, Yunanlıların yapmış olduğu insanlık dışı soykırımı zafer günü olarak kutlayanlara ilişkin açıklaması

29.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, başta Adana olmak üzere tüm afet bölgesindeki vatandaşların barınma sorununa ilişkin açıklaması

30.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, iktidarın çalışanlar ve emeklilerle ilgili gerçekleştiremediklerine ilişkin açıklaması

31.- Nevşehir Milletvekili Faruk Sarıaslan’ın, EYT’li ve BAĞ-KUR’lu EYT’lilerle ilgili düzenlemeye ve çalışırken daha çok prim ödemiş emeklinin mağdur edildiğine ilişkin açıklaması

 

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu ve 20 milletvekili tarafından, depremden etkilenen 11 ildeki baraj, gölet ve sulama sistemlerinin depreme ve doğal afetlere karşı dayanıklı olup olmadıklarının tespit edilerek yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla 16/3/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mart 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, asgari ücretlilerin enflasyona karşı korunması için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 29/3/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin  ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mart 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir ve arkadaşları tarafından, depremden etkilenen 11 ildeki üniversite binalarının altyapılarının incelenerek öğrencilerin karşılaştığı sorun ve ihtiyaçlara yönelik çözüm önerileri geliştirilmesi amacıyla 13/3/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin  ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mart 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

 

 

 

 

 

4.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 441, 438 ve 439 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sırasıyla 2, 3 ve 4’üncü sıralarına alınmasına, yine bu kısımda bulunan 407, 375, 434, 437, 389 ve 387 sıra sayılı Kanun Teklifleri ile OHAL kapsamında çıkarılan 126 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin TBMM Başkanlığı Tezkeresi’nin ise yine bu kısmın 1, 5, 6, 7, 8 ve 9’uncu sıralarına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine ve 441 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

 

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ve 127 Milletvekilinin Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4895) ile Çevre Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 407)

29 Mart 2023 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, işçi ve emekli yoksulluğu hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Serpil Kemalbay’a aittir.

Buyurun Sayın Kemalbay.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün, işçi ve emekli yoksulluğuna ilişkin gündem dışı konuşması

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (İzmir) – Bütün çalışanları, emekçileri saygıyla selamlıyorum.

Seçimlere şurada bir şey kalmadı, kırk altı gün sonra seçimler yapılacak. Bu Meclisin çalışıyor olması hayatın olağan akışına aslında aykırı. Kırk altı gün sonra yeni bir tablo ortaya çıkacak ve yeni bir Meclis gelecek ancak Erdoğan bu Meclisi çalıştırmayı istiyor çünkü Erdoğan, büyük bir hırsla, bitmiş, tükenmiş olan devrini uzatmaya çalışıyor; yasa paketlerini seçim kampanyası paketine çevirerek umutsuzca ömrünü uzatmaya çalışıyor. Türkiye tarihinin en kritik, en karanlık, en kirli, en Kürt düşmanı, kadın düşmanı, emek düşmanı, demokrasi düşmanı ittifakını bir araya getirerek bu seçim sürecine hazırlanıyor; o kadar çaresiz bir durumdadır. Otoriter, tekçi, tek adam rejimi ve ondan beslenen tüm asalak sermaye, tarikat, yandaş takımı büyük bir telaş içinde; halkı korkutmaya, tehdit etmeye çalışıyorlar, demokrasinin kırıntılarını da eğer gelebilirlerse ortadan kaldırmayı buradan bize hatırlatıyorlar.

Demokrasi ve hukuk haklarımızı, kazanımlarımızı koruyabilmemiz, geliştirebilmemiz için bize gerekiyor. Kimsenin iki dudağı arasına kendimizi teslim edemeyiz. Demokrasi halk için neden önemli? Eğer demokrasi ve hukuk olmazsa neden aç olduğumuzun hesabını soramayız.

AKP’li yıllarda nasıl soyulduğumuzu bilerek seçimlere gitmenizi istiyorum. İşçiler, emekçiler, alın teriyle geçinen herkes, emekliler, emeği görünmeyen kadınlar ve güvencesizliğe teslim edilen gençler bu seçim sürecine hazırlanırken soyulduklarını bilmeliler. AKP’li yıllarda sizden kürekle alınıyor, sermaye sınıfına kürekle aktarılıyor; işçilere, emekçilere damlalıkla veriliyor. Bölüşüm şoku yaşanıyor âdeta ve AKP iktidara geldiğinde emeğin pastadaki payı azalırken sermaye sınıfının pastadaki payı -işte, burada görüldüğü gibi- artıyor.

Bakın, “pasta” ne demek? Bir ülkede mal ve hizmetlerin toplamı artıyorsa o ülke büyüyor demek yani pasta büyüyor demektir ve pasta büyüyor ama büyümeyi yaratan emekçiler bu pastadan sadece ve sadece küçülerek çıkıyor. Türkiye büyüyor, sermaye sınıfı, bankalar kârlarına kâr katıyor, bölüşüme baktığımızda ise bir bölüşüm şoku yaşanıyor; pastadan işçiye, ücretliye, alın teriyle yaşamını sürdürene ve kadınlara sadece ve sadece açlık düşüyor. İşte, hukuksuzluk, adaletsizlik, devlet şiddeti, basının üstündeki baskılar, işkence, otokratik rejim, tek adam rejimi bunun için var. Bu sömürü sürsün diye 2022 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde Türkiye 140 ülke arasında 116’ncı sırada. Haklar, özgürlükler gasbedilerek hükûmetin hukuka bağlılık sıralaması 140 ülkede 135’inci sırada yani sondan 5’inci sıraya gelmişiz. Neyse ki halkımız bu iktidarı gönderecek ve sonuncu olduğumuzu görmeyeceğiz.

Seçimlerin yüzü suyu hürmetine asgari ücrete zam yapılması, EYT’lilerin mücadeleyle haklarını kazanması, ancak 2000’lerin, stajyerlerin ve depremzedelerin atlanması, şimdi, emeklilerin en düşük aylığının kök aylığı üstüne bütçeden ek yapılarak 7.500 lira yapılması, emekçilerin mücadelesiyle emekçilerin yoksulluğunun seçim sandıklarına yansıyacağı kaygısıyla apar topar getirilen yasal düzenlemeler; çalışanların yoksulluğunun temeline inmeden seçim yatırımı olan bu iyileştirmeler derde deva olmayacak. İktidara gelirseniz enflasyonla geri alacağınız bu zamlar, çalışanların yoksulluğuna merhem olmayacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

SERPİL KEMALBAY PEKGÖZEGÜ (Devamla) – Antidemokratik uygulamalarla, sınırsız emek sömürüsüyle, adaletsizlikle, hukuksuzlukla, militarist politikalarla çalışan yoksulluğuna son verilemez ve ILO’nun 28 Martta yayınladığı Türkiye ve Suriye depremi raporlarında da görüldüğü gibi çalışanların deprem nedeniyle daha da yoksullaştığı ve 11 ilde artan çalışan yoksulluğu ve işsizlik sebebiyle yaşanan sorunlara da çözüm üretilemez. Dolayısıyla artık gölge etmesinler, başka ihsan istemiyoruz. Halkın dayanışması, gerçek bir demokrasi, hukuk ve adaletin tesisiyle demokratik bir Türkiye yaratılarak çalışanların, emekçilerin alın teri ancak savunulabilir diyoruz. Evet, Türkiye tarihinin en karanlık, en kirli, en kadın düşmanı, emek düşmanı, totaliter yapıya sahip ittifakını kurdunuz; halkımızı karanlığa teslim etmeyeceğiz ve bütün sandıkları yeşillendireceğiz, bunu da buradan ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, deprem hakkında söz isteyen Hatay Milletvekili Sayın Lütfi Kaşıkçı’ya aittir.

Buyurun Sayın Kaşıkçı.

2.- Hatay Milletvekili Lütfi Kaşıkçı’nın, depreme ilişkin gündem dışı konuşması

LÜTFİ KAŞIKÇI (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş merkezli deprem fırtınasıyla ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün depremin üzerinden elli gün geçti, dolayısıyla bu süre zarfında Gazi Meclise gelip depremle ilgili bir konuşma yapma cesaretini kendimde bulamadım. Bir süreç geçmesini… Hem acılarımızı yaşayıp hem de depremin yaşattığı yıkımı burada, Gazi Meclisimizde milletimizle daha iyi paylaşmak üzere bugün ancak o cesareti kendimde topladım.

Ben sözlerimin başında Hatay'da ve tüm deprem bölgelerinde yitirdiğimiz vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Yaralılarımız var, Cenab-ı Allah'tan onların da bir an önce sağlıklarına kavuşmalarını diliyorum.

Öncelikle bir teşekkür etmek istiyorum. Bu Gazi Meclis çatısı altında gördüğüm, tanıdığım, kimi zaman sohbet ettiğim, kimi zaman hiçbir merhabamın dahi olmadığı birçok milletvekilinin Hatay'da depremin yaralarını sarmak üzere vatandaşlarımızın yanında olduğunu gördüm. Bundan aynı zamanda bu Gazi Meclisin bir üyesi olduğumdan dolayı da büyük bir iftihar duydum. Hatay'a ve tüm deprem bölgelerine gelip vatandaşlarımızın yaralarının sarılmasıyla ilgili hasbi olarak gayret gösteren tüm milletvekillerimize tüm Hataylı hemşehrilerim adına teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, 99 yılında Marmara'da yaşanan bir deprem ise 6 Şubat gecesi bizim yaşadığımız neydi? Peki, o gece saat 04.17’de yaşananlar nasıl tarif edilmeliydi? Sanırım bu tarif üzerine çok yoğunlaştım; en son, yardımıma Mercalli şiddet ölçeği yetişti, depremin şiddetini 1 ila 12 arasında sıralayan bir ölçek. Bu ölçeğe göre Kahramanmaraş merkezli depremin şiddeti 11. Bu 11’i öğrendikten sonra Mercalli ölçeğini aldım, şöyle bir inceledim. Mercalli'ye göre; “zayıf”, “hafif”, “orta”, “oldukça güçlü”, “güçlü”, “çok güçlü”, “yıkıcı”, “çok yıkıcı”, “yoğun”, “aşırı” ve “afetsel” olarak bir sıralama var. Bizim Hatay'da yaşadığımız deprem de bu ölçeğe göre “aşırı” olarak geçiyor. “Aşırı”nın karşısında ne yazıyor diye baktım: “Tuğla yapıların tamamına yakını çöker. Köprüler çok büyük oranda yıkılır. Yer altı boruları ve altyapılar kullanmaz hâle gelir. Yeryüzünde büyük çatlaklar meydana gelir. Yollar, pistler ve kaldırımlar çok büyük hasar alır. Afet bölgesinin zemininde değişiklik başlar. Yumuşak zeminlerde toprak çökmeleri ve arazi kaymaları net bir şekilde görülebilir. Deprem dalgaları yeryüzünde çıplak gözle ciddi oranda görülebilir ve yeryüzünde dalgalanmalar başlar. Raylar kullanılamaz hâle gelir. Deprem bölgesinde zeminde sıvılaşma en üst düzeyde olur.” “Evet, tam bizim Hatay'da yaşadığımızı tarif ediyor.” dedim. Peki, Mercalli'ye göre en son adımdaki depremin karşılığında ne var diye baktım, orada da şu yazıyor: “Tam yıkım. Afet bölgesinin yeryüzü şekli tamamıyla değişir. Sağlam bina, altyapı, köprü, yol ve benzeri hiçbir yapı kalmaz. Yeryüzü deniz dalgalarını andıracak şekilde dalgalanır. ‘Ufuk’ ve ‘yataylık’ kavramı yok olur. Hiçbir cisim yerinde kalmaz.” İlmine çok güvendiğim bir hocam vardı, jeolog, profesör doktor; onu aradım: “Hocam, bu Mercalli’nin ‘12’ dediği şiddeti bir cümleyle özetler misiniz?” dedim, bana şunu söyledi: “12 demek, kıyamet demek.” Biz Hatay’da kıyametin bir öncesini yaşadık.

Değerli milletvekilleri, coğrafyamızda yarıklar, bedenimizde ise yaralar açan bir deprem yaşadık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Devamla) – Fay kırılmalarının doğanın yenilenmesine ancak insanın da ölümüne sebep olduğunu bir kere daha acı bir tecrübeyle öğrendik. Bu depremde hasar gören şüphesiz sadece binalarımız değildi, insanlarımız da hasar aldı tıpkı yapılar gibi.

“Hasar” demişken herhangi bir afet sonrası yapıların 6 farklı gruba ayrılıp sınıflandırıldığını depremi yaşayan herkes öğrendi. Neydi bunlar? Yıkık, acil yıkılması gereken, ağır hasarlı, orta hasarlı, az hasarlı ve hasarsız. Deprem, binalarda böyle bir sınıflandırmaya yol açarken insanda da benzer bir durum ortaya çıkarıyor aslında ancak binalardaki sınıflandırma gibi 6’ya ayırmıyor insan hasarlarını, deprem sonrası insandaki hasar durumu sadece 2 grup ya yıkıksın ya da ağır hasarlı; ortası yok, hasarsızı da yok. Bina olarak depremden hasarsız çıkmak mümkünken insan olarak bu, pek mümkün görünmüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

LÜTFİ KAŞIKÇI (Devamla) – Başkanım…

BAŞKAN – Tamamlayın, devam edin.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Devamla) – O gece ve devamında depremi yaşayan herkes ya yıkıldı ya da ağır hasar aldı. Binalar yenilenir, ayağa kalkar, hatta eskisinden daha iyi yapılır; bunda hiç şüphe yok, devletimizin kudreti buna yeter. Asıl olan, o binalara ruh katacak, renk verecek olan insanlarımızın ayağa kalkması olmalıdır. Zira, insan mutlu değilse, şehirde yazın dahi zemheri -kış- yaşanır. Şimdi ve çok acil olarak, ivedi bir şekilde insanlarımızda oluşan travmayı silmek için topyekûn seferber olmalıyız. Binalar için yeniden inşa nasıl mümkünse insanımızın travmalarını silmek, o hasarı tam olarak değilse de büyük ölçüde silmek sizlerin elinde. Evet, “sizlerin” diyorum çünkü iyileşmemiz için bize bu afeti yaşamamış insanlar yani sizler lazımsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

BAŞKAN – Devam edin, buyurun.

LÜTFİ KAŞIKÇI (Devamla) – Ve yapmanız gereken sadece bizleri dinlemek. Dinlerken de yürekten, ciğerden dinlemek, sırf dinliyor gibi yapmadan esaslı bir şekilde dinlemek. Hani “İnsan insanın şifasıdır.” derler ya, işte, bizim şifamız da sizlersiniz. Lütfen bizi dinleyin ama ciğerden dinleyin ama bize acımayın, sadece dinleyin.

Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Allah razı olsun, ağzına sağlık.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Ağzına sağlık.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Tekrar geçmiş olsun.

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, Aydın’daki JES ile deprem hakkında söz isteyen Aydın Milletvekili Sayın Hüseyin Yıldız’a aittir.

Buyurun Sayın Yıldız.

3.- Aydın Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Aydın’daki JES ile depreme ilişkin gündem dışı konuşması

HÜSEYİN YILDIZ (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Deminki konuşmacının dediği gibi 6 Şubatta Maraş Pazarcık üzerinden bir deprem yaşadık. Ben hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet, yaralı vatandaşlara acil şifalar diliyorum. Hepimizin başı sağ olsun.

Değerli arkadaşlar, o gün deprem olduktan sonra Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanımızın talimatıyla bütün milletvekillerimiz deprem bölgesindeydi. Biz de Necati arkadaşımla beraber Pazarcık ve Türkoğlu ilçelerinden sorumluyduk. Depremlerin nasıl bir acı olduğunu orada gördük değerli arkadaşlar.

Üzülerek söylüyorum, 2019’da, burada, Genel Başkan Yardımcımız Ali Öztunç bas bas bağırdı “Deprem bölgesindeyiz, deprem gelebilir.” diye. Sayın Soylu 2019’da Maraş’ta ve Malatya’da tatbikat yaptığını ve… Maraş’ta Pazarcık muhtarlarıyla görüştüğümde “Sadece, bize telefon açtılar ‘Masanın altına girin, fotoğraf çekin, bize gönderin.’ dediler.” dediler arkadaşlar.

Şimdi, tabii ki ülkemiz deprem bölgesi; önemli olan, deprem olmadan nasıl önlem alacağız? Bunu defalarca gündeme getirdik. Ben bir Aydın Milletvekili olarak 2015’ten beri burada bas bas bağırıyorum: Aydın’ı da büyük tehlike bekliyor. Aydın birinci derece deprem bölgesi ve daha önce 7’nin üzerinde 9 sefer deprem olmuş. Şu an, Aydın’ın bütün yüzölçümünün yarısı kadar JES’leri açtınız arkadaşlar; 35 tane JES var, 1.000 tane kuyu var ve bu kuyulardan yer altı ve yer üstünden kilometrelerce borular geçiyor arkadaşlar. 300 derece sıcaklık var, 300 derece. Şimdi, ben AK PARTİ milletvekillerine soruyorum: 2015’ten beri gündeme getirdim, bas bas bağırdık burada, kavga ettik. Ya, bu tehlikelidir, bunlar depreme dayanıklı mı, değil mi diye ruhsat alınmadan yapılıyor. Allah korusun, Aydın’da bir deprem olduğu zaman insanlar binaların altında değil, yanarak can verecek değerli arkadaşlar. Bunun bir özelliği var arkadaşlar, şurası JES’lerin kuyularda patlaması, şu ağaçlar olduğu gibi yanmış ve şu an borular şehir merkezinden geçiyor değerli arkadaşlar, şehrin merkezinden, sağlık ocağının içinden geçiyor. Yer altında ve yer üstünde Germencik’ten başlayarak, hatta Söke Ovası’ndan başlayarak ta Buharkent’e kadar ciddi derecede risk var. Defalarca gündeme getirmemize rağmen, Çevre ve Şehircilik Bakanlığına, çevre il müdürlerine dilekçe vermemize rağmen hiçbir çalışma, hiçbir denetleme olmadı. Çevre İl Müdürünü aradığımda şunu söyledi: “Evet, arkadaşlar, verdiğiniz dilekçeye göre biz gidiyoruz.” Daha JES santraline girmeden Ankara’ya telefon geliyordu, “Bizi geri çeviriyorlar -benim çoluk çocuğum var- eğer üzerine gidersem yarın beni Şırnak’a sürgün ederler Sayın Vekilim.” diyen bürokratlarınız vardı.

Ben buradan özellikle Aydınlı 1 milyon 200 bin vatandaşıma sesleniyorum: 2015’ten beri bu Mecliste defalarca bu konuyu gündeme getirmeme rağmen yaklaşık sekiz yıldır Aydın’da bununla ilgili hiçbir işlem yapmadılar. Allah’tan Millet İttifakı’mızın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu kırk altı gün sonra Cumhurbaşkanı olacak ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Millet İttifakı olarak bu sorunu kökten çözeceğiz. Depreme dayanıklı boru kullanılmayan, ruhsatı olmayan JES’leri kesinlikle ertesi gün kapatacağız değerli arkadaşlar. Bir can önemlidir bizim için, bir can önemlidir, Aydınlıların canı her şeyden önemlidir. Sizin sadece düşünceniz dolar, para, yandaş firmalar; başka şey umurunuzda değil. Biz kırk beş gün sonra Aydın’ın bu JES sorununu, Aydın’ın bu sorununu çözerek önümüzdeki yıllara Aydın’ı hazırlayacağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim.

Sayın Barut…

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Ayhan Barut’un, en düşük emekli maaşındaki artışa ilişkin açıklaması

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, bas bas bağırdık, en düşük emekli aylığını asgari ücret seviyesine çıkarın diye haykırdık. Emekli aylıklarının sefalet düzeyine inmesine neden oldunuz, yanlışlarla enflasyon canavarını büyüttünüz, fahiş zamlarla halkın belini büktünüz, alım gücünü düşürdünüz. En düşük emekli maaşını 7.500 lira olarak duyuranlar aklımızla alay etmesin. Emekli aylıkları Meclisten geçecek yasayla artırılır. İddia edildiği gibi en düşük emekli aylığı 7.500 TL olmuyor, aradaki farkı hazine tamamlayacak. Emeklilerin kök aylıkları aynı kalacak, mağduriyet sürecek. En düşük emekli aylığının 7.500 liraya yükseltilmesinin 7.500 liradan fazla emekli aylığı alanlara bir faydası yok. Yapılması gereken, en düşük emekli aylığının asgari ücrete eşitlenmesi ve emeklilere aynı oranda zamdır. İntibak düzenlemesi de şarttır.

BAŞKAN – Sayın Öztürk…

2.- Kırıkkale Milletvekili Halil Öztürk’ün, Toplum Yararına Program kapsamında çalışanların kadro sorununa ilişkin açıklaması

HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) – Sayın Başkan, taşeron ve EYT’lilerin sorunlarını çözen Cumhur İttifakı iradesi, temizlik görevlisi ve güvenlikçi gibi farklı Bakanlıkların taşra teşkilatlarında ve özellikle Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda üç ila altı aylık gibi sürelerle Toplum Yararına Program kapsamında çalışanlarımızı kadroya geçirebilmeli ve kıdem tazminatı ile diğer sosyal haklarını da imkânlar çerçevesinde el birliğiyle teslim edebilmeliyiz. Söz konusu bu talebimiz şayet bu dönem yetişmezse seçim sonrası, yeni dönemde ilk gündem başlığı olarak görüşebilmeliyiz. Zira hâlen kurayla iş akdi elde eden bu çalışanlarımız altı ayın sonunda işsiz kalmaktadırlar. Aileleriyle birlikte geçim mücadelesinde olan bu vatandaşlarımıza ya bir defaya mahsus kadro verelim ya da altı aydan daha fazla çalışmalarının önünü açarak süreklilik kazandıralım diyorum, hem Kırıkkale’deki hem de tüm Türkiye’deki TYP’lilerin bir an önce kadroya geçirilmesi hususunda inisiyatif alalım.

BAŞKAN – Sayın Şeker…

3.- Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker’in, AK PARTİ’nin bugüne kadar Kocaeli’ye yaptığı yatırımlara ilişkin açıklaması

İLYAS ŞEKER (Kocaeli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Dün kürsüde Kocaeli’yle ilgili yine doğru olmayan bilgiler paylaşıldı. AK PARTİ bugüne kadar Kocaeli’de 3 bin konut değil, 26.909 konut yaptı, 4.151 konutun yapımı devam ediyor. Çayırova Hastanesinin 2012 yılında değil, 2021 yılında ihalesi yapıldı; müteahhit işi bıraktığı için Aralık 2022’de yeniden ihalesi yapıldı, temel atma töreni hiç yapılmadı.

Togg’a binenler yakında Gebze-Darıca Metrosu’na da binecekler. “Kocaeli’nin havaalanı yok ama uçağı var.” sonra da “Havaalanımız var, uçuşlar yok.” diyerek kendi kendini yalanlayanlara pes doğrusu. Söz konusu hizmet dışı uçak Çayırova Bilim Parkı içinde 8 farklı temada 56 adet düzenekle donatılmış bilim ve simülasyon merkezi olarak kullanılacak. Bu uçağa yolcu uçağı demek bir cehalettir diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kayışoğlu…

4.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun, Millet İttifakı’nın iktidarında emekliler için yapılacaklara ilişkin açıklaması

NURHAYAT ALTACA KAYIŞOĞLU (Bursa) – Açlık sınırı 10 bin liraya, yoksulluk sınırı 30 bin liraya çıkmışken emeklilere 7.500 lirayı lütuf gibi sunmak, üstelik aynı oranda bütün emeklilere zam yapmamak emekliyi açlığa mahkûm etmektir.

Çok değerli emeklimiz, yüce Meclisten sana söz diyoruz: Millet İttifakı iktidarında emekli aylıkları artışında sadece enflasyon değil, büyümeden kaynaklı refah payını da hesaba katacağız; dul ve yetim aylıklarını artıracağız, emeklilerin sağlık hizmetlerinde ödedikleri katılım payını almayacağız; sana söz!

BAŞKAN – Sayın Arkaz…

5.- İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz’ın, verilen müjdelere ilişkin açıklaması

HAYATİ ARKAZ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türkiye’nin yerli ve millî otomobili Togg 170 bin ön sipariş aldı. Talihlileri belirleyecek dijital çekiliş bugün yapılıyor.

Elektrik aboneleri için nisan ayından itibaren yüzde 15 indirim geliyor.

Arife günü Karadeniz gazı Filyos’a geliyor.

Sanayicilerimizin kullandığı doğal gaza nisan ayından itibaren yüzde 20 indirim geliyor.

Ankara-Sivas Yüksek Hızlı Tren Hattı açılışı muhtemelen nisan ayı sonunda gerçekleşecek.

Güvenlik korucularımızın emekli maaşlarının alt sınırı yükseliyor.

Verilen müjdeler hayırlı olsun diyorum, emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Türkiye’nin her alanda gösterdiği üstün başarıların devamını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taşkın…

6.- Mersin Milletvekili Ali Cumhur Taşkın’ın, AK PARTİ iktidarında Mersin’e yapılan yatırımlara ilişkin açıklaması

ALİ CUMHUR TAŞKIN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliğinde, AK PARTİ iktidarında seçim bölgem Mersin her geçen gün gelişiyor, cazibesi artıyor, yeni istihdam olanaklarına ev sahipliği yapıyor ve bölgesinde yükselen bir değer olarak öne çıkmaya devam ediyor.

Şehrimiz, inşası süren Akkuyu Nükleer Güç Santrali’yle, genişletilen Mersin Uluslararası Limanı’yla, yapımları hızla devam eden Çukurova Bölgesel Havalimanı ve Akdeniz Sahil Yolu’yla ülkemizin en gözde ulaşım, enerji ve ticaret merkezlerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Mersin’in gelişim hızına bağlı olarak ortaya çıkan ulaşım ihtiyaçlarını karşılamak ve şehrimizi geleceğe hazırlamak için gerekli projeleri birer birer hayata geçiriyoruz.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü liderliğinde “Türkiye Yüzyılı” vizyonuyla Mersin’de hizmet etmeye devam edeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Çakırözer…

7.- Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in, yirmi bir yıllık AK PARTİ iktidarının Cumhuriyet Halk Partili belediyelere oy verdiler diye Eskişehir’i cezalandırdığına ilişkin açıklaması

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yirmi bir yıllık AK PARTİ iktidarı, son günlerinde dahi Eskişehir’imizi “Cumhuriyet Halk Partili belediyelere oy verdiler.” diye cezalandırıyor. İş artık şirazesinden çıkmış durumda. Odunpazarı Belediyemizin depremzedeler ve öğrenciler için kullanmak istediği kendi bölgesindeki vakıflara ait bir bina, Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından gidip Bilecik'in AK PARTİ’li İnhisar Belediyesine tahsis ediliyor. Eskişehir nere, İnhisar nere? Bunun adı Eskişehir düşmanlığı değil de nedir? Bakın, bu ilk de değil, AK PARTİ’li belediyeler üzerinde okul, cami bulunan arsaları bile hazineye borçlarının karşılığı verebilirken Eskişehir Tepebaşı Belediyemizin önerdiği yüzlerce imarlı arazi yine CHP'li belediyeden geliyor diye reddediliyor. Bitmedi, yerel seçimler öncesi temel atılan Seyitgazi ilçemizdeki kültür merkezi belediyeyi CHP kazanınca yarım bırakıldı. Boy boy afişlerle yapılacağı duyurulan Kırka Devlet Hastanesinin yerinde hâlâ yeller esiyor. Belediyelerimizin hayırsever yurttaşlarımızın bağışlarıyla oluşturduğu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Girgin…

8.- Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası üyesi Mata Otomotiv iş yerinde çalışan işçilerin direnişine ilişkin açıklaması

SÜLEYMAN GİRGİN (Muğla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

BİRLEŞİK METAL-İŞ Sendikası üyesi Mata Otomotiv iş yerinde çalışan işçiler insanca yaşayacak ücret için ve ağır çalışma koşullarına karşı otuz bir gündür direniyor. İşçiler yıllar boyunca tehlikeli kimyasal maddeler ile toz ve karbona maruz bırakılarak sağlıksız bir ortamda çalışmak zorunda bırakıldılar. Yeterli iş güvenliği malzemesi verilmemesi nedeniyle yüzlerce meslek hastalığı vakası yaşandı, genç yaşta birçok işçi kalıcı rahatsızlıklara uğradı. 700 Mata işçisi hukuksuzca işten çıkarıldı. İşçiler anayasal hakları için yürümek isteyince polis ablukasıyla karşılaştı; yılmadılar, Ankara'ya geldiler; CHP Genel Merkezimizde sloganlarla uğurlandılar. “Verdiğimiz emeğin karşılığını istiyoruz.” diyen Mata işçilerinin yanındayız, atılan işçiler geri alınsın, sendikanın haklı talepleri yerine getirilsin. İşçilere sözümüzdür, haklarını aradıklarında önlerine örülen betondan duvarlar 15 Mayısta yıkılacak. Direnen Metal işçilerine selam olsun, birleşe birleşe kazanacağız.

BAŞKAN - Sayın Güneş…

9.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun verdiği sözlere ilişkin açıklaması

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Teşekkür ederim.

Yıl 2019, yerel seçimler öncesi CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu “Hiçbir işçinin işine son vermeyeceğiz. Ben bütün işçilere namus sözü veriyorum ve garanti veriyorum. Eğer işten atılan olursa gelecek beni bulacak.” ifadelerini kullanmıştı. Yerel seçimler oldu, sadece İstanbul'da 6 binden fazla olmak üzere, Ankara, Bolu, Adana, İzmir, Antalya, Çanakkale, Kırşehir, Ardahan ve Tekirdağ'da tam 13 binden fazla kişi işten atıldı. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

Sayın Kılıçdaroğlu, yine, bir konuşmasında “Bir partinin genel başkanı, Cumhurbaşkanı adayı olmamalı. Velev ki seçildi, nasıl gidecek, namusu ve şerefi üzerine yemin edecek ‘Ben tarafsız olacağım.’ diye? Benim namusum ve şerefim bu kadar ucuz mu?” demişti.

Sayın Kılıçdaroğlu Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayıdır ve aynı zamanda CHP Genel Başkanıdır. Sayın Kılıçdaroğlu yine, yeni sözler veriyor. Takdiri milletimize bırakıyorum, Genel kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Antmen...

10.- Mersin Milletvekili Alpay Antmen’in, Varlık Fonuna devredilen PTT’ye fatura edilen bazı harcamalara ilişkin açıklaması

ALPAY ANTMEN (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yüz seksen üç yıllık PTT, Varlık Fonuna devredildi. İnanılmaz bir şekilde zarar ettiriliyor. Liyakatsiz yöneticiler elinde mobbing uygulanan özellikle İHS'li personel inim inim ağlıyor, bağırıyor, çağırıyor. Ama en son deprem bölgesinde, depremden altı gün sonra Diyarbakır'dan tanesi 8 bin liraya mont, 7 bin liraya ayakkabı alarak kendi daire başkanlarına, genel müdür yardımcılarına dağıttılar. Çocuklarımız orada çıplak ayaklıyken PTT'ye fatura edilen bu haksız ve tüyü bitmemiş yetimin hakkıyla yapılan bu uygulamayı kınıyorum, utanın diyorum, haram zıkkım olsun diyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan...

11.- Mersin Milletvekili Hacı Özkan’ın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bugünkü grup toplantısında verdiği yeni müjdelere ve Togg sahiplerinin bugün kurayla belli olacağına ilişkin açıklaması

HACI ÖZKAN (Mersin) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan bugünkü grup toplantısında yeni müjdeler verdi. Elektrikte tüm abone gruplarında nisan ayından itibaren yüzde 15 indirime gidilecek. Sanayicilerimizin kullandığı ve konut aboneliğine göre oldukça yüksek olan doğal gaz tarifesinde nisan ayından itibaren yüzde 20 indirim yapılacak. İlimiz Mersin sınırları içerisinde bulunan Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ne 27 Nisan tarihinde yakıt yükleyerek resmen nükleer tesis statüsü kazandırılacak.

Fabrikanın açılış töreninde, üretilecek ilk Togg’a talip olan Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, pazartesi günü inşallah aracını teslim alacak. Aynı zamanda, Togg’dan almak isteyen vatandaşlarımız müracaatlarını yapmış olup bu akşam sahipleri kurayla belli olacak.

