TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
16’ncı Birleşim
14 Temmuz 2023 Cuma
(TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı tarafından hazırlanan bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İÇİNDEKİLER
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- BU BİRLEŞİM TUTANAK ÖZETİ
III.- GELEN KÂĞITLAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal’ın, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 49’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Mersin Milletvekili Hasan Ufuk Çakır’ın, Mersin’e ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş’in, 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, Toplum Yararına Programlar kapsamında devletin çeşitli kurumlarında çalışan insanların yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması
2.- Kars Milletvekili İnan Akgün Alp’ın, Kars’ın stadyum talebine ve Sarıkamış’ın suni karlama makinesi ihtiyacına ilişkin açıklaması
3.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, deprem sonrası Hataylı mükelleflerin dosyalarının aylardır bekletildiğine ilişkin açıklaması
4.- Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş’in, Karadeniz Bölgesi’ndeki yaylaların elektrik sorununa ilişkin açıklaması
5.- Edirne Milletvekili Mehmet Akalın’ın, yardımcı hizmetler sınıfında çalışanların taleplerine ilişkin açıklaması
6.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, ülkenin 15 Temmuz 2016’da FETÖ terör örgütünün hain darbe girişimine maruz kaldığına ilişkin açıklaması
7.- Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in, Çavuşlu beldesinde bulunan katı atık bertaraf tesisine ilişkin açıklaması
8.- Düzce Milletvekili Ercan Öztürk’ün, 7 Temmuzda Düzce’de yoğun yağış nedeniyle yaşanan sel ve su baskınlarına ilişkin açıklaması
9.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, AKP’nin sağlık politikalarının iflas etmek üzere olduğuna ilişkin açıklaması
10.- Sivas Milletvekili Rukiye Toy’un, Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı’na ilişkin açıklaması
11.- Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’ın, sokak hayvanlarıyla ilgili yaşanan problemlere ilişkin açıklaması
12.- Tekirdağ Milletvekili Selcan Hamşıoğlu’nun, 14 Temmuz Türkmen katliamına ilişkin açıklaması
13.- Adana Milletvekili Bilal Bilici’nin, Tarım ve Orman Bakanlığınca üzerinde çalışılan tarımsal üretimin planlanması hakkında yönetmeliğe ilişkin açıklaması
14.- Kastamonu Milletvekili Halil Uluay’ın, Küre Dağları Millî Parkı’na ilişkin açıklaması
15.- Konya Milletvekili Ünal Karaman’ın, yabancılara toprak satışındaki artışa ilişkin açıklaması
16.- İstanbul Milletvekili Ümmügülşen Öztürk’ün, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin açıklaması
17.- Muğla Milletvekili Süreyya Öneş Derici’nin, Millî Eğitim Bakanının kız okulları açılabileceği yönündeki ifadelerine ilişkin açıklaması
18.- İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk’un, Şakran Kadın Kapalı Cezaevindeki siyasi tutuklu kadınların Yeni Yaşam gazetesinde yayınlanan mektubuna ilişkin açıklaması
19.- Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, 15 Temmuz hain darbe girişiminin yıl dönümüne ve Mardin bölgesinde elektrik dağıtım firmasının düzensiz kesintilerine ve birtakım uygulamalarına ilişkin açıklaması
20.- Mardin Milletvekili George Aslan’ın, Nusaybin’e bağlı Bagok Dağı’nda bulunan mahallelerde yaşayan insanların Şırnak Havaalanı’na ulaşmada yaşadıkları zorluğa ilişkin açıklaması
21.- İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve dün Yargıtay 3. Ceza Dairesinin açıkladığı karara, bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak bir tutum alması gerektiğine ilişkin açıklaması
22.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, AK PARTİ’nin 22’nci kuruluş yıl dönümüne, yeni kurulmuş bir parti gibi davranıp eski söylemleriyle çelişmesine ve bunun örneklerine, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve Yargıtayın hem Anayasa’yı ihlal eden hem Anayasa Mahkemesi kararını hiçe sayan tutumuna ve AK PARTİ’den beklentisine ilişkin açıklaması
23.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, 15 Temmuz hain darbe girişiminin 7’nci yıl dönümüne ve Fetullahçı terör örgütünün siyasi ayağına, Irak’ın Kerkük kentinde altmış dört yıl önce yaşanan Türkmen katliamına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de bulunan milyonlarca kaçak göçmenle ilgili açıklamasına, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
24.- Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, 15 Temmuz darbe girişimine, sonrasında ilan edilen olağanüstü hâle, darbe girişiminin siyasi ayağına, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
25.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, 15 Temmuz 2016 darbesine ve kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonuna, bu Komisyonun davetine icabet etmeyen Hulusi Akar ile Hakan Fidan’a ve 15 Temmuzla gerçek anlamda hesaplaşmak gerektiğine ilişkin açıklaması
26.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, 15 Temmuz hain darbe girişiminin 7’nci yılına ve darbe girişimi sonrası yaşananlara, milletin demokrasi nöbeti tuttuğuna, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
27.- Ankara Milletvekili İdris Şahin’in, 15 Temmuz hain darbe girişiminin yıl dönümüne, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
28.- İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil’in, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’la ilgili Yargıtay 3. Ceza Dairesinin verdiği karara ilişkin açıklaması
29.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, iki buçuk ay boyunca Meclisin tatile girmesini CHP Grubu olarak kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
30.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın, görüşülen kanun teklifinin bir ek bütçe olması nedeniyle Meclis TV’nin yayında olması gerektiğine ilişkin açıklaması
31.- Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın, 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne, teklifin hazırlanması ve Genel Kurulda görüşülmesi sırasında katkı verenlere ve Meclis yarın başlayacak olan ara verme dönemine ilişkin açıklaması
32.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Meclisin ara verdiği bu dönemde milletvekillerine önemli görevler düştüğüne ve 1 Ekimde başlayacak yeni yasama yılına ilişkin açıklaması
33.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, yoğun bir çalışma haftasından sonra Meclisin kapanacağına ve herkese iyi tatiller temenni ettiğine ilişkin açıklaması
34.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 33 ve 34 sıra sayılı Kanun Tekliflerine, Meclisin 1 Ekime kadar çalışmalarına ara vereceğine ve herkese iyi tatiller dilediğine ilişkin açıklaması
35.- Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, birleşimi yöneten Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’e, Meclisin 1 Ekime kadar ara vereceğine ve yeni yasama yılına ilişkin açıklaması
36.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, vatandaşların bu kadar çok beklentisi varken Meclisin iki buçuk ay çalışmalarına ara vermesine, milletvekillerinin tatilinin olmadığına, yasama faaliyetlerine katkı sağlayan tüm emekçilere ve yeni yasama yılına ilişkin açıklaması
37.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, TBMM İçtüzüğü’ne göre Meclisin 1 Temmuzda ara vermesi gerekirken millete verdikleri sözleri yerine getirmek için bu saate kadar çalıştıklarına, milletvekillerinin tatilinin olmadığına, yeni yasama yılına; birleşimi yöneten Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’e, Grup Başkanlarına, Grup Başkan Vekillerine ve tüm milletvekillerine, muhalefete ve çok sesliliğinin demokrasiyi hayatta tuttuğuna ilişkin açıklaması
38.- Ankara Milletvekili İdris Şahin’in, DEVA Partisi olarak 28’inci Dönem Birinci Yasama Yılındaki hoşgörülü çalışmaların bundan sonraki Parlamento çalışmalarına da örnek olması gerektiğine, bu çalışmalarda emeği geçenlere ve tatilin, milletvekillerinin vatandaşlarla buluşmasına vesile olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
39.- İstanbul Milletvekili Suat Pamukçu’nun, çok kısa sürede çok önemli kanunların Meclisten geçirildiğine, Yeniden Refah Partisi olarak bu çalışmalarda emeği geçenlere ve tatilde de güzel hizmetleri vatandaşlarla birlikte oluşturup Meclise taşımak için gayret edeceklerine inandığına ilişkin açıklaması
40.- İzmir Milletvekili Mehmet Salih Uzun’un, Demokrat Partili 3 milletvekili ve şahsı adına yemin töreninden bu yana çalışmalarda emeği geçen milletvekillerine ve Meclis çalışanlarına, yeni yasama yılına kadar geçecek süre içerisinde seçim bölgelerinde yapacakları çalışmalarda herkese başarılar dilediğine ilişkin açıklaması
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, Yargıtayın, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’la ilgili vermiş olduğu kararın kabul edilmesi mümkün olmayan bir karar olduğunu Başkan Vekili olarak defaatle belirttiğine ilişkin konuşması
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, yönettiği birleşimlerde verdiği araların sürelerini uzun tutmasının gerekçesine ilişkin konuşması
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın Meclis TV’nin yayınına ilişkin önerisine ve tespitine katıldığına ancak görüşmelerin bitmek üzere olduğuna ilişkin konuşması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Parlamentolararası Birlik Komisyonu (PAB) Türk Grubunda Eskişehir Milletvekili Ayşen Gürcan ve Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunda (KPK) Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam’dan boşalan üyelikler için Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca bildirilen Konya Milletvekili Selman Özboyacı’nın Parlamentolararası Birlik Komisyonu (PAB) ve Nevşehir Milletvekili Emre Çalışkan’ın Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu (KPK) üyelikleri ile Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunda (KPK) Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grubu Başkanlığınca boş olan üyelikler için bildirilen Bitlis Milletvekili Semra Çağlar Gökalp, Diyarbakır Milletvekilleri Halide Türkoğlu ve Osman Cengiz Çandar’ın Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu (KPK) üyeliklerinin Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/732)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Dijital Mecralar Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/733)
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Çevre Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/734)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 14 Temmuz 2023 Cuma günkü birleşiminde 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine, 14 Temmuz 2023 tarihli birleşiminde 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanması hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa’nın 93’üncü ve İç Tüzük’ün 5’inci maddelerine göre 1 Ekim 2023 Pazar günü saat 14.00’te toplanmak üzere tatile girmesine ilişkin önerisi
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (1/275) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 34)
X.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA DÜZELTMELER
1.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, 13/7/2023 tarihli 15’inci Birleşimdeki 33 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylamasında kullandığı oyunun rengine ilişkin düzeltme talebi
XI.- OYLAMALAR
1.- (S. Sayısı: 34) 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin oylaması
XII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun, Karadeniz'de deniz yolu ile toplu taşıma yapılması önerisine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/220)
2.- Kayseri Milletvekili İsmail Özdemir'in, Kayseri'deki Erkilet Havaalanı yolcu terminal binasının yenilenmesi projesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/304)
3.- Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu'nun, Bursa'nın Yenişehir ilçesinde yapılacağı duyurulan Otomotiv Test Merkezi Projesinin akıbetine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır'ın cevabı (7/389)
4.- Uşak Milletvekili Ali Karaoba'nın, Uşak Havaalanının stokaj havalimanı olarak tahsisine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/411)
5.- Tekirdağ Milletvekili Nurten Yontar'ın, Tekirdağ-Çorlu Havalimanına uçak seferi konulması talebine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/414)
6.- Adana Milletvekili Ayhan Barut'un, depremde yıkılan binaların hafriyatlarında bulunan asbestin taşınmasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/417)
7.- İstanbul Milletvekili Suat Özçağdaş'ın, 2020 yılından bu yana İstanbul'dan farklı illere tayin isteyen memur sayısına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/418)
8.- Denizli Milletvekili Yasin Öztürk'ün, ulaştırma ve taşımacılık sektöründe çalışan kişilerin sorunlarına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/677)
9.- Ankara Milletvekili Umut Akdoğan'ın, 2022 ve 2023 yıllarında bazı havalimanları için işletmeci firmalara verilen yolcu garantilerine ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/886)
10.- Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz'un, Gökçeada'ya TRT radyolarının yayınlarının ulaşmamasına ilişkin sorusu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu'nun cevabı (7/1001)
14 Temmuz 2023 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Adil BİÇER (Kütahya), Mahmut Atilla KAYA (İzmir)
-------0-------
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce 3 sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 49’uncu yıl dönümünü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal’a aittir.
Buyurun Sayın Aksakal.
Süreniz beş dakikadır.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Önder Aksakal’ın, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 49’uncu yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET ÖNDER AKSAKAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kıbrıs Türk halkının huzur ve güven ortamına kavuşmasını sağlayan Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 49’uncu yıl dönümü münasebetiyle söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Kıbrıs, Doğu Akdeniz’in kalbidir; Kıbrıs Adası sadece kuru bir toprak parçası değil, geçmişten beri medeniyetlere ev sahipliği yapan, asırlardır uğrunda nice mücadeleler verilmiş kadim bir coğrafyadır. 20 Temmuz ise Kıbrıs Türkünün beş yüz yıllık geçmişinden aldığı güç ve güvenle sürdürdüğü onurlu bir mücadelenin sonucudur. Ana vatan ve garantör Türkiye, 20 temmuz 1974’te sadece Türklere değil, ENOSİS hayaliyle yanıp tutuşan Rumlara da barış içinde, insanca ve hakça bir yaşam imkânı sağlamıştır. Bugün Türkiye bölgenin huzur, barış, istikrar ve refahla anılması için diplomatik yollarla çabasını sürdürmektedir. Bu noktada kararlılıkla mücadele eden Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar’a ve her iki Hükûmetin üyelerine teşekkür ediyorum. Bu doğrultuda özgür vatanlarında Kıbrıslı soydaşlarımızın barış içerisinde huzurlu bir yaşam sürdürmeleri, bir devlet olarak uluslararası camiada tanınmaları için gerçekleştirilecek her türlü yapıcı politikaya Demokratik Sol Parti olarak dün olduğu gibi bugün de destek vereceğimizi belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin tüm eşitlik odaklı çözüm hamleleri o günlerde karşılık bulmamış, milletin hayatı tehlikeye girmiş, diplomasi tükenmiş ve harekât artık zorunlu olmuştur. Kıbrıs Türklerinin hür ve bağımsız yaşama hakkını, onurunu ve tüm mukaddes değerlerini korumak için adaya çıkan Mehmetçik, tarihin sayfalarına bir kahramanlık destanı daha eklemiştir. Sonuç olarak, 20 Temmuz ve 15 Ağustos 1974 tarihlerinde gerçekleştirilen askerî harekâtlarla Türkiye’nin Kıbrıs üzerinde fiilen söz sahibi olduğu yeni bir sayfa açılmıştır. Bugün, kırk dokuz yıl sonra bir kez daha haykırıyoruz, Kıbrıs bizim millî davamızdır.
Kıbrıs Türkünden egemenlik haklarından vazgeçmesini isteyenler, Kıbrıs Adası’ndaki sorunu adadaki iki toplumun üzerine bırakmaya çalışanlar, Kıbrıs Türklerinin Rumların iradesi altında bir azınlık olarak yaşamayı kabul etmesini bekleyenler artık gaflet uykusundan uyanmalıdırlar. Başta Güney Kıbrıs’taki Rumlar ve Yunanistan olmak üzere, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği artık kuzeyde diliyle, kültürüyle ve o toprakların esasen gerçek sahibi bir milletin var olduğunu, bütün kurumlarıyla kırk yıldan bu yana bir Türk devleti bulunduğunu kabul etmek ve tanımak zorundadır. Türkiye olarak bu süreci bir basamak daha yukarı taşıyarak farklı stratejileri kurgulamak durumundayız. Kıbrıs Adası’nın tümü üzerindeki garantörlük hakkımız ve yetkimiz kapsamında Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin sözde Kıbrıs cumhuriyeti olarak dayatılan mevcut statüsünün yeniden değerlendirmeye alınması sürecini başlatmalıyız. Kıbrıs'ta adil ve kalıcı bir çözüm sağlamak için Rumların kendilerini adanın tek sahibi olarak görmekten vazgeçmeleri, Kıbrıs Türkünün selfdeterminasyon yani kendi kaderini belirleme ve kendi kendini yönetme hakkına saygı duymaları gerekmektedir. Türkiye, Doğu Akdeniz'de hem kendisinin hem de Kıbrıs Türkünün hak ve çıkarlarını korumak, adadaki kardeşlerinin can güvenliğini sağlamak hususunda kararlıdır. Demokratik Sol Parti de Türkiye'de tam otuz sekiz senedir kapısında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bayrağı dalgalanan tek siyasi partidir. Onun için, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin siyasi, ekonomik ve sosyal bakımdan daha da güçlenmesi, Kıbrıs Türk halkının refah seviyesinin artırılması için alınacak kararlara ve yapılacak olan icraatlara desteğini bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da tereddütsüz sürdürecektir.
Sözlerime son verirken, 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’nı kutluyor, sonsuzluğa akıp giden yıllar içinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bundan böyle “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” adıyla sonsuza kadar hür ve bağımsız olarak yaşamasını diliyorum.
Bu vesileyle, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşlarını bağımsızlık aşkı ve vatan sevgisiyle bayraklaşan kutsal vatan toprakları uğruna canlarını feda eden tüm aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum. Aynı şekilde, Kıbrıs Türkünün özgürlük mücadelesinde öncü kahramanlar olarak tarihe geçen, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin temellerini atan Doktor Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş’ı şükranla yâd ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Aksakal.
MEHMET ÖNDER AKSAKAL (Devamla) – Büyük bir cesaret örneği göstererek Barış Harekâtı’na karar veren, harekâtın başından sonuna kadar örnek bir diploması yürüten dönemin Başbakanı, Onursal Genel Başkanımız Bülent Ecevit’i, Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan ve 37’nci Cumhuriyet Hükûmetinin vatansever kabine üyelerini şükranla yâd ediyor, bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum.
Sözlerimi, Kıbrıslı şairimiz Mehmet Levent’in şu dizeleriyle bitirmek istiyorum:
“Akdeniz göklerinde güvercinler salınsın
Özgürlük şarkıları, dağa taşa yazılsın
Hakkın ve adaletin bükülmez kolu gibi
Yaşasın Kuzey Kıbrıs, Cumhuriyet yaşasın.”
Teşekkür ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ, MHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı ikinci söz, Mersin hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Hasan Ufuk Çakır’a aittir.
Buyurun Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
2.- Mersin Milletvekili Hasan Ufuk Çakır’ın, Mersin’e ilişkin gündem dışı konuşması
HASAN UFUK ÇAKIR (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; öncelikle merkeze bağlı Tepeköy'de yaşayan Süleyman emminin size selamlarını getirdim. “Yirmi yıldır AK PARTİ'ye oy veriyorum. Emekliyim, perişanım; derdimi söyle.” dedi. Onun selamını iletiyorum size.
Değerli milletvekilleri, Mersin'imizin sorunları kronik bir hâl almış durumda. Özellikle üreticimizin belinin büküldüğü zamanlarda… Limonun 3 TL, olması gereken 12 TL; dinlenmiş limonun 6 TL, olması gereken 20 TL… Öbür şeyi saymıyorum, mazotu, gübreyi, girdileri. Depolarda çürümüş limonlar, ne yapalım? Aynısı diğer sebzeler için geçerli.
Gölet üstüne bir de kuraklık ve bitmek bilmeyen gölet ve baraj inşaatlarının içinden çıkamaz hâle geldik. Örneğin, Erdemli’mizin Sorgun Barajı'nın isale hatları yapılmadı, bitmedi. Aksıfat’ın yarım su tuttuğu tünelleri yapılmadı, bitmedi. Çamurlu Göleti on sekiz yıldır inşaat hâlinde, maalesef bitmedi. Büyük Sorgun, Ziyaret Tepesi’nin bulunduğu yerde mermer ocağı var diye burası yok edilmek isteniyor, tekrardan ruhsat verilmeye çalışılıyor. Güzeloluk ve İnoluk Göleti tamamen bir Nasrettin Hoca hikâyesine döndü; göletin içinde su yok, gölet yapıldı, olan su da tabanından kaçırıyor. Sevgili arkadaşlarımız, “Suyumuz nerede?” diyen Erdemlili üreticilerimizin size selamı var. Vatandaşlarımız bize soruyor: “Ne olacak bu göletin, barajların hâli?”
Aynı zamanda, merkeze bağlı Erçel (Değirmençay) Göleti’nin yüzde 30’u bitti fakat “Para yok.” bahanesiyle yerinde sayıyor. Diğer yandan, Mezitli'ye bağlı Kargasekmez Göleti’nin 2015 yılından bu yana etüt çalışmaları bitti, 6. Bölgeye devredildi, buna rağmen “Ödenek yok.” diye ihaleye çıkılmadı. Akarca köylüleri, Doğançay, Kuzucubelen, Cemilli, Tolköy, Kuzucu, Takanlı ve Pelitkoyağı köylerimizi ilgilendiren Kargasekmez Göleti’mizin temeli rafta kaldı; köylülerimiz bu durumu soruyor. Aynı şekilde, Toroslar ilçesine bağlı Cebel köyünün Akkız Göleti Projesi bir türlü “Para yok.” bahanesiyle hayata geçmiyor, dokuz yıldır bekliyoruz 2014 yılından bu yana, hâlâ ortada bir şey yok; 4.500 dönüm tarla arazisi Akkız göletini bekliyor. Doruklu, Dalakderesi, Resul, Camili “Bunları kim çözecek?” diye soruyor.
Kıymetli arkadaşlar, Çelebili ve Musalı Göleti Projesi ihale aşamasında bir türlü ihalesi yapılmadı. Çelebilililer, Musalılılar, üreticiler feryat ediyor. “Yakanız ellerimizde.” diyor size, bana bunu söylediler.
Bakın, başka bir şey; merkeze bağlı Kayrakkeşli barajına söz verildiği hâlde yıllardır kazma vurulmadı, kanayan yarası bu. Akarca, Fındıkpınarı, Doğançay, Kuzucubelen köylerimizin suyundan yararlanacağı Fındıkpınarı Göleti’nin yüzde 50’si bitti, yüzde 50’sinde sekiz yıldır hiçbir hareket yok. Kıbrıs'a suyu veren Anamur ilçemiz kapalı sisteme yıllardır kavuşmadı. Kaledran Barajı’nın kararı alındı ama ihalesine çıkılmadı.
Şimdi gelelim muz konusuna: Anamur ilçesi muzun başkentidir. Güney Amerika'dan gelen ithal muz içinde uyuşturucu geliyor. Maalesef narkotik köpekleri bu uyuşturucu ile muzun kokusunu seçemiyor. O zaman, yerli ve millî dediğimiz Anamur muzumuzu hayata geçirmek için bu ithali durduralım ve Anamurlu bayram etsin. Aksine, dışarıdan gelen bu muzlar bizim başımıza bela oluyor.
Gelelim diğer konuya: Mülkiyeti hazineye ait Özel Ağaçlandırma Yönetmeliği’nin değişmesiyle özel ağaçlandırma kapsamına alınan hâlihazırda kullanılan araziler var. Bu araziler atalardan, babalardan kalma kadim araziler yani orman katledilerek yapılan araziler değil, bunları 2/B çözemedi. Sebebi ise vatandaşın yeteri kadar bilgilendirilmemesi, görevlilerin eksik bilgisi olmasından dolayı. Zeytin de bir orman bitkisidir, ranta açık bir yer değildir. Kâğıt üzerinde orman olarak gözüken bu arazilerde üretim yapılıyor; ekiliyor, biçiliyor. Aynı şekilde, Silifke'mizin orman arazisi olmayıp vatandaşımızın tapulu malı olan, sonradan orman arazisi yapılan yerlerini derhâl verelim. Gökbelen Yaylası'ndan yakama yapıştı adam “Bunları yapın.” diye, ben de size buradan haykırıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN UFUK ÇAKIR (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakikanızı rica edeceğim.
BAŞKAN – Buyurun tamamlayın.
HASAN UFUK ÇAKIR (Devamla) – Son olarak şöyle söyleyelim: Mersin'de Mut'un Yalnızcabağ Göleti’nin yirmi yıldır adı var, kendi yok.
Bir de bu Turkcell midir, nedir? Telefon operatörleri köyümüzden, dağımızdan taşımızdan çıkmıyor. Hepinize şunu söylüyorum: İlahi adalete gideceğiz hepimiz ve musalla taşına yattığımız zaman imanımıza kevkiyle su dökülecek. Millet bizden bu barajları bekliyor, barajları! Oy verdi size, tabii ki oy verdiyse bunun karşılığında bunu yapması yüce Meclisin iktidar partisine düşer. Bekliyor. Siz derhâl bunu yaparsanız biraz daha fazla alırsınız, buraya gelirsiniz. İnşallah yaparsınız, bizi mahcup edersiniz, biz mahcup olmaya hazırız.
Mersinlileri ve yurttaşlarımı buradan selamlıyorum.
Saygılarımı sunuyorum hepinize, sağ olun, var olun. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz, 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü hakkında söz isteyen Sinop Milletvekili Sayın Nazım Maviş'e aittir.
Buyurun Sayın Maviş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
3.- Sinop Milletvekili Nazım Maviş’in, 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
NAZIM MAVİŞ (Sinop) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün yıl dönümündeyiz. Sözlerimin hemen başında 251 şehidimizi rahmetle anıyorum, gazilerimize aileleriyle beraber sağlıklı ve uzun ömürler diliyorum.
Değerli milletvekilleri, maalesef, demokrasimiz sürekli darbelerle kesintiye uğradı; 27 Mayıs darbesiyle, bu ülkenin seçilmiş Başbakanı idam edildi; 12 Mart 1971’de, seçilmiş hükûmet istifaya zorlandı; 12 Eylül 1980’de “Bir sağdan, bir soldan.” denilerek vatan çocukları zulme uğradı, partiler kapatıldı, siyasetçiler tutuklandı, gencecik hayatlar söndürüldü; 28 Şubatta, seçilmiş Hükûmetin Başbakanı Necmettin Erbakan Hocamızın Millî Güvenlik Kurulu toplantısında boncuk boncuk akan terleri hâlâ hafızalarımızda; 27 Nisanda muhtırayla hükûmeti istifa ettireceklerini düşündüler ama bu sefer Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğindeki Hükûmet şapkasını alıp gitmedi, darbecilere boyun eğmedi ve 15 Temmuz'da da bu sefer hain FETÖ'cü darbecilerin kalkışmasıyla karşı karşıya kaldık. 15 Temmuzda millî egemenliğimize, ülkemizin bağımsızlığına, milletimizin birlik ve bütünlüğüne karşı girişilen saldırıyı milletimizle birlikte püskürttük. “Kim var?” denildiğinde arkasına bakmadan “Ben varım.” diyen 251 şehidimiz, gazilerimiz ve milyonlarca vatandaşımızla Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde bu sefer darbeye ve darbecilere geçit vermedik. Bütün bu darbeler tarihinden sonra, şimdi, bizler, millî egemenliğin temsilcileri olarak kimden gelirse gelsin her türlü darbe girişimine karşı “ama”sız, “fakat”sız, tek ölçümüz demokrasi olarak karşı çıkabilmeyi başarabilmeliyiz. “60 darbesi benim, 80 darbesi senin. Oh ne güzel oldu, 28 Şubat da gericilere karşı yapıldı.” demek, “Gericileri temizledi.” demek bu milletin bize verdiği vekâlete ihanet etmektir. Sandıktan sonuç alamayınca demokrasi dışı güçlerden ya da dışarıdan iktidar arayan bir zihniyet sahibi hâlâ varsa onlara bir kere daha 15 Temmuz gecesini hatırlatmak isterim. 15 Temmuz direnişini küçük düşürecek, hafifletecek, hatta “kontrollü darbe” diyerek itibarsızlaştıracak her tutum FETÖ'cü darbecilerin amaçlarına hizmet etmektir. Artık bu ülkenin çocukları, bu ülkenin siyasetçileri, söz konusu olan demokrasi olunca tıpkı Birinci Mecliste olduğu gibi tüm farklılıklarına rağmen birleşebilmelidir.
Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz gecesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihî bir rol üstlendi. Tıpkı İstiklal Harbi'nin Gazi Meclisi gibi, Polatlı'dan top sesleri Ankara'ya gelirken emperyalizme direnen ve milletiyle birlikte Kurtuluş Savaşı'nı yöneten Birinci Meclis gibi, o gece bombalara rağmen, helikopterlerden sıkılan kurşunlara rağmen Meclisimiz halkımızın emanetine sahip çıktı; millî iradenin merkezi, egemenliğin tecelligâhı olduğunu bir kere daha kahramanca gösterdi. O gece ben de birçok milletvekili arkadaşımızla bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin çatısı altındaydım; o gecenin Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ı ve o gece koşarak buraya gelen her siyasi partiden milletvekillerini bir kere daha demokrasiye sahip çıktıkları için Gazi Mecliste saygıyla selamlıyorum. 15 Temmuz gecesi bu Meclis 2’nci kez Gazi Meclis oldu.
Değerli milletvekilleri, milletimiz sadece darbeyi püskürtmekle kalmadı; yirmi yedi gün boyunca meydanlarda nöbet tuttu, Meclisin önünde, Külliye’de, stratejik noktalarda sabahlara kadar nöbet tutan halkımızın karşısında saygıyla eğiliyorum. Aşağılanan, hor görülen, hatta oyu değersiz görülen “Bir çobanın oyu ile bir profesörün oyu bir mi?” diyerek oyu aşağılanan Anadolu’nun yiğit insanları dünyaya ders verecek şekilde demokrasisine sahip çıktı. Bu büyük direnişin önünde tüm dünyanın ders çıkarması lazım, bizim de temsil yetkisini aldığımız bu milletle gurur duymamız gerekiyor. Âdeta araştırmalara, yüksek lisans ve doktora tezlerine konu olacak, tüm dünyanın gıptayla anacağı demokrasi nöbetleri demokrasi tarihimiz açısından gurur vericidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin darbeler tarihinde ilk defa bir lider dimdik, şapkasını alıp gitmeden, düdük çalınca hizaya geçmeden darbelere karşı direndi; kendisini öldürmeye gelen müfrezeye ve her türlü tehdide rağmen milletiyle birlikte meydanlara koştu; taşın arkasına saklanarak kahramanlık yapmaya kalkmadı ancak bazıları, İspanya Kralı Carlos’a…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun tamamlayın.
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – …Tiananmen Meydanı’ndaki direnişçilere, hatta -affedersiniz- sarhoş Boris Yeltsin’in tankların üzerine çıkışına verdiği kıymeti milletiyle beraber darbeye direnmiş Recep Tayyip Erdoğan’a göstermedi. Sırf muhafazakâr kimliği nedeniyle devrimci ve direnişçi liderliğini görmek istemedi, birileri başkalarının demokrasi mücadelesini alkışlarken, başkalarına kıymet verirken, kompleksleri nedeniyle başkalarına verdikleri kıymeti Recep Tayyip Erdoğan’dan esirgerken bu millet yirmi iki yıldır Recep Tayyip Erdoğan’a sandıklarda hem meşruiyetini hem vizesini verdi, bundan sonra da her türlü saldırıya rağmen vermeye devam edecek inşallah.
Biz, 15 Temmuzda tüm terör örgütlerine ders verdik, tüm dünyaya bir ders verdik. Darbelere karşı nasıl mücadele edileceğini milletimizle beraber tüm dünyaya gösterdik. Darbeye karşı direnmeyi değil seyretmeyi seçen bazı siyasetçilere de cesaret dersi verdik, demokrasi dersi verdik, demokrasiye sahip çıkma dersi verdik, vermeye de devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NAZIM MAVİŞ (Devamla) – Buradan bir kere daha 15 Temmuzun yıl dönümünde şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimizin karşısında saygıyla eğiliyor, Gazi Meclisimizi 15 Temmuz gecesi demokrasiye sahip çıktığı için bir kere daha alkışlıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın milletvekilleri, şimdi sisteme giren ilk 20 milletvekiline yerlerinden birer dakika söz vereceğim. Herhâlde farkındasınız, bu konuda son derece şey davranmaya dikkat ediyoruz, bütün arkadaşlarımızı olabildiğince, gündem elverdiğince konuşturmaya dikkat ediyoruz, özen gösteriyoruz. Bugün gündemimiz biraz yoğun ama hâlihazırda sisteme giren diğer arkadaşlarımızı akış içerisinde fırsat buldukça değerlendirmeye devam edeceğiz.
Şimdi, yerinden birer dakika söz hakkını başlatıyoruz.
Fehmi Alpay Özalan… Yoktur.
Müzeyyen Şevkin…
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin’in, Toplum Yararına Programlar kapsamında devletin çeşitli kurumlarında çalışan insanların yaşadığı mağduriyete ilişkin açıklaması
MÜZEYYEN ŞEVKİN (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Toplum Yararına Programlar kapsamında devletin çeşitli kurumlarında çalışan insanlar büyük mağduriyet yaşıyor. 22 Haziran itibarıyla 130 bin insan işten çıkarıldı ve açlığa mahkûm edildi. İŞKUR üzerinden alınan İşsizlik Fonu’ndan asgari ücret olarak maaş ödenen 130 bin insan zaten çalıştıkları süre içinde hiçbir sosyal ve ekonomik hakka sahip değil. Temizlik, çaycılık, bakım ve onarım işlerini yapan, Bakanlıklar, valilik ve kaymakamlıkların yükünü çeken TYP’li vatandaşlarımız ne zaman öz evlat muamelesi görecek? Toplamda her yıl dört buçuk ila dokuz aylık zaman diliminde çalıştırılıyorlar. Hayat pahalılığının önünün alınamadığı, zamların arka arkaya geldiği bu süreci yaşıyoruz dolayısıyla bu kardeşlerimizin düzenli ve sürdürülebilir bir hayat standardına erişmesi için gereğini yapmak üzere yetkilileri göreve davet ediyorum.
BAŞKAN – Sayın İnan Akgün Alp…
Buyurun.
2.- Kars Milletvekili İnan Akgün Alp’ın, Kars’ın stadyum talebine ve Sarıkamış’ın suni karlama makinesi ihtiyacına ilişkin açıklaması
İNAN AKGÜN ALP (Kars) – Sayın milletvekilleri, Sarıkamış ilçemiz dünyaca ünlü bir kayak merkezine ev sahipliği yapmaktadır. Son üç yıldır yeterli kar yağmadığı için kayak sezonu kısa ve verimsiz geçmektedir. Acil olarak suni karlama makinesine ihtiyaç vardır. Ayrıca geçmişte her spor dalında şampiyon sporcular yetiştirmiş olan Kars'ta bir stadyum bulunmamaktadır. Seçim öncesi tüm partiler şehre stadyum yapma sözü vermiştir. Sayın Bakanı bu konularda göreve davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Mehmet Güzelmansur, Hatay.
Buyurun.
3.- Hatay Milletvekili Mehmet Güzelmansur’un, deprem sonrası Hataylı mükelleflerin dosyalarının aylardır bekletildiğine ilişkin açıklaması
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Deprem sonrasında Hatay'daki mükellefler Mersin vergi dairelerine bağlandı ancak yukarıdan gelen bir emir midir yoksa başka bir neden midir bilinmez ama Hataylı mükelleflerin dosyaları aylardır bekletiliyor. Biliyorsunuz, Hatay ihracatçılar, nakliyeciler şehridir. İhracatçı, nakliyeci firmaların 6 Şubattan önce sisteme girmiş KDV iade dosyaları bile bekletiliyor. 500-600 civarında bekletilen KDV iade dosyaları var. Depremde yerle bir olmuş bu firmalar ayakta durmaya çalışıyor, iş yapmaya, çalışanını korumaya çalışıyor. Bir kör kuruş dahi çok önemliyken KDV’leri ödenmiyor. Hatay’dan gelenlerin öncelikli olması gerekirken Hatay firmaları süründürülüyor. Bu ne akıl bu ne vicdan! Bu haksız uygulamayla ilgili Bakanlığı gereğini yapmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Elvan Işık Gezmiş, Giresun.
4.- Giresun Milletvekili Elvan Işık Gezmiş’in, Karadeniz Bölgesi’ndeki yaylaların elektrik sorununa ilişkin açıklaması
ELVAN IŞIK GEZMİŞ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yaylalarımız Karadeniz Bölgesi’nde ve Giresun’umuzda kültürel mirasın önemli bir parçasıdır. Tarım ve hayvancılık faaliyeti yönünden ekonomik anlamda da önem taşıyan yaylalarımızda yer alan evlerin ve diğer yapıların elektrik sorunu giderilmiyor. Geçmişte bu yapılara imar affı kapsamında Yapı Kayıt Belgesi alınmasıyla elektrik aboneliği sağlanacağı söylenmişti. Binlerce vatandaşımızdan bu kapsamda milyonlarca lira alındı, sözler tutulmadı. Yüzlerce yıllık geleneğimizin yaşatıldığı şenlikler düzenlediğimiz yaylalarımızın bu çağda elektrik hizmeti yoktur. Bin haneli 3 ilçe ve 9 köyün yaylası olan Ağaçbaşı Yaylamızda yapılan şenliğe yine binlerce kişi katılıyor, elektrik yok. Birçok yaylamız elektrik altyapısı ve dağıtım hizmetinden mahrum. Tarım Orman ve Enerji Bakanlıklarından bunun önündeki engellerin kaldırılması hususunda gereğinin yapılmasını bekliyorum.
BAŞKAN – Sayın Mehmet Akalın, Edirne…
5.- Edirne Milletvekili Mehmet Akalın’ın, yardımcı hizmetler sınıfında çalışanların taleplerine ilişkin açıklaması
MEHMET AKALIN (Edirne) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Yardımcı hizmetler sınıfında yer alan yaklaşık 140 bin çalışan birçok platformda seslerini duyurmaya çalışmaktadır. Bu sınıfta istihdam edilen çalışanlarımız yardımcı hizmetler sınıfının kaldırılmasını, herhangi bir işleme tabi tutulmaksızın eğitimlerine ve kadrolarına uygun diğer hizmet sınıflarındaki kadrolara geçiş işlemlerinin gerçekleşmesini ve personele mesleki itibar kazandırılarak alın terinin karşılığının verilmesini istemektedir. Seçimlerden önce birçok siyasi partinin seçim beyannamesinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 36’ncı maddesinde yer alan yardımcı hizmetler sınıfının kaldırılmasına ilişkin vaatler bulunmaktaydı. Evet, şimdi bu vaatleri gerçekleştirme zamanı. Gelin, hep birlikte yardımcı hizmetler sınıfında yer alan çalışanlarımızın bu sorununu çözelim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın İsmail Güneş, Uşak.
6.- Uşak Milletvekili İsmail Güneş’in, ülkenin 15 Temmuz 2016’da FETÖ terör örgütünün hain darbe girişimine maruz kaldığına ilişkin açıklaması
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz 15 Temmuz 2016’da milletimizin iradesine, demokrasimize, birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize, istiklal ve istikbalimize alçakça kasteden FETÖ terör örgütünün hain darbe girişimine maruz kalmıştır. Türkiye'nin gelecek yüzyılını gasbetmek isteyenlere ağır bir yenilgi yaşatan aziz milletimiz tarihin her döneminde olduğu gibi 15 Temmuz gecesinde de büyük bir kahramanlık sergileyerek millî iradenin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisimize, demokrasimize ve devletimize sahip çıkmış, yaşadığı toprakları ve şanlı tarihini korumanın istikbalin yegâne unsuru olduğunu tüm dünyaya haykırmıştır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın tek bir çağrısıyla sokaklarda, havalimanlarında, meydanlarda direniş için bir araya gelen kahramanlarımız iman dolu yürekleriyle Türkiye Yüzyılı’nı başlatan irade olmuştur.
Bu vesileyle 15 Temmuz şehitlerimizi, Astsubay Ömer Halisdemir'i, Uşaklı şehidimiz Mehmet Çetin başta olmak üzere tüm aziz şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Sibel Suiçmez, buyurun.
7.- Trabzon Milletvekili Sibel Suiçmez’in, Çavuşlu beldesinde bulunan katı atık bertaraf tesisine ilişkin açıklaması
SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) – Trabzon sınırına 10 kilometre uzaklıktaki Çavuşlu beldesinde bulunan katı atık bertaraf tesisinden kaynaklanan çöp sızıntı suları sebebiyle Karadeniz'de ciddi bir kirlilik artışı olmaktadır, çöp sızıntı suları derelere ve denize karışmaktadır. Giresun ve Trabzon illerinin tam ortasında yer alan bu tesis sebebiyle yaşanan çevre felaketi artık sadece bir beldenin sorunu olmaktan çıkmış, Trabzon ve Giresun illerinde bulunan sahil ilçeleri için de bir tehdit hâline gelmiştir. Çavuşlu halkının on üç yıllık bu süreçte kazanmış olduğu 4 ÇED davası ve bir de kapatma davası bulunmasına rağmen tesis hâlâ daha hukuk çiğnenerek çalıştırılmaktadır, çevre felaketinin önlenmesi için bu tesisin hemen kapatılması gerekmektedir. Çavuşlu'da mahkeme kararlarının uygulanması için hukuk nöbeti tutan vatandaşlarımıza selamlarımı iletiyor, mücadelelerinde yalnız olmadıklarını belirtiyorum.
Dayanışma yaşatır.
BAŞKAN – Sayın Ercan Öztürk Düzce…
8.- Düzce Milletvekili Ercan Öztürk’ün, 7 Temmuzda Düzce’de yoğun yağış nedeniyle yaşanan sel ve su baskınlarına ilişkin açıklaması
ERCAN ÖZTÜRK (Düzce) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Düzce il ve ilçelerimizde 7 Temmuz tarihinde yoğun yağış nedeniyle sel ve su baskınları yaşanmıştır. Başta İl Özel İdaremiz ve belediyemiz ile diğer kurumlarımızdaki 719 personel, 266 araç ve iş makinesiyle sahada çalışmalara aralıksız devam edilmektedir. Yağış uyarısının yapıldığı andan itibaren 545 vatandaşımız güvenli alanlara tahliye edilerek can kayıplarının önüne geçilmiştir. Yaklaşık 10 bin dekar tarım arazisinde zarar tespit edilmiş olup ekiplerimiz çalışmalarına devam etmektedir. Selden zarar gören çiftçilerimizin ihtiyaçları Tarım ve Orman Bakanlığımız tarafından karşılanacaktır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız tarafından afetten etkilenen vatandaşlarımıza ilk etapta 2 milyon lira kaynak aktarılmış olup vatandaşlarımızın hesaplarına yatırılmaya başlanmıştır.
Bu vesileyle başta Düzce’miz olmak üzere sel afetinden zarar gören bütün illerimizdeki vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Orhan Sümer, Adana…
9.- Adana Milletvekili Orhan Sümer’in, AKP’nin sağlık politikalarının iflas etmek üzere olduğuna ilişkin açıklaması
ORHAN SÜMER (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
AKP’nin sağlık politikaları iflas etmek üzere. Ekonomik kriz hastaneleri de vurmuş durumda. Tıbbi malzeme yetersizliği ve sağlıkta artan maliyetler ameliyatların sürekli ertelenmesine yol açıyor. Kamu hastanelerinde giderek artan randevu krizi âdeta kangren olmuş durumda. Özellikle büyükşehirlerde bu durum farklı seçenekleri ortaya çıkartıyor. Aralarında göz, cildiye ve ortopedinin de bulunduğu bazı bölümlerde randevu bulunamıyor. Kimi bölümlerde ise en erken randevu tarihi kırk beş gün sonraya verilmeye başlandı. Alo 182 üzerinden randevu almaya çalışan yurttaşlar, bazı bölümlerde hiçbir şekilde randevu alamamaktan şikâyetçi hatta öyle ki birçok vatandaşımız bizleri arayarak bazı kamu hastanelerinde torpille, rüşvetle randevu satıldığını söylüyor. Ekonomik krizin her alanda sektöre etkisinin yansıdığı bu dönemde sağlık sektöründe oluşan bu gibi durumlar için acil önlem alınması gerekmektedir. Aksi hâlde parası olan ameliyat olurken parası olmayan doktor dahi göremeyecekse bunun tek sorumlusu saray iktidarıdır.
BAŞKAN – Sayın Rukiye Toy, Sivas.
10.- Sivas Milletvekili Rukiye Toy’un, Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı’na ilişkin açıklaması
RUKİYE TOY (Sivas) – Sayın Başkan, 26 Nisan 2023 tarihi itibarıyla hizmete açılan Ankara-Sivas Hızlı Tren Hattı, Sivas ve yakın şehirlerinde halkımızın büyük teveccühüne mazhar olmuş, açıldığı tarihten günümüze 215 bine yakın vatandaşımız seyahat etmiştir. Hızlı tren hattıyla Ankara-Sivas arası demir yolu mesafesi 603 kilometreden 405 kilometreye, on iki saat olan demir yolu seyahat süresi iki saate inmiştir. Projenin coğrafi ve kültürel varlıkların tanınması, gastronomi zenginliğinin fark edilmesi, turizm gelirlerinin, yatırım ve ticaret potansiyelinin artması gibi daha sayamayacağımız birçok alanda Sivas’ımıza katkısı olmuştur. Hızlı trenin etkisiyle sadece Gök Medrese Vakıf Müzesi ziyaretçi sayısı geçen yılın Mayıs ve Haziran dönemlerine göre yaklaşık 4 kat artışla 50 bine ulaşmıştır. Hızlı tren hattının Sivas’ımıza ve ülkemize tekrar hayırlı olmasını diliyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Sayın Necmettin Çalışkan, Hatay.
Buyurun.
11.- Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan’ın, sokak hayvanlarıyla ilgili yaşanan problemlere ilişkin açıklaması
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, ülkemizde son günlerde, son aylarda yoğun şekilde sokak hayvanlarına ilişkin problemler yaşanmaktadır. Bu konu, aslında 3 durumu ortaya koyar: 1’incisi ekonomik durumu, 2’ncisi ülkedeki kanunları, 3’üncüsü de ülkenin genel eğitim durumunu. Tabii ki, gelişmiş ülkelerde elbette hayvan haklarından asla taviz verilemez. Gelişmiş ülkelerde hayvanlar başıboş gezemez; bakımı, satışı, sahiplenilmesi ve eğitilmesi kontrol edilir. Bu açıdan şu anda ülkemizde son bir yıl içerisinde 500’ü aşkın vaka tespit edildiğinden, onlarca ölüme neden olduğundan bu durum artık kamu sağlığını tehdit eder duruma gelmiştir. İnsanın en değerli varlık olduğu düşüncesiyle bu konuda gerekli düzenlemelerin acilen yapılması gerekir. Hiçbir insan değersiz kabul edilemez.
BAŞKAN – Sayın Selcan Hamşıoğlu, buyurun.
12.- Tekirdağ Milletvekili Selcan Hamşıoğlu’nun, 14 Temmuz Türkmen katliamına ilişkin açıklaması
SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) – Altmış dört yıl önce bugün Kerkük’te Irak Türkleri otomatik silahlarla tarandı, evleri basıldı, tutuklandı. Toplum önderleri sözde halk mahkemelerinde yargılanıp kurşuna dizildi, naaşları sokaklarda sürüklendi, ayaklarına ipler bağlanıp ters yönlere çekilerek bedenleri parçalandı, diri diri gömüldü, elektrik direklerine asılarak kızgın güneş altında terk edildi, gözleri oyuldu. Bu vahşete tanık olan nice Türkmen aklını kaybetti, kadınlar çocuklarını düşürdü, üç gün üç gece devam eden 14 Temmuz Türkmen katliamı şehitlerimizi anıyor, Kerkük’te, Altınköprü’de, Telafer’de bugüne kadar defalarca soykırım hedefi olmuş, çoğu kere yalnız bırakılmış ama Türklük şuurunu bir gün bile kaybetmemiş Türkmen soydaşlarımızı saygıyla selamlıyor, Kerkük’ün gök kubbeyi sarsan mazlum feryadına kulak vermek yerine bu Türkmeneli’ni gasbeden Barzani’yle gurur duyabilen, iş birliği yapabilen, izan ve vicdandan yoksun her kim varsa en adil hâkim olan tarihin nihai hükmüne terk ediyorum.
Al bayraktan gök bayrağa selam olsun.
BAŞKAN – Adana Milletvekili Sayın Bilal Bilici, buyurun.
13.- Adana Milletvekili Bilal Bilici’nin, Tarım ve Orman Bakanlığınca üzerinde çalışılan tarımsal üretimin planlanması hakkında yönetmeliğe ilişkin açıklaması
BİLAL BİLİCİ (Adana) – Sayın Başkan, Tarım ve Orman Bakanlığınca üzerinde çalışılan Tarımsal Üretimin Planlaması Hakkında Yönetmelik maalesef daha tamamlanmadan endişelere yol açmıştır. Tarımda planlı üretim yasak ve kısıtlamalarla değil, çiftçimizi doğru yönlendirerek mümkün olabilir. Tarım envanterimiz mutlak suretle çıkarılmalı, bölgeler nezdinde meyve cins sayımı mutlaka yapılmalıdır. Çukurova gibi arazilerde de eğimin yüzde 6’dan az olduğu yerlerde çok yıllık meyveciliğe izin verilmemesi üretimde sıkıntılara yol açacaktır. Yine, ihracata yönelik katma değeri yüksek ürünlere yasak ya da kota getirmek ülkemize ve ekonomimize zarar verecektir. Yönetmelik mutlak suretle çiftçilerimizle istişare sonucunda hazırlanmalıdır.
BAŞKAN – Kastamonu Milletvekili Sayın Halil Uluay…
14.- Kastamonu Milletvekili Halil Uluay’ın, Küre Dağları Millî Parkı’na ilişkin açıklaması
HALİL ULUAY (Kastamonu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu altmış saniyelerde ülkemizin güzelliklerini anlatmaya devam edeceğiz. Küre Dağları Millî Parkı 2000 yılında Millî Park ilan edilmiştir, Türkiye'nin dünyaya armağanı olarak kabul edilmektedir. 2012 yılı Avrupa'nın seçkin koruma alanlarını simgeleyen PAN Parkları arasında yerini almıştır. Böylece, Küre Dağları Millî Parkı Avrupa'nın 13’üncü, Türkiye'nin ilk PAN Parkı’dır. Küre Dağları çok zengin bitki ve hayvan çeşitliliğine sahip yörelerimizdendir. Küre Dağları Millî Parkı'nda gerçekleştirilen bilimsel araştırmalarda varlığı tespit edilen bitki taksonu sayısı 930’dur. Bu bitkiler arasında 157’si endemik türden, 59’u ise nesli tükenmekte olanlardandır. Türkiye'de yaşayan 160 memeli türünün 48 çeşidi de bu bölgede bulunmaktadır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Konya Milletvekili Sayın Ünal Karaman…
15.- Konya Milletvekili Ünal Karaman’ın, yabancılara toprak satışındaki artışa ilişkin açıklaması
ÜNAL KARAMAN (Konya) – Günümüzde yabancılara toprak satışı tarihî seviyelerdedir. Bu sorun yalnızca kent merkezlerinde değil, ülkemizin en ücra köşelerine kadar uzanmaktadır. Üretimden el çeken çiftçilerimizin toprakları yok pahasına ve planlı bir şekilde toplanmaktadır. Bu durum Konya'dan Iğdır'a, Edirne'den Şanlıurfa'ya aynıdır. Üretim ve yer altı kaynaklarımızın yabancıların eline geçmesi tarihî bir hatadır, geleceğimizi etkileyen millî güvenlik sorunudur. Kanla kazanılan, Türklükle yoğrulan vatanımızı yabancıların kupon arazi kapattığı bir emlak ofisine çevirmenize izin vermeyeceğiz. Büyük Türk hükümdarı Mete Han'ın söylediği gibi: “Vatan bizim mülkümüz değildir, atalarımızın ve torunlarımızın bu kutsal toprak üzerinde hakları vardır. Kimsenin bir karış vatan toprağını verme yetkisi yoktur.” Sizleri bu millî duruşa sahip olmaya ve kutsal vatan toprağını yabancıların kaderine terk etmemeye davet ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Ümmügülşen Öztürk…
Buyurun.
16.- İstanbul Milletvekili Ümmügülşen Öztürk’ün, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin açıklaması
ÜMMÜGÜLŞEN ÖZTÜRK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye'nin en karanlık gününü aydınlık bir sabaha, bir millet destanına dönüştüreli tam yedi yıl olacak. 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden geçen yedi yılla birlikte toplum olarak zihnimize yerleşen en önemli kavram şüphesiz ki halkımızın vatandan ve bayraktan asla taviz vermeyeceğidir. Başta şehit Ömer Halisdemir olmak üzere onlarca kahramanlık öyküsü barındıran 15 Temmuz gecesinde yaşananlar tarihe acı bir hatıra olarak geçti. 251 vatandaşını şehit veren ülkemiz 2.196 vatandaşının da gazi olduğu müthiş bir direnişin ve mücadelenin destanını yazdı. Biz tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek vatan yapan yüksek değerlerimize sahip çıkmaya ve bu değerleri yüceltmeye, millî birlik ve sosyal dayanışma ruhu içinde birbirimize kenetlenmeye, birlik, beraberlik ve dayanışmamızı sürdürmeye devam edeceğiz.
BAŞKAN – Muğla Milletvekili Sayın Süreyya Öneş Derici.
17.- Muğla Milletvekili Süreyya Öneş Derici’nin, Millî Eğitim Bakanının kız okulları açılabileceği yönündeki ifadelerine ilişkin açıklaması
SÜREYYA ÖNEŞ DERİCİ (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Millî Eğitim Bakanının kız okulları açılabileceği yönündeki ifadeleri sebebiyle seçim bölgem Muğla'daki birçok endişeli anne-babadan çok sayıda mesaj ve telefon aldım. Öncelikle, bu ifadeler kesinlikle kabul edilemez, dahası kanun sebebiyle uygulanamaz. Bilindiği üzere laik eğitim yani karma eğitim kanunla güvence altındadır, doğru olmayan gerekçelerle yapılabilecek aksi bir uygulama ise kanuna aykırı olacaktır. Bizler, Atatürk ilkelerinden taviz vermeyecek olan vekiller, laik eğitimin laik kalmasını sağlamak için yüce Mecliste görev yapmaktayız. Şunu her seferinde vurgulamaktan imtina etmeyeceğiz: Herhangi bir cinsel kimliği olmayan küçücük çocukları cinsiyet normlarıyla isimlendiren zihniyetle, şiddet gören kadın ve çocuklarımızın beyanını dikkate almayan zihniyetle yani cumhuriyetin devrimlerini yıkmak isteyen zihniyetle sonuna kadar mücadele edeceğiz.
BAŞKAN – Sayın Burcugül Çubuk, İzmir…
18.- İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk’un, Şakran Kadın Kapalı Cezaevindeki siyasi tutuklu kadınların Yeni Yaşam gazetesinde yayınlanan mektubuna ilişkin açıklaması
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Sayın Başkan, dün, Yeni Yaşam gazetesinde, Şakran Kadın Kapalı Cezaevinde siyasi tutuklu kadınların yolladığı bir mektup yayınlandı. Mektuba göre, kadınlara “kıyafet yönetmeliği” adı altında kargoyla gönderilen giysileri verilmemekte. Bu giysiler nelerdir: Şortlar, dizin bir parmak üzerindeki elbiseler. Kadınların mektubunda, cezaevi kanalından sürekli Kur'an yayını yapıldığı ve zorla Kur'an kursu düzenlendiği söylenmektedir ve hâliyle sormaktalar: “Yakında peçe, çarşaf, burka dayatması da gelecek midir?” Şakran Kadın Kapalı Cezaevi siyasi tutuklu Dilan Karakoç'un adi suçlardan tutukluların arasına konulduğu cezaevidir aynı zamanda. Biz, cezaevlerine yönelik mücadelemizde tutuklu milletvekili Can Atalay'ı da burada görerek birlikte mücadele etmek istiyoruz.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Sayın Mehmet Emin Ekmen, Mersin…
19.- Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, 15 Temmuz hain darbe girişiminin yıl dönümüne ve Mardin bölgesinde elektrik dağıtım firmasının düzensiz kesintilerine ve birtakım uygulamalarına ilişkin açıklaması
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
15 Temmuz hain darbe girişiminin yıl dönümünde biz de darbe girişimini lanetliyoruz. Ülkemizde yeni bir darbenin tekrar yaşanmamasının tek şartının da hukuka bağlı, gerçek anlamda katılımcı, şeffaf, demokratik bir yönetim anlayışı olduğunu düşünüyoruz.
Ben bugün, Mardin bölgesinde elektrik dağıtım firmasının düzensiz kesintileri ve birtakım uygulamaları nedeniyle ortaya çıkan mağduriyetleri ifade etmek için söz almış bulunuyorum. Devletin adli ve idari kolluk güçlerini âdeta kendi kolluk gücü gibi kullanan dağıtım firması, düzensiz kesintilerle tarımsal sulamada, evsel ihtiyaçlarda ve son olarak OSB'de büyük kesintiler ve mağduriyetler yaratmıştır. Bu mağduriyetlerin bir an önce giderilmesi ancak Enerji Bakanlığının konuya bütüncül yaklaşımıyla mümkün olacaktır. Bu vesileyle Enerji Bakanını bu konuda duyarlı olmaya davet ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Bu kısımda son olarak Sayın George Aslan’a söz veriyorum. Geri kalan arkadaşlarımızı akış içerisinde elverdiğince değerlendireceğiz.
Buyurun Sayın Aslan.
20.- Mardin Milletvekili George Aslan’ın, Nusaybin’e bağlı Bagok Dağı’nda bulunan mahallelerde yaşayan insanların Şırnak Havaalanı’na ulaşmada yaşadıkları zorluğa ilişkin açıklaması
GEORGE ASLAN (Mardin) – Nusaybin’e bağlı Bagok Dağı’nda bulunan mahallelerde yaşayan insanlar Şırnak Havaalanı’na ulaşmak için önce Midyat’a oradan da havalimanına gitmek zorunda kalıyorlar. Bu da 108 kilometre demektir. Oysa havalimanına ulaşmak için gidilmesi gereken mesafeyi yaklaşık 40 kilometre azaltmak mümkün. Bunun için yapılması gereken Taşköy ile Yayvantepe Mahalleleri arasındaki 9 kilometrelik yola asfalt dökmek. Evet, sadece bunu yapmak mesafeyi 40 kilometre kısaltabilecekken yöredeki halk bu 9 kilometrelik yolun yapılması için defalarca ilgili mercilere başvuru yaptığında verilen yanıt istikrarlı bir şekilde hep aynı: “Yeterli bütçe yok.” Sormak lazım, her şeye bütçe var da bu 9 kilometrelik yol için mi bütçe yok? Bu 9 kilometrelik yolu asfaltlamak yurttaşların hem zamandan hem de cebinden tasarruf etmesi anlamına geleceği gibi yöre halkına yeni bir istihdam kapısı açmak gibi bir potansiyeli de bünyesinde barındırmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GEORGE ASLAN (Mardin) – Bu mahallelerde yaşayan halkın haklı talebinin bir an evvel karşılanmasını istiyoruz.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aslan.
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, Grup Başkan Vekillerine söz vermeden önce, gündeme geçmeden önce pek kısa bir söz talebim var, önemli bir konu.
BAŞKAN – Yerinizden size söz verelim.
Buyurun.
21.- İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve dün Yargıtay 3. Ceza Dairesinin açıkladığı karara, bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak bir tutum alması gerektiğine ilişkin açıklaması
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Gündem dışı konuşmaların geçmesini bekledim ama gündeme geçmeden önce Meclisin mutlaka gündeme alması gerektiğini düşündüğümüz bir konuya ilişkindir söz talebimiz.
Biliyorsunuz uzun süredir tartışıyoruz, Hatay Milletvekilimiz Can Atalay, seçilmiş bir milletvekili olmasına rağmen henüz görevine başlamamıştır. Konuyla ilgili pek çok girişimde bulunduk, bunlardan bir tanesi de Yargıtayın karar vermesi üzerine avukat arkadaşların yaptığı başvuruydu. Dün akşam saatleri itibarıyla gerçekten akıl çerçevesinde değerlendirmemizin mümkün olmadığı bir kararla sevgili Can Atalay’ın tahliye talebi reddedilmiş oldu.
Ben bir kez daha burada tüm milletvekili arkadaşlarımızı, tüm siyasi parti gruplarını ve kamuoyunu bilgilendirmek, tarih önünde not düşmek, tutanak altına alınmasını sağlamak için bir hatırlatmayla başlayayım: Değerli arkadaşlar, Can Atalay hepimiz gibi adaylık başvurusunda bulunmuş ve Yüksek Seçim Kurulu tarafından adaylığı kabul edilmiş bir milletvekili adayı olarak bu sürece ilk adımını attı. Hatay halkı Can Atalay’ı milletvekili olarak seçti, arkasından mazbatası İl Seçim Kurulu tarafından kendisine verildi. Aldığımız mazbatayı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına teslim ettik ve Can Atalay Meclis kütüğüne kaydedildi. Ardından, hepinizin gözleri önünde burada Meclis Başkanlığına aday gösterdik, bu da aslında milletvekilliğinin Meclis tarafından bir kez daha tescil edilmesi anlamına geliyordu bize göre ve en önemlisi, bütün Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak iradesiyle Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi olarak seçildi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım Sayın Genel Başkan.
Buyurun.
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Şu an itibarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi Hatay Milletvekilimiz, Meclis İnsan Hakları Komisyonu üyesi Can Atalay hâlen Silivri Cezaevinde tutulmaktadır. Dün, Yargıtayın 3. Ceza Dairesi bir karar açıkladı. Bu karar Anayasa’ya açıkça aykırı, Anayasa Mahkemesinin ve Yargıtayın daha önce burada grubu bulunan neredeyse bütün partilerin milletvekillerine dair verdiği kararlara, içtihatlara kesin olarak aykırı bir biçimde tahliye talebinin reddidir. Şimdi, bugün burada söz alma nedenimiz esas olarak şudur: Asla yürütmenin ya da yasamanın yargı üzerinde vesayet kurması taraftarı değiliz, her koşulda bunun karşısında durduk ama aynı biçimde yargının da yasama organı üzerinde vesayet kurma hakkı yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bağlayalım Sayın Baş.
ERKAN BAŞ (İstanbul) – Aynı şekilde yargının da Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesinin, halk iradesinin üzerine baskı oluşturma hakkı yoktur. O nedenle değerli arkadaşlar, bugün tarihî bir günde olduğumuzu düşünüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde tarihî bir görev olduğunu düşünüyoruz. Hep beraber halk iradesine, Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesine sahip çıkmak durumunda olduğumuzu düşünüyoruz. Buradan tüm siyasi parti gruplarına, Mecliste temsil edilen tüm siyasi partilere ve milletvekili arkadaşlarımıza açık bir çağrıda bulunuyoruz: Ortak bir tutum almalıdır Türkiye Büyük Millet Meclisi. Başta Sayın Grup Başkan Vekillerimiz olmak üzere tüm milletvekillerimizi bu konuda görüş bildirmeye ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak tutumunu oluşturmaya çağırıyoruz.
Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP, Yeşil Sol Parti ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genel Başkan.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, Yargıtayın, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’la ilgili vermiş olduğu kararın kabul edilmesi mümkün olmayan bir karar olduğunu Başkan Vekili olarak defaatle belirttiğine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Ben bu konuda Başkan Vekili olarak yeterince düşüncemi beyan ettim sanırım. Kabul edilmesi mümkün olmayan bir karar olduğunu defaatle belirttim.
Şimdi Sayın Grup Başkan Vekillerinin söz taleplerini karşılayacağım. Eminim ki onlar sizin bu çağrınızı da değerlendireceklerdir.
İlk söz, Saadet Partisi Grubu adına Sayın Bülent Kaya’ya ait.
Buyurun Sayın Kaya. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
22.- İstanbul Milletvekili Bülent Kaya’nın, AK PARTİ’nin 22’nci kuruluş yıl dönümüne, yeni kurulmuş bir parti gibi davranıp eski söylemleriyle çelişmesine ve bunun örneklerine, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve Yargıtayın hem Anayasa’yı ihlal eden hem Anayasa Mahkemesi kararını hiçe sayan tutumuna ve AK PARTİ’den beklentisine ilişkin açıklaması
BÜLENT KAYA (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, Adalet ve Kalkınma Partisi Temmuz 2001 yılında kuruldu, herhâlde önümüzdeki günlerde 22’nci kuruluş yıl dönümünü kutlayacak. Ben de bu vesileyle 22’nci yıl dönümlerini tebrik ederken Adalet ve Kalkınma Partisinin sanki yeni kurulmuş bir parti gibi eski söylemlerinden, eski tutumlarından vazgeçmesini ve çelişkili davranmasını da üzüntüyle görmekteyim. Haddizatında daha önce kamuoyuna Sayın Erdoğan’ı ağır sözleriyle eleştiren bir milletvekilinin sözü düşünce “Kusura bakmayın, o benim cahiliye dönemine ait sözlerimdi.” diye özür dilemişti. Ben de Adalet ve Kalkınma Partisinin 2001’den 2013’e kadar olan söz ve eylemlerinin cahiliye dönemlerine mi yoksa hidayete erdiği dönemlerine mi ait sözler olduğu konusunda tereddüde düşüyorum.
Dolayısıyla bu konuyu değerlendirirken belki birazdan Adalet ve Kalkınma Partisi “Ülkede yargı bağımsızdır.” “Türkiye bir hukuk devletidir.” gibi bildiğimiz, klasik ezberleri bu kürsülerden ifade etmeye devam edecek ama biz biliyoruz ki yargının bağımsızlığı, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğu iddiası ta cumhuriyetin kuruluşundan bu yana her muktedir ve her iktidar tarafından dile getirilmekteydi. Adalet ve Kalkınma Partisi, mağduriyet döneminin bittiğini ve artık muktedir olduğunu düşünerek, maalesef kendisi, kendisinden önceki muktedirlerin söylediği sözleri tekrar ederek bu hukuksuzluğun üstünü örtme gayreti içerisinde olacak. Ama ben de ısrarla kendilerinden de, hele hele daha önce Adalet Bakanlığı yapmış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığını yürekli bir şekilde ifade etmiş değerli bir Adalet Bakanı olan Sayın Abdulhamit Gül’ün bugün Grup Başkan Vekili olarak aramızda olmasını da bu konudaki samimi görüşleri açısından bir fırsat olduğunu düşünerek kendisinden de gerçekten bu konuda partisinin tutumundan bağımsız, hukukçu ve adil yaklaşımıyla ilgili bir destek beklediğimi de ifade etmek istiyorum. Çünkü Yargıtay vermiş olduğu kararla Anayasa’nın 153’üncü maddesinin son fıkrasındaki Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı dâhil olmak üzere bütün idare makamlarını, özel ve tüzel kişilikleri bağlayacağına dair açık hükmüne rağmen Yargıtay, Anayasa Mahkemesi kararını tartışmaya açmış ve kendisini Anayasa Mahkemesinin daha önce Sayın Leyla Güven ve Sayın Ömer Faruk Gergerlioğlu kararında verdiği içtihat ve kararla bağlı saymamıştır. Dolayısıyla burada 600 milletvekili olarak bizim bir milletvekili arkadaşımıza, bugün Sayın Can Atalay'a yapılan bir davranışın yarın bir Adalet ve Kalkınma Partiliye, İYİ Partiliye, Milliyetçi Hareket Partiliye, Cumhuriyet Halk Partiliye ya da Yeşil Sol ve diğer temsil edilen partilere yapılamayacağına dair hiçbir güvence yok. Onun için Yargıtayın hem Anayasa’yı ihlal eden hem Anayasa Mahkemesi kararını hiçe sayan bu tutumuna karşı Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bir tutum belirlememiz gerektiğini düşünüyoruz çünkü bunun aynı zamanda yasama organının iradesine sahip çıkılması manasında son derece önemli ve kıymetli bir şey olduğunu düşünüyoruz. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Elbette daha önce de ifade ettiğim gibi Adalet ve Kalkınma Partisi 2001 yılında kurulan bir partiydi. Dün de bu kürsülerden ifade ettim, 2002 yılında işbaşına geldikleri zaman 4 HEP’li milletvekili; Ahmet Türk, Leyla Zana, Selim Sadak ve Orhan Doğan; bunu sürekli kendilerine hatırlatıyorum ki o günkü davranışlarının mı hukuka uygun olduğuna bugünkü davranışlarının mı hukuka uygun olduğuna dair bu çelişkiyle ilgili kamuoyunu bilgilendirsinler diye bunun üzerinde duruyorum; o gün kanunu değiştirerek Yargıtaya bir çağrıda bulundunuz: “Bu milletvekillerini derhâl tahliye edin çünkü kanun değişti, siz şu an hukuka aykırı davranıyorsunuz.” dediler ve yedi sekiz ay Yargıtayla mücadele ettiler. Ardından da Sayın Cemil Çiçek Adalet Bakanıydı, Bülent Arınç da Meclis Başkanı ve Avrupa Birliğine dönerek dediler ki: “Ey Avrupa Birliği, biz üzerimize düşeni yaptık.” Bugün biz sizin Avrupa Birliğine dönerek “Ey Avrupa Birliği, biz üzerimize düşeni yaptık.” demenizi beklemiyoruz. Meclise dönerek: “Ey yasama organı, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak biz de tıpkı sizler gibi yasamanın iradesine sahip çıkıyoruz, gereğini yapıyoruz. Bundan sonra, Yargıtay hukuksuz bir kararını sürdürmeye devam ederse hep beraber mücadele etmeye kararlıyız.” demesini bekliyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.
İYİ Parti Grubu adına Sayın Müsavat Dervişoğlu.
Buyurun.
23.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, 15 Temmuz hain darbe girişiminin 7’nci yıl dönümüne ve Fetullahçı terör örgütünün siyasi ayağına, Irak’ın Kerkük kentinde altmış dört yıl önce yaşanan Türkmen katliamına, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de bulunan milyonlarca kaçak göçmenle ilgili açıklamasına, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Genel Kurulumuzu saygılarımla selamlıyorum.
Yarın 15 Temmuz hain darbe girişiminin 7’nci yıl dönümündeyiz. FETÖ'cü hainlerin darbe girişimlerini engellemek için hayatlarını feda eden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize selamet diliyorum. Başta hain örgütün elebaşı olmak üzere darbe teşebbüsünde bulunan tüm terör örgütü mensuplarını lanetliyorum. İYİ Parti olarak Türkiye Cumhuriyeti devleti çatısı altında meşru siyaset mekanizmaları ve demokrasiden başka hiçbir tanzim edici yöntem ve metodu tanımadığımızı ve tanımayacağımızı bir kez daha dile getiriyorum.
Bugüne kadar hürriyet ve istiklale bağlılığımız gereği her daim milletimizin yanında, milletimizle hemhâl olduk. Siyaset anlayışımızı “her şey millet için ve millete göre” şiarıyla tahkim eyledik. Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in ifadesiyle, o gece, millet, devleti sokaktan toplamıştır. Millet devleti sokaktan toplamıştır ama Fetullahçı terör örgütünün siyasi ayağı 15 Temmuz darbe girişiminden yedi yıl sonra hâlâ ortaya çıkarılamamış, daha da önemlisi ortaya çıkarılması için önemli hiçbir adım atılmamıştır. Bir terör ve casusluk örgütü düşünün ki Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyete, İstihbarata sızmış, tüm kritik kamu kurumlarını âdeta avuçlarının içine almış, devlet bürokrasisinin üzerine kâbus gibi çökmüş ancak bir tek siyasetin içine sızmamış, bir tek siyasetle meşgul olmamış; bu, milletin aklıyla ve ferasetiyle alay etmek anlamına gelir. Bugüne kadar, İYİ Parti olarak, FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılması için çeşitli girişimlerde bulunduk ancak önergelerimizin tamamı iktidar blokunun oylarıyla reddedildi. İYİ Parti olarak, FETÖ’nün hain kumpaslarının tüm sorumluları istisnasız olarak ifşa oluncaya ve hak ettikleri bedel kendilerine ödettirilinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.
Saygıdeğer milletvekilleri, bundan tam altmış dört yıl önce, Irak’ın Kerkük kentinde, failinin Molla Barzani olduğu büyük bir Türkmen katliamı yaşanmıştır. Bu katliamın acısı hâlâ yüreklerimizde tazedir. Bu kanlı saldırıda Türkmen kardeşlerimizin evleri yıkılmış, yakılmış ve Türkmenler sistematik bir mezalimle katledilmişler, sürgün edilmişlerdir. Katledilen soydaşlarımızı ve dindaşlarımızı bir kez daha rahmetle ve minnetle yâd ediyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, gündem bugün biraz kalabalık ama bunu da söylemeden geçemeyeceğim: Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz gün yapmış olduğu açıklamada, Türkiye’de bulunan milyonlarca kaçak göçmenle ilgili kısa zamanda harekete geçeceklerini ifade etmişlerdir. Sayın Erdoğan, yıllardır “hicret” ve “ensar” söylemleriyle birlikte milyonlarca sığınmacı ve kaçak göçmeni elek hâline getirdiğiniz sınırlardan içeri aldınız. Bu da yetmezmiş gibi Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçmek isteyenlere de müsaade etmediniz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde “Hudut namustur.” ilkesini terk eden ilk Hükûmet olarak tarihe geçecek ve hatırlanacaksınız. Yerine ikame ettiğiniz göç politikanızın özü ise maalesef şu oldu: “Türkiye'ye giriş serbest, çıkış ise yasaktır!” İşte, bu şekilde, Suriye başta olmak üzere Irak, İran, Afganistan, Pakistan ve Afrika ülkelerinden gelen ekseriyeti genç erkeklerden oluşan kaçak göç akımlarına yıllardır göz yumarak son on yıl içinde Türkiye'yi Avrupa’nın hendek ülkesi hâline getirdiniz. Sayenizde, Türkiye, bugün, açık ara dünyada en fazla sığınmacı ve kaçak barındıran ülke olarak biliniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Dervişoğlu, toparlayalım lütfen.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Bitiriyorum.
Biraz da Can Atalay için sizden süre istirham edeceğim.
Türkiye'nin demografik yapısı, millî kimliği, toplumsal huzur ve güvenliği risk ve tehdit altındadır. Onun için, Türk milletinin Hükûmetten haklı talebi şudur: Bu millî güvenlik meselesini uzun bir vadeye yayarak kısmi ya da göstermelik politikalarla değil, hiç zaman kaybetmeden, yarından tezi yok kararlı bir sınır dışı ve geri dönüş uygulamasıyla çözüme kavuşturunuz. Aksi takdirde, Türkiye'yi sürüklediğiniz bu demografik krizin ağır bedellerini ve vebalini tarih ve millet karşısında ödeyemezsiniz.
Şimdi, Sayın Erkan Baş’ın Türkiye Büyük Millet Meclisine ve grubu olan siyasi partilere yönelttiği çağrıyla alakalı olarak da bazı şeyler söylemek arzusundayım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Yalnız, bu ifadelerim partimizin sözcülük makamında bulunuyor olmama rağmen, partimizin yetkili organlarına herhangi bir müracaatta bulunmamam ve görüş alışverişinde de bulunamamış olmam münasebetiyle şahsi görüşlerim olarak değerlendirilsin arzusu taşıyorum. Ben demokrasiye inanan, hukuka, adalete inanan ve güvenen biriyim ama hayatımın bazı dönemlerinde dün karşı olduğum şeyleri yaşadığım gün içerisinde muvafık bulduğum dönemler de yaşamışımdır. Yani şunu söyleyeyim: Belki farklı anlam çıkaracaksınız ama söylemekten de geri durmayacağım, ben arkadaşlarım idam edilinceye kadar idam cezasına karşı olmayan bir adamdım mesela.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Ama ne zaman ki bu, benim ve benim arkadaşlarımın başına gelmesi muhtemel bir vahamet olarak karşıma çıkınca işe sığınacak liman penceresinden yani hukuk ve adalet kapısından bakmak mecburiyetinde olduğumuz gerçeğiyle buluştum. Şimdi geçmişimden bunu söylüyorum; bunu bugüne uyarlarsak, Türkiye’de herhangi birisi milletvekili adayı olmak üzere Yüksek Seçim Kurulundan onay almış ve milletvekili seçilmeyi hak etmiş, mazbatasını da il seçim kurulundan alıp milletvekili olabilme sıfatı kazanmıştır. O zaman, hukukun işletilmesinin dışında başka bir şey yapılamaz, adaletin tecellisine katkı sağlamaktan başka da herhangi bir adım atılamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen bağlayalım artık.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Bitiriyorum efendim.
Aynı şeyi geçmiş dönemlerde Cumhuriyet Halk Partisi Profesör Doktor Mehmet Haberal üzerinden, Milliyetçi Hareket Partisi de emekli Korgeneral Sayın Engin Alan üzerinden yaşamıştır. Şimdi, Sayın Haberal da Sayın Alan da bu Meclise gelip bu kürsüde yemin etmek suretiyle o olağanüstü dönemin şartlarından kaynaklı mağduriyeti telafi etmişlerdir. Şimdi, Türkiye olağan bir dönemde olağanüstü dönemlerin koşullarıyla oluşturulmuş kararların peşinde koşarsa o zaman demokrat olma, adil olma, hukuk devleti olma özelliği ve vasfı tartışma konusu olur. O sebeple, bütün milletvekillerimizin kendi başlarına gelmeden “Hukuk ve adalet hepimize lazımdır.” diyerek adaletin temin ve tesisi yolunda kararlı bir tutum sergilemelerinin yerinde olacağı kanaatini taşıyorum.
Teşekkür ediyorum sabrınız ve müsamahanız için.
Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dervişoğlu.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi adına Sayın Hakkı Saruhan Oluç.
Buyurun.
24.- Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, 15 Temmuz darbe girişimine, sonrasında ilan edilen olağanüstü hâle, darbe girişiminin siyasi ayağına, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, Türkiye’nin siyasi tarihi aslında bir darbeler tarihidir ve muhtıralar tarihidir; 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuza kadar gelir; belli sürelerle demokratik gelişmenin önü askerî müdahalelerle ya da muhtıralarla kesilmiştir. Bizler bütün bu darbelere, askerî darbelere karşı tutarlı bir demokratik tutum almak zorundayız ve öyle de yaptık. Demokratik siyaset açısından baktığımızda hiçbir darbenin yanında durmamak gerekiyor, hatta bu darbelere karşı her birimiz çeşitli dönemlerde mücadele ettik. 15 Temmuz darbe girişimi de bunlardan bir tanesidir ve 15 Temmuz darbe girişimi aslında halkın iradesine açıktan bir müdahale olarak bir kez daha karşımıza çıkmıştır. Bütün darbelere karşı olduğumuz gibi elbette ki 15 Temmuz darbe girişiminin de karşısında yer aldık ve o dönemde Mecliste grubu bulunan, bizim öncülümüz olan parti hem Grup Başkan Vekili İdris Baluken hem de o dönem Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, 15 Temmuz darbe girişimi karşısındaki tutumlarını hem ortak bildiriye imza atarak hem de yaptıkları çeşitli açıklamalarla net olarak ortaya koydular. Yarın 15 Temmuz olduğu için bir kez daha Türkiye siyasi tarihinin bu müdahaleci anlayışını lanetlediğimizi belirtmek istiyorum. Ama siyasi darbelerden, askerî darbelerden kurtulmanın yolu esas itibarıyla demokrasinin geliştirilmesiyle, hak ve özgürlüklerin daha fazla kullanılmasıyla, evrensel hukuk ilkelerine sıkı sıkıya sarılmayla mümkün olabilir.
Maalesef, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ülkemizde 20 Temmuzda olağanüstü hâl ilan edilerek bu temel yaklaşımdan uzaklaşıldı. Yani demokrasiyi geliştirerek, hukuku geliştirerek, hak ve özgürlükleri daha geniş kullanarak demokratik siyasete müdahale edenlerin karşısına çıkmak yerine, OHAL ilanıyla, hak ve özgürlükleri kısıtlayarak, demokratik hakları kısıtlayarak ve evrensel hukuk ilkelerinden uzaklaşarak bu darbeye karşı mücadele etme anlayışı hâkim oldu ve ünlü lafla da birlikte, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Allah'ın lütfu” lafıyla beraber 20 Temmuz sonrasında OHAL döneminde çok büyük hukuksuzluklar ve demokrasisizlikler yaşandı ve bugüne kadar da sürdü bunlar. Dolayısıyla bir taraftan bu tür darbe girişimleri ve darbeler, muhtıralar karşısında net bir tutum almak lazım ama aynı şekilde de siyasi darbelere yol açan OHAL zihniyeti karşısında da net bir tutum almak lazım; bunu da özellikle vurgulamak istiyoruz.
Hatırlanırsa 15 Temmuzdan sonra, kamu kurumlarında özellikle, çok büyük ölçüde görevden uzaklaştırmalar gerçekleşti, kanun hükmünde kararnameler çıktı ve bu uzaklaştırmalar aslında mahkeme kararlarıyla, yargı kararlarıyla değil, kanun hükmünde kararnamelerle yapıldı. Nasıl oldu da örneğin Millî Savunma Bakanlığına, örneğin İçişleri Bakanlığına, örneğin Millî Eğitim Bakanlığına ve diğer bakanlıklara -ama bu 3’ü çok önde gelen bakanlıklardı- ve tabii ki Adalet Bakanlığına bu kadar büyük sızmalar gerçekleşti? Nasıl oldu da bu kadrolar bu bakanlıklara, devlet kurumlarına böyle yerleşebildi? Bu çok büyük bir soru işareti olarak bugüne kadar geldi ve maalesef bütün bu bakanlıklarda ve adını saymadığım diğer devlet kurumlarında çeşitli görevden uzaklaştırmalar gerçekleşti ama siyasi alanda bu darbenin siyasi ayağı bir türlü ortaya çıkarılamadı ve -bu da aslında ilk defa belki de- bir darbeler tarihi olan siyasi hayatımızda bütün siyasi darbelerin, bütün askerî darbelerin siyasi ayakları ortaya çıkarılırken ilk kez 15 Temmuz darbe girişiminde bu gerçekleşemedi ve bizler biliyoruz ki hiçbir askerî darbe siyasi ayağı olmaksızın başarılı olma şansına sahip olmamıştır bu ülkede.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Teşekkür ediyorum.
Başarısız askerî darbe girişimleri de vardır, bunları da hep birlikte tarihimizde yaşadık.
O nedenle, bir kez daha 15 Temmuz darbe girişimini lanetlerken bu eksikleri ve yanlışları gözden geçirmemiz gerektiğini, bir OHAL zihniyetiyle ve kanun hükmünde kararnameler zihniyetiyle hesaplaşmamız gerektiğini ve o dönemi gerçekten kapatmak, yeniden hukukun üstünlüğünü, demokratik hukuk ilkelerini işler hâle getirmek, demokrasinin gelişmesini sağlamak doğrultusunda adımlar atılması gerektiğini vurgulamak istiyorum özellikle.
İkinci kısaca değinmek istediğim konu da biraz evvel Sayın Erkan Baş’ın da ifade ettiği Vekil Can Atalay’ın durumudur. Yani gerçekten büyük bir hukuksuzlukla bir kez daha karşı karşıyayız; ilk kez olmuyor bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bağlayalım Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Çeşitli örnekler ifade edildi, birkaç örnek de ben söylemiş olayım: Leyla Güven, Hakkâri Milletvekilimizdi, yaklaşık yedi ay boyunca cezaevinde tutuldu, sonra salındı ve “Yedi ay neden salınmadı? “ sorusunun cevabı hiçbir şekilde ortaya gelmedi. Olması gereken çok açık ve net. Yani Yüksek Seçim Kurulu seçimlere girmesine izin vermiş, seçimlere girmiş, Hatay Milletvekili seçilmiş arkadaşımızın mutlaka cezaevinden salınması ve burada, aramızda olması, çalışmalara katılması gerekiyor. Geç gelen adalet, adalet değildir; bir kez daha söyleyelim. Bunu uzatmanın anlamı yoktur ve Yargıtayın bu kararı aslında Anayasa Mahkemesine de meydan okuma kararıdır. Elbette ki bunu tartışmaya devam edeceğiz.
Üstelik bir şeyi hatırlatmak istiyorum burada...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Toparlıyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun, toparlayın lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Anayasa Mahkemesi şu, sık sık çeşitli kişilerin ifade ettikleri Anayasa’nın 14’üncü maddesiyle ilgili bir kararda, bir uyarıda bulunmuştur ve Meclise çağrı yapmıştır, demiştir ki: “Anayasa’nın 14’üncü maddesi o kadar muğlak ve yoruma açık bir şekildedir ki bu maddenin her durumda nasıl uygulanacağına dair Meclisin bir çalışma yapması gerekir.” Bu doğrultuda bir karar da vardır. Dolayısıyla Meclisin hem Anayasa’nın 14’üncü maddesinin bu muğlaklığını ortadan kaldırması hem de bu maddenin Yargıtay ya da çeşitli mahkemeler tarafından kötüye kullanılmasını engelleyecek adımları atması da gereklidir. Dolayısıyla, biz, grup olarak Can Atalay'ın Meclise gelip yemin edip faaliyetlerine, vekil faaliyetlerine başlaması ve seçme seçilme hakkının ihlal edilmemesi gerektiği konusundaki her türlü girişimin destekçisi olacağız.
Teşekkür ediyorum. (Yeşil Sol Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oluç.
Cumhuriyet Halk Partisi adına Sayın Gökhan Günaydın.
Buyurun Sayın Günaydın.
25.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine, 15 Temmuz 2016 darbesine ve kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonuna, bu Komisyonun davetine icabet etmeyen Hulusi Akar ile Hakan Fidan’a ve 15 Temmuzla gerçek anlamda hesaplaşmak gerektiğine ilişkin açıklaması
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, öncelikle dün Yargıtay 3. Ceza Dairesinin verdiği karar üzerine bir tutum geliştirmemiz gerektiğini düşünüyorum ve bu alanda bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Evet, arkadaşlarımızın da belirttiği gibi, YSK'den gerekli ölçütleri karşıladığı için seçimlere katılabilme izni almış ve 14 Mayıs 2023 tarihinde milletvekili seçilmiş Can Atalay tam iki aydır yasama faaliyetlerinden alıkonulmakta ve Silivri Cezaevinde tutulmaya devam edilmektedir. Burada hep beraber yaşadık, yemin töreninde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli kendisini yemine davet etti, sonra biz arkadaşımızı komisyona seçtik. Can Atalay'ın Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir odası var, danışmanları var, eksik olan sadece kendisi. Peki, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin bu kararına “Bir yargı kararıdır, yasama olarak buna karışmayalım.” diyebilecek durumda mıyız? Değiliz çünkü yargının en yüksek makamı Anayasa Mahkemesinin bu alanda verdiği örnek kararlar var. Evet, bir darbeler tarihini içinde barındıran Türkiye Cumhuriyeti'nde çok sayıda milletvekili arkadaşımız hapishaneden bu sıralara geldi. Burada bir kere daha ifade edelim, şu anda sizin bu Meclis oturumunu yönetiyor olmanız, aynı zamanda, Türkiye'nin demokrasi tarihi açısından da bir önem taşımaktadır.
Peki, bütün bunlara rağmen, yargının, yasamanın saygınlığını zedeleyici bu tutumuna karşı Türkiye Büyük Millet Meclisinde siyasi parti grupları sessiz mi kalacak, bu işi geçiştirme yolunu mu seçecek, yoksa bir ortak irade beyanında mı bulunacak; mesele bundan ibarettir. (CHP sıralarından alkışlar)
Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, farklı müktesebattan gelmiş ancak belirli konularda ortaklaşabilen siyasi gruplar olup olmadığımızı da ortaya koyacağız. Örneğin, Srebrenitsa katliamı konusunda, Meclis, yasama faaliyetlerinin başında, 6 siyasi parti grubunun ortak imzasıyla bir deklarasyon yayınladı. Ben bu deklarasyonun sevgili Can Atalay için de hazırlanması gerektiğini düşünüyorum. Bu, yalnızca Can Atalay’ın fiziki varlığını Türkiye Büyük Millet Meclisine getirme meselesi değil, aynı zamanda da yasamanın diğer tüm erklere karşı onurunu koruma çabası olarak tarihe geçecektir diyorum ve sizi, siyasi parti gruplarını bu ortak deklarasyonu imzalamak üzere davet etmeye çağırıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) – Bravo!
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Efendim, ikinci konu, 15 Temmuz 2016 darbesinden bu yana -sayıyorum- yedi yıl geçmiş. 15 Temmuzu hep beraber hatırlıyoruz, burada hepimizin fâni yaşamında tanık olduğu bir gündür ama öğrendiklerimiz de vardır. Burada 15 Temmuza ilişkin önemli konuşmalar yapılıyor. Çok sayıda yurttaşımız şehit oldu, çok sayıda asker arkadaşımız -Ömer Halisdemir de olmak üzere- darbeyi önlemek için şehit oldu. Ancak, onları eğer saygıyla anıyor isek onların bıraktığı anıları kanatmayacak bir tutum almamız gerekir. Ne demeye çalışıyorum? 15 Temmuz 2016 sonrasında Darbeleri Araştırma Komisyonu kuruldu Türkiye Büyük Millet Meclisinde. Başına kim getirildi arkadaşlar? Hatırlayalım, Reşat Petek getirildi. Peki, Reşat Petek’in geçmişte Fetullah Gülen için övgüler düzen konuşmaları var mıdır, yok mudur? Bakın, yoruma açık bir şeyden bahsetmiyorum ben, bir maddi gerçekten bahsediyorum. O hâlde soru şu kadar açıktır: Fetullah Gülen’le geçmişte herhangi bir irtibatı bulunamayan, olmayan bir kişinin bulunması ve o Komisyonun başına konulması gerekmez miydi? Konulmadığına göre bunu bir saptayalım.
İki: Burada bu Komisyon çalışmalarda bulundu ve bu Komisyon önemli kişileri davet etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Bu davete icabet etmeyen 2 önemli insan vardır: Birisi Hulusi Akar’dır, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekili olarak bulunmaktadır; bir diğeri de Hakan Fidan’dır, şu anda Dışişleri Bakanı olarak görev yapmaktadır. Peki, bu 2 kişinin beyanları neden önemlidir? Çünkü değerli arkadaşlar, 15 Temmuz günü saat 11.30’da Kara Havacılık Okulundan bir binbaşı ayrılmış Kara Havacılıktan ve MİT’e gelmiştir, 11.30’dan 13.30’a kadar sorgulanmıştır, “Ben Hakan Fidan’a önemli bir bilgi vermek istiyorum.” demiştir ve sorgulanmıştır. 13.30’da Hakan Fidan’la görüşmüş ve “Bu akşam Kara Havacılık Okulundan helikopterler gelecek, seni almaya çalışacaklar ve bir darbe olacak.” bilgisini vermiştir. Sonra Hakan Fidan Genelkurmay Başkanlığına gitmiştir, saat 16.00’da Hakan Fidan ile Hulusi Akar konuşma yapmışlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - Bu konuşmanın alınan istihbaratın aktarılması konuşması olduğundan herhâlde tereddüt yoktur. Ben gerçekten merak ediyorum: Bütün bu istihbarata rağmen neden Hava Kuvvetlerinin bütün komutanları o akşam İstanbul'da bir düğünde bulunabilmişlerdir? Yani Genelkurmay Başkanı “Ben böyle bir istihbarat aldım, herkes görevinin başında bulunsun.” neden dememiştir?
Çok daha fazla merak ettiğim bir başka konu var: Hakan Fidan ve Hulusi Akar bu önemli istihbaratı memleketin Cumhurbaşkanına, Başbakanına, Recep Tayyip Erdoğan’a neden vermemişlerdir de Recep Tayyip Erdoğan bu bilgiyi gece yarısı eniştesinden öğrenmiştir? Bu soruların cevaplarını bulmadan biz 15 Temmuzu anlayabilir miyiz? O hâlde bu yüce Meclise düşen bir başka konu daha vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bağlayalım lütfen.
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı -eski MİT Müsteşarını- ve şu anda milletvekili olan Hulusi Akar’ı bildiklerini açıkça ifade etmeye davet etmek, 15 Temmuzu tam olarak anlayabilmek için şifreleri çözmek, siyasi liderliğinin ortaya konulmasını sağlamak, başka bir deyişle 15 Temmuzla gerçek anlamda hesaplaşmak gerekmektedir. Ben Türk milletinin, ulusumuzun, halkımızın bir kez daha böyle bir darbe girişimiyle karşılaşmamasını diliyorum ama bu karşılaşmayı önlemek için hem geçmişe yönelik hem de geleceğe yönelik önlemlerimizi kararlılıkla almamız gerektiğini ifade ediyor ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Günaydın.
Adalet ve Kalkınma Partisi adına Sayın Abdulhamit Gül.
Buyurun Sayın Gül.
26.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, 15 Temmuz hain darbe girişiminin 7’nci yılına ve darbe girişimi sonrası yaşananlara, milletin demokrasi nöbeti tuttuğuna, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarın 15 Temmuz hain darbe girişiminin 7’nci yılı. 15 Temmuz milletimizin demokrasi nişanesidir, sonsuza kadar büyük bir gururla Türkiye’nin istiklali ve istikbali adına o gece milletimizin nasıl büyük bir destan yazdığının şanlı bir tarihidir. Dünya demokrasi tarihlerine Türkiye’nin geçilemeyeceğini, boyun eğmeyeceğini, egemenliğin kayıtsız, şartsız millete ait olduğunu ve milletin iradesinden başka hiçbir gücün egemen olamayacağını bütün dünyaya göstermiş şanlı bir tarihtir, şanlı bir gündür, şanlı bir gecedir.
15 Temmuz günü milletimiz demokrasisine sahip çıkmıştır, bayrağına sahip çıkmıştır, vatanına sahip çıkmıştır, ülkesine sahip çıkmıştır ve Türkiye’nin işgal edilemeyeceğini, Türkiye’nin kıyamete kadar bağımsız ve hür bir şekilde yaşayacağını güçlü bir şekilde ortaya koymuştur. O gün özellikle Türkiye’de darbe, demokrasi tarihi antidemokratik uygulamalarla, vesayet uygulamalarıyla maalesef kesintiye uğramış Türkiye tarihi açısından, bir darbeye darbe vurulması açısından çok önemli bir dönüm noktasıdır. Darbe ilk defa yargılanmıştır. Önce milletimiz yargılamıştır ve tankın üzerine, yine F-16’lara, namlulara selam durmamış, mücadele etmiştir. Bu anlamda milletimiz çok önemli bir destan yazmıştır ve o gece Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan “Milletin iradesinden başka hiçbir güç tanımam.” diyerek milletimizi demokrasiye sahip çıkmak üzere meydanlara davet etmiştir. O gün, milletimiz bu çağrıya da büyük bir karşılık vermiş, ülkemizin her yerinde, doğudan batıya kadar milletimiz ülkesine, geleceğine sahip çıkmıştır. Milletimiz demokrasi nöbeti tutmuştur. O gece demokrasisine, geleceğine, istiklaline sahip çıkan yüce milletimizi, yediden yetmişe tüm milletimizi bir kez daha buradan saygıyla selamlıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Yine, bir önemli gelişmeyi de Gazi Meclisimiz yaşamıştır. O gün burada bulunan arkadaşlarımız da var. Haluk Bey, şimdi burada gördüğüm Özgür Bey, bizim grubumuzdaki şu an burada da bulunan geçmiş dönemde milletvekilliği yapan arkadaşlarımızla beraber o gece, biz Başbakanlıkta çalışmalar yaparken Cumhurbaşkanımızla irtibat hâlinde yine “Gazi Meclise sahip çıkalım.” diye o talimatları üzerine tüm milletvekillerimizle buradan çalışmalar yaptık ve o gün bombalanırken burada hep beraber Gazi Meclisimizin bu çatısı altındaydık. O gün tüm siyasi partiler, hangi partiden olursa olsun milletin oy vererek seçtiği tüm milletvekilleri siyasete, demokrasiye sahip çıkmıştır ve bu anlamda çok önemli bir duruş ortaya konulmuştur, milletin iradesine sahip çıkılmıştır. Demetevler’de, Sincan’da, Kahramankazan’da kahvede oturan gencimiz de Yüksel’de, şurada bir kafede oturan, çay içen gencimiz de gelip Genelkurmayın önünde, şurada, Kızılay’da “Ben demokrasiye sahip çıkacağım.” demiştir. Türkiye, o gün bir kez daha yine kendi iradesine sahip çıkmıştır, ülkemiz açısından çok önemli bir dönüm noktasıdır.
Vesayetin önündeki engelleri kaldıran mücadeleyi hep beraber ortaya koyacağız. AK PARTİ olarak bütün antidemokratik uygulamalarla mücadelemizi iktidarlarımız döneminde güçlü bir şekilde ortaya koyduk. Ötekileştirilen, farklılaştırılan, düşüncesinden, kimliğinden ötürü ötekileştirilen kim varsa hepsinin demokratik haklarını geliştirdik ve antidemokratik uygulamalara son veren uygulamaları, faaliyetleri hayata geçirdik ve bundan sonra da demokrasiyi, siyaset kurumunu, millet iradesini daha da geliştiren uygulamalara devam edeceğiz ve bu anlamda bunu da Gazi Meclisimizde hep beraber yapacağız.
Bu vesileyle, Demokrasi ve Millî Birlik Günü olarak o günü idrak etmemize vesile olan tüm şehitlerimizi rahmetle minnetle anıyorum; yine, gazilerimize şükranlarımızı sunuyoruz, minnetlerimizi sunuyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Günü’nü, tüm ülkemizin, tüm milletimizin bu mukaddes gününü kutluyorum. Hep beraber ülkemize, demokrasimize, millet iradesine sahip çıkacağız; bunun da yeri bu yüce Meclistir. Bu dönemde hep beraber bunu siyaseti, demokrasiyi daha da geliştirerek sürdüreceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; az önce yine gündeme gelen konuyla alakalı, milletvekili seçilen Can Atalay’ın durumuyla ilgili; tabii, konunun hukuki anlamda yargı önünde bir husus olduğu açıktır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama iradesi burada aslında bir irade ortaya koymuştur. Bu süreçte hepimiz Genel Kurulda, komisyon çalışmalarında -ki yasamanın çok önemli bir parçasıdır- Can Atalay’ın komisyona seçilmesi konusunda Genel Kurul bir irade ortaya koymuştur, yasama bu anlamda bir irade koymuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Yine, burada ismi zikredilmiş, odası tahsis edilmiş, yasama bu anlamda esas itibarıyla yapabileceği çalışmaları yapmıştır. Türkiye bir hukuk devletidir, bu konuda hukuki süreçler, kendi mecrası içerisinde itirazlar ve süreçler takip edilir. İçtihatlar var, benzer konular var. Türkiye'nin Anayasa'da belirtilen hususları… Yetkili merciler neresidir? Türkiye Büyük Millet Meclisi değil, yargı mercileridir. Yargı mercilerinde de süreç elbette ilgililer tarafından takip edilecektir ve bu sürecin bir an önce sonuçlanması bizim ancak beklentimizdir. Bu konuda yargının vereceği karar elbette ne olacaksa bu süreci kendilerinin vermesini beklemek hukuka olan saygının bir gereğidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Anayasa 138 de görülmekte olan bir dava hakkında yasamada bir görüşme yapılamayacağı, beyanda bulunulamayacağı yönünde -Anayasa, hepimizin yemin ettiği metin- hepimizi sınırlandıran bir konu. Dolayısıyla, bu konunun mercisi yargı mercisidir. Siyaset kurumu ve yasama organı bu konuda esas itibarıyla değerlendirmesini yapmıştır. Beklentimiz, bu konunun da hukuki süreçlerinin bir an önce sonuçlanmasıdır.
Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum, hürmetlerimi sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gül.
Değerli arkadaşlar, DEVA Partisi adına parti sözcüsünün bu konuyla ilgili bir söz talebi var.
Yerinizden iki dakika size de söz vereyim.
Buyurun.
27.- Ankara Milletvekili İdris Şahin’in, 15 Temmuz hain darbe girişiminin yıl dönümüne, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’a ve İstanbul Milletvekili Erkan Baş’ın yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması
İDRİS ŞAHİN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
15 Temmuz hain darbe girişiminin yıl dönümünde demokrasinin anamızın ak sütü kadar helalimiz olduğunu hatırlatarak tüm darbe girişimlerini ve darbeleri kınadığımızı, “Darbe mi? Bir daha asla!” sloganı ile tüm darbecileri lanetlediğimizi DEVA Partisi adına belirtmek isteriz.
15 Temmuz hain darbe girişimini önleyen ve kendi iradesine sahip çıkan milletimizi saygıyla selamlıyor, tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz; gazilerimize de şifa dileklerimizi iletiyoruz. Onlara karşı en büyük sorumluluğumuzun ülkemizde hukukun üstünlüğünü tesis eden tam demokratik bir düzen ve adil bir yönetim anlayışı tesis etmek olduğunu da asla unutmamalıyız.
Değerli Başkan, özellikle burada ifade etmemiz gereken husus, Can Atalay meselesiyle alakalı son derece net bir açıklama ve duruş sergilememiz gerektiğine inanıyorum. Öncelikle şunu ifade edeyim ki Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Hatay Milletvekili Sayın Can Atalay’la ilgili tahliye talebini reddeden kararı, açıkça Anayasa’ya ve Anayasa Mahkemesinin içtihatlarına aykırıdır. Yargıtay verdiği bu kararla milletvekili seçilen Can Atalay’ın dokunulmazlığını yok saymış ve böylece onun ve ona oy verenlerin seçme ve seçilme haklarını yok saymıştır. Milletvekili seçilen Atalay, milletvekili dokunulmazlığı kazanıldığında derhâl tahliye edilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bağlayalım lütfen Sayın Şahin.
İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Anayasa Mahkemesinin daha önceden dokunulmazlık kapsamında olan benzer durumlarda verdiği hak ihlali ve tahliye kararları da mevcuttur. Anayasa Mahkemesinin Mustafa Balbay, Leyla Güven, Enis Berberoğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu kararları da bu hususlar incelendiğinde ve hak ihlalleriyle tahliye kararları verilmiştir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi mi illa ki karar versin? Yargıtay neden bu kadar açık örnekler ve uygulamalar varken, yasal düzenlemeler önümüzdeyken siyasetin çizdiği sınırları geçememekte ve adaleti tesis edememektedir?
Sayın Başkan, bu Meclise ikinci bir Gergerlioğlu ayıbı yaşatmayalım. Malumunuz, yasamanın onurunu korumak Anayasa Mahkemesine bırakılmamalı, Meclis kendi onurunu korumak zorundadır. Mesele, Can Atalay meselesi değildir; mesele, millet iradesinin dokunulmazlığı meselesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Bağlayalım lütfen.
İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Bizler DEVA Partisi olarak millet iradesinin üzerinde hiçbir güç tanımıyoruz. Bu nedenle başta Türkiye Büyük Millet Meclisi olmak üzere herkesi kendi hukukuna ve Anayasa’nın çizdiği sınırlara uygun davranmaya davet ediyoruz ve burada tüm siyasi partiler olarak ortak bir tutum belirlemenin kendi onurumuzu korumak açısından son derece önemli olduğunun bir sefer daha altını çiziyoruz ve hepinizi saygıyla selamlıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Şahin.
SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) – Başkanım, bir dakika teknik bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Kadıgil, 60’a göre size de bir dakika süre veriyorum.
Buyurun.
28.- İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil’in, Hatay Milletvekili Şerafettin Can Atalay’la ilgili Yargıtay 3. Ceza Dairesinin verdiği karara ilişkin açıklaması
SALİHA SERA KADIGİL (İstanbul) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyoruz, destek bildiren tüm gruplara da ayrıca teşekkür ediyoruz. Çok teknik bir açıklama yapmak için izninizi rica ettim.
Dün, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin verdiği kararda şöyle bir ibare geçiyor: “Anayasa koyucu hangi suçların 14’e gireceğine ilişkin somut değerlendirme yapmamış, bilinçli olarak bunu Yargıtay içtihatlarına bırakmıştır.” diyor ve Türk milleti adına aldığı bir kararda diyor bunu ancak Anayasa 14’ün son fıkrasını görmezlikten geliyor. Orada açıkça “Bu hükme aykırı bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler kanunla belirlenir.” ifadesi var efendim ve kanunla belirleyecek olan yer Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Yargıtay 3. Ceza Dairesinde oturan 5 hâkim kendi kendilerini adeta bir jüristokrasi ilan ederek, TBMM'nin yerine kendini koyarak böyle bir yorum yapamaz. Bu, Can Atalay'dan da azade olarak TBMM yetkisinin gasbıdır.
Bu bağlamda, grupların da verdiği görüşler çerçevesinde kısa bir ara verilerek arkada bir görüşme açılmasını bir kez daha takdirlerinize sunuyorum.
Teşekkürler. (CHP ve Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kadıgil.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları var, ardından bir önergeye geçeceğiz, ondan sonra Sayın Grup Başkan Vekillerini arkaya davet ederiz.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Parlamentolararası Birlik Komisyonu (PAB) Türk Grubunda Eskişehir Milletvekili Ayşen Gürcan ve Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunda (KPK) Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam’dan boşalan üyelikler için Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca bildirilen Konya Milletvekili Selman Özboyacı’nın Parlamentolararası Birlik Komisyonu (PAB) ve Nevşehir Milletvekili Emre Çalışkan’ın Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu (KPK) üyelikleri ile Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonunda (KPK) Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grubu Başkanlığınca boş olan üyelikler için bildirilen Bitlis Milletvekili Semra Çağlar Gökalp, Diyarbakır Milletvekilleri Halide Türkoğlu ve Osman Cengiz Çandar’ın Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu (KPK) üyeliklerinin Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun bulunduğuna ilişkin tezkeresi (3/732)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Parlamentolararası Birlik (PAB) Türk Grubunda Eskişehir Milletvekili Ayşen Gürcan’dan boşalan üyeliğe 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 2’nci maddesine göre Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca bildirilen ve anılan kanunun 12’nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görülen Konya Milletvekili Selman Özboyacı’nın PAB üyeliği;
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonunda Ankara Milletvekili Lütfiye Selva Çam’dan boşalan üyeliğe 28/3/1990 tarihli ve 3620 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un 2’nci maddesine göre Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanlığınca bildirilen ve anılan kanunun 12’nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görülen Nevşehir Milletvekili Emre Çalışkan’ın Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu üyeliği;
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonunda Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grubu Başkanlığınca boş olan üyelikler için bildirilen ve anılan kanunun 12’nci maddesi uyarınca Başkanlık Divanında yapılan incelemede uygun görülen Bitlis Milletvekili Semra Çağlar Gökalp, Diyarbakır Milletvekilleri Halide Türkoğlu ve Osman Cengiz Çandar’ın Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu üyelikleri Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Numan Kurtulmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının 2 tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Dijital Mecralar Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/733)
13/7/2023
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Dijital Mecralar Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük’ün 25’inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Numan Kurtulmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
3.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının, Çevre Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde de çalışabilmesine dair talebinin uygun görüldüğüne ilişkin tezkeresi (3/734)
14/7/2023
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Çevre Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin tatilde ve ara vermede bulunduğu dönemde çalışabilmesine dair bir talebi olmuştur. Başkanlığımızca uygun görülen bu talep İç Tüzük’ün 25’inci maddesi gereğince Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Numan Kurtulmuş
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Tezkere kabul edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 14 Temmuz 2023 Cuma günkü birleşiminde 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine, 14 Temmuz 2023 tarihli birleşiminde 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanması hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa’nın 93’üncü ve İç Tüzük’ün 5’inci maddelerine göre 1 Ekim 2023 Pazar günü saat 14.00’te toplanmak üzere tatile girmesine ilişkin önerisi
14/7/2023
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 14/7/2023 Cuma günü (bugün) toplanamadığından İç Tüzük’ün 19’uncu maddesi gereğince grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Abdulhamit Gül
Gaziantep
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınması ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun 14 Temmuz 2023 Cuma günkü birleşiminde 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesi, 14 Temmuz 2023 tarihli birleşiminde 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanması hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa’nın 93’üncü ve İç Tüzük’ün 5’inci maddelerine göre 1 Ekim 2023 Pazar günü saat 14.00’te toplanmak üzere tatile girmesi önerilmiştir.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, oylamadan önce pek kısa söz talebi var grubumuzun.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Günaydın.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
29.- İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın’ın, iki buçuk ay boyunca Meclisin tatile girmesini CHP Grubu olarak kabul etmediklerine ilişkin açıklaması
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) – Sayın Başkanım, yapılan anlaşma gereğince grup önerilerini bugün vermiyoruz, konuşmacı da aktarmadık ancak önemli bir konu var, ifade etmek isteriz. Şu anda 37 derecenin üzerinde bir hava sıcaklığı var ve motokuryeler çalışıyorlar, mevsimlik tarım işçileri de çalışıyorlar, hamallar da çalışıyorlar, büroda da insanlar çalışıyorlar dolayısıyla emekleriyle insanlar gayret ediyorlar. Türkiye'de de çok sayıda yasal düzenlemeye ihtiyacımız var, genel düzenleyici işlemlerin eksiklikleri var. Türkiye’nin dağ gibi biriken sorunlarını çözmeye de ihtiyacımız var. Böyle bir çerçevede iki buçuk ay boyunca Meclisin tatile girmesini kabul etmemiz mümkün değildir. Elbette, milletvekillerinin dinlenmeye de ihtiyacı vardır, bölgelerinde çalışmaya da ihtiyacı vardır ama on beş gün bunun için yeterlidir. Dolayısıyla iki buçuk ay gibi bir tatil süresini Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak kabul etmediğimizi ifade ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Günaydın.
Başka söz talebi yok.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- AK PARTİ Grubunun, bastırılarak dağıtılan 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda bulunan diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 14 Temmuz 2023 Cuma günkü birleşiminde 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarını sürdürmesine, 14 Temmuz 2023 tarihli birleşiminde 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanması hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Anayasa’nın 93’üncü ve İç Tüzük’ün 5’inci maddelerine göre 1 Ekim 2023 Pazar günü saat 14.00’te toplanmak üzere tatile girmesine ilişkin önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
Birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:15.41
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:16.13
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Adil BİÇER (Kütahya), Mahmut Atilla KAYA (İzmir)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sıraya alınan, 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Teklifleri
1.- 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (1/275) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 34) [(*)]
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Komisyon Raporu 34 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde görüşmelere başlamadan önce, siyasi parti gruplarının mutabakatı üzerine sunuş yapmak üzere Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz’a söz veriyorum.
Buyurun Sayın Yılmaz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ – Türkiye Büyük Millet Meclisinin Saygıdeğer Başkanı, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan adına saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında tarihî iki seçim sürecinin olgunluk içinde, birer demokrasi şöleni mahiyetinde tamamlanmasının ardından başlayan 28’inci Dönem Birinci Yasama Yılının ülkemiz, milletimiz, demokrasimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Meclis Başkanımız Sayın Numan Kurtulmuş’a ve tüm milletvekillerine bir kez daha başarılar diliyorum.
2023 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi 7 Temmuz 2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. 11 Temmuz 2023 tarihinde ise Plan ve Bütçe Komisyonumuzda ek bütçe teklifimizin temel misyonu, dayanakları ve hedefleri hususunu detaylarıyla sunduk. Teklifin Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilmesinin ardından bugün ek bütçe kanun teklifi için Genel Kurul görüşmelerine başlamış bulunuyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2022 yılında uyguladığımız politikalar ve aldığımız önlemlerle yılı sene başındaki öngörümüz olan yüzde 3,5 yerine yüzde 1 oranında bir bütçe açığıyla kapattık. Böylece 2022 yılında beklenenin oldukça üzerinde bir bütçe performansı yakalamayı başardık.
2023 yılı bütçe hedef ve tahminlerimiz 2022 yılının ikinci yarısındaki makroekonomik görünüm ve beklentilerimiz çerçevesinde belirlenmişti. Ancak küresel düzeyde sürmekte olan yüksek enflasyon, tedarik zincirindeki aksaklıklar, emtia fiyatlarındaki dalgalı seyir, Rusya-Ukrayna savaşı ve son olarak yaşadığımız deprem felaketi makroekonomik görünüm ve varsayımlarda ciddi değişimlere yol açmıştır. Özellikle, şubat ayında yaşadığımız asrın felaketi, Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerin izlerini silmek için ivedilikle başlattığımız çalışmalar kamu harcamalarında önemli artışlara yol açmıştır. Depremin yol açtığı yıkımın maliyeti yaklaşık 104 milyar dolar olarak hesaplanmış bulunmaktadır. Bu gelişmeler, gelir beklentilerimizi ve harcama büyüklüklerimizi etkilemiş, ihtiyaçlarımızı da değiştirmiştir. Bu çerçevede, bütçemizdeki mevcut ödeneklerin dağılımı ve miktarını yeniden taksim etme ve dolayısıyla kamu hizmetlerinde herhangi bir aksaklık oluşmaması amacıyla 2023 yılı bütçemizde revizyona gitme gerekliliği oluşmuştur.
Ek bütçe teklifinde belirlenen ödeneklerle amacımız, depremden etkilenen illerimizi inşa ve ihya faaliyetlerini en iyi şekilde sürdürmek, sosyal desteklerle engelli vatandaşlarımızdan yaşlılarımıza milletimizin ihtiyaçlarını gidermek, çiftçisinden esnafına ülkemize değer üreten tüm toplum kesimlerinin yanında olmak ve altyapı, üstyapı projeleriyle kalkınma adımlarımıza devam etmektir. Anayasa’mızın 161’inci maddesi çerçevesinde 5018 sayılı Kanun’un 19’uncu maddesinde yer alan “Kanunla ek bütçe yapılabilir.” hükmünden hareketle hazırladığımız ek bütçemizi Gazi Meclisimizin takdirlerine sunuyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ek bütçe teklifine geçmeden önce içinde bulunduğumuz konjonktüre ilişkin dünyadaki ve Türkiye'deki gelişmeleri de kısaca değerlendirmek isterim. Bilindiği üzere küresel krizin ardından hâlâ toparlanmaya çalışan dünya ekonomisi yeni belirsizlikler, riskler ve güçlüklerle dolu bir dönemden geçmektedir. 2020 yılından bu yana Covid-19 salgınının ortaya çıkardığı arz ve talep dengesizlikleri ile tedarik zincirindeki aksaklıklar devam etmektedir. Bu olumsuzluklar ticaret, yatırım ve finansal piyasalarda görünümü zayıflatmaktadır. Küresel enflasyonist katılaşma, gelişmiş ülke merkez bankalarının ilerleyen dönemde enflasyonla mücadelede daha sıkı bir para politikası çerçevesiyle devam edebileceğine ilişkin beklentileri güçlendirmiştir. Sıkılaştırıcı para politikası uygulamaları resesyon riskini barındırırken finansal sıkılaşmadan erken vazgeçilmesinin ise küresel enflasyonla mücadelede başarısızlığa ve uzun dönemli iktisadi sorunlara temel oluşturabileceğinden endişe edilmektedir. Küresel düzeyde artan belirsizlik ve risklerle birlikte uluslararası kuruluşlar büyüme tahminlerini genel olarak aşağı yönlü revize etmiştir. Bu kapsamda, IMF 2023 yılı için küresel büyüme beklentisini yüzde 2,8 olarak belirlemiştir. Ayrıca, 2023 yılında ticaret büyümesinin geçmiş tahminlerden daha düşük seviyelerde gerçekleşeceği öngörülmektedir. Nitekim, dünya ticaretindeki büyümenin 2023 yılında yüzde 2,4’e gerileyeceği öngörülmektedir. Aynı zamanda küresel iş gücü piyasası üzerindeki riskler de artmıştır ve ILO'nun bu konuda ciddi, endişeli beyanatları bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ekonomide bahsettiğimiz bu belirsizlik ve risklere bağlı olarak küresel enflasyon 2021 ve 2022 yıllarında 2000’li yıllar ortalamasının 2 katına çıkmıştır. Uluslararası kuruluşların küresel ekonomik görünüme ilişkin güncel raporlarında da yakın dönemde küresel enflasyonun 2000’li yıllar ortalamasının üzerinde seyretmesi beklenmektedir. Önümüzdeki dönemde gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerin enflasyon eğilimlerinin dikkatle takip edilmesi, oluşturulacak makrofinansal stratejilerin etkin bir şekilde geliştirilmesi önem arz etmektedir.
Yeni bir küresel düzene geçişe şahit olduğumuz bu dönemde, Türkiye ekonomisi yaşanan tüm şoklara karşı dayanıklılığını korumayı başarmıştır. Salgın sonrası süreçte hızlı bir büyüme ve toparlanma eğilimi yakalayan ekonomimiz, bölgemizdeki Rusya-Ukrayna savaşına rağmen, başta büyüme ve istihdam olmak üzere temel pek çok somut göstergede diğer ekonomilere kıyasla pozitif yönde ayrışmıştır. Salgın sonrası dönemde tedarik zincirinde yaşanan aksamalar ülkemize alternatif üretim merkezi olma yolunda önemli fırsatlar sunmuş, salgın sonrası dönemde artan yatırım, istihdam ve verimlilik artışına bağlı olarak potansiyel büyüme oranımız da artış kaydederek salgın dönemindeki kayıplar telafi edilmiştir. Türkiye ekonomisi 2021’de yüzde 11,4; 2022 yılında ise yüzde 5,6 oranında büyüyerek gelişmiş ülkelere yakınsama sürecini güçlü bir şekilde sürdürmüştür. Son üç yılda 2020-2022 döneminde, üç yıllık dönemde dünya ekonomisi ortalama yüzde 2 civarında büyürken Türkiye ekonomisi ortalama yüzde 6’nın üzerinde bir büyüme performansı sergilemiştir. Öte yandan, şubat ayında gerçekleşen son yüzyılın en büyük deprem felaketi önemli insani ve ekonomik yıkıma yol açmış, ekonomimiz bu yıkıcı etkilere rağmen 2023 yılı ilk çeyreğinde yüzde 4 oranında büyüyerek salgın sonrası dönemdeki kesintisiz büyüme eğilimini devam ettirmiştir. Bu gelişme, 2023 yılı Şubat ayında meydana gelen deprem felaketine rağmen ekonomimizin güçlü, sürdürülebilir yapısını koruduğunu göstermektedir. Böylelikle, geçmiş yıllarda olduğu gibi, 2023 yılında da özel tüketim ve toplam sabit sermaye yatırımlarının ekonomik büyümeye pozitif katkı yapmaya devam edeceği öngörülmektedir.
Sayın Başkan, değerli vekiller; yaşanan deprem felaketine rağmen ihracatımız da güçlü görünümünü sürdürmektedir. Öncü verilere göre, ilk altı aylık ihracatımız 123,4 milyar dolar olarak gerçekleşmiş bulunmaktadır. 2023 yılı Mayıs ayı itibarıyla seyahat gelirlerimiz de 43,9 milyar dolarla tarihî seviyelere yükselmiştir ve önümüzdeki dönemde bu konuda rekor büyümeler beklediğimizi söyleyebilirim. Diğer taraftan, bu yıl küresel ölçekte ve önemli ihracat pazarlarımızda ekonomik büyümenin geçtiğimiz yıla kıyasla daha düşük seviyelerde gerçekleşmesi beklentisi ihracatımız üzerinde baskılayıcı bir unsurdur. Bununla birlikte, ocak-haziran döneminde ithalatımız 184,8 milyar dolar olarak kaydedilmiş olup dış ticaret açığında mevcut seviyelerin yılın geri kalanında daha ılımlı seyretmesini bekliyoruz. Cari açık yıl sonunda orta vadeli planda öngördüğümüz 2,5’un üzerinde gerçekleşecek, böyle bekliyoruz ancak bugünkü seviyesinin daha altında olacak, yılın ikinci yarısında daha pozitif bir gelişme bekliyoruz ancak orta vadeli planımızdaki 2,5’un üstünde bir cari açıkla karşılaşacağımızı da ifade etmek isterim. Aynı zamanda, ücretli çalışan kesimin satın alma gücünün korunmasından taviz vermeyen, enflasyonun üzerinde artışlarla bu kesimleri destekleyen tarafta olduk. Enflasyon oranlarını yeniden tek haneli seviyelere düşürmek önümüzdeki süreçte makroekonomik anlamda temel hedefimiz olacaktır.