Yaparsa AK PARTİ yapar diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

12.- Bursa Milletvekili Yüksel Özkan’ın, AK PARTİ Hükûmeti tarafından Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna sunulan (2/5006) esas numaralı Kanun Teklifi’ne ilişkin açıklaması

YÜKSEL ÖZKAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmeti tarafından Sağlık Komisyonuna sunulan 261 sayılı Kanun Teklifi’nin geçmesi hâlinde muayene ve ameliyat edecek hekim bulamayacaksınız. Sağlıksız sağlık politikaları nedeniyle hekimler ülkeyi terk ediyor. “Giderlerse gitsinler.” demekle kalmıyor, hekimlik uygulamalarını engellemek için yasa teklifleri sunmaya devam ediyorsunuz. Son on yılda 8 binden fazla hekim yurt dışına gitti. Uzmanlık derneklerine danışılmadan böyle bir kanun teklifini gündeme almanız akıl tutulmasıdır. Bu kanun teklifinin altına imza atan AK PARTİ’li hekim milletvekillerine soruyorum: Hiç mi okumadınız bu kanun teklifi metnini? Hayatınız boyunca hiç mi hekimlik yapmadınız? Derhâl bu kanun teklifi geri çekilsin.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Karahocagil…

13.- Amasya Milletvekili Mustafa Levent Karahocagil’in, 1 Milyon İstihdam Projesi’ne ilişkin açıklaması

MUSTAFA LEVENT KARAHOCAGİL (Amasya) – Teşekkür ederim Başkanım.

İleri teknolojiye dayalı ürünlerin programlanması ve katma değeri yüksek yazılımların geliştirilmesi projelerinde iyi yetişmiş çalışana ihtiyaç duyulmaktadır. Bu anlamda, nitelikli iş gücünü artırma gayesiyle başlattığımız 1 Milyon Yazılımcı İstihdamı Projemizde 33 iş kolunda bin sekiz yüz saati bulan 216 eğitim bulunmaktadır. Ücretsiz olarak sunulan bu programa katılarak tamamlayan gençlerimizin sayısı hedefini de aşarak 1 milyon 96 bin 566 kişiye ulaşmıştır. Başta Hazine ve Maliye Bakanlığımız olmak üzere, projemize destek veren diğer kamu ve özel sektöre, akademisyenlere, sivil toplum kuruluşlarımıza ve tüm katılımcılara teşekkür ediyor; AK PARTİ Hükûmetinin bir mensubu olarak projenin daha da geliştirilmesi, ileri teknolojiye dayalı ürünlerin programlanması ve yazılımların yapılmasında her zaman vatandaşlarımızın destekçisi olacağımızın sözünü veriyorum. Hizmet, eser, proje kervanı AK PARTİ lideri Recep Tayyip Erdoğan’la 14 Mayısta durmak yok, yola devam.

BAŞKAN – Sayın Keven…

14.- Yozgat Milletvekili Ali Keven’in, Yozgat’ta “Menekşe Evleri” denen bölgede oturan 180 hak sahibi için TOKİ’nin yapacağı evlere ilişkin açıklaması

ALİ KEVEN (Yozgat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Buradan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Sayın Murat Kurum'a sesleniyorum: Yozgat'ta 180 hanenin oturduğu “Menekşe Evleri” denilen bölgeyi yıkıp arazisine millet bahçesi yapıyorsunuz. Bu 180 hak sahibine “Sizlere TOKİ'den ev yapıp vereceğiz.” diye insanların evlerini başlarına yıktınız ancak hak sahiplerine yapılacak olan TOKİ'de inşaat yarım kaldı ve ikmal ihalesine henüz çıkılmadı, ikinci müteahhit de işi bıraktı. 2022 sonbaharında teslim edilmesi gereken evler hâlâ inşaat hâlinde bekliyor. Hak sahiplerine 1.100 lira kira yardımı ödeniyorken kiradan ve gecikmeden doğan bu farkı kim ödeyecek, soruyorum. TOKİ yarım kalan inşaatın ikmal ihalesini bir an önce tamamlamalıdır ve hak sahiplerine yapılacak evleri bir an önce teslim etmelidir.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Sayın Aycan…

15.- Kahramanmaraş Milletvekili Sefer Aycan’ın, muharip gazilerin aylıklarına ve kamuda çalışan geçici işçilere ilişkin açıklaması

SEFER AYCAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, muharip gaziler ülkemiz için savaşa katılmış, canları pahasına mücadele etmiş kişilerdir; hepsine minnet duyuyoruz. 3 ayrı muharip gazi grubu vardır. Bunların arasında bağlanan gazi aylıkları açısından fark vardır. Ayrıca, başka bir şekilde sosyal güvencesi olması hâlinde, ödenen gazi aylıklarından daha az yararlanmaktadırlar. Biz de bu durumların düzelmesiyle ilgili tekliflerde bulunmuştuk. Şimdi, yapılan düzenlemeyle 3 farklı grup muharip gazilerin sosyal güvence durumuna bakılmaksızın gazi aylıklarının net asgari ücret düzeyine çıkarılmasını doğru buluyor ve destekliyoruz, hayırlı olsun.

Ayrıca, kamu kuruluşlarında geçici işçiler ortalama altı ay çalışmaktaydı. Bu da geçici işçileri ekonomik olarak belirsizliğe sürüklemekteydi. Yapılan düzenlemeyle, kamu kuruluşlarında geçici işçilik süresinin bir yıla kadar çıkarılmasına imkân verilmesini olumlu buluyoruz. Ayrıca, geçici işçilerin kıdem sürelerine göre kamu kuruluşlarında boşalan sürekli işçi kadrosuna geçmesini de olumlu buluyoruz, destekliyoruz.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

16.- Batman Milletvekili Ziver Özdemir’in, AK PARTİ olarak emeğin ve emeklinin yanında olmaya devam ettiklerine ilişkin açıklaması

ZİVER ÖZDEMİR (Batman) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.

AK PARTİ olarak emeğin ve emeklinin yanında olmaya devam ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın müjdesini verdiği şekilde en düşük emekli maaşını 5.500 TL'den 7.500 TL'ye çıkarıyoruz. Emekli bayram ikramiyeleri Ramazan ve Kurban Bayramı'nda 2 bin TL olarak emeklilerimize ödenecek. Emekliler için atılan adımlardan sadece bu tutarın altında aylık alan emeklilerimiz değil, emeklilikte yaşa takılanların yasası kapsamında aylık bağlanacaklar da yararlanacaklar. Dul ve yetim aylığı alanlar da en düşük emekli aylığındaki artıştan hisseleri oranında faydalanacak. Bayram ikramiyesiyle birlikte gaziler, güvenlik korucuları, terörden zarar görenler, malullük ve sürekli iş göremezlik ödeneği alanların da ödemelerinde artış sağlanacaktır. Ayrıca, 42 bin güvenlik korucumuzun da düşük olan emekli maaşını 7.500 TL'ye çıkarıyoruz, Sayın Cumhurbaşkanımız bugün o müjdeyi de verdi.

Artışların tüm emeklilerimize ve aziz milletimize hayırlı olmasını diliyorum.

BAŞKAN – Sayın Kenanoğlu.

17.- İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu’nun, Batman’da bir sokak röportajında konuşan ve kendisini iktidarın destekçisi bir Hizbullahçı olarak nitelendirilen kişinin söylediklerine ilişkin açıklaması

ALİ KENANOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Batman'da bir sokak röportajında konuşan ve kendisini iktidarın destekçisi bir Hizbullahçı olarak nitelendirilen meczup Cumhur İttifakı karşısında bulunan tüm muhaliflere hakaret ve küfürler edip “Kafalarını keseceğiz!” diyerek tehdit etmiştir. Bu meczup, Cumhurbaşkanı adayı Sayın Kılıçdaroğlu üzerinden hem Kılıçdaroğlu’na hem de Alevi inancına mensup insanlara da hakaret ve tehditler savurmuştur. Bu meczup bu sözlerden sadece birini Cumhurbaşkanı, Cumhur İttifakı mensupları için söyleseydi çoktan derdest edilmişti ama gücünü aldığı yeri bildiği için oldukça rahat. İşte, bu seçim, bu anlayışa yani kafa kesmeyi vadedenlere karşı bir arada yaşamı savunanlar arasında geçecek. 14 Mayısta kafa kesiciler, kafatasçılar kaybedecek; bir arada yaşamı savunanlar kazanacak; bu ülke bu karanlık zihniyete teslim edilmeyecek.

BAŞKAN – Sayın Bayraktutan…

18.- Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan’ın, Artvin’de görevli Emniyet mensuplarının terör tazminatından mahrum bırakıldıklarına ilişkin açıklaması

UĞUR BAYRAKTUTAN (Artvin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Artvin’de görevli Emniyet mensuplarımız, çoğu batı ilimizde görevli Emniyet mensuplarımızın bile faydalandığı terör tazminatından mahrum bırakılmakta, burada yıllardır süregelen bir haksızlık ve eşitsizlik söz konusu olmaktadır. Terör tazminatı almaları hususunda Karadeniz Bölgemizin güzide ili Artvin’i, yine aynı bölgemizin güzide illeri Ordu, Gümüşhane, Giresun, Amasya ve Tokat'tan ayıran özellikler nelerdir? Bu, ayrım hangi kriterler baz alınarak yapılmaktadır? Artvin ilimizde şark hizmetinde olan Emniyet mensuplarımızın terör tazminatından yararlanmaları hususunda Bakanlıktan bir çalışma beklenmektedir. Bu, eşitlikten uzak, haksız uygulamanın ortadan kaldırılarak Artvin ilinde görev yapan memurlarımızın da terör tazminatından faydalanmaları adına gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Polis memurlarımıza söz, bu mağduriyete son verip bu mağduriyetten polislerimizi kurtaracağız.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Yılmazkaya…

19.- Gaziantep Milletvekili Bayram Yılmazkaya’nın, kuru soğan fiyatına ilişkin açıklaması

BAYRAM YILMAZKAYA (Gaziantep) – Teşekkürler Sayın Başkan.

“Yoksulun sırtından doyan doyana,/Bunu gören yürek nasıl dayana,/ Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana...” Ancak artık o da yok. Temel besinlerin başında gelen kuru soğanın son birkaç haftadır fiyatı âdeta fırladı. Pazar tezgâhlarında ve manav reyonlarında son dönemin fiyatı en çok artan ürünü kuru soğan oldu. 20 TL'yi hatta 25 liraları gören kuru soğan, alım gücü düşük olan vatandaşların evine de giremez oldu. Sağlıklı bir temel besin ürünü olarak da bilinen kuru soğanı vatandaş artık alamıyor. Eskiden çuvalla alınan kuru soğan halkımız tarafından artık taneyle alınmakta. Tarım Bakanlığı tarafından iş bilmez bir şekilde arka arkaya yapılan hatalar tarım sektörünü olumsuz etkilemeye devam ediyor. Soğanın fiyatı artık gözümüzü yaşartıyor, bu durum ne üreticiyi ne de tüketiciyi memnun ediyor; maalesef ikisi de mağdur diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şahin...

20.- Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in, AKP’nin yanlış sağlık politika ve söylemleri nedeniyle sağlık sisteminin kaos içinde olduğuna ve (2/5006) esas numaralı Kanun Teklifi’ne ilişkin açıklaması

FİKRET ŞAHİN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

AKP'nin yanlış sağlık politika ve söylemleri nedeniyle sağlık sistemi kaos içindedir. Sağlıkta şiddet artmış, hekimler mesleklerinden soğutulmuş, malpraktis davaları artmış, defansif tıp gelişmiş, hekimlerin kamudan istifaları ve yurt dışına göçü artmış, son üç yılda her ay 400 hekim kamudan istifa etmiş, 225 hekim yurt dışına gitmiş, serbest çalışan hekimlerin ameliyat yapmaları yasaklanmış, gençlerin hayali olan tıp fakülteleri tercih edilmez olmuş, genç hekimler ihtisasa değil, yurt dışına gitmek için yabancı dil eğitimine başlamışlar, cerrahi branşlardan uzaklaşılmıştır.

Özetle, AKP döneminde hekimlik yapılmaz hâle gelmiş, Türk tıbbı gerilemiştir. Bu olumsuz tabloyu bir de hekimlerin komplikasyon hâlinde dahi mesleklerinden geçici olarak men edilmesini öngören kanun teklifi getiriliyor, deniliyor ki: ”Hekimlik yapmayın, cerrah olmayın.”

BAŞKAN – Sayın Yalım...

21.- Uşak Milletvekili Özkan Yalım’ın, Uşak Çevre Yolu’na ilişkin açıklaması

ÖZKAN YALIM (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

“Uşak Çevre Yolu üç buçuk yılda bitirilecek.” diye 2014 yılında, zamanın Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım tarafından imzalandı ancak süresi 3,5 kat geçmesine rağmen hâlâ bitirilemedi. Şimdi, üçte 2’sini seçim öncesi bitirmek için İzmir Bağlantı Yolu’ndaki Gediz Yolu kavşağındaki üst geçit köprüyü projeden çıkarıp Uşak’ın köprüsünü çaldılar ve önümüzdeki süreçte bu kavşakta birçok vatandaşımızın kaza yapmasına çanak tutuluyor. Birçok vatandaşımız can ve mal kaybına uğrayacaktır. Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği adına şimdiden uyarıyorum, olası bir ölümlü kazada bu köprüyü projeden çıkaranlara gerekli hukuki sürecin başlayacağını şimdiden belirtiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aygun…

22.- Tekirdağ Milletvekili İlhami Özcan Aygun’un, Türkiye’nin tazminat ödemesine neden olan POWERTRANS şirketine ilişkin açıklaması

İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Başkanım.

Kerkük petrolünün sefası POWERTRANS şirketi ve Barzani’ye, cefası ise Türk milletine. Bölgesel Kürt yönetimiyle bugüne kadar ortak hareket ederek Irak Merkezî Hükûmetinin iradesini yok sayan AK PARTİ iktidarı Birleşmiş Milletler kararlarını ve Irak Anayasası’nı ihlal etmiştir. Kerkük-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı’ndan yapılan petrol ticareti Uluslararası Tahkim Mahkemesinin kararlarıyla 1,4 milyar dolar tazminatla sonuçlanmıştır. Ayrıca bir tazminat mahkemesi daha devam etmekte, bununla beraber 1,5 milyar dolarlık bir tazminatla Türkiye karşı karşıya kalacak; bu parayı ödeyecek olan 85 milyon vatandaşımızdır. Bu petrolü taşıyan POWERTRANS şirketinin hissedarları arasında dönemin Enerji Bakanı Berat Albayrak ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eniştesi Ziya İlgen’in olması ise düşündürücüdür. Petrol ticaretinde adı geçen bir diğer kişi ise İran’dan petrol ve gaz üretim ticareti yaparken ambargoyu delmek suçundan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cezaevinden arkadaşı olan Hasan Yeşildağ. Bu konuda soru önergesi verdim, yanıtını bekliyorum. Kerkük petrolünün taşınması işi POWERTRANS şirketine neden ihalesiz verilmiştir, ceza neden Türk milletine bırakılmıştır? Bunun hesabını soracağız diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım.

İlk söz Sayın Akçay’ın.

Buyurun Sayın Akçay.

23.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine, Türkiye’nin önlenemez yükseliş hamlelerinin en önemli kilometre taşlarından birinin de diplomasi alanı olduğuna ve Türkiye’nin diplomasi alanındaki başarılarına ilişkin açıklaması

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin istikrarlı, sorun çözen, çözüm üreten, inisiyatif alan, hızlı ve etkin yapısıyla birçok alanda atağa geçmiştir. Türkiye kendi gündemine hâkim bir ülkedir ve başkalarının gündemine mahkûm değildir.

Ülkemizin bu önlenemez yükseliş hamlelerinin en önemli kilometre taşlarından biri de diplomasi alanındadır. Küresel ve bölgesel krizlerin ivme kazandığı bir dönemde Türkiye “Yurtta barış, dünyada barış.” parolasıyla diplomasinin cazibe merkezi hâline gelmiştir. Dışişleri Bakanlığı tarafından 2022’de 267 telefon ve video konferans görüşmesi, 83 yabancı ülke ziyareti, 240 ikili görüşme gerçekleştirilmiştir ve 114 Dışişleri Bakanı ülkemizde ağırlanmıştır. Yurt dışında görev yapan misyon sayımız 257’ye ulaşmıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız 2022’de 21 ülkeye 27 ziyaret gerçekleştirmiş; aralarında Rusya, Ukrayna Devlet Başkanlarının da olduğu devlet başkanlarıyla 200 telefon görüşmesi gerçekleştirmiştir. Dünyanın siyasi, iktisadi ve toplumsal kaosa sürüklendiği bir dönemde bir yandan egemenlik haklarımızı ihlal eden mütecaviz saldırılar bertaraf edilirken diğer yandan diplomasinin gelecek vizyonu da şekillendirilmiştir. Bu doğrultuda, sınırlarımızın içinde ve dışında “Ara, bul; yok et.” parolasıyla bütün terör örgütleriyle etkili bir mücadele verilmektedir. Doğu Akdeniz’de, Adalar Denizi’nde ve mavi vatanda meşru haklarımızı hedef alan kirli senaryolar bertaraf edilmektedir. Libya’yla imzalanan anlaşmalarla Türkiye’yi kara sınırlarına hapsetmeye çalışanlara gereken cevap verilmiştir. Kıbrıs’ta kırk altı yıldır kapalı olan Maraş açıldı, Karabağ Ermenistan işgalinden kurtarıldı. Salgın sürecinde bazı ülkeler yardım gemilerine el koyarak korsanlık yaparken Türkiye 161 ülkeye ve 12 uluslararası kuruluşa yardım malzemesi göndermiş, yardım etmiştir. 18 Haziran 2021’de 11 ülkenin devlet ve hükûmet başkanı, 41 dışişleri bakanı ve 60’a yakın uluslararası örgüt temsilcisinin katılımıyla Birinci Antalya Diplomasi Forumu düzenlendi ve 11 Mart 2022’de de İkinci Antalya Diplomasi Forumu, 17 devlet ve hükûmet başkanı, 80 bakan, 39 uluslararası kuruluş ve 75 ülkeden gelen katılımcılarla düzenlendi. 28 Haziranda Türkiye’nin öncülüğünde İsveç ve Finlandiya’yla imzalanan 3’lü muhtırayla PKK-PYD/YPG ve FETÖ terör örgütleriyle mücadelenin uluslararası bir sorumluluk olduğu kabul edildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – ABD ve bazı Batılı ülkeler kaos yaratmaya çalışırken, Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşının kalıcı ateşkesle sonuçlanması için somut adımlar atmıştır. Rusya ve Ukrayna, Türkiye’nin öncülüğünde Antalya ve İstanbul’da düzenlenen zirvelerde bir araya getirildi. 22 Temmuz ve 2 Kasımda İstanbul’da, Birleşmiş Milletler, Rusya ve Ukrayna arasında imzalanan tahıl koridoru anlaşmalarıyla gıda krizlerinin önüne geçildi. Yine, Türkiye, çok taraflı görüşmelerle gıda sevkiyatının devamı ve Tahıl Koridoru Anlaşması’nın yüz yirmi gün daha uzatılması için gayret göstermektedir. İnsani yardımlar, esir değişimi ve savaştan kaçan sivillerin kabul edilmesinde insanı merkeze alan bir anlayış ortaya konulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Rusya ve Ukrayna savaşıyla ivme kazanan enerji krizinde alınan inisiyatifle enerji arz ve fiyat sorunlarının seyrini olumlu yönde etkileyerek küresel ekonomiye katkı sağlamıştır. Türkiye, jeostratejik avantajıyla enerji jeopolitiğinde kilit bir aktör konumuna erişmiştir. 11 Kasım 2022’de, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türk Devletleri Teşkilatına gözlemci üye kabul edilerek tüm dünyaya açık bir mesaj verildi ve Türkiye sorun çözen, aktif, uzlaşmacı, ilkeli, inisiyatif sahibi, kararlı ve meselelere hâkim bir diplomasi anlayışıyla küresel ve bölgesel aktör olarak 21’inci yüzyıla ve gelecek yüzyıllara damgasını vuracaktır ve ayrıca 12 Kasım 2021’de de Türk Devletleri Teşkilatı kuruldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Türk devletleri “Dilde, fikirde, işte birlik” parolasıyla siyasi, kültürel ve ekonomik ilişkilerini üst seviyelere taşımıştır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Usta…

24.- Samsun Milletvekili Erhan Usta’nın, Uluslararası Çalışma Örgütünün Kahramanmaraş merkezli depremlerde 658 bin çalışanın geçim kaynağını kaybettiğiyle ilgili yaptığı açıklamaya; Nurettin Canikli’nin Millet İttifakı’nın Ziraat Bankasını çiftçinin, Halk Bankasını esnafın bankası yapacakları söylemlerini eleştirmesine, Avrupa Birliği İstatistik Ofisinin (EUROSTAT) açıkladığı 2022 yılı iltica başvuru verilerine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’in gazilerin aylıklarında yapacakları düzenlemeyle ilgili açıklamasına, iktidarın seçim için yaptıklarına, devlet üniversitelerinde farklı illerde çalışan evli memurların tayin sorununa, güvenlik korucularının emeklilik sorununa ve emekli olduktan sonra silah taşıma meselesine ve Kur’an kursu öğreticilerinin kadro talebine ilişkin açıklaması

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi saygıyla selamlarım.

Depremin maalesef acı yanları her geçen gün ortaya çıkmaya devam etmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü, Kahramanmaraş merkezli depremlerde Türkiye’de toplam 658 bin çalışanın geçim kaynağını kaybettiğini açıklamıştır. Şimdi, tabii, bakıyoruz Hükûmete, bir kısım konutla ilgili hamleler var, işte sahte temel atma törenleri var, şunlar var, bunlar var, ortada bir plan, program yok. Özellikle bu çalışanların… Tabii, insanlar iş buldukları zaman, orada karınlarını doyuracak bir ortam oluştuğu zaman hayatlarını yeniden inşa etmiş olacaklar. “Bununla ilgili ne yapılıyor?” diye bakıyorsunuz; tamam, bir şey şu anda yapılamıyor olabilir ama bununla ilgili bir çalışma var mı, bir plan, program var mı, bir hedef ortaya koymuş mu Hükûmet? Hiçbir şey yapılmıyor. Yani 658 bin kişi işini kaybetmiş, bu insanlara yeniden iş kazandırılması konusunda ve o topraklarda tutulması konusunda hiçbir çalışma yok; bunu kabul etmek mümkün değil. Bakın, bütçe yapılmış, bu kadar büyük bir deprem felaketi yaşanıyor, deprem oluyor, iktidarın başarısızlığından, beceriksizliğinden, bu, felakete dönüşüyor fakat şu andaki bütçede bir tane kalem oynatılmış değil; bunu kabul etmek mümkün değil. Ya, bütçe büyüklükleri… Ya, bu bütçenin hiç mi öncelikleri değişmeyecek? Yani deprem nedeniyle ortaya çıkan bu yaraların sarılması için hiç mi bir kısım harcamalar kısılıp harcamalar bu tarafa kaydırılmayacak? Bunları kabul etmek mümkün değil. Ama maalesef, dediğim gibi, hem bu anlamda hem de depremde işini kaybedenlere, geçim kaynağını kaybeden insanlara yeniden iş kazandırılması konusunda hiçbir çalışma, hiçbir program, hiçbir proje maalesef sunulmamıştır. Zaten çok fazla vakitleri kalmadı. İnşallah, Millet İttifakı iktidarında bu yaralar sarılacaktır.

Şimdi, tabii, Allah kimseyi şaşırtmasın. Sayın Nurettin Canikli enteresan bir laf etmiş -sosyal medya hesabından şimdi ben de kontrol ettim tekrar- “Millet İttifakı seçimi kazanırsa Ziraat Bankasını çiftçilerin, Halk Bankasını da esnafların bankası yapacakmış.” diye bizi eleştiriyor. Ya, hayret edilecek bir şey. Zaten, gerçi ben her konuşmasına hayret ediyorum Nurettin Canikli’nin. En son burada bütçe konuşmasını da ibretle dinledik ama… Yani eleştirdiği noktaya bakıyor musunuz? Yani bu bankaların kuruluş amacı: Ziraat Bankasının çiftçileri desteklemek, Halk Bankasının da zaten esnafı desteklemek. Şimdi, Ziraat Bankası, bakıyorsunuz, havuz medyasını alanlara veya yandaşlara yüz milyonlarca dolar geri ödemesiz krediler veriyor fakat çiftçiye gelince kredi vermiyor. Halk Bankası da aynı şekilde, yaptığı işler ortada. Yani karanlık bir iş adamının ambargoları aşıp ülkeler arası kaçakçılık yaptığı bir konuma getiriliyor Halk Bankası. “Biz bunları değiştireceğiz. Halk Bankasını esnafın bankası yapacağız, Ziraat Bankasını çiftçinin bankası yapacağız.” diyoruz fakat Sayın Canikli bizim bu politikamızı eleştiriyor yani hakikaten başka eleştirecek nokta bulamadı demek ki bunu eleştiriyor; Allah şaşırtmasın diyorum. Maalesef, işte iktidarın geldiği nokta bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Şimdi, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (EUROSTAT) 2022 yılı iltica başvuru verilerini açıkladı. Burada da çok enteresan şeyler var. Avrupa Birliği ülkelerine en çok iltica eden ülkeler listesinde Türk vatandaşları… Bakın, bizden önce kim var? Arkadaşlar, Avrupa Birliğine iltica edenler listesinde Suriye var, Afganistan var, Venezuela var, Türkiye var. Yine, Türk vatandaşlarının başvuru sayılarına bakıyoruz, son bir yılda yüzde 145 artmış. Burada da kimlerle rekabet ediyoruz? Pakistan, Bangladeş, Irak ve Somali. Türkiye'nin geldiği lige bakın; bu ibretlik manzarayı görmek lazım. Tabii, bu veriler, vatandaşlarımızın ülkelerini terk etme istekleri yirmi bir yıllık Erdoğan hükûmetlerinin bir eseridir. Gençler kendi ülkelerinde bir gelecek göremiyorsa, çalışanlar kazandıkları ücretlerle temel ihtiyaçlarını karşılamakta dahi zorlanıyorsa, doktorlara “Giderlerse gitsinler.” denilerek kapı gösteriliyorsa, adalet terazisi bir tarafa ağır basıyorsa, demokrasi istenildiği zaman istenildiği kesime uygulanıyorsa, hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukuku işliyorsa bunun sebebi Erdoğan ve yönetimidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Başkanım.

Dolayısıyla bu rakamlar da Türkiye'yi işte böyle lig düşürür; daha fazla bir şey söylemeye zannederim gerek yok.

Şimdi, bugün Çalışma Bakanının, Sayın Vedat Bilgin'in gazilerimize ödenen aylıkların asgari ücret düzeyine çıkarıldığı ve aradaki farklılıkların giderildiği şeklinde açıklaması var; bunu takdirle karşılıyoruz, onu ifade edeyim ama bununla ilgili çok mücadele verdik. Bunu burada en azından İYİ Parti Grubu olarak ve bu meseleyi defalarca burada dile getirmiş bir milletvekili olarak nihayet yani yirmi bir yıllık -Sayın Vedat Bilgin için demiyorum, AK PARTİ hükûmetleri için diyorum- iktidardan sonra nihayet böyle bir şeyi yapmayı başardık. İşte, seçim olmasa yine bu olmayacaktı, o çok belli. Seçimin, sandığın nelere kadir olduğunu gördük.

Yine, bugün Sayın Cumhurbaşkanı, bu nisan ayından itibaren doğal gaz, elektrik faturalarında indirim… Ya, bunlar indirilsin dedik. Dünyanın en yüksek doğal gaz fiyat artışları, elektrik fiyat artışları Türkiye'de yapıldı. Bunları yapmayın dedik. Hadi yaptınız, sonradan bunları indirin dedik, bize kulak tıkadılar. Nasıl olacak bunlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Başkanım.

“Siz iş bilmiyorsunuz.” dediler. Şimdi seçim geldi, bak, şimdi hemen de yapmıyor. Nisan ayı… Zaten 14 Mayısta gidiyorsunuz beyler. Niye indiriyorsunuz bunları? Biz gelince bu hesabı kitabı kendimiz yaparız. Ya, bu samimiyetsizliktir. Bu, seçim için yapılmış bir şeydir ama vatandaş bunları görüyor. Hani derler ya, kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmazmış. Millete böyle yirmi bir yıllık bu ezayı cefayı çektireceksin, seçime bir hafta kala şunları yapıyorum diyeceksin, bunu da hiç kimse yemez, kusura bakmasınlar.

Şimdi, kısa kısa birkaç notum daha var Sayın Başkanım müsaadenizle. Bu devlet üniversitelerinde görev yapan memurların -tabii her üniversite bir tüzel kişilik olduğu için… Aileler parçalanıyor- eşi bir başka yerde ve tayin imkânları yok. Bunlara özel bir düzenleme yapılması lazım. Bunu sadece bir ihtiyaç olarak söylüyoruz. Bunları yapacak vakitlerinin olmadığını da elbette biliyoruz.

Şimdi diğer bir konu şu: Bu EYT… Güvenlik korucuları var, EYT’den emekli olanlar var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) – Başkanım, bitireceğim.

Bunlara deniliyor ki: “Siz güvenlik korucusu olarak emekli olmayacaksınız, güvenlik koruculuğundan istifa edip EYT kapsamında hak kazandıysanız işlemleriniz ancak o şekilde yürütülecek.” deniliyor. Bunu bir defa anlamak mümkün değil, bunu bir izah etsinler bize. Niye böyle bir şey yaptırılıyor? Bu AK PARTİ'den arkadaşlar da bunu burada izah ederlerse çok sevinirim. Dolayısıyla bir defa güvenlik korucusu olarak emekli olmalarının önü açılmalıdır.

Ayrıca neler var? Oradaki insanların çok hassas olduğu konu bu silah taşıma meselesi. Şimdi, emekli olduktan sonra güvenlik korucularının taşıma ruhsatları iptal ediliyor, bulundurmaya geçiyor. Eğer zamanında bu çevrilme işlemini yapmazlarsa da 18 bin lira cezası var.

Değerli arkadaşlar, biliyoruz ki bu insanlar, orada, terör örgütüne karşı kahramanca mücadele eden insanlar. Bu insanlar bundan sonra, hayatı boyunca silah taşımak zorunda. Bu sistem kurulmuş, bu sistem bu şekilde icra ediliyor, devlet bu sistem üzerinden güvenliği, asayişi sağlıyor. Şimdi, bu insanlara diyorsunuz ki “Emekli oldunuz.” Her şey güllük gülistanlık mı oluyor o zaman? Bu insanlar terör örgütünün hedefi hâlinde olan insanlardır, dolayısıyla hiçbir harca tabi tutulmaksızın bu insanların taşıma ruhsatlarının devam etmesi gerekir. Bu, devlet olmanın bir gereğidir.

Son konu olarak da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) – Başkanım…

BAŞKAN – Son söz.