Değerli Başkan, değerli vekiller; 2023 yılı ilk çeyrek verilerine göre tüm tarım dışı sektörlerde istihdam salgın öncesi düzeyinin oldukça üzerindedir. Mevsimsellikten arındırılmış 2023 yılı Mayıs ayı verileri itibarıyla toplam istihdamımız 31,7 milyona ulaşmıştır. Nisan ve mayıs ayları verileri, şubat ve mart ayları sonrasında iş gücüne katılım ve istihdam oranlarında yeniden artış eğilimine girildiğini göstermektedir. Nitekim, son mayıs verisine göre işsizlik oranımız yüzde 9,5 gibi, 2014’ten bu yana en düşük seviyesine gelmiştir.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz finansal piyasalarda da olumlu performansını sürdürmektedir. Küresel piyasalardan daha iyi performans sergileyen BİST 100 endeksi TL bazında bir önceki yıla göre yüzde 161,4; ABD doları bazında ise yüzde 74 değer kazanmış ve yılın ikinci yarısına girerken 6.000 puan seviyesinin üzerinde art arda yeni tarihî zirvelerini görmüştür. Bu durum üzerinde ihracatçılarımızın gösterdiği yüksek performansın devam etmesi, reel sektörün artan kârlılığı ve finansal sektörün güçlü bilanço duruşunu sürdürmesi etkili olmuştur. Aynı zamanda, kredi risk primini ihtiva eden Türkiye'nin beş yıllık CDS priminde önceki yıla kıyasla önemli bir düşüş kaydedilmiştir, tabii ki hâlen yüksek seviyede, daha da düşmesini beklediğimizi ifade etmek isterim.
Bankacılık sektörümüz de sağlam yapısını korumaktadır. Sermaye yeterlilik rasyosu Mayıs 2023 itibarıyla yüzde 17,1 olup yasal oran olan yüzde 12’nin oldukça üzerindedir. Bankaların kredi riskini gösteren takibe giren alacaklar oranı ise yüzde 1,8 düzeyinde olup takipteki alacaklar için ayrılan karşılık oranı ise yüzde 85,6 gibi yüksek bir orandadır. Sektör, yüksek likidite karşılama oranı ve pozitif, net döviz pozisyonu ile ihtiyatlı duruşunu sürdürmektedir.
Borçluluk oranlarında da yine olumlu bir tabloya sahip olduğumuzu ifade edebilirim. Uluslararası Ödemeler Bankası verilerine göre kamu borcumuzun millî gelire oranı yüzde 32 civarındadır. Gelişmekte olan ülkelerin ortalaması yüzde 65,3; gelişmiş ülkelerin ortalaması ise yüzde 108,7’dir. Türkiye, toplam borçlarda bu anlamda avantajlı bir konumdadır. Yine baktığınız zaman hazinenin iç borçlanmasında TL cinsi borçlanmaya ağırlık vererek borçlanmada dövizin ağırlığını azaltmaya çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlar, az önce de bahsettim, “asrın felaketi” olarak ifade ettiğimiz çok büyük bir afet yaşadık. Canlarımızı toprağa verdiğimiz bu acı hadise şehirlerimizin alt yapısını, üst yapısını ve ekonomik hayatını derinden sarsmış, büyük hasar vermiştir. Çok geniş alanda, çok büyük bir nüfusu, çok çeşitli boyutlarda etkileyen bu büyük felaket, milletimizle kenetlenerek hızlı müdahalelerle aşmaya çalıştığımız büyük bir sorun olarak karşımızdadır. İlk andan itibaren bir taraftan süratle arama kurtarma çalışmalarına odaklanırken, diğer taraftan, beslenme ve geçici barınma gibi temel ihtiyaçları giderdik. Afetin ilk anından itibaren depremzedelerimizin nakdî olarak desteklenmesine yönelik de kararlar aldık. Evi hasarlı olan hane halkına 15 bin lira taşınma yardımı ve bunlardan ev sahibi olana aylık 5 bin lira, kiracı olana aylık 3 bin lira olmak üzere bir yıllık kira yardımı yapıyoruz. Depremden etkilenen hane halkına 10 bin lira, hayatını kaybedenlerin yakınlarına acil ihtiyaçları için 100 bin lira ve deprem bölgesi dışındaki illere kendi araçlarıyla gidenlere de yakıt desteği sağladık.
Depremin yaralarını sararken bilim insanlarıyla, işin ehli insanlarla birlikte çalıştık. Hızla yeni yerleşim yeri seçimi, yıkılan ve ağır hasar gören mevcut yerleşim alanlarının arazi kullanımı ve afet riski durumlarını belirledik ve bu çerçevede de kentsel dönüşüm seferberliğiyle afete duyarlı ve sıfır atık yöntemiyle yaşanabilir yerleşim yerleri oluşturmayı hedefliyoruz. Sıkı şartlara bağlı şekilde vatandaşlarımızın yerinde dönüşüm taleplerini de karşılayacağız Meclisimizden geçen kanun çerçevesinde. Seçim süreci de dâhil olmak üzere odağımız her zaman depremden etkilenen kardeşlerimiz olmuştur. İlk yılda 319 bin konut olmak üzere şehirlerimizi ayağa kaldırmayı hedefliyoruz.
Değerli arkadaşlar, işte, ek bütçe kanun teklifimiz bu şartlar altında hesaplanmıştır. Hükûmetlerimiz döneminde kamu maliyesinde her daim disiplinli bir duruş sergiledik; mali imkânımızı aşan ve bütçemizi zora sokan harcamalardan hep kaçındık, kaçınmayı da sürdürüyoruz. Bu ek bütçeyle yüzyılın en büyük afetlerinden biri olan depremde hasar gören bölgelerin yeniden ihyasını ve imarını ve depremin izlerinin silinmesini hedefliyoruz.
Ayrıca, tabii, birçok toplumsal kesime dönük yine desteklerimiz, ekonomik kalkınmaya dönük ödeneklerimiz var. Ortaya koyduğumuz ödenek ihtiyacı toplam 1 trilyon 119,5 milyar Türk lirasıdır. Değerli Başkan, değerli üyeler; bu tutarın 482,8 milyar lirası depremden zarar gören vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması ve kamu idarelerinin yapı stokunda oluşan zararların giderilebilmesi amacıyla… Baktığınız zaman, bunları da ilave ettiğinizde toplamda 527,3 milyar lirayı bulmaktadır. Daha önce mevcut ödeneklerden ödenek aktarmak suretiyle depreme yaptığımız harcamalar vardı, onları da dâhil ettiğimiz zaman bu yıl sadece merkezî yönetim bütçesinden depremle ilgili harcamamız 762 milyar Türk lirasını bulacaktır. Bu, yerel yönetimleri, diğer birtakım harcamaları kapsamamaktadır.
Hazırladığımız ek bütçedeki rakamlara gelecek olursak -bu depremle ilgili boyut dışında- 110,4 milyar lirası il özel idarelerine ve belediyelere aktarılacaktır, kanun gereği gelirlerden pay vermek kuralımız olduğu için. 105,5 milyar lirası yatırım nitelikli harcamalar için ayrılacaktır. 52,1 milyar lirası tarımsal destekler, tarım sektörü yatırımları ile tarımsal kredi sübvansiyonu, müdahale alımları ve tarımsal KİT’ler için kullanılacaktır. 44,3 milyar lirası engelli evde bakım destekleri, 65 yaş üstü aylıklar ile engelli vatandaşlarımızın aylıkları, muhtaç ailelere yapılacak yardım ödemeleri ve diğer sosyal amaçlı giderler için kullanılacaktır. 39,9 milyar lirası savunma ve güvenlik birimlerimizin ihtiyaçları için düşünülmüştür. 26,3 milyar lirası engelli eğitim desteği, okul yemeği giderleri, ücretsiz ders kitabı ve yardımcı materyal giderleri, taşımalı eğitim giderleri gibi eğitim hizmetleri için ayrılmıştır. 8,4 milyar lirası bireysel emeklilik devlet katkısına, 8 milyar lirası esnaf, sanatkâr, çiftçi gibi çeşitli kesimlere kamu bankalarından sağlanan kredilerin görevlendirme giderleri için kullanılacaktır. 7,8 milyar lirası genel aydınlatma için, 4,3 milyar lirası konut, ibadethane ve cemevlerine ücretsiz doğal gaz sağlanabilmesine ilişkin sistem kullanım bedelleri için ayrılmıştır. 1,3 milyar lirası deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın elektrik ve doğal gaz faturalarının silinmesi ve ertelenmesi nedeniyle oluşan giderlerin karşılanabilmesinde kullanılacaktır. 103 milyarı değişik, daha küçük kalemlerin toplulaştırılmış hâlidir. 80,5 milyar lirası ise faiz giderleri için kullanılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelir tarafında da biliyorsunuz, kanunumuz gereği gider kadar gelir koymak durumundayız ek bütçede. Dolayısıyla gelir konusunda da yine aynı miktarda bir gelir ayrılmıştır. Vergi gelirlerimizdeki performansa baktığımız zaman iyi bir performans sergilediğimizi söyleyebilirim, depreme rağmen gelirlerimizde bir artış gerçekleşmektedir. Bütçe gelir gerçekleşmelerinde gayrisafi yurt içi hasılanın büyümesi, fiyatlar genel düzeyindeki değişimler, talebin güçlü seyretmesi, e-ticaretin ve kartlı harcamaların artışı etkili olmuştur. Bu nedenle, ek bütçe teklifinde yer alan gelir tahmini hedefine ulaşılacağını öngörüyoruz. Bu kapsamda, hazırladığımız ek bütçeyle vergi gelirlerinde 1 trilyon 71 milyar lira, vergi dışı gelirlerde 48,4 milyar lira olmak üzere toplamda 1 trilyon 119,5 milyar lira ilave gelir öngörüyoruz, detaylarına girmeyeceğim vakit kısıtlı olduğu için. Diğer birtakım hususlar var, onları da müsaadenizle burada ifade etmeyeyim, Plan ve Bütçede detaylı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ (Devamla) – Bir dakika müsaade ederseniz…
BAŞKAN – Tabii ki, buyurun.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ (Devamla) – Plan ve Bütçe sunumumuzda çok detaylı şekilde bunlar var, merak eden arkadaşlarımız detaylarına da bakabilir ama buradaki vaktin kısıtlı olmasından dolayı ben burada noktalamak isterim.
Ek bütçenin depremzedeler başta olmak üzere ülkemize, bütün toplumsal kesimlere hayırlar getirmesini diliyorum. Bu felaketi atlatarak yolumuza daha güçlü bir şekilde hep birlikte devam etmeyi temenni ediyorum. Tekrar, bu dönemin hayırlı olmasını diliyorum.
Son olarak, yarın 15 Temmuz, bu vesileyle 15 Temmuz şehitlerimizi de rahmetle anıyorum; gazilerimize şükranlarımı, minnetlerimi ifade ediyorum.
Meclisimizi, Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Emeği geçen Plan ve Bütçe Komisyonuna, üyelerine, katkıda bulunan tüm milletvekillerine teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Teklifin tümü üzerinde söz isteyen konuşmacılara söz vereceğim.
Saadet Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Kaya. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; 2023 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’yle alakalı grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yarın 15 Temmuz ve hain darbe kalkışmasının yıl dönümü. Şehit olan 251 vatandaşımızı rahmetle anıyorum. 3 binden fazla gazimize hayırlı uzun ömür, sıhhat ve sağlık diliyorum. Bu vesileyle 15 Temmuz ve bize anımsattıkları hakkında bazı kanaatlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. O gün burada bu Gazi Meclisin hukukunu korumak ve milletin iradesine sahip çıkmak adına iktidarıyla muhalefetiyle bu kürsünün mahremiyetini korumak için mücadele eden milletvekillerine teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, devleti ele geçirme dürtüsü patolojik bir hastalıktır. Bu hastalığın zirve yaptığı noktayı biz 15 Temmuzda gördük. Hiçbir yapı, parti, cemaat devleti ele geçirmek gibi hastalıklı bir ruh hâliyle hareket etmemelidir. Millî bir devlet ancak hürriyet, adalet, emniyet, mülkiyet, ehliyet, liyakat, dürüstlük gibi ilkelerle beraber oluşabilir. Kim bu ilkeleri terk eder, kendince bir yol haritasıyla “Ben artık devletim.” diye bir yanılgıya düşerse büyük hata yapar. Biz 15 Temmuzda bu ilkelere riayet etmeden yol yürüyenlerin hangi hâllere düştüklerini gördük. “Benden olsun, çamurdan olsun.” diye verilen emaneti yandaşlarına peşkeş çekmiş ve tüyü bitmemiş yetimin hakkına böyle yapanlar girmiş olur. Partisi şu veya bu olmuş, fark etmez. Kul hakkı hem yerel hem de evrenseldir. Hak, akan suları bile durdurur. Şeffaflık ve denetlenebilir olmak, istisnasız her yöneticinin talep etmesi gereken bir mekanizmadır. İstişare etmeyen yolunu şaşırır. Milletin kendisine hizmet etmesi için verdiği makamları kendi çıkarları için kullananlar hem madden hem de manen en büyük felaketlere kapı aralamış olur. Makamlar emanettir ve her şey gibi onlar da geçicidir. Şurası bir hakikattir ki kim ne yaparsa kendisine yapar.
Saygıdeğer milletvekilleri, Saadet Partisi olarak daima dile getirdiğimiz bir gerçek var. Sorunların nedenleri yalnız başlarına anlaşılamazlar, o yüzden sorunlara mutlaka geniş bir perspektifle yaklaşılmalıdır. Siz adaleti ekonomiden, eğitimi sanayiden, tarımı sağlıktan, dış politikayı iç politikadan bağımsız düşünemezsiniz; hepsi birbirini etkiler veya tetikler, hepsi bileşik kaplar gibidir. Öncelikle yapılması gereken, adalet açığını kapatmaktır, bunu yaptığınızda bütçe açığını acı reçetelere başvurmadan kapatabilirsiniz. Herkese güven verirseniz, cari açık, dış ticaret açığı gibi dertlerle boğuşmak durumunda kalmazsınız. Seçimden önce çağ atlayan Türkiye, seçimden sonra zamlarla, vergilerle, faturayı vatandaşa kesen bir anlayışla bir yere gidemez; olsa olsa ancak günü kurtaran bir Türkiye olursunuz. Dünyaya örnek olduğunu iddia ettiğiniz bir ekonomik model ortaya koyarsınız ama bu durum heterodoks yaklaşımlarınız neticesinde milletin gerçekleriyle epistemolojik bir kopuşa dönüşür.
Bazı verileri sizlerle paylaşmak istiyorum. Biraz önce Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı bazı veriler kullandı, o verilerin de geleceğe dönük önemli katkıları olacağını ifade etti ancak şu anda dış ticaret açığı yüzde 29,3 artarak 43 milyar 340 milyon dolardan 56 milyar 22 milyon dolara yükseldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2022 Ocak-Mayıs döneminde yüzde 70,2 iken, 2023 yılının aynı döneminde yüzde 64,7’ye geriledi.
Ve aynı zamanda, bu gerçeklerin yanında, biz bu iktidarın bundan önce çok vaatlerde bulunduğunu gördük. Mesela 2011 seçimlerine giderken 2023 hedeflerinin ne olduğunu gayet iyi biliyoruz. 2011 seçimlerinde dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olacağımızı iddia etmişti 2023 yılında. 2 trilyon dolarlık bir millî gelire ulaşacağımızı söylemişti bu iktidar. Kişi başına düşen millî gelirin 25 bin dolar olacağını iddia etmişti. 500 milyar dolarlık bir ihracat hedefinin olduğunu söylemişti ve konuşmalarda sürekli işsizliğin yüzde 5’e düşeceğine dair pembe tablolar hayalleri süslemişti. “Enflasyon ve faiz tek haneli olacak.” diye ufuklar çizilmişti. Şimdi, can alıcı soru şudur: 2011’de ortaya koyduğunuz hangi hedeflere ulaşabildiniz? Bütün bu propagandalar sadece oy almak için değildir tabii. Peki, 2023 yılına geldiğimizde bunca hedefi, bunca iddiayı ortaya attınız, şimdi geldiğimiz noktayı nasıl hâlâ başarı olarak değerlendirebiliyorsunuz? Bu hedeflerin tutma ihtimali olmadığını görünce Ağustos 2016’da kurduğunuz Varlık Fonuyla ülkenin ne kadar değeri varsa, dün getirdiğiniz torba yasa gibi, hepsini Varlık Fonu torbasına doldurdunuz. Son yapılan açıklamalara göre 2017 yılında Varlık Fonuna devredilen İzmir Alsancak Limanı'nın satılması da gündemdeymiş, Körfez ülkelerinden sermaye gruplarıyla görüşmeler yapılıyormuş. “Babalar gibi satarım.” anlayışının bu ülkeye verdiği zararı hâlâ anlayamadınız mı? Sat, sat, sat, nereye kadar? Bir yerde durmayı düşünmüyor musunuz? Varlık Fonuna devredilen değerlerimiz pazarlanmak için sıra bekliyor, satıştan elde edilen gelirlerin de bir yaraya merhem olduğu yok. Kendi ülkemizde yabancı, kendi evimizde kiracı olma yolunda son sürat gidiyoruz. Demedi demeyin, bu gidişin sonu uçuruma yuvarlanmaktır. Erbakan Hocamızın deyimiyle, toprak ayağımızın altından kayıyor. Hâlâ uyanmayacak mısınız? Zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olmaya devam edeceği uyguladığınız bu ekonomik modelle, 2002 yılında yola çıkarken desteğini aldığınız toplumsal kesimleri gelir dağılımı adaletsizliği kıskacında getirip bıraktınız. Şimdi, o toplumsal kesimlerin bazıları siz giderseniz sosyal yardımları kesileceği endişesiyle hâlâ yanınızda durmaya devam ediyor. Bu size herhangi bir rahatsızlık vermiyor mu? Sayın Bülent Arınç 2015 yılında “İsrafın önünü alsak sizden vergi almamıza gerek kalmaz.” demişti. Sizler ise hâlâ “İtibardan tasarruf olmaz.” diyerek yola devam ediyorsunuz. Bakınız, hepinizin de yakinen tanıdığı Profesör Doktor İzzet Özgenç Hocanın, Varlık Fonuyla alakalı bugün bir paylaşımı oldu, muhakkak görürsünüz. İzzet Özgenç Hoca, Varlık Fonuyla ilgili “Türkiye Varlık Fonunun işleyişinin en tehlikeli olan yönü, kamuya ait hangi şirket hisselerinin ne kadarının hangi borca karşılık hangi yabancıya rehin olarak verildiği hususundaki bilginin kamuyla ve özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisiyle paylaşılmamasıdır -yani bizimle paylaşılmamasıdır- bir dış borca karşılık üzerinde ipotek tesis edilen kamu arazisinin mülkiyetinin bazen vaktinde ödenmemesi sebebiyle el değiştirme ihtimali vatanın bölünmezliği ilkesiyle nasıl bağdaştırılabilir?” diyor ve Varlık Fonuyla alakalı bugüne kadar yapılan o girişimlerin ne anlama geldiğini de net olarak ifade ediyor.
Bakınız sayın milletvekilleri, Sayın Başkanım; şu anda önemli bir veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum -tabii ki hepiniz bu verilere vâkıfsınız- “şu anda millî gelirin yüzde 67’sini yüzde 10’luk toplumsal kesim harcıyor; yüzde 90 ise yüzde 33’ü paylaşmaya çalışıyor.” Böyle bir ekonomik modelin ayakta kalması, gelir dağılımında adaletin sağlanması mümkün mü? Açlık sınırının 10.500 liraya, 10.300 liraya çıktığını görüyoruz, yoksulluk sınırının 33 bin lira olduğunu görüyoruz ama dün, biz torba yasada 7.500 liraları, 8 bin liraları, 9 bin liraları emekliye reva gördük ve 10 bin liranın altında, 10.300 liranın altındaki, açlık sınırında insanları yaşamaya mahkûm ettik; bu mu başarı, bu mu ekonomideki başarı modeli?
Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde Meclisin bütçeyle ilgili söyleyecek çok da sözü yok. 2023 yılının başında bütçe onaylandığında yani 2022 yılı sonu itibarıyla onaylandığında -sizler de biliyorsunuz ki- Parlamento bir araya gelse, 600 milletvekili “Biz bu bütçeyi kabul etmiyoruz.” demiş olsa Sayın Cumhurbaşkanının tekrar size dönüp “Niçin kabul etmediniz?” sorusunu sormayacağı çok açıktı. Çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber, biz, hep beraber Cumhurbaşkanlığına verdiğimiz yetkiyle bütçe gibi önemli bir konuda denetleme mekanizması görevimizi bile geride bıraktık.
Saygıdeğer milletvekilleri, büyük bir deprem felaketi yaşadık; doğru, bunu kabul ediyoruz, Allah tekrarından korusun, 11 ilimiz, 14 milyona yakın vatandaşımız çok büyük sıkıntılar çekti, 50 binden fazla insanımız hayatını kaybetti; hepsine rahmet diliyoruz ama şunu da gördük ki acil bir eylem planımız yok. Ben 7 Şubat itibarıyla Antakya'da bulunan bir arkadaşınızım, Antakya'da nelerin yaşandığını söylesem inanın, burada, iktidarıyla muhalefetiyle fark etmez bütün arkadaşlarımız gözyaşlarına boğulur. Bizzat ben, bütün duyguları, bütün sinirleri alınmış bir şekilde yaşamak durumunda kaldım ama ben Antakya'nın dışına çıktığımda sırada bütün insanlarımızın, Anadolu’nun, Türkiye’nin bütün illerinden insanlarımızın böyle katarlar hâlinde Antakya’ya giriş yapmaya, deprem bölgesine giriş yapmaya çalıştıklarını gördüm. Kabul edelim, ortada bir acil eylem planımız olmadığı için maalesef, bizler, burada yanlış bir sürece hep beraber girdik.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin dış borcu 500 milyar dolara yaklaşmış durumda ama bu iktidarın döviz ihtiyacının nasıl karşılanacağına dair kapı kapı borç aramaktan başka yapacağı bir şey yok. Yüzde 7 ile 10 arasında döviz bazında borçlanan iktidar doğmamış çocuklarımızı borçlandırırken tek ve öncelikli meselesinin neye mal olursa olsun, ülkeye dolar girişini sağlamak olduğunu gizleyemiyor. Bu yol, adı konulmamış bir Düyun-ı Umumiye’dir çünkü Osmanlı’yı bitiren bu süreçte ortalama yüzde 5’le borçlanma yapılmıştı. AK PARTİ iş başına geldiğinde 2002 sonunda ülkenin dış borcu 124,9 milyar dolardı, toplam borç 221 milyar dolar civarındaydı. Daha dün, çok değil, daha dün Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşta ara bulucu rolüne soyunan, hatta Nobel’e aday gösterilen politikalar bugün yüz seksen derece değiştiyse bunun sebebi borç bulabilmek adına Batılı finans kaynaklarına ulaşma gayreti değil midir? Ayrıca 15 Temmuzun finansörü ilan edilen Birleşik Arap Emirlikleri hakkında atılan manşetler hâlâ zihinlerdeki yerini korurken bugün Bakanların koltuklarına oturamadan haftalık âdeta para bulma turları düzenlediği Birleşik Arap Emirlikleri ziyareti böyle bir arayışın sonucunda gerçekleşmemiş midir? “Bu can bu bedende…” diye başlayan cümleleri duymaya alışan kulaklarımız faiz konusunda da geri adım atılmasına pek şaşırmadı ancak diğerlerinden farklı olarak iktidarın faiz kararıyla birlikte en çok zararı inancımızın temel kavramlarından biri olan nas görmüştür. Acı olan da şudur ki, dün faiz indirilirken alkışlayanlar ile bugün “Ne yapalım kardeşim, oyunu kuralına göre oynuyoruz.” diyerek faiz artırımına makul gerekçeler uydurmaya çalışanlar aynı kişilerdir.
Enflasyonla mücadele konusunda ise her şey belirsizdir. Orta vadeli program uygulanmak için değil algıları yönetmek için yayınlanan dokümanlara dönüşmüştür. 2023-2025 yılları için 21,57; 24,62; 25,77 olarak belirlenen dolar kuru hedefleri daha şimdiden 26 lirayı bulmuştur. 2023 yılında yüzde 25’lere ineceği söylenen enflasyonun bu orana inmesinin mevcut şartlar içerisinde mümkün olmadığı çok açıktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, dün burada kürsüde gösterildi ama küresel çapta yaşanan olumsuzlukların ülkemizde şu anda ekonomik olarak krize neden olduğunu iddia eden Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı muhtemelen bu gerçeği de görmüştür: Bakınız, otuz küsur aydan beri dünyada gıda enflasyonu düşerken şu anda Türkiye'de gıda enflasyonu artıyor. Evet, bir şampiyonluğumuz var; bu şampiyonluğumuz, gıda enflasyonunda OECD ülkeleri arasında 1’inciyiz. Yani bu gerçek mutlaka bir yerde bir hatanın, bir yanlışın olduğunu ortaya koymuyor mu?
Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Başkanım; siyasi partiler iktidar olmak için kurulurlar ancak iktidarda kalmak adına “Amaca giden her yol mübahtır.” diyen Machiavelli’i bile mezarında ters çevirecek işler yapmak, maddi manevi veballer yüklenmek demektir. İktidar doğruyu bilip eğriyi yapmaya devam ettiği sürece ve bazı toplum kesimleri de doğruyu bilip eğriye kılıf uydurmaya devam ettiği müddetçe ülkemizin düze çıkması mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar; şimdi, asıl size bir beka sorununu göstermek istiyorum. Hani, bizim bekayla ilgili, özellikle iki seçimden beri yapmış olduğumuz beka söylemi üzerinden politik manevralar var, propagandalar var ya… Bakın, şimdi, asıl beka problemi burada: 2021 yılında orta gelir grubumuz yüzde 70 imiş, şu anda orta gelir grubumuz yüzde 20’ye düşmüş, toplumun yüzde 60’ı düşük gelirli hâle gelmiş ve biz yaptığımız zamlarla, uyguladığımız vergilerle bu en alt kesimdeki insanlarımızın omuzlarına yeni yükler yüklüyoruz, yeni sorumluluklar yüklüyoruz ve bunu bizim kabul edebilmemiz mümkün değil, buna “evet” diyebilmemiz mümkün değil.
Bir başka veriyi de ifade etmek istiyorum o da hani sürekli şehirlerin kalkınmış olmasından vesaire bahsediliyor. Bakınız, Almanya ile Türkiye'nin ortalama nüfusları 90 milyon diyelim. Bu 90 milyon aşağı yukarı nüfus yapısını değerlendirirken bazı verileri bize veriyor. Almanya'nın en kalabalık şehri Berlin, nüfusu 4 milyon; Türkiye'nin en kalabalık şehri İstanbul, nüfusu 20 milyon ve biz tarımda uyguladığımız kotalar sebebiyle, şekere, fındığa, tütüne, uyguladığımız kotalar sebebiyle insanlarımızı Anadolu’dan büyük şehirlere istif ediyoruz. Anadolu’yu yaşanabilir olmaktan çıkarıyoruz. Anadolu’yu, İç Anadolu’yu tatil köylerine çevirmiş durumdayız. Bu bize aynı zamanda ekonomik olarak farklı zorlukları da beraberinde getiriyor. Şu anda bizler diyoruz ki İstanbul'da -Allah korusun- bir deprem riski var. Allah aşkına, İstanbul'u bilenler, milletvekillerimiz var içimizde İstanbul'da, Allah korusun, bir deprem olduğu takdirde insanlar birbirine yardım etmek için çabalasa dahi ulaşabilme imkânı mevcut yapılaşma içerisinde var mı? Mevcut şekilde insanların birbirine gidip de yarasına merhem olma ihtimali var mı? Böyle bir durumda biz neden hâlâ bu ekonomik modelin başarılı olduğunu iddia ediyoruz, neden hâlâ bu ekonomik modelle ülkenin kalkınacağına inanıyoruz?
Peki çözüm… Aklı, mantığı, vicdanı, bilimi ve hak ölçüsünü esas alan bir doğru ekonomik anlayışla problemlerimizin üstesinden gelebiliriz. Üretimi ve istihdamı önceleyerek politik enflasyonu bu şekilde kontrol altına alabiliriz. Bir hak ölçüsü olan paranın değerini koruyarak hayat pahalılığına son verebiliriz. İnsan kaynağımız başta olmak üzere ülkenin tüm imkân, kaynak ve potansiyelini doğru ve verimli kullanabilir, içine sürüklendiğimiz borç ve faiz sarmalından insanlarımızı çekip çıkarabiliriz. Sadece siyasal sadakati değil, gerçek anlamda ehliyet ve liyakati gözeterek adalete, hukuka olan güven duygusunu yeniden tesis edebiliriz. Tek akılla değil, ortak akılla hareket ederek, istişare mekanizmasını güçlendirerek, işi bilenleri, sorunun muhataplarını bu soruna, bu sürece dâhil ederek sorunlarımızın üstesinden gelebiliriz. Yanlışları nasıl örteriz değil, nasıl çözeriz mantığıyla biz bu sorunların üstesinden gelebiliriz.
2023 yılının kabul edilen ilk bütçesinde de yoktu, bu bütçede de yok; bu bütçede köylü yok, bu bütçede işçi yok, bu bütçede memur yok, bu bütçede emekli yok, engelli yok, öğrenci yok, inşaat işçisi yok, bu bütçede yüzde 60’lık düşük gelir sahibi insanlarımız yok. Bu bütçe yine servet transferinin, gelir dağılımındaki adaletsizliklerin devam edeceğine dönük işaretleri bize veriyor diyor, Sayın Başkanı, siz değerli milletvekillerini ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.
İYİ Parti Grubu adına Sayın Ümit Özlale konuşacaklar. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır Sayın Özlale.
Buyurun.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ÜMİT ÖZLALE (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi bu ek bütçe görüşmelerinde saygıyla selamlıyorum.
İlk önce şunu belirtmek gerekiyor ki bu ek bütçede tabii ki depremin etkisinin olmasını bekliyorduk, yüzyılın felaketi, çok büyük bir maliyeti var. Dolayısıyla ek bütçe kadar normal bir şey yok fakat şunu da söyleyeyim size: Dün tartıştığımız torba yasa, bu ek bütçe ve bu ekonomi yaklaşımı ekonomide yeni bir deprem etkisi de yaratacaktır, bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda değerli Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bürokratlara söylemiştim, buradan da söylüyorum, bu ekonomi yaklaşımı bize ciddi bir ekonomik depremin de habercisidir.
Bakın, deprem için yapılacak olan harcamalara hiçbir siyasi partinin itirazı yok. Burada birazdan diğer siyasi partiler de konuşacaklar ve biz hiçbir zaman deprem harcamalarına karşı çıkmıyoruz fakat önümüzde bu dönem rekor bir bütçe açıyla karşılaşacağız. Bu rekor bütçe açığını ve daha sonrasında konan bu ek vergileri sadece depremin maliyetiyle açıklamak mümkün değil, burada depremin maliyetinden daha ziyade başka bir şey var. Biz eğer tarihimizin en yüksek bütçe açıklarını vereceksek, en yüksek vergileriyle karşılaşacaksak bunun tam odağında, tam sebebi olarak yeni ekonomi modeli gösterilmektedir, işte mimarlarından birisi Sayın Nebati burada. Yeni ekonomi modelini anlamadan, onun iktisadi sonuçlarına bakmadan biz bu karşımızdaki ek bütçeyi anlayamayız.
Şimdi, geçen hafta Sayın Cevdet Yılmaz, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu sunumu yapmıştı ve bu sunumda da küresel belirsizliklerden bahsettikten sonra Türkiye ekonomisinin -tırnak içinde- göz kamaştırıcı performansından biraz bahsetti. Şimdi, bu göz kamaştırıcı performanstan ben de mevcut veriler dâhilinde bahsetmek istiyorum.
Şimdi, bu yeni ekonomi modeline göre ne olacaktı? Merkez Bankası politika faizini düşürecekti. Politika faizi düştüğünde piyasadaki diğer faizler de düşecekti. Piyasadaki diğer faizler düştükten sonra Türk lirası yeniden -eski ekonomi kurmaylarının deyimiyle- aşırı rekabetçi olacaktı, aşırı rekabetçi Türk lirasıyla beraber ihracatımız rekor kıracaktı. Şu ana kadar cari fazla veremedik ama bundan sonra cari fazla verecektik. Ondan sonra tabii, faizler düştüğü için yatırım artacaktı, istihdam artacaktı, enflasyon düşecekti, bolluk bereket gelecekti ve biz Türkiye'nin birkaç tane makûs talihinden yani yüksek enflasyondan, cari işlemler açığından kurtulacaktık. Yani burada Sayın Nebati’nin de mimarı olduğu yeni ekonomi modelinin bize vadettiği şey buydu. Peki, ne oldu? Merkez Bankası politika faizini düşürdüğü andan itibaren Türk lirası çakıldı hem de öyle böyle değil yani gereğinden fazla rekabetçi olduğunu anladık. Ekonomi çökme noktasına geldi. İşte, orada çok stratejik bir hata yapıldı. Akılla, bilimle bağdaşmayan bu yeni ekonomi modelinde ısrar etmek yerine siz bu ekonomi modelini bir kişinin inadına sürdürmek için kur korumalı mevduat sistemini getirdiniz ve ondan sonrada işler tamamıyla çıkmaza girdi.
Şimdi, biraz bundan bahsetmek istiyorum. Yeni ekonomi modelinin sonuçları ne oldu? Cari fazla verecektik, üç gün önce ödemeler dengesi açıklandı; aylık 7 milyar dolar cari açık, bir yılda toplam 60 milyar dolar cari açık verdik. Yani “cari fazla” diye yola çıktığınız bu model, tam 60 milyar dolar bir sene içerisinde cari açık verdi. Hesaplama hatasına bakar mısınız? Yetmedi “İhracatımız artacak.” dediniz, ihracatımız biraz daha fazla arttı ama ithalatınız daha da arttı. Sonra dövize sıkıştığınız zaman hakikaten mucize yaratan ihracatçının âdeta boğazına çöktünüz. Döviz gelirinin yüzde 40’ına, en az yüzde 40’ına el koydunuz, çoğu zaman reeskont kredilerinden de yararlanması için tam yüzde 70, döviz gelirinin yüzde 70’ini siz devlete vermesini istediniz.
Daha sonra ne oldu? “Enflasyon düşecek.” dediniz, yüzde 80’e çıktı. Daha sonrasında da şu anda enflasyon yüzde 40’a indiği zaman bunu bir başarı hikâyesi olarak gösteriyorsunuz. Arkadaşlar, bir şeyi netleştirelim: İki sene önce 100 lira olan bir mal yüzde 80 enflasyonla 180 oluyor, onun üzerine bir yüzde 40 daha geliyor 252 lira oluyor yani fiyatlar düşmüyor, yüzde 80’in üzerine bir yüzde 40 daha biniyor. Dolayısıyla, yeni ekonomi modeliyle başladığınız “Cari işlemler fazlası vereceğiz, dış ticaret fazlası vereceğiz, enflasyon düşecek.” dediğiniz hepsinde biz, maalesef, rekor enflasyonla karşılaştık, rekor cari işlemler açığıyla karşılaştık. Merkez Bankasının rezervleri eridi, swaplar olmasa şu anda eksi 50 milyar dolar civarındaydık.
Sayın Yılmaz biraz önce CDS’lerdeki iyileşmeden bahsetti. Sayın Yılmaz, CDS’lerimiz şu an 488, savaşta olan ya da savaşta çöküntüye uğrayan Ukrayna’nın CDS’i 520, Meksika’nın 100, Yunanistan’ın 120. O yüzden CDS’lerdeki iyileşme çok da inandırıcı değil.
Ve çok temel bir şey yaptınız. Akıldan, bilimden koptuğunuz için çok temel, bizim iktisat öğrencilerine daha 1’inci sınıfta anlattığımız bir şeyi buradaki ekonomi kurmayları atladılar. Ekonomide tek bir tane faiz yok. Siz Merkez Bankasının politika faizini indirdiğiniz zaman ekonomideki diğer faizler inmeyebiliyor yani siz ekonomideki riskleri düşürmeden, enflasyon beklentilerini kırmadan diğer faizler düşmeyebiliyor, düşmedi zaten. Politika faizini yüzde 10’un altına indirdiniz, Türkiye’deki bütün sanayiciler, iş insanları, ihracatçılar politika faizinin 4 katı kadar yüksek faizi bankalardan bulamadılar. Yani hiç de söylediğiniz gibi yatırımlar patlamadı, Türkiye de ancak gelişmiş ülkeler kadar büyüdü.
Bakın, burası da önemli, birazdan yeni ekonomi modelinin faydalarını anlatırken AK PARTİ’nin değerli temsilcisi burada diyecek ki: “İyi de büyüdük, yatırımlar patladı ve istihdam arttı.” Hayır, artmadı. Yatırımlar normal bir gelişmekte olan ülke kadar arttı, Türkiye yüzde 4 büyüdü, gelişmekte olan ülkeler de zaten aynı oranda büyüdü.
Tabii, başka şeyler de oldu. O kadar fazla dolara sıkıştık ki o kadar fazla likiditeye sıkıştık ki şu anda Sayın Hazine ve Maliye Bakanı zamanının çok önemli bir kısmını yurt dışında yabancı kaynak arayışında geçiriyor. Bakın, bu önemli. Şimdi, dışarıdan buraya bir para gelebilir ve dışarıdan gelecek olan parayı lütfen bize "Yabancı yatırım geliyor.” diye yutturmayın. Eğer gerçekten yerli ve millî bir ekonomiye inanıyorsanız eğer dolar bazında değeri beşte 1’ine, onda 1’ine düşmüş olan Türk şirketlerinin yabancılara âdeta peşkeş çekilerek satılması bir yatırım mucizesi değildir, bu bir yatırım değildir. Eğer gerçekten yerli sermayeye inanıyorsanız, Türk sermayesine inanıyorsanız o zaman dolar bazında değerini çok fazla kaybeden, üç kuruşa düşen Türk şirketlerinin satılmasını bize yatırım mucizesi diye yutturamazsınız. Yani arkadaşlar, akılla, bilimle bağdaşmayan bu yeni ekonomik modelle ne hayal ettiyse AK PARTİ tam tersi gerçekleşti.
Şimdi, biz bunu, eleştirilerimizi geçen hafta da Plan ve Bütçe Komisyonunda söyledik ve hem AK PARTİ’li arkadaşlardan hem de Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlardan şöyle bir savunma geldi: “İyi de istihdam yani çalışan sayısı arttı.” Arkadaşlar, artmadı. Şöyle söyleyeyim, TÜİK verileriyle konuşacağım şimdi size: Bugün, maalesef ülkemizde her 4 kişiden sadece 1’i çalışıyor. Tekrar söyleyeyim, gelişmiş ülke seviyesine çıkmak istediğimiz, onun hayalini kurduğumuz ülkede sadece 4 kişiden 1’i çalışıyor. İstihdam oranına baktığınız zaman yani çalışma çağındaki nüfusun içerisinde kaç kişi çalışıyor diye baktığınız zaman yüzde 50’nin altında. AK PARTİ iktidara geldiği zaman istihdam oranı olarak Türkiye, Polonya ve Macaristan’la aynı seviyedeydi. Bugün, Polonya’da da Macaristan’da da istihdam oranı yüzde 60’lara yaklaşıyor, Türkiye’de yüzde 50’nin altında. O modelini benimsediğiniz Güney Kore’de istihdam oranı yüzde 62. Sizden ricam, burada istihdam konuşacak olursanız eğer sadece işsizlik oranına bakmayın, Türkiye’de kaç kişi çalışıyor, nüfusun yüzde kaçı çalışıyor, biraz da ona bakın. Tekrar söylüyorum, bu ülke istihdam yaratamıyor, sadece 4 kişiden 1’i çalışıyor.
Tabii, “istihdam” demişken bir de ücret sorunu var. Hemen özetleyeyim buradaki derdimi de: Bugün, çalışanları âdeta açlık sınırında eşitlemeye yemin etmiş bir ekonomi yönetimi var. Şimdi, bu vereceğim veriler de TÜİK rakamları, onu da söyleyeyim size: Ücretli ve yevmiyeli çalışanların yüzde 40’ı asgari ücret kadar maaş alıyor. Bir şey daha söyleyeyim -burada çünkü kadın istihdamını artırdığınızı söylüyorsunuz- kadın çalışanların yüzde 80’i, erkek çalışanların da yüzde 75’i asgari ücretin 1,5 katından daha az maaş alıyor. Asgari ücretin 2 katı kadar maaş alanların oranı sadece yüzde 92 yani özel sektörde çalışan her 100 kişiden 92’si 22 bin liradan az maaş alıyor. Bugün en düşük memur maaşı 22 bin lira, özel sektörde 100 kişiden 92’si bu parayı alamıyor. Peki, biz şimdi özel sektör marifetiyle istihdam yaratmak istemiyor muyuz? Son beş senede yeni çalışmaya başlayanların beşte 1’i devlette çalışmaya başladı, oradaki kriterleri de hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, burada bir istihdam mucizesi falan olduğu yok, Türkiye'nin en büyük payı, millî gelirden çalışanların aldığı payın düşmesidir.
Şimdi, bir de işin kur korumalı mevduat tarafı var, Sayın Nebati keşke gitmesiydi de biz de onunla bu rakamları paylaşsaydık. İşte, geçen cuma Plan ve Bütçe Komisyonundaki arkadaşlar açıkladı: Bakın, 2022 yılı, geçen sene biz kur korumalı mevduat sistemine tam 165 milyar lira para vermişiz. Geçen senenin ortalama döviz kuru 16,57 -bu hiçbir işe yaramayan, hedeflediğinizin tam tersi sonuçlara ulaştığınız yeni ekonomi modelini sürdürmek için- geçen sene kur korumalı mevduattan, cebimizden 10 milyar dolar para çıkmış, tam 10 milyar dolar. Peki, bu sene kur korumalı mevduatın maliyeti ne? Yaklaşık 345 milyar TL yani bugünün kuruyla 13 milyar dolar. Bakın arkadaşlar, son iki senede bu ülkede kur korumalı mevduatın maliyeti eğer alınmayan vergileri de hesaba katarsak 25 milyar dolar. Bu iki senede bu ülke kur korumalı mevduat sistemine 25 milyar dolar para ödedi.
Şimdi, hepimizin içini yakan depremin maliyeti 104 milyar dolar yani yüzyılın felaketinin maliyeti 104 milyar dolar, bu AK PARTİ iktidarının yol açtığı, iki senede yol açtığı ekonomi felaketinin maliyeti en az 25 milyar dolar; bu, sürdürülebilir bir şey değil.
Şimdi, bu kur korumalı mevduat sisteminin hazine tarafındaki yükümlülüklerinin Merkez Bankasına geçmesi konuşuluyor. Bu doğrudur, operasyonel bir geçiştir, orada bir problem olmaz çünkü nasıl olsa Merkez Bankasının kârı ve zararı tekrardan hazineye aktarılıyor fakat burada 2 tane problem var dikkat etmemiz gereken. Eskiden bizler kur korumalı mevduatın maliyetini bütçe gerçekleşmelerinde görüyorduk ama geçen seneki Plan ve Bütçe Komisyonunda, Merkez Bankası yetkilileri, kur korumalı mevduatın Merkez Bankasına maliyetini sorduğumuz zaman bunu “ticari sır” olduğu gerekçesiyle söylemediler. Umarım, bu sene biz kur korumalı mevduatın maliyetini doğru bir şekilde ve zamanında görürüz.
İkincisi -sizi biraz AK PARTİ öncesine götürmek istiyorum- en temel problemlerden bir tanesi şuydu: Hazine, başı sıkıştığında Merkez Bankasına gidip avans alırdı. 2001 krizinden sonra çok doğru bir düzenlemeyle hazine öyle her kafasına estiği zaman gidip Merkez Bankasının kapısını çalamazdı. İşte bu uygulama yani kur korumalı mevduat sisteminin hazine yükümlülüğünün Merkez Bankasına aktarılması kötü ve eski bir alışkanlığı da beraberinde getiriyor arkadaşlar. Hazine eğer her kafasına estiğinde Merkez Bankasının kapısını çalarsa biz bugün 2001 krizi koşullarına geri döneriz.
Ben buradan çok Değerli Cumhurbaşkanı Yardımcımıza 2 tane soru soruyorum. Bir: Kur korumalı mevduattan bir çıkış planlıyor musunuz? İki senede 25 milyar dolar. Eğer bir çıkış planlıyorsanız bu çıkış nasıl olacak? Çok önemli bir problem var. Bakın, bugün parasını döviz cinsinden almak isteyen kur korumalı mevduat sahipleri paralarını dolar cinsinden almak isteseler o paranın beşte 1’i bile yok rezervde. O zaman siz, size güvenen kur korumalı mevduat sistemlerine döviz yerine döviz endeksli tahviller mi vereceksiniz? Nasıl bir çıkış planlıyorsunuz? Bu, hayati önem taşıyor.
Bir de bize kur korumalı mevduatın toplam maliyetinin ne kadar olacağını söylüyorsunuz? İki senede cebimizden 25 milyar dolar çıktıysa bundan sonra ne kadar çıkacağını söylüyorsunuz? Bakın, bizim hesaplamalarımız şu: Bu sene millî gelirimizin yüzde 2’si kadar bir para bu KKM’ye gidiyor. Biz bu sene yüzde 4 büyüsek bu büyümenin yarısı kur korumalı mevduat sistemine gidecek. O yüzden buradan yetkililere sesleniyorum: Bir çıkış planlıyor musunuz? Maliyeti nasıl ve bu maliyeti bizimle şeffaf bir şekilde paylaşacak mısınız?
Şimdi gelelim ek bütçeye. Parlamentoların ortaya çıktığı, demokrasilerin oluştuğu tarihsel süreçte halklar haraç ödemekten vergi ödemeye geçerken ortaya çıkmış bir kavram var; bütçe hakkı. Yani demokrasiyi içselleştirmiş bütün ülkelerde en temel haklardan bir tanesi bütçe hakkıdır. O bütçe hakkında halkın seçtiği meclis o bütçeyi denetler, o bütçe burada tartışılır, tartışıldıktan sonra yürürlüğe konar.
Arkadaşlar, bu dünkü torba yasa ve bu ek bütçe bu ülkedeki en temel haklardan bir tanesi olan bütçe hakkını çiğnemektedir, bütçe hakkı ihlal edilmektedir. Geçen sene binbir emek verip oluşturduğumuz bütçenin yarısı kadar bir parayı biz Sayın Cumhurbaşkanına “ödenek” adı altında veriyoruz. İşte, bu ek bütçe ihtiyacını sadece depremle de gerekçelendiremiyoruz. Neden? Çünkü önümüze gelen 1,12 trilyonluk bütçenin 762 milyar lirası depreme ayrılmış, keşke daha fazla ayrılsaydı. Cumhurbaşkanının borçlanma hakkının 2,18 trilyon olduğu yerde bizim depreme 762 milyar lira ayırmamız çok da fazla değil. Fakat burada dikkatinizi çekmek istediğim bütçede önemli bir nokta var. Bütçede şöyle bir madde var, bakın: Afete dönük ödenek olarak ek bütçeye konan 527 milyar liranın 482 milyar lirası afet konutlarının yapımı ve altyapı hasarının giderilmesi için ayrılmış; burası önemli, 482 milyar. Geçen hafta, Plan ve Bütçe Komisyonunda, torba yasada çok önemli bir madde vardı, o madde de şuydu: Orman vasfını yitirmemiş arazilerin ve zeytinliklerin imara açılmasıyla ilgili torba yasada bir madde geldi. Şimdi, orada, toplantıda ilgili kamu yöneticisi bize şunu söyledi ya da ağzından kaçırdı: “Biz zaten buraların ihalesini yaptık.” Bakın, bu önemli yani daha torba yasada orman vasfını yitirmemiş arazilerin ve zeytinliklerin imara açılmasını biz karara bağlamadan orada yapılacak olan konutların ihalesi yapılmış. Bunun takdirini de size bırakıyorum.
Üstelik bu bütçede bir gariplik daha var. Bütçe dediğiniz şeyde -eğer biraz kamu tarafında bütçeye bakarsanız- ilk kalem şudur: Personele ne kadar maaş ayrılmış? Öyle değil mi? Dün daha torba yasada memurlara ek zam yaptık, ücretlerini artırdık, Sosyal Güvenlik Kurumu prim giderleri arttı fakat önümüzdeki bütçeye bakıyoruz, önümüzdeki bütçede personel zamları yok, onların SGK primleri de yok yani karşımızda oldukça garip bir bütçe var ama buradan memur kardeşlerimiz merak etmesin, bu ücret artışlarını nasıl alacağınızı bir söyleyeyim size: Biz nasıl Sayın Cumhurbaşkanına dün 2,18 trilyonluk bir borçlanma yetkisi verdik; işte, Sayın Cumhurbaşkanı sanki kendi gönlünden kopar gibi, sanki ulufe dağıtır gibi o borçlanma ödeneğinden bu 600 milyar Türk lirası personel zammını verecek. Bu da ne bütçe hakkına sığar ne de Meclisin disiplinine sığar.
Şimdi, biz yaptığımız hesaplamalarla bütçe açığının 1,4 trilyondan az olmayacağını hesaplıyoruz; bir de buna kur korumalı mevduatı ekleyin, karşımızda yaklaşık 1 trilyon 750 milyar liralık bir maliyet var. Bakın, bu bütçe açığı yüzde 7 civarı demektir; Türkiye bu kadar yüksek bir bütçe açığıyla karşılaşacaktır. İşte, bahsettiğimiz depremin etkisi bu. Bu depremin etkilerini azaltmanın yolu önünüze gelen bütün mallardan, hizmetlerden vergi almak değildir; vergi alarak, vergileri artırarak kamuda gerekli kesintilere gitmeden siz bu depremin etkileriyle mücadele edemezsiniz, aldığınız vergi size enflasyon olarak geri dönecektir. Aynı zamanda, izlediğiniz bu politikalarla beraber kur 26 liraya çıktığı zaman enflasyon da artacaktır, vatandaşın alım gücü daha da azalacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayın Sayın Özlale.
ÜMİT ÖZLALE (Devamla) – Tamam, bitiriyorum.
O yüzden, lütfen önümüzdeki dönemde sadece vergileri nasıl artıracağınızı bu Mecliste tartışmayalım, aynı zamanda sosyal devlet ilkesinden vazgeçmeden hangi kamu harcamalarında siz kesintiye gideceğinizi de bir zahmet buradan söyleyin. Bakın, kaç gündür burada, Mecliste biz torba yasayı, ek bütçeyi tartışıyoruz. Daha kamu harcamalarında bir kuruşluk kesintiyi konuşmadık. Devamlı vergi artışından bahsediyorsunuz, hangi kamu harcamalarını keseceğinizi bir türlü söylemiyorsunuz.
Son olarak, ben buradan AK PARTİ yönetimine bir uyarıda bulunmak istiyorum: Son beş yılda 2 kez ekonominin temellerini iyileştirmeden, ülkedeki risk primini düşürmeden, yapısal reformları hayata geçirmeden kur ve faizi aynı anda baskılamaya çalıştınız; böyle bir sevdanız var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMİT ÖZLALE (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun, lütfen.
ÜMİT ÖZLALE (Devamla) – Son beş senede 2 defa kur ve faizleri baskılamaya çalıştınız, ilki Sayın Albayrak dönemindeydi, ikincisi de Sayın Nebati dönemindeydi; ilkinde ülkenin 128 milyar doları eridi, ikincisinde de en az 25 milyar dolarlık bir kur korumalı mevduat maliyeti var. Şimdi, Einstein'a atfedilen bir söz var, şöyle demiş: “Her seferinde aynı şeyi yapıp farklı şeyler beklemek deliliktir.” Einstein'ın söylediği düşünülüyor. AK PARTİ ekonomi yönetimi son beş senede aynı şeyleri yapıp farklı sonuç bekliyor. Artık inanıyorum ki bu vakitten sonra AK PARTİ'nin ruh sağlığı yerine gelmiştir, aklın ve bilimin yoluna dönmüşsünüzdür diyorum ve Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özlale.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın İsmail Faruk Aksu.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 34 sıra sayılı 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Gazi Meclisi ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Yarın 15 Temmuz, bundan yedi yıl önce FETÖ Türkiye'ye pusu kurmuş, tuzağa çekmiş ve işgale yeltenmiştir ancak Türk milleti istiklaline ve istikbaline, demokrasisine sahip çıkmış, millî birlik ve dayanışma ruhu FETÖ'yü durdurarak hesaplarını boşa çıkarmış, cennet vatanımıza leke sürdürülmemiştir. Bu vesileyle, 15 Temmuz FETÖ darbe ve işgal teşebbüsünü lanetliyor, o gece vatanını ve milletini kahramanca müdafaa eden aziz şehitlerimize Allah'tan rahmet, gazilerimize huzurlu ve sağlıklı bir ömür diliyorum.
Sayın milletvekilleri, görüştüğümüz ek bütçe teklifiyle 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu eki cetvellerde değişiklik yapılmak suretiyle, başlangıç ödeneklerine toplamda 1 trilyon 119,5 milyar lira eklenmekte, söz konusu giderlerin karşılığı olarak merkezi yönetim bütçe gelirleri de aynı tutarda artırılmaktadır. Ek bütçeyle, 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremler nedeniyle yapılacak harcamalar başta olmak üzere, kamu idarelerinin ödenek ihtiyaçlarının karşılanması öngörülmektedir. Bilindiği üzere 2023 yılı merkezî yönetim bütçesinde bütçe giderlerinin 4 trilyon 469,6 milyar, bütçe gelirlerinin 3 trilyon 810 milyar, bütçe açığının 659,4 milyar, vergi gelirlerinin ise 3 trilyon 200 milyar lira olarak gerçekleşmesi hedeflenmişti. Türkiye esasen başarılı bir bütçe performansı göstererek 2022 yılında bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranını orta vadeli programda öngörülen yüzde 3,5’in altında, yüzde 1 seviyesinde gerçekleştirmiştir. Bununla birlikte, 6 Şubat tarihinde meydana gelen depremler sonucunda yarım milyondan fazla bina hasar görmüş; ulaşım, iletişim ve enerji altyapısı zarara uğramış; önemli maddi kayıplar oluşmuş, aynı zamanda 50 binden fazla insanımız hayatını kaybetmiştir. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığının 2023 Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Raporu'nda depremin yol açtığı felaketin Türkiye ekonomisi üzerindeki yükünün 104 milyar dolar düzeyinde olduğu tahmin edilmiştir. Bu büyüklüğün 2023 yılı millî gelirinin yaklaşık yüzde 9’una ulaşabileceği öngörülmüş, bütçe ödeneklerindeki bu artışlar ek bütçe ihtiyacını doğurmuş, mali disiplin anlayışının ve bütçe hakkının gereği olarak ihtiyacı olan tertiplere bu doğrultuda ilave ödenek eklenmiştir. Toplam yükün içerisindeki en önemli kalemi 56,9 milyar dolarla konut hasarı, ikinci kalemi ise 12,9 milyar dolarla kamu altyapısı ve hizmet binalarındaki hasarlar oluşturmuştur. Konut hariç özel kesim hasarı 11,8 milyar dolar tahmin edilirken bu kalemin içerisinde imalat sanayi, enerji, haberleşme, turizm, sağlık ve eğitim sektörleri ile küçük esnaf hasarı ve ibadethaneler de yer almıştır.
Cumhurbaşkanımız tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan ek bütçeye dair kanun teklifi Anayasa’nın 161’inci ve Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 19’uncu maddesindeki “…karşılığı gelir gösterilmek kaydıyla, kanunla ek bütçe yapılabilir.” hükümlerine dayanılarak hazırlanmıştır. Bu doğrultuda öngörülen ek bütçeyle, depremde hasar gören bölgelerin yeniden imarı, ihyası ve depremin etkilerinin ortadan kaldırılması; çiftçi, esnaf ve sanatkârımız ile ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza destek olunması; eğitim, sağlık gibi hizmetlerin en iyi şekilde karşılanmasıyla ülkemizin büyüme ve istihdam potansiyeline katkı sağlayacak yatırımların daha hızlı tamamlanabilmesi amaçlanmıştır. Ek bütçe teklifinin 1’inci maddesiyle giderler düzenlenirken harcamaların hangi gelir kaynaklarıyla sağlanacağına ise 2’nci maddede yer verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Kahramanmaraş ve Hatay depremleri, 120 bin kilometrekarelik bir alanda, Türkiye’nin tarımsal ve sanayi üretiminin yoğun olarak yapıldığı 11 ilimizi ve 14 milyon insanımızı doğrudan etkileyerek büyük bir yıkıma neden olmuştur. Çok geniş bir alanda büyük bir nüfusu farklı boyutlarda etkileyen felaketin ekonomik etkileri devletimizin kudreti ve milletimizin desteğiyle hızla ortadan kaldırılmaya gayret edilmektedir. Yaşanan bu afet, gelir beklentilerini ve harcama büyüklüklerini etkilerken ihtiyaçları da farklılaştırmış, Türkiye önceliğini bütün kurum, kuruluş ve imkânlarıyla depremin yaralarını sarmaya vermiştir. Devletin ve siyasetin temel gündemi Kahramanmaraş merkezli depremlerin ağır ve acıklı hasarını bütünüyle kaldırıp mağdur ve mazlum insanlarımıza iyi ve güvenli hayat şartlarının sunulması olmuştur. Depremzede vatandaşlarımızın temel insani ihtiyaçlarının karşılanması hususunda ilgili tüm kurumlarca olağanüstü bir gayret ve sürat gösterilmiş, gösterilmeye de devam edilmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak da önceliğimiz asrın felaketi depremin yaralarının bir an önce sarılması, deprem bölgesinde hayatın normalleşmesidir. Ek bütçe teklifinde, afet konutlarının yapımı ve altyapı hasarlarının giderilmesi için 482,8 milyar lira olmak üzere, depremden zarar gören vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının karşılanması ve kamu idarelerinin yapı stokunda oluşan zararların giderilmesi gibi amaçlarla toplam 527,3 milyar lira afete dönük ödenek ayrılmıştır. 2023 yılında diğer ödenek imkânları da dikkate alındığında deprem zararlarının giderilmesi amacıyla bütçeden sadece bu yıl 762 milyar lira harcama yapılması öngörülmüştür. Bu doğrultuda, bilindiği üzere, kalıcı konut ve iş yerlerinin yapımına başlanılmış, üretimi planlanan 650 bin konutun yaklaşık 319 bininin bir yıl içerisinde afetzede vatandaşlarımıza teslim edileceği açıklanmış, 180 bin konutun yapım ihalesi gerçekleştirilmiştir.
Ek bütçenin deprem dışındaki giderlerinin bazıları ise şu şekilde belirlenmiştir: Vergi gelirlerinde öngörülen artışa bağlı olarak mahalli idarelere, il özel idarelerine, belediyelere aktarılmak üzere 110,4 milyar lira; yatırım nitelikli giderler için 105,5 milyar lira; tarımsal destekler, tarım sektörü yatırımları ile tarımsal kredi sübvansiyonu, müdahale alımları ve tarımsal KİT’ler için 52,1 milyar lira; 65 yaş ve engelli aylıkları ile bakım ücreti ve sosyal amaçlı giderler için 44,3 milyar lira, savunma ve güvenlik birimlerinin ihtiyaçları için 39,9 milyar lira ve eğitim hizmetlerinin yürütülmesi için 26,3 milyar lira kullanılması hedeflenmiştir. Ayrıca, 8,4 milyar liranın bireysel emeklilik devlet katkısı giderleri için; 8 milyar liranın esnaf, sanatkâr ve çiftçilere sağlanan hazine faiz destekli krediler nedeniyle Halkbank ve Ziraat Bankasının görevlendirme giderleri için; 7,8 milyar liranın genel aydınlatma giderleri için, 4,3 milyar liranın ücretsiz doğal gaz sağlanabilmesine ilişkin sistem kullanım bedelleri için, 1,3 milyar liranın deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın elektrik ve doğal gaz faturalarının silinmesi ve ertelenmesi nedeniyle oluşan giderlerin karşılanabilmesi için, 103,4 milyar liranın diğer zorunlu harcamalar için, 80,5 milyar liranın ise faiz giderleri için kullanılması öngörülmüştür. Ek bütçeyle, vergi gelirlerinde 1 trilyon 71,1 milyar lira, vergi dışı gelirlerde 48,4 milyar lira olmak üzere genel bütçe gelirlerinde de net 1 trilyon 119,5 milyar lira ilave gelir hedeflenmiştir. Gelir tahmininin ana kalemleri itibarıyla gelir vergisinin 201,4 milyar, kurumlar vergisinin 163,1 milyar, dâhilîde alınan KDV’nin 237,3 milyar, özel tüketim vergisinin 306,6 milyar, motorlu taşıtlar vergisinin 32,6 milyar, damga vergisinin 30 milyar, harçların 38,6 milyar, banka ve sigorta muameleleri vergisinin 33,2 milyar, diğer vergilerin 38,3 milyar, vergi dışı gelirlerin ise 48,4 milyar lira şeklinde olması öngörülmüştür. İlk beş ayda vergi gelirlerindeki artış, yılın geri kalan bölümü için oluşan beklenti ek bütçe kanun teklifinde yer alan gelir tahmininin hedefine ulaşacağına işaret etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son dönemlerde dünya ekonomisi salgına bağlı krizler, ticaret savaşları, üretimde daralma, jeopolitik riskler ve Rusya-Ukrayna savaşının yarattığı gıda ve enerji krizine bağlı güçlüklerle yüz yüze kalmıştır. Bu zorlu süreç ülkeler ve bölgeler düzeyinde arz ve talep dengelerinin bozulmasına yol açtığı gibi, küresel tedarik zincirlerindeki kırılmanın da etkisiyle tarihî yüksek seviyelere çıkan fiyatlar küresel düzeyde yaşam maliyetlerinin artmasına neden olmuştur. Uygulanan daraltıcı politikalar resesyon tehlikesinin baş göstermesine, devamında sosyal problemlerin yaşanmasına yol açmıştır. Küresel ekonomik koşullar ülkemizi olumsuz etkilese de güçlü üretim ve ihracat kabiliyetiyle, zamanında alınan tedbirler ve uygulanan etkin politikalarla her şeye rağmen Türkiye bu süreci başarıyla yöneten ülkelerden biri olmuştur. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sağladığı istikrarla, en çok büyüyen, en fazla istihdam yaratan, enerji hariç cari fazla verebilir hâle gelen, bütçe açığını gayrisafi yurt içi hasılaya oranla yüzde 1’e düşüren en az borçlu ülkelerden biri olmayı başarmıştır.
2021 yılında yüzde 11,4 büyüme oranıyla G20 içinde en hızlı büyüyen Türkiye ekonomisi 2022 yılında da tüm olumsuzluklara rağmen yüzde 5,6 oranında büyümeyi başarmış, 2023 yılı birinci çeyreğinde yakaladığı yüzde 4 büyüme oranıyla 11 çeyrektir kesintisiz ve güçlü büyüme performansını sürdürmüştür. 2023 yılının ikinci çeyreği ve sonrasına ilişkin öncü göstergeler de büyüme eğiliminin devam ettiğine işaret etmektedir. Nitekim Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) yılın ilk altı ayında eşik değer olan 50’nin üzerinde gerçekleşmiştir. Söz konusu büyüme iş gücü piyasalarına da olumlu yansımış ve toplam istihdam 2023 yılı Mayıs ayı itibarıyla 31,7 milyon kişiye ulaşmış; salgının derinden hissedildiği 2020 yılı Nisan ayına göre oluşturulan ilave istihdam 6,5 milyon kişiyi aşmıştır. 2023 yılı Mayıs ayı itibarıyla işsizlik oranı yüzde 9,5 seviyesiyle 2014 yılı başından itibaren en düşük düzeyine gerilemiştir. Şüphesiz ki yatırım, üretim, istihdam ve ihracatı odağına alan kapsayıcı büyüme politikaları çerçevesinde oluşan refah artışının tüm kesimlerin adil bir şekilde faydalanması temel hedeftir. Bu doğrultuda, çalışan ve emeklilerimizin enflasyon karşısında alım gücünün korunması ve yapılan desteklerle tüm toplum kesimlerinin enflasyona ezdirilmemesi temel politika yaklaşımı olmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi olarak ekonomi politikalarının merkezine insanı koyan, eşitlik, ahlak ve adalet ilkelerini gözeten bir anlayışla toplumsal refahın artırılmasını öngörüyoruz. Ekonomik büyüme, sosyal gelişme ve birliği, bütünleşmeyi esas alan bir vizyonla ekonomiye yön vermeyi hedefliyoruz. İnsanı merkezine almayan bir ekonomik düzenin sürdürülebilirliğinin mümkün olmadığını değerlendiriyoruz. Üreten, istihdam yaratan, üretilen değerden herkesin adil pay almasını mümkün kılan ve gelir dağılımını adaletli hâle getiren, nimet ve külfetin bütün kesimlerce hakça paylaşımına dayanan bir ekonomik ve toplumsal uzlaşmanın tesis edilmesine öncelik veriyoruz. Bu doğrultuda, devletin kamu giderlerini karşılamada temel gelir kaynağı olan vergileri herkesin mali gücüne göre ödemesini gerekli görüyoruz.
Ülkemizde vergi sistemi ağırlıklı olarak tüketim ve işlemler üzerinden alınan vergilere dayanmakta, gelir politikalarının temelini oluşturması gereken gelir ve kazançlar üzerinden alınan vergiler kişilerin gelirine bakılmaksızın aynı oranda alınan dolaylı vergilerin altında kalmakta, tüm bunlar vergi adaletini daha da bozmaktadır. Bu nedenle, dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın ödediği vergileri azaltan, tabana yayılmış bir vergi sistemini inşa eden, vergiye uyumu kolaylaştıran, öngörülebilirliği arttıran, yatırım ve üretimi destekleyen, kayıt dışılığı önleyen, adaletli ve hakkaniyetli bir vergi sistemini tesis edecek vergi reformunun gerçekleştirilmesini öngörüyoruz. Kamu harcamalarında israf ve usulsüzlüğün önlendiği, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alındığı ve bunlara yönelik yapısal tedbirlerin devreye konulduğu bir mali yapıyı gerekli görüyoruz. Ülkemizin jeostratejik konumunun sağladığı fırsatları değerlendirmeyi, doğal ve beşerî kaynaklarımızla yerli ve millî üretim potansiyelimizi harekete geçirmeyi, sahip olduğumuz altyapıyı stratejik bir anlayışla ve kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde geliştirmeyi öngörüyoruz. Piyasa ekonomisi kurallarının işletilerek tekelci oluşumların ve haksız rekabetin önlenmesini, perakende ticaretinde kontrolsüz fiyat artışlarına ilişkin denetimlerin etkinleştirilmesini, özel sektör dinamizminin ve teşebbüs gücünün desteklenmesini önemsiyoruz. Ekonomik güvenliği millî güvenliğimizin bir unsuru olarak değerlendiriyoruz. Dünya standardında üreten, gelirini adil paylaşan, temel insan hak ve hürriyetlerini güvenceye alan, yüksek düzeyde ekonomik ve sosyal gelişmişliğe ulaşmış, bölgesel ve küresel düzeydeki kararlarda etkin söz sahibi olan bir Türkiye’yi hedefliyoruz. Bu amaçla, üretimin artırılması ve ithalat bağımlılığının azaltılmasını, yurt içi tasarrufların ve yatırımların artırılmasını, gelirin adil bölüşümünü ve yoksullukla mücadeleyi, ekonomik güvenlik ve dijital ekonomiye uyumun sağlanmasını, iklim değişikliğine uyum politikalarının yürütülmesini, vergi ve harcama, tarım ve hayvancılık, iş gücü piyasası ve çalışma hayatına ilişkin reformist adımların atılmasını gerekil görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, kabul edeceğimiz bu ek bütçe deprem yaralarının sarılmasına, depremde hasar gören yerlerin yeniden inşa ve ihyasına, eğitim, sağlık ve sosyal amaçlı giderlerin karşılanmasına, savunma ve güvenlik birimlerinin ihtiyaçlarının giderilmesine, tarımsal desteklere ve yatırımların daha hızlı tamamlanabilmesine katkı sağlayacaktır. İnanıyoruz ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sağladığı güçlü yasama, etkin yürütme, uzlaşma ve istikrar sayesinde depremin yaraları hızla sarılacak, aynı zamanda da ülkemizin kalkınması, milletimizin huzur ve refahı için nice hayırlı hizmetlere imza atılacak, Türk ve Türkiye Yüzyılı’nın altyapısı adım adım inşa edilecektir.
Bu düşüncelerle, ek bütçe kanun teklifini desteklediğimizi belirterek ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, sizleri ve muhterem vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aksu.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.36
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:17.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Adil BİÇER (Kütahya), Mahmut Atilla KAYA (İzmir)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
Teklifin tümü üzerinde Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Sezai Temelli konuşacaktır.
Buyurun Sayın Temelli. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
YEŞİL SOL PARTİ GRUBU ADINA SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; evet, bir ek bütçe üzerinde konuşuyoruz. Tabii, biz Komisyonda olanlar şanslıyız çünkü uzun uzun, bir buçuk saate yakın ek bütçenin sunumunu dinledik -siz bundan mahrum kaldınız- biz bu sayede kendimizi başka bir ülkede, örneğin, Danimarka'da hissettik. Çünkü her şey o kadar iyi, güllük gülistanlıktı ki burada konuşulan bütün rakamlar, burada ortaya çıkmış bütün sorunlar aslında çok iyi bir şey olarak anlatıldı yani anlayacağınız büyüklere masaldı.
Şimdi, burada bir ek bütçe konuşuluyor fakat geriye doğru baktığımızda, bu yirmi bir yıllık döneme baktığımızda, aslında bütçe performanslarını izlediğimizde… Kaldı ki yine sizin döneminizde bütçelerin adı da değişti; performans bütçe oldu, analitik bütçe oldu, bütün bu ad değişmelerine rağmen bir türlü bütçe performansında istenilen düzey yakalanamadı çünkü bütçe yapmayı bilmiyorsunuz ya da bütçe yapmak istemiyorsunuz.
Hem 2023 yılı bütçesi hem de şu anda görüştüğümüz ek bütçeye baktığımızda ki bu bir yaz bütçesi, ekonomideki bu gidişle herhâlde buraya tekrar geldiğimizde bir de hazan bütçesi, sonbahar bütçesi yapacağız. Neden mi? Çünkü, özellikle AKP iktidarları döneminin bütçelerine baktığımızda adı “performans bütçesi” de olsa bütçeler, genellikle ekonominin arkasında sürüklenen ve bu şekilde, aslında ekonomiye müdahale eden, ekonominin sorunlarını ortadan kaldıran ya da ortaya konmuş olan hedefleri gerçekleştirmek adına etki eden bir özelliğe, niteliğe sahip değil; ekonominin peşinde sürüklenen bütçeler ya da ekonomiyi sürükleyen bütçeler. Dolayısıyla, bu anlamıyla bütçe performansları aslında içine sürüklendiğimiz bu ekonomik buhranın nedenlerini açıklıyor çünkü bütçe büyüklüğü zaten hem ekonomideki nispi ağırlığı olarak hem de ekonomiyi yönetme gücü olarak çok çok önemli. Fakat, maalesef bugün yaşadığımız gerçeklik aslında ne denli ciddi sorunlar üreten bir bütçe tarihi yaşadığımızı bize gösteriyor: 2023 yılı bütçesi de böyleydi, şimdi ek bütçe de aynı şeye hizmet edecek.
Çok geriye gitmeyelim, bu bahsetmiş olduğum performans sorununa dair mesela 2013 yılına gidelim. 2013 yılı Orta Vadeli Program’da hedef olarak ortaya koymuş olduğunuz on yıllık projeksiyona bakalım çünkü bu projeksiyonu gerçekleştirebilmeniz tabii ki bütçe performansınıza bağlı olacaktı. Neler söylemişsiniz? “Kişi başına gelir 25 bin dolar olacak.” demişsiniz. “Gayrisafi yurt içi hasıla 2 trilyon dolar olacak.” demişsiniz. Bütçenin dışında, enflasyonla -ki bu da bütçenin fonksiyonlarından biri- mücadele ve işsizlikle mücadele sonucunda bu 2 göstergenin yüzde 5’in altına düşeceğini söylemişsiniz. “İhracat 500 milyar dolar olacak.” Bütün bunları 2013 Orta Vadeli Programı’nda dile getirmişsiniz, hedef olarak koymuşsunuz. Şimdi, böyle bir noktada olsaydık gerçekten bu sıkıntıların büyük bir çoğunluğu yaşanmayacaktı ve 10’uncu büyük ekonomi olacağınızı iddia etmişsiniz. Peki, geldiğimiz durum ne? Bunu söylediğinizde kişi başına yurt içi hasılaya göre gelir 12.500 dolardı, şimdi 10 bin dolar; 25 bin dolara ulaşmak yerine 10 bin dolara gerilemişiz. İhracat, yıl sonu hedefleri tutturulursa 500 milyar doların ancak yarısına ulaşabilecek, 2 trilyon dolarlık gayrisafi yurt içi hasıla hedefinin belki yarısına bile yine ulaşılamayacak. Yani bütün hedeflerde dramatik bir sapma söz konusu. Bu kadar sapmanın yaşandığı bir şey bize şunu söyler: Bütçe yapmayı bilmiyorsunuz.
Dönemin Başbakanı şöyle bir şey söylemişti o hedefler konulduğu zaman -tanırsınız kendisini- demişti ki: “Biz bugüne kadar, geride bıraktığımız on yıl boyunca 300 milyar dolar savaşa harcadık, çatışmalara harcadık, silaha harcadık.”
DERYA YANIK (Osmaniye) – Terörle mücadeleye…
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) – “Bu 300 milyar doları ekonomik gelişmeye, büyümeye, kalkınmaya, refaha harcasaydık ülke başka bir yerde olurdu. İşte şimdi bu hedefleri koyuyoruz, 10’uncu büyük ekonomi olacağız.” Olmadı. Neden? Silahlanmaya, savaşa, çatışmaya harcama yapmaya devam ettiniz. SIPRI’nin araştırmalarına göre 12 Eylülden yani 1980’den bugüne bu ülkenin 3 trilyon dolar kaynağı silaha, savaşa, çatışmaya gitmiş…
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Teröre…
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) – …ve sonuç ortada. Ve 2013 yılındaki bu projeksiyon 2015 yılından itibaren hızla tersine dönmüş. Neden? Çünkü masayı devirdiniz ve o masanın altında bütün ülke kaldı, ekonomi de kaldı. O masayı düzeltmek gerektiğini defalarca dile getirmemize rağmen sürekli olarak bir düşmanlık anlayışıyla, bir silahlanma yarışındaki bu gayretle, bir savaş düşkünlüğüyle aslında ülkenin sürüklendiği yer işte bu ek bütçe gerekçesinde kendisini ortaya koyuyor.
Bugün 14 Temmuz, Diyarbakır Cezaevinden bugüne geçen süreye baktığımızda yaklaşık kırk yıl geçmiş, acılar dinmemiş, büyümeye devam etmiş. Bugün de cezaevlerinde aynı sorunlar var çünkü toplumsal barışı sağlayacak, adaletli bir ülkeyi var edebilecek şekilde kaynaklarımızı bir türlü kullanamamışız. Bunu yapması gereken, bütçe yapan Parlamentodur. Eğer Parlamento bütçesini yapabilseydi, ortaklaşabilseydi, o konsensüsü sağlayabilseydi… Meclis-i Mebusanda konsensüs mü geçiyordu? Herhâlde oydaşma da geçmiyordu, mutabakat geçiyordu Osmanlıca olarak. Dolayısıyla onu sağlayabilseydi bugün belki de bu sorunların hiçbirini konuşamayabilirdik. Evet, bütçe hakkı o yüzden önemli, bütçeyi yapmak o yüzden önemli.
Bugün dünyada tartışılan en önemli konulardan biri üçüncü dünya savaşı, uzun süredir aslında bu tartışılıyor fakat bu üçüncü dünya savaşı tabii, birinci ve ikinci büyük savaşlara benzemiyor. Bu farklı araçlarla, farklı bir anlayışla, bazen vekâlet savaşları, bazen bayağı sıcak tezahürlerle devam ediyor. Bizim en önemli gayretimiz ülkemizi ve bölgeyi yani Türklerin ve Kürtlerin yurtlarını savaştan uzak tutmak, barış içinde inşa etmek olmalı. Bunu sağlayabilecek bir iradeyi hep birlikte yapabiliriz. O yüzden bizim yeni bir misaka ihtiyacımız var. İşte, o masayı devirmek aslında bu misaktan da kopuş anlamına geliyordu. Oysa bunu başarabilirdik, hem ülkemizi hem bölgeyi savaştan uzak tutabilirdik. Oysa hep tersine gittiniz, hâlâ da gidiyorsunuz. Hâlâ NATO'yla yani bir savaş örgütüyle kol kola girerek savaşı âdeta Ukrayna'dan alıp Orta Doğu'ya hızla taşımak gibi bir niyetiniz var. Oysa tam tersini yapmalıyız. Dolayısıyla hem ülkemizde hem bölgemizde barışı savunmalıyız. Sürekli olarak bu ülkenin kurucusuna gönderme yapıyorsunuz değil mi, Mustafa Kemal Atatürk'e: “Yurtta sulh, cihanda sulh.” Bu sadece bir manşet olarak kalıyor. Biz, içeride savaş, dışarıda savaş; içeride şiddet, dışarıda şiddet... Nerede sulh, nerede barış? Ama bunun için toplumsal barıştan...
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Dışarıda nerede savaş?
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) – Her yerde savaş.
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Nerede?
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) – Her yerde savaş.
ADEM YILDIRIM (İstanbul) – Mesela?
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) – İzliyorsunuz.
İşte, ayırdığınız bütçede askerî harcamalara giden şeyi bizatihi dönemin Başbakanı söyledi, 300 milyar dedi. Yılda 30 milyarlık kaynağı ayırmaya devam ediyorsunuz. Ek bütçe, bütçe hakkını korumuyor; 2023 bütçesi de korumadı, ondan öncesi de korumadı. Peki, bütçe vasfını koruyabiliyor musunuz? Örneğin “makro finansal istikrar” sözü, bu aralar yine çok sıklıkla söyleniyor. Örneğin “istikrar”, örneğin “büyüme”; bu sözlerin hepsi sıklıkla dile getiriliyor. Evet, bütçenin önemli fonksiyonlarından biri makroekonomik istikrarı sağlamak, finansal istikrarı sağlamak, büyümeyi düzenlemek. İşte, bunu yapabilmeniz için kaynakları iyi yönetmeniz gerekiyor. Sıklıkla büyümeyle övünüyorsunuz. Ekonominin büyümesi her şeyin hallolduğu anlamına gelmez. Her büyüme, sağlıklı ve iyi büyüme anlamına gelmiyor, nitekim öyle oluyor: Ekonomi büyüyor, sorunlar da büyüyor; ekonomi büyüyor, krizler derinleşiyor; ekonomi büyüyor, yoksulluk artıyor; ekonomi büyüyor, çevre felaketlerinin ardı arkası kesilmiyor; ekonomi büyüyor, kadınlar yoksullaşıyor, kadınlar daha fazla şiddete maruz kalıyor. E, böyle büyüme eksik olsun. Bu büyümenin kime yararı var? Bu büyümeden kim nasipleniyor? Bu büyümeden bir avuç zengin nasipleniyor. Gelir dağılımı araştırmaları zaten bunu bize söylüyor. Dolayısıyla bu büyüme sağlıksız bir büyüme, obezite bu. Dolayısıyla çoklu organ yetmezliğine götürüyor bizi. İşte “çoklu kriz” dediğimiz de bu. Ülkemizin içinde bulunduğu en temel sorun bu. Bundan ülkeyi kurtarmamız gerekiyor. Biz ne yapıyoruz? Tam tersine, hâlâ kaynakları o zenginlerin açmış olduğu kara deliklerin içine tıkmaya devam ediyoruz. Böyle olduğu sürece bu yoldan çıkmak mümkün değil.
Peki, bu ek bütçenin, iki gündür görüştüğümüz torba yasanın kamuflajı ne? Deprem. Şimdi, şöyle güzel bir kelime kullanmışsınız; çok da önemli, bu sunumun içinde var: “Dirençli şehirler yaratacağız.” Şimdiye kadar niye yaratmadınız? Deprem vergisi aldınız, topladınız; o dirençli şehirler neden yaratılmadı? Çünkü neden biliyor musunuz? Dirençli şehirler yerine dirençli müteahhitler yarattınız. Müteahhitlerin durumu çok iyi, hiçbir ekonomik krizde sarsılmayacak kadar dirençliler ama şehirler her depremde yerle bir olmaya devam ediyor.
Bütçe açığı… Bütçe açığı için biraz önce Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı dedi ki: “2022 yılında yüzde 1 gibi bir hedefi tutturduk, bir başarıdır.” 2022 yılında böyle bir performans, başarı varsa neden hemen 2023 yılında başlangıç hedefi olarak yüzde 3,5’luk bütçe hedefiyle başladınız çünkü dert, böyle bir performans değildi. Peki, siz 2022 yılı sonunda bütçeyi yaparken depremin olacağını mı tasavvur ettiniz? Hayır ama seçimin olacağını biliyordunuz.
Bir de bu 104 milyar dolarlık bir hesap var ortada. Kim yapmış, nasıl yapmış? Bu hesaba göre ne kadar ev yapılıyor, nasıl yapılıyor? Bunun ayrıntılı bir şeyi yok. Ama ortada bir efsane dolaşıyor, sanki gerçekten buraya 104 milyar dolarlık bir yatırım yapılacakmış gibi. Şimdi, finansal istikrar dediğinizde, kaynakların nasıl yönetileceği dediğinizde işte, bu hesapların çok ciddi bir şekilde yapılması bir zarurettir. Dolayısıyla, kaynak dediğinizde bunun özellikle finansmanına çok çok özel bir şekilde titizlikle emek harcamak gerekir. Bakalım finansman tarafına içinde bulunduğumuz koşullarda; vergi: Dolaylı vergiler yüzde 70’ti ek bütçede, kurumlar vergisinin yansıtılma ihtimalleriyle baktığınızda neredeyse yüzde 80’e çıkmış. Bunca adaletsiz bir vergilendirmeyle aslında toplumda yaratacağınız tahribat, yoksullaşma çok daha derinleşecek. Dolayısıyla, bu türden bir yoksullaşmayla beraber, aslında vergi performansı da düşecek. Yani vergi adaletsizliği, bir yerde, bütçe açısından çok ciddi bir handikabı beraberinde getiriyor. O yüzden de siz sürekli yan yollardan kaynak arama derdine düşüyorsunuz. Nedir o yan yollardan biri? Cumhurbaşkanlığına tanınan, işte, borçlanma yetkisi, devasa bir rakam, böyle bir yetkinin verilmesi kabul edilebilir değil ya da kur korumalı mevduat, bir acayiplik var bunda. Şimdi, insanlara diyorsunuz ki: “Dolarını bana getir. Bu doları sana geri vereceğim.” Ne zaman? Üç ay sonra. Peki, o, size dolarını veren üç ay sonra ne diyecek? “Aynısını aldım, gittim. Üç ayda elime ne geçti?” Onun üç ayda eline bir şey geçmesini sağlıyorsunuz, değil mi? Buna ne diyoruz? Faiz, prim, neyse. Peki, kur korumalı bir mevduat stratejiniz, bir finansal politikanız varsa, o primi alanlar, o faizi alanlar onunla ne yapar sizce? Döviz alır çünkü kur korumalı mevduat hakkı veriyorsunuz. Böyle garanti bir şey varken başka bir riske girer mi? Finansman demek risk analizi demek. Yani diyorsunuz ki: “Al sana prim, al sana faiz. Sen git, dolar al, getir; ben onu korumaya devam edeceğim.” Şimdi, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülke kendi parasını başka bir paraya, başka bir ülkenin parasına endekslemez, bu mümkün değil. Şimdi, bu hesapta gördüğümüz, ortaya çıkan şey, finansal bir kâbus. Keza kısa vadeli dış borç, keza cari açık, bunları üst üste koyduğunuzda, aslında, Türkiye'nin finansman kâbusu kendini gösteriyor. Bu ek bütçeyle, torba yasayla yapmaya çalışılan şey, bu kâbusu ortadan kaldırmak değil, beslemek. İşte, akıl dışılık, irrasyonalite de burada saklı. Yoksa politika heterodoks olmuş, ortodoks olmuş çok da önemli değil. Neler yapıyorsunuz? Kiralar yüzde 25 olacak yani aspirinle kanser tedavisi gibi bir şey. Kiraları yüzde 25’te tutsanız ne olur, tutmasanız ne olur; ev sahibi kiracı öldürüyor, kiracı ev sahibi öldürüyor, ortalık Teksas’a dönmüş. Ya, böyle bir şey olabilir mi? “Ev sahipleri haklı.” demiyorum, ben de kiracıyım. Keşke kiraları sıfırlasak, herkesin barınma hakkından dolayı bir konutu olsa, bunu başarabildiğimiz bir ülke olsak keşke. Nedir kira vermek? Ama madem böyle bir sistem var, bunun nedeni ne biliyor musunuz? İşte, o dirençli müteahhitleriniz. Öyle bir rant alanı yaratıldı ki o rant alanının karşılığında o rantın yaratmış olduğu mülk fiyatları ister istemez işte böyle bir kira sorununu ortaya çıkarıyor. 1 milyon liralık daire 10 milyon lira rantla satıldığında, daireyi 10 milyon liraya alan bunu kiraya verirken de dönüyor tabii ki bu fahiş kiraları istiyor. Dolayısıyla ciddi bir konut sorunuyla karşı karşıyayız. Gelir dağılımı, servet dağılımı bu kadar bozuk olan bir ülkede fiyat kontrolü yapacaksanız bunu kapsamlı bir şekilde yapmalısınız; seçim yatırımı olarak bir tek fiyatta kontrol sağlayıp rant alanlarına girmediğiniz sürece bir başarı, bir performans, enflasyon üzerinde bir iyileşme yaratamazsınız. Ha, enflasyonun üzerinde iyileşmeyi TÜİK eliyle başarıyorsunuz ama gerçekler o değil, gerçekler bize bambaşka bir enflasyon oranını, bambaşka bir şeyi gösteriyor. TÜİK, size bir manşet enflasyon gösterir; oysa hayat pahalılığı başka bir şeydir, çarşıda, pazarda yaşanandır.
Şimdi, emekliler konusu… Gerçekten bütün bu olan bitenin içinde belki de en büyük mağduriyeti emekliler yaşadı çünkü ciddi bir hata var ortada, düzeltilmesi gereken bir hata var. Ortağınızı dinlemediniz, gerçi bir teklifte bulundu, teklifin öyle ya da böyle olması ayrı bir tartışma; beni de dinlemeyeceksiniz ama ben de bir teklifte bulunmak istiyorum çünkü emeklilere karşı bir sorumluluğumuz var. Şimdi, kök ücret ile en az emekli maaşı, ücreti arasında bir fark var: Yaklaşık 2 bin lira. Gelin, her emekliye 2 bin lira verelim baştan. Her emekliye vereceğimiz 2 bin lirayla 5.500 lira olan kök ücret 7.500 liraya çıkar; doğru mu? Doğru ve buradan itibaren bu ücretleri yeni kök ücreti olarak belirleyelim, üzerine yüzde 25 zam yapalım. Bunun maliyeti yaklaşık 180 milyar lira, bilemediniz 200 milyar lira. Şimdi, bütçeciyiz, o zaman kaynağını da söylemek zorundayız: Cumhurbaşkanına borçlanma yetkisi verdiniz ya 2,2 trilyon; onun noktadan sonraki 2’lik kısmını, 200 milyarını buraya kullansın; emekliler de mutlu olsun, en azından şimdilik kısmen de olsa bir iyileşme olsun. Bunu söyledik, dinlemeyeceksiniz, dinlemeyeceğinizi biliyoruz ama en azından emekliler size sözünü bir yolunu bulup dinletecektir.
Şimdi, ekonomide bütçe yaptığınızda toplum dönüp size bakıyor, öğretmenler bakıyor. Mesela geçen bütçede öğretmen atamaları için söz verdiniz “Ek bütçede öğretmen atamasını da ek olarak yapacağız.” dediniz. Yok, şimdi öğretmenler size bakıyor; nerede?
Sağlık; ciddi sağlık sorunları var. Mesela Muş Devlet Hastanesinde doktor yok. Muş'ta hastalandığınızda gideceğiniz yer Elâzığ Devlet Hastanesi; yolda ölmezseniz, hava iyiyse, güzelse, yollar açıksa. Muş Devlet Hastanesinin araştırma hastanesi olması da elzem bir durum çünkü her yerde bu araştırma hastanesini yapmalısınız ama böyle bir mesele çözüme kavuşturulmamış. Yine, mesela bakıyorlar, yolları yok köylerin; Muş’ta köylüler yol istiyorlar uzun süredir, yol yapılmamış. İşte, bugün Şırnak Vekilimiz açıklama yaptı; Cizre-Silopi yolu bozuk, her gün o kadar çok kaza oluyor ki ölümlü kaza, çok ciddi bir sorun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) – E, bu yollara kaynak ayırmak lazım ama Şimşek 2011’de dedi, siz de yeniden onu getirdiğinize göre yol yapacaksınız. Nereye yapacaksınız? Yeni köprüler yapılacaktır. Mesela Osmangazi Köprüsü var; biliyor musunuz? Şimdi, Muş’taki köylüler o bozuk yollarından giderken aslında farkında değiller, Osmangazi Köprüsü’nden geçiyorlar sürekli. Neden, biliyor musunuz? Osmangazi Köprüsü’nün hazineye maliyeti yıllık 4,6 milyar dolar, oysa o köprünün yapım maliyeti 1,2 milyar dolardı. Osmangazi Köprüsü’nden Muşlular, Vanlılar, Hakkârililer, Trabzonlular, Ordulular belki de hayatlarında hiç geçmediler ama her gün geçiyormuş gibi o ücreti ödüyorlar hazinenin üzerinde yaratılan yükten dolayı; işte bütçe böyle bir şeydir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEZAİ TEMELLİ (Devamla) – Bütçe yaptığınızda Hakkâri’yi de düşüneceksiniz, Muş’u da düşüneceksiniz, Trabzon’u da Rize’yi de Artvin’i de yani bu ülkenin her ilini, her ilçesini düşüneceksiniz. Yoksa sadece Osmangazi Köprüsü’nü yapan müteahhidi düşünürseniz sonuç da işte böyle olur, ek bütçe yapmaya devam edersiniz, o kara delikler büyür.
Teşekkür ediyorum. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Temelli.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Cavit Arı.
Buyurun Sayın Arı. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Evet, bir ek bütçe görüşmelerindeyiz. Bu iktidar döneminde ilk önce on dokuz yıl önce bir ek bütçe yapılmıştı, bir de geçen yıl yapıldı. Şimdi, geçen yılın üzerine de aradan bir yıl geçti, yine ek bütçe ihtiyacı ortaya çıktı. Kaldı ki bu bütçeler yapılırken biz gerek geçen yıl gerek bir önceki yıl, bütçe dönemlerinde yaşanan ekonomik sorunlar ve sıkıntılar ortada olduğu için bu bütçelerin yeterli olmayacağını ve en kısa zamanda belki de bir ek bütçeye ihtiyacı olacağını o günlerde hep söylemiştik. İşte, gerek geçen yıl ve şimdi de bir ek bütçe olayıyla karşı karşıyayız.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ülkede ekonomi sadece ekonomiyle değil üretimin sağlıklı ve desteklenebilir olmasıyla, tarımın desteklenmesiyle ve yine yargıya, adalete olan güvenle, gençlerimizin geleceğe kaygıyla değil umutla bakacağı bir ülke olmasıyla, toplumsal barışın yeterli seviyede olmasıyla, eğitimin kalitesinin en üst seviyede olmasıyla, hukukun üstünlüğünün yine istenilen seviyede olmasıyla bir bütünlük arz etmektedir.
Şimdi, ek bütçeyle karşı karşıyayız ama bu ek bütçenin gerekçelerine en temel olarak baktığımızda, depremi öncelediğinizi görmekteyiz. Şimdi, tabii ki deprem vakası yaşandı ve bir ihtiyaç olduğu ortada ve yine, dün burada görüşülen torba yasayla da çalışanlarımıza birtakım iyileştirmeler, işte, maaşlarına zamlar yapılmasına dair kararlar da alındı yani çalışanlara ve emeklilere de sonuçta para lazım ancak ülkede şöyle de bir gerçek var: Bütçedeki rakamları ne kadar yükseltirseniz yükseltin, iktidar tarafından ne kadar süslü laflar söylenirse söylensin, işte “Biz ekonomiyi şu noktaya getirdik.” “Bütçeyi bu rakamlara kadar yükselttik.” denirse densin, ortada hayatın gerçekleri var. Hayatın gerçeği şudur: Vatandaşımız açısından, emeklimiz açısından, çalışanımız açısından, asgari ücretlimiz açısından hayatın gerçeği, cebine girecek olan paranın daha girmeden eridiğine hep birlikte şahit olmamızdır. Vatandaşımız bugün pazara çıktığında o pazar arabasının yarısını dolduramadan boynu bükük bir şekilde evinin yolunu tutar hâlde. Markete girdiğinde en kısa zaman dilimi içerisinde en fazla harcama yapılan araç market arabası hâline döndü; bakın, en kısa zaman dilimi içinde o marketten çıkarken en fazla parayı market arabasına verir hâle geldik. İşte, vatandaşımız zorunlu ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz bir dönemdeyken bugün iktidarın, işte “Şu duruma geldik.” “Bu duruma geldik.” laflarına vatandaşımızın inanmasını beklemeniz mümkün değil.
Tabii, ülkede birkaç kuyruk var, doğru. Ekonomisi düzgün olanların; iktidarın yarattığı ortamlardan, imkânlardan yararlanarak gelirini daha da artıranların bugün ülkemizde araç kuyruklarında beklediğini biliyoruz, ev kuyruklarında beklediğini de biliyoruz ama maalesef, bu ülkede daha geçen hafta dahi vatandaşımız tuvalet kâğıdı kuyruğunda beklemek zorunda kaldı. Çünkü sizin açıkladığınız vergi artışları, katma değer vergisi oranlarındaki artışlar nedeniyle cebindeki üç beş kuruş parayla en azından zorunlu ihtiyaç malzemelerini alabilme mücadelesine girişti bizim vatandaşımız. Yani siz ne derseniz deyin, evinin kirasını ödeyemeyen veya evlenme çağına gelip de ev kiraları nedeniyle ev tutamayan gençlerimize siz bunları inandıramazsınız.
Şimdi “ek bütçe” dedik; evet, bir ek bütçeyle karşı karşıyayız. 1 trilyon 119,5 milyarlık gelir ve gideri dengeli olan bir ek bütçe teklifinde bulunmaktasınız. Geçtiğimiz dönemlerde şuna şahit olduk, önce onu da ifade edeyim: Yaşanan tüm olumsuzluklarla ilgili olarak yani özellikle ekonomik olumsuzluklarla ilgili olarak iktidarın hep bahanesi oldu. Arada, kırk yılda bir iyi bir şey yapılmışsa “İktidar olarak biz yaptık.” dediniz ama ne kadar olumsuzluk varsa onların bir sahibi vardı ama hiçbir zaman siz o olumsuzlukların sahibi olmadınız. Her zaman olumsuzlukların nedeni dış güçler oldu; efendim, küresel düzeyde sürmekte olan, yükselen enflasyon oldu; tedarik zincirindeki aksaklıklar oldu, emtia fiyatlarındaki dalgalı seyir ve daha belki bir buçuk sene bile olmayan Rusya-Ukrayna savaşını dahi siz ekonomideki daha önceki yılların bile belki de sebebi olarak sayabildiniz. Yine, 2020 yılında başlayan Covid neredeyse ülkenin içinde bulunduğu tüm olumsuzlukların sebebi olarak sayıldı.
Her zaman söylüyorum, 2018 yılında biz milletvekili olarak buraya geldiğimiz günden itibaren AKP iktidarının bu ülkede yarattığı ekonomik sorunlarla ilgili görüşmeleri, konuşmaları ve illerdeki vatandaşlarımızın yaşadıklarıyla ilgili çalışmalar yaptık ve o çalışmalara şöyle bir baktığımızda, sizin bugün bu saydıklarınızın hiçbiri onların gerekçesi değildi. Deprem nedeniyle, evet, ihtiyaç var; memura, işçiye, emekliye zam ve iyileştirme var ama bunların hiçbiri ülkedeki kötü gidişatın sebebi olamaz. Bu kötü gidişatın tek sebebi var, onu açıkça söylemek istiyorum; AKP iktidarıdır. İşte, bugün vatandaşımızın borcunu ödeyemez hâlde olduğu, evinin ihtiyacını alamaz olduğu, kirasını ödeyemez olduğu, çocuğuna harçlık veremeden okuluna göndermek zorunda olduğu bugünlerin tek sorumlusu AKP’nin kötü ekonomi politikalarıdır ve bunların en başında da israf ekonomisi gelmektedir. Özellikle kamu-özel iş birliği projeleriyle, gereksiz olan onlarca yatırımla milyarlarca paramız bugün birilerinin cebine hortumlanmaya devam edilmekte. Evet, geçilmeyen köprüye, yolcu uçmayan havaalanlarına paraların aktarılmasıyla, yandaşların kayırılmasıyla, yandaşların borçlarının silinmesiyle, yine kur korumalı mevduat sistemiyle belli kişilere yüksek faizlerin aktarılmasıyla gerçekten ekonomik anlamda büyük sorunlar yaratmaya devam etmektesiniz.
Şimdi, vatandaşımız gerçekten sizler ne anlatırsanız anlatın yaşadığını bilmekte ve görmekte. Evet, bugün vatandaşımız gerçekten büyük sıkıntı yaşamakta. Sizlerin de üretime destek vermediğinizi, bugün satmakla bitiremediğiniz çok sayıda fabrikanın… O cumhuriyetin zor koşulları içerisinde yapılan fabrikaların tek tek satıldığı dönemleri siz yaşattınız bu ülkeye.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ek bütçede önce şunu söylemek istiyorum: Ek bütçeyle önce depreme dayalı birtakım desteklemeler, bunun yanı sıra da farklı alanlarda da yine desteklemeler öngörülmekte. Bu ek bütçede örneğin 31 üniversiteye ödenek aktarıldığını görüyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii ki üniversitelerimizin hepsi birbirinden değerli ve önemli ancak 31 üniversiteye ödenek aktarılırken… Akdeniz Üniversitesi Antalya’nın en önemli üniversitelerinden biridir, kaldı ki Türkiye’nin de en önemli üniversitelerinden biridir; gerek tıp fakültesiyle gerek diğer fakülteleriyle birlikte gerçekten Türkiye’nin örnek üniversitelerindendir. Özellikle sağlık alanındaki önemli hizmetleriyle -organ nakli dâhil- bölgeye çok önemli hizmetleriyle desteklenmesi, sahip çıkılması gereken bir üniversitedir. Komisyonda da söyledim Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımıza, Akdeniz Üniversitesine de bu bütçeden destek verilmeli çünkü o üniversitenin yaşatılması hem Antalya adına hem bölge adına hem de Türkiye adına çok önemli ve değerlidir.
Şimdi, yine bu ek bütçede deprem bölgesindeki elektrik ve doğal gaz ödemeleri için de 1,3 milyar TL ayrıldığını görüyoruz yani deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın bugüne kadar olan borçlarının karşılandığı miktar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, öncelikle şunu söyleyeyim: Sayın Genel Başkanımız yıl sonuna kadar bu desteklemelerin devam etmesi gerektiğini ifade etti.
Şimdi, biz buna karşı değiliz ve sonuna kadar da destekliyoruz ama siz şunu yaptınız geçtiğimiz yakın tarihte, seçim döneminde: Ülkemizin kaynaklarını, hepimizden toplanan vergilerden oluşan bütçeyi seçim döneminde kullandınız, seçime heba ettiniz ve seçimde bitirdiniz.
Şimdi, bakın, deprem bölgesindeki vatandaşların elektrik ve doğal gaz faturalarını karşılıyorsunuz, doğru, destekliyoruz ama peki, seçim döneminde bir ay boyunca bütün vatandaşların yani doğal gaz kullanan vatandaşların faturalarını da siz sildiniz. Yani içinde zengin olan var, kat kat zengin olan var, belki durumu orta hâlli olan var ama işte genel bütçeden harcanan bu parayla, doğal gaz ücretleriyle birlikte siz onu siyaseten bize karşı kullandınız.
Şimdi, ilk altı ay 123,4 milyar dolar ihracat yapıldı; 184,8 milyar dolarlık bir ithalat olduğuna dair bütçede bir bilgi verildi. Ben öncelikle teşekkür ediyorum, “Neden?” derseniz geçtiğimiz dönemde ithalat ve ihracat rakamları yönüyle baktığımızda hep ihracat rakamları bilgi olarak paylaşıldı, o bilgiler verildi yani sanki ihracatta devamlı gelişme oluyormuş gibi ama biz de hep ithalatı sorduk. Yani ithalat ihracat dengesini, ilk defa bu kadar net bir şekilde ihracatla ilgili rakam verilirken ithalat bilgisini de burada verdiğinizi görüyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar; belediyeler ve il özel idareleri için yine kanuni zorunluluk nedeniyle bu ek bütçede 110,4 milyarlık bir ödenek ayrıldığını görüyoruz. Ben bu konuda şunu söylemek istiyorum: Belediyelerle ilgili bu ödeneğin daha da arttırılması gerekirdi çünkü belediyeler, özellikle de Cumhuriyet Halk Partili belediyeler sosyal belediyecilik adına gerek pandemi döneminde gerekse yaşanan büyük yangınlarda, sel felaketlerinde ve özellikle de deprem döneminde çok önemli işler gerçekleştirdiler ve çoğunluğunda da kendi bütçelerinden harcayarak gerek yangın bölgesi gerekse deprem bölgesinde… O depremin ilk anından itibaren bugün de hâlen oralarda vatandaşlarımızın derdine derman olmaya, onların yaralarını sarmaya devam ediyorlar. Şimdi, iktidarın değişik kaynaklarla belediyelerini destekleme imkânları olduğunu biliyoruz ama hiç olmazsa, yine de eşit pay almaları adına bu bütçeden belediyelere özel bir destek daha vermesinde fayda var. Özellikle de son dönemde emekli sayısının artmasıyla birlikte ve yine asgari ücretin artmasıyla birlikte belediye bütçesinden çok önemli rakamlar oralara gitmek zorunda kaldı. Bu anlamda, bütün belediyelerde gerçekten bütçe açığı ortaya çıkmaya başladı. İşte, belediyeler yönünden bu kaynağın artırılmasında büyük fayda olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Yine, bu bütçede esnaf sanatkârlara ve çiftçilere sağlanan hazine faiz destekli krediler nedeniyle Halk Bankası ve Ziraat Bankası için 8 milyarlık bir ek bütçe ödeneği bulunmakta. Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, gerek Ziraat Bankası ve gerekse Halk Bankası üzerinden çiftçimize ve sanatkârlarımıza yapılacak olan bu desteğin de artırılmasında büyük fayda var çünkü bu ülkede gerçekten büyük sıkıntı çeken kesimlerin başında çiftçilerimiz gelmekte. Zaten çiftçilerimiz Tarım Kanunu'ndan kaynaklanan o yüzde 1’lik payını bugüne kadar hak ettiği şekilde alamamış, bugün çiftçimiz ürettiğinden para kazanamaz durumda. Daha yakın tarihte yani seçim öncesinde, örneğin, bölgemizde, Antalya'da sera üreticisi çiftçimizin tam para kazanacağı dönemde, seçime doğru giderken hiçbir nedeni olmadan ihracat yasaklandı ve böylelikle çiftçimizi iktidarın kendi almış olduğu kararla zarar ettirir hâle döndürdünüz. Ya, o ihracat alanları, ihracat pazarları öyle kolay elde edilmiyor yani “Ben yasakladım ihracatı.” demekle olmaz değerli arkadaşlar. Bizim Antalyalı üreticimiz, seracılarımız üretmiş olduğu ürünün karşılığını alamadı, bu anlamda da büyük sıkıntısı var; esnafımız da yine aynı şekilde.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Şanlıurfa da alamadı, Şanlıurfa da alamadı.
CAVİT ARI (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, esnafımızın, iş adamımızın ve vatandaşımızın krediye ulaşması da artık zorlaştı, hatta bazı yerlerde de imkânsızlaştı. Yani siz ekonominin güzelliğinden, iyiliğinden bahsediyorsunuz; değerli arkadaşlar, gidin bakalım kredi çekebiliyor musunuz, kredi alabiliyor musunuz. Bugün neredeyse araç kredisi bile verilmiyor. Tüketici kredisi almaya gidin, limitleri bankalar iyice dibe indirdi veya size bir kredi verecekse bugün yüzde 4,5’lar seviyesini gördü bu ülke sayenizde. Gidin alın bakalım krediye ulaşabiliyor musunuz. Sayenizde, işte, bugün esnafımız, iş adamımız, üreticimiz veya ihtiyaç sahibi vatandaşımız artık krediye ulaşamaz duruma geldi. Yani siz kalkmışsınız ekonomideki rakamlardan, iyileştirmelerden falan… Ya, krediyi veremiyorsunuz, bankalar artık kredi vermiyor arkadaşlar; siz neden bahsediyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, şimdi, bakın, personel maaşlarıyla ilgili, yaklaşık olarak bu bütçeye maliyeti 794 milyar lira olacak yani 794 milyar liralık bir bütçe açığıyla karşı karşıya kalacağız ancak bu bütçe açığı -şöyle söyleyeyim- bu mevcut ek bütçeyle birlikte bütçede görülmemekte. Nerede? Daha dün görüştüğümüz torba yasa içerisinde gizlenmiş vaziyette. Şimdi, bütçe yapılırken ilk başlangıçta 2023 yılı bütçe açığı 659,5 milyardı. Peki, ne oldu dünkü torba yasada? Normal şartlarda yani kanuni anlamda söylüyorum, önce Hazine ve Maliye Bakanı tarafından yüzde 5, yine Cumhurbaşkanı tarafından yüzde 5 artırılarak bu bütçe açığı genişletilebilmekteydi ancak torba yasayla birlikte burada Cumhurbaşkanlığına Anayasa’nın da amir hükümlerine aykırı bir şekilde 3 katına kadar artırma yetkisi verildi. Yani böylelikle ne oldu? 2 trilyon 181 milyar TL'ye kadar çıkan bir borçlanma yetkisi verildi Cumhurbaşkanlığına, bu da Meclisin bütçe yapma yetkisinin ihlali anlamına gelmektedir ve açıkça Anayasa’ya aykırılık teşkil etmektedir.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, bugün konuşma yapacağımı duyan bir sigorta şirketi temsilcisi arkadaşımız “Sayın Vekilim, bu AKP iktidarı ekonomiden ‘Ekonomiyi şu seviyeye getirdik.’ diye bahseder ama sizden şunu rica ediyorum…” dedi. Değerli arkadaşlar, sigorta şirketlerinin zorunlu trafik sigortası poliçelerini artık kesmemek için mazeretler yarattığını sizlere duyurmak istiyorum. Bakın, zorunlu trafik sigortasını dahi yapmak istemeyen sigorta şirketleri var, yapsa da “Yanında diğer ilave sigortalarla -yani örneğin ferdî kaza- veya tamamlayıcı poliçeler kesersek yaparız.” deme noktasına gelmiş durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CAVİT ARI (Devamla) – Pardon, tamamlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
CAVİT ARI (Devamla) – Bu durumda ne olacak? Yani vatandaş kendi parasıyla neredeyse zorunlu sigortasını yaptıramayacak ya da yaptırsa bile pahalıya yaptıracak hâle düştü. Zaten o kaskoyu da hepimiz yaşıyoruz, hiçbir dönemde bu kadar kasko sigortaları da yükselmemişti. İşte bu durum dahi bugün sizin ülke ekonomisini getirdiğiniz noktayı açıkça ortaya koymaktadır diyorum.
Hepinize saygılar sevgiler sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arı.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Savaş.
Buyurun Sayın Savaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
2002 yılında AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle birlikte uygulamaya koyduğumuz mali disiplin ve yapısal reformlar sonucunda Türkiye’nin temel makroekonomik göstergeleri hızlı bir şekilde düzelmiştir. Bu dönemde faiz oranları düşmüş, Türkiye'nin üretim kapasitesi artırılmış ve sanayimizde büyük atılım ve dönüşüm sağlanmıştır.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Faiz oranları mı düştü Başkanım?
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – Buna bağlı olarak dünyada örnek olarak gösterilen millî gelir ve ekonomik büyüme rakamlarına ulaşılmıştır.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Faiz oranlarının düştüğünü söylüyor sayın hatip Başkanım. Nerede düştü?
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – Kamu maliyesi politikalarının etkin ve verimli kullanılmaya başlanması sonucunda 2002 yılında yüzde 11,1 olan merkezî yönetim bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2022 yılında yüzde 1’e gerilemiştir. Bütçe açığının azaltılması, kaynakların faiz ödemeleri yerine yatırıma yönlendirilmesi sağlanmış ve Türkiye ekonomisi son yirmi yılda gelişen ülkelerin çok üzerinde performans göstermiştir. Türkiye ekonomisinin en güçlü yönlerinden birinin kamu maliyesi olduğu, kamu borcunun da düşük ve yönetilebilir seviyede bulunduğu tartışmasız kabul edilen bir gerçektir. Türkiye bugün mali disiplini temsil eden uluslararası kriterlere göre bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya ve kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı parametrelerinde Avrupa Birliği, OECD ve G20 ülkeleri arasında istisnai başarıya imza atmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri bugüne kadar gerçekleştirdiği icraatlar ve yaptığı reformlarla ülkemizi sadece bölgesel ve küresel düzeyde önemli bir aktör hâline getirmemiş, aynı zamanda vatandaşlarımızın alım gücünü ve refah seviyesini de arttırmıştır.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Şanlıurfa’nın alım gücü düşük, refah seviyesi de ayaklar altında. Ben anlamadım ki nereyi anlatıyor sayın hatip bizlere.
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın milletimiz nezdinde test edilmiş ve sınanmış bir başarı hikâyesinin olduğu son seçimlerde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bildiğiniz üzere, 2020 yılının başından itibaren tüm dünyayı etkileyen Covid-19 salgını ve daha sonra başlayan ve hâlen devam eden Rusya-Ukrayna savaşı gibi küresel gelişmelerin etkisiyle yaşanan çalkantılı dönemde tüm dünyada makroekonomik göstergelerde olumsuzluk hâkim olmuş, bununla birlikte, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde alınan tedbirlerle bu olumsuzluklar ülkemizde minimize edilmiştir.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Onun için mi dolar yükseldi bu kadar?
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – Nitekim üretimin çarkları durdurulmadan hayata geçirdiğimiz politikalar ve sunduğumuz desteklerle ekonomimiz canlı seyrine devam etmiş, 2020 salgın yılında küresel ekonomi yüzde 3,1 oranında daralma kaydederken Türkiye ekonomisi sanayi sektörü öncülüğünde yıl genelinde yüzde 1,9 oranında büyümeyi başarabilen az sayıda ülkelerden biri olmuştur. Salgın sonrası dönemde elde edilen kesintisiz ve yüksek büyüme hızımız birçok kurumsal tahminin ötesine geçmiştir. Bu dönemde istihdam artışı, turizm gelirleri ve mal ihracatımızda önemli kazanımlar elde edilmiş, küresel krizden itibaren kesintisiz büyüme süreci yaşanmıştır.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Dolar kaç lira oldu?
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – 2021 yılında son elli yılının en yüksek büyüme hızına ulaşan ekonomimiz 2022 yılında da savaşa rağmen yüzde 5,6 oranında güçlü bir büyüme kaydetmiştir. Hükûmetimizin güçlü politikalarıyla, deprem felaketinin yaşandığı 2023 yılının ilk çeyreğinde ekonomimiz seçim atmosferine rağmen yüzde 4 büyüme oranı kaydederek canlılığını korumuştur. Diğer taraftan, 2023 yılının ilk altı ayında ihracatımız 123,4 milyar dolar olarak gerçekleşmiş, ithalatımız ise 184,8 milyar dolar olmuştur. 2022 yılında attığımız adımlar neticesinde bir önceki yıla göre yüzde 53 artışla 46,3 milyar dolara ulaşan turizm gelirimizin 2023 yılında tarihî rekorlar kırması beklenmektedir.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, bu konuşmayı Şanlıurfa’nın Yıldız Meydanı’nda meydanında yapsa var ya, halk ne diyecek ben anlamıyorum yani bu işi.
BAŞKAN – Sayın Tanal, hatibin insicamını bozmayalım lütfen.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Şanlıurfa’nın Yıldız Meydanı’nda anlatsa bunu…
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – Dolayısıyla önümüzdeki aylarda enerji…
BAŞKAN – Sayın Hatip, bir saniye.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım, Şanlıurfa’nın Yıldız Meydanı’nda sayın hatip böyle konuşsa…
BAŞKAN – Sayın Tanal, ama böyle bir usul yok. Lütfen hatibin insicamını bozmayalım. Lütfen…
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Ben de usulü hatırlatıyorum zaten, olmadığını biliyorum, hatırlatıyorum ben.
BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen.
Buyurun Sayın Hatip.
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – Sayın Tanal lütfen, biraz dinleyin. Ekonomiyi biraz öğrenin. Lütfen, lütfen, rica ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Efendim, işte, siz öğrendiğiniz için dolar 26 lira oldu. Bakın, dolar onun için 26 lira oldu.
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – Bakın, Tanal, her konuda bilginiz var, her konuda ahkâm kesiyorsunuz, her konuda fikrinizi burada söylüyorsunuz. Lütfen ekonomiyi de bize bırakın, ya, ekonomiyi bize bırakın.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Efendim, siz ekonomiyi bildiğiniz için dolar 26 lira oldu.
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – Allah aşkına lütfen, rica ediyorum. Lütfen, lütfen…
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – E, Allah aşkına, dolar niçin 26 lira oldu? Ekonomiyi bu kadar iyi biliyorsunuz, niçin dolar 26 lira oldu? Tamam, ekonomi bu kadar iyiyse niye 26 lira oldu?
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – Dolayısıyla…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Hatip.
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen…
BAŞKAN – Sayın Tanal, bir daha uyarmayacağım.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Ağabey, özür dilerim yani arkadaşlar sizden de özür dilerim. Ekonomi bu kadar çok iyiyse niye 26 lira oldu?
BAŞKAN – Sayın Tanal, lütfen.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Ben hatipten özür diliyorum. Ekonomi bu kadar çok iyiyse niye dolar 26 lira oldu?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz. Bırakın, hatip konuşmasını tamamlasın.
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – Sonuç ortada -biraz önce de söyledim- Sayın Cumhurbaşkanımızın vatandaş nezdinde test edilmiş, sınanmış bir başarı hikâyesi olduğu için sonuç ortada. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Beyefendi, ya, anladım. Bu ekonomik başarınız bu mu?
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – Sonuç ortada Sayın Tanal. Lütfen…
BAŞKAN – Sayın Tanal, soru-cevap kısmında 11’inci sıradasınız. Böyle bir usulümüz yok kürsüyle. Sorarsınız sorunuzu, cevabını alırsınız.
Buyurun, lütfen devam edin.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Peki Değerli Başkanım.
MUSTAFA SAVAŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Dolayısıyla, önümüzdeki aylarda enerji ithalatındaki azalış ve turizm gelirleri öncülüğünde hizmet ihracatı gelirlerimizdeki artışın cari işlemler dengesine olumlu yansımaları olacaktır.
İş gücü piyasalarına baktığımızda ise Türkiye 2002-2022 döneminde 9,4 milyon istihdam oluşturmuş, 2023 yılı Mayıs ayı verileri itibarıyla toplam istihdam düzeyi 31,7 milyona ulaşmıştır. Bununla birlikte, iş gücüne katılımı teşvik edici politikalar sonucunda özellikle kadınlarda güçlü iş gücüne katılım artışı sağlanmıştır. Son yirmi yıllık dönemde iş gücüne net yeni katılım 10,5 milyon kişiye ulaşmıştır. İlgili dönemde istihdam oranı 2022 yılı itibarıyla yüzde 47,5 seviyesine yükselmiştir. Depremin iş gücü piyasası üzerindeki sınırlı etkisinin nisan ayı itibarıyla sona ermeye başladığı gözlenmekte ve önümüzdeki dönemde iş gücüne katılım ve istihdam oranlarındaki artışın devam etmesi beklenmektedir. Nitekim bu yılın mayıs ayında mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,5 puan azalarak yüzde 9,5 olarak gerçekleşmiştir. Öte yandan 2023 yılına gelindiğinde, enflasyon oranı hızlı bir düşüş eğilimine girmiştir; 2022 yılı Kasım ayında başlayan gerileme süreci 2023 yılı Haziran ayında da devam etmiş ve yıllık enflasyon yüzde 38,2’ye gerilemiştir.
Dolayısıyla, tüm bu göstergelerin de işaret ettiği gibi, ülkemiz ekonomisi 6 Şubatta yaşanan deprem felaketine ve küresel düzeyde yaşanan olumsuzluklara rağmen sürdürülebilir ve güçlü büyüme görünümünü korumaktadır. Ülkemizin izlediği politikalara güvenin bir göstergesi olarak, Türkiye'nin beş yıllık ülke kredi risk primi de düşüşünü sürdürerek 13 Temmuz itibarıyla 442 baz puanla son yirmi yılın en düşük seviyesine gerilemiştir. Türkiye yatırım, üretim, ihracat, istihdamı önceleyen ekonomi politikaları ve güçlü kamu maliyesiyle Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde her türlü güçlüğü aşmaya muktedir olduğunu bir kere daha göstermiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’yla merkezi yönetim bütçe giderleri 4 trilyon 470 milyar lira ödenek tahsis edilmiştir. Ancak 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler nedeniyle yapılan harcamalar başta olmak üzere kamu idarelerinin ödenek ihtiyaçlarının karşılanabilmesi amacıyla 1 trilyon 119,5 milyar lira ödeneğin ilgili kamu idarelerinin bütçelerine eklenmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Kahramanmaraş merkezli depremler 11 ilimizde 14 milyondan fazla insanımızı etkileyen ve asrın felaketi olarak nitelendirilen büyük bir afet olarak tarihimizdeki yerini almıştır. Bu vesileyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah'tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar ve yakınlarına sabırlar diliyorum.
Deprem bölgesinin nüfus, coğrafi büyüklük ve millî gelirdeki payı bakımından arz ettiği önem ve insani kayıplarımızın yanı sıra maddi kayıplarımız düşünüldüğünde her ekonominin kolay kolay üstesinden gelemeyeceği çok ciddi bir yük ortaya çıkmıştır. Tabii, bunun dışında kaybolan anıların, umutların ve sevgilerin ölçülmesine ise imkân bulunmamaktadır. Böyle bir afetin dünyanın en güçlü ekonomilerini bile sarsacağı ve bu sarsıntının uzun süre devam edeceği hepimizin malumudur. Ancak, Türkiye yaşanan bu afeti Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde en az hasarla atlatmasını bilmiştir. Bu olağanüstü hadisede her zaman olduğu gibi vatandaşımızın yanında olduk, yaşanan felaketin etkilerinin en hafif şekilde atlatılmasını ve tekrar normal hayata dönülmesini sağlamak üzere gerekli tedbirleri ivedilikle ve kararlılıkla aldık. Mevcut bütçe olanakları dâhilinde tüm imkânlarımızı bölgeye sevk ettik, milletimiz de asrın felaketi karşısında kelimenin tam anlamıyla asrın dayanışmasını göstermiştir.