ERHAN USTA (Samsun) – Çok kısa bir şekilde o zaman şunu da ifade edeyim: Bu fahri Kur'an kursu öğreticileri var. Bunun ne kadar ulvi bir iş olduğunu artık söylemeye gerek yok. İki türü var bunların; bir, hâlen işbaşında olanlar var, bir de geçmişte çalışmış olanlar var. Hepsi kadro bekliyorlar bir defa, onu söylemek lazım. Yaklaşık, 12 bin öyle, 12 bin öyle, 24 bin kişi var burada. Bir defa, insani koşullarda çalışmıyorlar; asgari ücretin yarısı kadar maaş alıyorlar, kadroluların da 1/3’ü kadar maaş veriyor devlet bu insanlara. Yılda sekiz ay çalıştırılıyorlar, iş garantileri yok, aylık da on iki on beş gün sigorta yapılıyor. Ya, devlet, kaçak çalıştırıyor fahri Kur'an kursu öğreticilerini, düşünebiliyor musunuz? Ve talebimiz şu: Görevde olup olmama şartına bakılmaksızın fahri Kur’an kursu öğreticileri, sigorta prim günleri baz alınarak kadro talep ediyorlar. Bu talebimizi de buradan iletiyoruz. İnşallah, önümüzdeki torbalara bunlar konulursa burada destek vereceğimizi de buradan Hükûmete ve AK PARTİ Grubuna çağrıda bulunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Oluç…

25.- İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, Veri Kaynağının bu sene ramazanda iftar sofrası kurmanın maliyetini 1.371 Türk lirası olarak açıkladığına, artan maliyetlerden dolayı her yıl gramajı değişen ramazan pidesinin fiyatına ve hayat pahalılığına, Diyarbakır’da Y.D. adlı 14 yaşındaki bir çocuğun kaçırılmasından ve işkençeye maruz bırakılmasından sorumlu polislerin cezasızlıkla ödüllendirilmesine ve Bolu Cezaevinde hukuksuz infaz yakmaların olduğuna ilişkin açıklaması

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, Türkiye'ye dair sosyoekonomik verileri kamuya açık resmî kaynaklardan derleyerek sunan bir yer var; Veri Kaynağı. Bunun araştırmasına göre, Türkiye'de bu sene ramazanda iftar sofrası kurmanın maliyeti 1.371 Türk lirası yani otuz gün boyunca sadece mütevazı bir iftar sofrası için toplamda 41.150 Türk lirasına ihtiyaç var. İki şey hatırlatmak istiyorum bu noktada. Birincisi, TÜRK-İŞ'in mart ayı verileri ışığında, 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 31.241 Türk lirasıydı. Yine, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı ise 9.591 Türk lirasıydı.

İkinci hatırlatmak istediğim, artan maliyetlerden dolayı her yıl gramajı değişen ramazan pidesinin kilogram fiyatı geçtiğimiz yıl 18,90 Türk lirasından satılırken 2023 yılında yani bu ramazanda yüzde 83 zamlanarak 33 lira 30 kuruştan satılmakta yani ramazan pidesi son iki yılda yüzde 204 zamlanmış vaziyette. Şu tablo da aslında bunu gösteriyor, son iki yılda ramazan pidesindeki artış çok net olarak görünüyor yani ramazan pidesinde tarihteki en yüksek artış yaşanmış vaziyette bu yıla baktığımızda. Şimdi soruyorum: Normal bir sofra kurmanın maliyeti aylık 41 bin lira ise yoksulluk sınırının 30 bin lira olduğu bir ortamda insanlar bu ramazanlarında nasıl iftar yapıyorlar, nasıl bu ramazanı geçiriyorlar? Bu soruyu herkesin kendine bir kez daha sorması lazım; özellikle iktidarın, iktidar mensuplarının sorması lazım. Çünkü bakın, geçen yılın ramazan kolisi ile -yine mütevazı bir koliden bahsediyoruz- bu yılki ramazan kolisi arasında da yüzde 130 bir zam görünüyor; TÜİK yıllık enflasyonu yüzde 69 olarak hesaplıyor yani her şey sahte. Yani şu çok açık: Geçen yıldan bugüne sofralar zaten fakirleşmişti, bu yıl boyunca halk geçinebilmek için bir öğünü atlamak zorunda kalıyordu, şimdi birçok aile sahur yapmadan iftarla orucunu tutmaya çalışıyor. İktidarın Türkiye'yi getirmiş olduğu durum budur. Bu ramazanda böyle bir acı tabloyu hep birlikte yaşıyoruz. Bunun sonucunda elbette ki 14 Mayısta herkes gerekeni yapacak ve bu iktidarın Türkiye'yi bu hâle getirmiş olmasının hesabını bir kez daha soracak.

Sayın vekiller, geçtiğimiz hafta konuştuk; Diyarbakır’da Y.D. adlı 14 yaşındaki bir çocuk polislerce kaçırılmış ve işkenceye maruz bırakılmıştı. Neden? Boynunda puşi var diye kaçırılmıştı. Önce, bir köy yoluna, tenha bir araziye götürülmüştü bu çocuk ve “Kürtlere küfret, İstiklal Marşı’nı oku!” denilerek darbedilmişti, kafasına dipçikle vurulmuştu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Fotoğraflarını burada gösterdik geçtiğimiz hafta Genel Kurulda. Ayrıca, “Yarına kadar İstiklal Marşı’nı ezberle, yoksa kafana sıkarız.” denilerek tehdit edilmişti polisler tarafından. Hastanelik edildi bu çocuk, ağzı ve elleri bağlı bir şekilde dere kenarında bataklığa bırakıldı. Bunu konuştuk. Peki, bunun sonucunda ne oldu? Diyarbakır Başsavcılığı önce 5 polisi gözaltına aldı; 5 polisten 3’ü tutuklandı, 2 polis serbest bırakıldı. Tekrar haklarında tutuklama kararı verildi 2 polise, 2’nci kez yapılan itirazın ardından da Lice Sulh Ceza Hâkimliğince bu 2 polis serbest bırakıldı. Şimdi, bu serbest bırakma kararı hukuka aykırı çünkü birincisi, kararı veren Lice Sulh Ceza Mahkemesi yetkili değil, yetkili olan Lice Asliye Ceza Mahkemesi. Buna rağmen, Lice Sulh Ceza Mahkemesi yetki gasbında bulunarak bu 2 polisi serbest bıraktı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – İkincisi, Lice Sulh Ceza Mahkemesi somut suç şüphesinin bulunmadığına dair ihsasıreyde bulunmasına rağmen sorgu işlemi yaptı ve Lice Sulh Ceza Hâkimliğinin sorgu işlemi yapması da esas itibarıyla hukuksuzluktur. Hayır, baktığımızda ortada çok ağır suçlar var yani işkence ve kötü muamele var, kasten yaralama var, kişiyi özgürlüğünden yoksun bırakma var, tehdit ve hakaret var, ırkçılık var, nefret suçu var. Peki, ne oldu? 2 polis tahliye edildi. Neden? Çünkü devletlü öyle buyurdu. Yani 14 yaşındaki bir çocuk polislerin “Kürtlere küfret!” söylemine karşı direndi, kendi Kürt kimliğini korudu; işkence gördü, ağır işkence gördü ama ne oldu? Bunu yapanlardan 2 polis serbest bırakıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Yani polisler cezasızlıkla ödüllendirilmiş oldu bir kez daha. Bu tür görüntüler, işte bu cezasızlık uygulamaları sürdüğü müddetçe Kürtlere düşmanlık yapan, Kürtlere yönelik nefret suçu işleyen, Kürtlere dönük ırkçılıkla davranan polislere yönelik bu tür cezasızlık uygulamaları sürdüğü müddetçe elbette ki bu suçlar da işlenmeye devam edecek. Halk bu gerçeği görüyor ve bu gerçeğin hesabını da aslında 14 Mayısta seçimlerde mutlaka soracak.

Son değinmek istediğim bir konu var sayın vekiller; yine hukuksuzluk. Şimdi, Bolu Cezaevinde Mart 2022’de başlayan infaz yakmaları sonucunda 12 tutuklunun infazı yakıldı. Nedir infaz yakmanın gerekçeleri? “Suyu tasarruflu kullanmadın. “Örgütten ayrıldığına ilişkin pişmanlık dilekçesi vermedin.” “Manevi etkinliklere katılmadın.” Bu gerekçelerle infazları yakılan tutuklular var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN – Evet, son sözlerinizi alayım.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (İstanbul) – Şimdi, bu infaz yakma meselesi, bakın, çoğu otuz yıldır tutuklu olan, aralarında hasta tutukluların da olduğu mahpusların infazı yakılıyor. Ya, el insaf! Yani bir mahpusun infazı, otuz yıl cezaevinde kalmış bir mahpusun infazı pişmanlık dayatmasıyla yakılabilir mi? Böyle bir hukuksuzluk, böyle bir vicdansızlık, böyle insanlık dışı bir tutum olabilir mi? İşte -Bolu Cezaevinde ve diğer cezaevlerinde de var- bu tür vicdansız uygulamalar, bu tür hukuksuz uygulamalar sürüyor ve cezası biten insanlar salınmak yerine cezaevinde tutulmaya devam ediliyor. Bunu bir kez daha kınıyoruz, protesto ediyoruz ve Adalet Bakanlığını göreve çağırıyoruz; bu tür hukuksuz infaz yakmalara son verilmelidir diyoruz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bulut…

26.- Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un, Cumhurbaşkanının 24 Mart tarihinde Hatay’da gerçekleştirdiği 4 hastanenin temel atma törenine, bu hastanelerin ihalelerine ve ihaleyi alan şirketlere ilişkin açıklaması

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kıymetli milletvekilleri, 24 Mart tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı Hatay’da 4 hastanenin temel atma törenini gerçekleştirdi, bu hastanelerden bir tanesi İskenderun Devlet Hastanesi. Hepimizin gözleri önünde, İskenderun Devlet Hastanesi, depremde en az 80 kişi öldükten sonra, yıkım sonrası yoğun bakım ünitesinde, yine, aynı şekilde doktorun, hemşirenin bu enkaz altında kaldığı hastane. Fakat İskenderun Devlet Hastanesi diğer yıkılan binalardan farklı. Farklı olduğu taraf, buranın hasarlı olduğu on bir yıl öncesinden belirtilmiş yani on bir yıldır bu hastanenin yıkılma tehlikesi içerisinde olduğu, dayanıksız olduğu raporlara dahi girmiş durumda ancak bu bilinmesine rağmen bu hastanede herhangi bir tedbir alınmamış ve bu olay sonrası da maalesef, Sayın Fahrettin Koca bırakın istifayı ne vicdani sorumluluk gereği bir açıklama yapmış ne de idari ceza ya da bu işle ilgili bir soruşturma açtığını duymadık. Diğer hastaneler Antakya’da, Defne’de ve Erzin’de yapılan temel atma törenini tüm televizyonlar yayınladı, şaşaalı bir açılış yapıldı ama o yapılan açılış Zaytung haberlerine girmiş durumda. Belki de siyasi tarih içerisinde ne zaman bir temel atma töreni aransa bu çıkacaktır. Hepimizin malumu, o açılışta devlet erkânı vardı ve orada yine temel atma töreninin yanında firmaların bayrakları vardı fakat tören sonrası orada çekilen fotoğrafta görüldü ki orada sadece demir ızgara var ve içerisine bir parçacık beton dökülmüş durumda. Buradaki göstermelik temel atma töreni sadece ve sadece bugünkü iktidarın seçim öncesi kaybettiği oy oranlarından kaynaklı yoksa bu kadar, Zaytung konusuna haber olacak kadar bir açılış gerçekleştirmemesi gerekiyor. Böyle bir yanlışı yapmasını anlamış değiliz fakat buradaki göstermelik açılış bir başka durumu daha sonra ortaya çıkardı: 27 Mart tarihinde İhale Dergisi’nde buraların ihalesi çıkarıldı. Burada yapılan ihaleler anlaşılıyor ki tam üç gün sonra yapılmış yani siz göstermelik bir temel atma töreni yapacaksınız, bir parça beton dökeceksiniz, üzerine o şirketlerin yani oradaki o işi alan şirketlerin flamaları olacak ama anlaşılıyor ki o tarihte ihale bile gerçekleşmemiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Yapılan iş o tarihte verilmemiş, tam üç gün sonra ihale edilmiş. İhale edilen firmalara da baktığımızda hepsi tanıdık firmalar. Özellikleri ne? Sarayın çok sevdiği müteahhitler, İşte, bunların başında YDA var; örnek diye vereyim.

Bir başka şey daha var burada; buraya yani devletin kuralları, kaideleri hepsi yok sayılarak ihale verilmiş, bu da yetmemiş, burada verilen ihale bedeli 341 milyon 462 bin 500 lira iken buraya verilen ihale yani Hatay Erzin’e verilen ihale bedeli 425 milyon 410 bin lira yani ihaleye çıkılan tekliften 90 milyon lira daha fazla. Düşünün, ülkenin geldiği duruma bakın, ülkeyi yönetenlerin yaptıkları işlere bakın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

BURHANETTİN BULUT (Adana) – Bir göstermelik temel atma töreni ve o törende firma flamaları var. Üzerine, açılış sonrası bakıldığında, sadece küçük bir beton dökülmüş durumda. Üç gün sonra ihalesi yapılıyor. Yapılan ihale YDA’ya, sarayın çok sevdiği müteahhide 90 milyon lira daha yüksek bedelle ödeniyor.

Sonuç itibarıyla, tüm devlet kurumlarına baktığımızda bu görüntüler, bu manzaralar var. Biz de 15 Mayısta bu yalana dolana, ranta dayalı adrese teslim ihalelerin son bulacağını ifade ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tunç…

27.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un, Adana Milletvekili Burhanettin Bulut’un yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, Cumhurbaşkanının bugünkü grup toplantısında millete sunduğu yeni müjdelere, Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı’na, yerli ve millî otomobil Togg’un bugün yapılacak çekilişlerle hak sahiplerini bulacağına, deprem konutlarının inşasına başlandığına ve İlk Evim, İlk İş Yerim Projesi’ne, ilişkin açıklaması

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerimiz; hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Çalışmalarımızda başarılar diliyorum.

Öncelikle, değerli milletvekilimizin bahsettiği, Defne Devlet Hastanesiyle ilgili olarak iki günden bu yana hem sosyal medyada hem Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündeme getirilen hususla ilgili tekrar bir açıklama yapmak istiyorum. Şimdi, Defne Devlet Hastanesinin temel atma törenindeki temsilî bir görüntü ama şu anda gidin Defne'ye -görüntüler de burada- Defne'de gece gündüz hastane inşaatı çalışması devam ediyor. Dolayısıyla sadece temsilî bir temel atma törenini gündem yaparak oradaki büyük çalışmayı göz ardı etmek hakkaniyetli bir durum değildir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin her alanda kalkınması, milletimizin refahının artırılması, demokrasimizin güçlenmesi yolundaki mücadelemiz kesintisiz sürüyor. Bir yandan asrın felaketinin ve sonrasında meydana gelen sel afetinin izlerini silerek şehirlerimizi yeniden ayağa kaldırırken 85 milyon insanımızın her bir ferdi için çalışmaya, müjdelerimizi paylaşmaya devam ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız bugünkü grup toplantısında da yine milletimize yeni müjdeler sundu. Bu çerçevede, nisan ayı itibarıyla elektrikte tüm abone gruplarında yüzde 15 indirim sağlanacağı müjdesini verdi. Tüm vatandaşlarımızın yararlandığı doğal gaz indiriminden bu kez de sanayicilerimizin yararlanacağını ve doğal gaz tarifesinde yüzde 20 oranında indirim sağlanacağını ifade etti. Yatırım, istihdam, üretim, ihracat, büyüme hedefine destek olan sanayicilerimize ve üreticilerimize katkı vermeye devam edeceğiz.

Aynı zamanda, özellikle deprem bölgesinde fedakârca görev yapan madencilerimiz hepimizin malumu. Türkiye Taşkömürü Kurumu, Zonguldak, Bartın ve Karabük illerinde önemli bir istihdam kaynağı ve taş kömürü üretimi sağlayan Türkiye Taşkömürü Kurumuna bin madencinin, yeni madencinin alınacağı müjdesini verdi, bu illerimiz için de bu müjdenin çok önemli olduğunu ifade etmek istiyorum. Enerji hamlemiz Akkuyu Nükleer Güç Santrali'ne de 27 Nisanda yakıt yükleyerek nükleer enerji konusunda da Türkiye tarihî bir adım atmış olacak.

Yine, Sayın Cumhurbaşkanımız bir önemli müjdeyi daha verdi, o da nedir? Ramazan Bayramı’nın arifesinde Karadeniz gazı Filyos’a geliyor. Burada bir tören gerçekleşecek, artık, yerli doğal gazımızı milletimizin hizmetine sunmuş olacağız ve yine o gün Sayın Cumhurbaşkanımız milletimize önemli müjdeler verecek.

Türkiye’yi hızlı tren ağlarıyla örmeye devam ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Türkiye’yi hızlı trenlerle tanıştıran bir iktidarız, şimdi de sıra Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı’nda; açılışı inşallah önümüzdeki günlerde gerçekleşecek.

Değerli milletvekillerimiz, milletçe yıllarca hayalini kurduğumuz, heyecanla beklediğimiz yerli ve millî otomobilimizi de geçmişte yaşanan tüm engellere, “Yapamazlar.” diyenlere rağmen üreterek milletimize armağan etmenin gururunu yaşıyoruz. Yerli ve millî otomobilimiz Togg için 16 Mart 2023 tarihinde başlayan siparişler sürecinde 177.467 başvuruyla milletimiz büyük bir teveccüh gösterdi. Bugün çekilişi gerçekleşecek olan 20 bin Togg otomobilin hak sahiplerimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Deprem bölgesinde inşa edilecek 650 bin konutun 46.327’sinin inşasına başlandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Diğerlerinin de yapım süreçleri, ihale süreçleri hızlı bir şekilde devam ediyor ama bu taraftan, diğer taraftan da deprem öncesi milletimize vadettiğimiz 8 milyonunun üzerinde başvuru yapılan “İlk Evim” ve “İlk İş Yerim” projesinde de çalışmalar devam ediyor. Tüm bu başvurularda 8 milyon insanın başvurması, Togg’da 177 bin kişinin başvurması bu iktidara güvenin göstergesidir. Güvenen aziz milletimize de şükranlarımızı sunuyoruz. Çekiliş ve kuralarda hak kazanan tüm hak sahiplerine de hayırlı olsun dileklerimi iletiyorum.

Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Nuhoğlu…

28.- İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu'nun, Yunanlıların yapmış olduğu insanlık dışı soykırımı zafer günü olarak kutlayanlara ilişkin açıklaması

HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Atina Büyükelçimiz Yunanistan’ın bağımsızlık gününü Yunan Bayrağı’nı da paylaşarak kutlamış. Yunanlılar için bile sürpriz olan başka bir mesaj da Dışişleri Bakanından gitmiş. Yetmedi, AKP Genel Başkanı da Yunan Başbakanına kutlama mektubu göndermiş. Böylece, Türkiye Yunanlıların 1821’de Osmanlı’ya isyanını ve on binlerce Türk’ün katledilmesini kutlamış oldu. Bu, Türk milleti için utanç verici bir durumdur. Yunanistan hiçbir zaman Çanakkale Zaferi’ni, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı, İstanbul’un, İzmir’in işgalden kurtuluşunu kutlamamıştır. Bu nasıl bir aymazlıktır? Yunanlıların yapmış olduğu insanlık dışı soykırımı zafer günü olarak kutlayanlar bunun hesabını verecektir!

BAŞKAN – Sayın Sümer…

29.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, başta Adana olmak üzere tüm afet bölgesindeki vatandaşların barınma sorununa ilişkin açıklaması

ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Adana’da depremzedelerin barınması için 4 bölgede 2.400 konteyner kurulacağı açıklandı. Depremden sonra yapılan çalışmalarda ise 3 binden fazla binanın ağır ve orta hasarlı olduğu, bu nedenle yıkılmasına karar verildi. Ayrıca, konteyner yaşam alanları tamamlandıkça depremzedelerin buralara yerleştirileceği söylendi. Ancak yıkılacak bina sayısı ve mağdur vatandaşlarımız ile yapılacak konteyner sayıları birbirini tutmuyor. Vatandaşlarımızın mağduriyeti her geçen gün artıyor. Sağlam olduğu tespit edilen binaların kiraları ve satış fiyatları 3 kat artmış durumda Adana’da. Apartmanların durumuna itiraz eden binlerce vatandaşımız bulunuyor. 5 metrekare demir üzerine beton döküp temel atma töreni düzenlemek zaten acısı olan bu milletle dalga geçmek demektir. Başta afette ağır etkilenen illerimiz ve memleketim Adana olmak üzere tüm afet bölgelerinde bir an öce vatandaşlarımızın barınma sorunu çözülmelidir.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Gürer…

30.- Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in, iktidarın çalışanlar ve emeklilerle ilgili gerçekleştiremediklerine ilişkin açıklaması

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) – Teşekkürler Başkan.

Geçici işçiler, mevsimlik işçiler, Toplum Yararına Program çalışanları, usta öğreticiler, PIKTES çalışanları ve taşeronda kalan işçilere doğrudan kadro sözü gerçekleştirilmedi. Stajyerlerin ve çırakların ise başlangıç tarihi yaşlılık sigortasına sayılmadı. Sigorta öncesi annelik süresi prim, ödenek, emekliye sayılması gerçekleştirilmedi. Üniversiteli işçilerin, yardımcı zabıta ve itfaiyecilerin, KİT ve BİT çalışanlarının kurum kadrosuna alınması sağlanmadı. Geçici işçiler için yeni düzenlemeyle çalışma süresi artırılmasına rağmen sürekli işçi kadrosu verilmedi. Geçici işçilere kadro boşalması hâlinde amir tercihi getiriliyor ki bu da yirmi yıldır kadro bekleyen işçileri mutlu etmedi. Esnaf ve çiftçi için BAĞ-KUR primi 9000 günün düşürülmesi sağlanmadı. Emekli intibak düzenlemesi yapılmadı. EYT’de kademeli geçiş sağlanmadı. En düşük emekli maaşı asgari ücrete çıkarılmadı. Bayram ikramiyelerinin asgari ücret tutarında olması gerçekleştirilmedi. Tüm emeklilere 2 bin liralık seyyanen zam yapılmadı, talebimiz karşılanmadı.

BAŞKAN – Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

İYİ Parti Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İYİ Parti Grubunun, İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu ve 20 milletvekili tarafından, depremden etkilenen 11 ildeki baraj, gölet ve sulama sistemlerinin depreme ve doğal afetlere karşı dayanıklı olup olmadıklarının tespit edilerek yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla 16/3/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mart 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

29/3/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 29/3/2023 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 Erhan Usta

 Samsun

 Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu ve 20 milletvekili tarafından, depremden etkilenen 11 ildeki baraj, gölet ve sulama sistemlerinin depreme ve doğal afetlere karşı dayanıklı olup olmadıklarının tespit edilerek yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla 16/3/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerin 29/3/2023 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere söz talep eden İstanbul Milletvekili Sayın Hayrettin Nuhoğlu.

Buyurun Sayın Nuhoğlu.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAYRETTİN NUHOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu olarak deprem bölgesindeki 11 ilimizde bulunan baraj, gölet ve sulama sistemleri ile enerji üretim tesislerimizin deprem ve diğer doğal afetlere karşı dayanıklı olup olmadıklarının tespiti ile bu yapıların güvenli hâle getirilmesi için yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla vermiş olduğumuz araştırma önergesinin gerekçesini açıklamak üzere söz aldım, selamlarımı sunarım.

Deprem, sel, kuraklık, orman yangınları, fırtınalar, toprak kaymaları, çığ düşmesi, çevre kirliliği ve salgın hastalıklar doğal afettir. Ayrıca, teknolojik nitelikte endüstriyel ve kimyasal kazalar ile nükleer sızıntılar da doğal afet kapsamında değerlendirilmektedir. Doğal afetlerin ortak özelliği ne zaman meydana geleceğinin önceden bilinmemesidir. Bu sebeple, ülkelerin ve toplumların afetlere karşı hazırlıklarının seviyesi ilgili kurum ve kuruluşların gösterdiği başarıyla ortaya çıkar. Başarı seviyesi, afetlerin insan yaşamındaki etkisinin azaltılması ve can kayıplarının olmaması veya en aza indirilmesiyle anlaşılır. O hâlde 6 Şubatta ülkemizde meydana gelen depremlerle ilgili topyekûn bir başarısızlık olduğu açıktır. Depremlerle birlikte Kahramanmaraş, Hatay, Malatya, Adıyaman, Gaziantep, Osmaniye, Adana, Kilis, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Elâzığ illerimizi kapsayan afet bölgesinde bulunan 110 baraj, 30’a yakın gölet ve 170’ten fazla hidroelektrik santralinin zarar görebileceği basında yer almış, söylentiler halkı tedirgin etmiştir.

Değerli milletvekilleri, 21’inci yüzyılda karşımıza çıkan temel sorunlardan biri de su kaynaklarının kısıtlı olmasıdır. Bu sebeple suyla ilgili yatırımlar değerli görülmektedir. İklim değişikliğiyle mücadele ve biyolojik çeşitliliğin korunması, ekonomik büyüme, gıda ve enerji güvenliği gibi birçok konunun temelinde su kaynaklarının varlığı ve sürdürülebilirliği yer almaktadır. Son yıllarda küresel ısınmanın etkisiyle meydana gelen iklim değişiklikleri sebebiyle tüm dünyada kuraklık yaşanmakta, ülkemizdeki su kaynaklarında belirgin bir şekilde azalma görülmektedir. Buna ayrıca yer altı sularının kontrolsüz ve sorumsuzca kullanılması eklenmektedir. Nüfus artışına bağlı olarak artan ihtiyacın etkisiyle önümüzdeki yıllarda su kaynaklarımızın yetersiz kalacağı öngörülmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde 993 baraj, yüzlerce gölet, elektrik üretimi yapılan 751 HES ile çok sayıda sulama tesisi bulunmaktadır. Bu tesislerin büyük bir çoğunluğu fay hatları üzerinde veya yakınında yer almaktadır. Afetin deprem bölgesindeki etkileri göz önüne alındığında mevcut su varlığımızın korunması ve geliştirilmesinde sorun varsa giderilmesi öncelikli işlerden olmalıdır. Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına düşen yıllık su miktarı en az 5 bin metreküp olmalıdır. Ülkemizde ise kişi başına 1.346 metreküp kullanılabilir su düşmektedir. Dolayısıyla Türkiye su fakiri bir ülke kategorisinde yer almaktadır. Bu miktar Irak’ta 2 bin, Batı Avrupa ülkelerinde 5 bin, dünyada ise ortalama 7.600 metreküp civarındadır. Su kaynaklarının dünya üzerinde dengeli dağılmadığı göz önünde bulundurulduğunda suyun ve su kullanımının ülkelerin iç ve dış politikaları üzerindeki etkileri kaçınılmaz olacaktır.

Değerli milletvekilleri, yakın gelecekte dünyanın en önemli sorunu hâline gelmesi muhtemel olan su kıtlığının ülkemizde yaşanmaması ve sürdürülebilir politikaların oluşturulması için deprem bölgesindeki 11 ilimizde baraj, gölet, sulama sistemleri ile enerji üretim tesislerimizin depremden etkilenip etkilenmediğinin ve diğer doğal afetlere karşı dayanıklı olup olmadıklarının tespit edilmesi ülkemizde bulunan diğer suyla ilgili tesisler için de bir fikir oluşturması bakımından hayati öneme sahiptir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

HAYRETTİN NUHOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

Ayrıca, bu yapıların güvenli hâle getirilmesi hem su varlığımızın korunması hem enerji üretiminin sürdürülmesi hem de afet anında ve sonrasında yeni facialara engel olunması bakımından da önemlidir. Bu kapsamda, mevcut durumun incelenerek sorun varsa yapılması gerekenlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasını gerekli görmekteyiz.

Önergemize destek verileceğini umar, saygılar sunarım.

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz talep eden İstanbul Milletvekili Sayın Hüda Kaya.

Buyurun Sayın Kaya.

HDP GRUBU ADINA HÜDA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Genel Kurul; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce sayın milletvekilinin de ifade ettiği gibi, deprem bölgelerinde -bu, basına da çıktı- bazı akarsuların yer altı çatlaklarından yok olduğunu, su kaybımızın olduğunu öğrendik; bunun için gerekenler elbette ki yapılmalı.

Ben iktidar yetkililerinin depremle ilgili yaptığı bazı konuşmalardan dolayı, gerçek dışı beyanlarından dolayı birkaç ifadede bulunmak istiyorum. AKP Genel Başkanı yıkılan binaların yüzde 99’una yakın bir kısmının 99 yılından önce yapılanlar olduğunu birkaç defa üst üste ifade etti fakat gittiğimizde gördük; Malatya’da, Adıyaman’da, Hatay’da otuz yıllık hatta elli yıllık gecekondular bile ayaktaydı ama üç yıllık, beş yıllık, on yıllık son derece lüks, ultralüks yapılar, rezidanslar yerle bir olmuştu, enkaz hâlindeydi. Ve özellikle Malatya’da “Bostanbaşı” diye ifade edilen bir bölge, o Malatya’nın zamanında güzelim kayısı bahçelerinin, bağların, bostanların, bahçeli evlerin olduğu bir bölge tamamıyla lüks bir mahalleye dönüştürülmüş vaziyetteydi birkaç yıldır ve orada birkaç trilyona satılan dairelerin olduğu, ultralüks, Malatya’nın göz bebeği denilen Bostanbaşı mevkisinde bulunan, hâlâ o inşaatları, yapımı devam eden pek çok lüks yapılar, yüksek katlı binalar artık oturulamaz hâle gelmişti. Dolayısıyla, 99’dan önce yapılan binaların yıkıldığına dair beyanlar tamamıyla gerçek dışıdır. Depremde genelde muhalefet sizleri beceriksizlikle, olayı yönetememekle itham ediyor fakat ben şuna katılmıyorum yani bir konuda çok beceriklisiniz, başkalarının emeğine çökmede çok başarılısınız, yabancı ekipler ve maden emekçilerimiz canlarını ortaya koyarak enkazdan canlı çıkarmak üzereyken ortama müdahale ederek kameralara poz vermekte çok başarılıydınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

HÜDA KAYA (Devamla) – Bakın, daha yeni, taze bir olay: AKP Esenler Belediyesinin ilköğretim okullarında öğrencilerden ailelerinin gıda yardımı yapması isteniyor ve bu gönderilen gıda paketleri, binlerce öğrenciden toplanan gıdalar “AKP” etiketi yapıştırılarak ve logosu yapıştırılarak deprem bölgesine, depremzedelere götürülüyor. Her konuda başkalarının emeğine çökmekte çok maharetliler. Bu konuda HDP’nin yaptığı yardımları engellemeye çalıştınız; hatta tırları engellediniz, yetmedi yardım koordinasyon merkezlerine kayyum atadınız. Hâlbuki “kayyum” demek -şunu hemen ifade etmek istiyorum- doğrulup ayakta durmak, devam ve sebat etmek, bir işin idaresini üzerine almak, gözetip korumak demek. Siz ise emek hırsızlığının adını kayyum koydunuz ama sevgili halkımız kayyumun ne olduğunu 14 Mayısta sizlere gösterecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talep eden Sivas Milletvekili Sayın Ulaş Karasu.

Buyurun Sayın Karasu.

CHP GRUBU ADINA ULAŞ KARASU (Sivas) – Sayın Başkan, İYİ Parti grup önerisi üzerinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

6 Şubat 2023 tarihindeki Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi merkezli 7,7 büyüklüğündeki depremden ve aynı gün içerisindeki Elbistan merkezli 7,6 büyüklüğündeki depremden etkilenen bölge içerisinde yaklaşık 13 milyon vatandaşımız yaşamaktadır.

11 ili kapsayan bölgedeki su kaynaklarının potansiyeli ve mevcut su yapıları hakkında bir değerlendirme yapıldığında ülkemiz açısından çok önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Söz konusu bölge, Türkiye su havzaları bakımından Fırat-Dicle havzası, Seyhan-Ceyhan havzası ile Asi havzasını kapsamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bölgede toplam 110 baraj, 30 gölet bulunmaktadır. Bölgeye baktığımızda yapılmış barajların büyük bir bölümünün, bünyesinden Cumhurbaşkanı çıkaran Devlet Su İşlerinin geçmişteki liyakatli kadroları tarafından yapıldığını görüyoruz. Şimdi o zamanki DSİ'den bugünlere geldik. Bugün herkesin, tüm toplumun gözü kulağı 11 ilde ancak unutmayalım ki ülkemizin tamamı bir deprem bölgesi.

Hâl böyleyken, yine bir deprem bölgesinde bulunan baraja bakalım: Melen Barajı. “2016’da bitirilecek.” denmiş, bitmemiş. “2017” denmiş, bitmemiş. “2018” denmiş, yine bitmemiş. Bu kez gövdede çatlaklar oluşmuş. Baraj çatlaklar nedeniyle su tutamayacağı için güçlendirme ihalesi yapılmış. İhaleyi alan şirket fiyat artışları sebebiyle projeden çekilmiş.