Şimdi, depremin ekonomimiz üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek için ek önlemlerin alınmasına ihtiyaç duyulmuştur, bu ağır yükün altından hep birlikte kalkacağız. Bildiğiniz üzere, deprem bölgesinde hayatın normale dönmesi için yoğun gayret sarf ediyoruz; şehirlerimizi eskisinden daha güvenli, dayanıklı hâle getirmekte kararlıyız, bu yılın ekim, kasım aylarından itibaren yapımı tamamlanan konutların teslimatını peyderpey gerçekleştireceğiz. İlk bir yılda 319 bin konutun inşasını bitirip hak sahiplerine teslim etmeyi planlıyor, toplamda 650 bin konut inşa etmeyi hedefliyoruz. Depremin yaralarını sararken dirençli şehirler yaklaşımımıza uygun bir şekilde planlama süreçlerini tamamladık. Türkiye Yüzyılı vizyonumuz çerçevesinde, afetlere duyarlı şehirleşme, depremden etkilenen tüm şehirlerimizde yaşam kalitesini en yüksek seviyeye çıkaracak kentsel dönüşüm seferberliğiyle yeni yerleşimler oluşturmak için gece gündüz var gücümüzle çalışıyoruz. Bu çerçevede, mali disiplinden asla taviz vermeden, geçtiğimiz yılı öngörülenin altında bir açıkla kapatan bütçemizin 2023 yılında yeni koşullar ve ihtiyaçlara göre revize edilmesi için ek bütçe kanun teklifimizi Gazi Meclisimize sunduk. Ek bütçeyle depremden zarar gören vatandaşlarımızın ihtiyaçları karşılanacak, hasar gören konutlar yeniden inşa edilecek, altyapı hasarlarının onarılması veya yeni altyapının tesis edilmesi sağlanacak, kamu idarelerinin yapı stokunda oluşan zararlar giderilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; depremin hemen ardından mart ayında Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığımızın açıkladığı rapora göre depremin maliyeti 104 milyar dolar hesaplanmıştır. Bu rakam ekonomimiz üzerinde büyük bir yük oluşturmaktadır. Kanun teklifimizle ek bütçenin 527,3 milyar liralık bölümünün deprem sonucu ortaya çıkan hasar ve tahribatın etkilerinin giderilmesi amacıyla kullanılması öngörülmektedir. Hazırladığımız ek bütçe kanun teklifiyle öngördüğümüz ilave ödenekler başta depremin etkilerinin ortadan kaldırılması olmak üzere zorunlu harcama alanlarına yöneliktir. Tüm sosyal kesimleri desteklemeyi, ekonomimizin sağlıklı büyümesini hedeflemektedir. Diğer taraftan ek bütçenin deprem dışındaki giderlerinin dağılımına bakıldığında, vatandaşlarımıza yönelik hizmetlerin iyileştirilmesi yönünde il özel idarelerine ve belediyelere aktarılacak kaynaklar, ülkemizin büyümesine ve istihdamına katkı sağlayacak yatırımların daha hızlı tamamlanabilmesi amacıyla tarımsal sulama projeleriyle kara yolu ve demir yolları başta olmak üzere yatırım nitelikli giderler, tarımsal destekler, tarım sektörü yatırımlarıyla tarımsal kredi sübvansiyonu müdahale alımları ve tarımsal KİT’ler, engelli evde bakım destekleri, 65 yaş üstü yaşlılar ile engelli vatandaşların aylıkları, muhtaç ailelere yapılacak yardım ödemeleri ve diğer sosyal amaçlı giderler için kullanılması öngörülmüştür. Ayrıca engelli eğitim desteği, okul yemeği giderleri, ücretsiz ders kitabı ve yardımcı materyal giderleri, taşımalı eğitim giderleri gibi eğitim hizmetlerinin yürütülmesi, esnaf sanatkâr ve çiftçilere sağlanan hazine faiz destekli krediler nedeniyle Halk Bankası ve Ziraat Bankasının görevlendirme giderleri, genel aydınlatma giderleri, konut, ibadethane ve cemevlerine ücretsiz doğal gaz sağlanabilmesine ilişkin sistem kullanım bedelleri, deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın elektrik ve doğal gaz faturalarının silinmesi ve ertelenmesi nedeniyle oluşan giderlerin karşılanabilmesi, diğer zorunlu harcamalar, faiz giderleri için kullanılması öngörülmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde AK PARTİ Hükûmetlerimiz sürdürülebilir ve güçlü büyüme yolunda konjonktürel sıkıntıları bertaraf etmek için maliye, para ve gelir politikalarının eş güdümüne özel önem vermektedir. Küresel ekonominin yeniden yapılandığı ve öngörülebilirliğin azaldığı bir dönemde sağladığımız destekleyici adımlar sayesinde ekonomimizin direncini ve cazibesini artırdık. Yeni dönemde ekonomi politikalarımız çerçevesinde üretimde verimliliğin sağlandığı, istihdamın ve ihracatın yeni rekor seviyelere ulaştığı ve bu süreçte enflasyonun yeniden tek haneli seviyelere düşürüldüğü güçlü ve müreffeh bir Türkiye'yi inşa etme gayesiyle yola devam ediyoruz. Bu çerçevede hazırladığımız ek bütçe kanun teklifimiz hem depremin etkilerini ortadan kaldırmayı hem de sosyal kesimleri desteklemeyi ve ekonomimizin sağlıklı büyümesine katkı sağlamayı hedeflemektedir. Bu çerçevede ek bütçe ödeneklerimiz 1 trilyon 119,5 milyar lira olup bu giderlerin karşılığı olarak gelirlerimizin de aynı tutarda artacağını tahmin ediyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye büyük demokrasi ve kalkınma hamlesi sayesinde son yirmi yılda bir asırlık yolu katetmiş, nihayet kendi hedeflerini, kendi vizyonunu belirleyip uygulayabilecek bir iklime kavuşmuştur. AK PARTİ olarak her alanda yaptığımız reformlarla ülkemizi 2023 hedeflerimize ulaştırmak için elimizden gelen tüm gayreti gösterdik. Aziz milletimiz de şahittir ki bu süreçte onca badireleri atlattık, engelleri aştık, ülkemiz üzerinde oynanan gerek siyasi gerek ekonomik nice sinsi planı boşa çıkardık. Şimdi ise cumhuriyetimizin ilk asrını geride bırakıp ikinci asrına başlayacağımız bu dönemde de Cumhur İttifakı olarak Türkiye Yüzyılı vizyonuyla güven ve istikrardan taviz vermeden başarılarımıza yenilerini ekleyeceğiz. Türkiye Yüzyılı vizyonuyla ülkemizi dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri yapma, milletimizin güvenliğini, huzurunu, refahını en üst seviyeye çıkarma hedefini birlikte başaracağız.
Hazırlanan ek bütçenin her bir kuruşu deprem bölgemizin ihtiyaçları başta olmak üzere toplumumuzun geniş kesimlerinin ihtiyaçlarını karşılamak, geleceğe umutla bakacakları yarınların altyapısını oluşturmak için harcanacaktır.
Bu düşüncelerle ek bütçenin ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum. 15 Temmuz Millî Birlik ve Demokrasi Günü’nü kutluyorum. Hain darbe girişiminin yıl dönümünde her karış toprağı şehit kanıyla bezenmiş vatanımız ve mukaddes değerlerimiz için şehadete yükselen şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum, kahraman gazilerimizi şükranla anıyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Savaş.
Şimdi şahıslar adına söz kısmına geldik.
Malatya Milletvekili Sayın Veli Ağbaba. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır Sayın Ağbaba.
Buyurun.
VELİ AĞBABA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bütçe hakkı Meclisin en temel işlevidir. Egemenlik, bütçe hakkının kullanımıyla ve Parlamento ile bütçe hakkı arasında doğru bir ilişki vardır. Eğer meclisin bütçe yapma hakkını elinden alırsanız Meclisin yani millî iradenin en önemli işlevini yok etmiş olursunuz. Bakın, bütçe hakkı insanlık ve demokrasi tarihinde kazanılmış en önemli haktır. 1215’te İngiltere kralı Yurtsuz John kendisine karşı ayaklanan İngiltere baronlarıyla Thames Nehri kıyısında çadırda Magna Carta’yı imzaladı. İmza töreni sarayda veya başka bir yerde yapılmadı, eşitsizliğe ve tarafsızlığa vurgu olarak boş bir çayırda imzalandı. O günden sonra büyük şûranın yani Meclisin onayından geçmemiş vergi toplanmayacaktı yani vergide rıza ilkesi kabul edildi. Bütçe hakkı monarşiye karşı, tek adam rejimine karşı mücadelelerle edinilmiş en önemli haktır. Halk adına seçilenlerin devletin sağ eli ile veren sol elin dengesini kurmasıdır. Şimdi sıraladığım gerekçelere bakarak Meclise sunulan ek bütçe Meclisin bütçe hakkına vurulan bir darbedir. Mecliste bütçe hakkı 16 Nisan 2017’de Özgür Özel’in söylemiyle “rejime kasteden anayasa değişikliği”yle elinden maalesef alınmıştır. Az önce söyledim, devletin alan sağ eli ile veren sol eli arasında denge kurmasıdır ama bu konuştuğumuz bütçede alan el ile veren el arasında bir denge kurulmadığını görmekteyiz.
Değerli arkadaşlar, “bütçe” dediğimiz terazinin iki tarafı var; dengeyi tutmak için bu iki kefeyi ayarlamak gerekiyor. Bir tarafta kamu harcamaları diğer tarafta kamu gelirleri. Siz bu terazinin dengesini bozarsanız… Kamu harcamalarını lüksünüze, itibarınıza, yandaşlara peşkeş çekmeye ayırdınız. Bunun en önemlileri yandaşlara dolar bazında garanti ödemeleridir, yaklaşık 52 milyar olduğu söyleniyor. Bir diğeri, sizin getirmiş olduğunuz “kur korumalı mevduat” denen ucubedir. Kamu gelirlerini yani vergileri artırmak dışında çareniz kalmıyor, dolaylı, dolaysız vergiler her gün artıyor; motorlu taşıtlar vergisi, KDV artışları, kurumlar vergisi artışları bunun en büyük örneğidir.
Değerli arkadaşlar, dolaylı vergi bu ülkede namert vergisidir, namert yani zenginden de fakirden de aynı vergiyi alıyorsunuz. 2023 bütçesi 4,5 trilyon lira, bütçe açığı ise 2 trilyon ise burada ekonominin doğru yönetildiği söylenemez. Ek bütçe kapsamında tahsil edilecek ekstra verginin üçte 2’si tüketiciden, üçte 1’i ise gelir vergisi mükellefleri ve şirketlerden alınıyor. Yani yaşam mücadelesi veren 86 milyon aldığı her bir ürüne 2023 bütçesindeki 203 milyara ek olarak 310 milyarlık daha KDV ödeyecek. Yani bu namert vergisi fakirden ve zenginden eşit alınacak. Akaryakıt, doğal gaz, taşıt alımları, alkollü içki, sigara ve dayanıklı tüketimde ÖTV’yle fakir fukara daha yoksullaşacak, alım gücü düşecek. Ek bütçeyle sağlanmak istenen net 1 trilyon 119 milyar gelirin 482 milyarı AFAD'a aktarılıyor gibi gözükse de depremle ilgisi olmayan birçok harcama kaleminin olduğunu da görüyoruz. Getirilen bütçede açık bir deprem istismarı var, âdeta deprem fırsata çevriliyor. Avrasya Tüneli'ne ayrılan ödemeler var, Göç İdaresine ayrılan ödemeler var, sarayın özlük giderleri, barış giderleri gibi çeşitli harcamalar var.
Bakın, arkadaşlar, toplayacağınız vergiye bakalım. Alkolden, şans oyunlarından aldığınız vergileri arttırıyorsunuz, acaba bu alkolü ne kadar çok seviyorsunuz? Bu alkol olmasaydı siz ne yapacaktınız? Değerli arkadaşlar, alkolden alınan vergiye bakınca devlet âdeta alkolik olmuş durumda, alkolik. AKP devleti alkolik yaptı. (CHP sıralarından alkışlar) İçilen 5 bardak içkinin 4 bardağını devlet içiyor, 1 bardağını vatandaş içiyor. Değerli arkadaşlar, âdeta millet içsin diye dua ediyorsunuz. Alkolizmle mücadele edeceğinize âdeta “Millet içsin de daha fazla vergi toplayalım.” diyorsunuz. Resmen devlet alkolik olmuş durumda. Neyle mücadele ediyorsanız ikinci gün bilin ki o alan genişlemeye devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, bakın, sizin döneminizde yeni icat edilen bir alan daha var, ekonomiye çok katkısı var. Ne? Kumar. Rakamlara bakınca değerli arkadaşlar, ülkeyi âdeta kumarhaneye çevirmiş durumdasınız. Eskiden geldiğinizde fakir fukaranın yılbaşında çektiği Millî Piyangoyu günah görürken şimdi Millî Piyango eliyle âdeta kumar oynatılıyor. Millî Piyangoda tam 80 çeşit kumar var değerli arkadaşlar, tam 80 çeşit kumar var. Bakın, Millî Piyangoda devletin eliyle 80 çeşit kumar icat ettiniz. İçinde sihirli kasa var, para mıknatısı var, maden ağı var, hazine kutusu var, para piramidi var, ne isterseniz var değerli arkadaşlar; devlet âdeta bir kumarhaneye dönüşmüş durumda. Siz gelmeden önce Sayısal Loto’yu bilmeyen insanlar şimdi bilgisayardan sanal kumar oynamaya başladı, kaçak kumar oynamaya başladı.
Değerli arkadaşlar, bakın “haram ve günah” dediğiniz devlet harcamaları arasında ne varsa milleti, devleti harama muhtaç ettiniz. Bakın, MASAK utandı, yasa dışı bahis rakamlarını açıklamayı bıraktı. 2017 yılında bir yılda Türkiye'de 5 milyon kişi yasa dışı bahis oynuyordu ve miktarı 50 milyardı, şu anda oynayan kişi sayısının 10 milyonu aştığı ve insanların milyarlarca doları sanal kumara yatırdığı biliniyor.
Değerli milletvekilleri, vallahi billahi bir rakamı daha size vereceğim. Siz var ya milleti horoz dövüşçüsü yaptınız, horoz dövüşçüsü. Horoz dövüşü sizin döneminizde 10 kat artmış durumda. Millet artık ekonomiden umudunu kesti, işten umudunu kesti, güçten umudunu kesti horoz dövüşü oynatmaya başladı.
Arkadaşlar, bir şey daha söyleyeyim, bu ülkenin vergi rekortmenleri sizin 5’li çeteleriniz değil. Bu ülkenin vergi rekortmenleri kim biliyor musunuz? Her gün bebek bezi alan anneler, her gün otobüse binen öğrenciler, 20 dal sigarasının 17 dalını devlete verenler, içtiği 5 bardak rakının 4’ünü devlete verenler, 1 araba kendine 2 araba devlete alanlar, cep telefonuna 4 ayrı çeşit vergi ödeyenler, maaşı eline geçmeden vergisi kesilen, tuvalet kâğıdına yüzde 20 KDV ödeyen vatandaşlardır. Buradan bir kez daha söyleyeyim, devleti, koca devleti tuvalet kâğıdının vergisine muhtaç ettiniz değerli arkadaşlar.
Şimdi, tabii, bir büyük ekonomik buhranı, bir büyük ekonomik krizi Türkiye yaşamakta. Bu kriz, kötü yönetim sadece ekonomiyi etkilemiyor, dış politikayı da etkiliyor değerli arkadaşlar. Arkadaşlar, dün düşman dediğiniz kim varsa hepsiyle barıştınız. Önce şunu bir göstereyim size, sonra diğer tabloyu göstereceğim. Bak önce ne demişler? “İsveç’e nasıl güveneceğiz.” “‘Evet.’ demeyiz.” “Bu şımarıklıkla NATO hayal.” “İsveç’e kapı kapandı.” “İsveç’in Kılıçdaroğlu hayali.” İsveç NATO’ya girdi mi? Giriyor mu? Giriyor. İktidar kim? Kılıçdaroğlu mu? Bakın, çarka bak, çarka. Sonra “Türkiye AB’ye, İsveç NATO’ya.” “Türkiye’yi AB’ye alın.” “3’lü zirveden mutabakat çıktı.” “Türkiye’nin dediği oldu.” “AB’yi verin İsveç’i alın.” Aslında mesele ne biliyor musunuz, mesele; mesele ne biliyor musunuz? Bugün Amerika’da ciddi bir gazetede yazıyor “Mesele para, para.” Bakın, dediler ki: “Yüce dinimizin yüce Kur’an-ı, kutsal kitabımızı yaktılar, bunlara selam vermeyiz.” Ah, para sen nelere kadirsin; para, para. (CHP sıralarından alkışlar) Amerika’da bir gazeteci yazıyor: “IMF 13 milyar dolar kredi verecekmiş.” Parayla her şeyi sattınız değerli arkadaşlar.
Ha, bir de MHP Grubuna söyleyeyim, Bahçeli ne diyor? “İsveç PKK’nın Avrupa’daki mağarasıdır.” Hele bakalım, geldiği zaman ne yapacaksınız, hele bakalım ne yapacaksınız?
Değerli arkadaşlar, ekonomi o kadar kötü, o kadar umutsuz ki -Sevgili Cumhurbaşkanı Yardımcımıza Plan ve Bütçe Komisyonunda söyledim- değerli arkadaşlar, o kadar sıkışmış durumdayız ki yarın 15 Temmuz değil mi? Bu “Şerefsiz Bunlar”daki şerefsiz kim? 15 Temmuzu finanse ettiği söylenen Birleşik Arap Emirlikleri. Bakanın biri gidiyor, biri geliyor; biri gidiyor, biri geliyor, “Şerefsiz”lerden para dileniyor Türkiye. “Darbeciyle Oturmam.” Bu kim? Hani vardı ya bir tane işaretiniz, bu gitti, artık Sisi var; varsa yoksa Sisi var, Mursi gitti. Mursi şimdi mezarında ters dönüyor. Kim var? Sisi var, rabia yok, artık rabia yok. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi bu Sisi’nin önünde de dönüyorlar ki randevu versin, Türkiye’ye davet ediyorlar.
Değerli arkadaşlar, başka? Bakın, başka şeyler de söyleyeyim. Hani vardı ya, yeri göğü inletiyordu reis, “Orta Doğu’nun lideri reis” ne diyordu? Diyordu ki: “Katil Suudi Arabistan’la yan yana gelmem.” Ne yaptı? E, vallahi kapısında yatıyorlar şimdi, prenslerin eteğini öpüyorlar, yalvarıyorlar ki para versinler. Birleşik Arap Emirliklerine gidiyorlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) – Başkanım, hemen bitiriyorum.
BAŞKAN – Toparlayalım lütfen.
VELİ AĞBABA (Devamla) – Bir de şeyi unutmayalım: Katil devlet İsrail Doğu Kudüs’ü başkent yaptı diye herkese fırça attı, herkesle ilişkiyi kesti; şimdi İsrail’den para almak için, İsrail’le barışmak için büyükelçi atıyor, mesajlar gönderiyor, Netanyahu’yla dost oldular. Hani diyorlardı ya: “İstanbul’da oyunuzu Sisi’ye mi vereceksiniz Binali’ye mi?” Oyunuzu kime verdiniz? Sisi’ye. Oyunuzu kime verdiniz? Netanyahu’ya verdiniz oyunuzu. İstanbul seçimlerinde diyordunuz ya…
Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin durumu bu. Ha, o Araplar da o Orta Doğu ülkeleri de kimseye çocuk sevdirmezler, kimseye çocuk sevdirmezler. Nasıl ki Katar’a borsayı sattınız, yakında Türk Hava Yollarını mı satacaksınız, başka kurumları mı satacaksınız, onu da izleyeceğiz. Bu yaşatmış olduğunuz kötü siyaset, kötü ekonomi yönetimi maalesef Türkiye’yi dış politika anlamında dünyadaki en itibarsız ülke konumuna düşürmüş durumda. Her gün “kötü” dediğimize bugün “iyi” diyoruz, bugün “iyi” dediğimize yarın “kötü” diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
VELİ AĞBABA (Devamla) – Maalesef bu ülke sizden çok çekti ancak bunları takip etmeye devam edeceğiz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağbaba.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap işlemi yapacağız.
Yirmi dakikalık sürenin on dakikası soru, on dakikası ise cevap işlemine ayrılacaktır.
Şimdi sırayla sayın vekillerin ismini okuyacağım.
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Güzelmansur…
MEHMET GÜZELMANSUR (Hatay) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ülkemizde yaklaşık 1.200 sistinozis hastası var. Bu hastaların çoğu çocuk ve Hatay başta olmak üzere deprem illerinde yaşıyorlar. Bu hastalarımızın kullandığı çoklu organ yetmezliğini önleyen ve hayati önemde olan “Cystagon” adlı bir ilaç var. Daha önce bu ilacı SGK ödüyordu, sistem değişikliği yapıldı, ilaç paralı oldu. Ayda 4 kutu kullanan bir sistinozis hastasının bu ilaca ödeyeceği aylık toplam bedel 1.056 euro yani 31 bin Türk lirası. Bu parayı bu ekonomik kriz koşullarında, deprem koşullarında insanlar nasıl ödesin?
Sağlık Bakanlığına sesleniyorum: Sağlık Bakanlığı bu mağduriyeti derhâl gidermeli ve eski yönetmelik şartlarına devam edilmeli ya da başka bir çözüm bulunmalı. Depremden ölmeyen çocuklarımız bu hastalıktan ölmesin.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – İzmir Milletvekili Sayın Burcugül Çubuk…
BURCUGÜL ÇUBUK (İzmir) – Sayın Başkan, ek bütçenin 40 milyarı savunma ve güvenliğe ayrılıyor. Şimdi bir millî güvenlik sorusu soracağım: Talya Semra, 5 yaşında, Pınar Yiğitoğulları tarafından resmî süreçleri tamamlanmış şekilde evlat edinilmiş bir çocuk fakat Pınar, çocuğu Talya için İçişleri Bakanlığına vatandaşlık başvurusu yaptığında millî güvenlik gerekçesiyle reddedilmiş. IŞİD’in Türkiye emiri Halis Bayuncuk -Ebu Hanzala- tahliye edilirken Ahrar’uş Şarkiye komutanı Ebu Hatim Şakra Artuklu Üniversitesinden mezun olurken bu ek 40 milyar bütçe 5 yaşındaki çocuklara karşı mı kullanılacaktır? Çocuğun yüksek çıkarı millî güvenlikle nasıl çelişmektedir?
Teşekkürler.
BAŞKAN – Van Milletvekili Sayın Zülküf Uçar…
ZÜLKÜF UÇAR (Van) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
İş sağlığı ve güvenliği raporlarında da yer verildiği üzere iş güvenliği sağlanamadığından her yıl yüzlerce işçi inşaatlarda hayatını kaybetmektedir. Bu ölümlerin çoğunluğu Vanlı inşaat işçilerinden oluşmaktadır. Basına yansıdığı kadarıyla sadece 2022 yılı ve 2023 yılının ilk altı ayında hayatını kaybeden Vanlı inşaat işçilerinden birkaçının ismini sayacağım. 2022 yılında Ömer Yıldız Antalya’da, Recep Çelik Ordu’da, Serdar Hayta Muğla’da, Salih Velat Durmaz Muğla’da, Ali Koç İstanbul’da, Muzaffer Temur İstanbul’da, Taylan Pay Muğla’da; 2023 yılında Ramazan Kılıçoğulları Sakarya’da, Mehmet Kılınç Antalya’da, Ferhat Kızıltaş Eskişehir’de, Kenan Onat İzmir’de, Muhammet Yeğin İstanbul’da, Mirkan Bingöl Tekirdağ’da, Şakir Yılmaz Antalya’da hayatını kaybetmiştir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemelerin insana, yaşam hakkına yaraşır şekilde yeniden düzenlenmesi düşünülmekte midir?
BAŞKAN – Hakkâri Milletvekili Sayın Onur Düşünmez…
ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkâri) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Giriş ve çıkışın tek yoldan sağlandığı ve olası depremde yıkılması muhtemel bir köprüyle bağlantı kurulan Hakkâri iliyle ilgili beklenen depreme yönelik herhangi bir önlem almayı düşünüyor musunuz?
İkinci soru olarak da İnfaz Yasası’ndaki değişiklikler neden herkesi kapsayacak şekilde düzenlenmedi? Anayasa’da yer alan eşitlik ilkesine uygun bir düzenleme yapmayı neden bu Parlamento düşünmüyor? Anayasa’yı çiğneyerek yasa yapmak hukuksuzluğun önünü almayacaktır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen…
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Kötü ekonomik politikaların ve büyük deprem afeti nedeniyle ihtiyaç duyulan denk bütçenin gelir kalemlerinin dün çıkartılan yasa paketindeki yeni vergi salımları olduğu açıktır. Bu pakete baktığımızda -bebek bezinden araçların ikinci kez vergilendirilmesine kadar- sıradan insanların birçoğunun etkileneceği bir vergi düzenlemesi yapılmıştır. Sadece toplanacak bu vergiler bütçe açığını kapatmaya yetecek midir? Devlet tasarruf bağlamında birtakım düzenlemeleri düşünmekte midir? Mesela başta TOKİ'nin deprem bölgesinde yaptığı ihaleler olmak üzere devletimiz bu yeni dönemde davetiyeli işlere son vermeyi düşünmekte midir? Çevre ve Şehircilik Bakanlığının belirlemiş olduğu yaklaşık maliyetin 3 katı, bazen de 5 katı olarak ihale edilen TOKİ deprem konutlarının yaklaşık maliyet civarına çekilmesi düşünülmekte midir? Yine bu bağlamda bürokraside hangi tasarruf tedbirleri alınması düşünülmektedir?
BAŞKAN – Bingöl Milletvekili Sayın Ömer Faruk Hülakü…
ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) – Teşekkürler Başkan.
Geçici afet bölgesi ilan edilen Bingöl, merkez ve ilçelerinde son yapılan tespitlere göre birçok ağır hasarlı bina tespit edilmiştir. Bunlar için gerekli tedbirler ne zaman alınacak? İkinci sorum ise yine infaz düzenlemesinden birçok kişi yararlanmasına rağmen, doktor raporlarına göre “Cezaevinde kalamaz.” durumunda olan tutsaklar ölüme terk ediliyor, Özge Özbek de bunlardan birisi. Şu an Sincan Kadın Cezaevinde tutsak olarak bulunmakta. Derhâl, ivedilikle ameliyat olması gerekmekte. Bunun için bir önlem alınacak mı? Bir şeyler yapılacak mı?
BAŞKAN – Batman Milletvekili Sayın Zeynep Oduncu…
ZEYNEP ODUNCU (Batman) – Teşekkür ederim Başkan.
Otuz yılı aşkındır cezaevinde bulunan ve infazlarını tamamlamış olan tutsakların, artı olarak hasta hatta ölümün eşiğinde olan hasta tutsakların neden tahliye edilmediklerini ve cezaevlerindeki bu keyfî uygulamanın ne zaman son bulacağını…
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Özgül Saki…
ÖZGÜL SAKİ (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Size 5 isim sayıyorum: Ferhat Malkaver, Musa Yıldız, Mithat Yılmaz, Mansur Eyüpoğlu, İsmail Turan. Onlar 30 binden fazla işçinin çalıştığı İstanbul Finans Merkezi şantiyesinde çalışan Kürt işçilerdi. Musa 19, Ferhat 22 yaşındaydı; 5’i de intihar etti. Uzun ve yoğun çalışma, mobbing, ırkçılık ve güvencesizliğin hâkim olduğu bu şantiye de AKP ve MHP'yle yakınlığı bilinen 5 şirkete ait ve bu 5 şirket bu ölümlerden sorumlu. YDA, Yapı ve Yapı, Limak, Rönesans şirketler grubu bu cinayetlerin sorumlusu olarak acaba soruşturulacak mı? Bunların hesabı sorulacak mı?
Teşekkürler.
BAŞKAN – İstanbul Milletvekili Sayın Keziban Konukcu Kok...
KEZİBAN KONUKCU KOK (İstanbul) – Teşekkürler.
2003-2022 yılları arasında AKP iktidarı boyunca 86 milyar 138 milyon lira deprem vergisiyle pek çok deprem yarası sarılabilirdi. Deprem gerekçesiyle toplanan vergiler buharlaşmıştır. Mesela, 2023 yılı merkezî yönetim bütçesinde iktidar faiz lobilerine 565,6 milyar lira, silahlanma lobilerine 468,7 milyar lira aktarmıştır. Peki, bilim insanlarının bas bas bağırarak canhıraş dikkat çekmeye çalıştığı olası İstanbul depremi için bunca zaman toplanan vergilerle ne yapılmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Kahramanmaraş Milletvekili Sayın İrfan Karatutlu...
İRFAN KARATUTLU (Kahramanmaraş) – Teşekkür ediyorum.
Kahramanmaraş'ta deprem nedeniyle binlerce esnaf perişandır. Ev kiralarının yanında iş yeri kiraları katbekat artmıştır. Şehir, olur olmaz yerlerde adaletsiz şekilde dağıtılan işlevsiz konteyner mezarlığına dönmüştür. Elektrik ve doğal gaz faturaları 3-5 kat artarak gelmektedir. Gelecek ay deprem nedeniyle mücbir sebep ortadan kalktığında esnafa gelecek BAĞKUR ve vergi borçları esnafın belini daha da bükecektir. Kahramanmaraş özel statülü il hâline getirilerek sorunlarına çözüm getirilmelidir. Kahramanmaraş, Bakanların dostlar alışverişte görsün ziyaretlerinden bıkmıştır. Her Bakan arkasında 50-60 araçlık konvoylarla, aynı senaryoyla brifing alma, mezarlık ziyareti, belirlenmiş 3-4 konteyner gezisiyle Maraş’a gelip gitmektedir. Artık bu lakayıt gezilere son verip Maraş esnafı için neler yapılacağına karar verin.
BAŞKAN – Şanlıurfa Milletvekili Sayın Mahmut Tanal…
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Benim sorum Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına:
1) Bu ek bütçeden Şanlıurfa'ya ne kadar ek bütçe aktarıyorsunuz?
2) Son on beş gün içinde akaryakıta ne kadar zam geldi ve bu hafta sonunda da akaryakıta zam gelecek mi, gelecekse ne kadar zam gelecek?
3) Kira artışlarını yüzde 25’le durdurdunuz. Peki, aynı şekilde bu otoban, köprü geçiş, doğal gaz, petrol, elektrik, araç muayene ve GSM ücretlerini neden sabit hâle getirmiyorsunuz?
4) Şanlıurfa’nın elektriklerini niye sürekli kesiyorsunuz? Yani Şanlıurfa'da siz ne istediniz de size vermediler? Neden Şanlıurfa’nın elektriği sürekli kesiliyor? Elektrik demek medeniyet demek, kalkınma demek, uygarlık demek, çağdaşlık demek. Elektriği Şanlıurfa’ya niye çok görüyorsunuz, bunu anlamıyorum. Yani Şanlıurfa'yla ilgili kastı nedir bu iktidarın?
BAŞKAN – Mardin Milletvekili George Aslan...
GEORGE ASLAN (Mardin) – Benim sorum da Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına: İnfazını tamamlamış hükümlülerin iyi hâlli olup olmadıklarını değerlendirmek üzere cezaevlerinde idare ve gözlem kurulu oluşturuldu. İdare ve gözlem kurulu somut bir dayanak belirtmeden kimi zaman kendisini mahkeme yerine koyarak kimi zamansa bir cezalandırma yöntemi olarak mahpusların itirazları yakılmaktadır. Bu konuda adım atmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz arkadaşlar.
On buçuk dakika sorulara ayırmış olduk.
Sayın Komisyon, buyurun on dakika da size cevaplamanız için süre veriyorum.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HÜSEYİN ALTINSOY (Aksaray) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle toplumun her kesiminin ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılamaya yönelik olan ek bütçemizin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Komisyonumuza yönelik doğrudan herhangi bir soru olmamıştır. Yürütmeye ilişkin soruları ise Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız cevaplayacaktır.
Ben tekrar ek bütçemizin hayırlara vesile olmasını diliyor, size ve Genel Kurula saygılar sunuyorum.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
2023 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin geneli üzerine yapmış olduğunuz yorumları ve yönelttiğiniz soruları dikkatle dinledim ve not ettim. Her birini ilgili kurumlardan arkadaşlarımızla tabii ki değerlendireceğiz. Önemli bir kısmı son soruların çeşitli bakanlıklarımızı ilgilendiren, Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı gibi farklı bakanlıklarımızı veya yatırımcı bakanlıklarımızı ilgilendiren hususlar, onları ilgili Bakanlıklarımıza aktaracağız ve sizlere cevap vermelerini rica edeceğiz.
Şunu ifade etmek isterim: Yönetimde saydamlık, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini benimsemiş bir Hükûmet olarak yapıcı eleştirilerden ve önerilerden de elbette istifade edeceğiz.
Teklifin geneli üzerinde sorulan sorulara ilişkin vaktim yettikçe cevap vereceğim.
Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu ifade etmek isterim: Türkiye'nin son dönemde yaşadığı deprem ve attığı birtakım adımları birlikte değerlendirirseniz ben dünyada böyle bir örnek var mı diye merak ediyorum. Bir taraftan sadece merkezî yönetim bütçesinde 762 milyar lira para harcamak durumunda olan bir Hükûmet var. Diğer taraftan da çok çeşitli alanlarda ücretleri artıran, sosyal harcamaları genişleten ve çeşitli toplumsal kesimlerin taleplerini karşılayan bir Hükûmet var. Bunu eş zamanlı bir şekilde yapabilmek öyle kolay bir iş değil gerçekten. Türkiye bu ikisini eş zamanlı bir şekilde gerçekleştiriyor. Bunun getirdiği bir meydan okuma da var elbette. Buna karşı da birtakım tedbirler geliştiriyoruz ve bu süreci yönetme gayreti içindeyiz.
Sadece afetle ilgili -dediğim gibi- 762 milyar TL para harcamak söz konusu, bu da sadece merkezî yönetimin yükü. Diğer taraftan “Bu bütçede köylü yok, işçi yok, memur yok.” gibi değerlendirmeleri oldu arkadaşlarımızın. Değerli arkadaşlar, son yaptığımız artışlarla en düşük memur maaşı 2022 yılı Aralık ayına göre aile yardımı dâhil kümülatif olarak yüzde 142 oranında artarak 22.017 liraya yükseltilmiştir. Yine, baktığınız zaman kamu işçilerindeki artışlar son derece yüksek seviyelerdedir. Net asgari ücret 2023 yılının Ocak ayında yüzde 54,66 artırılarak 8.507 Türk lirasına yükseltilmişti. Temmuzda ilave bir artış daha yaptık altı ay geçmesine rağmen, yüzde 34 artırdık ve 11.402 liraya yükseldi. Böylece, 2023 yılında net asgari ücrette kümülatif olarak yüzde 107,3 oranında artış yapıldı.
Yine, en düşük emekli aylığı, yılbaşında yüzde 114 oranında en düşük emekli aylığını artırdık. 2022 Temmuz ayında en düşük emekli aylığının asgari ücrete oranı yüzde 64’tü. Geldiğimiz noktada asgari ücrette çok yüksek artış yapmış olmamıza rağmen en düşük emekli aylığının asgari ücrete oranı yüzde 66’ya yükseltilmiştir.
Yine, sosyal yardımlarda ilave 44,3 milyar bu bütçemizde, ek bütçemizde yer alıyor.
Yine, tarım destekleri, ek bütçede önceki bütçeye ilave olarak tarım alanına ayırdığımız 52,1 milyar kaynak söz konusu. Dolayısıyla bu eleştiriye katılmak mümkün değil.
Diğer taraftan, değerli arkadaşlar, bu KKM’yle ilgili yine çok sayıda soru, yorum oldu. Kur korumalı mevduata bakarken işin bir maliyet tarafı var; doğru, bir maliyeti var bu sistemin ama bir de fayda tarafı var. Yapılması gereken, maliyet-fayda analizi veya fayda-maliyet analizi. Bu şekilde baktığımızda, maliyetler kadar faydalara da baktığımızda şunu söyleyebilirim: Kur istikrarına katkıda bulunmuştur bu mekanizma, daha uzun vadeli bir mevduat yapısı oluşumuna yine katkısı olmuştur ve kamunun borçlanma maliyetlerinde bir düşüş meydana getirmiştir; diğer taraftan, elbette bir maliyeti de olmuştur. Ancak toplam resme baktığınızda -geçen yılla ilgili söylüyorum- kur korumalı mevduata ödediğimiz paraya rağmen 3,5 olarak öngördüğümüz bütçe açığının millî gelire oranı yüzde 1 seviyesinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla toplam resme baktığınızda bütçe açıklarımız -geçen yıl için söylüyorum- son derece düşük düzeyde gerçekleşmiştir. Kamu borç stokunun millî gelire oranında neredeyse 10 puan civarında bir düşüş olmuştur; yüzde 42’lerden, yüzde 32’lere bir düşüş gerçekleşmiştir. Dolayısıyla kur korumalı mevduatın da içinde olduğu hesaplara baktığınızda, toplam resim hiç de mali dengelerde bir bozulma değildir -geçen yıl için söylüyorum- tam aksine, son derece olumlu bir tablo olmuştur.
İhracatla ilgili, cari açıkla ilgili çok sayıda eleştiri ve yorum oldu. Şunu söyleyeyim: Doğru, son dönemde cari açıkta bir artış var
ama yılın ikinci yarısında daha olumlu bir perspektifimiz var, OVP'nin bir miktar üstünde olsa da yıl sonu itibarıyla bugünkü kadar cari açık beklemiyoruz. Mevcut açığın da önemli bir kısmı altın ithalatından kaynaklanıyor, cari açığımızın neredeyse yarısı aslında altın ithalatı. Bu on iki aylık yıllıklandırılmış altın ithalatımız 29,4 milyar gibi bir rakama ulaşmış durumda.
Diğer taraftan, 2’nci büyük kalemimiz enerji ithalatımız; 72,1 milyar. Enerji ve altını saymadığınızda bırakın cari açığı, 41,5 milyar cari fazlası olan bir ülkeyiz. Tabii ki bunları değerlendirmek durumundayız ama konjonktürel etkilerini, fiyat etkilerini ve oluşan birtakım talepleri de dikkate almalıyız.
İhracatımızda dış dünyadaki, pazarlarımızdaki büyüme oranlarının son derece düşük olmasına rağmen bu performansı sergiliyoruz. Özellikle Avrupa Birliği temel ihraç pazarımız, orada neredeyse sıfır seviyesinde bir büyüme var. Buna rağmen, gösterdiğimiz ihracat performansı da küçümsenmemeli diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, yine, bu, depremle ilgili sorulara gelecek olursak, bazı arkadaşlarımız riski azaltmaya dönük sorular sordular. Türkiye'de ve bütün dünyada aslında, kriz yönetiminden daha önemli olan elbette risk yönetimidir. Kriz yönetimindeki maliyetleri düşürmek istiyorsanız riskleri iyi yönetmek durumundasınız. Ama bu, uzun vadeli, birikmiş risklerdir; bu, bizim dönemimizin biriktirdiği riskler değil. Bugün, yapı stokumuza baktığınız zaman, işte, elli yıllık, belki çok daha uzun vadeli, geçmişten gelen sorunlarımız var. Biz bunları azaltmaya dönük planlamalar yapıyoruz. Bir taraftan kentsel dönüşümlerle, bir taraftan AFAD'ın hazırladığı İl Afet Risk Azaltma Planı dediğimiz İRAP'larla, Türkiye'de Afet Risk Azaltma Planı, TARAP dediğimiz mekanizmalarla riski azaltma yönünde çalışmalarımız var. İstanbul'a dönük olarak da burada özel bir programımız var. Yıllardır merkezî yönetim bütçesi dışında da ele alarak, uluslararası kaynakları kullanarak İstanbul'da birçok kamu projesinde dönüşüm sağladık ve bu anlayışla da yine devam edeceğiz. Hızlandırarak, inşallah, illerimizi yeni deprem standartlarına, yönetmeliklerine uygun bir şekilde, sağlam mekânlarda, sağlam yapılar konusunda çabalarımızı sürdüreceğiz.
Bingöl'le ilgili bir soru sormuştu milletvekilimiz. Orada da şunu söyleyeyim -benim memleketim aynı zamanda, rakamlara daha hâkim olduğum bir il- son yirmi yılda, yapı stokumuzun yüzde 75’ini yeniledik Bingöl'de. Bir deprem bölgesi, 2 fay hattının kesiştiği bir il; dolayısıyla çok önemli afet riskleri. Bu dönemde, son yirmi yılda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ – Sadece tamamlamış olmak için Başkanım…
BAŞKAN – Tabii ki.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ – Kalan yüzde 25’te risklerimiz yok mu? Elbette var, onları da önümüzdeki dönemde gidermenin gayreti içinde olacağız diyorum.
Ek bütçenin ülkemize, milletimize, tüm toplumsal kesimlere fayda sağlamasını, hayırlı olmasını tekrar temenni ediyor; katkıda bulanan herkese teşekkür ediyorum.
Kalan hususları da yazılı cevaplamaya gayret edeceğiz diyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, yönettiği birleşimlerde verdiği araların sürelerini uzun tutmasının gerekçesine ilişkin konuşması
BAŞKAN – Arkadaşlar, şimdi bir ara vereceğim. Birkaç serzenişle karşılaştım, ara sürelerini çok uzun tuttuğum söyleniyor. Şu sebepten: Burada emekçi arkadaşlarımız var, bizim hayatımızı kolaylaştırmak için buradalar. Onların da bu arada yemek yemeye, ihtiyaçlarını gidermeye ihtiyaçları var. Tamamen bu sebeptendir, keyfekeder bir şey değildir.
Birleşime otuz beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.27
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:20.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Adil BİÇER (Kütahya), Mahmut Atilla KAYA (İzmir)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (1/275) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 34) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon yerinde.
1’inci maddeyi okutuyorum:
Gider ve bağlı cetveller
MADDE 1- (1) Bu Kanuna bağlı (A) işaretli cetvelde gösterildiği üzere; 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki idarelerin bütçe tertiplerine 1.074.508.886.000 Türk Lirası, (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin bütçe tertiplerine 45.005.627.000 Türk Lirası olmak üzere toplam 1.119.514.513.000 Türk Lirası ödenek eklenmiştir.
(2) Bu madde kapsamında, yapılan ödenek eklemeleri karşılığı Hazine yardımı ödeneklerini ilgili idare bütçelerine eklemeye Cumhurbaşkanı yetkilidir.
BAŞKAN – 1’inci madde üzerine söz isteyen Saadet Partisi Grubu adına Sayın Serap Yazıcı Özbudun.
Buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kâtibin okuduğu metinden anlaşılacağı üzere aslında şu an görüşmekte olduğumuz madde, fevkalade teknik bir madde ve bir önceki oturumda, aslında hatipler bu maddelere ilişkin genel anlamda iktisadi ve maliye hukuku bakımından değerlendirmelerde bulundular. Onların uzman oldukları bu konu benim uzmanlık alanım dışında. Ben daha genel bir değerlendirme yaparak aslında görüşmekte olduğumuz bu metinlerin anayasal boyutu üzerinde durmak ve böylelikle nasıl bir sistem içinde yaşadığımızı dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Üç günden beri görüşmekte olduğumuz 2 kanun metni var. Bunlardan biri çarşamba günü itibarıyla görüşmelerine başladığımız, dün gece yarısı itibarıyla da kabul edilmiş olan torba kanun. Diğeri ise şu an görüşmekte olduğumuz ek bütçe kanun teklif metni. Her ikisi de aslında düşündüğümüzde Türkiye Büyük Millet Meclisinin Millî Mücadele yıllarından bu yana süregelen yasama yetkisinin ne ölçüde ortadan kalktığını bize gösteriyor ve hazin bir manzarayı ifade ediyor. Torba kanun geleneği hepinizin yakından bildiği gibi yirmi küsur yıldan beri hukukumuzun bir parçası oldu. Nedir torba kanun? Torba kanun, tek bir kanun metniyle yürürlükte bulunan ve konu itibarıyla birbiriyle ilişkisiz olan pek çok kanun metni üzerinde değişiklik yapan bir hukuki tasarruftur. Bu yönüyle düşündüğümüzde aslında torba kanun metinleri Anayasa’mızın 2’nci maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin asli unsurlarından biri olan hukuk normlarının belirliliği ilkesini ihlal etmektedir. Hukuk normlarının belirliliği ilkesi, bir hukuk kuralının ortalama bir vatandaş tarafından ne anlama geldiğinin kolayca anlaşılabilmesini ifade etmektedir. Dolayısıyla, bir hukuk normunun hukuk sistemine getirdiği değişikliği de ortalama bir vatandaşın kolayca anlayabilmesi gerekir. Ne var ki torba kanunlar yürürlükteki çok sayıda metin üzerinde yaptıkları değişikliklerle bırakın ortalama bir vatandaşın hukuki sonuçlarını değerlendirebilmesini, hukukçuların dahi ortaya çıkan değişikliğin ne olduğunu algılamasını güçleştirmektedir, bu yönüyle de hukuk kurallarının belirliliği ilkesini ihlal etmektedir. Bu tablo akla şu soruyu getirmektedir: Anayasa’mızın 4’üncü maddesi ilk 3 maddenin değiştirilmesini yasaklamakta, hatta değiştirilmesinin teklif edilmesini dahi yasak kapsamına almaktadır. Peki, sorulması gereken soru şudur: 2’nci maddede yer alan hukuk devleti ilkesinin böylesine sistematik bir biçimde ihlal edilmesi acaba aynı zamanda 4’üncü maddenin ihlali anlamına gelmekte midir? Bu hususu hepinizin dikkatlerine sunmak istiyorum.
Öte yandan, bu torba kanun metninde dikkat çekmek istediğim bir husus daha var. Aslında, bu metinle yaratılan izlenim şudur; pek çok mali yükümlülük getirilmektedir, çeşitli düzenlemeler yer almaktadır ama kamuoyunda yaratılmak istenen izlenim şudur: Âdeta deprem sebebiyle ortaya çıkan mali yıkımı gidermeye matuf bir düzenleme. Burada ise şu soruyu sormak gerekir: Maalesef, 10 binlerce yurttaşımızı mağdur eden, çok sayıda yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan bu deprem 6 Şubatta meydana gelmiştir ve sonuçları çok kısa zamanda mali bakımdan görülebilecek durumdadır; peki, o hâlde, bütün bu mali yükümlülükler acaba neden seçimlerden sonraki bir tarihe ertelenmiştir? Dolayısıyla, böyle bir husus da akla şunu getirmektedir: Acaba Türkiye Büyük Millet Meclisi sahip olduğu yasama yetkisini Anayasa’nın 14’ücü maddesinin ikinci fıkrasını ihlal etmek pahasına kötüye mi kullanmaktadır?
Gelelim ikinci konuya: Bütçe kanunları, daha önceki hatiplerin de ifade ettiği gibi, aslını ararsanız, demokratikleşme sürecinin çok önemli bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Neden? Çünkü bütçe kanunları hükûmetlerin izleyecekleri politikalar için ihtiyaç duydukları gelir kaynaklarını gösteren ve bu gelirlerin hangi kalemlere harcanacağını belirleyen kanun metinleridir. Dolayısıyla bütçe kanunlarında gösterilen gelirlerin pek çoğu aslında vatandaşlar yönünden mali bir yükümlülük anlamına gelmektedir. İşte, bu sebeple de bir hükûmet sisteminin türü ne olursa olsun, her demokratik hükûmet sisteminde bütçe kanunu teklif yetkisi hükûmetlerin, kabul yetkisi ise parlamentolarındır. Bunun sebebi çok açıktır; halkı temsil eden organ parlamentolardır, hâliyle halka mali yükümlülük yaratma yetkisi de ancak parlamentolarındır çünkü tarihî bakımdan yerleşmiş olan ilke, kanunsuz vergi olmaz ilkesidir. Oysa Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçişle birlikte Anayasa'mızın 161’inci maddesinde yapılan değişiklikle Türkiye Büyük Millet Meclisinin asli yetkilerinden olması gereken bütçe kanunlarını kabul yetkisi baypas edilmiştir, Türkiye Büyük Millet Meclisi bir bütçe kanununu reddetse dahi bunun doğuracağı hiçbir hukuki sonuç yoktur çünkü 161’inci maddenin değişik metni önceki bütçe kanunu üzerinde yeniden değerleme oranıyla değişiklik yapmakla bu sorunun aşılabileceğini düzenlemiştir. İşte, bütün bu sebeplerle üç günden beri görüşmekte olduğumuz kanun metinleri aslında Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerinin ne ölçüde aşındığını ve devlet yetkilerinin ne ölçüde tek bir elde toplandığını, böylece bu yetkilerin keyfî olarak kullanılabildiğini göstermektedir.
İşte, ben sizlere bu hazin manzarayı anlatmak için huzurlarınızda yer aldım. Beni sabırla dinlediğiniz için çok teşekkür ederim. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Hocam, daha vaktiniz var, istiyorsanız devam edebilirsiniz.
SERAP YAZICI ÖZBUDUN (Devamla) – Teşekkür ederim, söyleyeceklerimi söyledim. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Biz teşekkür ederiz.
İYİ Parti Grubu adına Sayın Lütfü Türkkan. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – O üç dakikayı bana ilave eder misiniz?
BAŞKAN – Hayır. Senden de üç dakika kesersek erken gideriz.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine söz aldım. Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
İktisadın ilk temel ilkesi nedir? Kaynakların sınırlı olmasıdır. İnsan ve toplum ihtiyaçları ise bildiğiniz gibi sınırsızdır. Ancak kişilerin veya toplumun tüm istekleri karşılanamaz, yani kısıtlı kaynaklarla sınırsız insan ihtiyaçları arasında ciddi denge kurmaktır iktisat bilimi. İşte, bu hakikat sebebiyle kişilerin, şirketlerin, hatta ülkelerin bu sınırları dikkate alan bütçeleri vardır. Bazı ülkelerde ise iktidarlarını devam ettirmek adına kaynakları sonsuz gibi düşünerek kararlar alırlar, aynı Türkiye'de olduğu gibi. Türkiye’nin bütçesinin de bir sınırı vardır ancak AK PARTİ iktidarı da iktidarda kalmak adına, iktidarlarını devam ettirmek adına bütçe sanki sınırsızmış gibi har vurup harman savurdular. 2023 yılı için Hükûmet bir bütçe hazırlamıştı, aradan altı ay geçti, daha o yıl bitmeden yeni bir ek bütçe getirildi şu anda karşımıza. İktidarın o fütursuzca yaptığı seçim harcamaları yüzünden 2023 yılı bütçesinin dibini gördük. İşte, o yüzden, getirdikleri bu bütçe aslında ek bir bütçe değil, yeni bir bütçedir bu.
Ek bütçenin gerekçesinde ne diyor? “Mali disiplin anlayışının ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkının gereği olarak bu kanun teklifi hazırlanmıştır.” Mali disiplin anlayışıyla ek harcama yasası çıkarmak gerçekten çok enteresan. Demek ki 2023 yılı bütçesi kabul edildiğinden beri mali disipline uysaydınız, yeni bir bütçe yapmaya ihtiyacınız olmayacaktı. Nasyonal model değil de rasyonel ekonomi politikalarını uyguluyor olsaydınız, yüksek enflasyon yüzünden 2023 bütçesi sene ortasında tükenmiş olmayacaktı. Eğer akılcı ekonomi politikaları uyguluyor olsaydınız, ne hayat pahalılığını ne memur zamlarını ne de bu ek vergileri bu sene ortasında konuşuyor olmayacaktık. Ama geldiğimiz nokta ortada, konuşmamın başında da dedim, ülkemizin kaynakları sınırsızmış gibi harcadınız.
Doğu Akdeniz’de gerçekten yeri belli olan ve daha ucuza daha çok gazı varken nereden geldiği belli olmayan Karadeniz gazını seçim zamanı vatandaşa “bedava” diye müjdelediniz. Ek bütçeye bakınca anlıyoruz ki gaz bedava değil yani bunun bir maliyeti var ve bunun maliyetini de ek vergilerle o “bedava” dediğiniz millete ödetmeye çalışıyorsunuz, yüklüyorsunuz. Karadeniz’deki gaz rezervinin 710 milyar metreküp olduğunu söylüyorsunuz, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü de sizi yalanlıyor, diyor ki: “Doğal gaz rezervi 27 milyar metreküp.” 710 milyar metreküp ile 27 milyar metreküp arasında çok ciddi bir fark var.
Karadeniz gazı için “Türkiye’nin on iki yıllık ihtiyacını karşılar.” dediniz, “otuz yıl” diyen de var. Doğu Akdeniz’deki rezervler ise Türkiye’nin ne kadar doğal gazını karşılıyor biliyor musunuz? Beş yüz yetmiş iki yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayacak bir rezerv var orada. Doğu Akdeniz'deki rezervlerin 8 milyar varilin petrol rezervi, 7 trilyon metreküp de belki de daha fazla doğal gaz rezervi bulunuyor orada ve bunlar şimdilik keşfedilen rezervler, belki çok daha fazlası var, ekonomik olarak daha büyük olan, Türkiye’nin geleceğinin teminatı olan Doğu Akdeniz doğal gaz rezervlerini Karadeniz’deki gibi aramaya da gerek yok; bütün dünya gazın yerini, noktalarını biliyor, hatta Doğu Akdeniz'deki ülkeler, Yunanistan dâhil, o gaz masasında yer alıyor. Filistin bile hak iddia ederek Doğu Akdeniz'deki o rezervlerin konuşulduğu masada oluyor. Güney Kıbrıs Rum Kesimi var, İsrail var, Mısır var ama nedense Doğu Akdeniz'de en uzun kıyı şeridi olan Türkiye o masada yok yani bu denklemde yer almıyor. Darbeci Sisi de masada, 15 Temmuzun finansörü, o “şerefsiz” dediğiniz Birleşik Arap Emirliği bile masada. Doğu Akdeniz'deki münhasır ekonomik bölgelerinde iktidar hakkımızı korumazsak ve sahip çıkmazsak o rezervler kurtlar masasına teslim edilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ek bütçe de gösteriyor ki iktidar “Türkiye Yüzyılı” dediği bu dönemde yeni ve yüksek vergilerle bu düzeni devam ettirmeye çalışacak. Korumalı mevduat hesaplarından hiç bahsetmiyorum bile. Yani orada insanımıza yüklenen yükün ve bu hesaplardan faydalanan kesimin karşılaştırılması yapıldığında fakirden alıp zengine vermeye devam ediyorsunuz. Bu zenginler de Türkiye'nin umumi ortalama zenginlerinden değil, sizin bildiğiniz, sizin tanıdığınız, sizinle hareket eden, size yandaşlık yapan zenginlere aktarıyorsunuz. Nasıl ödeyeceğiz bunları? Vergilemeyle. Ünlü Fransız maliyeci Colbert var, Colbert diyor ki: “Vergileme sanatı, kazı bağırtmadan, ondan mümkün olduğu kadar fazla tüy almaktır.” 17’nci yüzyılda vergiyi böyle tarif ediyor. Bizim maliyeciler ondan esinlenmişler, diyorlar ki: “Kazı bağırtmadan yolacağız.” Aynen şu anda yaptıkları gibi. Üretime dair herhangi bir şey ne ek bütçede ne de daha önceki kesin bütçede görünmüyor. Hele bu ek bütçede tamamen çalışan kesimden, asgari ücretliden, emekliden alınan vergilerle Türkiye'yi ayakta tutmaya çalışıyorsunuz.
Bir yandan da iktidar, bakıyorum, Türkiye'yi öyle pahalı yönetiyor ki o kadar hantal bir yapıya dönüştürdü ki devleti. 2017 yılında 2,8 milyon olan kamu çalışanı; 2023 yılında 5,3 milyon kişiye çıkmış yani altı yılda kamu çalışanları yüzde 100 artmış. Devlette hizmet verenlerden daha fazla sayıda bu hizmeti yönetenler var yani yönetici 100’se hizmeti görenler 10 kişi. Yönetenler arasında sadece kadro açmak için açtığınız o yönetici kadrolarını şişirdiniz, devleti pahalıya yönetiyoruz. Devlet bu kadar pahalı yönetilmemeli, tasarrufa önce buradan başlamak lazım. O koca koca binaları görüyorum, her kamu kurumuna bir bina alınmış, bu binaların çoğu da kiralanmış binalar. Tasarruf yapılmadan bu bütçenin denk gelmesi, bu bütçeye vergilerle devam edilmesi mümkün görülmüyor. Türkiye genel bütçenin hemen hemen yüzde 87’sini vergilerden sağlıyor. Son otuz yıl içinde vergi gelirleri arasında gelir vergisi oranı yüzde 40’tan yüzde 13’e düşmüş, KDV oranı da yüzde 25’ten yüzde 39’a çıkmış. Yani koskoca ülkeyi kıt kanaat geçinen, o maaşlı çalışanların ödediği vergiye muhtaç ettiniz. O nedenle, lüks tüketimdeki değil, hayati ve zaruri tüketim üzerindeki vergileri artırarak devam ettiniz. Olmazsa olmazımız temizlik ürünlerini bile artan vergilerden nasiplendirdiniz; sabundan tuvalet kâğıdına kadar hepsinde yüzde 8 olan KDV’yi yüzde 20’ye çıkarttınız. Tuvalet kâğıdından alacağınız vergiye bile muhtaç hâle getirdiniz ülkeyi. Venezuela ekonomisinin göstergesiydi tuvalet kâğıdı, Türkiye de o yolda çok hızlı yürüyor.
Şubat ayında yaşadığımız o depremlerin yaralarını en kısa sürede tüm Türkiye olarak amasız fakatsız sarmak zorundayız. Türkiye'de yaralarının sarılmasını bekleyen başka insanlarımız da var: Gübre kartelleri var Tarım Bakanlığının içinde, şahin tepesinde oturuyorlar onlar; onların görmezden geldikleri çiftçilerimizden bahsediyorum. Bu sene maliyetlerle boğuşan çiftçimiz iklim değişikliğiyle, sellerle, aşırı sıcaklarla boğuşuyorlar. Tarım Kanunu’nun 21’inci maddesinde bahsedilen millî gelirin en az yüzde 1’ini çiftçilerimize destek olarak vermeniz gerekirken siz Tarım Kanunu'na muhalefet ederek çiftçilerden bu yüzde 1’i bile esirgediniz. Ancak Türkiye çiftçilere yok saydığı bu kaynaklarını sığınmacılara ayırdı; Türkiye'nin beka meselesi olan sığınmacılara ayırdı. Bu insanların Suriyeliler kadar değeri olmadığını çiftçilerimiz de görmüş olmalı.
Konuşmamın sonunda ben bir konudan da kısaca söz etmek istiyorum. Türkiye'de yaklaşık 288 bin kişi kapasiteli cezaevleri var. Bu cezaevlerinde şu anda 326 bin kişi yaşıyor, şartları oldukça kötü, cezaevi ziyaretlerine gidenler bilir, daha önce cezaevinde kalanlar da bilir. 2022’de cezaevlerinde 76 mahkûm ölmüş, bunun 39’u da hastalık kaynaklı. Emekli Korgeneral Vural Avar’ın yaşadığı o hak ihlallerini, emboli ilacına ulaşamadığı için ölüme götüren cezaevi şartlarını hatırlatmak istiyorum size. Elverişsiz sağlık koşullarına karşın hakkında “Cezaevinde kalabilir.” raporu verilen Avar, yaşasaydı bugün 85 yaşında olacaktı. Cezaevinde 1’inci evre kanser hastası olan mahkûmlar da var, onlar 1’inci evrede girdikleri cezaevinde şu anda 4’üncü evrelerinde ve tedaviye ulaşamadan cezalarını çekiyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) – Beş dakika daha rica edeyim.
BAŞKAN – Buyurun tamamlayınız.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Teşekkür ederim.
Bunların cezaları ölüm olmasa bile, tahliye tarihleri belli olsa bile gerçekten ölümü bekliyorlar her gün. Hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi uygulaması var Türk Ceza Kanunu’nda. Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle cezaevi infaz kurumu koşullarında hayatını idame ettiremeyen, ağır ve somut tehlike oluşturamayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazının iyileşinceye kadar ertelenmesi konusu kanunumuzda var. Sayın Bakanım, bu sizi özellikle ilgilendiriyor, zamanınızda bu tip meseleler çok yaşandı, zatıalinize de iletmeye çalıştık ama şu ana kadar bir çözüm olmadı. Siyasi irade adalete müdahale ettiği için bu kararlar maalesef uygulanamıyor. Bu konuda bir çağrı yapmak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Meclisimizin yeni dönemdeki ilk işi içerideki hasta mahkûmların cezalarının ertelenmesi, sadece iyileşinceye kadar ertelenmesi, özellikle insanlık adına -burada bu kanun yapıcıların hepsinin de vicdanı olduğunu düşünüyorum, bir gün o cezaevleri şu anda seyredenlerin de konuk olacağı yerler olabilir, hayat bu, hiç belli olmuyor- lütfen, bu konuda insani bir çağrıda bulunmak istiyorum.
Teşekkür ederim. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkkan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Baki Ersoy.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 34 sıra sayılı 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine konuşma yapmak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi ve ekran başında bizleri izleyen yüce Türk milletinin tüm fertlerini saygılarımla selamlıyorum.
16 Aralık 2022 tarihli ve 7427 sayılı 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’yla merkezî yönetim bütçe giderleri için 4 trilyon 469 milyar 570 milyon 19 bin Türk lirası ödenek tahsis edilmiş, lakin 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş ili Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli toplamda 11 ilimizi etkileyen depremler nedeniyle yapılan harcamalar başta olmak üzere kamu idarelerinin ödenek ihtiyaçlarının karşılanabilmesi amacıyla yeniden bir bütçe çalışması yapmak elzem olmuştur. Bu çerçevede yapılacak iyileştirmeler doğrultusunda söz konusu teklifle 1 trilyon 119 milyar 514 milyon 513 bin Türk lirası ödeneğin ilgili kamu idare bütçelerine eklenmesi amaçlanmaktadır. Ek ödenek ihtiyacı, başta Kahramanmaraş ili Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli depremlerden kaynaklı olarak depremden zarar gören vatandaşlarımızın ihtiyaçlarının karşılanması, hasar gören konutların yeniden inşası, gerekli altyapı hasarlarının onarılması veya yeni altyapının tesis edilmesi, kamu idarelerinin yapı stokunda oluşan zararların giderilmesi gibi amaçlarla yapılan harcamalar; kamu idarelerinin akaryakıt, yakacak alımları; okul öncesi eğitimde yeniden başlatılan ücretsiz yemek dağıtımı uygulaması, taşımalı eğitim, ücretsiz ders kitabı, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri ile özel eğitim okullarında eğitim alan engelli bireylerin destek eğitim giderleri; sokak ve cadde aydınlatma giderleri, savunma ve güvenlik kurumlarının ödenek ihtiyaçları başta olmak üzere mal ve hizmet alım giderlerindeki artışlar, memur aylık katsayısındaki artışa bağlı olarak aile hekimliği hizmetlerine ilişkin giderler, engelli evde bakım destekleri, 65 yaş üstü bakıma muhtaç yaşlıların ve engelli vatandaşlarımızın aylıkları ile özel kuruluşta bakım teşvik ödemelerindeki artışlar, ilk ve ortaöğretim öğrencilerine verilen burs ve harçlıklar, aile destek programı, ücretsiz doğal gaz tüketimi; aday ve çıraklar ile işletmelerde mesleki eğitim gören, staj ve tamamlayıcı eğitime devam eden öğrencilerin ücretleri için ödenecek devlet katkısı ödemelerindeki artış; tarımsal desteklerdeki artış, beslenme ve barınma yardımlarındaki artışlar, asgari ücret artışına bağlı bireysel emeklilik devlet katkısındaki artış ve esnaf, sanatkâr ve çiftçilere sağlanan hazine faiz destekli krediler nedeniyle Halkbank ve Ziraat Bankasının görevlendirme giderlerindeki artışlar, sermaye giderlerindeki artışlar TMO ve TÜRKŞEKER'in ödenmemiş sermayesinin tamamlanması ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarının yatırım nitelikli ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla yapılan giderler ile faiz giderleri ve diğer giderlerdeki artışlardan kaynaklanmaktadır.
Öte yandan, merkezi yönetim bütçe gelirlerinin 2022 yılı gelir tutarlarının beklenenin üzerinde gerçekleşmesinin 2023 yılı gelirlerine olumlu etkisi, makroekonomik göstergelerde beklenen değişiklikler, 7440 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kapsamındaki tahsilatlar ve ilk beş aylık bütçe gelir gerçekleşmeleri de göz önünde bulundurulduğunda bütçe kanunu gelir hedeflerinin üzerinde gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.
Bu çerçevede, söz konusu teklifin konuşmama konu olan 1’inci maddesinde merkezî yönetim bütçe giderleri için 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’na bağlı A işaretli cetvele 1 trilyon 119 milyar 514 milyon 513 bin Türk lirası ilave ödenek eklenmesi teklif edilmektedir. Eklenen bu ödeneğin 100 milyar 758 milyon 677 bin Türk lirasının mal ve hizmet alım giderleri, 80 milyar 540 milyon Türk lirasının faiz giderleri, 258 milyar 903 milyon 405 bin Türk lirasının cari transferler, 67 milyar 430 milyon 338 bin Türk lirasının sermaye giderleri, 483 milyar 736 milyon Türk lirasının sermaye transferleri, 51 milyar 160 milyon 500 bin Türk lirasının borç verme giderleri, 76 milyar 985 milyon 357 bin Türk lirasının yedek ödenek için tahsis edilmesi teklif edilmektedir. Deprem zararlarının giderilmesi amacıyla ihtiyaç duyulan ödeneklerin toplamı 527 milyar 290 milyon 833 bin liradır. Bazı özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici kurumlar harcamalarını öz gelirleriyle karşılayabilmektedir ancak özel bütçeli kurumların önemli bir kısmının öz gelirleri harcamalarını karşılamakta yeterli olmamaktadır, dolayısıyla öz gelirleri yeterli olmayan idarelerin ek bütçe kanunu kapsamında yapacakları ilave harcamalarını karşılayabilmek amacıyla genel bütçeden hazine yardımı aktarılması gerekmekte olup bu amaçla söz konusu ek bütçe maddeleri teklif edilmektedir.
Konuşmamı noktalamadan önce, yarın 7’nci seneidevriyesini idrak edeceğimiz, ederi 1 dolar olan FETÖ'nün gayrimeşru çocuklarının devletimize ve milletimize karşı başlattığı hunhar darbe girişiminde Hakk'a yürüyen 15 Temmuz şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyor, kahraman gazilerimize şükran ve hürmet dileklerimle birlikte, sağlıklı, huzurlu ve uzun bir ömür temenni ediyorum. Aklımızdan bir an olsun çıkarmayalım ki kahramanlar vurulunca değil, unutulunca ölürler. 15 Temmuzda o meşum saatleri, melun emelleri, hain niyetleri de unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi olarak asrın felaketinin açtığı yaraları maddi anlamda ivedilikle sarabilmek amacıyla söz konusu teklifi olumlu değerlendiriyor, destekliyor, vatanımıza ve milletimize hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.
Saygılarımla. (MHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ersoy.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grubu adına Sayın Tulay Hatımoğulları Oruç.
Buyurun Sayın Oruç. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
YEŞİL SOL PARTİ GRUBU ADINA TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, biz burada şimdi bir ek bütçeden bahsediyoruz. Cumhuriyetin 100’üncü yılındayız ve cumhuriyetin 100’üncü yılına bizler delik deşik olmuş bir ekonomiyle giriyoruz. Yoksulluğun dibin dibini gördüğü, bıçağın sadece kemiğe dayandığı değil, kemiği kestiği, insanların açlıktan, yoksulluktan damaklarının kuruduğu bir dönemde biz cumhuriyetin 100’üncü yılına girmiş olacağız günler sonra.
Sayın Cevdet Yılmaz öyle bir tablo çizdi ki sorulara öyle yanıtlar verdi ki yani tabii ki bazen Pollyanna’cılık iyi bir şey, toplum psikolojisine, insan psikolojisine iyi gelebilir ama bu kadarı da biraz fazla oldu çünkü gerçek değil yani 22 bin küsur yapılmış olan kamu emekçisinin maaşının vergiler karşısında ve zamlar karşısında nasıl eridiğini sanırım burada bilmeyen yok. Hepiniz markete gidip evinize alışveriş yapıyorsunuz değil mi? Siz bile bir milletvekili olarak zorlanmıyor musunuz? Zorlanıyorsunuz, zorlanırsınız. Çoluk çocuk büyüten, öğrencisi olan insanlar nasıl geçinsin? Hiçbir şey almadan bomboş bir çantayla bile eve döndüğünüzde bir yığın parayı orada harcayıp geliyorsunuz. Buna da “parlak bir ekonomik durum” tanımı yapılıyor.
Bakın, deprem bahane edildi, ek bütçe isteniyor. Depremin nasıl ve ne için bahane edildiğini burada uzun uzun konuştuk. Bu istenen bütçenin yarısından azı ancak deprem için, depremin yaralarının sarılması için kullanılacak ve biz hâlâ nasıl kullanılacağını bilmiyoruz. Ben herhangi bir milletvekiline soruyorum: Yapılacak deprem konutları yurttaşa nasıl verilecek, bir bilgiye sahip misiniz? Ben değilim. Zaten o konutu o insana parayla verdiğiniz zaman biz niye bütçe ayırmış oluyoruz ki? Bütün bunlara bu Parlamento yanıt bulmak zorunda ve bu iktidar bir açıklama yapmak zorundadır. Depremzede bu açıklamaları dört gözle bekliyor, dört gözle. Bakın, bütçe hakkı, insanlığın sınıf mücadelesi tarihinde en önemli kazanımlarından biridir. İktidar ne yazık ki bu hakkı âdeta delik deşik etmiş durumda.
Peki, biz Yeşil Sol Parti olarak bu süreçte hangi önerilerde bulunduk, hangi önerilerin kanunlaşmasını talep ettik? Onları biraz sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bakın, küçük ve orta ölçekli çiftçilerin borçlarının kamu tarafından üstlenilmesinin maliyeti 100 milyar. “Üstlenelim.” dedik ama reddedildi. Öğrencilerin kredi borçlarının -sadece faizinin değil- anaparasının silinmesi ve geri ödemeli burs yerine karşılıksız burs verilmesi için ayrılması gereken ödenek 50 milyar; bu da reddedildi. Kamu yatırımlarının arttırılarak barınma sorununun çözülmesi ve yeterli beslenmenin ücretsiz sağlanabilmesi için ayrılması gereken bütçe 20 milyar; ret. “Ev eksenli çalışan kadınların sağlık sigortalarının yapılması için 20 milyar ayıralım.” dedik; buna da ret. “Ana dilde eğitim hakkı için 10 milyon TL ayıralım.” dedik; ret çünkü zaten bu ülkede ana dilde eğitim hakkı da yok. “1 milyon küçük esnafa hibe sağlanması için 50 milyar TL bütçe ayıralım.” dedik; yine iktidarın oylarıyla ret. “Dar gelirli yurttaşlara doğal gazın ücretsiz sağlanması için 100 milyar TL ayıralım.” dedik; yine iktidar tarafından ret. “En düşük emekli maaşının 8 bin TL olması için 300 milyar TL ayrılsın.” dedik; ret. Kaldı ki emekliler günlerdir sokaklarda sesini duyurmaya çalışıyor ve bu Parlamentodaki 600 milletvekilinin odasına tek tek telefon ettiler, sizlerin de odalarına telefon etmişlerdir. “Bizi de bu pakette görün.” dediler ama bu iktidar görmemekte ısrar etti. “Ataması yapılmayan 200 bin öğretmenin ataması için 50 milyarlık ödenek ayıralım.” dedik, buna da ret; ret, ret, ret; ret üstüne ret. Ve şimdi diyorlar ki: “Valla harika bir ekonomi, biz ücret zammı yaptık, insanlar gül gibi geçinip gidecek.” İnsanları açlığa ve yoksulluğa mahkûm ettik bu bütçeyle beraber bir kez daha.
Peki, bütçe gerçekleştikten sonra, bütçeyi bu karara bağladıktan sonra biz bu kadar şeyi başaramamış olan bir iktidara, altı ayda bu bütçeyi delik deşik etmiş olan bu iktidara biz niye güvenip tekrar bir ek bütçe konusunda destek verelim? Tabii ki destek vermeyeceğiz bu konuda. Bakın, bütçe sadece soğuk rakamlardan ibaret bir şey değildir, bir politik tercihtir. Bozuk düzenden sağlam çark olmaz, bunu çok iyi biliyoruz ve bu kapitalist sistemi ve bu kapitalist sistemin neoliberal politikalarını bu ülkede bugüne kadar en iyi uygulayan -Türkiye tarihinde- AKP iktidarıdır ve AKP iktidarı yurttaşına, âdeta işçiye, emekçiye, yoksula esfelisafilin “sefillerin sefilliğini” yaşatıyor durumdadır. Hakkı ve adaleti ağzından düşürmeyen AKP, Türkiye tarihinde sermaye düzenine en fazla destek olan iktidardır. Bakın, “Savaşa son verelim.” diyoruz; “Gelin, Kürt kardeşlerimizle barışalım, talepleri için bir masada diyalog kuralım.” diyoruz, “Bu savaş, çatışma bitsin; savaşa, silaha, abartılı güvenlik önlemlerine artık para ayırmaktan vazgeçin, yurttaşın ekmeğini alıp mermiye dönüştürmeyin.” diyoruz; “Yok.” diyorlar, “Olur mu öyle şey? Biz yurttaşın ekmeğini mermiye dönüştürmeye devam edeceğiz.” diyorlar. Bakın, çok gündem olmuştu geçen dönemde bu parlamentoda S-400’ler… S-400’lere 2,5 milyar dolar para ödendi, NATO üyesi olan bir ülkenin bir kere S-400’leri kullanma imkânı yok; nitekim hangarda duruyor. Çok sorduk “Ne yapacaksınız bu S-400’leri? Bu paraları, NATO savunma sisteminin tam tersi olan bu S-400’lere niye bu paraları yatırıyorsunuz?” dedik, cevap yok.
“Döviz kuru.” diyorlar. Döviz kuruyla ilgili de tabii bankaya dövizini yatırmış insanın kur korumalı mevduatın parasını niye yoksul ödesin? Neden ödesin doları olan insana o eki? Bu yükü de ne yazık ki bu iktidar bu insanların sırtına bindirdi.
Bizler Yeşil Sol Parti olarak bütçe hakkına sosyalistlerin, devrimcilerin, yurtseverlerin, hak ve adaletten yana olan mütedeyyinlerin, kadınların, doğa ve insan hakkının savunucuları olarak yüzyıllara dayalı bir birikimi arkamıza alarak bütçe hakkına dair yaklaşımımızı şöyle özetleriz: İştirak ettiğimiz bütün bütçe görüşmelerinde de bunu ön plana çıkarmaya çalıştık. Dedik ya: Bütçe bir politik tercih meselesidir. Demokratik ekonomiyi, adaletli vergi düzenini, adil gelir dağılımını, iç barışı, demokratik siyaseti, toplumsal cinsiyete dayalı bütçelemeyi, eşit yurttaşlığı, inanç özgürlüğünü, hak, hukuk, adaleti merkezine almayan bir bütçe halkçı bütçe değildir. İklim kriziyle mücadele etmeyi önüne koymayan, gençlerin geleceğini inşa etmeye çalışmayan bir bütçe, yoksullukla mücadele etmek yerine lüksünden, şatafatından ödün vermeyen… İtibar buysa bu itibar da yerin dibine batsın diyorum. Böyle bir bütçe olmaz, böyle bir bütçe anlayışı olmaz; bunları savunduk biz. Savaştan, talandan, yandaşlardan değil, işçilerin, emekçilerin istihdamından yana olduk, halkın bütçesini savunduk biz bugüne kadar ama ne yazık ki bu iktidar, ona emanet edilmiş olan beytülmali delik deşik etti ve beytülmalden geriye hiçbir şey kalmadı, şimdi onu doldurmaya çalışıyorlar.
Evet, bu bütçeden ne çıktı? Bu bütçeden yoksulun hakkını zengine vermek çıktı. İki asgari ücreti toplasanız da yoksulluk sınırının altında bir ücret çıktı. Günlerdir sokaklarda sesini duyurmaya çalışan, az önce de söylediğim gibi, hepimizin odalarını tek tek arayan emeklilere “Sizleri ölüme mahkûm ediyoruz.” kararı çıktı bu bütçeden. Depremzedeyi, depremi rant kapısına çeviren bir anlayış çıktı bu bütçeden. IMF’den beter kemer sıkma çıktı bu bütçeden çünkü bir yandan ücret zammı yapılırken öte yandan vergi yükü yurttaşın sırtına yüklendi. Ne anladık bu zamdan? Kaşıkla verdiğinizi kepçeyle aldığınız bir bütçe ortaya çıktı. Yurttaşı daha çok vergi altında ezim ezim ezecek bir bütçe ortaya çıktı.
Değerli yurttaşlarımız, bizler umudumuzu yitirmeyeceğiz. Çok olan sizsiniz yurttaşlar olarak, halk olarak; az olan ise bu yasaları bu şekilde vicdansızca yapanlardır. Emeğin hakkını bizler hem Mecliste hem sokakta sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Oruç.
TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.
Geçtiğimiz ay 15-16 Haziran şanlı işçi direnişiydi. O direnişleri hatırlayalım, bizlere unutturulmak istenilen o mücadele anlayışını hatırlayalım. Sokaklarda, alanlarda, meydanlarda bizler sesimizi çıkarmadığımız sürece, Parlamentoda bu iktidar böyle yasaları çıkarmaya devam edecektir ve buradan binlerce kez selam olsun mücadele yürüten bütün insanlara. Mücadeleyle kazanacağız, alnımızın akıyla kazanacağız ve asla bu düzenin çarkının bu şekilde dönmesine müsaade etmeyeceğiz; bedeli ne olursa olsun. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oruç.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Nail Çiler, Kocaeli.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NAİL ÇİLER (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 28’inci Yasama Döneminin ülkemize ve bizlere hayırlı olmasını temenni ediyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ben alın terinin yanına akıl terini koyanların kentinden, Kocaeli'den hepinize selamlarımı iletiyorum.
Bugün Meclise getirilen ek bütçenin 1’inci maddesini konuşuyoruz. Peki, bu ek bütçeye neden ihtiyaç duyuldu? Kanun teklifinin gerekçesinde, 6 Şubatta meydana gelen, hepimizi derinden yaralayan depremlerin ortaya çıkardığı tahribat gerekçe gösterilmiştir. Evet, depremin acısını en iyi bilenlerden biriyim. 1999’da Kocaeli depremini yaşayarak deprem gerçeğini en yakından hisseden biri olarak depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, milletimize tekrar başsağlığı diliyorum.
Evet, şunu da öğrenmek istiyorum: 1999 yılından beri ödediğimiz özel iletişim vergisi vardı -depremden sonra müktesep hak gibi oldu- acaba ne kadar toplandı, nereye harcandı? Ancak bu ek bütçenin asıl gerekçesi deprem değil değerli milletvekilleri, başarısız ekonomi yönetimidir. Ek bütçeyle -talep edilen- yaklaşık 1 trilyon 120 milyar liralık kaynak oluşturulacağını öngörüyorsunuz yani 2023 bütçemizin yüzde 25’i kadar yeni bir bütçe getiriyorsunuz ancak kanunda şu da görülüyor ki deprem için bu tutarın yarısı kullanılacak. Ek bütçede 527 milyar TL afetlere yönelik ayrılmıştır, kalan tutar ise seçim ekonomisinin bir faturasıdır. Siz depremin arkasına sığınarak ekonomik başarısızlığınızı gölgelemeye çalışıyorsunuz. Eğer depremi düşünseydiniz, Komisyonda teklif görüşülürken bizim deprem bölgesindeki kırsal hayatı canlandırmak ve tarımsal üretimi artırmak için 40 milyar liralık ödenek ayırma teklifimizi kabul ederdiniz.
Değerli milletvekilleri, deprem gerçeğini yaşadık. Dirençli konutlar yapmamız, dirençli üretim merkezleri yapmamız önemli ancak deprem olmasaydı da bugün burada ek bütçe üzerinde konuşacaktık. Bilimden uzak, inatla ekonomi yönetilemez. Bunun en büyük göstergesi de bu ek bütçedir. 2022’de neden ek bütçe kanunu yüce Meclise getirildiyse bugün de o sebeple ek bütçe tekrar getirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, iktidarın bütçe yapma yeteneği kaybolmuştur. Gerçeklikle bağı kopmuş bir iktidardan bahsediyoruz şu anda. 2023 bütçesini hazırladığınızda dolar 21 TL, bugün dolar kaç lira? 26 lirayı geçti. Ekonomik güveni tesis edebilseydiniz bu bütçeye gerek kalmayacaktı. Biz kur farkı yüzünden kaybettiğimizi ek bütçeyle tamamlamaya çalışıyoruz. Bu şekilde bir bütçe tekniği doğru bir teknik değil. Bundan vazgeçilmeli. Ayakları yere basan, sürdürülebilir ekonomi politikasına ihtiyaç vardır.
Dün, biz memurlar için zam öngören bir kanunu kabul ettik, maaş artışları yapıldı; yöntem olarak yanlışlığını doğruluğunu tartışabiliriz. Memurlarımız maaşlarındaki artışı sonuna kadar hak ediyor ama bu neden ek bütçede yer almıyor? Bütçe kalemlerinde “personel giderleri” kalemi yer almıyor, Cumhurbaşkanına bu yetki veriliyor ama ödenek ihtiyacı burada yer almıyor değerli milletvekilleri, bu yöntem doğru bir yöntem değil. Bazı gerçeklerin üzerini örterek gizleyemezsiniz, gerçek şu ki orta vadeli program çökmüştür. Bütçe kalemlerinde emeklilerimiz için de ödenek ayrılması gerektiğini savunduk, savunmaya da devam edeceğiz. “100 milyar lira ödenek ayrılsın, emeklilerimizin hak ettiği şekilde emekli aylıklarında iyileşme sağlansın.” dedik, kabul etmediniz. Bu bütçenin yüzde 14’ü faiz giderine ayrılırken 100 milyar lira emeklilere ayrılmalıydı, bunu emeklilerimize verebilirdik. Bu ek bütçede emekliye, işçiye, çiftçiye, tacire, tüccara, girişimciye, sanayiciye ayrılan hiçbir kalem yok. Bütçe faiz giderlerine, borca ayrılmıştır; bunun yükü de ücretliye, emekliye yüklenmiştir.
Değerli milletvekilleri, “ek bütçe” demek yeni kaynaklar oluşturmak demek, bu bütçenin kaynağı nedir? Ek vergiler. Bütçenin yükünü vatandaşımızın sırtına yüklemek doğru değil. “Müjde” diye ilan edilen maaş zamları işçi, memur, emekli daha zam almadan vergilerle uçtu gitti. Ekonomi bilimine karşı çıktığınız için, şimdi, Merkez Bankası Başkanı ve Ekonomi Bakanı kapı kapı gezip kaynak arıyor. Arkadaşlar, Anadolu’da bir söz vardır: “Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.” Bunu unutmayın.
Ek bütçeye sebep olan diğer konu, AK PARTİ'nin seçim ekonomisiyle ülkemizi yönetmeye çalışması, iktidarda kalmaya çalışmasıdır. Bakın, seçim zamanında meydanlarda neler dediniz: “Aylık 10 gigabayt internet ücretsiz.” dediniz, “Yüksek öğrenimdeki gençlere vergisiz telefon.” dediniz, “tablet” dediniz. Gençlerin bahtına internete yeni vergiler; telefona, tablete de yeni vergiler düştü. Emeklimiz insanca yaşayabilmek için maaşlarında düzeltme beklerken, açlık sınırının üstünde bir yaşam koşulu beklerken bahtına tuvalet kağıdına zam gelmeden alabilmek için markette sıraya girmek düştü. İktidar seçimden önce kaşıkla verdiğini kepçeyle almaya başladı. Bu bütçe, seçim ekonomisini vatandaşa yük getirerek telafi etmeye çalışan bir bütçedir. Bu bütçe, iktidarın ekonomiyi yönetemediğinin itirafıdır. Geçtiğimiz yıl bir ek bütçe yapmıştınız; bu yıl da şaşırtmadınız, ek bütçeyle altı ayın sonunda Meclise geldiniz. Eğer bu politikalara devam ederseniz seneye bu zamanlar bir ek bütçe daha yapmak zorunda kalırız.
Bu ek bütçe görüşmeleri konuşan balık hikâyesine döndü. Değerli milletvekilleri, hikâyede, garson müşterisinin sipariş ettiği balığı yemediğini görür. Balığı neden yemediğini soran garsona müşterisi “Balıkla konuşuyorum.” der. “Balık dilinden anlıyor musunuz? Ne konuştunuz?” diyen garsona müşteri “Bir hafta önce denize düşürdüğüm ayakkabımı sordum.” der. “Ne cevap verdi?” diyen garsona “Balık ‘Ben denizden çıkalı yirmi gün oldu, bilmem.’ dedi.” Sözün özü, bizim derdimiz üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil ama sizin bütçeleriniz artık bayatladı.
Arkadaşlar, gençlerimiz yurt dışına gidiyor; doktorlarımız, mühendislerimiz yurt dışına kaçıyor; vatandaşlarımız bunu hak ediyor mu? Tabii ki, hak etmiyor. Eğer emeğimizi ülkemizde tutamazsak bu yoksulluk artar. Beyin göçünü engellersek kentler güzelleşir. Buradan sormak istiyorum: Düşük faiz politikanızın ülkemize maliyeti ne oldu? Bunu çıkıp açıklamanız lazım. Bütçe hesap demektir. Bir öz eleştiri yapmak zorundasınız. Biz rezervlerimizi neden sattık? Merkez Bankasının kaynakları ne için satıldı? Bunun sorumlusu acaba kim? Bunu sormayacak mıyız? Ama siz ne yapıyorsunuz? Enflasyonu düşük gösterip çalışandan, ücretliden keserek ekonomiyi düzelteceğinizi düşünüyorsunuz. KDV artışlarıyla, diğer vergi artışlarıyla vatandaşın cebinden keserek mi ekonomiyi ayağa kaldıracaksınız? Bu doğru değil. Ek bütçeyle gelen yük yoksulluğu daha da derinleştirecek, ekonomik kriz sosyal bir krize döndü; yoksulluk, işsizlik önü alınamaz noktalara geldi. Biz nitelikli, nicelikli eleman ararken eğitim modeli iflas etti, yazboz tahtasına döndü. Evet, biz artık kendi bölgemizde eleman bulmakta güçlük çekiyoruz. Kocaeli sanayinin başkenti, Kocaeli üretimin başkenti, Kocaeli teknolojinin başkenti; bunu herkes biliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayınız Sayın Çiler.
NAİL ÇİLER (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.
Değerli arkadaşlar, ezbere dayalı eğitim sistemi iflas etmiştir. Bilgiyi inşa eden, veriden değer elde eden, yapay zekâya uyumlu teknoloji okullarına ihtiyaç vardır. Bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum: Kocaeli genelinde -geçen seneki rakamları söylüyorum- 1.424 tane okul var, bu 1.424 okulda okuyan 401 bin öğrencimiz var ama maalesef bunların yüzde 10’u bile meslek lisesi değil. Meslek lisesi öğrenci sayısı Kocaeli’nin tamamında 57.020 kişidir. Yani emeğin başkenti, sanayinin başkenti, üretimin başkentinde mesleki eğitime verdiğiniz değerler ortadadır.
Evet, bugün ulusal basında açıklandı: En fakir emekliler Türkiye’de yaşamakta.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NAİL ÇİLER (Devamla) – Bizde ortalama 289 euro; Avrupa’daki emeklilere baktığımız zaman, Fransa’da yaklaşık 1.400 euro, İspanya’da 1.250 euro, Hollanda’da 1.300 euro, Almanya’da 1.152 euro, Bulgaristan’da bile 350 euro.
Çok teşekkür ediyorum.
Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çiler.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın İsmail Güneş, Uşak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Gazi Meclisimizi ve ekranları başında bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe yapma hakkı 85 milyon adına Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiştir, bütçe kanun teklifi verme hakkı da Cumhurbaşkanlığına aittir. Bütçeler önümüzdeki yıla ait gelirlerimizin ve giderlerimizin ne kadar olacağını tahminen gösteren belgelerdir.
AK PARTİ iktidarları bütçe disiplinine uyma ve bütçe hedeflerini tutturmaya son derece önem vermişler. “AK PARTİ iktidarlarından önce gelirlerin bütçe giderlerini karşılama oranı kaçtı?” derseniz yüzde 66,4 iken AK PARTİ iktidarlarında bu oran yüzde 95’lere çıkmıştır. Yine, faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı 2002 yılında yüzde 85,7’yken yani 100 liralık verginizin 85,7 TL’si faize giderken günümüzde faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı yüzde 13,2’lere kadar inmiştir. Faiz giderlerinin bütçe giderlerine oranı 2002 yılında yüzde 43,2 iken 2022 yılında bu oran yüzde 13,2 olmuştur. Bütçe içindeki yatırımlara ayrılan pay yüzdelik olarak yüzde 5,7’lerden yüzde 11,1’lere çıkarılmıştır.
Ülkemiz 6 Şubat 2023 tarihinde, Kahramanmaraş merkezli, 11 ilimizi, 14 milyon vatandaşımızı, 120 bin kilometrekare toprağımızı etkileyen şiddetli bir depreme maruz kalmıştır. Bu deprem neticesinde 50 binden fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyoruz, aziz milletimize başsağlığı ve sabırlar diliyoruz. Yine, bu depremde 107 bin kardeşimiz yaralanmış ve bu kardeşlerimize de acil şifalar diliyoruz.
Bu deprem neticesinde 684 bin bağımsız birim ya yıkılmış ya acil yıkılacak ya da ağır hasarlı hâle gelmiştir. Yine, 170 bin bağımsız birim de orta hasar görmüştür. Deprem neticesinde, başlangıçta 4 milyondan fazla vatandaşımız evini terk etmek zorunda kalmış, Hükûmetimiz tarafından 1 milyondan fazla çadır gönderilerek başlangıçta 2 milyondan fazla vatandaşımız buralarda barındırılmıştır. Bugün, çadır kentlerde 67 bin kardeşimiz barınmaktadır. Daha sonra konteyner kentler kurularak 312 konteyner kentte 164 bin konteynerde 423 bin vatandaşımız barındırılmaktadır. Yine, diğer illerdeki yurtlarda ve sosyal tesislerde depremzedelerimiz misafir edilmiştir. Yaraları sarmak adına depremzedelere hane başına 10 bin lira, yakınlarını kaybetmiş kardeşlerimize 100 bin lira, yine, taşınma yardımı için 15 bin lira ve kira yardımı olarak ev sahiplerine 5 bin lira ve kiracılara 3 bin TL olmak üzere maddi destek sağlanarak dertlerine bir nebze olsun çare olunmaya çalışılmıştır. Bu yıl 319 bağımsız birim ve kamu binalarının yapılması hedeflenmekte olup 180 bin konutun ihalesi yapılmış ve inşaatına başlanmıştır. Deprem nedeniyle şimdiye kadar kamu kurumlarının harcadığı para 790 milyar TL’yi bulmuştur. Diğer yandan, depremin ülkemizdeki total maliyetinin de 104 milyar yani 2,7 trilyon olabileceği tahmin edilmektedir. Bu kadar büyük bir felaketin olması öngörülemez olduğu için bu harcamalar bütçe dengelerini bozmuş ve ek bütçe yapma gereksinimini ortaya çıkarmıştır. Tüm dünyada ve ülkemizde ihtiyaç duyulduğunda ek bütçeler yapılmaktadır. 1982-2004 yılları arasında 15 adet ek bütçe yapılmıştır.
Bu ek bütçe kanun teklifiyle 2023 bütçesine, gelirlere ve giderlere 1,1 trilyon TL eklenmektedir. Bu ek bütçenin 523,7 milyar TL’si deprem kaynaklı harcamalar için ayrılmıştır. Yine, yatırımlar için 105,5 milyar TL, sosyal kesimlerin desteklenmesi için 44 milyar TL, enflasyon etkisini minimale indirmek ve 2022 Ocak ayına göre emekli aylıkları yüzde 114, memur aylıkları ortalama yüzde 129 ve asgari ücret yüzde 107,3 artırılmıştır. Bu artışlardan kaynaklanan ilave giderler de bütçeyle karşılanacaktır. Yine, tarımsal destekler, tarım sektörü yatırımları, tarım kredi sübvansiyonları için 52 milyar TL ayrılmıştır. Yine, bu bütçede engelli kardeşlerimize, evde bakım hizmeti alanlara, 65 yaş üstü yaşlılarımıza sahip çıkılmış; esnaflarımız, sanatkârlarımız ve çiftçilerimiz de unutulmamıştır.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde, AK PARTİ iktidarlarında Uşak ilimize de 26 milyar TL’lik yatırım yapılmış ve Uşak’taki pek çok kurumumuzun ihtiyaçları giderilmiştir. Uşak merkezde 700 yataklı Uşak Devlet Hastanesi ve her ilçede yeni bir devlet hastanesi yapılarak nitelikli yatak oranı yüzde 100’e ulaştırılmıştır. Yine, Uşak Üniversitesinin kurulması, Karun Hazineleri’nin sergilendiği arkeoloji müzesinin yapılması ve ilk defa 200 yatak kapasitesiyle yeni bir model olan huzurevinin hayata geçirilmesi, 31 gölet ve baraj, 57 okul, kamu binaları yapımı gibi pek çok hizmet AK PARTİ iktidarları tarafından yapılmıştır. Burada daha sayamadığım pek çok yatırım Uşak ilimize yapılmış, bu yatırımların yapılmasında başta Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ve emeği geçen herkese şükranlarımızı arz ederim.
Bu dönemde inşallah Eşme-Ulubey-Uşak yolu ve çevre yolunu kısa sürede tamamlayacağız. İhalesi yapılmış olan Uşak stadyumu ve pek çok spor tesisini, 250 yataklı yeni bir Uşak devlet hastanesini, ağız diş sağlığı ve sağlıklı yaşam merkezini, diş fakültesi, diş hastanesi ve Uşak millet bahçesini kısa sürede hayata geçireceğiz.
Ek bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güneş.
Şahıslar adına İzmir Milletvekili Sayın Yaşar Kırkpınar.
Sayın Kırkpınar, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakikadır.
YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2023 yılı ek bütçe kanun teklifinin 1’inci maddesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu ve aziz milletimizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 2023 yılı bütçe hedef ve tahminlerimizi 2022 yılının ikinci yarısındaki makro ekonomik görünüm ve beklentilerimiz çerçevesinde daha önce belirlemiştik. Ancak küresel düzeyde sürmekte olan yüksek enflasyon, tedarik zincirindeki bozulmalar, emtia fiyatlarındaki dalgalı seyir ve Rusya-Ukrayna savaşı ekonominin tüm dengelerini maalesef bozdu. Özellikle şubat ayında yaşadığımız asrın felaketi Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerin yaralarının sarılması çabaları kamu harcamalarında çok ciddi artışlara neden oldu. Bu gelişmeler bir yandan gelir beklentilerimizi ve harcama büyüklüklerimizi etkilerken diğer yandan da ihtiyaçlarımızı da farklı bir hâle getirmiş oldu. Bundan dolayı bütçemizdeki mevcut ödeneklerin dağılımını ve miktarlarını yeniden taksim etmek için 2023 yılı bütçemizde birtakım revizyonlara gidilmiştir. Bizler bu ek bütçeyle, Cumhurbaşkanımız liderliğinde, depremden etkilenen illerimizi daha güçlü bir şekilde ayağa kaldırmayı; çiftçimizin, esnafımızın, işçimizin, emeklimizin yanında olmayı; ihtiyaç sahibi vatandaşlarımızın sosyal desteklerle yanlarında olmayı ve ülkemizin kalkınma potansiyeline katkı sağlayacak -eğitim ve sağlık başta olmak üzere- altyapı yatırımlarını daha hızlı tamamlayabilmeyi hedefliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz üzere, tüm bu gelişmelerin sosyal refaha ve gelir dağılımına yansıması da diğer bir temel sorun alanıdır. 2022 yılı, dünya ekonomisi için başta yine Rusya-Ukrayna savaşı olmak üzere pek çok olumsuz gelişmeyle mücadelenin yapıldığı bir yıl hâline gelmişti. Küresel çapta tüm ülkeler, bir yandan savaş sebebiyle ortaya çıkan enerji ve emtia fiyatları artışı kaynaklı küresel enflasyon sorunuyla baş etmeye çalışırken diğer yandan tedarik zinciri bozulmalarıyla mücadele vermiştir.
Etkilenme oranı farklı olsa da sert ve belirsiz küresel ekonomik ve finansal koşullar ülkemizi de tüm dünya gibi olumsuz yönde etkilemiştir ancak Türkiye ekonomisi güçlü üretim ve ihracat kabiliyetiyle olumlu ayrışan bir konuma gelmeyi başarmıştır. Art arda rekorlar kıran ihracatımızdaki artış eğilimi küresel gelişmelere bağlı olarak bir miktar yavaşlamış olsa da içinde bulunduğumuz yılı geçmiş seneye göre daha yüksek seviyelerde bir ihracat rakamıyla kapatmayı yine hedefliyoruz. Bugün de geçmişte sağladığımız başarının devamıyla enflasyonu tekrar düşürmek için mücadelemizi kararlılıkla sürdürüyoruz. Bu kapsamda, sosyal refah devleti vasfımızın bir gereği olarak sabit ve dar gelirliler başta olmak üzere vatandaşlarımızın refahı üzerindeki küresel enflasyonist dalgalanmanın etkilerini hafifletecek tedbirler aldık, almaya devam edeceğiz. Gerek vergi ve sübvansiyonlar gerekse fahiş fiyat artışlarıyla mücadelede denetimlerin artırılması gibi atmış olduğumuz pek çok adım var.
Değerli milletvekilleri, bu durumu dikkate alarak mevcut bütçemizdeki ödenekleri artırıyor ve artan gelirlerimizi başta afet konutlarının yapımı ve altyapı hasarlarının giderilmesi, sağlık, eğitim, engelli yardımları ve sosyal yardımlar olmak üzere vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla bölümlere ayırmış durumdayız.
Değerli arkadaşlar, ek bütçe kanun teklifi gelir tahminlerimize uyumlu bir şekilde hazırlanmıştır. Ek bütçeyle yüzyılın en büyük afetlerinden biri olan depremde hasar gören bölgelerin yeniden ihyasını, imarını ve depremin etkilerinin ortadan kaldırılmasını hedefliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun tamamlayın.
YAŞAR KIRKPINAR (Devamla) – Yine, çiftçilerimize, esnaf ve sanatkârlarımız ile ihtiyaç sahibi vatandaşlarımıza destek olmayı, vatandaşlarımızın eğitim, sağlık gibi vazgeçilmez ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılanmasını öngörüyoruz. Ülkemizin büyüme ve istihdam potansiyeline katkı sağlayacak yatırımları daha hızlı tamamlamayı da hedefliyoruz. Bu kapsamda ek bütçe kanun teklifimizle merkezî yönetim bütçe ödenekleri 1 trilyon 119,5 milyar lira, söz konusu giderlerin karşılığı olarak merkezî yönetim bütçe gelir tahminleri de aynı tutarda artırılmaktadır.
Sözlerime son verirken kanun teklifimizin hazırlanmasında emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyor; ülkemize, milletimize ve insanımıza bütçemizin hayırlı ve bereketli olmasını temenni ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kırkpınar.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Bir saniye Sayın Tanal.
Şahıslar adına ikinci söz Kars Milletvekili Sayın İnan Akgün Alp'e aittir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
İNAN AKGÜN ALP (Kars) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; AK PARTİ’nin Sayın Grup Başkan Vekili geçen hafta bu kürsüde “276 barajı bine yaklaştırdık. Hizmet ve eserlerimizle konuştuk.” demişti. Ben de size bugün bir baraj yatırımı anlatacağım, hem de öyle bir yatırım ki ekonomik kaynaklarımızın uluslararası sermayeye peşkeş çekilmesi var, hukuksuzluklar var, liyakatsizlikler var, doğa talanı var, çevre talanı var, kamu zararı var, adam kayırma var, iltimas var, her türlü görev suçu var, bir tek kamu yararı, halkın yararı yok.
Değerli milletvekilleri, Çek Cumhuriyeti'nden bir firma Sarıkamış'ın dünyaca ünlü kayak pistinin hemen yanında, Aras Nehri'nin kolları üzerinde, Sarıkamış'ın Karakurt köyünde bir hidroelektrik santrali yapmak üzere ülkemize gelir; gelir ama burayı artık nasıl bir ülke zannediyorsa, nasıl bir muz cumhuriyeti zannediyorsa, bu firmanın arkasında kimler varsa bir hışımla, bir özgüvenle, âdeta bir talan mantığıyla gelir. Süreç şöyle işler: Önce baraj yatırımları için gerekli “ÇED Olumlu” raporu alınır ama idare mahkemesi raporu iptal eder. Sizdeki “Sen yap, mahkeme kararı arkadan gelir.” mantığı devrede olduğu için inşaat devam eder. 2’nci kez rapor alınır, bu raporu da mahkeme iptal eder. Firma 3’üncü kez ÇED süreci başlatır ama artık neye güveniyorsa, kime güveniyorsa 3’üncü raporu Kanal İstanbul Projesi'nin ÇED süreçlerini yapan firmaya yaptırır. Bu arada Hükûmetiniz de elbette boş durmaz, dava ve rapor süreçleriyle eş zamanlı olarak ne tesadüftür ki Kars'ta apar topar bir idare mahkemesi ihdas edilir ve 3’üncü raporun davası bu mahkemeye devredilir. Biz bu davayı da yakından takip ediyoruz. Sadece ÇED raporları değil, barajın enerji üretim lisansı da idare mahkemesi tarafından iptal edilir. Kısa sürede yeniden verilen lisansa karşı açılan iptal davası hâlen derdesttir. Kars İl Genel Meclisi tarafından baraj için düzenlenen imar planı da idare mahkemesinde iptal talebiyle derdesttir.
Değerli arkadaşlar, yani bu barajın hem imar planı hem lisansı hem de ÇED raporu nizalıdır fakat baraj durmamıştır, bitirilmiştir, su tutmuştur, şu anda da elektrik üretimine devam etmektedir. Üstelik YEKDEM'den faydalanmak için hukuk dinlemeyen bu firma, baraj altında kalan evler daha tahliye edilmeden, daha mülkiyet sorunları çözülmeden su tutmaya başlamış ve insanları sokağa atmıştır. Üstelik yenilenebilir enerji mekanizması nedeniyle ürettiği elektriği de devlete en az 3 katı pahalıya satmaktadır.
Bütün bu hukuksuzluklar çevreciler, avukatlar, Sarıkamış halkı tarafından mahkemeler yoluyla dirençle karşılanırken bakın, kamu otoritesi nasıl tavır almıştır? Önce, baraj nedeniyle ilçeyle irtibatı kesilecek 20 köyün ulaşımı için baraj üzerinde yapılması gereken viyadük süreç içinde iptal edilerek firma büyük bir ekonomik maliyetten ve külfetten kurtarılmıştır; kamu otoritesi elbette bu süreçte devrededir. Bu neviden yatırımlar nedeniyle yerinden yurdundan olan yöre halkı için mevzuatımıza göre TOKİ marifetiyle okulu, suyu, yolu, camisi, yaşanabilir alanları olan Tarımköy uygulaması yapılması gerekirken dönemin valisi talepte bulunmadığı için Tarımköy uygulaması da yapılmaz ve Sarıkamış’ın Karakurt köyü halkı dağ başında okulsuz, yolsuz, elektriksiz bir köyde yaşamaya mahkûm edilir; kamu otoritesi elbette ki bu zamanda da yine devrededir.
Firmaya yapılan kıyaklar bitmek bilmemiştir arkadaşlar. Baraj nedeniyle su altında kalan Kars-Erzurum kara yolu için 300 milyon lira civarında bir kamu kaynağı harcanırken firmadan sadece 50 milyon lira yol parası alınmış, bir kalemde 250 milyon lira kamu zararı oluşmuştur. Üstelik firma tüm bu süreçlerde ve bugün de âdeta Sarıkamış halkından intikam almak istercesine bu proje boyunca Sarıkamış insanını inşaatında bile çalıştırmamıştır.
Değerli milletvekilleri, bu projede kaçak taş ocağı işletmekten tutun da iş cinayetlerine kadar aklınıza gelecek tüm hukuk cinayetleri işlenmiştir. İnşaat sırasında işçiler yedikleri yemekten zehirlenmiş ve çok sayıda işçimiz de hayatını kaybetmiştir. Peki, tüm bu olaylar olurken dönemin Devlet Su İşleri Genel Müdür Yardımcısı şimdi ne iş yapıyor? Belki birçoğunuz şaşırmayacaksınız, o baraj firmasının Genel Müdürü olarak şu anda görevine devam ediyor. Arkadaşlar, bu kadar da kör kör parmağım gözüne olmaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İNAN AKGÜN ALP (Devamla) – Sayın Başkanım, tamamlamam için süre verebilir misiniz?
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
İNAN AKGÜN ALP (Devamla) – Değerli milletvekilleri, sonuç nedir? Sonuç: Derelerimiz, sularımız, ormanlarımız talan edilmiştir; insanlarımız yerinden, yurdundan olmuştur; turizm alanlarımız da telafisi imkânsız zararlar görmüştür; adalet de ayaklar altına alınmıştır.
Tabii, Kars'ta bu örnek tek değil. Bu alışkanlıklarınız bütün yatırımlarda devam ediyor. Örneğin; yapımı yıllardır yılan hikâyesine dönen atık su arıtma tesisi için seçime birkaç gün kala sahte bir temel attınız, bir araba kum döktünüz, birkaç tane de boru bıraktınız, arkanızı döndünüz gittiniz ve bu süreçlere riayet etmeden bu yatırıma devam etmeye çalışıyorsunuz.
Yine, seçime on bir gün kala 500 yataklı devlet hastanesinin temelini attınız. Seçimden sonra “Hastane nerede? dedik. “Daha inşaat ruhsatı almadık.” dediniz. Yine, katı atık depolama tesisinin yer tespitine itirazlar varken süreci devam ettiriyorsunuz.
Bütün bu iş süreçlerini üstlenen, bu inşaatları üstlenen firmalara ve yatırımcı kuruluşların yöneticilerine de sesleniyorum: İki gözümüz üzerinizdedir.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Alp.
Buyurun Sayın Tanal.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
30.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın, görüşülen kanun teklifinin bir ek bütçe olması nedeniyle Meclis TV’nin yayında olması gerektiğine ilişkin açıklaması
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Değerli Başkanım, biz şu anda normal bir kanun görüşmesini yapmıyoruz, ek bütçe görüşmelerini yapıyoruz. Bugüne kadar bütçe görüşmelerinde televizyon yani Meclis televizyonu -çalışma saati- normaldeki gibi saat ikide açılıp saat dokuzda kapanmıyordu. Bütçe görüşmelerindeki kurallar, esaslar neyse bugün görüşmüş olduğumuz ek bütçenin görüşmelerinin de aynı kurala tabi olması lazım. Bütçe görüşmelerinde nasıl bütçenin başından sonuna kadar televizyon açık ise, bu saatte, şu anda Meclisteki televizyonlar kapalı, yani dışarıdaki vatandaş bu bütçe görüşmelerini izleyemiyor.
Benim sizden istirhamım, bütçe görüşmelerindeki esaslar ne ise aynı kuralların burada da tatbik edilmesi lazım. Siz Meclis TV’ye eğer talimat buyurursanız, hiç olmazsa, buradaki bütçe görüşmeleri de kamuoyu tarafından izlenmiş olur.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
VI.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI (Devam)
3.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’in, Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ın Meclis TV’nin yayınına ilişkin önerisine ve tespitine katıldığına ancak görüşmelerin bitmek üzere olduğuna ilişkin konuşması
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim Sayın Tanal.
İç Tüzük madde 54’ü paylaşmak istiyorum sizinle: “Resmî tatile rastlamadığı takdirde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, Salı günü saat 15.00’ten 21.00’e, Çarşamba ve Perşembe günleri saat 14.00’ten 21.00’e kadar toplanır.”
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Normal çalışma tüzüğünü söylediler arkadaşlarımız, sizi yanıltıyorlar.
BAŞKAN – İzin verin.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Görüşmeyi biz yaptık.
BAŞKAN – İzin verin.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Siz milletvekiliydiniz, yaşadınız bunu.
BAŞKAN – Ya, daha ne diyeceğimi bilmiyorsunuz ki niyet okudunuz Sayın Tanal.
Bir izin verin, lütfen. Rahat edin, oturun. “…” [(*)]
“Türkiye Büyük Millet Meclisi vasıtasıyla yapılacak televizyon yayınında, önemli ve özel haller saklı kalmak kaydıyla bu fıkrada düzenlenen toplantı günleri ve saatleri esas alınır.
Danışma Kurulunun teklifi üzerine Genel Kurul, toplantı hafta, gün ve saatlerini değiştirebileceği gibi, diğer günlerde de toplantı yapılmasına karar verebilir.” diyor. Bu, toplantıyla ilgili.
Yayınla ilgili, bugüne kadar, sizin söylediğiniz doğru, bu bir ek bütçe görüşmesi ama ödenek bahsi de var, kanun olarak geldi. Ben bu konuda sizin önerinize ve tespitinize de katılıyorum fakat çok geç artık, bitiriyoruz neredeyse. İnternet üzerinden yayın devam ediyor ama bundan sonra takipçisi olacağım söylediğiniz şeylerin.
MAHMUT TANAL (Şanlıurfa) – Peki, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (1/275) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 34) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi 1’inci maddeye bağlı cetvellerde yer alan her bir kamu idaresini ve bütçelerine eklenmesi öngörülen ödenekleri sırasıyla okutarak ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Kâtip Üye tarafından okunacak bütün tutarların Türk lirası cinsinden olduğu her seferinde tekrar edilmeyecektir.
(A) CETVELİ İCMALİ
GENEL BÜTÇELİ KURUMLAR
İDARE ADI | ÖDENEK (TL) |
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ | 80.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
CUMHURBAŞKANLIĞI | 640.236.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
SAYIŞTAY | 20.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
ADALET BAKANLIĞI | 7.633.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI | 30.887.707.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI | 3.356.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI | 537.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
HAZİNE VE MALİYE BAKANLIĞI | 279.750.936.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI | 26.298.466.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17.965.131.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
ULAŞTIRMA VE ALTYAPI BAKANLIĞI | 5.699.970.000 |
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
AİLE VE SOSYAL HİZMETLER BAKANLIĞI | 46.151.500.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI | 13.337.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI | 1.129.700.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANLIĞI | 1.000.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK VE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI | 515.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TİCARET BAKANLIĞI | 232.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI | 15.835.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TARIM VE ORMAN BAKANLIĞI | 7.854.615.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI | 7.414.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI | 308.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ | 8.445.050.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI | 276.218.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
AFET VE ACİL DURUM YÖNETİMİ BAŞKANLIĞI | 482.829.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI | 482.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GÖÇ İDARESİ BAŞKANLIĞI | 930.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
AVRUPA BİRLİĞİ BAŞKANLIĞI | 1.802.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
STRATEJİ VE BÜTÇE BAŞKANLIĞI | 76.985.357.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI | 36.114.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ | 80.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ | 130.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ | 50.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ | 485.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ | 75.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ | 84.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ | 77.500.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ | 73.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ | 180.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TRAKYA ÜNİVERSİTESİ | 65.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ | 160.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ | 100.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ | 106.250.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ | 75.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ | 50.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
FIRAT ÜNİVERSİTESİ | 50.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
VAN YÜZÜNÜ YIL ÜNİVERSİTESİ | 140.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
GAZİANTEP ÜNİVERSİTESİ | 150.500.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
SAKARYA ÜNİVERSİTESİ | 50.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
MANİSA CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ | 60.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
HATAY MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ | 50.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
UŞAK ÜNİVERSİTESİ | 50.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN ÜNİVERSİTESİ | 50.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
SİNOP ÜNİVERSİTESİ | 50.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
SİİRT ÜNİVERSİTESİ | 50.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ | 60.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
BİNGÖL ÜNİVERSİTESİ | 50.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TÜRK ALMAN ÜNİVERSİTESİ | 80.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ | 270.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ-CERRAHPAŞA | 740.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
SAKARYA UYGULAMALI BİLİMLER ÜNİVERSİTESİ | 65.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
ÖLÇME, SEÇME VE YERLEŞTİRME MERKEZİ BAŞKANLIĞI | 993.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU | 1.317.375.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ | 27.319.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
GAP BÖLGE KALKINMA İDARESİ | 100.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ | 11.450.002.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TÜRKİYE ENERJİ, NÜKLEER VE MADEN ARAŞTIRMA KURUMU | 70.000.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, 1’inci maddeyi kamu idarelerinin bütçelerine eklenmesi kabul edilmiş bulunan ödenekler doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
Gelir
MADDE 2- (1) 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (B) işaretli cetvelde yer alan genel bütçe gelir tahmini bu Kanuna bağlı (B) işaretli cetvelde yer aldığı şekilde toplam 1.119.514.513.000 Türk Lirası artırılmıştır.
BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde söz isteyen Saadet Partisi Grubu Adına Sayın Doğan Demir.
Buyurun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır Sayın Demir.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA DOĞAN DEMİR (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Buradan bizleri dinleyen tüm halkımıza saygı ve sevgilerimi iletiyorum.
Yılın bitmesine beş aydan daha az bir süre kalmışken yapılan ek bütçenin 2023 yılı genel bütçesinin yüzde 25’ini oluşturuyor olması, esasında bizlere bütçenin ek olarak dörtte 1 oranında açık verdiğini ve ihtiyaçları karşılayamadığını göstermektedir. Anayasal zorunluluk sebepli bütçe gelirlerinin ödeneği karşılaması gerektiğinde ek bütçe kadar iktidarca ek gelir kapısı oluşturmak zorunluluğu ve çabası karşımıza çıkmaktadır. Burada akıllara gelen soru, ek bütçeyi karşılayacak gelirin nereden sağlanacağıdır. Ek bütçe demek, ek gelir oluşturmak demek; ek gelir demek, vatandaşın sırtına ek geçici vergi yükü yüklemek demek. Çok iyi biliyoruz ki geçici vergilerden daha kalıcı bir şey yoktur. Yasa gereği, ek bütçe kadar ek gelir gösterilmesi gerekiyor ve ek gelirler, ek bütçeye denk olacak şekilde 1 trilyon 119,5 milyar lira olarak hesaplanmış, bunun yüzde 95’inin de vergilerden karşılanacağı öngörülüyor. Ek bütçenin ek gelirini balonlaşan vergilerin karşılayacağı, bunun 2 kalem olarak en yüksek paylara sırasıyla 310 milyar lira ve 307,6 milyar lirayla KDV ve ÖTV’den alınacağı, dahası yüzde 8 ve 18’den sırasıyla yüzde 10 ve 20’ye çıkarılan KDV ve akaryakıt, motorlu taşıtlar satışları, sigara, alkolden alınacağı, bunun da ek bütçenin daha başlangıçta yüzde 50’sinin vatandaştan KDV ve ÖTV olarak alınacağı açıktır.
Ayrıca, unutulmamalıdır ki ilk kez yürürlüğe giren motorlu taşıtlar vergisinde 3’üncü taksit uygulamasından ek bütçeye 32,3 milyar lira yani ek bütçenin yüzde 2’si kadar bir gelir sağlayacağı ve bu da önümüzdeki yıllarda iktidarın bu uygulamayı sıkışma hâlinde artırarak tekrar edebileceği anlamına gelmektedir. Yani, anlaşılan iktidar bütçe açığını anayasal zorunluluk nedeniyle “Ek gelirlerle kapatalım.” derken ek gelirin yüzde 70’inden fazlasını düşük-orta gelirli vatandaşın sırtına yüklemeyi artık alışkanlık hâline getirmiş ve düzeni hâlâ bu şekilde devam ettirmeye çalışmaktadır.
Vatandaşın sırtına yüklenen ek vergilerden bahsetmişken, faiz meselesini de atlatmayalım. Ek bütçenin 80,5 milyar lirası, yani yüzde 7’sinden fazlası da faiz giderlerine ayrılmış bulunmakta. Sayın Erdoğan'ın ve iktidarın faizle nasıl başa çıktığını buradan çok iyi anlıyoruz.
Ek bütçede sunulan deprem payını unutmamak gerek. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, toplamda 112,2 milyar lira bağış yapıldığını, 38,2 milyar lirasının harcandığını, cepte henüz daha 74 milyar lira deprem bölgesi için bütçe bulunduğunu söyledi. Ek bütçeye -Cevdet Yılmaz’ın verilerine göre- elde kalan 74 milyar liranın bir anda yaklaşık 7 katından daha fazla bir ek yapmanın mantığı nedir?
Torba kanuna gizlenen ek bütçeyle öngörülen 794,1 milyar lira ek bütçe açığı verileceği anlaşılıyor; zira, bu harcama karşısında bir gelir gösterilmiyor. Bu nedenle, başlangıçta 659,5 milyar lira olan 2023 yılı bütçe açığının 659,5 milyar artı 794,1 milyar lira yani toplamda en az 1 trilyon 490 milyar lira olacağı anlaşılıyor. Eklenecek ödenek ve gelir tahmini eşit bir şekilde artırılmak zorunda olunduğu için 2023 yılı bütçesinin 659,4 milyar lira olan başlangıçtaki açık tahmini de değişmiyor.
Enflasyon sonucu kamu personelinin maaş ücretleri ile emeklilerin aylıklarına yapılan zamlar genel bütçede ek olarak 794,1 milyar liralık ek bir yük bindirmekte ve bu yükün Meclise sunulan torba yasada gizlenmiş, Anayasa’ya aykırı bir teşebbüs olduğu görülmektedir. Anayasa’ya açıkça aykırı olan bu yetkiyle Cumhurbaşkanı bütçeye toplam 794,1 milyar lira ödenek ekleyebilecek. Buradan da anlaşılacağı üzere, ek bütçe teklifi, bir torba yasası teklifiyle 2023 yılı bütçesinde toplam 1 trilyon 914 milyar lira ödenek eklenmesinin yolu açılıyor. Nihayetinde, genel bütçe yetmedi, zengin mükelleflerden alınması gereken bütçe gelirleri, gariban vatandaştan zorla alınmaya çalışılıyor. Ek bütçe ve torba yasada Anayasa’ya aykırı bir şekilde geçirilmeye çalışılan kanunla beraber bütçe açık vermeye devam ediyor. Gelir-gider dengesi bozukken makas daha da açılıyor. Sayın Erdoğan’a, Anayasa’ya aykırı bir şekilde, gelir gösterme yükümlülüğü olmadan ek bütçe yetkisinin verilmesiyle Meclis işlevsizleştiriliyor, hesap verilebilirlik ortadan kaldırılıyor. Yıllardır hesap vermekten uzak, sürekli bütçeye borç yükü bindiren, küçük kurnazlıklarla dolu kanunlarla, kısa vadeli, günü kurtarma planları yapan iktidar aynı tutumu sergilemekten maalesef geri durmuyor.