Değerli milletvekilleri, olmuşu konuşmak kolay ama ortada olan, gün gün yaklaşan bir tehlikeye önlem almazsanız, işte o zaman oturduğunuz koltukların hakkını vermiyorsunuz demektir. Önemli olan afetler yaşanmadan tedbir alabilmektir, sizler de yirmi yıldır bir türlü bunu beceremediniz. Üzülerek söylüyorum, yaşanan depremler göstermiştir ki ne Çevre, Şehircilik Bakanlığı ne Ulaştırma Bakanlığı ne Devlet Su İşleri ne AFAD ne Kızılay hiçbir felakete hazırlıklı değildir. Depremi ilk kez yaşamıyoruz, son da olmayacaktır. Geçmiş depremlerde binaların, iş yerlerinin yıkıldığına şahit olmuştuk ama kamu binalarının yerle bir olduğuna şahit olmamıştık; kara yollarında devasa çatlakların oluştuğuna şahit olmamıştık; üç sene önce açılan barajın hasar gördüğüne şahit olmamıştık; doğal afette vatandaşlarımızın sığınacağı kurumun doğal afete teslim olduğuna şahit olmamıştık. Kuşkusuz, depremden etkilenen 11 ilimizde bulunan kamu yapılarının, barajların, göletlerin, sulama sistemlerinin doğal afetlere dayanaklı olup olmadığının araştırılması önemlidir ama bunu yaparken Marmara’ya, Ege’ye, Kuzey Anadolu Fay Bölgesi’ne de bakmamız gerekiyor diyor, önergeyi desteklediğimizi ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

ULAŞ KARASU (Devamla) – Son olarak, seçim bölgem Sivas Koyulhisar ilçemizde, 30 Ağustos 2019 yılında HES kanalı patlamış, bölge halkı büyük mağduriyet yaşamıştır. Bu yetmezmiş gibi şimdi de aynı bölgede GES projesiyle vatandaşlarımızın tarım arazileri ellerinden alınmak istenmektedir. Artık verimli tarım arazilerine rant projeleri yapmaktan vazgeçin diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talep eden İstanbul Milletvekili Sayın Nevzat Şatıroğlu.

Buyurun Sayın Şatıroğlu.

AK PARTİ GRUBU ADINA NEVZAT ŞATIROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubunun vermiş olduğu önerge üzerine AK PARTİ Grubumuz adına aleyhte söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizi etkileyen ve asrın felaketi olarak adlandırılan depremler dolayısıyla vefat eden vatandaşlarımıza yüce Allah’tan rahmet, afetten etkilenen vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maraş merkezli 11 ili etkileyen depremler sebebiyle afet bölgesi içerisinde kalan depolamalı tesislerimiz olan barajlarımız, gölet ve sulama sistemleri DSİ Genel Müdürlüğü tarafından tek tek incelenmiş olup herhangi bir yıkım ve kontrolsüz su kaybının olmadığı görülmüştür. Bu sebeple, basında aslı astarı olmayan ve vatandaşı tedirgin eden haberlere itibar etmek yerine devletin kurumlarının, DSİ Genel Müdürlüğünün verdiği çalışmalara ve bilgilere itibar etmek gerektiği kanaatindeyim. Barajların projelendirme aşamasında baraja gelecek deprem yüklerinin tespiti için deprem risk analizleri yapılmakta, mansap şartları göz önünde tutularak barajlar tasarlanmaktadır. Baraj gövdesinin inşa edileceği temel zemininde çok sayıda sondaj yapılarak jeolojik rapor hazırlanmakta ve zemin özellikleri ayrıntılı olarak bu raporda iletilmektedir. Yine, baraj tasarımında statik, dinamik ve tüm hesap yüklerinde bu zemin raporları dikkate alınmakta, şiddetli depremlere dayanıklı projeler hazırlanmakta ve inşaat çalışmaları yürütülmektedir. Bunun yanında, DSİ, baraj ve göletleri her yıl temmuz-ağustos aylarında bölge müdürlükleri marifetiyle düzenli bir şekilde muayene etmekte, incelemekte ve gerekli çalışmayı yapmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuraklıkla ilgili ifade etmek istediğim bir husus var. 1 Ekim 2022-28 Mart 2023 tarihleri arasında Türkiye genelinde kümülatif yağışlar uzun yılların ortalamasına göre yüzde 25,5 azalmıştır. Türkiye, küresel iklim değişikliğinin etkilerinin yoğun hissedildiği Akdeniz kuşağında yer almakta ve yüksek risk grubu ülkeler arasında kabul edilmektedir. Yarı kurak iklim kuşağında olan ülkede suyun etkili yönetilmesi, suyun kullanımının planlanmasının çok iyi yapılması hayati öneme sahiptir. Bu kapsamda, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin öncülüğünde, Tarım ve Orman Bakanlığınca, su kaynaklarının sürdürülebilirliğinin sağlanması ve gelecek nesillere aktarılması için ülke sathında ulusal su verimliliği projesi başlattık. Bu seferberlikle içme suyu sistemlerinde yüzde 33,5 olan kaybın yüzde 25 seviyesine düşürülmesi, yine, tarımda sulama randımanının yüzde 49’lardan yüzde 75’lere çıkarılması amaçlanmıştır. Dolayısıyla, iklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkileriyle mücadelede ülkemizin bir yol haritası vardır ve titizlikle uygulanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

NEVZAT ŞATIROĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; suyun verimli kullanılması kapsamında, sadece 2022 yılında 62 baraj, 19 gölet ve bent, 50 yer altı depolama tesisi, 72 sulama tesisi, 21 toplulaştırma projesi, 16 içme suyu ve atık su tesisi, 10 HES ve 146 taşkın koruma tesisi olmak üzere toplam 396 tesis DSİ tarafından tamamlanmış ve hizmete açılmıştır. Son yirmi yılda ise suyun verimli kullanılması için yaklaşık 477 milyar liralık yatırım yaptık.

Bu sebeple, İYİ Parti grup önerisinin aleyhinde oy kullanacağımızı belirtir, yüce heyeti saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – İYİ Parti grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Halkların Demokratik Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- HDP Grubunun, Grup Başkan Vekili Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından, asgari ücretlilerin enflasyona karşı korunması için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla 29/3/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin  ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mart 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

29/3/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 29/3/2023 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 Meral Danış Beştaş

 Siirt

 Grup Başkan Vekili

Öneri:

29 Mart 2023 tarihinde Siirt Milletvekili Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş ve İstanbul Milletvekili Grup Başkan Vekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından -24469 grup numaralı- asgari ücretlilerin enflasyona karşı korunması için alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 29/3/2023 Çarşamba günkü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere söz talep eden Mersin Milletvekili Sayın Rıdvan Turan.

Buyurun Sayın Turan.

HDP GRUBU ADINA RIDVAN TURAN (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye çok olağanüstü bir yoksullukla malul yani yüzde 1’i bir kenarda tutacak olursak halkın yüzde 99’u ay sonunu nasıl getireceğini, aşını, iaşesini nasıl sağlayacağını düşünüyor. OECD verilerine bakıldığında Türkiye iktisadi parametreler açısından en kötü durumda olan ülkelerden bir tanesi. Gelir dağılımı eşitsizliğinde başa güreşiyor ve başpehlivanlığı kimseye vermiyor.

Şimdi, bir an düşünün, bir iktidar, Türkiye tarihinin en uzun süresince memlekete hükmetmiş, yetmemiş, Türkiye tarihinde hiç kimsenin kullanmadığı kadar büyük kaynak kullanmış; 70 milyar dolar özelleştirme, uluslararası alandan memlekete gelen -özellikle, AKP’nin Avrupa Birlikçi olduğu dönemlerde, 2007’li yıllarda- yaklaşık olarak 600 milyar dolar, vergi gelirleri, kamu bankalarının gelirleri, Fetullah cemaatinin el konulan malları, bunların hepsi bir araya getirildiğinde şu ana kadar hiçbir iktidar AKP kadar büyük bir kaynağa hükmetmedi, bu kadar büyük bir kaynak kullanmadı. Hem bu kadar uzun süre iktidarda kalacaksın hem bu kadar büyük kaynaklar kullanacaksın, dersin bitiş zili çalmasına beş dakika kala da diyeceksin ki “Ya, birtakım sorunlar var, bize biraz daha zaman verin, bu ekonomik sorunları biz bir çözelim.”

Şimdi, öyle tuhaf bir şeyle karşı karşıyayız ki yani bu kadar uzun süre iktidarda kalan ve geldiğimiz noktada Plan ve Bütçe Komisyonunda birbiri ardına sözüm ona toplumsal kesimleri rahatlatmak ve refahlarını artırmak adına yasa teklifleri getiren iktidar aslında bir görev kusuru falan işlemedi. Yani yaptıkları, uyguladıkları ekonomi politikalarının doğal sonucuyla karşı karşıyayız ve kimse zannetmesin ki bu bir öz eleştiridir. Yani işte, emekli maaşlarına getirilmeye çalışılan birtakım katkılar -zam da diyemiyorum tam ama- asgari ücretin işte 8.500 düzeyine getirilmesi; ya, bu kesimlere sağlanan destekler şöyle anlaşılmamalı: AKP baktı ki bu politikalar yanlışmış, şimdi onun öz eleştirisini veriyor, bir çeşit tahsilini yapıyor; böyle değil arkadaşlar. 2002’den bu zamana kadar uyguladıkları bir avucu zenginleştiren, halkın genelini ise yoksullaştıran neoliberal kapitalist politikaların iktidarı getirdiği yer budur. Yeniden rıza üretmenin tek yöntemi bu mağdur olan toplumsal kesimlere destek olmaktır. İktidar şu anda bunu uygulamaya çalışıyor, bunu uygulamaya çalışıyor ama bu yaptıkları da derde derman değil. Mesela, emeklilikte 7.500 lira diye… Geçtiğimiz günlerde, Recep Tayyip Erdoğan'ın söylemi üzerine Plan ve Bütçeye gelen bir teklif var. Emekli maaşları 7.500 liraya falan çıkmıyor arkadaşlar, bu bir aldatmaca. Kök ücretler değişmedikten sonra Hazine eliyle oraya yapılacak katkının pratik bir karşılığı yok. Niye söylüyorum bunu biliyor musunuz? Kök ücret değişmediğinde ocak ayında ve temmuz ayında söz konusu olacak zamlar bu kök ücrete göre verilecek; 7.500 liraya göre verilmeyecek, 5 bin küsur liraya göre verilecek. Dolayısıyla bunun aslında emekliler için bir katkı, bir destek değil; tam tersine, emekliler açısından “Kırk katır mı, kırk satır mı?” politikası olduğunu görmek için iktisat dehası olmaya, Karl Marx olmaya falan gerek yok, durum ortada. 7.500 liranın altındakini 7.500 liraya çıkarıyorsun, 7.501 lira alanın maaşında herhangi bir artış yok. Niye seyyanen değil bunlar? Niye biliyor musunuz? Çünkü -2008’di yanlış hatırlamıyorsam- 5510 sayılı Yasa’yı getirdiklerinde biz çok bağırdık; işçi sınıfı örgütleri, sosyalistler çok bağırdık, dedik ki: “Bakın, bu, su katılmamış bir neoliberalizmdir. Bunu yaparsanız insanlar, ücretliler büyük bir açmazla karşı karşıya kalırlar.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

RIDVAN TURAN (Devamla) – İktidar şu anda gücü yetiyorsa 5510 sayılı Yasa’yı değiştirsin, kök ücreti değiştirsin ve ona göre, oranlı bir biçimde, bütün emeklilere yönelik olarak ve en düşük emekli aylığının da asgari ücretin altına düşmeyeceği bir formülasyon arasın. Yapabilirler mi? Yapamazlar. Niye yapamazlar biliyor musunuz? Çünkü fıtratları öyle. Avrupa Birliği süreciyle başlayan, Türkiye'nin çağ atlamasını öngören, bunun propagandası yapan siyasetin geldiğimiz noktada kadın konusunda, Kürt sorunu konusunda, Türkiye'nin temel meseleleri konusunda zaten böyle bir ittifakla iktidarda kalmayı amaçlıyor olması dikkate alınırsa bunun üzerine zaten bir şey söylemek artık mümkün değil ve anlamlı değil. En iyi şey, iktidarın bir an evvel değişmesi ve memlekete iktisaden ve siyaseten huzurun gelmesidir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına söz talep eden Adana Milletvekili Sayın İsmail Koncuk.

Buyurun Sayın Koncuk.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL KONCUK (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Necip Fazıl’ın meşhur şiiridir: “Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa.” diyor Necip Fazıl. Şimdi, gerçekten, iktidar partisinin nasıl taksim yaptığını anlamakta artık zorlanıyoruz. Yani yirmi bir yıllık iktidar sonucunda kamuda maaş hiyerarşisini altüst eden iktidarın bir kamu zam politikası olmadığını İYİ Parti Grubu olarak her zaman ifade ettik. Buna mesela, birkaç örnek vereceğim ben: Şimdi asgari ücreti 8.506 TL’ye çıkardık; güzel, daha da fazla olsun ancak bir kesime zam yaparken diğer kesimin de ekonomik gelirini benzer oranda artırmak lazım ki kamuda bir hiyerarşik bozulma meydana gelmesin. Mesela, 2015 yılında, bakın, ortalama bir memur maaşı asgari ücretin 2,41 katı; 2023 itibarıyla ortalama bir memur maaşı asgari ücretin 1,39 katına düşmüş. Şimdi bunu 3 milyon 600 bin kamu çalışanına izah edemezsiniz yani öğretmene, sağlıkçıya, hemşireye, askere, polise izah edemezsiniz. Dolayısıyla, Necip Fazıl’ın o sözünü söyledim: “Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa.” Yirmi bir yılın sonunda beklenir ki bir iktidar partisi ortaya akılcı, rasyonel ve Türkiye’nin ekonomik gerçeklerine uygun bir zam politikası oluşturabilsin ama siz, kamuyu altüst ettiniz değerli milletvekilleri.

Şimdi, geçen Sayın Elitaş’a soruyorlar: “Ya, memurlara niye zam yapmıyorsunuz?” diye. Sayın Elitaş şunu söylüyor, diyor ki: “Biz toplu sözleşmeyi revize edemeyiz, Anayasa’ya aykırı olur.” Ya, Sayın Elitaş, memurlar bunu yer mi ya, memurlar bunu yer mi? 3 milyon 600 bin, Sayın Cumhurbaşkanının grup konuşmasında “Hadi, yüzde 5 daha verdim.” dediğini bilmiyor mu, unuttu mu, çocuk mu kandırıyorsunuz? Bunu yapmayın.

Memurlarımıza neden zam yapılamadığının açıklanması gerekir. Diğer emeklilerimize niye zam yok? Kıymetli milletvekilleri, her zaman ifade ediyoruz, artık emeklilerimiz geçim aczi içerisinde, perişanlar. Dolayısıyla, emeklilerimizi ayıramayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

İSMAİL KONCUK (Devamla) – Şimdi, dolayısıyla, burada hem bütün emeklilerimizi kapsayan, bütün memurlarımızı içine alan hatta asgari ücretliyi de içine alan bir zam uygulamasının mutlaka hayata geçirilmesi lazım. Ha, geçiremezseniz ayrı mesele. Bu zam, en düşük emekli maaşı alan, 5500 TL alan bütün emeklilerimize hayırlı uğurlu olsun. Daha fazlasını hak ediyorlar, biz gelince inşallah onu vereceğiz. Ama şunu söyleyeyim, böylesine tezat, izahı mümkün olmayan zam politikalarıyla AK PARTİ'nin ayağına sıktığını bilmesi lazım. Ha, sıkarsanız sıkın, bundan da bir üzüntü duymayız diyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talep eden Adana Milletvekili Sayın Burhanettin Bulut.

Buyurun Sayın Bulut.

CHP GRUBU ADINA BURHANETTİN BULUT (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kıymetli milletvekilleri, HDP'nin grup önerisinde “ekonomik sorunların giderilmesi için alınması gereken tedbirler” diye bir başlık atılmış. Birinci yapılması gereken, bu iktidarın bugünkü sistemiyle birlikte gitmesi. Bu iktidar iktidarda olduğu müddetçe, kaldığı müddetçe bu ekonomik sorunları çözme şansımız yok, mümkün değil. Çünkü birincisi, bu sistem işlemiyor, bu sistem kaos getiriyor, bu sistem siyasi buhranlara açık bir sistem. İkincisi de yöneticiler. Yöneticilere baktığınızda, görevleri var ama sorumlulukları yok. Tüm bakanların sorumluluklarına baktığınızda, bir gram sorumluluğu yok. Hatta, yolsuzluk yapmışsan bile sorumluluğun yok, hiçbir şey olmuyor; işte, Ticaret Bakanının pandemi döneminde yaptığı iş gibi. Tek sorumlu kişi Cumhurbaşkanı. Onun sorumluluğu ne? Sandık. Sandık dışında Cumhurbaşkanını da denetleyen bir sistem yok ve ikincisi de bu yöneticilerin mental yorgunluğu. Yani sadece geçmiş yirmi yıl için de söylemiyorum, özellikle son beş yılda bu iktidarın çarpık yönetimi, yönetememesi yöneticiler içerisinde bir mental yorgunluğa vesile oldu. O yüzden de sorunların çözümü için birincisi, bu sorunun varlığını kabul edeceksin, “Böyle bir sorun varmış, hadi bu sorunu çözelim.” diyeceksin.

Örneğin, bugün Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin bir açıklama yapmış, daha bugün “Enflasyonda düşme eğilimi devam ederse asgari ücrette yeniden değerlendirmeye gerek duyulmaz, şu an gündemimizde değil.” demiş. Ya, böyle bir açıklama olur mu? Siz neye göre bunu belirliyorsunuz? TÜİK’e göre mi? Hani “Tayyip’i üzmeyen istatistik kurumu”nun verilerine göre mi? Ya, size hiç sormazlar mı “Ey, Vedat Bilgin, hiç çarşıya, pazara gitmediniz mi, hiç market gezmediniz mi?” İşte, biz ramazan ayındayız, “on bir ayın sultanı” deniliyor, on bir ayın sultanında orucunu vatandaş neyle açar? Hurmayla. Hurmaya bakıyorsunuz, hurmanın kilosu olmuş 210 TL; zeytinle açar desek zeytin 2 katına çıkmış. Ramazan ayında olduğumuzun en önemli göstergesi de pidedir, pide tam 2 katına çıkmış; gramajı düşürülmüş, 330 gramdan 300 grama düşürülmüş, 5 lirayken 10 lira olmuş. Böylesi bir zamanda Vedat Bilgin “Biz zam yapmayacağız.” diyor ama seçim başladığında arka arkaya zamlar geliyor. Vatandaş da diyor ki: “Keşke her ay seçim olsa.” İşte, emekliye yapılan iyileştirmeler ortada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

BURHANETTİN BULUT (Devamla) – Bu meselenin özü enflasyonu durdurmaktır. Enflasyon bu hâlde olduğu müddetçe de gelir adaletsizliği artmaya devam edecek, fakirler daha fakir, zenginler daha zengin olacak, hele hele saray şürekâsının içindeyseniz zenginliğiniz katbekat artar.

Rahmetli Demirel’in bu enflasyona ilişkin söylediği bir şey var. İşte, birileri diyor ki: “Bu enflasyonda biz vatandaşı ezdirmeyiz.” Bugünkü iktidar gibi. Demirel de demiş ki: “Kristof Kolomb’un yumurtasını mı buldunuz kardeşim? Bu enflasyonu durdurmadığınız müddetçe bu yoksulluk bitmez.”

Son söz olarak, Türkiye'de yaşayan vatandaşlarımıza gelir açısından bakıldığında, giderleri açısından bakıldığında -işte elektrik fiyatları ortada, kira fiyatları ortada- Afrika’da yaşayan ülkelerdeki vatandaş gibi Türk vatandaşı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BURHANETTİN BULUT (Devamla) – Son cümlem…

BAŞKAN – Son cümle için süre vermiştim, bitiremediniz.

BURHANETTİN BULUT (Devamla) - Evet, efendim.

BAŞKAN – Hadi, son cümlenizi alayım.

BURHANETTİN BULUT (Devamla) - On saniyede bitireceğim.

BAŞKAN - Buyurun.

BURHANETTİN BULUT (Devamla) – Ancak saray ve şürekasına baktığınızda, altındaki Mercedes’lerine, Audi’lerine baktığınızda sanki Almanya’da yaşıyor ya da çantalarına baktığınızda, Hermes çantalarına baktığınızda Fransa’daki gibi yaşıyor. Türkiye, saraylarla, uçan saray, yazlık saraylarla itibar kazanmaz, vatandaşın mutluluğuyla itibar kazanır diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talep eden Konya Milletvekili Sayın Halil Etyemez.

Buyurun Sayın Etyemez.

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL ETYEMEZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verilen grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ Hükûmetleri olarak Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde son yirmi bir yılda ülkemizin geleceği ve milletimizin refahı için her alanda önemli çalışmalar yaptık. “Çalışanını koruyan, çalışamayanına bakan” bir anlayışla politikalarımızı yürüttük, yürütmeye devam ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, son dönemlerde arka arkaya yaşadığımız afetler sebebiyle vatandaşlarımızın yaşadığı sıkıntıları aşmak için var gücümüzle de mücadele ediyoruz. Herkes şunu çok net bir şekilde bilmelidir ki son yirmi bir yılda millet olarak karşı karşıya kaldığımız her türlü krizden nasıl güçlenerek çıktıysak bugün de aynı iradeyle kurtulacak, güçlenerek yolumuza devam edeceğiz.

Kıymetli milletvekilleri, çalışanlarımız ve emeklilerimiz başta olmak üzere hiçbir kesimi enflasyona ezdirmeme ve oluşan kayıpları telafi etme sözümüzü kararlılıkla sürdürüyoruz. Milletimizin bize verdiği destek ve hükûmetlerimizin başarılı çalışmalarıyla kamuda istihdam edilenlerin sayısını 5 milyonun üzerine, toplam istihdam edilenlerin sayısını ise 31 milyon 837 bine çıkardık. Toplu sözleşme hükümleri gereğince memur ve memur emeklileri ocakta toplu sözleşme zammı ve enflasyon farkı olmak üzere toplam yüzde 16,48 zam alacaktı, hükûmet olarak bu zammı yüzde 30’a yükselttik. 2011 ve 2013’te yaptığımız düzenlemelerle 300 bini aşkın sözleşmeli personeli, bu yasama döneminde ise 458.615 sözleşmeli personeli kadroya geçirdik. 2002 yılında net 184 lira olan asgari ücreti 8.506 liraya çıkardık; asgari ücretin gelir vergisi ve damga vergisinden istisna tutulmasını sağladık. 2007’de kamuda geçici işçi olarak görev yapan 214 bin çalışanın sürekli işçi veya sözleşmeli personel statüsüne geçmesini temin ettik. 2018’de yaptığımız düzenlemeyle, kamuda görev yapan 725 bin taşeron personelin kadro meselesini çözüme kavuşturduk.

Yaş şartı aranmadan yaklaşık 2 milyon 250 bin vatandaşımızın daha emekli olma hakkına kavuşmasını sağladık. En düşük emekli aylığını 7.500 liraya yükseltiyoruz.

Gazilerimize ödenen aylıkları asgari ücret düzeyine çıkarıyor, gazilerimiz arasındaki aylık farklılıklarını da ortadan kaldırıyoruz.

Bayram ikramiyelerini de yüzde 82 zamla 2 bin TL’ye yükseltiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Etyemez, tamamlayalım lütfen.

HALİL ETYEMEZ (Devamla) – Bu düzenlemeden 15,6 milyon vatandaşımız yararlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, büyüyen ve güçlenen Türkiye için, Türkiye Yüzyılı’nda her bir çalışanımızın refah seviyesinin yükseltilmesi ve istihdamın artırılması için çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, sayın hatip dedi ki: “Efendim, emekliye bayram ikramiyesini 2 bin TL’ye çıkardık.” Cumhuriyet Halk Partisi bir maaş ikramiye teklif ediyordu, bunu kabul etmedi AK PARTİ. İşte, yüzleri burada!

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Korsan bildiri yapma, korsan. Söz al, konuş.

BAŞKAN – Peki Sayın Tanal…

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Yapmadılar, bunu kabul etmiyorlar.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Başkan, korsan konuşuyor, korsan!

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Ya, yazık, günah! 2 bin TL nerede, bir maaş nerede?

BAŞKAN – Siz Etyemez’le kendi aranızda bir anlaşın.

HALİL ETYEMEZ (Konya) – Ya, Tanal, korsan konuşmayı bırak; söz al, çık, konuş.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Söz alıyorum efendim.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) – Bu, tecrübe istismarıdır. Tecrübe istismarı yapıyorsunuz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Efendim, söz alıyorum, kısa söz, pek kısa bir söz.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

3.- CHP Grubunun, İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir ve arkadaşları tarafından, depremden etkilenen 11 ildeki üniversite binalarının altyapılarının incelenerek öğrencilerin karşılaştığı sorun ve ihtiyaçlara yönelik çözüm önerileri geliştirilmesi amacıyla 13/3/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin  ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 29 Mart 2023 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin önerisi

29/3/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 29/3/2023 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, grubumuzun aşağıdaki önerisinin İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

 Engin Altay

 İstanbul

 Grup Başkan Vekili

Öneri:

İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir ve arkadaşları tarafından, depremden etkilenen 11 ildeki üniversite binalarının altyapılarının incelenerek öğrencilerin karşılaştığı sorun ve ihtiyaçlara yönelik çözüm önerileri geliştirilmesi amacıyla 13/3/2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş olan (3951 sıra no.lu) Meclis Araştırması Önergesi’nin diğer önergelerin önüne alınarak görüşmelerinin 29/3/2023 Çarşamba günlü birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin gerekçesini açıklamak üzere söz talep eden İstanbul Milletvekili Sayın Sibel Özdemir.

Buyurun Sayın Özdemir

CHP GRUBU ADINA SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Evet, depremden etkilenen 11 ildeki üniversite binalarının altyapılarının incelenerek öğrencilerin karşılaştığı sorunların araştırılması konusunda grubumuz adına verdiğimiz Meclis araştırması önergesi üzerine ben de söz aldım. Genel kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yönetim sistemiyle birlikte oldukça derinleşen kurumsuzlaşma, liyakati ortadan kaldıran kadrolaşma, kurumların içinin boşaltılması ve maalesef yönetimdeki vasatlaşma son yaşadığımız depremlerle de çok acı şekilde ortaya çıktı. Kurumların içinin boşaltıldığı ve niteliğin en çok düştüğü en büyük tahribat da eğitimde ve özellikle yükseköğretimde ve üniversitelerde yaşanmaktadır. İşte, son yaşanan büyük deprem sonrasında da deprem bölgesinde eğitime yönelik alınan karar süreçlerinde de bu kurumsuzlaşma tekrar karşımıza çıktı.

Değerli milletvekilleri, elbette depremlerin 11 ilimizdeki yükseköğretim kurumlarını, akademisyenleri, idari personelleri, öğrencileri, ailelerini de doğrudan etkilediğini ve bazı kararların alınması ihtiyacı doğduğunu da bilmekteyiz. Araştırma önergemde de belirttiğim gibi Yükseköğretim Kurumunun verilerine göre yaklaşık 4 milyon üniversite öğrencisinin neredeyse 400 bini bu deprem bölgesinde kayıtlı; deprem bölgelerinde yaklaşık 17 bin akademisyen bulunmakta. Deprem bölgesinde ikametgâhı olan, diğer bölgelerde, üniversitelerde öğrenci olan da yaklaşık 300 bin öğrenci var. Bu sayılara baktığımızda, özellikle üniversite öğrencilerinin eğitimlerine devam etmesi noktasında daha detaylı, bilgiye dayalı bir çalışma yapılması gerekiyordu, önlemlerin alınması, sürdürülebilir ve nitelikten ödün vermeyen hızlı bir eğitim öğretime başlanması gerekmekteydi. Ancak, baktığımız zaman, YÖK depremlerin yaşandığı ilk gün, depremden etkilenen illerde, daha sonra nedense tüm illerde eğitime ara verdi ve üniversitelerin on-line eğitime geçmesi kararı alındı. Ancak YÖK'ün yine görev ihmali yaparak, üniversitelerin yetkili kurullarına danışmayarak hızlıca bir karar aldığını gördük.

Değerli milletvekilleri, siyasi iktidar, aynı pandemi döneminde olduğu gibi, ilk önce eğitimi, üniversiteleri ve üniversite öğrencilerini feda etti. Üniversitelerin yetkili kurullarının alması gereken kararlar, yine kişisel, keyfî tercihlerle alınıyor ve hatta değerli milletvekilleri, televizyon programlarında açıklanıyor. Evet, deprem bölgesinde belli kararların alınması gerekiyor. Elbette ilk etapta barınma, beslenme ihtiyacı vardı. Ancak hızlıca uzaktan, on-line eğitim kararı için, bu etkilenen deprem bölgeleri başta olmak üzere, diğer illere göç eden üniversite öğrencilerinin uzaktan eğitim için gerekli olan elektrik, internet, bilgisayar, tablet, cep telefonu gibi altyapı imkânlarının sağlanamadığı ortaya çıktı. Uzaktan eğitim kararı alınmasından sonra ise deprem bölgelerindeki üniversite binalarının, dersliklerinin hızlıca eğitime hazır hâle getirilmesi, öğrencilerin, akademisyenlerin ihtiyaçlarının hızlıca tespit edilmesi gerekmekteydi ancak Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; neredeyse iki ay oldu, bu hazırlıklar hâlâ yapılamadığı gibi, üniversite öğrencilerinin eğitim hakkıyla ilgili kararlar keyfî değerlendirmelerle verilmeye devam ediliyor.

İşte, tüm ülkede uzaktan eğitimin gerekçesi olarak da bildiğiniz gibi yurtlara duyulan ihtiyaç açıklandı ama şimdi, bir diğer taraftan da Bakanlığın açıklamasında yurt kapasitelerinin yüzde 85’inin boş olduğu belirtiliyor. Şimdi, üniversiteler yüz yüze eğitime neden geçiş yapamıyor bu durumda? Siyasi iktidar artık çok net bir karar vermelidir.

Bakın, önemli bir uyarıyı da yapmak istiyorum: Evet, deprem, on-line eğitim… Ancak seçim dönemindeyiz, seçim takvimi başladı ve seçmenler için adres değişikliğinin son günü de 2 Nisan. Peki, seçimde oy kullanacak olan üniversite öğrencilerinin seçim günü ikamet adreslerinin netleşmesi noktasında, yüz yüze eğitim kararı noktasında hızlıca bir karar verilmesi gerekiyor. Öğrenciler kaygılı, oy kullanamamak ve seçmen olamamak noktasında bir kaygı taşıyorlar. Evet, öncelikle, tabii ki öğrencilerin eğitim hakkını ama daha sonra da oy kullanma haklarını gasbedecek keyfî, kişisel, seçime yönelik siyasi hesaplardan artık vazgeçilmesi gerekiyor. Ben bir akademisyen olarak, bir an evvel deprem bölgesi başta olmak üzere tüm ülkede yüz yüze eğitim kararı verilerek üniversite öğrencilerinin de ikametgâhlarının belirlenmesi noktasında hızlıca bir karar alınması ya da üniversite öğrencileri için takvimde revizyon yapılması uyarısını yeniden yapmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

SİBEL ÖZDEMİR (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Evet, araştırma önergemde de belirtiğim gibi, deprem bölgelerindeki, 11 ildeki akademisyenler, üniversite öğrencileri, idari personelle ilgili gerekli önlemlerin alınması noktasında bir çalışmaya ihtiyaç var; ben bunu belirtmek istiyorum. Bu nedenlerle, depremden etkilenen 11 ildeki üniversite binalarının, dersliklerinin, altyapı durumlarının incelenmesi; öğrencilerin özellikle ihtiyaçlarının belirlenmesi… Akademisyenlerin, bu bölgede görev yapan eğitmenlerin, özellikle de öğretmenlerin çok büyük talepleri var.

En kısa sürede eğitim faaliyetlerinin sürdürülebilir bir noktaya ulaştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasını ben Genel Kurulun ve ilgili partilerin takdirlerine sunuyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına söz talep eden, Gaziantep Milletvekili Sayın İmam Hüseyin Filiz.

Buyurun Sayın Filiz.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin depremden etkilenen üniversite öğrencilerinin sorunlarının ve ihtiyaçlarının belirlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınmasıyla ilgili araştırma önergesi üzerinde İYİ Parti adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş merkezli depremden etkilenen 11 il dâhil tüm üniversite ve yüksekokullarda YÖK'ün 9 Şubat tarihli kararıyla bahar yarıyılının uzaktan eğitim yöntemiyle yapılacağı belirtilmişti. Bu konuyla ilgili olarak yaptığım konuşmalarda, en başta, uzaktan eğitimin toptancı bir görüşle ele alınamayacağını, hazırlık sınıflarından başlayarak son sınıfa kadar çeşitli programlardaki tüm öğrencilerin eğitimlerinin değişik şekilde etkileneceğini belirtmiş, pandemi döneminde uygulamalı bölüm öğrencilerinin gerekli uygulamaları yeteri kadar ya da hiç yapmadan -doktor, mühendis, mimar gibi- meslek sahibi olduklarından bahsederek uzaktan eğitim nedeniyle kalitenin çok düştüğünü ve şimdi de aynı durumla karşı karşıya olduğumuzu belirtmiştim. Bu yanlıştan dönülmesini, gerekli önlemler alınarak üniversitelerimizde yüz yüze eğitimin hiçbir surette sekteye uğratılmaması gerektiğini anlatmış ve örnek olması açısından makine mühendisliğinde imalat dersinin nasıl yapıldığıyla ilgili soruya öğrencilerin verdikleri şu cevapları sunmuştum: Bir öğrenci “İmalat dersinde tezgâhlar videoyla anlatılıyor, videoda ne varsa onu izliyorsun, başka bir işlem görmüyorsun.” diyor. Başka birisi “Videodan hiçbir şey anlamadığımdan derslere girmiyorum.” diyor. Bir diğeri “O videoyu kendi kendime de izlerim. Önemli olan, parçayı ben imal etmeliyim.” diyor. “Tezgâhlara dokunmadan görselden nasıl tanıyabilirim?” Başka birisi: “Mesela, tornada hoca gelip ‘Şunu şöyle yapın.’ diyerek iş güvenliğini anlatıyordu. Videodan nasıl öğreneceğim?” Elbette buna eğitim denilemez.

Değerli milletvekilleri, üniversite binalarının depremden hemen hemen hiç etkilenmemiş olmasını bir avantaj olarak görüp, uygulamalı eğitim sorununun çözümüyle ilgili olarak öğrencilerimizin psikolojik açıdan toparlanmaları bakımından üniversitelerimizde eğitim öğretime bir ay ara verip, bahar yarıyılının nisan, mayıs, haziran aylarında tamamlatılabileceği ya da üniversitelerimizin yaz okuluna benzer şekilde bahar yarıyılını haziran, temmuz, ağustos aylarında tamamlayabileceklerini, böylece bütün öğrencilerimizin zaman kaybına uğramadan ve daha fazla mağduriyet yaşamadan 2023-2024 eğitim öğretim yılına da ekim ayında başlayıp eğitimlerine devam edebilecekleri seçeneklerini sunmuştuk.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

İMAM HÜSEYİN FİLİZ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, birkaç gün önce YÖK Başkanı yaptığı açıklamada “Nisan ayı başı itibarıyla şartların uygunluğu durumunda uzaktan eğitimin yanında yüz yüze eğitim imkânının da sunulacağı hibrit öğretim seçeneğini değerlendireceğiz.” demiştir. Hibrit sistemde öğretim elemanı derslikte ders yapacak, öğrenciler on-line izleyecekler, isteyenler derse girecek, derse girenler de birkaç kişiyi geçmeyecek, yine aksama olacaktır.

YÖK’e bir noktayı daha hatırlatmak istiyorum: Uzaktan ya da hibrit eğitim yapılabilmesi için gerekli altyapı, internet ve bilgisayar olmadığından deprem bölgesindeki öğrencilere yarar sağlayamayacağı açıktır. 5-10 kişinin kaldığı çadırlarda öğrenciler dersleri hiçbir şekilde takip edemeyeceklerdir.

Değerli milletvekilleri, eğitim bir disiplin işidir, gerekli önlemler alınarak üniversitelerimizde yüz yüze eğitime bir an önce geçilmelidir. Bu bakımdan, Cumhuriyet Halk Partisinin bu önergesini desteklediğimizi belirtiyor, Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum.

MAHMUT TANAL (İstanbul) – Sayın Başkanım, bir üniversitenin rektörü bu kadar doyurucu, eğitici, öğretici bir şey söyledi artık AK PARTİ destek versin; yeter artık!

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz talep eden İstanbul Milletvekili Sayın Erol Katırcıoğlu.

Buyurun Sayın Katırcıoğlu.

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli vekiller; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, yani deprem oldu, depremden hemen hemen iki üç gün sonra ilk alınan kararlardan bir tanesi ya da iki tanesi diyelim, öğrencilerle ilgili oldu; yani Kredi Yurtlar Kurumunun binalarından çıkarılmaları ve on-line eğitime geçmeleriyle ilgili kararlar alındı. Fakat arkadaşlar, bakın, yani ben defalarca söylüyorum ama bir anlamı var mı, onu da bilmiyorum, problem şurada: Bu tür kararlar alınabilir ama bu tür kararları alırken kararların paydaşlarıyla bir görüş alışverişi yapılır normal olarak. Yani mesela depremle ilgili hep konuşuyoruz; depremle ilgili konuştuğumuz konu nedir? Yani depremi siz yapmadınız dolayısıyla da hani kendinizi suçlu hissetmenizi de gerektiren bir durum yok ama depremin yıkıcılığının telafi edilmesi mümkündü, bunu yapmanız lazımdı; bunu yapmadınız dolayısıyla bundan dolayı eleştiriyoruz. Ama benzer bir şeyi bu meselede de yaptınız, başka meselelerde de yapıyorsunuz yani kararları alırken kararların paydaşı olabilecek olan insanlarla, kurumlarla herhangi bir şekilde etkileşim içinde almıyorsunuz. Dolayısıyla da çocukları çıkardınız yurtlardan; zavallılar aldılar valizlerini nereye gidecekleri de belli değil. 650 bin öğrenciden söz ediyoruz, bir kısmı orada yaşıyor, bir kısmı oralı olup da başka yerde yaşayanlar var, bölge dışında başka okullarda okuyanlar var, öğretim üyeleri var.

Yani gerçekten de hazırlıksız olduğunuz gerçeğini kabullenmeyip bize “Yahu, çok hazırlıklıydık.” falan gibi laflar ediyorsunuz ama yok böyle bir şey. Tabi ki anlıyorum, çok büyük bir deprem bu yani bazı yetersizlikleri anlamak mümkün fakat benim görebildiğim kadarıyla çok temelde, Türkiye’nin bir deprem kuşağı ülkesi olduğunu hiçbir şekilde düşünmeyen bir yerden ve tamamen merkezî bir şekilde alınan kararlarla yirmi yılı sürdürmüşsünüz, görülen bu.

Şimdi, benim dolayısıyla ilk merak ettiğim konu; bu karar nasıl alındı, nasıl alınmış, bunu anlamak gerektiğini düşünüyorum. “Neden alındı?” diye baktığımızda da... Öğrenciler yeteri kadar düşünüldü mü? Bakın, ben size söyleyeyim; öğrencilerden gelen bilgileri sizler de okuyorsunuzdur, basına da çıkıyor, depresyondalar öğrenciler çünkü zaten iki yıl pandemiden dolayı okullara gidemediler; on-line eğitim yapıyorlar diyelim. Fakat on-line eğitim yapma meselesi de bu depremden sonra zaten hakikaten anlamsızlaştı çünkü bu çocukların çoğunun bilgisayarları, cep telefonları, şunları bunları kayboldu. Dolayısıyla da neden…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim.

Efendim, onun dışında “Gerçekten depremzedelerin ihtiyaçlarını karşıladı mı KYK yurtları?” diye baktığımızda, yine benim edindiğim bilgi olarak söyleyeyim size; bu da karşılamadı. Çünkü gerçekten de yurtlar sonuç olarak 3-4 öğrenci için düzenlenmiş olan odalardan oluşuyor. Dolayısıyla da biraz daha kalabalık depremzede aileleri geldiğinde, gerçekten de orayı kullanamaz hâle geliyorlar. Nitekim bir haber okudum, mesela İstanbul’da 22 tane yurttan ancak 4 tanesini depremzedelerin kullanmış olduğunu görüyoruz.

Efendim, ne olacak şimdi? Bunu kimse bilmiyor. YÖK Başkanı “Hibrit modele geçebiliriz.” dedi fakat Sayın Cumhurbaşkanı -yanılmıyorsam dün söyledi- “Bakacağız.” dedi; biz de bakıyoruz.

Hepinize iyi günler diliyorum.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz talep eden Konya Milletvekili Sayın Orhan Erdem.

Buyurun Sayın Erdem.

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN ERDEM (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sibel Özdemir Milletvekilimiz ve arkadaşlarının, 6 Şubatta yaşadığımız depremde zarar gören üniversitelerimizle ilgili Meclis araştırması açılmasına dair önergesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Öncelikle, 6 Şubat 2023’te 11 ilimizde peş peşe meydana gelen depremlerle asrın felaketini yaşadık. “Asrın felaketi” diyoruz ama ileriki günlerde ilgili bilim adamları buna belki de “milenyumun felaketi” diyecekler; Gaziantep’te altı bin yıllık kalenin yıkıldığı, binlerce yıllık camilerin, tarihî varlıkların yıkıldığı bir felaketten bahsediyoruz. Üstüne üstlük bir de sel felaketi bölgedeki zararlarımızla birlikte yaralarımızı, acılarımızı da katladı. Devletimiz, milletimiz, Hükûmetimiz topyekûn tam bir seferberlik hâlinde yaralarımızı sarmaya başladık ve canla başla mücadele ediyoruz. Öncelikle, bu felakette kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar ve milletimize de başsağlığı diliyorum.

Bu önergede bulunan konularla ilgili YÖK’ten, Çevre ve Şehircilikten aldığım bilgiler çerçevesinde sizinle paylaşmak istediklerim şunlar: Deprem, üniversitelerimizin ara tatilde olduğu bir döneme denk geldiği için bölgedeki üniversitelerin öğrenci ve personeli yanında diğer üniversitelerden de kayıplara neden olmuştur. Deprem bölgesi dışında kalan 133 üniversitemizden, vefat eden 148, ailesinde vefatı olan 1.265 ve evi hasarlı olan 7.581 üniversite personeli bulunmaktadır. Yaşadığımız depremlerde 1.468’i Türk, 121’i yabancı uyruklu olmak üzere 1.589 öğrencimiz vefat etmiştir. Üniversitelerimizde okuyan tüm öğrenciler içinde 20.258’inin yakınlarını kaybettiğini biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, YÖK'ten arkadaşların depremle ilgili hasarlara dönük çok kapsamlı raporları var, bunları burada anlatmaya vaktim yetmeyecek ancak şunu söyleyebilirim: Tabii ki Hatay, Gaziantep, Kahramanmaraş, ve Adıyaman'da bu yıkımların çok fazla olduğunu görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

Buyurun.

ORHAN ERDEM (Devamla) – Tıpkı şehirlerdeki gibi yoğun yıkımların üniversitelerde daha az olduğunu ama hasarlı binaların çok olduğunu da biliyoruz. Bu bakımdan, önergede istenen konulara dönük tespitlerin yapıldığını görüyoruz. Yine bu konuları tümden inceleyecek bir Deprem Komisyonu da kurulmuş durumda. Yine YÖK Başkanımızın nisan ayında inşallah daha kapsamlı açıklamalarıyla daha sağlıklı bir eğitime dönüleceğini düşünüyoruz.

Sibel Hanım'ın bahsettiği altyapı imkânları konusunda da birçok yerde araştırdım, tabii ki büyük bir deprem, aksaklıklar vardır ama birçoğunun giderildiğini de ifade etmek ister, hepinize saygılar sunarım.

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) – Diğer bölgelerde neden başlamıyor?

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

4.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 441, 438 ve 439 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının sırasıyla 2, 3 ve 4’üncü sıralarına alınmasına, yine bu kısımda bulunan 407, 375, 434, 437, 389 ve 387 sıra sayılı Kanun Teklifleri ile OHAL kapsamında çıkarılan 126 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin TBMM Başkanlığı Tezkeresi’nin ise yine bu kısmın 1, 5, 6, 7, 8 ve 9’uncu sıralarına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerine ve 441 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin önerisi

29/3/2023

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 29/3/2023 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

 Yılmaz Tunç

 Bartın

 AK PARTİ Grubu

 Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan 441, 438 ve 439 sıra sayılı Kanun Tekliflerinin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının sırasıyla 2, 3 ve 4'üncü sıralarına alınması, yine bu kısımda bulunan 407, 375, 434, 437, 389 ve 387 sıra sayılı Kanun Teklifleri ile OHAL kapsamında çıkarılan 126 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Doğrudan Gündeme Alınmasına İlişkin TBMM Başkanlığı Tezkeresi’nin ise yine bu kısmın 1, 5, 6, 7, 8 ve 9'uncu sıralarına alınması ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

29 Mart 2023 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde 407 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

30 Mart 2023 Perşembe günkü birleşiminde 434 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

31 Mart 2023 Cuma günkü birleşiminde 434 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

1 Nisan 2023 Cumartesi günkü birleşiminde 389 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,

3 Nisan 2023 Pazartesi günkü birleşiminde 398 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne kadar olan işlerin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar

çalışmalarını sürdürmesi,

441 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması

Önerilmiştir.

 

441 Sıra Sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/5017)

Bölümler

Bölüm

Maddeleri

Bölümdeki Madde Sayısı

1. Bölüm

1 ila 9’uncu Maddeler

9

2. Bölüm

10 ila 19’uncu Maddeler

10

Toplam Madde Sayısı

19

 

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.21

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.36

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ve 127 Milletvekilinin Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Çevre Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Teklifleri

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ve 127 Milletvekilinin Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4895) ile Çevre Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 407) [(*) ]

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde. 

Komisyon Raporu 407 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerinde söz isteyen, İYİ Parti Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik.

Buyurun Sayın Çelik.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 407 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin geneli üzerine İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 9 farklı kanunda ve 1 kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngören yeni bir yasa teklifini görüşüyoruz. Zamanlamasına, gerekçesine, usulüne ve Anayasa’ya uygunluğuna dair çekincelerimiz bir tarafa, millet yararının ve kamu çıkarının alenen göz ardı edildiği bir teklifle karşı karşıyayız. İçişleri Komisyonundaki toplantımızda da düşüncelerimizi ve eleştirilerimizi ifade etmiştik. Bu süreçte tavsiyelerimiz dikkate alınmamış, değişiklik önergelerimiz alelacele reddedilmiş ve teklif dört saatlik bir görüşme sonunda onaylanarak Genel Kurula havale edilmiştir.

Değerli arkadaşlar, AKP'nin sorumsuz ve duyarsız politikaları sebebiyle on binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği büyük bir tabii afet yaşadık. İnsan hayatını ranta tercih eden bu zihniyet yüzünden büyük bir afetin felakete dönüştüğüne üzülerek şahit olduk. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in de ifade ettiği gibi, daha önce devletini sokaktan toplayan milletimiz, bugün devleti enkazın altından çıkarmıştır. Buradan anlıyoruz ki yirmi yıllık iktidarının sonunda AKP, aldığı kararların, yürüttüğü uygulamaların hiçbir yaraya merhem olmadığı bir savrulma hâlindedir. Ülkemiz yangın yerine dönmüşken başka hesaplar peşinde koşan, her kriz anında sergilediği tavır ve tutumla milletimizin gözünden düşen bir iktidar görüyoruz. AKP, millî birliğimizi, toplumsal bütünlüğümüzü, kimliğimizi, kadim devlet kültürümüzü bugün sorgulanır hâle düşürmüştür. Akılla inatlaşıp bilimle zıtlaşırken ekonomik çöküşe seyirci kalmış, insanımızı açlığa, yoksulluğa, yolsuzluğa maruz bırakmış ve muhatap kılmıştır. Demografik açıdan yaşanan büyük tehlike ve tehditler karşısında ülkemizin hendek ülke olmasına izin vermiş, güvenlik ve asayiş başta olmak üzere birçok alanda büyük zafiyetlere yol açmıştır. Ordudan yargıya, tarımdan sanayiye, eğitimden sağlığa, turizmden ticarete, her alanda büyük tahribatlara neden olmuştur. Bütün uyarı ve ikazlarımıza rağmen cahilce bir tutum ve art niyetli bir tavırla bildiğini okumaya devam ederek ülkeyi uçurumun kenarına sürüklemiştir.

Değerli milletvekilleri, bütün bu çürümenin, bütün bu savrulmanın ve bütün bu keşmekeşin önemli bir uygulama alanı da ne yazık ki yerel yönetimler olmuştur. Yirmi bir yıllık iktidarında AKP, millî kültürü tehdit eden, üniter devleti ve ulus devlet yapısını aşındıran, özerklik, federalizm, yerelleşme tartışmalarına zemin hazırlayan yeni bir yerel yönetim sistemi kurmaya çalışmıştır. İmzalanan 2001 Yerel Yönetimler Memorandumu’nun AKP'nin iktidarına yeşil ışık yaktığı sonucunu da unutmamak gerekir. Bu iş birlikçi tavrın yerel yönetimleri nasıl bir çıkmaza sürüklediği bugün artık apaçık ortadadır. Sözde “2004 Kamu Yönetimi Reformu” adı verilen, geleneksel usullerimizi paramparça etmeyi hedefleyen girişimin kime hizmet ettiği, neyi amaçladığı da hepimizin malumudur. Dönemin Cumhurbaşkanının vetosu sonucunda reformun uygulama imkânı olmayınca yöntemsel değişikliğe gidilerek tümdengelimle yapılamayan işlerin bu kez tümevarımla yapılması amaçlanmıştır. Adım adım, aşama aşama yerel yönetimlere yönelik operasyonlar hayata geçirilmiştir. Bunun en somut örneklerinden birisi de 6360 sayılı Kanun’dur. Çıkarılan bu bütünşehir yasasıyla il özel idarelerinin yüzde 36’sı, belediyelerin yüzde 53’ü, köylerin yüzde 47’si yerel halka sorulmadan yok edilmiştir arkadaşlar. Bu ne anlama geliyor? Ülkemizdeki 18 bin köyün tüzel kişiliğinin kaldırılması demek, bu köylerin tüm mal varlıklarının korumasız ve yağmaya müsait hâle getirilmesi demektir. Köy üretim kültürünün yok edilmesi, köy halkının büyük şehirlere göçünün özendirilmesi tarımda gerilemenin de başat nedeni olmuştur. 6360 sayılı Kanun aslında AKP’nin yerel yönetim otoriterlerince de benimsenmemişti ancak zorlanarak yasalaştığı bilgisi mevcuttur. Bu kanunun Türk idari yapısında bomba etkisi yaptığını özellikle paylaşmak isterim. 30 ilin köylerinin mahalleye dönüştürülmesi, bu illerdeki birçok belediyenin, il özel idarelerinin lağvedilmesi gerçekleştirildi. Ayrıca, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle yerel yönetimlerin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına devredilmesi valilik makamının partizanlaştırılarak zayıflatılması büyük bir yönetsel kaosa neden olmuştur. Ne için, ne uğruna? Arkadaşlar, bunun cevabı yok. Sonuç olarak devletimizin geleneklerinden, teamüllerinden, kültüründen uzaklaşma yoluna gidilmesi ve kadim kurumlarımızın yetki ve itibar karmaşasına dâhil edilmesi faaliyetlerde aksamaya ve ciddiyetsizliğe yol açmıştır.

Diğer taraftan Anayasa’yı açık bir şekilde ihlal eden adımlar atılmaya da devam edilmektedir. Bu süreçte Anayasa’da kayıt altına alınmış olan idarenin bütünlüğü, yetki genişliği ve idari vesayet gibi kavramlar dahi ters yüz edilmiştir. En az yüz elli yıldır yerel yönetim hizmetlerinde sorumluluk ve yetki makamı İçişleri Bakanlığı iken bizzat iktidar eliyle Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına devredilmiş, böylece yerel yönetimlerde ikili bir yapı ortaya çıkmıştır. Sebebi, mantığı, gerekçesi ise bugün dahi izah edilememiştir. Bunu niçin anlatıyorum? Çünkü yerel yönetimler için istenen küresel taleplerin karşılanması bugün dahi sürdürülmeye devam etmektedir. Devletin bütün kurumlarını ve kazanımlarını, milletin değerlerini ve zenginliklerini göz göre göre zayıflatan, çökerten iktidarın seçime iki ay kala son icraatlarında bile bu inadını muhafaza ettiğini görüyoruz. Sonra da çıkıp millî duruştan, millete hizmetkâr olmaktan bahsedilmesi arkadaşlar, samimi ve inandırıcı olabilir mi? Bu ülkenin işleyişine, bu ülkenin gelenek ve teamüllerine, bu ülkenin tarihsel birikimine bu denli hoyratça kastetmek millî bir duruş olarak görülebilir mi? Değerli arkadaşlar, isterdik ki 27’nci Yasama Dönemi’nin bu son günlerinde milletin gerçek dertlerine çözüm aransın, yirmi bir yıllık AKP, iktidarının son döneminde elini vicdanına koyup esas meselelere odaklansın. Maalesef, ne etraftaki enkaza ne mutfaktaki yangına ne milletimizin sıkıntılarına çare olacak bir iktidar var karşımızda. Bugün görüştüğümüz teklife bakınca da farklı bir şey, yeni bir adım göremiyoruz.

Teklifin 1’inci maddesinden başlıyorum. 1’inci madde Devlet Memurları Kanunu’nda bulunan (I) sayılı ek gösterge cetvelindeki teknik hizmetler sınıfına mimarlardan itibaren peyzaj mimarları ve iç mimarları da dâhil ediyor. Buna ne diyoruz? Hayırlı uğurlu olsun. Gemilerden kaynaklanan deniz kirliliğine ilişkin uygulanacak idari müeyyideleri yeniden düzenlemektedir. 3’üncü maddeyle kıyılardaki dolgu alanlarında otopark ihtiyacını karşılamak amacıyla yer altı otoparkı inşa edilebilmesi için düzenleme yapılmaktadır. Her şeyden önce maddede ifade edilen açığa çıkmayan yer altı otoparkının güvenliğine, maliyetine, yerine ve zamanına ilişkin belirsizliğin olduğunu da üzülerek görüyoruz. Bu hususlar detaylı bir şekilde izah edilmeden, etki-fayda analizi yapılmadan ilgili maddenin geçirilmek istenmesi “Acaba yeni rant alanlarına kapı mı aralanıyor?” sorusunu maalesef akıllara getiriyor. Aslında cevap gayet açıktır. Ayrıca, burada doğa ve çevre hassasiyetini bir kenara koyup taşıt ve trafiği önceleyen bir iradenin yansımalarını da görüyoruz. Anlıyoruz ki her yeri betonlaştıran, rant ve çıkar dışında gözü bir şey görmeyen AKP şimdi de yer altı otoparkları üzerinden yeni icraatlar peşindedir. Komisyon görüşmelerinde üstün kamu yararına aykırı olduğu gerekçesiyle maddenin tekliften çıkarılmasına ilişkin önergemiz maalesef reddedilmişti. Bu hususu da milletimizin vicdanına bırakıyoruz.

4’üncü maddeyle Adana’nın Karataş ilçesinde tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgesi kurulması amaçlanmaktadır. İç Tüzük’e aykırı bir şekilde teklifte maddenin gerekçesinin yer almadığı görülmektedir. Ayrıca, yapılmak istenen bu düzenlemenin ekosistemin korunmasına ilişkin uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu bilinmektedir. Özellikle Ramsar, Bern, Barcelona sözleşmelerini kastediyorum.

Diğer taraftan, komisyon görüşmelerinde ifade ettiğimiz üzere neden “organize sanayi bölgesi” yerine “organize tarım bölgesi” şeklinde bir tanım yapılmadığı sorusu bugün hâlâ yanıtsızdır. Kaldı ki söz konusu bölgede satışların tamamlandığı, tesislerin kurulduğu, üretime geçildiği de bilinmektedir. Yani arkadaşlar, fiilî durumu yasallaştırma yoluna gidilmektedir.

5’inci madde 4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’nun ek 6’ncı maddesiyle belirlenen OSB’lerin sınırlarının değiştirilmesinin ve bu OSB’lerin diğer iş ve işlemlerinin bu kanun hükümlerine bağlı olduğunu ifade etmektedir.

Teklifin 6’ncı maddesi köy ve belde belediyesi iken mahalleye dönüştürülen kırsal mahallelere ilişkindir. Bu bölgelerde yapılacak düzenlemeler için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yönetmelik çıkarma yetkisi verilmektedir. Tekrar hatırlatıyorum, Anayasa’ya ve tüm idari geleneklere aykırı olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yetki vermek keyfîliktir arkadaşlar, keyfîliktir. Bu maddenin gerekçesiyse âdeta bir itiraf niteliğindedir. Buna göre 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’na eklenen ek 3’üncü madde uygulamalarının birçok belediyemizde tamamlanamadığı belirtilmiştir. Güya bundan dolayı söz konusu Bakanlık yönetmelikler yoluyla faaliyetlerini hızlandıracakmış. Bunun başarılı olacağına kim inanır değerli arkadaşlar? Yapılan gelişigüzel düzenlemelerin ilerleyen dönemlerde büyük sorunlara yol açtığı bu örnekle bir kez daha anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan belediye gelirleri üzerinde doğrudan etkisi olan konularda İçişleri Bakanlığının yönetmelik çıkarması gerekirdi. Bu düzenlemeler yetki çatışmaları yaratmaktadır. Teklifin 7 ve 8’inci maddeleri Bakanlık ve idarelerin isimlerinde düzenleme yapmaktadır. Ayrıca il özel idareleri ve bunların bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde 50’sinden fazlasına sahip oldukları şirketlerin bazı borçlanma kıstaslarından muaf tutulması için düzenleme yapılmaktadır. Benzer şekilde belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde 50’sinden fazlasına sahip oldukları şirketler için de bazı muafiyetler getirilmektedir. Bu düzenlemelerin daha önce kanunla yapılması gerektiği için Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği bilinmektedir.

9’uncu maddeyle mahallî idarelere yardım amacıyla bakanlıklar ile bağlı ve ilgili kurum ve kuruluşların bütçesine pay, fon veya özel hesap gibi adlarla başka bir ödenek konulabileceği düzenlenmektedir. Komisyon görüşmelerinde de ifade ettiğimiz gibi mahallî idarelerin mali açıdan desteklenmesinin daha doğru usullerle yapılması gerekirdi. Bu bağlamda vermiş olduğumuz 2 kanun teklifi var. Belediyelere ve il özel idarelerin genel bütçe vergi gelirlerinden ayrılan payın arttırılmasına ilişkindi bu kanun tekliflerimiz, hâlâ gündeme gelmeyi bekliyor. Samimiyseniz bu teklifi değerlendirelim diyorum.

Teklifin 10’uncu maddesine gelince, yerel yönetimlerde inatla ve ısrarla oluşturulan ikili yapının yeni bir yansımasını görüyoruz. Buna göre düzenleyici ve yönlendirici işler konusunda il özel idareleri ile il özel idarelerinin üyesi olduğu ve belediyeden üyesi bulunmayan mahallî idare birlikleri ve köyler için İçişleri Bakanlığı yetkili olacaktır.

Diğer taraftan, belediyeler ve bağlı kuruluşları ile belediyelerin üyesi olduğu mahallî idare birlikleri için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkili olacaktır. Demek ki, açıkça ifade etmek isterim ki bu yanlışa göz göre göre devam edilmesi iktidarın nasıl bir art niyet ve hatta cehalet içerisinde olduğunun açık bir tezahürüdür değerli arkadaşlarım.

Hiçbir derde çare olmayan, tam aksine birçok aksamaya ve krize yol açan, yerel yönetimleri âdeta çökerten bu yanlış uygulamanın Anayasa bakımından da büyük bir ihlal niteliği taşıdığını özellikle hatırlatmak isterim. Anayasa’nın 123’üncü maddesi, idarenin kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğunu belirtmektedir. Yine, 126’ncı maddede “İllerin idaresi yetki genişliği esasına dayanmaktadır.” denilmektedir. 127’nci madde merkezî idarenin idari vesayet yetkisine sahip olduğuna ilişkindir: “Mahalli idareler; il, belediye veya köy halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere oluşturulan kamu tüzel kişileridir.” Durum apaçık ortadayken Komisyon görüşmeleri sırasında söz konusu maddenin Anayasa’ya aykırılık gerekçesiyle teklif metninden çıkarılmasına dair önergemiz de reddedilmiştir. Bunların tarihe not düşüldüğünün de özellikle bilinmesini istiyorum.

Teklifin 11’inci maddesiyle 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye ekli bulunan (I) sayılı cetveldeki teknik hizmetler sınıfında yer alan personel bölümüne yine peyzaj mimarları ve iç mimarlar dâhil ediliyor. Geçici 1’inci maddeyle iklim değişikliği uzmanı kadrolarına gerekli uzman personelin atanabilmesi amacıyla düzenleme yapılmaktadır. 12’nci ve 13’üncü maddeler ise yürürlük ve yürütme maddeleridir. Evet, görüldüğü üzere yine milletimizin esas sorunlarına çare olmaktan uzak, yetersiz bir teklifi görüşüyoruz. Belirgin hukuki hatalarla, anlaşılmaz hükümlerle ve yönetimde yaratacağı karmaşa riskiyle dolu olan bu teklifin fayda getireceğini zannetmiyorum.

Değerli arkadaşlar, biz İYİ Parti olarak, Millet İttifakı olarak bu ülkeye, bu millete yakışacak bir yerel yönetim sistemini hayata geçireceğiz. İttifak ortaklarımızla el ele verip, tecrübelerimizi birleştirip akılla, diyalogla, istişareyle Türkiye’mizi aydınlığa çıkaracağız. Neler yapacağız arkadaşlar?

1) Yerel yönetimler reformunu hayata geçireceğiz.

2) Mevzuatı tamamen gözden geçirerek idari ve mali açıdan yeniden yapılandıracağız.

3) Demokratik ve hukuki açıdan güçlü bir temel üzerinde yerel yönetim inşasına girişeceğiz.

4) Yerel yönetimlerin öz gelirlerini artırma kapasitelerini güçlendireceğiz.

5) Belediyelerin genel bütçe vergi gelirlerinden aldığı payları artıracağız.

6) Muhtarlık temel kanununu çıkaracağız.

7) Daha önce kapatılan belde belediyelerinin yeniden açılması ve yeni belediye ihdasını ihtiyaçlar doğrultusunda değerlendireceğiz.

8) Bütünşehir yasasıyla mahalleye dönüştürülen köylere tüzel kişiliklerini iade edeceğiz.

9) İl özel idarelerinin durumunu kamu yönetiminin yeniden yapılandırılması çerçevesinde ele alacağız.

10) Belirli nitelikteki projelerde e-devlet üzerinden halk oylaması yapacağız.

11) Etkin bir iş denetimi ve Sayıştay denetimini hayata geçirerek, denetim bulgularının yerine getirilip getirilmediğini titizlikle takip edeceğiz.

Çok daha fazlası var. Bunları başaracak irade de fazlasıyla var diyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken İçişleri Komisyonunun bir üyesi olarak bazı duygu ve düşüncelerimi de sizlere kısaca ifade etmek istiyorum. İçişleri Komisyonu olarak beş yıllık bir çalışma dönemini başarıyla tamamlamış bulunuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – 27’nci Dönem boyunca önemli görüşmeler gerçekleştirdik, çeşitli teklifleri değerlendirdik. Ülkemizin ve milletimizin faydası için atılması gereken adımları atmaya, söylenmesi gereken sözleri söylemeye çalıştık. Bu bağlamda Komisyon Başkanımıza ve üyelerine, yasama uzmanlarımıza ve danışman arkadaşlarımıza, Komisyon çalışmalarımıza katkıda bulunan bürokratlarımıza, tüm emeği geçenlere teşekkürü bir borç biliyorum. Komisyonun bundan sonraki dönemlerde de kendisine yakışır şekilde faaliyetlerini sürdürmesini temenni ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Ayşe Sibel Ersoy.

Buyurun Sayın Ersoy.