Tüm bunlar yaşanırken gelin bir de halk ne durumda ona bakalım: Dul ve yetimler ne durumda, kaç lira maaş alıyorlar, aldıkları maaşla geçinebiliyorlar mı diye kimse sorgulamıyor.
Bakınız, bugün eşini kaybetmiş bir kadın 5.625 lira maaş alıyor. Zam sonrası ne olacak bilinmez fakat şu an asgari ücretle arasında 5.757 lira fark var yani aradaki fark maaşın kendisinden daha fazla. İnsanlar asgari ücretle geçinemiyor, bu -ayrıcalıklı- insanlarımız bu paralarla nasıl geçinecek? Geçinmek bir yana bu para kiralarını bile karşılamıyor. Sorarım sizlere, deprem sonrası evini barkını, eşini yitirmiş, çalışacak durumu olmayan bir anne bu paralarla nasıl geçinecek? Anne babasını depremde kaybeden bir üniversite öğrencisi bu paralarla nasıl okul masraflarını karşılayacak? İnsanlarımız pazardan elleri boş dönüyor; akaryakıt fiyatları aldı başını gidiyor, bugün bir araç deposu 1.500 liraya doluyor; çiğ süt fiyatı yerlerde, market fiyatının üçte 1’i, süt üreticisi kan ağlıyor; çiftçinin hasadı tarlada, TMO köylüyü bekletiyor, ürünler harman yerinde bekliyor. Ülkemizde herkese düşen pay var; vatandaşa, garibana bu paydan yine yoksulluk, çaresizlik düşüyor.
Yine aynı konu engelli ve yaşlı vatandaşlarımız için geçerli. Yaşlı aylığı 2.348 TL, yüzde 40 ile 69 arası engelli aylığı 1.874 TL; yüzde 70 ve üzeri engelli aylığı 2.811 TL. Arkadaşlar, bu miktarlarla tek başına yaşayan ve bakacak yakını olmayan bir engelli, bir yaşlı nasıl geçinir, ne yapar, ne yer, ne içer? “İnsaf, insaf, insaf!” diyoruz.
Son olarak gündemimizde olmaması gereken konulardan biri, geçtiğimiz günlerde Millî Eğitim Bakanı çıkıp diyor ki: “Karma eğitim esas ama kız okulları kurmak gerekiyorsa kurulur.” Çocukları kız, erkek diye ayıracağınıza çocukların karınlarını doyurun. Öte yandan ÇEDES'le, okullara atama bekleyen psikolojik danışman ve rehber öğretmenler dururken vaiz ve imamlar görevlendiriliyor. Okullarımızda ilahiyat eğitimi almış öğretmenler tarafından verilen din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri varken böyle bir uygulamaya derhâl son verilmelidir. Bu söylem ve eylemler laiklikle, eğitimin bütünsellik ilkesiyle, laik eğitimle taban tabana zıttır; kamuoyunun, özellikle eğitimcilerin dikkatine arz ediyoruz.
Son olarak bir şey söyleyeyim: Dün -özellikle AK PARTİ’li arkadaşlara sesleniyorum- Antalya'dan çok sevdiğim bir dostum, AK PARTİ’li, Tayyip Bey hastası, günde herhâlde Tayyip Bey'le ilgili 20 tane “tweet” atan ve sürekli muhalefeti eleştiren bir tavrı olan yakın bir arkadaşım arayıp şöyle bir şey söyledi: “Sayın Başkanım, ne olursunuz beni kurtarın.” “Hayırdır ağabey?” dedim. “Bizimkiler emeklilere maaş zammı yapmadılar, ben emekliyim. Tayyip Bey'i çok sevdiğim için, sürekli savunduğum için herkes beni arayıp bana inanılmaz şeyler söylüyor, çok üzülüyorum. Lütfen, siz bu işe el atın.” dedi. Buradan da size bu konuyu aktarmış olayım. Ve son bir şey daha söyleyeyim: Biraz önce, Aydın Milletvekilimiz sevgili Mustafa Savaş “Ekonomiyi çok iyi yönettiğimiz için burada oturuyoruz.” dedi; ben de biraz kafamı kurcaladım, baktım ki güvenlik politikaları üzerinde seçimde muhalif olan herkesi terörist ilan ederek ve güvenlik politikaları uygulayarak kazandığınız seçim için şimdi “Biz devleti çok iyi yönetiyoruz, biz ekonomiyi çok iyi yönetiyoruz, o yüzden bize oy verdiler.” diyorsunuz. Oysaki devletin bütün imkânlarını kullanarak seçim aldınız, millet inliyor; boşanmalar, intiharlar her geçen gün artıyor, çocuklarını bu yıl üniversiteye gönderemeyen milyonlarca insan oldu, harçlık veremeyenler, pazar parası bulamayıp eşlerinin yüzüne bakamayanlar ve inanılmaz derecede bir sendrom, bir sıkıntı… Siz hâlâ “Biz ekonomiyi çok iyi yönetiyoruz, o yüzden millet bize oy veriyor.” diye düşünüyorsanız bunu da sizin vicdanınıza bırakıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DOĞAN DEMİR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitirmek üzereyim.
BAŞKAN – Buyurun.
DOĞAN DEMİR (Devamla) – Ayrıca, son olarak şunu da söyleyeyim, ben 1999 yılında Kocaeli'de deprem yaşamış birisi olarak söylüyorum: Bu aldığınız harçların, paraların birçoğunu, belki tamamına yakınını depremde kullanmayacağınız gibi… O süreçte yaşadıklarımızı da hep beraber gördük, hiçbir şey olmadı. Ayrıca, o övündüğünüz TOKİ’nin söz verip de yapamadığı ve bugüne kadar 50 bin vatandaşın TOKİ’yle mahkemelik olduğunu da buradan bilgilerinize sunar, saygılar sunarım. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demir.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Grubu adına Sayın Hakkı Saruhan Oluç.
Buyurun Sayın Oluç. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
YEŞİL SOL PARTİ GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Sayın Başkan, sayın vekiller; 2021 yılıydı, bu Genel Kurulda 2022 bütçesini görüşüyorduk, daha bütçe görüşmeleri bitmeden biz o zaman demiştik ki yine bu kürsüde: “Bütçe kadük hâle geldi, 2022 bütçesi bu şekilde kullanılmaz hâle geldi.” demiştik; “Yok.” dediniz, sonra 2022 bütçesi için ek bütçe geldi biliyorsunuz. Sonra 2023 bütçesini konuşuyorduk yine bu Genel Kurulda, yine söyledik bunu “Bu bütçe gerçekleri yansıtmıyor.” dedik, itiraz ettiniz; şimdi yine geldik, burada ek bütçeyi konuşuyoruz 2023 için. Yani ne demek oluyor bu biliyor musunuz? Sizin öngörüsüzlüğünüz sadece hazırladığınız orta vadeli ekonomik program vesaire gibi yerlerde değil, sadece Merkez Bankasının ve hazinenin öngörülerinin tutturulamamasında değil, hiçbir şeyde öngörüleriniz doğru çıkmadı. Şimdi, bunu bir kenara koyalım. Hiç düşünmüyorsunuz ya “Düğmeyi nerede yanlış ilikledik de bu hâle geldik?” diye. Bu gidişle önümüzdeki ekim, kasım, aralık aylarında 2024 bütçesini tartışacağız, aynı durumla karşı karşıya kalınacak çünkü… Neden bunu söylüyorum? Yeni ekonomi, Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Şimşek dedi ki: “Artık rasyonel politikalar uygulamamız lazım.” Yani irrasyonel politikaların sonuna geldik. İşte, 2022 ve 2023 bütçelerinde ek bütçe yapma ihtiyacı sizin irrasyonel politikalarınız yüzünden ortaya çıktı ve bunu sizin kendi Ekonomi Bakanınız itiraf etti; itiraf etti, keşke burada olsaydı, birlikte konuşurduk.
Şimdi, niye bunları söylüyorum? Bakın, başka bir şey var, öngörüsüzlüğünüz sadece ekonomide değil, dış siyasette, dış ilişkilerde de böyle bir durum var ve bugün bir şeyler tartışılıyor, onun üzerine bazı cümleler kurmak istiyorum çünkü ekonomiyle doğrudan ilişkili. Ekonomide yaşanan krizin, sizin öngörüsüzlüğünüz ve yanlış politikalarınız yüzünden yaşanan krizin tabii ki bazı alanlarda yansımaları oluyor; dış politika. Nedir? Birdenbire Avrupa Birliğine üyeliği keşfettiniz değil mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan birdenbire keşfetti bunu. Avrupa Birliğine üyelik önemli, doğru, önemli. Kendisi burada 2017 yılında Meclisin açılış konuşmasını yapıyordu, 1 Ekim 2017’de dedi ki: “Bizim artık Avrupa Birliğine üyelik diye bir derdimiz, sorunumuz yok, kapattık o defteri.” Aradan altı yıl geçti -öngörüsüzlük böyle bir şey işte- şimdi Avrupa Birliğine üyeliği tartışıyorsunuz. Şimdi, iyi bir şey böyle bir noktaya gelinmiş olması ama yanlış yerden tutuyorsunuz, yine yanlış yerden. Neden? Şöyle tartışılıyor: Sanki Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliğini İsveç engelliyordu, sanki vize serbestisi konusundaki engelleri İsveç çıkartıyordu, birdenbire dediniz ki: “Biz İsveç'in yolunu açalım, İsveç de Avrupa Birliğine üyeliği desteklesin ve vize serbestisi konusundaki adımlarımızı desteklesin.” İsveç mi engelliyordu bunu? Yine yanlış yerden bakıyorsunuz meseleye. Şimdi, bir de üstelik NATO'yla bunu ilişkilendirmeye kalkıştınız. Yahu el insaf yani NATO 1949’da kurulmuş, Avrupa Ekonomik Topluluğu 1959’da kurulmuş, 1958’de Roma Anlaşması yapılmış; Türkiye 1999’da yani bundan tam kırk yıl sonra aday ülke hâline gelmiş, müzakereler başlamış, böyle bir durumla karşı karşıyayız. 1999’dan bugüne kadar yirmi dört yıl geçmiş, şimdi tekrardan sil baştan. Çünkü yanlış politikalar yüzünden bu hâle gelindi. Yani Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyeliğini engelleyen İsveç, o, bu falan değil; sizin günün birinde “Kopenhag Kriterlerini uygulamayacağız, biz artık bunun yerine Ankara kriterlerini geçireceğiz.” demenizdir. İşte, Ankara kriterleriyle bu hâle geldiniz. Eğer Kopenhag Kriterlerini uygulamaya devam etseydiniz, reformları gerçekleştirmeye devam etseydiniz, demokratikleşme, hukukun üstünlüğü konusunda adım atmaya devam etseydiniz, Kürt sorununda demokratik barışçı çözüm doğrultusunda adım atmaya devam etseydiniz bugün bu noktaya gelinmeyecekti. Şimdi bu noktaya gelindi. Peki, güzel, bu noktaya gelindi, devam edelim buradan.
Sizin Ankara kriterleriniz nedir, nedir Kopenhag Kriterleriyle karşılaştırdığınızda? Kopenhag Kriterlerinde mi diyordu ya “Kayyum atayın.” diye? “Yerel demokrasiyi, sandık hukukunu yerle bir edin.” diye Kopenhag Kriterlerinde mi yazıyordu? Hayır, sizin Ankara kriterlerinizde yazıyordu ve bu nedenle Venedik Komisyonuyla ve Avrupa Konseyiyle kavgalı hâle geldiniz, ağır eleştiriler aldınız. Ankara kriterleri işte! Sadece bu mu? Kopenhag Kriterlerinde mi yazıyor “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayın.” diye? Orada mı yazıyor “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin maddelerini çiğneyin.” diye. Hayır ama Ankara kriterlerinde var bunlar. Kopenhag Kriterlerinde mi yazıyor “Siyasi nedenlerle siyasileri tutuklayın.” diye, orada mı yazıyor? Orada mı yazıyor “Gazetecileri hapse atın, RTÜK aracılığıyla bütün muhalif medya üzerinde Demokles’in kılıcı gibi cezaları sallandırın.” diye? Kopenhag Kriterlerinde mi var “FATF’nin gri listesine girin, terörün finansmanıyla mücadele konusunda gerekli adımları atmayın.” diye? Hayır ama Ankara kriterlerinizde var işte bunlar. O kadar çok şey söylenebilir ki. AYM'nin kapatılması tartışması Kopenhag Kriterlerinde mi var? HDP'nin kapatılması için adım atılması Kopenhag Kriterlerinde mi var? Hayır, bunların hepsi sizin Ankara kriterlerinizde var. Grevleri erteleme Ankara kriterlerinizdir, toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkının kullanmasını engellemek Ankara kriterlerinizde var; hepsi, bunlar var. “Avrupa Konseyinde Türkiye'yi izleme sürecine düşürün.” diye mi yazıyordu Kopenhag Kriterlerinde? Hayır ama Ankara kriterleriniz sonucunda Avrupa Konseyinde Türkiye'yi izleme sürecine aldırdınız ve devam ediyor hâlâ.
Avrupa Parlamentosu her yıl ilerleme raporu yayınlıyor, Türkiye için koskoca bir bölüm oluyor o ilerleme raporunda ve her seferinde, her yıl o ilerleme raporlarında çok ağır eleştiriler yöneliyor Türkiye'ye, sizin iktidarınızın icraatlarına. Ne yapıyor Dışişleri Bakanlığı? “Efendim, bu raporlar bizim için yok hükmündedir.” Ya, öyle mi? Avrupa Parlamentosunun yani Avrupa Birliğinin Parlamentosu olan yerin hazırladığı ilerleme raporları sizin için yok hükmünde Ankara kriterlerine göre.
Şimdi ne yapacaksınız peki? Şimdi tekrar yayınlanacak sonbaharda Avrupa Parlamentosunda ilerleme raporu, ağır eleştiriler geliyor ve ağır eleştirilerin ötesinde çok ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya ülkemiz. Nedir, onu da size söyleyeyim: Yeniden imtiyazlı ortaklık fikri Avrupa Parlamentosunda ve dolayısıyla Avrupa Birliği içinde gündeme getirilmek üzere ısıtılıyor. İmtiyazlı ortaklık ne, biliyor musunuz? Rencide edici bir şey. Yani diyorlar ki: “Biz size çok iyi imtiyazlar vereceğiz ama Avrupa Birliğine almayacağız.” İlk önce Almanya'da Hristiyan Sosyal Birlikte, Hristiyan Demokrat Partisinin kardeş kuruluşunda bu fikir ortaya çıktı, sonra Hristiyan Demokrat Parti bunu benimsedi, sonra Merkel iktidar oldu, Almanya'ya bunu benimsetti, sonra Merkel Avrupa Birliği içinde bunu Fransa'ya benimsetti; bu tehlike Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor. İmtiyazlı ortaklık demek “Biz Türkiye'yi Avrupa Birliğine girmeye değer görmüyoruz ama size işte böyle bir yer sağlıyoruz.” demek, rencide edici bir durum ve eğer gereken adımlar atılmazsa yani Kopenhag Kriterlerine geri dönüş yapılmazsa işte o zaman çok ciddi bir durumla karşı karşıya kalınacak bir kez daha.
Neden önemli Avrupa Birliği sizin için de bütün ülke için de? Çünkü ekonomi açısından yaşadığımız krizin çözümlerinden bir tanesi Avrupa'yla ilişkilerde. Neden mi? Türkiye'nin ithalatı ve ihracatı en güçlü olan yer Avrupa Birliği ülkeleri, büyük oranda Avrupa'yla siz ithalatınızı ve ihracatınızı yapıyorsunuz. O yüzden, şimdi niye bunları söylüyorum? Sizin yanlış öngörüleriniz Avrupa'yla ilişkilerde bizi buraya getirdi, daha kötü bir noktaya getirmemesi için adım atılması gerekiyor. Evet, Avrupa Birliğine tekrardan dönüş yapıp tekrardan Kopenhag Kriterleriyle ilgili adım atılacaksa, tekrardan reformcu bir anlayış geliştirilecekse doğru olandır ama biz sizin samimiyetinize inanmıyoruz bu konuda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Sayın Başkan, toparlıyorum.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Oluç, tamamlayın lütfen.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) – Çünkü bunları yapabilmek için esas itibarıyla demokrasinin evrensel kurallarına uygun adımların atılması gerekiyor, hukukun evrensel ilkelerine ve demokratik ilkelerine uygun adımların atılması gerekiyor; insan hak ve özgürlüklerinin, evrensel olan insan hak ve özgürlüklerinin hepsinin bu ülkede uygulanması gerekiyor yani demokratikleşmeye ihtiyaç var, hukukun üstünlüğüne ihtiyaç var, kuvvetler ayrılığına ihtiyaç var, Kürt sorununda demokratik, barışçı çözüme ihtiyaç var. Demokratikleşme ile Kürt sorununda barışçı, demokratik çözümün birbirinden ayrılamaz, birbirine içkin olan konular olduğunu hepimiz biliyoruz; bunlara ihtiyaç var. Eğer buraya tekrardan dönecekse iktidar biz her türlü desteği Meclis içinde ve Meclis dışında vermeye hazırız; yeter ki samimi, tutarlı ve kararlı olun.
Teşekkür ediyorum. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oluç.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Aşkın Genç, Kayseri.
Süreniz on dakikadır.
Buyurun Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AŞKIN GENÇ (Kayseri) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Ek bütçe üzerinde tüm partiler fikirlerini ifade etti, bizler de dilimiz döndüğünce ifade etmeye çalışalım. Teklifin 2’nci maddesinde bütçe gelir tahmininin 1 trilyon 119 milyar TL olduğunu görüyoruz, bütçe giderinin de benzer şekilde olduğunu ve 527 milyarın deprem zararları için harcandığını görüyoruz. Deprem nedeniyle bir ek bütçe talebine amenna ancak burada 592 milyarlık da bir ek harcama görüyoruz. Çok iyi biliyoruz ki 592 milyar 14 Mayıstan önce iktidarın oluşturduğu seçim harcamasının faturasının vatandaşa kesilmesidir. Ek bütçe gelirinin tamamı vatandaştan toplanan ek vergilerle sağlanıyor; MTV, KDV, ÖTV, kurumlar vergisi, harçlar, hepsine yapılan zammın temeli budur. 86 milyon hep birlikte iktidarın seçim ekonomisini finanse edecek. Bu bütçe ne yazık ki bu anlama geliyor.
İktidarın seçim ekonomisi ve seçimin ardından geçen iki ayın ülkemize faturası çok ağır oldu. Küçük bir hesapla dış borç stokumuz 475 milyar dolar. 13 Mayıs 2023 günü yani seçimden bir gün önce dolar 19,5 TL'ydi, bugünse 26 TL bandında diyelim; iki aylık sürede TL bazında dış borcumuz tam 3 trilyon 88 milyar TL arttı, üzerine bir de ek bütçede getirilen deprem finansmanının haricindeki 592 milyarı ekleyin, 3 trilyon 700 milyar ediyor. Daha net anlaşılması için söylüyorum: 2023 yılı bütçe gelirleri 3 trilyon 810 milyar TL idi. İki aylık iktidarınızda bir yıllık geliri alıp götürdünüz. Böyle bir ekonominin ayakta kalma şansı var mı değerli milletvekilleri?
Yirmi bir yıllık AKP iktidarının geldiği nokta, açlık sınırında yaşayan milyonlar, torunlarına harçlık veremeyen emekliler ve geleceğini yurt dışında arayan gençler. Hatırladığım kadarıyla büyük ideallerle kurulan bir partiydiniz; yoksullukla, yasaklarla ve yolsuzlukla mücadele edecektiniz ama bunlarla mücadele etmek yerine bunların tamamını derinleştirdiniz. Düşünsenize, tutuklu gazetecilerin en yüksek olduğu ülkelerin başında geliyoruz. Bu kadar mı korkuyoruz düşüncelerin ifadesinden? Bu kadar mı korkuyoruz özgürlüklerin ifadesinden? Düşüncelerden korkmadığımız kadar gelişiriz. Düşüncelerin özgürce ifade edildiği ülkelerin ne noktada olduğunu hep birlikte görüyoruz.
Yirmi bir yıl çok uzun bir süre; bu sürede her konuda çok ciddi dönüşümler, çok ciddi atılımlar yapılabilirdi. Öyle ki Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu ülkeyi sadece on beş yıl yönetmiştir; 1923-1938. O on beş yılda Türkiye Cumhuriyeti o derece ciddi atılımlar yaptı ki yurdun dört bir yanı demir ağlarla örülmüş, bölgelerin özelliklerine göre sanayi tesisleri kurulmuş, tekstil, demir çelik, gıda alanlarında örnek tesisler ortaya çıkmış, köy enstitüleri gibi dünyada eşi benzeri olmayan eğitim modelleri yaratılmış. Kendi öğretmenlerini, kendi idarecilerini, kendi bürokratlarını yetiştirmiş; birer kıvılcım olarak giden gençler yurtlarına, memleketlerine birer alev olarak dönmüşler ve her biri bir vatansever olarak ülkelerine hizmet etmişlerdir. On beş yılda bunlar yapılmışken yirmi bir yılda neler yapıldı peki? Sizler iktidarda olduğunuz süre zarfında ülkenin sorunlarını çözme adına o kadar büyük imkânlara sahiptiniz ki sözünüzün üzerine tek söz söylemek mümkün değil; istediğiniz her türlü kanunu, her türlü yasayı çıkardınız ama sorunları çözmek istemediniz, çözmediniz. Şimdi yine çareyi Mehmet Şimşek'te ve ABD'den ithal bir Merkez Bankası Başkanında bulacağınızı düşünüyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, kıymetli arkadaşlar; taşıma suyla değirmen dönmez. Bu ülkenin sıcak para yerine yatırıma ihtiyacı var. Son yirmi bir yılda yaptığınız çok ciddi servet transferini bu yöntemle daha da derinleştireceksiniz. Sıcak para faizi sever, enflasyonu sever, yüksek kuru sever. Hani, ne oldu “faiz sebep, enflasyon netice” söylemine? Geldiğimiz noktada Sayın Mehmet Şimşek'in ilk icraatı faizleri 6,5 puan arttırmak oldu. Bunun ardından dövizin düşmesi beklenirken döviz de yükseldi, altın da yükseldi, ardından peş peşe yapılan zamlar birbirini takip etti. Zaten akaryakıt ve enerjiye gelen zamlar piyasanın tetikleyicisidir. Ben ne faizin ne de piyasanın bu noktada kalacağı kanaatinde değilim -keşke kalsa, çok arzu ediyorum- çünkü bu Hükûmet Londra'daki tefecilerden, Arap Yarımadası’ndan, Katar’dan para bulmak zorunda, yoksa bu ülkeyi para basmakla yönetmek mümkün değil. Peki, fonlar nasıl gelecek bu ülkeye? Fonlar kolayca gelmez değerli dostlar, bunu Sayın Mehmet Şimşek de çok iyi bilir, Sayın Cumhurbaşkanımız da çok iyi bilir; onlar yüksek kurlardan dövizlerini bozacaklar, yüksek faizle hesaplarına yatıracaklar, ardından belli bir süre sonra döviz kurları nispeten düşürülecek ve yüksek faiz getirisi elde eden sıcak para sahipleri düşük kurdan dövizlerini alıp çıkacaklar, ülkelerine gidecekler. Olan kime olacak? Olan bu ülkeye ve yine Türk insanına olacak.
Bu ülkenin kurtuluşu yatırımdadır. AKP'nin ilk yıllarında biz Kayseri'de bunu çok yakından hissettik; yatırım ve ihracat odaklı üretime çok ciddi destek vardı, yurt dışına çok sık iş adamları heyetiyle seyahatler düzenlenirdi, o ülkelerle iş bağlantıları yapılır, oradaki iş insanları Türkiye’ye davet edilirdi. Ben şimdi bakıyorum da uzun zamandır ciddi bir üretim tesisimizin açıldığını göremedim. Şimdi “Togg” diyeceksiniz; inanın, ben sizden çok fazla istiyorum seri üretimin yapılmasını, ülkemizin yollarının Togg’la dolmasını. Niye yurt dışından ithal edelim? Sabah ve akşamları, inanın, Meclisin içerisinden geçiyorum, özellikle Meclisin ana kapısının önünde sıra sıra Audi’leri, lüks arabaları görüyorum Meclisin hizmetinde, bürokratların hizmetinde. Keşke onların yerine bizim Togg’larımız olsa, keşke o Togg’lar hizmet verse bu Meclise yani o kadar çok arzu ediyorum ki umarım olur.
Bu tip ekonomi modelleriyle hiçbir yere varamayacağımızı hepimiz biliyoruz. Kalıcı stratejiler izleyelim, dünyanın neoliberal ekonomiden uzaklaştığını bugünlerde bizde de kamunun ve devletin denetleyici olarak işin içinde olmasını ben çok arzu ediyorum.
Son yıllarda AKP’yle birlikte ülkemizde uygulanan inşaat ekonomisi ne yazık ki bir yere vardırmıyor ülkemizi. Bunun örnekleri var; inşaat, sektör olarak hızlı bir büyümeyi beraberinde getirir ama bir balon gibi önce şişer, sonra patlar. Artık şehirlerimizi yapboz tahtası olmaktan kurtaralım, o kadar çok kaynağımızı betona, toprağa gömüyoruz ki. Hepimiz Avrupa’ya, yurt dışına zaman zaman gidiyoruz, eski binalar yenileniyor, renove ediliyor, yüz yıllık, iki yüz yıllık binalar hâlâ kullanılıyor. Oysa bizde öyle mi? Binalarımızın kırk yıllık, elli yıllık ömürleri var, bunlar günü geldiğinde yıkılıyor yenisi yapılıyor, yıkılıyor yenisi yapılıyor; kaynak israfından başka bir şey değil. Bu kaynakların hızla üretime yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Tarım deseniz ayrı bir dert. Türkiye gibi 3 tarafı denizlerle çevrili, 4 mevsimi yaşayan, pek çok bereketli toprakları olan bir ülke samanı, buğdayı, pirinci, mercimeği ithal eder mi? Ediyoruz. On beş yıl önce kendi kendine yeten bir ülkeden samanını ithal eden bir ülke konumuna gelmişiz, hayaldi gerçek oldu. İnanın, tarım ve hayvancılık politikanızda çağa ayak uydurabilseniz başka bir şey üretmenize gerek yok, dünyayı beslersiniz. Konya Ovası, Çukurova, Akdeniz; her bölgemiz birbirinden kıymetli.
Gelelim eğitime. Ya, bu kadar emek verdiğimiz gencecik, pırıl pırıl evlatlarımıza “Giderseniz gidin!” demek bu kadar kolay mı? Kolay mı yetiştirmek bu kadar genci, bu noktalara getirmek? Ben de 2 doktor babası olarak “Soğanın acısını doğrayan bilir.” diyorum, bizim Kayseri'de bir terim var. Bu çocukların eğitimine harcanan ömürler, bu çocukların o sınavları kazanmaları, o eğitimleri, ardından uzmanlıklarını almaları… Büyütün, yetiştirin ve “Hadi gidin!” deyin. Onlara devletin de emeği çok fazla, devletin de yatırımı çok fazla.
Zannediyorum, geldiğinizden beri hemen hemen bu 9’uncu Millî Eğitim Bakanı, bir o kadar da sistemler değişiyor ama yine de eğitimi düzeltme şansınız olmadı, aksine sorunları daha da derinleştirdiniz. Bizim en büyük gücümüz yaşlanan Avrupa ve dünya karşısında genç nüfusumuzdu ama onları da bu yirmi bir yılda heba ettiniz. Hâlbuki çok daha güzel şeyler yapılabilirdi. Atatürk ne demişti: “Benim bütün ümidim gençliktedir.” O nedenle cumhuriyeti onlara emanet etmiş. Bizim de umudumuz o pırıl pırıl gençlerimizdedir. Her ne kadar Sayın Bakanımız her iş bitmiş gibi kız okulları, erkek okullarıyla uğraşsa da mesele buralarda değil, mesele bir zihniyet devriminde, hayata bakışta.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
AŞKIN GENÇ (Devamla) – Sadaka toplumundan uzaklaşın lütfen. Tabii ki devletimiz şefkatlidir, devlet anadır, yaraları sarar, saracaktır da ama lütfen yoksulluğu yönetmekten vazgeçin. İnsanlara iş imkânları yaratın, istihdam yaratın, insanlar çalışabilsinler, üretebilsinler, evlerine ekmek götürebilsinler. Bizim insanımız sabırlıdır, çok büyük beklentileri olmaz ama artık yeter, bu milleti mağdur etmeyin. Zamla, vergileri, harçları artırmakla, para basmakla ekonomi yönetmiş olmuyorsunuz; bu, işin en kolayı, bunu bizim Kayseri’deki en küçük esnaf bile yapmaz, israfın ve iş bilmezliğin daniskası. Sizin uyguladığınız bu yöntem ekonomiyi düze çıkarmaz, sorunları daha da derinleştirir. Getirilen ek bütçe de bugün oylarınızla geçer ama ne memlekete ne de halka bir faydası olur; varın hayrını görün!
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.
İYİ Parti Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Erhan Usta.
Buyurun Sayın Usta. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Şahsınız adına da söz talebiniz bulunduğundan toplam süreniz on beş dakikadır.
Buyurun.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 34 sıra sayılı 2023 Yılı Ek Bütçe Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Notlarım arasında Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına bu seneki ek bütçe kanun teklifi çalışmalarına katıldığı için teşekkür etmek vardı ancak iki nedenden dolayı biraz tereddüt ediyorum teşekkür edip etmeme konusunda. Çünkü geçen yıl Fuat Oktay Bey'i biz buraya çok çağırdık, gelmemişti; en azından Cevdet Bey geldi, konuşacak kısımlarda vardı ama daha sonraki kısımlarda olmadığını gördüm, soru-cevapta buradaydı. Bir ikincisi, soru-cevapta -birazdan değineceğim vaktim kaldığı sürece- yani bazı konularda öyle cevap verdi ki yani “Keşke o değerlendirmeleri biz burada duymasaydık.” noktasına bizi getirdi ama yine de ben görüşmelere katıldığı için kendisine teşekkür ediyorum ama tabii, sürekli burada olmasını elbette bekleriz.
Şimdi, o zaman Sayın Yılmaz’ın -nasılsa kendisi dinleyecektir- bir tane değerlendirmesiyle başlamak istiyorum. Bu, kur korumalı mevduat… Geneli üzerinde sorular sorulunca kur korumalı mevduatla ilgili eleştirilere şöyle bir açıklama getirdi: “Ya, maliyeti oldu ama maliyeti kadar faydası da oldu.” şeklinde bir değerlendirmesi oldu. Tabii, maliyetinin ne olduğunu bize söylemedi. Hâlâ kur korumalı mevduatın bütçeye ve Merkez Bankasına -şimdi bütçenin yükü de Merkez Bankasına aktarılıyor- maliyetinin ne olduğunu biz -yani doğrudan maliyeti anlamında söylüyorum- zaten biliyor değiliz, şu anda bilmiyoruz. Bununla ilgili birtakım çalışmalar var, yani bunun işte, geçen yıl 200 milyar TL, bu yıl da 350 milyar TL civarında olacağına ilişkin çalışmalar var. Şimdi işin bir yanı bu fakat yani bu açıklamadaki talihsizlik şu: Yani kur korumalı mevduata Türkiye'yi götüren nedenleri hiç konuşmadan -tamam mı- sanki kendi kucaklarında buldular bunu, bir başkası yaptı, “Ya, kur korumalı mevduatı getirmeseydik işler daha kötü olacaktı.” gibi bir açıklama yaptı. Böyle bir açıklama kabul edilebilir mi arkadaşlar? Bakın, kur korumalı mevduata Türkiye'yi götüren şartları tekrar bir gözden geçirmemiz lazım. Bugünkü ek bütçeyi konuşmamızın, geçen yıl yine ek bütçeyi konuşmamızın temel nedeni bu. Bugün bir barınma krizi konuşuyorsak, gıda krizi konuşuyorsak, bugün alım gücündeki düşüklüğü konuşuyorsak bu bizi 2021 yılı Eylül ayında alınan kararlara götürüyor. O kararlar kur korumalı mevduatı da doğuran kararlardı.
Şimdi, 2021 yılı Eylül ayında Tüketici Fiyat Endeksi yüzde 19,58’di arkadaşlar, bugün yüzde 38, yıl sonunun yüzde 55’le biteceğini uzmanlar tahmin ediyor, yıl ortalarında da yüzde 85’i gördük. Değerli arkadaşlar, dolar kuru 2021 yılı Eylül ayında 8 TL'ydi, bugün dolar kuru 26 liranın üzerinde. Şimdi, politika faizi 19’du 2021 Eylülde, bugün 15 ama Merkez Bankası diyor ki: “Ben bunu artıracağım.” Piyasa faizinin ne olduğunu zaten bilmiyoruz ama 2021 Eylülünün 2 katı kadar da piyasa faizi var bugün. Dolayısıyla şöyle bir hesap yapalım: Her şey normal şartlarda gitmiş olsaydı 2021 Eylülünden bugüne, bugün 10,5 lira bir dolar kurunu konuşacaktık. Hesabımı neye dayandırıyorum? Çok basit, Türkiye enflasyonu ile Amerika’nın enflasyonunun farkı kadar; işte, yıllık yüzde 15, iki yıl üst üste artış olunca -yaklaşık iki yıl geçti- 10,5 lira olacaktı dolar kuru. Bakın, doğrudan sadece 3 tane etkiyi söylemek istiyorum, dolar kurunun yani 26 liraya gelmesinin etkisi: Dış borçların TL karşılığındaki artışı 7 trilyon 130 milyar lira arkadaşlar. Buna kimisi diyor ki: “Ya, niye TL'ye çevirip bakıyorsunuz, dolar olarak artmadı?” Ya, bütçemiz TL, üretimimiz TL. Dolayısıyla TL üzerinden bakmak kadar normal bir şey olamaz. Nihayetinde, bunu TL kazanıp ben bu borçları ödeyeceğim.
Bakın, buradan gelen yük, dolar kurundaki artışın yani 10,5 liraya göre ekstra artışın yükü, dış borç anapara üzerindeki yükü 7,1; iç borç faiz, kamu faiz üzerindeki yükü 2,1 trilyon lira değerli arkadaşlar. Bugün, şimdi bir kısım AK PARTİ’li arkadaşların da dediği gibi “İşte, 2002’ye göre faiz yükümüz şöyle düştü.” filan değil, önümüzdeki dönemde ödeyeceğimiz faize bir bakın bakalım, 2,8 trilyon lira merkezî yönetim bütçesinin önümüzdeki dönemde ödeyeceği faiz var. Bu nereden çıktı buraya? 2021 Eylülünde 720 milyar liraydı bu. 720 milyardan 2,8 trilyon liraya çıktı. 2,1 trilyon lira işte sizin kuru patlatmanızın, faizi patlatmanızın Türkiye’nin kamu maliyesine sadece iç faiz olarak maliyeti. Şimdi, bunları görmeyeceksiniz… Kur korumalı mevduattan da uzmanların tahminini alırsak yaklaşık 545 milyar lira geliyor. Dolayısıyla 3 kalem üzerinden maliyet 9,7 trilyon liradır arkadaşlar, Türkiye'yi kur korumalı mevduata götüren maliyetler. Şimdi, bunu bütçeyle ilişkilendirirsek orijinal bütçeye göre Türkiye bütçesinin 2,2 katı, anlatabiliyor muyum? Yani Türkiye bütçesi 100 ise burası 220 olmuş, buradan kurun artmasının Türkiye'ye getirdiği maliyet. Bu, bu kadar önemli bir maliyettir. Bunları yok sayacaksınız, ondan sonra “Efendim, kur korumalı mevduat olmasaydı işte dolar şöyle olurdu...” Sanki dolara istikrar mı kazandırdınız? Kur korumalı mevduat geldi de ne oldu? 18’e fırlayan kur 11’e düştü, ondan sonra birtakım makro ihtiyatilerle, başka şeylerle 18’de tuttunuz, şu anda 26 lira. Yıl sonunda ne olacağını da hiç kimse bilmiyor. Üstelik, Türkiye bu kadar yüksek bir maliyete katlandı. Yani bütçenin 2,2 katı kadar dışarıda bir bütçe gideri oluştu değerli arkadaşlar. Bunların sıkıntısını zaman içerisinde hep beraber yaşayarak göreceğiz.
Şimdi, mazeret… Efendim, ağızlarında hiç bitmeyen bir mazeret. Bunu Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısına da söylüyorum, gelsin bunların cevabını versin. Mazeretlerden bir tanesi Rusya-Ukrayna savaşı. Şimdi diğerlerini de sayacağım, depremle ilgili olan kısmı da söyleyeceğim. Ya, Rusya, Ukrayna savaş yapıyor, onların parasındaki değer kaybına bakıyorsunuz, değerli arkadaşlar, Eylül 2021’den bugüne Rus rublesindeki dolar kuru artışı yüzde 27. Savaşan ülkedeki kur artışı yaklaşık iki yılda yüzde 27, Ukrayna'da yüzde 38. Türkiye'de kaç? Yüzde 225. Değerli arkadaşlar, siz bana ne Rusya-Ukrayna mazereti söylüyorsunuz. Bu savaş bizi savaşan ülkeden daha kötü hâle getiriyorsa o zaman zaten biz bitmişiz demektir. Zaten bittik de onun da kanıtıdır bu. Savaşan ülkelerin parasındaki değer kayıpları, daha doğrusu kur artışı -değer kaybı farklı bir hesap- yüzde 27, yüzde 38 olacak, bizde yüzde 225 olacak. Demek ki o kadar hasta ki sizin yarattığınız ekonomi… Yani orada savaşan ülkelerden, onların savaşından biz burada daha fazla etkileniyoruz. Bu, aslında bunun itirafıdır. Böyle bir mazeret olur mu? Biraz sorumlu konuşmak lazım ya. Şu Parlamentoya hiç olmazsa biraz saygılı olun. “Efendim, Rusya-Ukrayna savaşı çıktı, bizim bütçemiz bozuldu.” Var mı böyle bir şey? Veya “Enflasyonumuz arttı.” Dünyanın neresinde böyle bir şey var?
Şimdi, gelelim şu bütçe açığı meselesine. Bir kısım AK PARTİ’li arkadaşlar, Cumhur İttifakı'ndan arkadaşlar, 2022 yılında bütçe açığının da düşük olduğuna ilişkin burada zafer naraları attılar değerli arkadaşlar. Şimdi, 2022 orijinal bütçesinde bütçe açığı ne olacak denilmiş? 278 milyar lira. 2022 orijinal bütçesinde yani 2021 Eylül'ünde 2022 için 278 milyar lira bütçe açığı öngörülmüş. 2022 girmiş, yılın gerçekleşmeleri olmuş, elimize sekiz aylık veri gelmiş, 2022’nin bütçe açığının 278 milyar liradan 461 milyar liraya çıkacağını tahmin etmiş Hükûmet, artırmış; ağustos verisi var elimizde üstelik. Üç ay sonra, dört ay sonra gerçekleşme ortaya çıkmış, açık 139 milyar liraya düşmüş. Şimdi bu 139 milyar lira üzerinden “Bakın, bizim bütçe açığımız nasıl da düşük gerçekleşti işte.” filan diye burada yani sanki karşısında hiç bu işi bilmeyen insanlar varmışcasına birtakım laflar konuşuluyor ya, çok ayıp, hakikaten bunu buradan yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Nasıl bir iyileşme oldu? Bütçenin hangi kalemini iyileştirdiniz de siz 461 milyar liraya kadar çıkardığınız bütçe açığı 139 milyar lira olarak gerçekleşti. Bunu bize burada bir izah edin; Maliye bürokratları burada, bunun bize bir izahını yapsınlar. Harcamaları gizlendi, bir kısım harcamalar öbür tarafa aktarıldı yani o şekilde bir bütçe açığı bu. Ya, bu bütçe açığı üzerinden şimdi “2022’de bütçe açığımız çok iyi oldu...” O zaman şu soruyu sormazlar mı size: 139 milyar lira olarak 2022’de bütçe açığınız gerçekleşiyor, 2023 bütçe açığını niye 660 milyar lira olarak yaptınız? Deprem nedeniyle mi yaptınız? Depremin olacağını mı biliyordunuz? 2022 yılının Eylül ayında bütçeyi yaparken Şubat 2023’teki depremden haberiniz mi vardı da bütçe açığını 4-5 katına çıkardınız? Ya bunların bir mantıklı izahının olması lazım, böyle bir şey olabilir mi? Hiçbir mantıklı izahı yok. Hesap yok, kitap yok ortada, bütçe filan kalmamış, hiçbir hesabına şu anda Maliye Bakanlığının, Strateji Bütçe Başkanlığının verdiği… Emin olun, bakın, yıllarca bu verileri kullanmış, bu işin içinde bulunmuş eski bir bürokrat olarak söylüyorum. Hakikaten hiçbirinin güvenecek, itimat edecek bir yanı kalmadı. Piyasa bunu biliyor Sayın Yılmaz, piyasa bunu biliyor, piyasa bunu bildiği için de en kötüyü fiyatlandırıyor. Yani sizin açıkladığınız 139 milyara göre bir risk primi koymuyor. Veya şimdi “660 milyar lira bütçe açığı olacak 2023’te.” diyorsunuz. Efendim, bunun yüzde 10… Borçlanma limiti yüzde 10 -biliyorsunuz, kanundan kaynaklanan şeyler var- 728-730 yapıyor ama borçlanma limitini, borçlanma iznini 3 katına çıkarıyorsunuz ya, 2,2 trilyon liraya çıkarıyorsunuz. Bu nasıl bir şeydir? Bunu anlamak mümkün değil. Bütçe, 660 milyar lira bütçe açığı diyor; borçlanma limiti 730 milyar lira -kanunla verilen yetkiden- ama ondan sonra, geçen hafta, daha dün çıkan kanunla izin 2,2 trilyon liraya çıkıyor, bunu bize bir izah edin. Hiçbir şekilde bunların bir izahında bulunmuyorsunuz. Ama bu ne oluyor? Bunu piyasa biliyor, bu kadar borçlandığına göre açık daha fazla olacak diyor. Olmayacaksa da burada piyasayı, kamuoyunu, Parlamentoyu ikna edecek şeyler söylemeniz lazım. “Her şey iyi, her şey iyi.” demekten başka bir şey söylemediniz. Her şey iyiyse bunlar ne o zaman? Niye borçlanma limitini 3 katına çıkarıyorsunuz, bütçenin verdiği yetkinin üzerine çıkarıyorsunuz? Bunu bize söylemeniz lazım.
Şimdi, aylık bütçe sonuçlarına bakıyorsunuz değerli arkadaşlar. 2022 yılında Ocak-Mayıs döneminde, beş aylık dönemde -bütçedeki tuhaflığa bakın- bütçe açığı vermemişiz, 125 milyar lira bütçe fazlası verilmiş. 2023’ün Ocak-Mayıs dönemine geliyorsunuz, bütçe fazladan bu sefer açığa dönüşüyor, 264 milyar liraya. Şimdi, “Bu nasıl oldu?” diye soracak olursak, bir soru-cevap şeklinde olsa diyecekleri tek şey var: “Deprem.” Arkadaşlar, deprem filan değil, analizi yanlış yapmayın. Niye deprem değil? Çünkü ocak-şubatı da söyleyeyim o zaman size. Geçen yılın ocak-şubatında 100 milyar lira fazla vermişsiniz ama bu yılın ocak-şubatında açık 203 milyar lira olmuş. Yani deprem olmadan deprem harcaması mı yaptınız? Yani hakikaten ya depremi öngörerek harcamalarına önceden başladınız… Ben bunu bilmiyorum, böyle bir şey olamaz. Şimdi, varsa yoksa “deprem, deprem, deprem” deniliyor. Deprem değil, kötü yönetimin faturasıdır bu, bunu açıkça konuşmanız lazım. Madem depremdi, o zaman niye Cumhurbaşkanına ödenekleri oradan oraya, oradan oraya aktarma yetkisi aldınız? Şimdi buradan yaklaşık 500 milyar lira deprem nedeniyle ilave ödenek alınacak, bunların çok az kısmı belki depremde kullanılacak, ondan sonra bunları alacaksınız başka tarafa aktaracaksınız. Bu net bir şekilde zaten ortada gözüküyor. Veya borç, ocak-mayısta faiz harcamaları değerli arkadaşlar, geçen yıla göre yüzde 95 artmış, ilave faiz ödeneği 80 milyar lira, bunlardan bahseden yok. Şu andaki hesaba göre bile bütçenin bu yıl 646 milyar lira bir faiz ödemesi olacak. Az önce iç faiz ödeme yükümlülüğünün 723 milyar liradan son iki yılda 2 trilyon 787 milyar liraya çıktığını zaten ifade etmiştim.
Şimdi, ek bütçe ihtiyacı niye doğdu? Yani bunu net bir şekilde ortaya koymak lazım. Bunu az önce aslında kısmen açıklamış oldum. Elbette deprem var, Allah bir daha yaşatmasın, depremi inkâr etmek mümkün değil; elbette bu depremin bize maliyeti olacak, bütçemize bir yükü olacak ama bu sizin dediğiniz şekilde filan bir şey değil. Yani burada siz işte “482 milyar lira giderler için, toplamda 527 milyar lira.” diyorsunuz. 527 milyar lirayı esas alırsak, Merkez Bankasının birim fiyat çalışması var, ona göre 736 bin tane konut yapılması lazım ama Sayın Cumhurbaşkanının -yapılıp yapılmayacağı belli değil- söylediği konut sayısı 319 bin. Dolayısıyla zaten hesabın tutmadığı da net bir şekilde ortada.
Şimdi yeni baştan bir bütçe yapılıyor. Şu sıra sayısı, değerli arkadaşlar, şunun 107 sayfa cetvelleri var, 107 sayfa. Tamam mı? Şimdi, bütçe yapıyorsunuz, güzel, ya bu kadar da kâğıt israfı var. Şu Cumhurbaşkanının ödenekleri oradan oraya aktarma yetkisini niye aldınız? Hiç olmazsa bir sayfalık bir cetvel yapardınız, alırdınız, zaten Cumhurbaşkanı bunları yapacak. Yani dolayısıyla bu da neyi gösteriyor? Sahici olmadığını gösteriyor. Şimdi deprem denilecek, yarın bir gün deprem için tahsis edilen -yıl sonu geldiğinde bunların hepsini konuşacağız- ödeneklerin önemli bir kısmının başka gider kalemlerine, kendi beceriksizliklerinizden kaynaklanan gider kalemlerine aktarıldığını daha önce yaşadık, net bir şekilde şimdi yaşayacağız.
“Deprem, deprem” derseniz, geçen yıl bütçenin, orijinal bütçenin yüzde 62’si kadar niye ek bütçe aldığınızı buradan sorma hakkımız vardır tekrar size. Bakın, geçen yıl bütçe 100’se üzerine 62 lira ilave bütçe alınmıştı. Geçen yılda mı deprem vardı? Ama kötü ekonomi politikaları geçen yılı da etkiledi, bu yılı da etkiledi. Dolayısıyla bunların hepsine baktığımızda aslında depremin bir bahane olduğunu net bir şekilde görüyoruz.
Şimdi, deprem demişken, deprem yardımları 115 milyar lira. Şimdi bütçeden para ayırıyoruz, bu deprem yardımları ne oldu hakikaten? Bunlar nerede kullanılacak yani bunlara 115 milyar liraya ilave olarak bunlar mı kullanılacak, bunu bilmiyoruz. Bir de fon kurulmuştu, şimdi vaktim olmadığı için bunların detaylarına giremeyeceğim. Hep sorduğumuz bir de deprem vergileri vardı. Bakın, bu rakamları muhalefetteki bazı arkadaşlar da yanlış kullanıyor, burada daha teknik açıklamasını şimdi yapacak değilim ama 2003-2023 döneminde -bu yılın da bittiğini varsayarsak- deprem nedeniyle konulan vergilerin bir kısmı, özel iletişim vergisi net olarak gözüküyor ama bir kısmı diğer vergilerin içerisine yedirildiği için arkadaşlar onu eksik kabul ediyorlar, yaklaşık 52 milyar dolar olduğunu unutmayalım. Bu paraların da nerede olduğunu bize söylemeleri gerekiyor.
Şimdi, diğer bir husus da Sayın Cevdet Yılmaz’ın yine konuşmasına baktığımız zaman “Her şey çok iyi, her şey çok iyi.” diyor. O zaman bu bütçe açığı ne? Niye borçlanma limitini bu kadar arttırıyorsunuz? Niye yüzde 25 ilave ödenek istiyorsunuz? Niye enflasyonda rekor kırıyoruz? Niye Türkiye barınma krizi yaşıyor? Niye Türkiye seçimden bu yana yüzde 35 dolar kur artışına sahne oldu? Bu sorulara, bize cevap vermesi lazım.
Diğer bir konu da şu: Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı konuşma metninde diyor ki… Neyse, o kısmı geçeyim.
Şimdi, bu yük nasıl dağıtılıyor, bir de çok kısa onu söyleyelim. Yani 1,1 trilyon lira ilave ödenek alınıyor. Detaylarına girmeyeceğim ama şöyle baktığımızda değerli arkadaşlar, bunun 908 milyon lirası zengin fakir demeden yani hiçbir ayrım gözetmeksiniz vatandaşa yüklenen vergilerden kaynaklanıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın Sayın Usta.
ERHAN USTA (Devamla) – Sadece kurumlar vergisinin biraz zenginlere dönük vergiler olduğunu söyleyebiliriz. Onun dışındakilerin tamamının zengin fakir demeden yani adaletsiz bir şekilde dağıtılmış vergilerden finanse edildiğini görüyoruz. Oysa, biz isterdik ki “Faiz ve diğer sermaye kazançlarını vergilendireceğiz, oradan gelir elde edeceğiz, kamu özel iş birliği projelerinden şu kadar tasarruf edeceğiz, kamu giderlerinden şu kadar tasarruf edeceğiz, ucuz kredi yoluyla zengin ettiğimiz insanlar var, onlara bir kısım vergi koyacağız şu kadar gelir elde edeceğiz, KKM’ye vergi koyacağız, efendim, israfı, yolsuzluğu şu kadar engelleyeceğiz, buralardan gelir elde edeceğiz.” diye keşke bize bir bütçeyle gelmiş olsaydınız Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı ama maalesef bunu yapmadınız, yine fakire fukaraya tepeden tırnağa vergi bindirerek getirdiniz.
Dolayısıyla son olarak da şunu söyleyeceğim: Bütçe açığının gerçek boyutunun ne olduğunu eylülü beklemeden lütfen piyasayla paylaşın; bütün makro göstergeleri, revize tahminlerinizi paylaşın çünkü piyasa siz bunları söylemediğiniz sürece en kötüyü fiyatlandırıyor, burada Türkiye bunun bedelini ağır bir şekilde ödüyor.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Usta.
Şahıslar adına Karabük Milletvekili Sayın Cevdet Akay.
Süreniz beş dakikadır Sayın Akay.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CEVDET AKAY (Karabük) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Bir haftadır hem torba yasayı hem ek bütçeyi görüşüyoruz. Torba yasa ve ek bütçeyi beraber düşünmemiz gerektiğine inanıyorum, sebebi de torba yasa içerisinde de gerçekten gizli bir ek bütçe var. Bu ek bütçeyle 1 trilyon 119 milyar 500 milyonluk bir ödenek ve buna mukabil de karşılığında bir gelir oluşturuluyor. Tabii ki burada yer almayan, personel giderleriyle ilgili yaklaşık 794 milyarlık da bir personel harcaması var; bu, ek bütçenin içerisinde değil, torba yasa içerisinde gizlenmiş bir vaziyette duruyor. Tabii ki bu torba yasa içerisindeki 794 milyar ve 661 milyar, ki net borçlanma limitiyle ilgili tutarı topladığımız zaman da yaklaşık en az 1 trilyon 490 milyarlık bir bütçe açığından bahsediyoruz. Gerçekten bu bütçe açığı çok ciddi bir bütçe açığı. Bu açığın finanse edilmesi için de 11’inci maddede belirtilen Cumhurbaşkanına eski kanundaki yetkilerin 3 katı kadar bir borçlanma yetkisi veriliyor; bu da 2 trilyon 186 milyarlık bir rakama tekabül ediyor. Yani arada 700 milyar civarında bir fark da burada duruyor. Tabii ki borçlanılacak, ülkemiz için, güzel faaliyetler yapmak için, yatırımlara yönelik borçlanmalar yapılması önemlidir ama bu aradaki boşluğun üretimi arttırıcı, ihracatı arttırıcı, istihdamı arttırıcı alanlara kullanılması gerekir. Daha önceki konuşmamda da belirtmiştim, ülke ekonomisi için de 81 ilde ihtisas organize sanayi bölgeleri kurulmasını da ifade etmiştim. “Bunu da yapmıyorsanız hiç olmazsa aradaki farkı emeklilerimize verin.” demiştik ama kabul ettiremedik. Tabii ki bu olay neticesinde de, karşılığında da bir gelir oluşması lazım. Bu gelirle ilgili olaya baktığımız zaman da gelirlerin de 1 trilyon 119 milyar 500 milyon civarında olması gerekiyor. Tabii ki gelir dağılımına bakıyoruz; dolaylı, dolaysız vergiler var. Dolaylı ve dolaysız vergiler dağılımında da dolaysız vergilerin 402 milyar civarında, dolaylı vergilerin de 747 milyar civarında olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla da yüzde 65 dolaylı vergi oranı var. Bu çok ciddi bir oran ve gelir dağılımını bozan bir oran. Bu gelir dağılımındaki bozukluğu arttırıp düşük gelirliden de yüksek gelirliden de aynı miktarda vergi alınmasını sağlayan bir olay. Tabii ki vergi toplayacağız ama vergi toplarken bu topladığımız kaynakların etkin bir şekilde dağılımını da sağlamamız lazım. Bakıyoruz karşı tarafa, kaynaklar etkin bir şekilde kullanılıyor mu? Bu bütçede Hazine ve Maliye Bakanlığına 279 milyarlık bir ödenek aktarılmış. Bu aktarılan ödeneğin dağılımına baktığımız zaman da iç ve dış borç faiz giderlerine toplam 69 milyarlık bir ödeme ayrılıyor yani Hazineye ayrılan tutarın yüzde 25’i, yine KİT transferleri için de yüzde 15’i; topladığınız zaman da yüzde 40’lık bir oran yapıyor. Bu, verimsiz bir oran, çok verimsiz bir kullanım; verimli bir şekilde kullanılması gerektiğini ifade ediyoruz. Yani faiz giderleriyle ilgili olarak Hazine, ayrılan ödeneğin büyük bir kısmını buraya aktarmış, sadece 110 milyarlık kısmını belediye payları olarak göndermiş.
Yine, diğer bir örnek de Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı için; baktığımız zaman 5 trilyon 699 milyar -yani 5 trilyon 700 milyar diyelim- bunun da sadece 1 milyarını Avrasya Tüneli’nin garanti ve katkı ödemelerine ayırıyoruz. Biliyorsunuz, yine, yol, köprü, altyapı çalışmalarıyla ilgili, hastanelerle ilgili verilen garanti ödemeler var. Bu garanti ödemeler de bütçemiz için çok büyük bir yük. Buradaki döviz kurunun sabitlenmesi ve bu olaydan da kurtulunması gerekir. Bunu da buradan ifade etmiş olayım.
Yine, bir tarafta da kredi yani kur korumalı mevduat hesabı uygulaması var. Benden önce Sayın Ümit Hocam da konuşmuştu; kur korumalı mevduat hesabının 2022 yılı maliyetinin 165 milyar olduğunu ifade etti, 2023 yılı için de 300 milyarın üzerinde bir rakamdan, 25 milyar dolar civarında ortalama bir tutar maliyetinden bahsetti. Gerçekten kur korumalı mevduat hesabı ülkemiz için çok büyük bir yük. Tedricen bu yükten bir an önce kurtulmamız gerektiğine inanıyorum. Bu konuyla ilgili önlemleri de mutlaka almamız lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun tamamlayın.
CEVDET AKAY (Devamla) – O zaman hızlıca tamamlayayım.
Yine, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız bankalarla ilgili, sermaye yeterlilik rasyosuyla ilgili bazı oranlardan bahsetti; oranın yüzde 12 olduğunu, ülkemiz için de yüzde 17 olduğunu ifade etti. Gerçekten bu oranın arka planına baktığımız zaman bankaların öz kaynak yapısının çok bozuk olduğunu görüyoruz. Bankaların bu öz kaynak yapısının düzeltilmesi mümkün olmalı fakat baktığımız zaman krediyle ilgili kredilerin donuk olduğunu, tahsili gecikmiş alacakların gerçekten olduğu gibi gösterilmediğini ve kredilerin de seyyal olmadığını, bu şekliyle de kredilerin yüzdürüldüğünü ve esnafın, ticaretin, KOBİ’lerin yeterli bir şekilde desteklenmediğini görüyoruz. Bunun için de önümüzdeki dönemde bankalar açısından da bir sıkıntı yaşamamak için öz kaynak yapısının güçlendirilmesi lazım.
Sonuç olarak, bu bütçe gerçekten bütçe hakkının zedelendiği, gelir dağılımının bozulduğu, borç sarmalına girildiği bir bütçe. Şimdilik bunları ifade etmek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın milletvekilleri, 2’nci madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi 2’nci maddeye bağlı cetvelin bölümlerini okutup ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
(B) CETVELİ
(TL)
KODLAR | AÇIKLAMA | 2023 YILI EK BÜTÇE GELİRİ |
01 | VERGİ GELİRLERİ | 1.150.496.400.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
03 | TEŞEBBÜS VE MÜLKİYET GELİRLERİ | 31.504.016.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
05 | DİĞER GELİRLER | 12.288.281.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
06 | SERMAYE GELİRLERİ | 2.839.685.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
08 | ALACAKLARDAN TAHSİLAT | 1.867.602.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
TOPLAM BÜTÇE GELİRİ | 1.198.995.984.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
09 | RED VE İADELER | 79.481.471.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
NET BÜTÇE GELİRİ | 1.119.514.513.000 |
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi 2’nci maddeyi kabul edilmiş bulunan cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 3- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 3’üncü madde üzerinde Saadet Partisi Grubu adına Sayın Sema Silkin Ün, Denizli.
Buyurun Sema Hanım. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli Başkan, sayın milletvekillerimiz; hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Meclisimizde bugünkü mesaimizi bütçenin yönetilemezliğinin itirafına ayırmış bulunmaktayız. Çünkü bu yönetilemezliği borçlu olduğumuz bir hükûmet sistemiyle yönetiliyoruz. Bu sistem bütçenin bir şeffaflık meselesi olduğunun, bu sistem bütçenin bir hesap verebilirlik meselesi olduğunun, bu sistem bütçenin bir kuvvetler ayrılığı ilkesi meselesi olduğunun, bu sistem bütçenin bir hukuk devleti meselesi olduğunun, bu sistem bütçenin bir demokrasi meselesi olduğunun yeterince idrakinde olmayan bir sistem. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin sağlıklı işlemediği bir ortamda, yargı bağımsızlığının zedelendiği bir ortamda bütçe bir borç yönetimi anlayışından öteye geçemez. Bu hakikatleri görmezden gelerek atılan yanlış adımların bedelini bugün imtiyazlı, mutlu azınlığın dışında kalan iktidara da muhalefete de oy vermiş milyonlarca vatandaşımızla birlikte ödüyoruz.