MHP GRUBU ADINA AYŞE SİBEL ERSOY (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 407 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Ekranları başında bizleri izleyen yüce milletimizi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

6 Şubatta yaşadığımız büyük depremde, Adıyaman ve Şanlıurfa’da meydana gelen sel felaketinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, zarar gören vatandaşlarımıza da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Ne yazık ki “asrın felaketi” olarak nitelendirilen depremde can kaybımız 50 bini aştı. Üst üste yaşanan yıkıcı depremler 11 şehrimizde büyük yıkımlara yol açtı. Deprem 11 ilde meydana geldi ancak acısı bütün ülkemizde hissedildi. Depremin ilk gününden itibaren Sayın Genel Başkanımızın talimatlarıyla partimizin deprem bölgesinde görevlendirdiği heyetimize ben de eşlik etmiş oldum. İnanın felaketin büyüklüğünü tarif edemem. Bu büyük acıya milletimizin tamamının sahip çıkması ve devletimizle el ele vererek dünyaya örnek olacak bir dayanışma içinde olmaları, Türk milletinin ne kadar büyük bir millet olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bizler bu büyük felaketin yaralarını sarmak için bütün gücümüzle çalışmaya devam ediyoruz ve inanıyoruz ki en kısa zamanda vatandaşlarımızın normal hayata dönmeleri için gerekli olan her şey mümkün olan en kısa zamanda yapılacaktır. Bu süreçte yaşadığımız dayanışma ruhu, depremin acılarını hafifleten en büyük manevi gücümüz olacaktır.

Değerli milletvekilleri, gelişen teknoloji bir yandan hayatımızı kolaylaştırıyor, bir yandan da tüketimin artmasına neden oluyor. 2023 yılı için Dünya Limit Aşım Günü 27 Temmuz olarak açıklanırken geçtiğimiz yıl bu tarih 28 Temmuz idi yani dünyamızın bu yıl için bize sunduğu kaynakları insanlık olarak bir gün daha erken bitirmiş olacağız. Tabii, bu durum doğal yapı ve ekosistem dengesi üzerinde olumsuz bir etki yaratıyor. Çevre konusu hepimizin bildiği gibi oldukça dinamik bir süreç. Gelişen teknoloji bir yandan çevreyi daha fazla koruyan özellik taşırken bir yandan da üretimin kolaylaşması sonucu artan kaynak kullanımıyla çevresel hasarları artıran bir özelliğe sahip. Bütün çabamız çevre mevzuatının temelini oluşturan Çevre Kanunu’muzu gelişen ve değişen dünyayla uyumlu kılmaktır. Hepimizin bildiği gibi, 27’nci Yasama Döneminde Çevre Kanunu’nda 3 kez kapsamlı düzenlemeler yaptık; hava yönetimi, su ve atık yönetimi, denizcilik faaliyetleri, kimyasalların yönetimi, iklim değişikliğiyle mücadele gibi birçok konuda önemli reformları el birliğiyle hayata geçirmiş olduk.

Kıymetli milletvekilleri, dünyamızın dörtte 3’ü sularla kaplı. Bu durum, ilk çağlardan bu yana suyun birçok alanda etkin olarak kullanılmasını sağlamıştır. Suyun gücünden hem enerji üretimi hem de ulaşım bağlamında aktif olarak yararlanılmıştır. Tek seferde çok daha fazla yük taşıma imkânı sağlaması ile taşıma maliyetlerini ve taşımacılıktan kaynaklı kirletici emisyonları azaltmasıyla deniz taşımacılığı daha çok tercih edilir hâle gelmiştir. Deniz taşımacılığı bu nedenle önemli bir ekosisteme sahip denizler üzerinde baskı oluşturmaktadır.

Sonuç olarak, gemilerin yol açacağı kirlilikle etkin mücadele ve etkin yasal altyapının oluşturulması ayrı bir önem taşımaktadır. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde bu itibarla birçok mevzuat hayata geçirilmiş olup gemi kaynaklı atıkların yönetiminde büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Kara kaynaklı atıkların önlenmesi adına düzenli depolama sahalarının yaygınlaşması, ileri biyolojik atık su arıtma tesis sayılarında yükseliş gibi adımlar bu noktada etkin olmuştur. Sıfır Atık hareketinin bir parçası olarak mavi vatanımızı korumak adına başlatılan Sıfır Atık Mavi hareketi kapsamında temizlik çalışmaları, hayalet ağ ve dip tarama faaliyetleri gibi hizmetlerle birlikte denizlerimizin kalitesinde iyileşmeler sağlanmıştır.

Hepimizin hatırlayacağı üzere, iki yıl önce Marmara Denizi’nde meydana gelen müsilaj problemi bizleri uzun süre meşgul etmişti. O dönemde yine partilerüstü bir yaklaşımla Marmara Denizi, özel çevre koruma bölgesi ilan edilmiş ve müsilajla mücadelede kararlı ve etkin bir çalışma yapılmıştır.

Denizlerimizi korumak için attığımız adımlardan biri de kanunda yer alan cezaların artırılması çalışmasıydı. Mevcut kanunda gemilerin grostonları esas alınmak suretiyle kademeli bir ceza artışı yer alıyordu. Ancak, ilkel sallarla başlayan su taşımacılığı günümüzde uzunluğu yarım kilometreyi bulan dev gemilerle farklı bir boyuta ulaşmış durumda. Groston bazında baktığımızda, son yüz elli yıllık süreçte, 1.000 grostonlarla başlayan gemi büyüklükleri günümüzde 60 bin grostonları aşmış bulunuyor.

Yalnız, kanunumuzda oluşturulan kademelerde sıfır ila 1.000 groston aralığı için bir bedel, 1.000 ila 5.000 groston aralığında bir bedel belirlenmiş, sonrasında her groston başına bir bedel alınmak suretiyle bir değerleme yapılmıştır. Bu durum, esasında, gemi tonajının büyümesiyle birlikte cezalarda orantısız bir artışı da beraberinde getirmektedir.

Bu nedenle, daha adil bir yapı oluşturmak üzere, teklifimizde yeni bir kademe daha sunuyoruz; 5 bin ila 100 bin kademesi. 100 bin grostonu aşan değerlerde de 100 bin için öngörülen ceza miktarının tatbik edilmesini öneriyoruz.

Kıymetli milletvekilleri, açlığın, yetersiz beslenmenin kabul edilemez bir felaket olduğu, her bireyin yeterli ve güvenli gıdaya ulaşmasının ise temel bir hak olduğu, bu hususta her hükûmetin birincil görevinin insanların iyi beslenmesini ve gıdaların güvenilirliğini sağlamak olduğu tartışılmaz bir gerçektir.

Küresel iklim değişikliklerinin tüm dünyayı etkisi altına aldığı bu günlerde gıdaya ulaşmanın önemi yönetimlerin birincil stratejisi olmak zorundadır.

3’üncü maddede memleketim Adana'nın Karataş ilçesinde yapılması planlanan tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgesinde otomasyon sistemli modern sera işletmelerinin kurulması çalışması, dünyanın en verimli topraklarını içinde barındıran Akdeniz havzası içindeki Çukurova bölgesinin üretime olan katkısının arttırılması açısından büyük önem taşımaktadır. Bu modern seralarla sebze ve meyve üretimi teşvik edilmiş olacak ve ekosisteme zarar verilmeden var olan potansiyelin üretime kazandırılması sağlanacaktır. Ayrıca, ülke ekonomisine sağlayacağı katkının yanı sıra, söz konusu seralar üretime başladığında direkt olarak 2 bin, dolaylı olarak da toplamda yaklaşık 5 bin kişinin istihdam edilmesiyle bölgenin önemli bir kazanımına aracılık edecektir.

Bu düzenlemenin ülkemize, milletimize, insanlığa hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz talep eden İzmir Milletvekili Sayın Murat Çepni.

Buyurun Sayın Çepni.

HDP GRUBU ADINA MURAT ÇEPNİ (İzmir) – Teşekkürler Başkan.

Genel Kurul ve değerli halkımız; bir dönüm noktasındayız. Yirmi yıllık AKP iktidarında hem ekolojik olarak hem toplumsal olarak hem de iktisadi olarak büyük bir yıkım yaşadık. Bütün bu yaşadığımız yıkımların da maalesef iktidar tarafından savunulduğuna tanık oluyoruz. Yani yerlilik ve millîlik adına bütün bu yıkım politikaları ve sonuçları meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

Çevre ve ekoloji siyasetin tam olarak merkezinde. Bu yeni gelen düzenlemeyle de yeni yıkım projelerine tanık oluyoruz. Burada, biz, uzunca zamandır ekolojik yaşamın inşa edilmesi konusunda çokça konuştuk; bunun için çokça mücadele ettik ve ekolojinin korunması, ekolojik dengenin korunması, küresel iklim krizine karşı mücadele konularının aslında bir yan mesele olmaktan öte siyasetin tam da merkezinde olduğunun altını kalın kalın çizdik.

Şimdi, burada, özellikle birkaç maddeye değinerek konuşmama devam edeceğim. Burada yeni düzenlemenin, tabii, seçimin hemen arifesinde gelmesi son derece manidar yani ülke seçim sathımailine girmiş ama AKP büyük bir telaşla yeni yasalar getirmeye çalışıyor çünkü aynı zamanda bunlar bir seçim yatırımı.

Şimdi, burada, getirdiği maddelerden bir tanesi, denizlerin kirlenmesine sebep olan gemilerin atıklarının düzenlenmesi ve burada 100 bin grostondan fazla olan gemilerin denize döktüğü atıkların cezalandırılmasındaki standardı belirlemeye çalışıyor. Gerekçesi de şu: “Teknoloji gelişmiş, yüksek tonajlı gemiler artmış; dolayısıyla, tonaj arttıkça cezalar da artıyor ve bu da adaletsizlik yaratıyor.” diyor. Yani burada şunu yap demeye çalışıyor: 100 bin grostondan büyük gemiler yani 400 bin-500 bin grostonluk gemiler denizi kirlettiklerinde 100 bin grostonluk gemi ne kadar ceza veriyorsa o kadar ceza verecek yani oraya sabitleyecekler. Oysa yapılması gereken ne? Yapılması gereken, eğer kirletiyorsa birincisi bu kirliliğin engellenmesidir, ikincisi de bunun cezalandırılmasıdır ama tam tersine, burası “kirlet ve öde” politikasının bile ötesinde “kirlet ama ödeme” politikasıdır.

Yine, bir diğerinde de şu düzenleme var: Kıyı dolgu alanlarında yer altı otoparkı yapma düzenlemesi. Bunu Çevre Komisyonunda da etraflıca tartıştık ve bu tartışmalar yaşanan depremin öncesinde olan tartışmalardı, esasen söylediğimiz şey şuydu, orada şunu söyledik, dedik ki: “Bu ülke bir deprem ülkesi ve atılması gereken her adımın bu deprem gerçekliğine göre atılması gerekir.” Şimdi, zaten kıyıların doldurulması bir kıyı katliamı, bir deniz ekosisteminin katledilmesi demek oluyor. Aynı zamanda, bu dolgular yeni taş ocakları demek yani yeni doğa tahribatı demek, hem doğanın hem de denizin ve kıyı ekosisteminin de yok edilmesi demektir. Şimdi, bu yetmiyormuş gibi bir de bu dolgu alanlarına yer altı otoparkları yapılmaya çalışılıyor. O zaman sorduk: “Bunu acaba sizden hangi şirket istedi? Hangi yerde yeni bir rant ortaya çıktı da bunu sizden istediler?” Ama o zaman yanıt alamamıştık ve şimdi bu dolgu alanlarına, hele de depremden sonra yine bu düzenleme, bu Meclise gelebilmiş oldu. Bu, deprem gerçekliğine de ekolojik yıkıma da bütün bunlara rağmen AKP'nin rant konusundaki acelesinin ve kararlılığının çok somut bir ifadesi olarak karşımızda duruyor.

Evet, Türkiye'ye uluslararası sermayenin biçtiği rol: Bir, ucuz iş gücü; iki, güvencesiz çalışma; üç, özelleştirmeler; dört, tarımın uluslararası şirketlere peşkeş çekilmesi, küçük çiftçinin tarımdan kopartılması, tarım alanlarının yok edilmesi, sulak alanlarının yok edilmesi, ormansızlaştırma ve bunun yanında, bunun sorumlularından bir tanesi de maden ve enerji yatırımları. Yani, uluslararası sermayenin uluslararası iş bölümünde Türkiye'ye biçilen rol tam olarak budur, biz buna “neoliberal politikalar” diyoruz. Bu neoliberal politikalar elbette AKP'yle başlamadı ama AKP bu politikaların şampiyonluğunu yaptı ve AKP bütün bunları yaparken yerlilik ve millîlik edebiyatıyla yaptı; vatan, millet; din, iman edebiyatıyla yaptı. Bakın, bir taraftan, siz tarımı, ormanları, bütün ekonomiyi, bütün emeği ulusal ve uluslararası şirketlere peşkeş çekeceksiniz, her tarafı parsel parsel satacaksınız ve ülkeyi bir şirket gibi yönetme marifetini söyleyeceksiniz ve öbür taraftan da yerli ve millî olacaksınız. Bunun adı düpedüz üçüncü sınıf bir merdiven altı pazarlamacılığıdır. Dolayısıyla, evet, bütün bu politikaların hepsinin gelip dayandığı nokta iktidarın, sermayenin bir aparatına dönüşmesidir ve sermayenin bir aparatı olarak doğaya ve insana karşı bir suç ittifakına dönüşmesidir. Sermaye ve şirketler ne istedilerse AKP iktidarı, saray ittifakı bunu emir telakki etti ve televizyonlarda kesilen ahkâmlarla halkı uyuttular ama kapalı kapılar ardında bu anlaşmaları sonuna kadar yaptılar.

AKP bir şirketler koalisyonudur, cemaatler koalisyonudur ve her türlü suç ittifakının somutlandığı bir organizasyondur. Şirketlere teşvikler, vergi indirimleri, muafiyetler ama halka yoksulluk ve açlık. Şirketlerin her türlü taleplerini emir telakki eden bir siyaset ama halkın karşısında her türlü zor aygıtıyla bütün demokratik hak taleplerinin engellenmesi. Evet, iktidara para lazım; para lazımdı çünkü bir saltanat ekonomisi kurması lazım. “Başkanlık modeli” denilen bu modelin de esasen temel olarak ihtiyacı bundan kaynaklıdır yani hızlı sömürü, hızlı talan ve hızlı rant. Bunlar için AKP iktidarı her türlü çalışmayı, her türlü yasayı bu Meclise getirdi ve günün sonunda tablo şu: On binlerce insanın depremde hayatını kaybettiği, milyonlarca insanın açlık sınırında yaşamaya çalıştığı, yarınından umudunu kestiği bir coğrafya ama aynı coğrafyada şirketler, bankalar yüzde 300, yüzde 500 kâr ettiler, kârlarına kâr kattılar; insanlar açlıkla boğuşurken, yoksullukla boğuşurken, depremde çaresizlik içerisinde can verirken şirketler ve bankalar yani AKP çevresi, AKP rant ittifakı, saadet zinciri kârlarına kâr kattı.

Köyler boşaldı, çiftçi tarımdan uzaklaşmak zorunda kaldı, ürettiğinin karşılığını alamaz hâle geldi, girdi fiyatlarına yetişemez hâle geldi. Dolayısıyla bu insanlar kentlere göç etmek zorunda kaldılar ve boşalttıkları yerlerde örneğin -Karadeniz’de çok yaşıyoruz bunu- çay tarımı İngiliz çay şirketlerine, fındık tarımı İtalyan fındık şirketlerine peşkeş çekildi. Kentler beton mezarlara dönüştürüldü, işte Kanal İstanbul proje olarak bunlardan bir tanesidir. Yani boşalan köyler, bunun sonucu olarak da İstanbul’da yeni İstanbullar kurarak deprem bölgesi olmasına rağmen oraları betondan mezarlara dönüştürme çalışmaları. Evet, bütün bu süreçte sosyal yaşamlar parçalandı. İnsanlar mütemadiyen göç etmek zorunda kaldılar ve her göç “parçalanan hayat” demek, “parçalanan yaşamlar” demek.

Deprem politikası yok bu ülkenin. Bu devletin deprem politikası yok, oysa bilim insanları, ekoloji örgütleri, akademisyenler ve bizler durmaksızın bu ülkenin bir deprem ülkesi olduğunu ve atılması gereken her adımın hızlıca atılması gerektiğini söyledik ama gelin görün ki bırakın bir deprem ülkesine uygun hazırlık yapmayı, tam tersine bu betoncu politikalar, bu inşaatçı politikalar halklarımızın on binler hâlinde ölümüne sebep oldu. Deprem toplanma alanları yok edildi, kentler deprem gerçeğine göre kurulmadı, toplanan deprem paraları çalındı, hortumlandı; ortada deprem parası da yok, dolayısıyla depremde yaşamını yitiren on binlerce insanımız depremin sonucunda değil, bu politikaların sonucunda hayatlarını kaybettiler. Doğal olay, bir doğa olayı böylesine bir felakete sermayenin aparatı iktidar tarafından getirilmiş oldu. Dolayısıyla on binlerce insanın, milyonlarca insanın yaşamı altüst oldu, bunun sorumlusu AKP-MHP iktidarının ta kendisidir.

Şimdi, burada enerji politikaları, yine ekoloji söz konusu olduğunda en belirleyici alanlardan bir tanesi. Şimdi, enerji politikalarının gerekçelerinden bir tanesi az önce bahsettiğim saray ekonomisinin, saltanat ekonomisinin yaratılmasındaki kilit bir alan olmasıdır. İktidar “Enerjiye ihtiyacımız var, enerjiye ihtiyacımız varsa dışarıya bağımlılığı ortadan kaldırmamız lazım -yani yerli ve millîlik edebiyatıyla- o zaman yeni enerji yatırımları yapmamız lazım hatta nükleer santraller kurmamız lazım.” dedi. Şimdi, nükleer santral meselesi çok kritik. Bakın, depremden sonra dahi nükleer santral yeterince konuşuluyor değil çünkü bizim başından itibaren vurgu yaptığımız bu deprem coğrafyasında her şeyi bir tarafa bırakalım, sadece deprem ülkesi olması itibarıyla bile bu ülkede nükleer santral ölümlerden ölüm demektir. Dolayısıyla burada enerji politikasının temellendirildiği ihtiyaç meselesi tümüyle yalandır. Bu, tamamen saray ekonomisinin bir ihtiyacı olarak gündeme gelmiştir. Türkiye’de enerji ihtiyacı yoktur ve ihtiyaçtan fazla enerji üretildiği bizzat devletin kendi kaynaklarında vardır.

Yenilenebilir enerji meselesi de bu kapsamda ele alınmalıdır. Yenilenebilir enerji meselesi de iktidarın kocaman aldatmalarından bir tanesidir. Türkiye’de dereler ve ormanlar, sözüm ona, ekolojik yıkıma çare olarak ortaya konulan yenilenebilir enerji projelerine heba ediliyor. Oysa mesele burada şudur: Eğer siz meseleye halktan yana, doğadan yana değil de şirketlerden ve kârdan yana bakarsanız elinizde en sağlıklı araç dahi olsa o araç bir ölüm aracına dönüşebilir. Örneğin, bakın, Karadeniz’de Karadeniz halkı yirmi senenin sonunda feryat ediyor ve bu feryadın konusu HES’ler. HES’ler de yenilenebilir enerjidir. Örneğin Hasankeyf de yine bir yenilenebilir enerji yani bir HES barajının sonucu kaybolmuştur, on bin yıllık bir tarih yok edilmiştir. Enerji konusunda da biz, demokratik, halkçı, doğadan, ekolojik sistemden yana bir modeli savunduğumuzu bugüne kadar söyledik. Dolayısıyla iktidarın bu enerji yalanlarını söyledik, söylemeye de devam edeceğiz.

Bakın, maden meselesi yine aynı biçimde kritiktir. Türkiye’nin yüz ölçümünün yarıdan fazlası maden sahaları olarak ilan edilmiştir ve bunu uluslararası maden şirketleri yerli iş birlikçileri aracılığıyla yapıyor. Ve yine bu iktidar bütün bunları yaparken yerli ve millîlikten taviz de vermiyor.

Ormanlar… Ormanlar yanıyor ve yok oluyor. Ormansızlaşıyoruz hızlıca ve küresel iklim krizinin en büyük sebeplerinden bir tanesi de budur. Ormanlar yok olursa sular yok olur, ormanlar yok olursa yaşam yok olur, ormanlar yok olursa oksijen yok olur. Dolayısıyla, ormanların korunması en temel görevlerden bir tanesidir ama yanan ormanların 4-5 katı fazla orman iktidarın resmî projeleriyle yok oluyor yani turizm projeleriyle, enerji projeleriyle yok oluyor. Bakın, tekrar ediyorum: Yanan ormanların 4-5 kat fazlası, devletin, işte buraya gelen, Komisyonlardan geçen, burada onaylanan o projeleri sebebiyle yok oluyor. Normalde ülkede ormanları devletin koruması gerekirken halk ormanları devletten koruyor; içinde bulunduğumuz süreç böyle bir süreç yani tam olarak bir sınıfsal tercihle karşı karşıyayız aynı zamanda.

Yoksullar, yoksulların mücadelesi, yaşam alanlarını koruma mücadelesi, kendi yaşamlarını koruma mücadelesi… Ama bunu yapanlar, bu yıkımı örgütleyenler bir avuç kan emici, yüzde 1. Evet, bilim insanları, ekoloji örgütleri, yöre halkı -başta kadınlar olmak üzere- bu mücadeleyi yürütüyorlar, kesintisiz bir biçimde ekoloji mücadelesi yürüyor. Kime karşı? Şirketlerin dozerlerini koruyan kolluk güçlerine, devlete karşı yani halk, ormanları, tarım alanlarını, sulak alanları korurken karşısında kimi görüyor? Dozerlerin korumalarını görüyorlar. Bunları biz nerede gördük? Bunları biz birçok alanda gördük. Şirket, siyaset, kolluk gücü ve mahkemeler el birliğiyle bu yıkım sürecini devam ettiriyorlar. Bunun karşısında elbette direnişler yaşanıyor. Çok kıymetli, çok öğretici direnişler gerçekleşti. Kaz Dağları'nda, Kanadalı Alamos Gold firması aylarca süren halk direnişiyle gönderildi, aylarca sürdü bu direniş. Mahkeme durdurma kararı vermesine rağmen, bir yıl orada kaldı şirket. Bir kaldırımda bir sandalyesi olan insanın karşısına dikilen polis, devlet, Kaz Dağları'nda bir yıl orayı işgal eden Alamos Gold firmasının karşısına dikilemedi çünkü aralarındaki ilişki, iş birliği çok açık; ikisi bir ve aynılar. Dolayısıyla orada şirket egemenliği kendisini dayattı. Yine, Akbelen'de insanlar hâlâ ormanları korumaya devam ediyor. Akbelen'deki kadınların direnişini buradan selamlamak istiyorum. Yine, Muğla'da, Deştin’te, çimento fabrikasına karşı direniş var. İkizdere'de, Artvin'de, Şırnak'ta, Hasankeyf'te, Dersim'de, Aydın'da, İzmir'de…

Bakın, bu iktidar çevreci olduğunu söylüyor ve bu iktidar doğayı savunduğunu söylüyor. Ama bakın, İzmir Gaziemir'de on beş yıla yakın süredir bir fabrikanın bahçesinde, terk edilmiş bir fabrikanın bahçesinde nükleer atıklar gömülü. Binlerce ton, yüz binlerce ton nükleer atık insanları zehirliyor, doğayı zehirliyor sistematik olarak. Bu iktidar Gaziemir’deki o nükleer atıkları hâlâ temizleyebilmiş değil çünkü nükleer atıkların temizlenmesi mümkün değildir. Peki, nasıl geldiler buraya, Türkiye’de nükleer enerji santrali olmadığına göre nasıl geldi bu çubuklar oraya? Çünkü Türkiye, dünyanın nükleer çöplüğü hâline geldi, dünyadan çöp ithal eden bir ülke hâline geldi; AKP iktidarının gerçekliği tam olarak budur.

Evet, yeni yaşamı bu zulüm, bu talan ve bu yıkım siyaseti karşısında inşa edeceğiz. Siyasetin en fazla yapılması gerektiği dönemlerdeyiz. Ekonomik olarak, sosyal olarak, ekolojik olarak bu mücadeleyi birleşik yürütmek durumundayız. Ekoloji mücadelesi sadece ekoloji örgütlerinin işi olmaktan çoktan çıkmış durumdadır; nefes almak için, yaşamak için bu mücadeleyi sürdürmek durumundayız ve saray bu mücadeleler karşısında yenildi ve yenilmeye de devam edecek. Yıkılacak olan bu saray rejimini yok edecek olan şey saydığım halk direnişlerinin ta kendisidir; yeni yaşamı kuracak olan şey de emeğine, doğasına, yaşamına ve geleceğine sahip çıkan örgütlü halkımızın ta kendisidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MURAT ÇEPNİ (Devamla) – Buradan bu direnişleri örgütleyen tüm halklarımıza bir kez daha selam olsun diyorum. Bizler de bu ülkede mücadele yürüten demokrasi güçleri, özgürlük güçleri, sosyalizm güçleri olarak bu mücadelenin tam ortasında olmaya devam edeceğiz. Buradan tek bir çıkış var; o da kendi ellerimizdedir diyorum ve tüm halkımızı bir kez daha selamlıyorum.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talep eden Bursa Milletvekili Sayın Erkan Aydın.

Buyurun Sayın Aydın.

CHP GRUBU ADINA ERKAN AYDIN (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

407 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun teklifi aslında Çevre Komisyonunu ilgilendiren, zaten adı da “Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına...” diye gelen ancak İçişleri Komisyonundan geçen bir kanun teklifi. Baktığınızda Çevre ve Şehircilik Bakanlığını, Çevre Komisyonunu, birkaç maddesi de İçişleri Komisyonunu ilgilendiren maddelerden oluşuyor. Şöyle kısaca baktığımızda neler içeriyor bir inceleyelim: Büyük tonajlı gemilere uygulanan cezalarda indirim getiriyor. Detaylarına gireceğim, önce kabaca bir üstünden geçelim. Devlete ait kıyı dolgu alanlarının altlarına otopark yapılmasına imkân sağlıyor. Yine, Adana Karataş’ta bir tarım OSB kurulmasıyla ilgili bir kanun teklifi var ki bunu destekliyoruz zaten, yerel belediyemiz de destekliyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına kırsal mahalle ve kırsal yerleşik alan belirleme konusunda yönetmelik çıkarma yetkisi veriyor. Bu kanun teklifinde gelen ancak Komisyon sırasında çekilen büyükşehirlerdeki kırsal mahallelerde, eski köy olan yerlerdeki indirimli su bedellerinin tekrar, üç yıl daha uzatılmasıyla ilgili kanun maddeleri var.

Şimdi, biz birincisinden başlayalım. Denizlerdeki büyük tonajlı gemilere kesilen cezaların düşürülmesi... Diyor ki: “100.000 grostondan yüksek olan gemilere verilen cezalar 100.000 grostonla sınırlı kalsın.” Groston başına 50,23 TL olan ceza da 11,29’a düşürülüyor. Şimdi, tabii, akla sorular geliyor: Yahu bu 100.000 grostonun üzerindeki gemiler kimlerin? Bu gemiciklerle kimler iş yapıyor? Bu gemiciklerle kimler ceplerine para dolduruyor? AK PARTİ Grubu yakından bilir, onların da Grup Başkanlığı yapan tanıdık isimler var.

Şimdi, denizlerdeki kirlenmelerin yüzde 20’si gemi kaynaklı; bunlar balast suyunu boşaltıyorlar, sintineyi boşaltıyorlar, evsel atıkları boşaltıyorlar. Körfezlerde, açık denizlerde canlı hayatını, denizdeki yaşamı, ekosistemi son derece olumsuz yönde etkiliyorlar. Dünyada yerleşik cezalar var, biz de onlardan almışız, bu cezaları uyguluyoruz ancak bu kanun teklifiyle bu ceza miktarını düşürüyoruz “300.000 groston da 500.000 groston da olsa maksimum 100.000 groston cezasını uygularız.” diyoruz. Türkçesi “Kardeşim, sen cebini doldur, denizi kirlet; biz sana fazla ceza kesmeyeceğiz, gemiciklerinle malı götürmeye devam et.” diyoruz. Doğru bir iş değildir. O denizler, o doğa, o ekosistem çocuklarımıza, torunlarımıza da lazımdır. Bu maddenin düzeltilmesi gerekir. Zaten bütün kamuoyunda da yandaşlara kayırma yapıldığı algısı hâkimdir.

Yine, 3’üncü maddede… Şimdi, 2 Şubat tarihinde bu teklif Komisyona geldi ve kıyı dolgu alanlarının altına otopark yapılmasıyla ilgili -teklifte 3’üncü madde- biz muhalefet şerhinde de Komisyondaki konuşmalarımızda da dedik ki: “Bakın, Türkiye deprem bölgesi, her an deprem olabilir. Bu alanlara otopark yapmak ileride oluşacak deprem ve tsunamilerde büyük can kayıplarına sebep olabilir.” Tarih, 2 Şubat. İçişleri Komisyonu Başkanı Değerli Celalettin Bey de -şu anda burada değil- bu çekincelerimizi bizzat not etti ve dört gün sonra, 6 Şubatta deprem meydana geldi. Arkadaşlar, muhalefet şerhimizde var, sayfalarca yazdık, biz bunu not ettikten dört gün sonra Kahramanmaraş merkezli depremlerde 50 bin insanımız hayatını kaybetti ve ne acıdır ki İçişleri Komisyonu Başkanımızın kardeşi de orada hayatına kaybetti, o zaman aradım söyledim, kendisine bir kez daha başsağlığı diliyorum. Bütün ölenlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum.

Şimdi, siz bu yaşanan tecrübeden sonra bunu getirirseniz ve bunu uygulamaya sokarsanız resmen orada olacak can kayıplarının önünü açmış olursunuz. Şimdi, deprem konusu… Ne diyordu Sayın Cumhurbaşkanı Başbakanlık zamanından beri? “Dicle’nin kıyısında bir kuzuyu kurt kaparsa sorumlusu biziz.” Şimdi sormak lazım: Maraş merkezli depremlerde 11 ilde 50 bin yurttaşımız hayatını kaybetti, sorumlusu kim? İnsanlara çadır götürülemedi, yardım malzemesi götürülemedi, insanlar “Yardım edin” diyerek donarak canlarını verdi; sorumlusu kim? GSM operatörleri çalışmadı, insanların, yakınlarına attığı mesajlar günler sonra ulaştı; hepimiz o mesajları dinlerken ağladık. Peki, o yurttaşların bir kuzu kadar hakkı yok muydu? Dicle’nin kıyısındaki kuzuya sahip çıkanlar, bu canlarımıza niye sahip çıkmadı? Niye bir kişi istifa etmedi? Neden Kızılayın çadırlarını parayla satan Kızılay Başkanı istifa etmedi? İstifa etmediği gibi de birkaç gün önce Deprem Komisyonuna gelip gayet rahat, pişkin pişkin konuştu. Lafa gelince Dicle’nin kıyısındaki kuzuyu kapan kurttan sorumlu ama faaliyette, icraatta tek bir sorumluluk yok, tek bir istifa yok; bunu da yüce milletimize, kamuoyunun takdirlerine sunuyoruz çünkü bu depremler devam edecek. Ülkemizin hemen hemen neredeyse yüzde 65’i-70’i deprem bölgesi ve depremin bir anayasası var. Bir deprem bir yerde oluyorsa ha yüz yıl sonra ha üç yüz yıl sonra aynı yerde mutlaka bir daha oluyor ama bunlarla ilgili bir önlem, bunlarla ilgili bir çalışma yok; sorumlularla ilgili herhangi bir cezai müeyyide de yok maalesef; bunun da takipçisi olacağımızı bir kez daha ifade ediyorum.

Yine, gelelim aslında AKP’nin yirmi yıllık çalışmasının nasıl olduğunu çok güzel gösteren bir örneğe. Kanun teklifi Komisyonda görüşülürken -6360 sayılı Büyükşehir Kanunu’yla ilgili- kırsal mahallelerde yani eskiden “köy” dediğimiz yerlerdeki su bedellerinin yüzde 50 indirimli kullanılmasıyla ilgili 9’uncu maddeyi getirdiniz ve görüşürken bir de baktınız ki ya aynı madde Plan ve Bütçe Komisyonunda da görüşülüyor. Birbirinden haberi yok, 2 tane Komisyon, aynı madde, hem oraya koymuşlar hem buraya koymuşlar; son anda fark ediliyor ve İçişleri Komisyonunun maddelerinden çıkartılıyor.