Aramızda bulunan Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız ile Hazine Bakanının ülkemize yatırım çekmek için ülke ülke ziyaretler gerçekleştirmelerini elbette bizler de umutla takip ediyoruz. Ancak kendilerinin şahsi kariyerlerine duyulan güvenin Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk dönemdeki acı tecrübesi karşısında yeterli olmadığını da üzülerek görüyoruz. O tecrübe bize de dünyaya da ekonominin rasyonalitesine aykırı her yöntemin denenebileceğini ve bu sistemde güven tesis etmenin imkânsızlığını gösterdi. Kur korumalı mevduat sisteminden döviz ve faizi aynı anda baskılamaya, arka kapıdan şeffaf olmayan yöntemlerle döviz satışından Merkez Bankasının bağımsızlığını ortadan kaldırmaya varan tüm müdahaleler ülkemizde “mutlak yoksulluk” “çalışan yoksulluğu” kavramlarını yeniden milletin kaderi hâline getirdi. Bunu yaparken tek derdi helal lokmadan başka olmayan alnı secdeli analarımızı, eli tespih çeken amcalarımızı katmerli faize bulaştırmaktan da imtina etmediler, veballerine ortak oldular.
Değerli milletvekilleri, iki gündür görüşmekte olduğumuz kanunlar görünüşte ekonomik krizin enkazını ortadan kaldırmayı amaçlıyor ancak yaşadığımız ekonomik krizin en önemli nedenini göz ardı ediyor. Bu bağlamda, çok temel bir hukuksuzluk konusu olan, adalet duygumuzu örseleyen KHK mağduriyetleri konusu var ki değinmeden edemeyeceğim.
Kıymetli arkadaşlar, Hazreti Ali’nin “Devletin dini adalettir.” sözü, biz siyasiler birtakım mülahazalarda lafı bir yere bağlayalım maksadıyla söylenmiş bir söz değildir. Bu söz yolumuzu aydınlatırsa, bizlere öğüt olursa, halkımızın oylarıyla geldiğimiz bu makamlarda siyaset ediş yöntemimize tevarüs edebilirse amacına hizmet etmiş olur.
15 Temmuzun arifesinde bu konuya değinmem şüphesiz bir risk olarak görülebilirdi. Oysa tam aksine, 15 Temmuz gecesi canları pahasına aziz vatanı kanlarıyla sulayan şehitlerimiz, ülkemizin başı dik olsun, vatandaşları insan onuruna yaraşır bir hayat sürsün, Hazreti Ali Efendimiz’in öğüdü mucibince “Devletin dini adalet olsun.” diye kanlarını, canlarını ortaya koymakta imtina etmediler. Onlar başta FETÖ terör örgütü olmak üzere, nice şer odaklarının ülkemizde körüklemeye çalıştığı kardeş kavgası maksadı hasıl olmasın diye, hemşehrim merhum Özay Gönlüm’ün eserinde ifade ettiği gibi, içeride dirlik, dışarıda birlik sahibi bir ülke olalım diye hepimizin gözlerini yaşartan nesilden nesile aktaracağımız bir destanın gerçek sahipleri olarak aramızdan ayrıldılar.
Şairin “Senden umut kesmem, kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır.” dizelerinin en çok haykırıldığı şu dönemde keşke bu kürsüden -az sonra söyleyeceklerimi- bu cümleleri kurmak zorunda kalmasaydım. 21’inci yüzyılın Türkiyesinde Orta Çağ’dan kalma cadı avlarını, bir kanaat notuyla ne insanlıkla ne İslam anlayışımızla yan yana gelmeyecek ekmekle, şahsiyetle, yaşam hakkıyla oynamalarını ülkemize nasıl yakıştırıyoruz.
Çiğnenen hukuki boyut bir tarafa, sürecin sebep olduğu çocuk intiharlarının, psikolojik travmaların, düçar olunan amansız hastalıkların, sosyal ölümlerin vakayıadiyeden sayılmasını insanlığımıza nasıl yakıştırıyoruz. Binlerce insanın mağduriyetini perçinlemeyi, onları toplumsal hayatta örselemeyi, âdeta cüzzamlı gibi gösterip manevi bir cadı avına muhatap etmeyi eşit vatandaşlık anlayışımıza, millet olma bilincimize, kardeşlik hukukumuza nasıl yakıştırıyoruz? Merhum üstat Sezai Karakoç'un “Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır?” sorusuna şedit ve gaddar bir zihniyete karşı vatandaşımızın hukukunu koruma sorumluluğu bilincinde olursak ancak başımız dik cevap verebiliriz.
Sözlerime son verirken 15 Temmuz şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimizi minnetle yâd ediyorum. 15 Temmuz hain darbe girişimini, darbecileri, darbe zihniyetini dün olduğu gibi bugün de lanetliyorum. Şehitlerimize ve milletimize adalet borcumuz olduğunu, tek borcumuzun adalet olduğunu sizlere hatırlatarak huzurunuzdan ayrılıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ün.
İYİ Parti Grubu adına Sayın Lütfullah Kayalar, Yozgat. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır Sayın Kayalar.
Buyurun.
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFULLAH KAYALAR (Yozgat) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli üyeleri; hepinizi, bu dönemde başarılı çalışmalar yapmanız, yapmamız dilekleriyle, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Şu anda temmuz ayındayız, yedinci aydayız. Yedinci ayda ek bütçe görüşmeleri yapıyoruz. Yaptığımız ek bütçe… Toplam bütçe 4 trilyonun üzerinde, 4 trilyon 400 milyar civarında, ek bütçe de 1 trilyon 150 milyar civarında. Yaklaşık rakamlar olarak veriyorum. Yani yüzde 30’una yakın -beş aylık, altı aya yaklaşan bir süre içerisinde- şaşma göstermiş olan bir bütçenin ek bütçesi görüşmelerini yapıyoruz. Burada gerçekten muhasebe kayıtları olarak baksak bir başka türlü, devlet ciddiyetiyle baksak bir başka türlü -biraz önce ifade ettiğim- şaşma olarak baksak bir başka türlü netice ortaya çıkıyor. Netice şu: Beş ayda kendisini tüketen bir bütçe. Şimdi, kısaca düşünelim, beş ayda kendisini tüketen bir bütçeye kim inanır? Ülkemiz içerisinde iş adamları, iş hayatı, çalışanlarımız, emekçilerimiz, esnafımız, yatırım yapmak isteyen insanlar ve ülke dışından Türkiye’yle ilgili yatırım yapma düşüncesinde olan insanlar, hangi çevreye bakarsanız bakın, beş ay içerisinde yüzde 30 sapma gösteren, şaşma gösteren, rakamları tutmayan ve yaptığı bütçeye güvenilmeyen bir Hükûmet, yönetim ama daha genişi, bir ülke konumundayız; üzerinde düşünmemiz gereken aslında burasıdır. Neden acaba böyle oluyor? Şimdi, burada değerli konuşmacıların hepsini dinledik, hepimiz dinledik, parti farkı gözetmeden söylüyorum. Mesela, rakamlarımız da verildi, denildi ki ihracatla ilgili: “Geçen yıla göre -bir önceki bütçe yılına göre- şu kadar rakam artmamız var.” İthalatla da ilgili “Bir önceki yılın rakamlarına göre şu kadar artmamız var.” denildi, rakamlar verildi ama oranlar verilmedi. İhracattaki artma bir önceki bütçe yılına göre yüzde 11,5 civarında, ithalattaki artma bir önceki yıla göre yüzde 33-34 civarındaki bir artma ve bunun getirdiği cari açıklar ve bütçedeki sıkıntılar. Şimdi, üzerinde durulması gereken güvenilir olmamızdır. Meclis olarak, Hükûmet olarak, yönetim olarak, yöneticiler olarak biz hepimiz biriz; partiler, yönetim hepimiz biriz. Önemli olan, bu güveni sağlayabilmemiz. Şimdi, bugünkü Hükûmetin bence kaybettiği şey güvendir, güven noktasında bir büyük zafiyet vardır. Ben rakamlar üzerinde durmuyorum, zaten bütün konuşmacılar detay rakamların hepsini verdiler ama güvenle ilgili ne yapmamız lazım, güveni nasıl sağlamamız lazım? Güven ülkemiz için önemli; sadece hükûmetler için, sadece yönetenler için değil, ülke olarak hepimiz için önemli. Şimdi, bu nokta üzerinde gerçekten Meclis olarak çok durmamız gerekiyor. Meclisin, Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin, sıkıntıları olmasına rağmen demokrasiyle idare edilen ülkemizde bu yüce Meclisin ve bütün demokratik ülkelerdeki meclislerin ve Meclis olmanın birinci vazifesi, yıl içerisinde yaptıkları kanunlara baktığımız zaman, en önemli kanun bütçe kanunudur. Şimdi, bütçe kanunlarımızla ilgili bu dönem içerisinde -ama yeni değişen sistem içerisinde, yakın zamanda değişen sisteme baktığımız zaman bu sistem içerisinde- bütçenin yürütülmesinde, bütçenin denetlenmesinde ve bütçenin gerçekleşmesinde gerçekten sıkıntılarımız olduğunu görüyoruz. Geçtiğimiz yılda da Meclis zabıtlarına ve yönetimle ilgili olan bütçe gelişmelerine baktığımız zaman bu ek bütçe işinin bir alışkanlık hâline geldiğini de görmekteyiz. O zaman gerçekten ciddi bütçe yapmamız lazım. Şimdi, bakınız, insanlar konuşuyor, hepimiz toplumun içindeyiz; bu ek bütçeden sonra akıllara geliyor, deniyor ki: “Acaba kasım ayına geldiğimizde bu bütçe rakamlarının gerçekleşmesi ne olacak?” Bu bütün toplumda soruluyor. Neden soruluyor? Çünkü güven konusunda bir zafiyet var.
Ben bütçeyle ilgili daha fazla detaya girmek istemiyorum ama bu ek bütçe kanun teklifi içerisinde yaklaşık 1 trilyon 150 milyar civarındaki artış içerisinde, burada bütün detayları izah edildi, depremle ilgili, en büyük harcamalar orayla ilgili öngörülüyor. Bunun dışında da bugün gerçekten Türkiye’de şu anda, şu dakika en fazla güncel olarak sıkıntısı çekilen konu, tarımla ilgili olan konudur ve bir hasat mevsimini yaşıyoruz ülke olarak; bu hasat mevsimiyle ilgili çok büyük sıkıntılarımız var. Bu ek bütçe içerisinde baktığımız zaman 52,1 milyar lira tarım sektörüne, tarımsal desteklemelere ayrılmış durumda. 1 trilyon 150 milyar lira içerisinde bugünkü sıkıntıyı göz önüne alırsak çiftçi kesimini, tarımla uğraşan insanları ve bu sayıyı, tarımın büyüklüğünü, daha da önemlisi tarımın temel sektör olması dolayısıyla önemini göz önüne aldığımız zaman bu rakam -madem bir ek bütçe yapıldı- tarımdaki sıkıntıları çok giderecek gibi gözükmüyor.
Şimdi, bugün tarımdaki sıkıntılarımız diyoruz -şu anda güncel- ben araziden, sahadan geliyorum, Toprak Mahsulleri Ofisinin alım merkezlerinin, özel siloların alım merkezlerinin birçoğunu dolaştım. Kendi ilim Yozgat ve Orta Anadolu Bölgesi’nde ve oradan geliyorum. Şu andaki sıkıntı çok büyük. Sıkıntı şöyle: Şimdi bir randevu sistemi var. Çiftçi hasada başlamış, randevusunu alıyor. Randevular ağustos ayı sonu, eylül ayının ortalarına kadar gidiyor; bu, üç gün önceki randevuların tarihi, belki şu anda daha da uzadı. Şimdi hasat bitmiş, çiftçi ürünü almış, tarlada mı bırakacak, nereye götürecek? Teslim etmede çok büyük sıkıntısı var, randevuda çok büyük sıkıntısı var. Daha ileri gidelim, bu randevu tarihlerine geldi, teslimi yaptı; ürün bedelini alma konusunda şu anda bir ay, kırk gün, kırk beş gün şeklinde bir süre söyleniliyor. Eğer bu süreyi de hesaba katarsak iki-iki buçuk ay sonra ürün bedelini inşallah alacak diyelim. Bu ayın sonunda Tarım Kredi borçlarının ödenmesi zamanı geliyor çiftçiyle ilgili. Şimdi, devletten alacağı olan bir insanın bir anlamda -Tarım Kredi devlettir- devlete verilecek olan borçlarını, ödenecek olan borçlarını nasıl ödeyeceği konusu gerçekten güncel olarak çiftçinin önünde büyük bir sıkıntı olarak duruyor. Aynı şekilde, bugün alımlardaki en büyük sıkıntılardan birisi silolar; kapalı silolarda Toprak Mahsulleri Ofisinin ve diğer özel siloların kapasiteleri dolu durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayınız.
LÜTFULLAH KAYALAR (Devamla) – Nisan ayının sonuna kadar Türkiye’de ithalat yapıldı, şu anda silolar dolu, alım yerleri dolu; şimdi, açığa alım yapılacak, açığa alımlar için de yerler hazır değil. Bu ne zaman yapılacak? Bu da belli değil. Kotada çok büyük sorunlar var çiftçiyle ilgili; teslim edebileceği ürünlerde her çiftçinin kendine göre kotaları var, bu kotalarda gerçekten yüzde 100’e yakın çok büyük sorunlar var. Bu sorunlarla da yakından ilgilenilmesi gerekiyor. Kademeli bir fiyat belirlemesi yapılmadı; Ofisin 9 bin liranın üzerinde alacağını iddia ettiği buğdaylar şu anda Trakya’da 5.500-6.200 lira arasında satılıyor, Orta Anadolu’da -Yozgat başta olmak üzere, şimdi Sivas ve doğuya doğru kayacak hasat- bunlar 5.800, 6.000 ve 6.200 lira mertebesinde.
Ben Hükûmetimizden ek bütçeyle olarak ilgili değerli bakanlardan gerçekten bu gece ve sabah ilgilenilmesi gereken konuyla ilgilenmelerini hassaten grubumuz adına da buradan rica ediyorum.
Yüce Meclisimize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kayalar.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Gizem Özcan.
Buyurun Sayın Özcan. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA GİZEM ÖZCAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ekonomik kriz buhrana dönüşerek günden güne derinleşiyor, ciddi bir yoksullaşma süreci yaşanıyor, enflasyon bizzat iktidar tarafından köpürtülüyor. Ekonomik sorunları çözme umudu tamamen fiyat kontrollerine bırakıldı. İktidar, sansürden ve baskıcı yöntemlerden medet umuyor. Adını koyalım; yaşadığımız krizin nedeni, sosyal devletin erozyona uğramış olmasıdır. Böyle bir dönemde iktidar ek bütçe yaparak ekonomik enkazı halkın sırtına yıkmaya çalışıyor. Her şeyden önce şunu söyleyelim: Bu ek bütçe de aslı gibi acı bir reçete programıdır, bütün varlığını rant ve sömürü üzerine kuran iktidarın halkın yoksullaşması pahasına sermayedarlara yeni kaynak aktarma politikasından başka hiçbir şey değildir. İktidar, bütün kamusal alanları çökertti, eğitimden sağlığa hatta suyumuza kadar özelleştirdi. Kılavuzu rant olan iktidar için bu ek bütçe yurttaşların cebinden sermayeye kaynak aktarımının resmiyet kazanmasıdır. (CHP sıralarından alkışlar) Adlı adıyla bir yoksullaştırma programıdır. Soruyoruz: Emeğiyle geçinen işçi için, memur için, çiftçi için, emekli için bu bütçe ne vadediyor? Bakan Şimşek'in açıkça itiraf ettiği gibi uygulanan politikalar akla ve mantığa uygun değildir. 2021 yılı Eylül ayında başlayan faiz indirimleri sonucunda derinleşen ekonomik krizi ve halkta yarattığı tahribatı çözmek için bu bütçe ne vadediyor?
Değerli milletvekilleri, elimizdeki belge bir itiraf belgesidir, 2023 hedeflerinin çöktüğünün, hem de bütün ekonomik yükün halkın sırtına yıkılarak çöktüğünün açık bir itirafıdır. Ne demişti iktidar? 2023 yılında Türkiye dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girecekti. Bu oldu mu, gerçekleşti mi? Çocuğuna bir kalıp peynir alamayan anneye gidip bunu bir soralım. “Ekonomi 2 trilyon dolarlık bir millî gelir büyüklüğüne ulaşacak.” denildi. Ulaştı mı? Pazara geç saatte gidip ucuz meyve sebze almaya çalışan emekliye soralım. Vaatler dizi diziydi. “Kişi başına düşen millî gelir 25 bin dolar olacak.” denilmişti anca 10 bin dolar oldu. “İhracatımız 500 milyar dolar olacak.” denmişti, yarısına ancak ulaştı. “İşsizlik oranı yüzde 5’e inecek.” denmişti; yarısına, yüzde 10’un altına asla düşmedi. “Enflasyon ve faiz oranları tek haneli rakamlara inecek.” denmişti, insanlar parasının değerini korumak için tuvalet kâğıdı depolar hâle geldi.
Yoksulluğa ve enflasyona çözümler içermeyen bu ek bütçe, bir çöküş belgesidir. Doğrudan ya da dolambaçlı yollardan halkın cebindeki son kuruşa el koyan bir bütçedir. Asgari ücretlinin üç kuruşunu yağmalayan bütçedir. Vatandaşın pazar sepetini yağmalayan bütçedir. Emeklinin mutfağına, aşına göz diken bütçedir. İktidar yine en iyi bildiği şeyi yapıyor, yoksulun sırtından zenginin değirmenine su taşıyor.
Bakın, enflasyon şimdiden yapılan zamları eritti, üstüne üstlük ücretler artmasına rağmen gelir vergisi tarifesi sabit kaldı. Böylece, maaşların çoğu gelir vergisi olarak halkın cebinden çıkacaktır. Yine “mış” gibi yapıp sağ elin verdiğini sol elle alıyorlar. Ayrıca, vergi gelirinde beklenen artışın büyük bölümü dolaylı vergilerden karşılanacağı için ek bütçe yine dar gelirlinin sırtına yüklenmiştir.
Değerli milletvekilleri, bütün yurttaşlık haklarını, insan haklarını ayaklar altına alan iktidar, yurttaşlığın kazanımı bütçe hakkını da gasbetmektedir. Bütçe hakkı, ekonomik tercihlerde halkın söz sahibi olma hakkıdır. Öyle olmasa emekten yana, yoksuldan yana, onların sorunlarını hafifletecek politikaları üretebilirdi ancak görüyoruz ki israfçı ve rant yaratmaya dönük harcamalar daha da artırılıyor. Bu harcamalar halktan alınacak ağır ve adaletsiz vergilerle karşılanıyor. Ek bütçe seçim sürecindeki partizan harcamaları halka ödetmeyi hedefliyor. Ek bütçeyle gelen yük yoksulluğu daha da derinleştirecek. Bir ekonomik mesele olmaktan çıkan ve toplumsal bir yara hâline gelen açlık, yoksulluk, işsizlik meselesi önü alınmaz vahim noktalara taşınacak.
İktidar bizden ek bütçeyle 1 trilyon 120 milyar liralık ilave ödenek istiyor. Bahane ne? Deprem. Neden “bahane” diyoruz? Çünkü bütçenin sadece yarısı, 527 milyar lirası afete dönük ödenektir; peki diğer yarısı? Yine ranta, yine faize gidecek. Ayrıca bu hafta görüşülen torba kanun teklifinde Cumhurbaşkanına bütçeye 794 milyar liralık ödenek ekleme yetkisi verildi. Bu, âdeta saklı bütçedir. Bütçe açığı olan 659 milyar lira saklı bütçe hesaba katıldığında 1 trilyon 453 milyar liraya çıkmaktadır.
Halkın temel derdi enflasyon, işsizlik, borçluluk, geçim sorunu; iktidarın derdiyse sermayeyi korumak ve onların zenginliğine zenginlik katmak. Ülkede her geçen gün yoksulluk derinleşirken getirilen ek bütçede fedakârlık yine yoksullardan istenmektedir.
Değerli milletvekilleri, iktidar hep “beka, beka” diyor ya, işte ben de sizlere bugün tam da beka sorunundan bahsedeceğim. TÜİK bu yıl ilk kez çocuk yoksulluk ve yaşam verilerini açıkladı. Bu makyajlı resmî veriler bile ülkede her 2 çocuktan 1’inin çok ciddi yoksulluk çektiğini ve sosyal dışlanma riski altında yaşadığını kanıtlıyor. Yoksulluk bir istatistik değil, ete, süte, yumurtaya ulaşamayan evlatlarımızın her gün deneyimledikleri toplumsal bir sorun. 2022 yılında çocuklar en sık ekmek ve makarna tüketmiş; et, tavuk, balık grubu gıdayı her gün tükettiğini söyleyen çocukların oranı ise sadece yüzde 12,7. İlkokul, ortaokul ve ortaöğretimdeki her 100 çocuktan 9’unun yoksulluktan okulu terk ettiği ve ağır depresyon yaşadığı ise apaçık ortada. İşte ülkenin asıl beka sorunu. Sorumlusu kim? Çocukları yoksulluğa mahkûm eden bu düzenden nemalananlar kim? Var mı bu bütçede çocuklarımızın yoksulluğunu bitirecek bir anlayış, var mı bu bütçede? Yok. (CHP sıralarından alkışlar)
Yoksulluk kadınların hayatını alt üst eden iki ucu keskin bir bıçak. Kadınlar yoksulluğu çok daha derin yaşıyor, sadece yoksulluk mu? Bu ataerkil zihniyet çalışma yaşamından eğitime her alanda ayrımcılığı körüklüyor. Kadın cinayetleri hız kesmiyor. Var mı kadınların uğradığı yoksulluğu, uğradığı ayrımcılığı çözecek bir anlayış? Yok. Bu ufuksuz, faiz ve ranta dayalı, yoksulun sırtına binen bütçeyi reddediyoruz. Gün gelecek, bütçe saray dehlizlerinde değil, halkın iradesiyle yapılacak. (CHP sıralarından alkışlar) İşte o zaman, evlatlarımızın güvenle büyüdüğü, yeterli ve sağlıklı beslendiği, kadınların ayrımcılığa uğramadığı bir ülkemiz olacak. İşte o zaman, yoksulluk tarihe karışacak.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özcan.
Şahıslar adına Kocaeli Milletvekili Sayın Harun Özgür Yıldızlı.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz beş dakika.
HARUN ÖZGÜR YILDIZLI (Kocaeli) – Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, size de yeni görevinizde başarılar diliyorum.
Değerli milletvekilleri, üç gündür, büyük özenle hazırlanmış, sorgulama ve itiraz kabul etmeyen bir torba yasa üzerine konuşuyoruz, görüşmeler yapıyoruz. Yarın hepimiz buradan vekâlet ettiğimiz kentlerimize döneceğiz; peki, buna hazır mıyız? Aldığı zamlar ceplerine girmeden eriyen memur ve emeklilerin yüzlerine bakabilecek miyiz? Makyajlı enflasyon verileri üzerinden zam oranları belirlenen vatandaşlarımıza ne cevap vereceğiz? “Emekliye verilen yüzde 25 zammı arttıralım.” dedik, karşı çıktınız. “Memura verilen seyyanen zammı kök ücrete dâhil edelim.” dedik, karşı çıktınız ama iş MTV’yi 2 kere almaya, vatandaşa yük olmaya gelince iki elinizi birden kaldırdınız. Biz, Türk milletine vekâleten buradayız ancak yüce Meclisimizi üç gündür Cumhurbaşkanına 3 katı borçlanma yetkisi vermek için çalıştırıyoruz. Millet bu torba yasanın neresinde? Cevap veriyorum: Maalesef, millet bu torba yasanın altında ezildi.
Değerli milletvekillerim, ben Kocaeli’ye vekâleten buradayım. Kocaeli, bir tarafı Marmara Denizi, bir tarafı Karadeniz, bir tarafı Sapanca Gölü, bir tarafında da Samanlı Dağları’nın incisi Kartepe’yle kış turizmine hizmet eden nadide bir kentimizdir. Kocaeli, yüz ölçümü bakımından küçük ama katma değeri büyük bir ildir. Dış ticaretin yüzde 17,6’sı Kocaeli’den gerçekleşmektedir. Kocaeli’nin Türkiye imalat sanayisine sağladığı katkı yüzde 13’tür. Türkiye araç üretiminin yüzde 40,7’si Kocaeli’den karşılanmaktadır, Türkiye kimya sanayi içerisindeki payı yüzde 27’dir. Türkiye metal sanayinin yüzde 19’u Kocaeli’den karşılanmaktadır, 14 tane organize sanayi bölgesine, 5 adet teknoparka, 2 adet serbest bölgeye ev sahipliği yapmaktadır. Kocaeli, hem sanayi hem de liman kentidir. Kocaeli'nin başka bir özelliği daha var; toplanan vergilerin 10,7’si Kocaeli tarafından karşılanmaktadır; İstanbul, Ankara, İzmir’den sonra 4’üncü ilimizdir. Kocaeli’nin ülke ekonomisine katkısı bu noktadayken yarın kentimize döndüğümüzde vatandaşlarımız bana soracak “Bu yapmış olduğunuz ek bütçede Kocaeli için ne yaptınız?” Evet, gerçekten ne yaptık? Kandıra'da sel nedeniyle zarar eden çiftçi için bu bütçede ne yaptık? Cedit Mahallesi’nde kentsel dönüşüm projesine katılan vatandaşların kira artışları nedeniyle çektikleri sıkıntı bu ek bütçenin neresinde? Bunlar kente döndüğümüzde karşılaşacağımız sorular.
Kıymetli iktidar vekilleri, Genel Kurula hiçbir itiraz ve öneri kabul etmeyen hazır bir yasa sundunuz. Peki, yüzleşeceğiniz sorulara cevabınız hazır mı? Bizler emekli ve memurlarımızın refah seviyelerinin artması için tüm itiraz ve önerilerimizi yaptık ancak size kabul ettiremedik. Yarın Kocaeli’de emekli vatandaşlarımız bana gelip hesap sorduklarında “Cevabı iktidar vekilleri versin.” diyeceğim. Onların yüzüne karşı da “Evet, biz sizin için yüzde 25 zammı uygun gördük, hatta 7.500 Türk lirası emekli maaşı alıyorsanız zam bile yapmadık.” diyebilecek misiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın.
HARUN ÖZGÜR YILDIZLI (Devamla) – Gerçekten merak ediyorum.
Evet, bazı arkadaşlarımız gülüyor ama yarın kentimize gittiğimizde bu sorularla gerçekten karşı karşıya kalacağız. (CHP sıralarından alkışlar)
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın milletvekilleri, 3’üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.17
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati:23.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Sırrı Süreyya ÖNDER
KÂTİP ÜYELER: Adil BİÇER (Kütahya), Mahmut Atilla KAYA (İzmir)
-------0-------
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 16’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
34 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon yerinde.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 4- (1) Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.
(2) Türkiye Büyük Millet Meclisi ile ilgili hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Sayıştay Başkanlığı ile ilgili hükümlerini Sayıştay Başkanı, düzenleyici ve denetleyici kurumlara ilişkin hükümlerini kendi kurulları ve/veya kurum başkanları yürütür.
BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde söz isteyen Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Deniz Demir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır Sayın Demir.
CHP GRUBU ADINA DENİZ DEMİR (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Bütçe bir hükûmetin ekonomik tercihlerini gösterir. Devletin tüm olanakları ve halkın parasıyla seçim kampanyası yürüten AKP Hükûmeti ekonomiyi içinden çıkılmaz bir hâle getirmiş, acı faturayı da halkın sırtına yüklemiştir. Recep Tayyip Erdoğan 24 Haziran 2018 Seçimlerinden beş gün önce yaptığı bir konuşmada diyor ki: “Bu kur filan, bunların hiçbiri bizim geleceğimizi belirleyen şeyler değil. Bizim geleceğimizi biz belirleyeceğiz. 24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şununla bununla nasıl uğraşılır göreceksiniz.” Milletimiz verdi yetkiyi hem de 1 kez değil tam 2 kez. Peki, ne oldu? O yetkiler vatandaşa zam, zulüm olarak geri döndü; o günden sonra tam 4 kez Hazine ve Maliye Bakanı değişti, 5’inci Bakan geldi. Yeni Hazine ve Maliye Bakanımız sağ olsun, eli boş gelmedi, koltuğunun altında hediye torbalarıyla geldi. Torbaların içinden vatandaşın lehine çıkan bir şey var mı? Yok. Ne var? Zam, zam, zam. AKP Hükûmeti torba yasaların içine eskiden göstermelik de olsa vatandaşın işine yarayacak bir iki madde koyup vatandaşının gözünü boyardı. Partimiz vatandaşın aleyhine olan maddelere itiraz ettiğinde ise “Ey kamuoyu, bakın, CHP her şeye karşı çıkıyor.” diyordu. Artık vatandaşın lehine olan hiçbir madde koyamıyorsunuz paketlerin içine. Hayat pahalılığından, zamdan, vergiden başka bir şey yok. Görüştüğümüz torba kanunun içine motorlu taşıtlar vergisini çift almak diye bir garabet bulup koydunuz. Bunu görünce Deli Dumrul hikâyesini hatırladım. Deli Dumrul, kuru bir çayın üstüne köprü yaptırıp geçenden 33 akçe, geçmeyenden de döve döve 40 akçe alırmış. Geçmediği yola, görmediği köprüye, gitmediği havaalanına para ödemek zorunda bırakılan vatandaşımıza bir kereye mahsus görülen son kazık da bu oldu. (CHP sıralarından alkışlar)
Seçim öncesi dövizi baskılamak için bütün rezervleri tükettiniz, seçimden sonra ise vergiyi, zamları millete dayattınız. Tam AKP'ye yakışan bir uygulama. Sayenizde birçok şey hayal oldu. Mesela memurun, asgari ücretlinin, emekçinin otomobil alması hayal oldu. İnsanlar bırakın tatili, bayramlarda memleketlerine gidemiyor.
Seçimden önce “Türkiye Yüzyılı” dediniz, “2023 yılında uçuşa geçeceğiz, dünya lideri olacağız.” dediniz, zam lideri oldunuz. Böyle mi uçuşa geçecektik? Ortadaki elma şekeri 5’li çeteye ve size, sapı ise fakir fukaraya düştü. Her seçim öncesi olduğu gibi bu seçim öncesi de Gabar'da petrol buldunuz, Adıyaman'da jelibon buldunuz, sayısını hatırlamadığımız sahada sondaj yapmadan gaz buldunuz. Hani nerede? Çıkartın, çıkartın da milletimiz biraz rahatlasın ama nerede. Bulduğunuz tek şey zam oldu, vergi oldu. Türkiye Yüzyılı’nız zam yüzyılı oldu; zam, zam, zam. (CHP sıralarından alkışlar) Seçimi kazanmak için her yolu denediniz, montaj videolar da dâhil olmak üzere devletin bütün imkânlarını, bütçesini kendiniz için seferber ettiniz, Türkiye'yi içine soktuğunuz ekonomik durumdan “Biz çıkarırız.” dediniz. Sonuç ortada.
Değerli milletvekilleri, hatırlayacağınız üzere, 2022 bütçesinin ömrü altı ay bile sürmemişti. Doğru yönetilmeyen ve günübirlik politikalarla ancak buraya kadar. Altı ayda bir çıkan ek bütçe ve ekonomi anlayışından görülüyor ki ülke önünü göremiyor. “Faiz sebep, enflasyon netice.” diyerek döviz kurunu ve enflasyonu pik yapanlar, şimdi çıkmış hiç sıkılmadan “Enflasyon sebep, tutmayan bütçe netice.” diyor. Şimdi, bir bahaneleri daha var, o da 6 Şubatta yaşadığımız iki büyük deprem. Enflasyon canavarını bilerek, isteyerek uyandırıp Türkiye'yi enflasyon liginde şampiyon yaptınız. Ek bütçe kanununu yazarken bu yıkım için bari milletimizden bir özür dileseydiniz ama seçim bitti, verilen sözler unutuldu. Getirilen ek bütçe Türkiye ekonomisinin yönetilmediğini, savrulduğunu açıkça gösteriyor. Milletimizi pişman etme pahasına, yandaşların, beslemelerin arşa çıkmış borçlarını eritmeye çalışanlar, şimdi ilave harcama yapabilmek için Meclisin kapısını çalıp yetki istiyor. Geçen sene yapılan 800 milyar liralık ek bütçeye rağmen 250 milyar lira bütçe açığı verildi. Bu sene 4,5 trilyon lira daha ilk ayda tükendi.
Değerli milletvekilleri, bundan tam beş yıl önce Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsına özel tek kişilik sistemi icraatlarına başladı. O günden bugüne neler mi oldu? Size biraz bahsedeyim: İhtiyaç kredisi faizi yüzde 24’ten yüzde 44’e, taşıt kredisi faizi yüzde 22’den 36’ya, konut kredisi faizi ise yüzde 13’ten yüzde 25’e yükseldi. Tabii, bu kredileri verebilecek banka bulabilirseniz. Yine, son beş yılda ülkemizin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeleyen Türk lirası dolar karşısında tam yüzde 82 değer yitirdi. 1 dolar beş yıl önce 4 lira 53 kuruştu, şimdi 26 liranın üstüne çıktı. Türk lirası aynı dönemde Bulgar levası karşılığında yüzde 81 değer yitirdi. Beş yıl önce TÜİK'in makyajlı enflasyonu yüzde 15’ti, bugün 2 katını geçip yüzde 38’e ulaştı. 2018 Haziranında yüzde 12 olan enflasyon, bu yılın haziran ayında neredeyse 5’e katlandı, yüzde 55’e çıktı. Bağımsız iktisatçıların hesapladığı -ENAG- enflasyon ise yüzde 109; arada tam 2 kat var. Gerçek rakamın hangisi olduğunu hepimiz biliyoruz. Devam edelim, beş yıl önce kilosu 22 lira olan beyaz peynir bugün 156 liraya, kilosu 10 lira olan tavuk eti bugün 65 liraya, kilosu 6 lira olan pirinç üstün başarınızla 49 liraya çıktı, dana etinin kilosu beş yılda 47 liradan 343 liraya fırladı, 5 lira olan soğan 19 liraya, 4 liraya alınan patates 18 liraya yükseldi ama maalesef burada kalmayacak. Bugünden itibaren başlayan, iğneden ipliğe her şeye gelen zam yağmurları geçtiğimiz beş yılı milletimize mumla aratacak.
Bakın, beş yıl önce Merkez Bankasının döviz kasasında 31 milyar dolar net döviz rezervi vardı, şimdi kasa 63 milyar dolar eksi bakiye veriyor. Pembe bir tablo yaratmak için Merkez Bankasının arka kapısından buharlaştırılan 100 milyarlarca doların ağır faturası bugün milletimize çıkıyor.
Ülkede ekonomik bir soykırım yaşanıyor; beş yıl önce işsiz sayısı 5 milyon 272 bin kişi iken TÜİK’in mayıs ayı itibarıyla açıkladığı işsiz sayısı 8 milyon 567 bin kişi; yanlış duymadınız, TÜİK rakamlarına göre bile yaklaşık 9 milyon kişi işsiz, işsiz sayısı 3 milyon 295 bin kişi artmış. Bizdeki işsiz sayısı dünya üzerindeki 95 ülkenin nüfusundan fazla. Ne dediler? “Yaparsa AK PARTİ yapar.” Yaptınız, başardınız, milletimizi fakirleştirdiniz, orta direği ortadan kaldırdınız.
Sadece bu kadar mı? Hayır, sosyal yardımlarla hayata tutunmaya çalışan hane sayısına bakalım. Son beş yılda bu rakam 3 milyon 495 binden 4 milyon 419 bine çıktı. Son beş yılda Türkiye Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 15, Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 20, Dünya Mutluluk Endeksi’nde 43 sıra birden düştü, tüm yetkiyi tek elde toplayan rejimin milletimize çıkardığı fatura işte bu. Erdoğan ve şürekâsı keyif çatarken işsiz kalmış, hayat pahalılığı altında ezilmiş, borca batmış bir millet var. Ülkenin kasası boşalmış, rezervleri erimiş, parasının değeri kalmamış, medeniyet liginde küme düşmüştür, tüm bunların üstünü örtmek için bol bol “vatan, millet, Sakarya” edebiyatı. Vatandaşa kaşıkla verdiğinizi kepçeyle alan, tuzu kuru yandaşa dokunmayan politikalarla istikrarı sağlamak mümkün değildir. Seçim öncesinde yaptığınız savurganlıkların, yandaşlara aktarılan paraların, peşkeş çekilen doların faturasını dar ve sabit gelirli vatandaşa...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
DENİZ DEMİR (Devamla) – …yoksula, çiftçiye ve esnafın sırtına yüklüyorsunuz, tek kelimeyle ayıptır, ayıp!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demir.
Şahıslar adına Manisa Milletvekili Sayın Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu.
Süreniz beş dakikadır.
Buyurun Sayın Bakırlıoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) – Değerli milletvekilleri, geçen sene olduğu gibi bir ek bütçe kanununu tartışıyoruz, görüşüyoruz. Geçen seneki ek bütçe kanununun gerekçesi Covid salgınıydı, şu an görüştüğümüz ek bütçe kanunu gerekçesi ise deprem depremin ekonomik maliyetlerinin finansmanı ki bu maliyetin 2023 yılı için 527 milyar lira olacağı öngörülmekte. Yasa gereği ek bütçenin denk olması yani gelir ile giderinin eşit olması gerekiyor. Buna göre bütçemizin geliri, ek bütçenin geliri 1 trilyon 119 milyar lira. Bu 1 trilyon 119 milyar liralık gelirin önemli bir bölümünü vergi gelirleri oluşturmakta, bu rakam da 1 trilyon 150 milyar lira. Bu gelirin 402 milyar lirası doğrudan, 727 milyar lirasıysa dolaylı vergi yani ek bütçe vergi gelirlerinin yüzde 65’i dolaylı vergilerden, ÖTV’den, KDV’den, MTV’den yani harcamalardan oluşmakta.
Değerli milletvekilleri, dolaylı vergilerin payının yüksek olması adaletsizliğin bir göstergesidir esasında yani bu bütçe adil değildir dolayısıyla depremin yükü de adaletli bir şekilde dağıtılmamış olacak. Geçen vermiş olduğum örneği bir daha vereceğim: İstanbul'da bir iş adamının marketten alışveriş yaptığını düşünelim. Aynı alışverişi Adıyaman'da bir depremzede, asgari ücretli bir depremzedenin yapmış olduğunu düşünelim. Aynı malları almış, aynı tutarı ödemiş olsunlar; sonuç itibarıyla, her ikisi de aynı ÖTV ve KDV’yi vermiş olacaklar.
Değerli milletvekilleri, ek bütçede 309 milyon KDV, 307 milyon lira da ÖTV geliri hesaplanmakta, öngörülmekte. Gelir kalemlerini incelediğimizde bir iki nokta dikkat çekiyor. Ek bütçeye baktığımız zaman petrol ve doğal gaz mamullerinden sağlanacak ÖTV vergisinin 112 milyar lira olduğunu görmekteyiz. Oysa 2023 bütçesinde bu rakam 85 milyar liraydı yani 2023 yılında burada bütçe yaptığımızda bir yıl için toplanacak olan, petrol ve doğal gaz mamullerinden toplanacak olan ÖTV’yi 85 milyar lira olarak hesaplamıştık. Şimdi ek bütçe yapıyoruz, beş ay için bu memlekette 112 milyar liralık ÖTV toplanacak petrol ve doğal gaz mamullerinden. Nasıl olacak peki bu? Dün kabul edilen bir torba kanun vardı, hatırlayın, madde 12. İşte bu madde sayesinde akaryakıttaki maktu vergileri 5 katına kadar çıkaracağız, bu sayede de bu vergi toplanacak.
Değerli milletvekilleri, 28 Mayıs sabahı yani seçimin sabahında Manisa Akhisar'da mazotun fiyatı 19,88’di, bugün için Akhisar'da mazot 26 lira 97 kuruş. Seçimden bugüne artış tam yüzde 35. Bu artış dövizden kaynaklanmakta ve döviz arttıkça -ki artacak- mazotun fiyatı da artmaya devam edecek. Bunun üzerine bir de maktu ÖTV'nin arttığını, maktu vergilerin arttığını düşünün. Bugün için maktu ÖTV mazotta 2 lira 6 kuruş, benzinde 2 lira 52 kuruş. Şimdi, piyasada bu maktu vergilerin üzerine 6 lira daha ekleneceği, zam geleceği söyleniyor ki bu gerçekçidir yoksa bu 112 milyar lira ÖTV nasıl toplanacak? Nasıl toplanacak? İki şey olacak: Birincisi, yıl sonunda bu ülkede mazot 40 lira olursa kimse şaşırmasın. Bu birincisi. İkincisi, diğer bir husus, Cumhurbaşkanı sıklıkla hanelerde kullanılan doğal gazın devlet tarafından sübvanse edildiğini söylemekteydi, afaki rakamlar vermekteydi, bundan vazgeçilecek yani bu kış vatandaşımız için çok soğuk geçecek.
Değerli milletvekilleri, bütçede dolaylı vergilerin bu kadar ağırlıklı olması zaten bozuk olan gelir dağılımını daha da bozuyor. Öyle ki bugün bu ülkede emeğin millî gelirden aldığı pay sadece yüzde 25. En yoksul yüzde 20’lik kesimin millî gelirden aldığı pay ise sadece yüzde 6, en varsıl yüzde 20’lik kesim ise millî gelirden yüzde 48’lik bir pay almakta. Bu bütçeyle, bu ek bütçeyle daha önce tartıştığımız torba kanunda zaten çarpık olan bu gelir adaletsizliği inanın daha da çarpılacak, onu görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın lütfen.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Devamla) – Toparlıyorum efendim.
Ezcümle, dün torba yasada ciddi bir adaletsizliğe el kaldırdınız, bugün aynı eller daha büyük bir adaletsizliğe kalkacak, olan bu milletin esnafına, çiftçisine, emeklisine, emekçisine olacak.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın milletvekilleri, 4’üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Cevdet Yılmaz’ın yerinden söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Yılmaz.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
31.- Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın, 34 sıra sayılı Kanun Teklifi’ne, teklifin hazırlanması ve Genel Kurulda görüşülmesi sırasında katkı verenlere ve Meclis yarın başlayacak olan ara verme dönemine ilişkin açıklaması
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi millî iradenin tecelligâhı Meclisimizde kabul edilmiştir. Ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Edilmedi daha, edilmedi.
ORHAN SÜMER (Adana) – Başkanım, oylama yapılmadı.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Meclisin iradesine ipotek koyan bir açıklama yürütmeden. Yürütmeden Meclis iradesine ipotek koyan bir konuşma.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ – Ek bütçe kanunu ile öngörülen ilave ödenekler depremin izlerini silmeye yönelik çalışmaların yanında hane halkını ve sosyal kesimleri destekleyen, ülkemizin büyüme potansiyeline katkı sağlayan yatırım alanlarını önceleyen, seçici ve dengeli bir yaklaşımla belirlenmiştir. Kanun teklifi görüşmelerindeki destek ve katkıları için TBMM Başkanı, Başkanlık Divanı üyeleri, Başkan Vekilleri, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve üyeleri ile tüm milletvekillerimize şükranlarımı sunuyorum. Ek bütçemizin hazırlanması ve Genel Kurulda görüşülmesi sırasında katkı veren Strateji ve Bütçe Başkanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı başta olmak üzere tüm bakanlarımıza ve bakanlıklarımıza ve ilgili tüm kurumlarımızın başkan ve çalışanları ile Meclis çalışanlarına ayrıca teşekkür ediyorum. Tüm milletvekillerimizin yarın başlayacak ara verme dönemini en verimli şekilde değerlendireceğine inanıyor, yeni dönemde hepinize başarılar diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.
Çok öngörülü bir konuşma yaptınız. (Gülüşmeler) Teklif daha kabul edilmeden kabul edileceğini bildiniz, bakalım öyle olacak mı?
(AK PARTİ, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Başkanım, zatıaliniz de gruplar adına, hepimizin adına “Meclise iyi tatiller.” derseniz biz de sayenizde konuşmuş oluruz efendim.
BAŞKAN – Şöyle yapacaktım ben Sayın Dervişoğlu: Şimdi, açık oylamaya geçmeden önce, malum, bir ara vereceğiz Meclis çalışmalarına.
Hayır, hayır korkmayın ya! Bak, Tayyip Bey “Hakkımı helal etmiyorum.” dedi size, nasıl hemen kaytarmaya çalışıyorsunuz?
(AK PARTİ, CHP, MHP sıralarından gülüşmeler, alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi, oylamaya geçmeden önce, isteyen Sayın Grup Başkan Vekilleri bu biten çalışma dönemi için belki birkaç şey söylemek isterler.
Sırasıyla -burada ise- Saadet Partisinden başlayayım.
BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) – Söz talebi yok.
ALİ ŞAHİN (Gaziantep) – Herkesin yerine siz de konuşabilirsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Görüyorsunuz, millet gitmek istiyor, biraz öz tutarsak herkes açısından ne güzel olur.
Buyurun Sayın Başkan.
32.- Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ’ın, Meclisin ara verdiği bu dönemde milletvekillerine önemli görevler düştüğüne ve 1 Ekimde başlayacak yeni yasama yılına ilişkin açıklaması
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) – Türkiye Büyük Millet Meclisinin son oturumundayız, çok kısa bir süre çalıştık. Bu yaz tatilinde Türkiye'de tüm problemleri yerinden takip etmek üzere -Anadolu'yu gezmek hepimizin görevi- tüm milletvekillerine ciddi görevler düşmektedir çünkü milletimizin hem ekonomik hem siyasi hem kültürel noktada problemleri vardır. Bu problemleri gidermek için hep beraber çalışmak, yeniden 1 Ekimde Meclise geldiğimiz zaman -Türkiye Büyük Millet Meclisine- yeni bir heyecanla başlamak hepimizin görevi olmalıdır.
Bu duygular içerisinde, bu dönemin Türkiye Büyük Millet Meclisine ve milletimize hayırlar getirmesini, gelecek döneme de yeni bir heyecanla, yeni bir ümitle başlamayı temenni ediyorum, saygılar sunuyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
İYİ Parti adına Sayın Dervişoğlu.
Buyurun.
33.- İzmir Milletvekili Dursun Müsavat Dervişoğlu’nun, yoğun bir çalışma haftasından sonra Meclisin kapanacağına ve herkese iyi tatiller temenni ettiğine ilişkin açıklaması
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yoğun bir çalışma haftası geçirdik. Katkı sağlayan bütün milletvekili arkadaşlarımıza, Meclis çalışanlarına, Komisyon üyelerimize, siyasi partilerimizin Grup Başkanları ve onların danışmanlarına teşekkür ediyorum. Bu yoğun çalışma haftasından sonra da Meclis kapandıktan sonra uzun sayılabilecek bir tatile gireceğiz. Herkese iyi tatiller temenni ediyorum. Attığımız her adım memleketin faydasına olsun diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum efendim. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dervişoğlu.
Sayın Akçay, buyurun.
34.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, 33 ve 34 sıra sayılı Kanun Tekliflerine, Meclisin 1 Ekime kadar çalışmalarına ara vereceğine ve herkese iyi tatiller dilediğine ilişkin açıklaması
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle, bu ek bütçenin ve dün akşam itibarıyla çıkarmış olduğumuz kanunun ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Ve şu saatten itibaren de Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak 1 Ekime kadar çalışmalarımıza ara vereceğiz. Her ne kadar adına “tatil” denilse de bunu bir çalışmalara ara verme olarak kabul ediyoruz ve o şekilde ifade ediyoruz ve bu süre içerisinde öncelikle yeni dönemin başlangıcından bu yana büyük bir gayretle çalışmalarını yürüten Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün personeline, çalışanlarına, çok kıymetli milletvekillerimize teşekkür ediyoruz, tebrik ediyoruz ve iyi dinlenmeler ve iyi tatiller de diliyoruz. Tabii, tatil yapmalarını da temenni ederek, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.
Sayın Oluç…
35.- Antalya Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç’un, birleşimi yöneten Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’e, Meclisin 1 Ekime kadar ara vereceğine ve yeni yasama yılına ilişkin açıklaması
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Teşekkür ederim, Sayın Başkan.
Öncelikle, Sayın Başkan, size çok teşekkür ederiz, ilk haftanızda biraz ağır bir mesai oldu doğrusu. Normalde belki iki haftada yapılacak işi siz üç günde toparladınız, emeğinize sağlık.
BAŞKAN – Sağ olun, teşekkür ederim. Ben sizlere, herkese teşekkür ederim.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) – Evet, yeni seçilmiş olan arkadaşlarımız için belki -bütün partiler için söylüyorum- biraz hızlandırılmış bir kurs gibi oldu bu ama sonunda bir netice aldık, herkesin emeğine sağlık. Farklı fikirlerimizi de medeni bir şekilde tartıştık, konuştuk.
1 Ekime kadar bir aramız olacak, bu arada dinleneceklere iyi dinlenmeler, çalışacaklara iyi çalışmalar. İnşallah yeni dönemde, 1 Ekimden sonra, demokratik politik kültürü geliştirecek bir ortamı hep birlikte inşa ederiz.
Hepimize iyi akşamlar, kolay gelsin. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oluç.
Sayın Özel, buyurun.
36.- Manisa Milletvekili Özgür Özel’in, vatandaşların bu kadar çok beklentisi varken Meclisin iki buçuk ay çalışmalarına ara vermesine, milletvekillerinin tatilinin olmadığına, yasama faaliyetlerine katkı sağlayan tüm emekçilere ve yeni yasama yılına ilişkin açıklaması
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Zorlu bir haftayı geride bıraktık. Biraz önce Sayın Grup Başkan Vekilimizin ifade ettiği gibi, biz bu Meclisin makul bir ara vermesini kabul edebilirdik ancak 1 Ekime kadar iki buçuk ay süreyle vatandaşın bu kadar çok beklentisi varken böyle bir ara vermeyi doğru bulmuyoruz. Bu konudaki ifademizi bir kez daha teyit edelim. Staj mağdurlarından 2000 sonrası kademe bekleyenlere kadar, uzman çavuşlardan kamu mühendislerine, kamudaki teknikerlere kadar, BAĞ-KUR’luların, SKK’lilerin beklentilerinden Aile Bakanlığında ek dersli çalıştırılan personele kadar her birimize ayrı ayrı çok sayıda talep iletiliyor. Bu kadar çok beklentinin yoğunlaştığı bir Meclisin hem de yemin töreninden bu kadar kısa süre sonra ara vermesi, tatile girmesi doğru değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – Ancak bir yandan da şunu kabul edelim: Milletvekillerinin tatili olmaz, milletvekillerinin yaz dönemi çalışmaları olur. Aileleriyle bu yaz döneminde geçirecekleri birkaç huzurlu gün de bu siyaset karmaşası içinde kendilerinin yanına kalacak yegâne kâr olacaktır. Biz tüm siyasi partilerin, millet tarafından görevlendirilen, burada Anayasa üzerine ant içen kıymetli milletvekillerinin, ailelerinin, bu yaz dönemi çalışmalarında birlikte geçirecekleri birkaç huzurlu gün için de hakları olduğunu düşünüyoruz.
Meclisin kavaslarından Plan ve Bütçe Komisyonunda ve burada Kanunlar Kararlardan bize katkı sağlayan uzmanlarına kadar, stenograflarına, çaycılarına kadar, adını teker teker sayamayacağımız ama yasama faaliyetlerine katkı sağlayan tüm emekçilerine, ailelerine bir kez daha saygılarımızı sunuyoruz.
Bundan sonraki yasama döneminde halkın, milletin beklentilerine uygun yasaları hep birlikte Meclise yakışır şekilde çıkarmayı ümit ederek Meclisi, Genel Kurulu saygıyla selamlıyoruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özel.
Sayın Gül, buyurun.
37.- Gaziantep Milletvekili Abdulhamit Gül’ün, TBMM İçtüzüğü’ne göre Meclisin 1 Temmuzda ara vermesi gerekirken millete verdikleri sözleri yerine getirmek için bu saate kadar çalıştıklarına, milletvekillerinin tatilinin olmadığına, yeni yasama yılına; birleşimi yöneten Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder’e, Grup Başkanlarına, Grup Başkan Vekillerine ve tüm milletvekillerine, muhalefete ve çok sesliliğinin demokrasiyi hayatta tuttuğuna ilişkin açıklaması
ABDULHAMİT GÜL (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Çok verimli bir hafta gerçekleştirdik ve önemli yasama faaliyetlerini icra ettik, milletimizin beklediği çalışmaları burada kanunlaştırdık. Bilindiği gibi, İç Tüzük’e göre 1 Temmuzda ara vermesi gerekirken tam da milletimize vermiş olduğumuz sözlerden dolayı bugün bu saatle, dün gece yarılarına kadar tüm milletvekillerimizle burada hep birlikte çalıştık. Milletimize olan saygıdan dolayı, onlara verdiğimiz sözden dolayı memurlarımız için, yine, afetlere karşı dirençli şehirler için bu kanun çalışmalarını yaptık ve İç Tüzük gereği bir ara veriyoruz ama bu ara verme milletimizle beraber olmaktır, milletimizin sorunlarını, yine, dertlerini hep beraber çözmek adına yapılacak çalışmalardır. Milletvekilinin bu anlamda hiçbir zaman elbette tatili olmaz ve Meclis açıldığında yine ekim ayında -milletimize ne söz verdiysek- Cumhurbaşkanımızın liderliğinde toplumun her kesimine verdiğimiz sözleri yerine getirmek üzere burada yine bulunacağız, milletimize bu anlamda söz verdiğimiz tüm vaatleri de yerine getireceğiz. Bu süreçte sizlerin Meclis yönetiminde gösterdiğiniz hem tolerans hem uyum için çok teşekkür ediyorum. Yine, Grup Başkan Vekillerimize, Grup Başkanlarımıza, tüm milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Ve öneriler, yapıcı eleştiriler oldu, bunları da not alıyoruz çünkü muhalefetle beraber demokrasi güçlü. Tek sesli bir yapı demokrasi için ölümdür; çok sesli düşünce, eleştiri ve öneriler demokrasiyi hayatta tutar, ayakta tutar; biz bunu AK PARTİ olarak çok önemsiyoruz. Cumhur İttifakı olarak milletimize verdiğimiz sözleri kanunlaştırdık. AK PARTİ Grubumuz da Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yol arkadaşlarıdır; her zaman, burada, milletimize vermiş olduğu sözleri yerine getirmek için sabaha kadar da yedi gün yirmi dört saat çalışmaktadır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gül.
Sayın İdris Şahin, siz de belki bir şeyler söylemek istersiniz.
Buyurun.
38.- Ankara Milletvekili İdris Şahin’in, DEVA Partisi olarak 28’inci Dönem Birinci Yasama Yılındaki hoşgörülü çalışmaların bundan sonraki Parlamento çalışmalarına da örnek olması gerektiğine, bu çalışmalarda emeği geçenlere ve tatilin, milletvekillerinin vatandaşlarla buluşmasına vesile olmasını dilediğine ilişkin açıklaması
İDRİS ŞAHİN (Ankara) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum, sizi ve Genel Kurulun saygıdeğer üyelerini saygıyla selamlıyorum.
DEVA Partisi olarak 28’inci Dönem Yasama Yılının birinci çeyreğinde yapılan hoşgörülü çalışmaların önümüzdeki süreç içerisinde de bütün Parlamento çalışmalarına örnek olmasını diliyorum. Gerçekten, üç gün boyunca hummalı bir çalışmayla 2 önemli yasayı buradan geçirmiş bulunuyoruz. Parlamentoda çalışan arkadaşlarımıza, milletvekillerimize ve yine iktidar mensubu olarak burada bulunan Cumhurbaşkanı Yardımcımız ve Bakanlarımıza, emeği geçen tüm arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyoruz.
Buradaki bu güzelliklerin, inşallah, tatil süresi içerisinde Anadolu’da, Trakya’da her alanda milletvekillerimizin vatandaşlarımızla buluşmasına da vesile olmasını diliyor, bundan sonraki sürecin bu hoşgörü ikliminde Parlamento çalışmalarına yansımasını talep ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyoruz.
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
Ben henüz yeterince tanımadığım için soruyorum: Grubu olmayan başka bir sayın milletvekili var mı?
Yeniden Refah Partisi adına Sayın Suat Pamukçu, buyurun, siz de bir şeyler söyleyin lütfen.
39.- İstanbul Milletvekili Suat Pamukçu’nun, çok kısa sürede çok önemli kanunların Meclisten geçirildiğine, Yeniden Refah Partisi olarak bu çalışmalarda emeği geçenlere ve tatilde de güzel hizmetleri vatandaşlarla birlikte oluşturup Meclise taşımak için gayret edeceklerine inandığına ilişkin açıklaması
SUAT PAMUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim, yüce heyetinizi de saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten de çok kısa bir sürede çok önemli kanunları Meclisimizden geçirdik çok şükür. İnşallah, bu kanunlar gerçekten milletimizin faydasına kullanılır ve neticede milletimizin beklediği en güzel hizmetlere vesile olur diye temenni ediyoruz ve düşünüyoruz. Bizler de Yeniden Refah Partisi olarak, bu çalışmalarda emeği geçen bütün milletvekili arkadaşlarımıza, çalışanlarımıza teşekkür ediyoruz. Saygılar sunuyorum. Tekrar, tatilimizde de en güzel hizmetleri vatandaşlarımızla birlikte oluşturmak ve buraya taşımak konusunda da inşallah gayret edeceğimize inanıyorum.
Saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN – Teşekkürler.
Sayın Mehmet Salih Uzun, siz de belki bir şeyler söylemek istersiniz, Demokrat Parti olarak.
40.- İzmir Milletvekili Mehmet Salih Uzun’un, Demokrat Partili 3 milletvekili ve şahsı adına yemin töreninden bu yana çalışmalarda emeği geçen milletvekillerine ve Meclis çalışanlarına, yeni yasama yılına kadar geçecek süre içerisinde seçim bölgelerinde yapacakları çalışmalarda herkese başarılar dilediğine ilişkin açıklaması
MEHMET SALİH UZUN (İzmir) – Evet efendim, teşekkür ederim.
Demokrat Parti Milletvekili olarak Demokrat Partili 3 milletvekili arkadaşım adına, yemin töreninden bu yana yapılan çalışmalarda emeği geçen tüm milletvekili arkadaşlarıma ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışanı arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. Yeni yasama yılına kadar geçen süre içerisinde de seçim bölgelerimizde yapacağımız çalışmalarda herkese başarılar diliyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkürler.
IX.- KANUN TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Teklifleri (Devam)
1.- 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (1/275) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 34) (Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, teklifin tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik sistemle yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen sayın milletvekillerinin teknik personelden yardım istemesini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen milletvekillerinin oy pusulalarını oylama için verilecek olan süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, açık oylama sonucu gelmiştir.
2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile Bağlı Cetvellerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 379
Kabul : 275
Ret : 104[(*)]
Kâtip Üye Kâtip Üye
Adil Biçer Mahmut Atilla Kaya
Kütahya İzmir”
Böylece teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Gündemimizdeki işler tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince gündemde bulunan işleri sırasıyla görüşmek için Anayasa ve İç Tüzük gereğince 1 Ekim 2023 Pazar günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.13
X.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA DÜZELTMELER [(**)]
1.- Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere’nin, 13/7/2023 tarihli 15’inci Birleşimdeki 33 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin açık oylamasında kullandığı oyunun rengine ilişkin düzeltme talebi
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
13 Temmuz 2023 günü oylaması yapılan 33 sıra sayılı kanun teklifinin elektronik oylaması sırasında sehven “KABUL” oyu verdiğimi tutanaklardan öğrenmiş bulunuyorum. 33 sıra sayılı kanun teklifinin geneline ilişkin oyumun “RET” olarak tutanaklardan düzeltilmesini talep ediyorum.
Abdurrahman TUTDERE
Adıyaman Milletvekili
[(*)] 34 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir
[(*)] Bu bölümde, Başkan Vekili Sırrı Süreyya Önder tarafından Türkçe olmayan bir kelime ifade edildi.
[(*)] Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
[(**)] Bu düzeltme talebine ilişkin oylama 13.07.2023 tarihli 15’inci Birleşim Tutanağı’nın ............’inci sayfasında yer almaktadır.