Peki, nedir bu? 2012 yılında bu kanun, Büyükşehir Belediyesi Kanunu çıkarken sayfalarca muhalefet şerhi yazmışız “Arkadaşlar, bunları yapmayın. Bu yaptıklarınız ülkenin genel dinamiklerine, yönetim şekline uygun değil.” demişiz ve tek tek de sakıncalarını anlatmışız. Burada tek tek size şimdi söylemeye, anlatmaya vaktim yetmez ama siz o gün, 2012’de çıkartırken demişsiniz ki: ”2017 sonuna kadar biz buradan ücret almayacağız.” 2017 gelmiş, 2020’ye uzatmışsınız; 2020 gelmiş, 2022’ye uzatmışsınız, 31 Aralık 2022. 2022 sonu gelince de şimdi nereye uzattınız?  “2025 yılı sonuna kadar indirimli su ücretleri alınmaya köylerden devam etsin.” demişsiniz.

Bu nedir? Aslında kendi çıkardığınız kanunu dahi uygulayamadığınızın… Ve kanunu kapalı kapılar ardında yaparak ilgili bileşenlere danışmadan, sivil toplum örgütlerine sormadan, muhalefetin görüşünü almadan yaptığınız için kendi çıkardığınız kanunu 4 defadır yenileyip uzatmak durumunda kalıyorsunuz. Aslında bu da ülkeyi nasıl yönettiğinizin en somut örneklerinden bir tanesi yani yönetemediğinizin en güzel fotoğrafı diyebiliriz.

Şimdi, diğer maddelerle ilgili konulara çok fazla girmek istemiyorum.

Şimdi, ülkede neredeyse antidepresan kullanmayan kalmadı. Her yere gidiyoruz, insanlar mutsuz. Sokakta, trafikte birisiyle tartışmaktan çekiniyor; “Silahı çıkarır, sopayı çıkarır; kavga ederiz, canımızdan oluruz.” diye çekiniyor.

Dünya Mutluluk Endeksi yayınlandı, Küresel Mutluluk Raporu yayınlandı; Türkiye 137 ülke arasında 106’ncılığa geriledi yani mutsuzluğa doğru 2 basamak daha adım attı. Kimlerle birlikte? Aynı Türkiye gibi tek adam rejiminin, otoriter yönetimlerin olduğu Brezilya, Rusya, Tayland, Venezuela, Filipinler gibi ülkelerle birlikte anılıyor. Peki, bu mutsuzluğun sebebi ne? Niye insanlar mutsuzlaştı? Neden 2 basamak daha geri gitti? Sebep aslında aynı, iş gücünün millî gelirden aldığı pay yirmi yılda yarı yarıya düştü. Yani bu şu demek: Yüzde 5’lik bir kaymak tabaka ülkenin yüzde 80’lik gelirini alırken yüzde 80’lik bir iş gücü, emek bu gelirin neredeyse sadece yüzde 20’sini almaya başlamış yani aslında çalışan bir kölelik düzeni hâkim olmuş. Bir tarafta hak etmeden, iktidarın yandaş düzenlemeleriyle milyarlarına milyar katan bir kesim; bir tarafta da karnını zor doyuran, ayın sonunu getiremeyen, kredi kartı borcuyla hayatını idame ettirmeye çalışan bir insan topluluğu yarattınız. Bunun yanında, stadyumda “Hükûmet istifa!” diye bağırana savcılık soruşturması başlattınız, sosyal medyada ufacık bir eleştiri yapana, hemen gittiniz, hakaret davası açtınız ve Hükûmet olarak yirmi yıl boyunca yaptığınız şey insanları mutsuzluğa doğru itmek oldu ve baktığınızda, yirmi yıllık bir rapor hazırlasanız “Neyi iyi yaptık?” dediğinizde insanları çok güzel mutsuz yaptığınızı, mutsuzluğa doğru ittiğinizi de çok rahat söyleyebiliriz. Deprem bölgesinde hâlâ kaldırılamayan enkazlar, elli gün geçmiş hâlâ depremden çıkan cesetler, oradaki esnafın dükkânındaki malı, içerideki ürünlerini çıkaramadığı ve umutsuzluğa kapıldığı bir düzen; sizin yirmi yıllık iktidarınızın da aslında en somut örneklerinden. Bunu gelin bir de hikâyeyle şöyle özetleyelim. Gerçekten okuduğumda çok hoşuma gitti ve kürsüden bunu seslendirmeye karar verdim. Şimdi, kim yazmışsa ağzına sağlık. Şöyle başlıyor: “Ah Müjgân… Çok arada kaldık biz, kendimiz olamadık. Tespih elimize, Marlboro ağzımıza yakışmadı. Fes kafamızda, 501 kot pantolon kıçımızda o Amerikalı kızdaki gibi durmadı. Western filmlerinde ezilen Kızılderililere ağlayıp, mavi ceketlileri tuttuk. Ne solcu olabildik ne sağcı, ‘Das Kapital’ okumak için çok uzundu, zaten okumayı hiç sevmedik. Devrim türkülerinin ezgisini tutturamadık, bıyığı aşağı bırakmakla olmadı, mafyalaştık, milliyetimizi Araplaştırdık, dinimizi de Arapça okuduk. Teknoloji çağına yetişemedik, bırak matbaayı, bilgisayarın tuşuna da 20 yaşımıza da aynı anda bastık. Cep telefonunu kemerlerimize astık, kazakları da pantolonun içine soktuk. Çok aralarda kaldık biz, çok. Toprak ağalarını demokrat, kapitalistleri yatırımcı sandık. En büyük yalanı söyleyene de daha çok inandık. Camideyken ‘Uydum hazır olan imama.’ derken bir de baktık ki her yerde imama uyduk. Laikliğin ne demek olduğunu, bizi okumanın, eğitimin kurtaracağını anlamadık. Parayı kazanmak kolay sandık; bankerlere, Jet Fadıllara, Çiftlik Banklara, en son da kriptoculara kaptırdık parayı. Çok arada kaldık biz. Kural koyduk, bozduk; Anayasa yaptık, uymadık; üniversiteleri haşat, liyakati madara, Bakara’yı da makara ettik. Nihat Hatipoğlu’nu YÖK’e, millî güreşçiyi de banka yönetim kuruluna atadık. Okul yaptık ama eğitim yapamadık. Yol yaptık, çöktü; köprü yaptık, geçemedik ama parasını ödedik. Devletin elektriğini, TEKEL’ini, limanlarını, barajlarını, fabrikalarını, Kaz Dağları’nı bir güzel sattık ve satarken de dedik ki: ‘Babalar gibi satarız.’ Devletin malı denizdi, dezenfektanı satmayan kerizdi. Zaten ortada kaldıydık, bir kanal eksikti arada, onun da projesini hazırladık, yakında kanalda da yüzeriz. Leblebi tozu vardı bir zamanlar, pudra şekerine ne zaman geçtik, anlayamadık ve hiç sormadık, acaba biz bu hayatı kendimiz mi seçtik?

Ümit etmek güzel, beklentisi var herkesin, iyi de biz küçükken sapanla kuş avlayan arkadaşımıza ‘Dur!’ demediysek eğer şimdi o arkadaş devletin gücünü, medyanın sözünü, paranın tadını, yandaşın hırsını, cahilin gönlünü eline avucuna almışken ‘Dur!’ dememizi de kimse beklemesin.” Bunlara “Dur!” diyeceğiz ama maalesef diyemiyoruz. Ulu Önder yüz yıl önce demiş, ne güzel de demiş “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” diye. Evet, o kudreti hissederek artık uyanma zamanı, yirmi bir yıllık Fetret Devri’nin sonuna geldik. Yaklaşık kırk beş gün sonra… “Müjgân” diyerek başlayan bu güzel mektup, aslında her birimizin duygularına tercüman olan, hepimizin, 85 milyonun umutlarını yeşerten, her ne kadar içimizde “Ya, nasıl olacak, düzelecek mi?” diye düşünceler de olsa hiçbir zaman umudumuzu kaybetmememiz gerektiğini gösteren güzel bir mektup. Ne diyor şair? “Herkes biliyor zarların hileli olduğunu / Herkes biliyor geminin su aldığını / Herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini.” Bunlar böyle olabilir, bunun yanında da yine bahar geliyor; yine her taraf yeşillenecek, yine ümidimiz artacak. Nasıl dört yıl önce “Martın sonu bahar.” dediysek şimdi de “Mayısın sonu bahar.” diyoruz, “14 Mayısın sonu bahar.” diyoruz.

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) – Arap Baharı’na benzemesin, Arap Baharı’na!

ERKAN AYDIN (Devamla) – Ben eczacıyım, 14 Mayıs Eczacılık Bayramı, çifte bayram yapacağız 14 Mayısta, çifte bayram ve sizleri de o bayramdan sonra bu yarattığınız yirmi bir yıllık hezeyanın altında bırakacağız.

METİN NURULLAH SAZAK (Eskişehir) – Hayalle yaşıyorsun!

ERKAN AYDIN (Devamla) – Tabii ki birtakım şeylerin de hesabını soracağız, sadece güzel ümitlerle olmaz. Sanmayın ki burada yapılanlar yanınıza kâr kalacak, sanmayın ki “Yaptık, oldu; devir geçti, bunlar unutulur.” Asla, bizi izleyen seyircilerimiz, yurttaşlarımız bunların hepsinin hesabının tek tek sorulacağını unutmasınlar. Burada torbaya doldurup doldurup attığınız, Anayasa Mahkemesine götürünce de “İşte, CHP klasiği.” dediğiniz o maddelerin çok geç düzenlenerek geldiği zaman da “Atı alan Üsküdar’ı geçti zaten.” diyenlere inat her birinin hesabını soracağız ve bu güzel ülkemizin güzel insanları da hak ettikleri güzel bir geleceği… Millet İttifakı’nın iktidarında, 13’üncü Cumhurbaşkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde demokrasinin, katılımcılığın, ortak aklın, liyakatin nasıl olacağını bu ülkeye hep birlikte tekrar göstereceğiz.

Bu kanun teklifinden, umarım, biraz önce çıkarılmasının uygun olacağının altını çizdiğimiz 3’üncü madde de teklif metninden çıkarılırsa bunu da destekleyeceğimizi söylüyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 7’nci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde söz isteyen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Sayın Sermet Atay.

Buyurun Sayın Atay.

MHP GRUBU ADINA SERMET ATAY (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 407 sıra sayılı Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve ekranları başında çalışmalarımızı takip eden aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Kent nüfusunun hızla artması sonucu gelişen konut ihtiyacıyla beraber trafik sorunu da büyümektedir. Trafik sorunu karşısında kıyı yapı tesisleri ve kara tarafındaki kullanımlardan doğan otopark ihtiyacının karşılanması ve kıyının kamu tarafından etkin kullanılmasının sağlanması amacıyla dolgu alanlarını dolgu yüzeyinden görünmemek ve açığa çıkmamak üzere yer altı otoparkı yapımına imkân sağlayacak düzenleme yapılması gereği ortaya çıkmıştır. Görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 2’nci maddesi bu konuda düzenleme getirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 4’üncü maddesiyle tarımsal üretimde etkinliği artırmaya, seralarda sebze ve meyve üretimini teşvik etmeye, istihdamı artırmaya yönelik birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Adana ili Karataş ilçesinde kurulacak Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi’nde otomasyon sistemli modern seralarla kaynakların daha etkin kullanılması amaçlanmaktadır. 6’ncı  maddeyle 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’na eklenen Ek madde 3 uygulamaları birçok belediyede henüz tamamlanamamış ve uygulamada tereddütler oluşmuştur. Belediye gelirlerini doğrudan etkileyen kanun maddesinin uygulanmasına yön verecek yönetmeliğin çıkarılması için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yetki verilmektedir.

5’inci madde, daha önce bütçe kanunlarıyla yapılan düzenlemelerin Anayasa Mahkemesi kararları neticesinde düzenlemelerin bütçe kanunuyla değil, ilgili kanunlarla düzenlenmesi yönündeki iptal kararları doğrultusunda ilgili kanunlarda yapılan düzenlemeleri içermektedir.

7’nci madde, İçişleri Bakanlığından alınarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına devredilen görevlerle ilgili uygulamada karşılaşılan muğlak durumların netleştirilmesi ve ihtilaf meydana gelmemesi için yapılan düzenlemeleri içermektedir.

10’uncu madde, daha önce Büyükşehir Belediye Kanunu ve ilgili kanunlarda istisna kapsamına alınan emlak vergisi ve kullanma suyu ücretlendirmeleri konusunda sürelerin uzatılması hedeflenmiştir.

Genel hatlarıyla bakıldığında, kanun teklifiyle getirilen düzenlemelerin yerinde ve gerekli olduğu düşüncesiyle, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu kanun teklifini desteklediğimizi beyan ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz 6 Şubatta meydana gelen büyük deprem ve devam eden süreçte yaşanan diğer depremlerle yaşadığımız felaket malumlarınızdır. Depremlerin yaralarının bir an önce sarılabilmesi bölgede sağlanacak normalleşmeyle doğrudan bağlantılıdır; bu da bölgede normalleşmenin olmazsa olmazı üretim ve ticaretin desteklenmesi yoluyla mümkün olacaktır.

Depremden önce bölgenin üretim ve ihracatta amiral gemisi durumunda bulunan Gaziantep il merkezinin ve sanayi bölgelerinin diğer illere göre daha az hasar görmesi bölge açısından teselli edicidir. Gaziantep, bölgenin sanayi ve ticaret anlamında kalkınması sürecinde rolünü daha da hissettirmeye başlamasıyla öne çıkmaktadır. Gaziantep Ticaret Odası ve Organize Sanayi Başkanlığı bu konuda inisiyatif alarak çalışmalara başlamış, bölgeye can suyu olabilmek adına girişimlerde bulunmuşlardır. Tabii ki devletimizin destekleri olmazsa bu iki güzide kuruluşumuzun yapacakları yara bandı olmaktan öteye geçemeyecektir ve yaraları tedavi etmeye yetmeyecektir.

Deprem bölgesindeki vergi mükelleflerimizin, deprem öncesi dönemlere ilişkin tahakkuk etmiş, vadesi geçmiş, depremden önceki dönemlere ait vadesi gelmemiş vergi borçlarının terkiniyle ilgili çalışmalar bir an önce yapılmalıdır.

Deprem bölgesi dışında kalan şirket ve işletmelerin deprem bölgesindeki mükelleflerden olan alacakları değersiz alacak sayılmalı ve söz konusu alacaklar muhasebe kayıtlarına “zarar” olarak işlenebilmeli, gelir ve kurumlar vergisi matrahından düşürülebilmelidir.

Depremde yıkılan binaların yeniden inşası ve kalıcı konut kampanyası kapsamında TOKİ ve diğer kamu kurumlarına, bu kapsamda kendi yapılarını kendi yapacak vatandaşlarımıza yapılacak teslim ve hizmetlerde de KDV istisnası uygulanmalıdır.

Depremde hasar gören işletmelerin yeniden alacakları makine ve teçhizatlarda KDV istisnası getirilmeli, bunları yurt dışından getirenlere gümrük işlemlerinde kolaylık sağlanmalıdır.

Yapılacak düzenlemeyle, Bankalar Birliğinin banka borçlarının ötelenmesi konusunda aldığı tavsiye kararına Gaziantep il merkezinin de dâhil edilmesi sağlanmalıdır.

Maddi hasar alan KOBİ'lerimizin uzun vadeli, düşük faizli kredilerle ekonomiye tekrar kazandırılması sağlanmalıdır. Bölgeye yeni yatırım ve destek uygulamaları hayata geçirilmeli, kurumlar vergisi indirimi artırılmalıdır. Bölgeye yönelik altyapı ve yatırım destek fonu oluşturularak enerji, vergi ve sigorta destek oranları arttırılmalıdır. Tedarik zincirinde bölgede yapılacak inşaat ve altyapı çalışmalarında kullanılacak malzemelerle ilgili yapılacak alımlarda bölge işletmelerine öncelik verilmelidir.

Türkiye ihracatının yüzde 9’unu gerçekleştiren kilit öneme sahip İskenderun Limanı'nın zarar görmesi nedeniyle işlerin büyük kısmı Mersin Limanı’na kaymıştır. Mersin Limanı'na kaydırılan işlerden 28 Şubata kadar ardiye ücreti alınmaması kararı alınmış olup bu sürenin uzatılması talebimiz vardır.

Hâlihazırda yatırım teşvik mevzuatına göre 3’üncü bölgede bulunan Gaziantep merkezinin 4’üncü bölge destekleri kapsamına alınması ve Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi'nin 5’inci bölge, ilçe organize sanayi bölgelerinin 6’ncı bölge desteklerinden yararlanmaları için acil düzenleme yapılması elzemdir.

Bu yaraları hep birlikte saracağız inşallah. Kanun teklifinin hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Halkların Demokratik Partisi Grubu adına söz talep eden İstanbul Milletvekili Sayın Oya Ersoy.

Buyurun Sayın Ersoy.

HDP GRUBU ADINA OYA ERSOY (İstanbul) - Sayın Başkan, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, depremin üzerinden elli iki gün geçti, gündeme getirilen yasalara bakın: Ormanlık araziler satışa çıkarılıyor, çevre talan edilmeye devam ediliyor ve ÇED olumlu raporları her yerde veriliyor. Deprem bölgesi Çevre Yasası’ndan muaf tutuldu ve depremin ardından kentlerin inşası bile yandaş eşe dosta verilmeye devam ediliyor, ihale ediliyor.

Bakın, Çevre Komisyonuna şu ana kadar gelen çevre düzenlemelerinin hepsi sermayenin yararına ve bu memleket topraklarındaki canlıların tamamını, insanlar dâhil, tüm canlıları yok etmeye dönük yasa teklifleri oldu. Bugün üzerinde görüştüğümüz bu yasa teklifi de depremden on gün önce Komisyona geldi. Arkasından, 6 Şubat gibi 50 binden çok çok daha fazla insanımızı kaybettiğimiz bir deprem yaşandı ama biz şimdi bu Genel Kurulda sanki bu felaket hiç yaşanmamış gibi bu teklifi görüşmeye devam ediyoruz. Ne diyor bu teklif? İki tane tehlikeli maddesi var, birincisi: Denizlerin kirletilmesini teşvik ediyorsunuz, “Kirleten öder.” mantığı bu teklifte devam ediyor. Bu teklifin 3’üncü maddesi var ki -kıyıların doldurulmasına ilişkin madde- bırakın iklim krizini, ekosistemin yok edilmesini, bunların hepsi bir kenara, evet, daha çok inşaat yapılmasına ve kıyı ekosisteminin tamamen bozulmasına yol açacak bir madde bu. Arkadaşlar, bu memlekette bir deprem oldu, hâlâ kıyı doldurmaktan bahsediyorsunuz. Bu, sucul canlı türlerine ve biyoçeşitliliğe zarar verecek bir madde ve kıyılardan elde edilecek rantın da yine kıyı alanlarında oluşacak talanın boyutunu da artıracak bir madde. Bugüne kadar çok fazla yaptınız kıyı doldurmayı, başta İstanbul olmak üzere, Karadeniz’den güneye kadar denizlere doldurma alanlar yapıldı. Deniz doldurmaları, özellikle inşaat sektörünü canlandırmak ve önemli bir rant alanı olarak değerlendirildi, kullandınız. Yine rant, yine rant var. Bu dolgu alanlara yapılan otoyolların defalarca ve defalarca parçalandığını gördük. Doğa, kendisinden alınanı yeniden geri alıyor, bunu asla unutmayın; bunu biliyoruz, bilim insanları söylüyor ama siz hiçbir şekilde dinlemiyorsunuz çünkü tek bir gündeminiz var: Nereden rant elde edebiliriz? Yapılması acil birtakım gündemlerimiz var ama bunların hepsi rant odaklı yasalar değil, halkın çıkarını gözeten ve halkın refahını artıracak… Hatta ve hatta artık yüzde 85’i deprem tehlikesi altında olan bir ülkede halkın can güvenliğini tamamen sağlayacak neler yapabiliriz; bu Meclisin tek çalışması gereken şey bunu düşünmek, bunun için yasalar çıkarmak. Yirmi yıllık kentsel dönüşüm projeleriniz var, bakalım: Şimdi, Deprem Komisyonunda özellikle deprem sonrasında tek gündem ki AKP Genel Başkanının da defalarca ve defalarca açıkladığı kentsel dönüşüm, kentsel dönüşümü dilinden düşürmüyor. Peki, ne sizin kentsel dönüşümünüz? Biz asla kentsel dönüşüme karşı değiliz ama rant odaklı dönüşümdür sizin yaptığınız, rantsal dönüşümdür sizin yaptığınız ve “Buna karşıyız.” dedik. Evet, herkes buna karşı, halk karşı, bilim insanları sizi uyarıyor ama siz rantta ısrar etmeye devam ediyorsunuz. Aynı, depremden önce, imar aflarından, bir önceki seçimde seçim yatırımı olarak imar aflarından bahsettiğiniz gibi -ki bu imar afları 6 Şubat depreminde nasıl bir yıkıma yol açtı- yine, aynı şekilde, depremden sonra da yaptığınız ihalelerle -ki basına yansıdığı kadarıyla bu ihalelerin toplam büyüklüğü 75 milyar lirayı geçti- siz felaketin içinden, halkın acılarının içinden rant elde etmeye devam ediyorsunuz. Verilen bu ihalelerden sadece bir örnek: Mesela, TOKİ'nin eski Başkan Yardımcısı, AKP'li Fatih Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Özçelik'in damadı Mücahit Hamza Ekşi'nin şirketi Ahes İnşaat. Adıyaman'da toplu konut ihalesi verdiniz buna. Ekşi, aynı zamanda İstanbul Kızılay İl Başkanı Kadem Ekşi'nin kurucusu olduğu Ekşioğlu Vakfının da Yönetim Kurulu üyesi. Ahes İnşaat firması, resmen kamunun inşaat firması gibi çalışmış; Sağlık Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile AKP'li belediyelerden birçok ihale alıyor ve en fazla da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına bağlı TOKİ'den ihaleler almış. Bitmedi, Ahes İnşaata son on bir yılda kamudan 6 milyar liranın üzerinde ihale aldırarak yandaş ihaleciliğin kitabını yazdırmışsınız. 2011’de Van depremi oldu. 2011 Van depreminden sonra, aynı bu depremden sonra tartıştığınız gibi, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’u çıkardınız. Peki, ne oldu? “Kentsel dönüşüm” adı altında birçok şehirde halk evlerinden edildi, mahallelerinden çıkarıldı, tamamen alamayacağı kadar yüksek ücretler istendi mahallelerindeki yeni yapılan inşaatlara ve insanlar kira yardımlarıyla aynı mahallede ev tutamadığı için şehrin dışında yaşamaya mecbur edildi.

İstanbul'un mahallelerine bakalım. İstanbul, deprem riski en fazla olarak konuşulan şehirlerimizden biri ve “İstanbul batarsa bütün ülke batar.” deniliyor; evet, bu çok doğru. İstanbul'un mahalleleri sermaye için yeni yatırım ve kâr alanları olarak inşaat şirketlerine altın tepsilerle sunuldu bugüne kadar. 99 depreminin hemen ardından beri hem iktidarı hem belediyeleri yönetiyorsunuz. Ne yaptınız peki? İstanbul'da kentsel dönüşüme deprem riski ve sorunlu yapı stoku olan Zeytinburnu dururken mesela, konut bulunmayan Nakliyeciler Sitesi’nden başladınız ve döneminizde palazlanan bütün inşaat firmalarının gözünü diktiği bir alanı 240 milyon dolara Suudi Arabistanlı bir holdingin kurduğu Akzirve Gayrimenkule verdiniz. Direnenler oldu elbet, davalar açıldı, durduruldu ama ne oldu? 2017’de Erdoğan riskli alan ilan etti ve polis zoruyla yıkım gerçekleşti.

Bakın, burada bir harita var, Afet Yasası arsa değeri yüksek bölgeler için kullanıldı ve riskler dönüştürülmedi. Sarı olarak işaretli yerlerin hepsi Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansının riskli tespit ettiği bölgeler, bakın iyice. Ama sizin yaptığınız yani Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Afet Yasası’yla riskli alan ilan ettiği bölgeler ise şu gördüğünüz, özellikle de İstanbul'un kuzeyindeki yerler, kırmızıyla işaretli yerler. Evet, Zeytinburnu, Bahçelievler, Küçükçekmece; İstanbul depremindeki en riskli ilçeler olmasına rağmen kamu destekli kentsel dönüşüm hiçbir zaman yapılmadı. Afet Yasası İstanbul'un zemin ve konut stoku açısından en riskli bölgeleri olan Fatih, Bahçelievler gibi ilçelerde hemen hemen hiç uygulanmamışken, rant için Güngören, Tozkoparan'da kullanıldı. İstimlak yetkisinin kullanıldığı yerler arasında deprem riski düşük ancak arsa değeri yüksek olan Armutlu, Derbent, Çubuklu bölgelerini rant odaklı projeler kapsamında dönüşüme soktunuz. Kentsel dönüşüm sayesinde vergi avantajlarıyla da taçlandırılan Topkapı 29 Projesi mesela, ambarlar dönüştürülüp Suudi sermayesi hâline geldi.

Yine, AKP'nin deprem hazırlığının başka bir adımı da toplanma alanlarına AVM’ler dikmek oldu. AKP döneminde akıl almaz bir şekilde zenginleşen inşaat şirketlerinin her biri, her bir toplanma alanını kapıverdi. İstanbul’da 493 toplanma alanından 416’sına AVM ve lüks konut yapılması için imara açtınız siz.

Starcity AVM, 2010 yılında yüzde 60’ı Ülker, yüzde 40’ı Boyner ortaklığıyla kuruldu. Bir tanesi Zorlu Center, Ağaoğlu My City, yine KİPTAŞ Sahilpark Veliefendi Konutları. Onun dışında, AKP’nin İstanbul Belediyesini yönettiği dönemde yine İBB Şirketi KİPTAŞ tarafından yapıldı, bu KİPTAŞ Sahilpark Veliefendi Konutları. Akasya Acıbadem AVM, Trump Towers, bir sürü sayabiliriz burada. Demirörenin borçlarına karşılık Ziraat Bankasına devredildikten sonra, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının rezerv alan ilan etmesiyle imara açılan Kemerköy’deki 200 bin metrekarelik deprem toplanma alanına iş makineleri girdi. Konutlar, AVM’ler, arka arkaya inşaat projelerinin finansmanına kaynak sağlamak için gayrimenkul yatırım ortaklıkları, bu ortaklıklar şeklinde örgütlenmiş, büyük sermayeye aktarılan kamu mülkiyetindeki arsalar, üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, Haydarpaşa Port, Galataport gibi büyük ölçekli kentsel projeler… Yok edilen tarihî ve kültürel mekânlar, mahalleler kentsel dönüşüm adı altında talana açıldı.

İstanbul depremi kapımızda bekliyor, peki ne yapmamız lazım? Bu konuda da defalarca açıklamalar yapıldı. Çok acil yapılması gereken bir tane bir şey söyleyeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

OYA ERSOY (Devamla) - İstanbul’da yapı stoku fazlası 750 bin boş konut var. Hemen bu konutlar, depreme dayanıksız konutlarda oturan halka açılmalıdır. Evet, bunlar sahiplerinden alınmalıdır ve halka verilmelidir; bu, tamamen can güvenliği içindir. İstanbul’un iletişim, su, elektrik altyapısının acilen depreme hazırlanması şart. Yine, fazla bina ruhsatı verilmemeli artık; imar ve iskân kısıtlanmalıdır İstanbul’da. Bina muayeneleri yaptırılıyor şimdi, vatandaş isteğine bağlı olmadan, bizzat ve hızla devlet eliyle gerçekleştirilmelidir. Kentsel dönüşüm halkın yaşam alanlarından koparılmadan, borç ödemeden, depreme dirençli güvenli evlerde yaşaması için yapılmalıdır; AKP’nin yaptığı ise elindeki yasa, yönetmelik, yetki gücü ne varsa kentleri inşaat şirketleri için kaynak yaratma amacı hâline getirmektir. Evet, siz gideceksiniz, depreme dirençli kentlere, bu halk bu kentlere kavuşacak.

BAŞKAN – İYİ Parti Grubu adına söz talep eden Isparta Milletvekili Sayın Aylin Cesur.

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AYLİN CESUR (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Dünya iklim krizi, hava kirliliği, kuraklık, gıda güvenliği gibi ekolojik sorunlara çözümler üretmeye çalışırken biz depremde çadır satan, selde “Oh, toprak suya doydu.” diyen, öldürülen kadınları tolere edilebilir bulan ve batırdıkları ekonomiyi epistemolojik çözümlerle iyice dibe götüren iktidarla heterodoks kopuşa giderken, yıllardır uyguladığı neoliberal ekolojik yıkım politikalarıyla da doğamızı katleden düzenlemeleri burada geldik, anlattık ama memleket topraklarını, varlıklarını ve doğasını “Yağ satarım, bal satarım/Ustam öldü, ben satarım.” anlayışıyla yok etmeye devam etti gelen ve giden AK PARTİ kadroları. Çevreye ilişkin düzenleme dediğiniz şeyler yine rant ve yine sermaye odaklı, sorunlara ilişkin çözümlerse yine palyatif yani geçici. Cumhuriyet tarihimiz boyunca yerel yönetim hizmetlerinde yetki makamı İçişleri Bakanlığıyken bizzat AK PARTİ eliyle Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına devredildi, yerel yönetimlerde ikili bir yapı ortaya çıktı. 2012’deki büyükşehir kanunu, 14 ilde büyükşehir belediyesi ve 27 ilçe kurulmasını öngören kanun yerel yönetimlerde görülen bozulma ve çürümenin en somut örnekleri arasında yerini aldı; 14 il büyükşehir oldu, 16 bin köy de mahalleye dönüştürüldü. Köylerin boşaltılması, tarım arazilerinin yağmalanması ve tarımsal üretim kültürünün yerle bir edilmesi işte böyle başladı ve Türk köylüsü ve çiftçisi yirmi bir yılda AK PARTİ hükûmetlerince perişan edildi ve yalnız bırakıldı.

Teklifin görüşmelerinde hiçbir uzmanın ya da sivil toplum kuruluşunun görüşlerine başvurulmadı.

Madde 2’de yer altı otoparkı inşa edilmesi düzenleniyor. Gerekçe, trafik; sonuç, beton.

Madde 4’te Adana’nın Karataş ilçesinde Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi kurulması amaçlanıyor ama gerekçede bu maddeye ilişkin bir ifade yok. Komisyonda söyledik, es geçildi.

Madde 6, köy veya belde belediyesiyken mahalleye dönüşen yerlerin kırsal mahalle olarak kabul edilmesiyle ilgili Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yönetmelik çıkarma yetkisi veriyor; “İçişleri Bakanlığına verilmeli.” dedik, reddedildi.

2006’da çıkarılan Tarım Kanunu’na göre tarımsal desteklerin millî gelirin en az yüzde 1’i olması gerekiyor ama 0,4’ü; 0,6’yı geçemediniz, hiçbir sene uygulanamadı yani çiftçiye ve köylüye hak ettiği parayı vermediniz.

Tarımsal girdilerde aylık enflasyon yedi ayın zirvesinde. Tarımsal girdiler ocak ayında bir önceki yıla göre yüzde 100 arttı yani üretici yüzde 100 fakirleşti. 2002’de 27 milyon olan tarım alanımız 2022’de 19 milyon hektara düştü. 2002’de Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı çiftçimiz 2,8 milyonken, 2022’de 2,1 milyona düştü; son on yılda yüzde 55 azaldı. Bırakıyor yani sizin yüzünüzden Türk köylüsü ve çiftçisi anlıyor musunuz?

(Uğultular)

AYLİN CESUR (Devamla) – Beni dinler misiniz?

Dünyada tarımda kendi kendine yeten 10 ülkeden biriyken nasıl oldu da tarım ürünlerini 125 farklı ülkeden ithal eden bir ülke hâline geldik? Bu sizin sorumluluğunuzda, anlıyor musunuz beni? Borca batırdınız çiftçiyi, 370 milyar lira borcu var çiftçimizin. 2022’de üreticiye 40 milyar, kur korumalı mevduat sahiplerine 92,5 milyar ödediniz bütçeden; bunu çiftçiye ve köylüye, hayvan üreticisine vermediniz. Derdiniz üzüm yemekse onlara vermeliydiniz oysaki. Türk çiftçisinin artık dayanacak gücü kalmadı “Çaresiziz, sesimizi duyurun.” diyor.

Burada konuşuyorum ama iktidar sıraları kendi aralarında sohbet ediyor.

Isparta Sütçüler'de 2002’den beri yapılan maden talanıyla yaban hayatı ve bitki örtüsü büyük zarar aldı. Dağ keçisi ve kızıl akbabaların yayılma alanı Sütçüler'de, şimdi dağ keçisi görmek neredeyse imkânsız, kızıl akbabalarsa bölgeye uğramıyor. Madenden öncesine kadar kekik balı önemli bir gelir kaynağıydı. Maden ocakları demişken, yaşanan patlamalarla yer altı sularının debisi büyük ölçüde düştü, oluşan gürültü ve toz hem insan hem hayvan sağlığı için büyük tehdit. ÇED sistemine girmiş iki ayrı grupta 385 maden izninin verildiği ilçede ormanlar, yaban hayatı ve biyolojik zenginlik, tarihî ve arkeolojik alanlar risk altında. ÇED raporunda Yeşilyurt köyünde açılan mermer ocağı için 7 binden fazla ağacın kesileceği var ve ruhsat sahasının dibinde Doğu Roma dönemine tarihlenen yapı kalıntıları var, “Dokunmayın.” diyor köylüler, sesleniyor. Geçen sene Mandallar köyündeki heyelanı burada dile getirdik, bir yıl önce de “Orada heyelan olacak.” diye duyurmuştuk ama yine dinlememiştiniz, heyelan oldu ve oralar perişan oldu. Hepsi sizin yüzünüzden.

Üç milyon yıldır varlığını sürdüren Eğirdir Gölü ve çevresindeki ekolojik çeşitliliğe sahip doğa mirasımız yok olmakla karşı karşıya. Sadece Eğirdir Gölü'ne olan ihmaliniz var ya, değerli arkadaşlar, verip de tutmadığınız sözler var ya, hani “Temizleyeceğiz.” diye getirip poz verip ertesi gün götürdüğünüz iş makinalarınız var ya… Isparta halkı 14 Mayısta kesecek biletinizi ve sahip çıkacak Eğirdir Gölü’ne, gölüne sahip çıkacak Isparta halkı çünkü doğa harikası ve yaşam kaynağı gölü kurumasın beceriksiz AK PARTİ iktidarlarının elinde diye. Sadece bu sebepten olsa sahip çıkacak. Bağırıyor Eğirdirli, Ispartalı “Gölümüz kuruyor.” diyor, ne kadar kritikler, çalıştaylar yapıldı, anlattık. Hadi bizi dinlemiyorsunuz, Şehnaz Hoca'yı dinleyin, üniversiteden; kadın bar bar bağırıyor. Kasım ayında EKO-BİR ölçtü, su seviyesi önceki yıla göre 13 santim azalmış ve en son bilgi, göl seviyesi 914,97 santim; 914,60’a inmesine yalnızca 30 santim kalmış. Bu, minimum işleme kotu; bitiyor yani göl. Ve bu, şu demek: Türkiye'yi, hatta dünyada pek çok toprağı suya kavuşturan Demirel'in memleketindeki “Susuzuz.” diye haykıran Ispartalı hemşehrileri, önümüzdeki günlerde daha da susuz kalacak demek ve Isparta halkı bunu unutmayacak, 14 Mayısta gelecek, topraklarını suya, buğdayı başağa kavuşturan “Baba”nın Ispartalı hemşehrileri suya olan hasretlerini bitirecek.

Benim gül şehri Isparta’m… Kleopatra'nın ayaklarına Marcus Antonius'un yapraklarını döktüğü, mitolojik öykülerde tanrıların el ele verip yarattıkları söylenen ve Afrodit'in oğlu Eros'a hediyesi, sevginin simgesi gül ve bazen Allah'ın güzelliği ve güzel koktuğu için sevgili Peygamber’imizin terine ismi yakıştırılmış olan gül ve AK PARTİ'nin yirmi bir yıllık iktidarından sonra, Rindlerin Ölümü şiirindeki gibi, üreticisinin akmayan gözyaşlarındaki kanayan gül. Dünyanın en önemli iki gül üreticisinden biriyiz. Gül yağı üretiminin yüzde 50’si Türkiye'den, bunun yüzde 85’ini de benim gül kokulu Ispartalı hemşehrilerim üretiyorlar. Gül yağının yüzde 95’i ihraç ediliyor ve dünyadaki en büyük gül yağı üreticisiyiz ama gül üreticisi kahır mektubu yazıyor sizinle. Tarımsal girdilerin hemen hepsinde dışa bağımlıyız ve gübre, yem, ilaç, mazot, yüzlerce kat artarken “Kıymayın!” dedik gül üreticisine, lavanta üreticisine, domates, karanfil üreticisine ama donmuş kalplerinize duyuramadık. Gülbirlik tarafından Ekim 2022’de gül çiçeği kilogram fiyatı 22 lira açıklandı, oysa 32 lira olmalıydı en az ve alım fiyatını artmış gibi gösteren nutuklar artık sizi kurtaramaz çünkü köylümüz biliyor artan enflasyon ve girdilerle emeğinin nasıl yok edildiğini. Gül çiçeğinin yüzde 65’inin üreten gül üreticisinin ürünleri Fransız şirketler tarafından âdeta sömürülürken beceriksiz ve umursamaz sözlerin seçim vaadi olarak kaldığını biliyorlar artık. Ama az kaldı; acilen gül çiçeği alım fiyatını, gübre ve mazot desteğini artıracağız, havza modeliyle örgütlenerek üreticiye, gül endüstrisine teşvik verilmesini sağlayacağız ve artık elindeki dikenlerden daha çok acıtan AK PARTİ'nin üreticisine yaptığı zulüm son bulacak. Bulgaristan ek destek veriyor, ÖTV iadesi veriyor, dönüm başına toprak sübvansiyonu veriyor ve bunların hepsinin fazlasını biz yapacağız; iyi bir yönetimle yapacağız bunu.

Yüzde 25’lik üretim payıyla Isparta elma üretiminin başında geliyor listede. Girdilerdeki artışlar, yeterli verilmeyen destek ve teşvikle elma üreticileri her sene devam edip etmemekte sırat köprüsünden geçiyor AK PARTİ'yle ve diyor ki: “Zirai ilacın tonu bu sene 12 ila 15 bin lira. Gübreyi unuttuk zaten de 1 kilo elmanın bahçe üretim masrafı 2.500, 3 bin lira; biz ne yapacağız?” DSİ'ye bağlı sulama bin metrede 750, damlama sulama 400 lira olmuş. Ziraat Odaları verilerine göre 350 lira limonda ve yüzde 258’le elma ikinci, market ile üretici arasındaki fiyat farkında ve 2012’de golden ve starking için coğrafi işaret tesciline başvurulmuş; yok, alakadar yok. Borçların yapılandırılması, mazottan ÖTV’nin alınmaması lazım ve ek destek vermek lazım çiftçiye. Kiraz üreticisi zor durumda; 1 eurodan Isparta’da alınan kiraz Münih halinde 6,5 euroya satılıyorsa bundan üretici pay almalı ama ziyan oldu. Söz verilen elma üreticileri birliği yalan oldu, Keçiborlu’da kiraz getirisi yok oldu, söz verdiğiniz halcilik yasası ise rüya oldu.

“Elmayı, kirazı, gülü, lavantayı millî tarım politikasına alın.” dedik, almadınız, biz alacağız, “Üretiminden ihracatına, turizmden marka oluşturulmasına el atın ki üreticimiz kazansın.” dedik, yapmadınız. Bunları biz yapacağız. Nereden mi biliyorum? Gidiyorum köylüye çünkü. Sorunları getiriyorum buraya, önergeler veriyoruz ama reddediyorsunuz hepsini ve şimdi, seçim zamanı, köylümüzün, Isparta halkımızın kaderine el koyma zamanı ve biz yoksulluğun da yalnız bıraktığınız eli nasırlı çiftçimizin alın terinin de hesabını gelir gelmez soracağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

AYLİN CESUR (Devamla) – Isparta’da köylerde ciddi bir imar ve altyapı sorunu var yirmi bir yılın sonunda. Ne yaya koridoru ne banliyö treni yaptınız ne otogarı bitirdiniz, kent ormanı nerede belli değil, Isparta-Burdur Dostluk Yolu ya da Dereboğazı Yolu desem yollarda boğuldunuz; içme suyu, kanalizasyon problemi var, internetsiz köylerimiz var, kapalı devre bekleyen göletler var, tamamlanamayan Dereboğazı’nda kaybettiklerimizin günahı var üzerinizde veya Konya-Isparta yolunda.

Gelendost hâlâ doğal gaz bekliyor, önergelerimiz, Meclis araştırma önergelerimiz var, önergelerimizden sonra ilçeye doğal gaz gelmesi çalışmaları yapılacağı söylenmesine rağmen somut çalışma yok. Biz önerge verdik, Şarkikaraağaç, Eğirdir, Deregümü, Kuleönü kavuştu doğal gaza, Uluborlu yakında kavuşacak ama Senirkent, Yenişarbademli, Aksu, Sütçüler doğal gaz bekliyor, biz getireceğiz. Akdeniz Bölgesi’ne kar yağdı diye donmaya ve karanlığa terk ettiğinizi unutmuyor Isparta halkı. Yandaşa verdiğiniz ve denetlemediğiniz, tek çivi çakılmamış ihmaller şehri Isparta’ya verdiğimiz tekliflerle ve kamuoyu baskısıyla şebekeleri yenilemeye karar verdiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bitti.

AYLİN CESUR (Devamla) – Başkanım, bir cümleyle tamamlayayım.

BAŞKAN – Bir cümle alayım peki.

AYLİN CESUR (Devamla) – İhaleyi yeniden karanlığa bırakan şirkete verdiğinizi unutmuyor… Evet, umut hiç bitmeyen bahar mevsimi, söz verdik biz o umut hiç bitmeyecek ve yeniden baharlar gelecek.

Özür diliyorum Başkanım, başında söylediğim “Yağ satarım, bal satarım/Yağlıca, ballıca dayak atarım.” diye bitiyor benim ilk başta söylediğim o şarkının son sözleri. Sandıkta soracak Isparta halkı ve yalnız bırakılmış Isparta halkı hesabı sandıkta dürecek.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Isparta’ya 20 milyarlık kamu yatırımı yaptık.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz talep eden İzmir Milletvekili Sayın Murat Bakan.

Buyurun Sayın Bakan.

Geçmiş olsun Sayın Bakan.

CHP GRUBU ADINA MURAT BAKAN (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisine kanun teklifi geliyor, bu kanun teklifinin ismi arkadaşlar Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi. Ana komisyon olarak Meclis Başkanlığı nereye havale ediyor bu kanunu? İçişleri Komisyonuna. Bayındırlık Komisyonunu ilgilendiriyor bu kanun, Tarım Komisyonunu ilgilendiriyor, adı üzerinde Çevre Komisyonunu ilgilendiriyor, İçişleriyle ilgili, neredeyse zerre kadar ilgili bir şey yok diyeceğim, Meclis Başkanlığının yasamaya ilgisi bu kadar arkadaşlar. Biz tali Komisyon olarak görüşmesek şu kanunu, yasama gereği gerekli görüşme bana göre yapılmamış olacaktı Çevre Komisyonu olarak görüşmemiş olsak.

Şimdi, ben Çevre Komisyonuna herhangi bir kanun teklifi geldiğinde heyecanlanıyorum. Niye heyecanlanıyorum? Çünkü gerçekten, ülkenin, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın dev gibi çevre sorunları var. “Acaba ne gelecek?” diye heyecanlanıyorum. Bakın, sevgili arkadaşlar, iki gün önce insanlar sokakta spor ayakkabılarıyla geziyorlardı iki gün önce, trençkotlarıyla geziyorlardı; şimdi, bugün kar yağışına uyandık. Niye, hiç düşünüyor musunuz, neden? Dünya ciddi bir varoluş problemi yaşıyor ve Türkiye bu varoluş probleminden en çok etkilenecek ülkelerden biri Akdeniz havzasında olduğu için. Buraya gelmesi gereken yasa iklim yasası ama siz getiriyorsunuz torba yasa. Yani bir yasayı getirirken ulusal çıkarları değil, ülkenin menfaatini değil, Türkiye’nin geleceğini değil birtakım çıkar gruplarının öncelikli taleplerini getiriyorsunuz buraya her seferinde. Her seferinde havucun büyüğü heybede, her kanun teklifinde bir rant mevzusu var değerli arkadaşlar.

Şimdi, biz iklim değişikliğiyle ilgili -yani ben iklim krizi diyorum da bizim kurduğumuz komisyonun adı iklim değişikliğiydi- bir Meclis Araştırması Komisyonu kurduk bu Mecliste. Onunla ilgili en çok Meclis araştırması önergesini veren kardeşiniz de benim. Bakın, sevgili arkadaşlar, Yılmaz Bey, şu kitabı, 800 küsur sayfalık raporu yazdık biz. Bunda AK PARTİ’li arkadaşım var, Sayın Ayşe Sibel Ersoy var, Behiç Çelik burada, Behiç Çelik var, Murat Çepni var yani şu gruplardan, tüm Meclis gruplarından arkadaşımızın bu 820 sayfalık raporda emeği var, katkısı var. İklim kriziyle ilgili ne yapılması gerektiğini, ne yapılacağını söyledik. Ya, Allah aşkına! Bir tane bürokrat alıp okumaz mı şunu ya! Şuradaki bizim önerilerimizi bir tane bakanlık değerlendirmez mi! Yok arkadaşlar yani yasama bu kadar kıymetsiz hâle geldi bu dönemde. 3 tane deprem araştırma komisyonu kuruldu. 99’da Marmara depreminden sonra, 2000 yılında, en son İzmir depreminden sonra Meclis araştırma komisyonu kuruldu ve bugün aynı şeyleri yine konuşuyoruz depremle ilgili.

İklimle ilgili de aynı şey geçerli. Bakın, iklim krizi bu ülkenin, hep söylüyoruz, ulusal güvenlik sorunu. Çok ulusal güvenlik sorunu var ama iklim krizi de bunlardan bir tanesi. Ben bu iklim araştırma komisyonunda arkadaşlarımla beraber sahaya çıktım, beraber Kırşehir’in Seyfe Gölü’ne gittik arkadaşlar. Kırşehir’in Seyfe Gölü’nde oranın muhtarı bize dedi ki: “Ya, sayın vekillerim, buraya geldiniz, bu Seyfe Gölü geçmişte turnaların, flamingoların yuvasıydı. Yüz binlerce flamingo, allı turna havalandığında gökyüzü kararırdı, gökyüzü görünmezdi. Şu an bir tane kuş yok. Göl kurumuş.” Seyfe Gölü kurumuş arkadaşlar ve yanında TİGEM’in, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünün çiftliği var, hayvancılık yapıyor, sulu tarım yapıyor, gölü kurutmuş. Şimdi, 200 metre derinden su çekiyor TİGEM hâlâ, böyle bir bilgisizlikten, böyle bir bilinçsizlikten bahsediyorum. Sadece Seyfe Gölü mü arkadaşlar? Konya kapalı havzası… Herkes diyor ki: “Konya kapalı havzası kuraklık sebebiyle obruklar oluştu. Su yok. Ürün deseni, ürün çeşitliliği, stratejik ürün…” Sayın Yılmaz Tunç, Konya kapalı havzasında stratejik ürününüz ne biliyor musunuz? Yani o kuraklığın olduğu yerde, aşırı kuraklığın olduğu yerde şeker pancarı. Yani sulu tarım isteyen bir ürün Konya kapalı havzasında havzalar arası su transferiyle Göksu Nehri’nden su getiriyorsunuz. Onun da bir sürü sıkıntısı var, oradaki biyolojik çeşitliliğe zarar veriyor, istilacı türleri başka tarafa taşıyor ayrı ama yani bu iktidarın aklı arkadaşlar, bu Tarım Bakanlığının aklı bu kadar, Konya’da şeker pancarı yetiştiriyor.

Devlet Su İşleri… Sayın Cumhurbaşkanının “tweet”i var, bakın Su Günü’ydü geçenlerde. “Tweet”’inde diyor ki: “Cumhuriyet tarihinde yapılanların 2 katından fazla barajı yirmi bir yılda inşa ettik. Ülkemizin bir damla suyunun boşa gitmesine rıza göstermedik.” Sayın Cumhurbaşkanı da okumamış bu raporu. Türkiye'deki tatlı suyun yüzde 75’i vahşi sulamayla gidiyor arkadaşlar. Seferberlik ilan edelim kapalı damlama tipi sulamayla ilgili dedik ya, hep beraber. Bunu ben söylemedim, AK PARTİ’li de söyledi, İYİ Partili de söyledi, MHP’li de herkes söyledi. Yüzde 75’i boşa gidiyor, Cumhurbaşkanının bundan haberi yok “Bir damla suyu boşa kaybetmedik." diyor. Devlet Su İşleri bütün sulak alanları kuruttu. Türkiye'nin göllerinin yüzde 60’ından fazlası ya kurudu ya kirlendi arkadaşlar.

Ereğli Sazlıkları… Bakın, Ereğli Sazlıkları bu kuzey yarım kürede dünyanın en önemli sulak alanlarından biriydi biliyor musunuz? Hani kuşlar uluslararası bir konferans yapsalar nereye gelirler deseniz uluslararası konferans için Ereğli Sazlıkları’na gelirdi. Ereğli Sazlıkları’nın yüzde 75’i yok sayenizde. Niye? Yaptığınız barajlarla, göletlerle o sulak alanlara giden bütün şeyleri kuruttunuz, oralarda biyolojik çeşitlilik diye bir şey kalmadı. Hâlbuki bizim karbon yutak alanlarımız oralar, en önemli alanlarımız iklim krizine karşı.

Burdur Gölü… Burdur Gölü, arkadaşlar, dik kuyruklu ördeklerin yaşadığı yerdi biliyor musunuz? Dik kuyruklu ördekler orada ürerdi. Dünyadaki en önemli yaşam alanıydı. Burdur Gölü’nün yarısı yok, dik kuyruklu ördek de yok. Yani “Bir damla suyu israf etmedik." diyor Sayın Cumhurbaşkanı.

Arkadaşlar, suyu israf etmeyecekseniz buraya bu torba yasayı değil de içinde 40 tane ayrı mevzunun olduğu su kanununu getirecektiniz, su kanununu. Niye getirmediniz su kanununu? Su kanunu yok bu ülkenin. Komisyonda “Biz de destek verelim.” dedik, niye gelmedi?

Bir başka konu arkadaşlar; sulak alanlar bir, ormanlar iki. Ormanlar konusunda da aynı şey geçerli. Bakın, Orman Genel Müdürlüğünün 2020 yılı bütçesi, genel bütçeden aldığı pay sadece 1 milyar lira arkadaşlar. Peki, sizin hani bir bakan vardı, bakanlıktan affını isteyen ama af istediğinden haberi olmadan istifa ettirilen bakan. Bekir Pakdemirli ormanlarla ilgili ne diyordu biliyor musunuz? “Biz orman ürünleri satarak cari açığı kapatacağız.” diyordu, gereğini de yaptı. Genel bütçeden aldığı pay 1 milyar lira; kereste, yonga, endüstriyel orman ürünleri satışından 7 milyar lira Orman Genel Müdürlüğü gelir elde etmiş; 2,5 milyar lirayı madenlere kiralamadan elde etmiş. Yani ormanları yağmalamaktan, ormanları soymaktan Orman Genel Müdürlüğü para kazanıyor. Kediye ciğeri emanet etmişiz arkadaşlar. Öyle bir Orman Genel Müdürlüğünden bahsediyorum. Soru önergesi verdim, Bakan değişti; acaba anlayış değişti mi? Bakın, Bakan değişti, anlayış değişmemiş. Bu dönemde 4,2 milyar Orman Genel Müdürlüğünün bütçesi, 13 milyar lira yine orman ürünleri satışından gelir elde etmiş. Neyi konuşuyoruz burada? Çevre; çevreden bihabersiniz arkadaşlar ya. Çevreyle ilgili düşünen, ülkenin geleceğiyle ilgili bir adım atmak isteyen yok, öyle bir akıl yok. Yoksa yasama dönemi bitiyor, seçime gidiyoruz, ya şu iklim kanununu şuradan çıkarsak, şu su kanununu şuradan çıkarsak, biyolojik çeşitliliği koruma kanunu çıkarsak. Yani bu ne ister? Bu akıl ve bilgi ister, bu vizyon ister. Sizin getirdiğiniz kanun teklifine bak; işte, deniz kıyısında yer altına otopark yapacak; işte, belli grostonun üzerindeki gemilerin cezası indirilecek yani yine bir rant vesaire meselesi.

Millî parklarda muhafaza ormanlarında, kalan ormanlarda ağaç kesiliyor. Ya arkadaşlar, burası bizim vatanımız, o ormanlar bizim vatanımız. Atalarımızdan kaldı o millî parklar, atalarımızdan kaldı. O “muhafaza ormanları, kalan ormanlar” dediğimiz ormanlar yüzyıllık ormanlar, genetik açıdan en güçlü ormanlar; çocuklarımıza, torunlarımıza bırakacağız. Yani Orman Genel Müdürlüğünde bir daire başkanı dev gibi bir ağaç kütüğünün yanında poz veriyor, marifet yapmış sanki. Benim içim yanıyor, o ağaç kütüğünün yanında poz veriyor; yani böyle bir anlayıştan bahsediyoruz. Ondan sonra o madenler için kiraya verdiğiniz yerlerde “Rehabilitasyon yaptık.” diyorsunuz arkadaşlar, böyle bir rehabilitasyon olmaz. Yani siz elli yıllık ormanı keseceksiniz, yok edeceksiniz, onun yerine fidan dikeceksiniz, o fidan rehabilite edilmiş olacak, o orman yeniden oluşmuş olacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

MURAT BAKAN (Devamla) – Böyle bir şey mümkün mü arkadaşlar ya? Bir ormanın elli yılda, yüzyılda oradaki ekosistemi oluşuyor. Oradaki hayvan varlığı yani börtüsünden böceğinden, kurdundan kuşuna kadar… O ağaçların büyümesi elli sene, yüz sene.

Bakın, konuşmamın tamamını yetiştiremeyeceğim, öyle gözüküyor ama bir şeyi daha söylemek istiyorum: Benim içimde çok ukdedir. Deprem bölgesinde bir afet daha oldu, sel geldi, Tarım Bakanı çıktı “Toprak suya kavuştu.” dedi arkadaşlar, şaka değil ya. Böyle bir cehalet ancak tahsille mümkün. Ya, sel felaketi “Toprak suya kavuştu.” denir mi? Kar yağışı ile düzenli yağışla toprak suya kavuşur ya. Sel can alır, mala zarar verir, toprağı alır, götürür.

Arkadaşlar, hamasetle siyaset olur belki ama hamasetle devlet yönetilmez. Hamasetle devlet yönetemeyeceğinizi bu seçimde göreceksiniz değerli arkadaşlar.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Sarıaslan…

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

31.- Nevşehir Milletvekili Faruk Sarıaslan’ın, EYT’li ve BAĞ-KUR’lu EYT’lilerle ilgili düzenlemeye ve çalışırken daha çok prim ödemiş emeklinin mağdur edildiğine ilişkin açıklaması

FARUK SARIASLAN (Nevşehir) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Emeklilikte yaşa takılanlar ve BAĞ-KUR’lu EYT’lilerle ilgili düzenlemeleri doğru dürüst yapmadınız, elinize gözünüze bulaştırdınız. Emekliler arasında adaleti bozdunuz, çalışırken daha çok prim ödemiş emeklilerimizi mağdur ettiniz. Maaşlarını artırmadınız, yerinde saydı. EYT’liler ve BAĞ-KUR’lu EYT’lilerin ara borç primlerini yatırmak için aldıkları kredilere yüksek miktarda faiz uyguladınız. Devlet alacaklarının faizini sildiğiniz hâlde EYT’lilerin kredi borç faizlerini silmediniz. Ara borçlanmaları faiziyle birlikte katlanınca ödeyemiyorlar. EYT’li ve BAĞ-KUR EYT’liler ara borçlar için aldıkları kredi borçlarının faizlerinin silinmesini yeniden borçlanmakla talep ediyorlar. EYT’liler ve BAĞ-KUR’lu EYT’lilerin ara borçlarını peşin ödemek için bankalardan faizsiz kredi alabilmelerinin yolu açılmalıdır diyor, teşekkür ediyorum.

VI.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Teklifleri (Devam)

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Demir ve 127 Milletvekilinin Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/4895) ile Çevre Komisyonu ve İçişleri Komisyonu Raporları (S. Sayısı: 407) (Devam)

BAŞKAN – Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri varsa o madde üzerindeki önergeleri işleme aldıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde önerge yok.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1’inci madde kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde önerge yok.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde 1 önerge vardır. Önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 407 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin teklif metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Yılmaz Tunç Ramazan Can Ahmet Çolakoğlu

 Bartın Kırıkkale Zonguldak

 Şirin Ünal Fehmi Alpay Özalan Zeynep Gül Yılmaz

 İstanbul İzmir Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Teklifin 3621 sayılı Kanun’un 7’nci maddesinde yapılan değişikliğe ilişkin 3’üncü maddesinin önergeyle teklif metninden çıkarılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul etmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önerge doğrultusunda 3’üncü madde teklif metninden çıkartılmıştır.

Herhangi bir karışıklığa mahal vermemek için bundan sonra maddeler üzerindeki önerge işlemleri mevcut sıra sayısı metnindeki madde numaraları üzerinden devam edilecek, kanun yazımı esnasında madde numaraları teselsül ettirilecektir.

4’üncü madde üzerinde 1 önerge vardır, okutup işleme alacağım.

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 407 sıra sayılı Çevre Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesinde geçen “kroki ile liste eklenmiştir” ibaresinin “kroki ve liste eklenmiştir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 Burhanettin Bulut Orhan Sümer Ayhan Barut

 Adana Adana Adana Faruk Sarıaslan                            Burcu Köksal

 Nevşehir  Afyonkarahisar

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talep eden Adana Milletvekili Sayın Ayhan Barut.

Buyurun Sayın Barut.

AYHAN BARUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yurttaşı coronavirüs salgınında maskesiz, esnafından çiftçisine herkesi yalnız bırakan AKP iktidarı asrın ihmali boyutu kazanan depremde insanlarımızı susuz, çadırsız, sahipsiz bıraktı. Depremin üzerinden bu kadar zaman geçti, hâlen insanlarımız başlarını sokacak bir ev, bir yuva arıyor. Çiftçimiz ekim, dikim için gübre, tohum; esnafımız iş yapabilmek için konteyner bekliyor. Saraylarda keyif sürenler halkın feryadını duymazdan geliyor; itiraz edenlerin, hakkını arayanların çığlığını bastırıp çarpıtarak algı operasyonlarına devam ediyorlar. Görünen gerçek ortadayken güneşin balçıkla sıvanacağını zannediyorlar; aldanıyorsunuz, sandıkta bu ihmalin ve bu vurdumduymazlığın bedelini ödeyeceksiniz; enkaz altında kurtarılmayı bekleyenlerin çığlıkları, yurttaşın isyanı sandıkta yüzünüze tokat gibi patlayacak.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz yasal düzenlemeyle ilgili Adana’mızın, güzel Adana’mızın, benim de memleketim olan Karataş ilçesindeki Bebeli Mahallesi’nde önemli bir adım atılıyor. Burada 306 hektarlık alanda ileri teknolojiye dayalı ve tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgesi kuruluyor. Herkese örnek olacak şekilde otomasyon sistemli sera işletmeciliği, serada meyve ve sebze yetiştiriciliği yapılması öngörülüyor. Bu projeyle doğrudan 2 bin kişi, dolaylı olarak da 5 bin kişinin istihdam edilmesi amaçlanıyor. Herkes bilmeli ki bu proje için iktidarın ayak sürümesi sonucu çok geç kalınmıştır. İktidarın anlaşılamaz nedenlerle ipe un sermesi, geciktirmesi süreci 2017 yılından bu tarafa uzatılmıştır. AKP’nin böylesine önemli bir projede altı yıl geçtikten sonra nihayet bir adım atmasını anlamakta güçlük çektiğimizi Adanalı hemşehrilerimizin ve tüm yurttaşlarımızın bilmesini istiyoruz. Bu projeye prensip olarak asla karşı durmadık hatta çoğu yönüyle de destekledik, daha bu proje Adana Ticaret Odasında fikir aşamasındayken çok emeğimiz var. Bu projenin başından sonuna dek her aşamasında çabamız, gayretimiz var. Meclis gündemine geldiği andan itibaren de sürecin uzamaması için fazlasıyla çaba gösterdik. Tarım Komisyonunda bu konuyla ilgili düzenlemelerde hep olumlu ve yapıcı bir tutum sergiledik. Neden? Çünkü memleket yararına olan işlerde hep biz varız, var olmaya da devam edeceğiz, var olmayı da sürdüreceğiz.

Kıymetli milletvekilleri, kamu yararı ilkesi çerçevesinde bu yasal düzenlemede kıyıların korunmasına dair kamu yararı ile ileri teknolojiye dayalı tarımsal üretime dair kamu yararı ölçütlerini gözettik. Bu sayede tarımsal üretimin burada yaratacağı katma değerin ve istihdamın bölgeye olumlu etkisinin daha fazla olacağını gördük ve öyle düşünüyoruz ancak burada kurulacak olan tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgesinin altyapısı, arıtma tesisleri ve ileri teknolojiye dayalı sera kurulumu için çalışma ayrıntılarının kamuoyuyla paylaşılması gerekiyordu. Bölgenin ve komşu çevresinin tarımsal değerindeki artışlar ile arazi rantı konusunda bir değerlendirme analizi yapılıp yapılmadığının öğrenilmesi elzemdi. Projede yer alacak gerçek ve tüzel kişi pay sahipleriyle ilgili kimsenin aklında hiç tereddüt oluşmaması için kamuoyu bilgilendirilebilirdi. En önemli noktalardan biri de organize sanayi bölgesinin yapımı aşamasında alınacak önlemlerdi. Yüreğimizi yakan acı bir deprem felaketi yaşadık. “Deprem değil ihmal öldürür.” ilkesiyle hareket edilmesinin ne kadar önemli bir zorunluluk olduğunu maalesef bir kez daha yaşayarak öğrendik. Bu nedenle, projenin hayat bulacağı bölgenin Karataş ve Yumurtalık Fay Zonu üzerinde olduğu da unutulmamalıdır. Deprem riski taşıyan bu bölgedeki alüvyon arazisinin sıvılaşmaya müsait olması göz önünde bulundurulmalıdır. Jeoteknik önlemlerin ve bilimsel ölçütlere uygun teknik tedbirlerin eksiksiz alınması ve çok katlı yapılaşmadan uzak durulması konularında gerekli adımlar atılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.

AYHAN BARUT (Devamla) - Saygıdeğer milletvekilleri, artık saray rejimi ülke tarımını yönetemez duruma gelmiştir. Stratejik sektör olan tarımda sorunlar her geçen gün derinleşiyor ama iktidar çözüm üretemiyor çünkü onlar üreten bir Türkiye, ürettiğinden kazanan bir çiftçi istemiyor. Bunun net göstergesi, AKP’nin yirmi yıllık iktidarında tarımda olan azalmalardır. Az kaldı, gidiyorsunuz ve biz geliyoruz. Üretim ve üretici merkezli, ulusal ve sürdürülebilir tarım politikalarıyla tarımı ve çiftçimizi ayağa kaldıracağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde önerge yoktur.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 5’inci madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde önerge yoktur.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde önerge yoktur.

7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 7’nci madde kabul edilmiştir.

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Birleşime iki dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.38

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Haydar AKAR

KÂTİP ÜYELER: Şeyhmus DİNÇEL (Mardin), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

-----0-----

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

407 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon yok.

Ertelenmiştir.

Gündemimizde başka bir konu bulunmadığından, alınan karar gereğince kanun teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 30 Mart 2023 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Hayırlı iftarlar.

Kapanma Saati: 18.40


[(*) ](*) 407 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.